14.yüzyılın ortalarında Germiyanoğulları Beyliği’nin hakimiyetine, 1429 yılında II.Yakup Bey’in vefatı sonrasında da kesin olarak Osmanlı topraklarına katılan Kula, önce merkezi Kütahya olan Anadolu Eyaleti’nin Merkez Sancağı’na, 1864’te de Aydın Vilayeti’nin Saruhan Sancağı’na bağlanmıştır[1]. Sıra dışı volkanik coğrafyasından dolayı çarpıcı silüete sahip mütevâzı bir Osmanlı kasabası hüviyetindeki kent, dini ve sosyal binalarıyla geleneksel Türk evlerinin meydana getirdiği rafine bir kentsel dokuya sahiptir. Bu bütünün içinde Rum cemaati tarafından yaptırılmış kilise binaları da yer tutar. Daha önceleri Kula hakkında çalışmalarımız olmuştu[2]. Bu yazımızda 19. Yüzyıl sonunda Kula’daki Rum cemaatin bir kilise inşası isteğiyle ilgili bilgiler barındıran Osmanlı Arşivlerindeki bir grup belgeyi ele almaktayız.
Söz konusu belgeler, T.C.Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Şura-yı Devlet Evrakı, Dosya No: 2655, Gömlek Sıra No: 23, Tarih: 1313.M.27; Babıali Evrak Odası, Dosya No: 662, Gömlek Sıra No: 49639, Tarih: 1313.S.9 ve Dosya No: 711, Gömlek Sıra No: 53282, Tarih: 1313, C.16; İrade Adliye Mezahip, Dosya No:17, Gömlek Sıra No: 3, Tarih: 1313, C.2’de kayıtlıdır[3]. Belgeler, Rum cemaatin 1893 yılında Kula’da yeni bir kilise ve bazı müştemilat binaları yaptırmak istemesi ile başlayan süreçte makamlar arasında yapılan yazışmalar ile eklerindeki çizimleri konu alır.
Belgelerden 14’ü, izin talebi ve değişik makamların görüşleri ile bunlara dair evrak kayıtlarıdır, üçü ise yapılması düşünülen söz konusu kilise ve diğer binalar ile kabristan düzenlemesini gösteren (kilise resmi[4]) projelerdir. Projelerde, kilise ve diğer binalar çevresiyle birlikte plan, cephe, örtü sistemi gibi mimari özellikleriyle çizilmiş; kullanım işlevleri de yazılı olarak belirtilmiştir. Sanat tarihi açısından ayrıca önem taşıdığını düşündüğümüz belgeleri kronolojik olarak şu şekilde ele alabiliriz:
1-Patrikhane’den[5] Adliye ve Mezahib Nezaret-i Celilesi’ne[6] inşa ruhsatı için talep dilekçesi (11 Aralık 1893)[7](Belge 1):
Bir sayfa hazırlanan metinde Patrikhane, Aydın ili, Saruhan Sancağı’na bağlı Kula Kasabası’nda kabristan yakınında boyu 17 (12,8 m.), eni 9 (6,8 m.) ve kubbesi de dâhil olmak üzere 16 zira[8] (12,1 m.) yüksekliğinde kârgir bir kilise ile söz konusu kabristanın hademeliğine tahsis edilecek üç odalı bir binayı müceddeden[9] inşa etmek için ruhsat talep etmekte; yanı sıra defin işlemleri için ayrıca bir mahâl tahsisi ile kabristanın çevre duvarlarının tamirâtını yapabilmek için izin istemektedir.
Belgede bu faaliyetlerin keşif bedelinin üç yüz elli Osmanlı lirası olarak öngörüldüğü ve masrafın, aslen Kula’lı olup İzmir’de ikamet eden Yavakim oğlu Hiralambo ve biraderi Nikola[10] tarafından karşılanacağı; yaptırılması teklif edilen kiliseye dair çizimlerin yazı ekinde sunulduğu bilgisi kaydedilmiştir. Elimizde üç çizim vardır. Birincisi çan kulesiyle birlikte tasarlanan kilisenin hem planı hem de cephesi aynı sayfada verilen çizimdir (Çizim 1). İkinci ve üçüncüsü ise aynı parsel ve çevre düzeni içinde kilise binasının farklı bir tasarımıdır. Bunlardan biri kilisenin planını (Çizim 2), diğeri cephelerini (Çizim 3) sunar[11].
Patrikhane’nin talep dilekçesinde inşa edilecek kilisenin ölçüleri verilirken kubbe yüksekliğinden de bahsedilir. Buna göre uygulanacak asıl proje “Çizim 2” ve “Çizim 3” olarak adlandırdığımız tasarımlardır. Dilekçe ekine konmuş “Çizim 1”deki farklı kilise projesinin hangi amaçla verildiği anlaşılamamakla beraber, bunun onay makamına muhtemel bir seçenek halinde sunulduğu düşünülebilir. Bununla birlikte, Aydın Vilayeti Meclis İdaresi’nden Adliye ve Mezahib Nezaret-i Celilesi’ne gönderilen 10 Şubat 1895 tarihli yazıda 25 sene evvel ahalinin duvar ile kuşatılan bir kabristan yaptığı, bu sırada kilise inşası için durumlarının müsait olmadığından bahsedilir. “Çizim 1” belki de bu sırada hazırlanmış ve fakat uygulanamamış, yeni taleple birlikte tekrar alternatif proje gibi takdim edilmiş olabilir. Bu nedenle daha eski olduğunu düşündüğümüz bu projeyi öncelikle tanıtmayı uygun buluyoruz.
Çizim 1:
Çizimde inşa sahasına dair parselin siyah renkte taranan çevre duvarları ile kuşatıldığı görülür. Buna göre söz konusu arazi, kuzey-güney yönlerde uzandıktan sonra güneybatıya doğru bir kırılma yapar.
Esasen arazi sınırlarının, çevresindeki yol ve parselizasyona göre şekillendiği çizimde belirli alanlar üzerine yazılmış Osmanlıca açıklamalardan anlaşılmaktadır. Çizimin alt kısmında okunabilen ifadelere göre parsel, Kuzguncuk Mahallesi’nde Harım Arası mevkiinde yer alır. Bu alan doğu ve güneybatı taraflarda birer sokak, kuzeybatı ve güney yönlerde ise bahçe, kesik[12] alanları ile kuşatılmış; doğu ve kuzey tarafların yanık taş nam mevkii olduğu yazılmıştır.
Söz konusu parsele batı ve doğu taraftan iki kapı ile geçilir. Batı kapısının güney tarafındaki çevre duvarının üstüne, diğer çizimden fark edileceği gibi babalar yapılarak aralarına parmaklıklar konmuştur.
Çizimde parselin merkezine yakın bir kısmına kilise, batı tarafına yaklaşık kare biçiminde dört oda ve giriş mekânından oluşan bir bina, doğu tarafa ise hemen hemen eş büyüklükte yan yana iki kabristan işlenmiştir. Kilise hem plan hem de batı cephe görünüşüyle ölçekli verilmiştir. Planın üstünde resm-i plan, cephe görünüşünün üstünde ise resm-i mücessem yazılıdır.
Kilisenin adı, planın yukarısına düşülen notta Aya Hiratabos Kilisesi olarak belirtilmiştir. Cephe çizimi ve planın alt kısmına konulan ölçek çizgisinin[13] hemen altında Mühendis-i Belediye Manisa ibaresi ve 14 Teşrinisani 1310 (26 Kasım 1894) tarihi ile 1310 tarihli mühür yer alır.
Kilise, plan bakımından doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen, tek nefli bir yapıdır. Doğu tarafta cephe aksı ortasından yarım daire biçiminde taşıntılı bir apsisi, kuzeybatı köşesinde de ayrı bir kütle halinde tasarlanmış çan kulesi yer alır. Kiliseye ve çan kulesine ait duvarlar kırmızı renkte taranmıştır.
Cephelerde kapı ve pencere açıklıkları vardır. Batı tarafta cephenin ortasına büyükçe bir kapı, güney cephenin doğu tarafına tâli bir kapı, kuzey cephenin batı tarafına da çan kulesiyle bağlantıyı sağlayan diğer bir kapı tasarlanmıştır. Güney ve kuzey cephelere açılan üçer pencere benzer karakterdedir. Apsise de bir pencere açıklığı düşünülmüştür.
Çan kulesi ile birlikte tasvir edilen batı cephe, iki katlı bir görünüme sahiptir. Bu düzende alt kata cephe aksı ortalanarak basık kemerli bir kapı yapılmış; her iki yanına da birer pencere yerleştirilmiştir. Bunların üstünde ikinci kat izlenimi veren yan yana üç pencere alt kattakilere göre daha küçüktür. Her bir pencere, sövesinden daha geniş ve taşıntılı birer denizliğe sahiptir. Cepheye, neo-klasik tarzda profilasyonlu silmelerle hareketlendirilmiş üçgen bir alınlık tasarlanmıştır. Alınlığın ortasına pencere (oculus) veya belki de madalyon olabilecek bir daire çizilmiş, tepesine ise bir haç oturtulmuştur.
Çan kulesinin kesme taş bloklarla inşa edileceği anlaşılır. Etkiyi güçlendirmek adına kat ayrımını vurgulayan taşıntılı frizler yapılmıştır. İkinci ve üçüncü kat seviyesinde yarım daire biçiminde kemerli birer pencere açıklığı tasarlanmış, kemer kavsini teşkil eden kesme taş blokların derzleri, duvar örgüsündeki yatay derz hizalarına uzatılarak bütünlük sağlanmıştır. Kule, tepesine oturtulan büyükçe bir haç ile son bulur.
Kabristan hademeliğine tahsis edilecek bina, parselin batı tarafında çevre duvarına bitişik vaziyette, kuzey-güney doğrultuda boyuna dikdörtgen bir oturum alanına sahiptir. Mekân taksimatı bakımından odalar, binanın kuzey ve doğu kenarları boyunca “L” biçiminde sıralanır. Kuzeydoğu köşedeki oda diğerlerine göre daha büyüktür. Odalar dikdörtgen planlı bir sofaya pencere ve kapı açıklığı ile bağlantılıdır. Sofa bölümünde dubbât (bekçiler) ibaresi yazılıdır. Bu ifadeden binanın hem hademelere hem de bekçilere tahsis edileceği anlaşılır.
Odaların parseli de çevreleyen kuzey duvarında bir açıklığı yoktur, batı duvarına ise iki pencere açılmıştır. Doğu cephesinde her bir oda için ikişer pencere düşünülmüş; ayrıca sofanın doğusunda kalan odanın güney cephesine de iki pencere daha tasarlanmıştır.
Çizim 2:
Söz konusu çizim, aynı mahalle, mevki ve kilise adı bilgileri kaydedilerek yukarıda tarif edilen parseli tanımlamakla birlikte, bazı farklılıklara sahiptir.
Çizimde, yukarıda tarif edilen kilisenin oturum alanına, farklı mimari özellikler arz eden ve daha küçük görünen bir başka kilise planı yerleştirilmiş; parselin güney kenarı boyunca ve doğudaki kabristanların çevresine dar bir kuşak halinde bahçe alanları işlenmiştir. Ayrıca kilise binasının kuzeybatısı ile parselin güneybatı köşesine de birer bahçe yeri ayrılmıştır. Bahçe olarak belirlenen alanlar turkuvaz renkte beneklidir. Parselin tamamı kuşatma duvarı ile sınırlıdır. Çevre duvarındaki kapılar, kabristan hademeliğine mahsus mekânlar, kabristanların yeri ve parsel çevresindeki yol ile bahçe ve kesiklerin konumları önceki çizimle uyumludur. Ancak bu çizimde, hademelere ait binada üstleri yazılı oda sayısı üçtür; bu durum üst yazıda belirtilen üç bab oda ifadesiyle örtüşür. Buna karşılık bir önceki çizimde görülen mekân bölümlenmesi tekrarlanmış; başka bir deyişle bina dört oda olacak biçimde çizilmiştir.
Kilise, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen biçiminde tek neflidir. Doğu tarafa cephe aksından yarım daire biçiminde taşıntılı apsis; örtü sistemi için de büyükçe bir kubbe yapılacağı öngörülmektedir. Kubbenin ortasında daire içinde altıgen çizilidir. Bunun aydınlık fenerine ait bir çizim çabası olduğu bir sonraki (Çizim 3) projeden anlaşılır.
Kilisenin batı cephe ortasında ana kapı, güney cephenin doğu tarafında ise görevlilerin kullanabileceği daha küçük bir kapı vardır. Güney ve kuzey cephelerde ikişer mazgal pencere; apsiste de küçük bir pencere görülür.
Kilisenin iç mekânı bölüntüsüz bir hacimdir. Naosun batı tarafında kuzey ve güney duvarlara karşılıklı olarak bitiştirilen ve konsol gibi izdüşüm yapan detaylar vardır. Bunlar kemerle ilişkilendirilebilecek detaylar mı, yoksa mahfil gibi bölümlerin hazırlığı mı, anlaşılması güçtür.
Naos ile bema ayrımını vurgulamak üzere kilisenin zemini doğu tarafta üç basamak halinde yükseltilmiş gibidir. Basamakların orta kısmı yarım daire biçimindedir. Bu bölümde üzerine kapı ve pencere açıklıkları işlenmiş bir ikonostasis izlenimi veren çizgiler dikkati çeker. Apsisin her iki yanına sembolik birer pastophorium nişi yapılmış; bemanın kuzey duvarına ise doğudaki daha büyük olmak üzere iki niş daha konmuştur.
Çizim 3:
Bu pafta, Çizim 2’de sunulan mimari projedeki kilise ve hademe binası ile çevre duvarlarının cephe ve örtü sistemini yansıtır. Dolayısıyla aynı projenin parçaları olması münasebetiyle, kabristanlar, bahçeler ve kesikler bir önceki çizimle aynı düzendedir. Bu proje, bilhassa kilisenin birden fazla cephesini ve hatta örtü sistemini tek çizimle ve genel hatlarıyla sunmaktadır.
Çizimin altında sağda ölçek cetveli, solda ise üstteki Rumi olarak 29 Eylül 1310 (M.11 Ekim 1894), alttaki ise 1 Teşrinievvel 1310 (M.13 Ekim 1894) tarihleri ile yaklaşık aynı bilgileri veren iki tasdik notu ve iki mühür yer alır. Buradaki ifadelerde Kula Kuzguncuk Mahallesi, Harım Arası mevkiinde müceddeden inşa olunacak kilise, kabristan ve üç bab odanın işlendiği bu haritanın Kula Belediyesi Mühendisi tarafından tanzim edildiği belirtilir. Mühürlerden üsttekinde Belediye Meclisi Kaza-i Kula, alttakinde ise İdare-i Meclis-i Kaza-i Kula yazılıdır. Kilisenin adı güney cephenin hemen altına Aya Hiratabos olarak yazılmıştır.
Parsele irtibatı sağlayan basık kemerli kapı açıklıklarına üstte üçgen oluşturan parmaklıklı kanatlar takılıdır. Kapının güneyinde uzanan bahçe duvarı üstünde de benzer form meydana getiren parmaklıklar vardır.
Hademe binasının örtü sistemi kırma çatıdır.
Kilisenin batı ve güney cepheleri tek çizimde görülür. Duvar yüzeylerinin alt kısmı gri renkte yatay bir kuşakla vurgulanmıştır. Güney cephedeki pencereler yarım daire biçiminde kemerlidir. Malzemesi bakımından sövelerde ve kemerde taş kullanılacağına işaret eden bloklar detaylandırılmış; ayrıca kemeri meydana getiren taşlar iki ayrı renkte işlenmiştir. Pencereler taşıntılı birer denizliğe sahiptir. Cephe, üstte profilli bir saçak frizi ile sınırlanır.
Simetrik düzendeki batı cephe sahip olduğu dekoratif özellikleri ve yükselici karakteriyle öne çıkar. Burada dikkati çeken husus, plan çiziminde naosun ortasında yer alan kubbenin doğrudan cephe üstünde gösterilmesidir.
Alt kat seviyesinde cephenin ortasına basık kemerli bir kapı açıklığı yerleştirilmiştir. Kapı önüne bir çift basamak ya da kapı önü döşemesini çerçeveleyen taş dizisi olabilecek çizgiler konulmuştur. Cephe çatı formuyla uyumlu, profilasyonlu bir saçak frizi ile sonlanır.
Örtü sistemine ait veriler naos ve aydınlık feneri kubbelerinin yarım daire biçimindeki görünüşlerinden ibarettir. Kubbelerin iki yanına saçak frizi ile benzertarzda taşıntılı frizler yapılmıştır. Aydınlık feneri kubbesinin tepesine ise alt kısmı yarım kürevî bir kaide üzerine oturtulmuş büyükçe bir haç yerleştirilmiştir.
2- Aydın Vilayeti Meclis İdaresi’nden Adliye ve Mezahib Nezaret-i Celilesi’ne gönderilen yazı (10 Şubat 1895)[14](Belge 2):
Patrikhane’nin talebine istinaden kaleme alınan yazıda özetle, istekler belirtildikten sonra, inşaatın yapılacağı arazi özellikleri, cemaatin başka kiliselerinin olup olmadığı, kaç hane ve ne kadar nüfusa sahip oldukları, kilisenin inşasında bir sakınca bulunup bulunmadığı, harcanacak tutarın Patrikhane’nin dilekçesindeki miktarla mı sınırlı kalacağı gibi hususlar irdelenmiştir. Devamında kilise inşasıyla ilgili daha önce alınmış kararlara atfen kilisenin inşa edileceği arazinin devlet arazisi olduğu, söz konusu kabristan ile ilgili bundan yirmi beş yıl önce “…duvar ile ihata olunarak kabristan…” yapıldığı, fakat o vakit cemaatin kilise yaptırmaya “…vakit ve hallerinin müsait olmadığı”, Rum cemaatinin beş yüz hane ve üç bin nüfusa havî iki mahallede sakin oldukları ve iki mahallede de birer kiliselerinin bulunduğu belirtilmiş; masrafların İzmir’de yaşayan Kula’lı kişilerce[15] karşılanacağının taahhüt edildiği ve inşaatta bir mahsur olmadığı ifade edilerek harita[16] ile birlikte makama sunulmuştur. Yazının altında (H.) 15 Şaban 312/ (R.) 29 Kanunisani 310 tarihi ve Aydın Valisi ile azâların adları ve mühürleri vardır.
3- Adliye ve Mezahib Nezaret-i Celilesi’nden Sadrazamlığa gönderilen yazı (17 Nisan 1895)[17]:
Yazıda özetle, Patrikhane’nin Aydın Vilayeti’ne sunduğu dilekçe ile Vilayet Makamı’nın tahkikatı neticesinde buna verdiği cevaba dair izahata atfen istenilen izin ile ilgili bir sakınca görülmediği belirtilmiş, ilgili yazışmaları ve ekleri beraberinde sunularak emir ve ferman üst makamın takdirine bırakılmıştır. Altta (H.) 22 Şevval 312, (R.) 5 Nisan 311 tarihleri ile Adliye ve Mezahib Nazırı Rıza adı yazılıdır.
4- Sadrazamlıktan Divan-ı Hümayun’a gönderilen yazı (1 Mayıs 1895)[18] (Belge 3):
Yazıda inşası öngörülen binalar ile ilgili daha önceki yazışmalarda belirtilen hususlar özetlenerek ruhsat izni kapsamında Patrikhane’nin yaptığı başvuru, AydınVilayeti’nin tahkikatı sonucu sunduğu mazbata, Adliye Mezahib Nezareti’ne sunulan tezkire Divan-ı Hümayun’a havale edilmiş; kasabada beş yüz hanede üç bin gayrimüslim bulunduğu, ilgili çizim ve eklerdeki kilise, hademe binası ve diğer inşaya dair masrafın daha önceki yazışmalarda belirttiğimiz zatlar tarafından karşılanacağı, bu uygulamada herhangi bir sakınca görülmediği belirtilerek ruhsat tahsisi için emir ve ferman Padişahın takdirine bırakılmıştır. Altta (H.) 6 Zilkade 312, (R.) 19 Nisan 311 tarihleri ve Divan-ı Hümayun Kalemi yazılı mühür bulunur.
5- Hülasa-i Evrak (2 Mayıs 1895)[19]:
Konu hakkındaki evrak listesini gösteren yazıdır. İlgili ekler şu şekilde sıralanır:
Divan-ı Hümayun Kalemi Müzekkiresi (1 Adet)
Adliye ve Mezahib Nezareti Tezkiresi (1 Adet)
Aydın Vilayeti Meclis İdaresi Mazbatası (1 Adet)
Patrik Takriri (1 Adet)
Harita (3 Adet)
Yazıda (H.) 7 Zilkade 312, (R.) 20 Nisan 311 tarihleri bulunur.
6- Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi’nden Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen yazı (27 Haziran 1895)[20] (Belge 4):
Belgenin başında, Patrikhane isteklerinin Divan-ı Hümayun’da görüşüldüğü, bir karar verilmeden önce bu hususta Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi’nce bir müzakere yapılması istendiği, bu sebeple Divan-ı Hümayunca bir müzekkere hazırlatılarak, ekine Aydın Vilayeti’nin mazbatası ile Adliye ve Mezahib Nezareti’nin tezkiresinin konulduğu bilgisi verilir. Belgenin devamında Patrikhane taleplerinin uygulanmasında bir mahsur görülmediğini belirten Aydın Vilayeti’nin mazbatası özetlendikten sonra ilgili dairenin konu hakkındaki görüşü şu şekilde aktarılmıştır:
Vaktiyle Trabzon’da, Rum kabristanına “…defin edilen emvalat içün merasim-i mezhebiye icrası”nı kolaylaştırmak adına bir kilise inşasına dair talep edilen ruhsat için 7 Eylül 1892 tarihli yazıda belirtildiği gibi, ölüler için merasimlerin mahallelerdeki kiliselerde icra edildiği ve her kabristanda bir kilisenin bulunmadığı, dolayısıyla böyle bir ihtiyacın gerekli olmadığı ifade edilmiştir. Buna bağlı olarak Kula’da da iki mahallede sakin cemaatin her iki mahallesinde de birer kilisesi olduğu vurgulanarak ilgili talebin bir gerekçeye dayanmadığı ve böyle bir kilisenin inşa edilmesine “…mahal görülemediğinin” Adliye ve Mezahib Nezareti Celilesi’ne tebliğ ve mahalline bilgi verilmesi için Dâhiliye Nezareti’ne havale edildiği yazılıdır. Üstte 949 sayısı, altta (H.)
7- Ekinde Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi Mazbatası Bulunan Belge (8 Temmuz 1895)[21]:
Belgede mazbatanın içeriği “Kula kasabasında Rum cemaatine mahsus kabristan derununa müceddeden inşası istenilen kilise içün mezuniyet itasına mahal görülemediğinden beyanına dair” şeklinde özetlenerek, 949 numaralı bu mazbatanın ekte sunulduğu belirtilmiştir. Belgede (H. )15 Muharrem 313 tarihi vardır.
8- Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi Mazbatasının Adliye ve Mezahib Nezaret-i Celilesi’ne gönderildiğine dair Evrak Müdüriyeti Belgesi (31 Temmuz 1895)[22] :
Yazıda Adliye ve Mezahib Nezaret-i Celilesi’ne bildirilen mazbatanın özetle içeriği ve evrak bilgisi belirtilmiştir. Sağ üstte (H.)
9- Adliye Mezahib Nezaret-i Celilesi’nden Sadrazamlığa gönderilen yazı (15 Ağustos 1895)[23] (Belge 5):
Yazıda Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi’nin olumsuz görüş bildiren mazbatası özetlendikten sonra, gayrimüslim cemaatin ihtiyaçlarına dair daha önce alınmış bir karara atıf yapılarak, kilise inşası için devletçe bir masraf olunmayacağı, ruhsat verilmesinin İslahât Fermanı usullerine aykırı olmadığı, mahalli idaresi tarafından da bir mahsur görülmediği beyan edilerek arz-ı mütealaya mahal olmadığı, yani inşaatta bir sakınca bulunmadığı belirtilmiş, ancak karar üst makamın takdirine bırakılmıştır. Sağ üstte 353 sayısı, altta (H.) 24 Safer 313, (R.) 3 Ağustos 311 tarihleri ve Adliye ve Mezahib Nazırı ibaresi vardır.
Konuyla ilgili olarak bir de Kasım 1895 tarihli Evrak Katipliği kayıt belgesi vardır[24].
10-Divan-ı Hümayun Kararı (17 Kasım 1895)[25]:
Belgenin sol üstüne düşülen notta, öncelikle mevzuata göre konunun Şura-yı Devlet’çe ve Mezahib Nezaret-i Celilesi’nce tetkiki istendiği belirtilmiştir. Tarih (H.) 12 Muharrem 313 (M. 5 Temmuz 1895)[26].
Belgede ayrı bölümler halinde iki karar vardır.
Üstte, Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi konu hakkındaki görüşünü tekrarlamış, Trabzon’daki benzer talep için verilen kararla uyumlu bir karar verilmesi[27] istenip takdir üst makama bırakılmıştır. Yazının bitiminde (H.) 27 Muharrem 313, (R.) 8 Temmuz 311 (M.20 Temmuz 1895) tarihi ile Şura-yı Devlet Dâhiliye Reisi ve azaların mühürleri vardır.
Alttaki bölüm, konu hakkında Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi’nin mazbatası ile Adliye ve Mezahib Nezaret-i Celilesi’nin tezkiresinde belirtilen karşıt görüşleri zikrederek son sözü Padişaha bırakan bir karardır. Kararın altında (H.) 29 Cemaziyilevvel 313, (R.) 5 Teşrinisani 311 (M.17 Kasım 1895) tarihleri ile Sadrazam ve Divan-ı Hümayun üyelerinin[28] adları ve mühürleri bulunur.
11-Sadrazamdan Padişaha sunulan yazı (17 Kasım 1895)[29] (Belge 6):
Belgede konu ile ilgili Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi’nin mazbatası ile Adliye ve Mezahib Nezaret-i Celilesi’nin tezkiresi Padişaha arz edilmiş ve karar takdirine bırakılmıştır. Altta (R.) 5 Teşrinisani 311, (H.) 29 Cemaziyelevvel 313 tarihi ve Sadrazam yazısı yer alır.
Bunun altında başkatip tarafından konu hakkındaki kararın Padişah iradesine bırakıldığı kaleme alınmıştır. Altta (H.) 2 Cemaziyelahir 1313, (R.) 7 Teşrinisani 1311, (M.19 Kasım 1895) tarihi ile Başkatip yazılıdır.
12- Evrak Defteri Sayfası (2 Aralık 1895)[30]:
Bu yazıda Padişahın konuyla ilgili bir karar verdiği ve bunun icrası için Adliye ve Mezahib Nezareti’ne, gereği için ise Dâhiliye Nezareti’ne buyurulduğu ifade edilir. Sağ üstte (R.) 20 Teşrinisani 311, (H.) 15 Cemaziyelahir 313.
Belgelerin bütünü göz önüne alındığında ilgili süreç şu şekilde değerlendirilebilir. Patrikhane tarafından Adliye ve Mezahib Nezareti Celilesi’ne isteklerinin dile getirildiği yazı gönderilmiş; Adliye ve Mezahib Nezareti Celilesi bu hususta önce Aydın Valiliği İdare Meclisi tarafından bir tahkikat yapılmasını istemiştir. Tahkikat sonucunda isteklerin uygulanmasında bir sakınca görülmediği Bakanlığa iletilmiş; böylece Bakanlık ve Sadrazamlık makamlarınca da isteklerin Divan-ı Hümayun’a havale edilmesinde bir mahsur görülmemiştir. Divan-ı Hümayun talebin Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi ile Adliye ve Mezahib Nezareti’nce müzakere edilmesini istemiştir.
İlgili çalışmalar neticesinde iki kurum da karşıt görüş bildirmiştir.
Adliye ve Mezahib Nezareti, kilise için hazineden bir masraf olunmayacağını, Rum cemaatin ihtiyaçlarına dair alınmış karara ve İslahât Fermanı’na atfen ruhsat verilmesinin usullere aykırı olmadığını, mahalli idaresi tarafından da bir mahsur görülmediğini beyan eder.
Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi ise, mevta için merasimlerin mahallelerdeki kiliselerde icra edildiğini, her kabristanda bir kilise olmadığını, Kula’da iki mahallede yerleşmiş cemaatin iki mahallede de birer kilisesi bulunduğunu vurgulayarak Patrikhane’nin isteğinin bir gerekçeye dayanmadığını, kilisenin inşa edilmesine lüzum olmadığını ifade eder. Ayrıca Trabzon’daki bir Rum kabristanında aynı amaçla bir kilise inşa edilmek istendiğini, bu hususta 7 Eylül 1892 tarihli mazbatalarıyla daha önce de benzer görüşlerinin sunulduğunu belirtir.
Divan-ı Hümayun toplantısında olumlu ya da olumsuz bir karar alınmadan iki ayrı görüş Padişaha sunulur ve son karar onun iradesine bırakılır.
İzin talebiyle ilgili Padişahın bir karar verdiğini 12 numaralı belgeden anlıyoruz; fakat kararın ne yönde alındığını şimdilik belgeleyemiyoruz. Bununla birlikte, Padişahın takdirinin ne yönde olabileceği, Divan-ı Hümayun toplantısında kayda geçen Şura-yı Devlet kararından anlaşılabilir. Yazıda “…Trabzon hakkındaki karar-ı esasiye tevfik muamele olmasına karar verilmesi…” ibaresi dikkati çekmektedir. Burada Kula’daki kabristana inşa edilecek kilise için, Trabzon’da alınan kararın emsal teşkil etmesi gerektiği, bir başka ifadeyle alınacak kararların birbiriyle uyumlu ve tutarlı olmasının altı çizilmiştir. Bu ifadeden de anlaşılmaktadır ki Padişah Trabzon’da aynı amaçla inşa edilecek kiliseye ruhsat vermemiştir. Gerek Kula’nın sözlü tarihinden ve böyle bir mimari dokunun günümüze hiç ulaşamamasından gerekse emsal karardan dolayı Padişahın bu inşaata onay vermediğini söyleyebiliriz.
Patrikhane’nin 11 Aralık 1893 tarihli müracaatı ile başlayan sürecin en geç 2 Aralık 1895’te karara bağlandığı, başka bir deyişle konunun yaklaşık iki yılda sonuçlandığı anlaşılmaktadır.
Belgelerde Kula’daki Rum cemaati hakkında nüfus, hane, kilise sayısını içeren bilgiler yer alır. Bu bilgilere göre anılan dönemde Kula’da yaklaşık beş yüz hanede üç bin nüfus mevcuttur. Bunların iki mahallede yoğunlaştıkları ve her iki mahallede de birer kiliseleri olduğundan bahsedilir. Bu kiliselerden birisi Meryem Ana Kilisesi, diğeri ise Aya Yorgi Kilisesi olmalıdır. Bununla birlikte Kula’da bazı yayınlarda da sözü edilen[31] ve halk arasında bilinen üçüncü bir kilise vardır; ancak bulunduğu yer dışında gerek tarihi gerekse mimarisi hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Yazımızda tanıttığımız belgelerde, 1895’te Kula’da iki kilisenin varlığından bahsedilmesi üçüncü kilisenin o tarihlerde mevcut olmadığını gösterir[32].
Çizimlerde Kuzguncuk Mahallesi Harım Arası olarak nitelenen mevkinin sınırlarını bugünkü Kula kentinin fiziki dokusu içinde tam olarak belirlemek güçtür. Buna karşılık eskiden Kuzguncuk Mahallesi olan ve fakat savaştan sonra değiştirilen adıyla Zaferiye Mahallesi sınırları dâhilinde kalan, halk arasında halen Harım veya Harım Meydanı olarak adlandırılan bir mevkii bulunur. Burada vaktiyle Rum cemaatin yoğun olarak yerleştiği belgelerimizden de bilinmektedir. Bu mevkinin güney ucunda kitabesine göre 25 Mart 1837’de inşa edilen[33] ve yakın zamanlarda restorasyonu yapılan Meryem Ana Kilisesi yer alır.
Bu kilisenin doğu tarafında bulunan bazı mezar taşlarından ve halkın hafızasına dayanan söylemlerden, vaktiyle burada bir kabristan olduğu bilinmektedir. Ayrıca, güneybatıda biraz da kiliseye doğru yaklaşan bir ev bulunmaktadır. Bu evin parseli Çizim 2 ve Çizim 3’te belirtilen ve bahçe alanı olarak ayrılan saha ile benzerlik gösterir. Bu haliyle Meryem Ana Kilisesi’nin bulunduğu parsel, çizimlerde yer alan parselle ortak özellikler taşır. Bundan dolayı çizimlerdeki yapının Meryem Ana Kilisesi’nin bulunduğu parsele inşa edilebileceği akla gelse de, hem arazinin iki kilise inşası için yetersiz kalmasından hem de parsel çevresinde 19. yüzyılda yapıldığı belli olan evlerden dolayı bu mümkün gözükmemektedir.
Meryem Ana Kilisesi’nin kuzeyinde eski kent dokusuna göre büyükçe sayılabilecek Harım Meydanı uzanır. Meydanın kuzey tarafında bir-iki ev sırasından sonra da bugün Karataş diye anılan, çizimlerde ise Yanık Taş olarak ifade edilen volkanik arazi vardır. İnşa edilecek kilise yerinin ve dolayısıyla o gün için mevcut olan mezarlığın bu civarda bulunması beklenir. Ne var ki mezarlıktan günümüze bir iz kalmamıştır.
Çizimdeki parsel, doğu ve kuzey taraflarda yanık taş nam mevkii, diğer kısımlarda ise bahçe ve kesikler ile çevrelenerek kentin mimari unsurlarından arındırılmış bir görüntü sunar.
Söz konusu projeler, çizimlerin üzerine düşülen notlarda harita, Patrikhane’nin yazısında ise kilise resmi olarak adlandırılır.
Patrikhane’nin yazısı, ekinde kiliseye dair projenin sunulduğu belirtilerek 11 Aralık 1893 tarihinde kaleme alındığı halde, çizimler üzerinde 26 Kasım 1894 (Çizim 1) ve 11 Ekim 1894 (Çizim 3) tarihleri vardır. İşte bu tarih farkının sebebini şimdilik tam olarak çözemesek de, çizimlerin üstündeki tarihlerin, sonradan yapılan tahkikat sırasında yerel idarelerce incelendiği ve konu hakkında görüş bildirildiği sırada düşüldüğü, bir nevi onay zamanını gösterdiği söylenebilir. Başka bir deyişle ilk olarak Patrikhane tarafından hazırlatılan çizimler, tahkikat sırasında yerel yönetimlerce onaylanmış olmalıdır.
Çizimlerin hepsinde kilisenin adı Hiratabos olarak yazılıdır. Buna karşın yazışmalarda kilise adından bahsedilmez. Fakat Patrikhane’nin dilekçesinde yapılacak inşaatın masrafını karşılayacaklardan Hiralambo’nun diğer yazılarda Hiratbo, Hiratabo gibi değişik türde yazılması, kilise adında da bir yazım veya ifade hatası olabileceğini düşündürür. Zirâ kiliseler azizlik mertebesine yükselenler adına yapılmaktadır. Hiratobos adında böyle bir aziz olduğuna dair elde bilgi bulunmadığına göre, bu isme en yakın aziz adı Hiralambo’dur[34]. Dolayısıyla, yeni kanıtlar bulununcaya kadar kilisenin bu azize atfen adlandırılacağı varsayılabilir.
İnşa edilmesi tasarlanan kilise, plan, cephe ve dekoratif özellikleri dikkate alındığında 19. yüzyıl sonu kilise beğenisini ve üslubunu açıkça yansıtan niteliktedir. Bu dönemde üç nefli ve kubbeli bazilikalar ile tek nefli, kubbe ve tonozla örtülü bölüntüsüz bir iç mekâna sahip eserler ağırlıklı olarak karşımıza çıkmaktadır. Mimaride simetriyi esas alan bu tarz binalar, genellikle inşa edildikleri bölgenin yerel malzemesini ve tekniğini gösterirler. Bugün Kula’da mevcut Meryem Ana Kilisesi’nde uygulandığı gibi bazen bağdadi tekniğinde inşa edilen tonozlu örtü sistemleri, Kapadokya bölgesinde kesme taş malzemeye, sık aralıklı takviye kemerleriyle desteklenmiş masif tonozlara, kubbelere dönüşebilmektedir. İnşa edilmesi düşünülen kilise, planı bakımından bu kriterlere uymaktadır. Boyuna dikdörtgen biçiminde tek nefli, iç mekâna hakim kubbesiyle benzerlerini çok farklı yerlerde bulmak mümkündür. Kayseri Surp İstepanoz (Evkere/Efkere) Kilisesi[35] (1871) ile Aksaray Güzelyurt Analipsis (Yüksek) Kilisesi[36] (1894) sadece plan ve örtü sistemi bakımından benzemekle kalmaz; aynı zamanda batı cephede esas olarak belirmekle birlikte, cephe düzenlemesi ve neoklasik bir üslupta yorumlanabilecek estetik anlayışı ile de ortak zevkler taşımaktadır.
19. yüzyıl sonunda Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu siyasi durum çerçevesinde yapılan reformlar, memleket dâhilinde yaşayan gayrimüslimlere ve diğer zümrelere verilmiş haklar, sadece Batı Anadolu’da değil, başta Anadolu olmak üzere bütün Osmanlı topraklarında yankı uyandırmış; bu kapsamda anılan dönem içerisinde çok sayıda kilise inşa edilmiştir. Kula’da kabristan yanında inşası istenen kilise ise “…mevtaya dua okumaya mahsus”, “…yalnız mevta zuhurunda ayin-i ruhani icrası içün…”[37] tasarlanmış, fakat proje aşamasında kalmıştır.
Yazışmalarda mahalli idarelerce onaylanan projelerin biçimi, boyutu, yeri ve düzeni ile ilgili bir tartışmanın bulunmadığı, asıl olarak böyle bir ibadethaneye ihtiyacın olup olmadığı üstünde durulduğu dikkati çeker. Bilinen bir husus olmakla birlikte burada tekrar etmekte bir sakınca yoktur. Yazışmalar en alt makamdan Padişaha kadar hiyerarşik bir düzen içinde ve son derece titiz bir şekilde yürütülmüş; her kurum bir üst makama ve nihai olarak karar Padişahın takdirine bırakılsa bile görüşler gerekçeli bir şekilde açık ve serbest bir irade ile ifade edilmiştir.
Kilise inşaatı için nüfus, hane ve diğer kiliselerin sayısının araştırılması ihtiyacı karşılayacak kadar kilise inşasına izin verildiği yönünde izlenim uyandırır. Bu türden izin talepleri sadece kiliselere has bir durum değildir. Memleketin çeşitli yerlerinde inşa edilecek cami ve mescitlerde, hatta bunların onarımlarında dahi benzer kriterlerin gözetildiği arşiv kayıtlarından öğrenilmektedir[38].