Giriş
Günümüzde Zonguldak İli, Filyos Beldesi sınırları içerisinde bulunan Tios ya da bir diğer adıyla Tieion antik kenti Amasyalı Strabon (Geographika, XII, 3.5) tarafından “Söylenecek çok önemli bir şeyi olmayan kent.” olarak ifade edilmekteydi. Strabon’un önemsiz bir kent olarak andığı bu yerleşim, günümüzde Türkiye’nin Karadeniz kıyısında yer alıp da üzerinde modern yerleşimin bulunmadığı, yerleşim sınırlarının çok önemli ölçüde korunduğu neredeyse tek antik kent durumundadır. Aynı zamanda Güney Karadeniz sahilinde bilimsel arkeolojik kazısı uzun yıllardır sürdürülen nadir örneklerdendir. Bu bakımdan burada yürütülen kazılarda ortaya çıkarılan arkeolojik veriler, Karadeniz arkeolojisi açısından çok büyük önem taşımaktadır.
Tieion ile ilgili olarak Antik Çağ yazarlarından Marcianus (Geographus, 8), kentin hemen doğusunda Karadeniz’e dökülen Billaios Irmağı’nın Bithynia ile Paphlagonia bölgeleri arasında sınır teşkil ettiğini ve kentin Billaios, (Filyos) Irmağı’nın yakınında, Karadeniz’e uzanan bir yarımadanın üzerinde kurulduğunu aktarmaktadır (Fig. 1). Yaşlı Plinius (Naturalis Historia, VI. 2.5) da Marcianus gibi Paphlagonia’nın batı sınırının Billaios Irmağı ile birlikte başladığını ifade etmektedir. Yine bir diğer antik dönem yazarı olan Arrianus (Periplus Ponti Euxini, XIII, 5, 5) Tieion ile Billaios Irmağı arasında 20 stadia kadar bir mesafe bulunduğunu söyler.
Kentin kuruluşu ile ilgili başvuru kaynaklarımız antik yazarlardır. Strabon (Geographika, XII, 3.5), Koloni Çağı öncesinde Parthenios Nehri’ne kadar olan bölgede Kaukonlar adında bir kavmin yaşadığını belirtmektedir. Bizanslı yazar Eustathius (Eust. Ad II. II 855) ise, Paphlagon kökenli Kaukonların başkentinin Tieion olduğunu aktarmaktadır[1] . Hem antik ve hem de modern kaynaklar kentin Miletos’dan gelen kolonistlerce kurulduğu konusunda neredeyse hemfkirdirler[2] .
Tieion’un Miletos tarafından kurulmuş bir Grek koloni kenti olduğuyla ilgili başvuru kaynaklarından birisi de Athenaios’tur. Athenaios(Deipnosophistai VIII, 331), Fosil balığı adı verilen bir tür balığın hem Heracleia’da hem de Tieion’da üretildiğinden bahseder. Kentin Miletos kökenine atıfta bulunan diğer bir kaynak da Arrianus’dur. Arrianus (Periplus Ponti Euxini, XIII, 5, 5), Tieion hakkında “İon menşeili bir Grek kenti” tabirini kullanmıştır. Arrianus da bu yerleşimi, “Miletoslular’ın bir kolonisi” olarak nitelendirmektedir[3] . Kentin başlarında Tios adında bir rahip bulunan Miletoslular tarafından kurulduğu ifadesi birçok kaynakta karşımıza çıkar[4] . Stephanos Byzantinos, (Steph. Byz. 624, 20.) Herennius Philon’un Ethnika adlı eserinden aktararak kentin kurucusunun Miletoslu rahip Tios olduğunu belirtir. Rahip Tios, kentin özellikle Roma Dönemi’ne tarihlendirilen otonom sikkelerinde tasvir edilmiş ve kent açısından taşıdığı önem böylelikle ifade edilmiştir.
Tieion’un bir Miletos kolonisi olduğunu gösteren arkeolojik veriler ise antik kentin akropolisinde yürütülen kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. MÖ 7. ve 6. yüzyıllara tarihlendirilen Arkaik Dönem siyah ve kırmızı fgür Attika seramikleri ile yine aynı dönemlere tarihlendirilen İonia menşeili seramikler, Tieion’un kurucu kenti olan Miletos’la bağlantılarını gözler önüne sermektedir[5] . Yazının ilerleyen bölümlerinde akropolde bulunan seramikler üzerinde daha ayrıntılı bir şekilde durulacaktır.
Kent, tıpkı Karadeniz’deki birçok Koloni Çağı yerleşimi gibi, doğal bir limana sahip bir yarımadanın hemen bitişiğinde kurulmuştur. Bununla birlikte iç bölgelerle gerçekleştirilen ticari ilişkilerin yürütülmesini sağlayan Billaios gibi çok önemli bir suyolu da kent limanının doğusunda bulunmakta ve Karadeniz’e bir delta oluşturarak dökülmektedir. Billaios Irmağı, günümüzde kullanılan adıyla Filyos Nehri, Kreteia/Flaviopolis yakınlarında doğmaktadır (Fig. 2)[6] . Nehrin doğduğu yerden, denize döküldüğü yere kadar olan toplam uzunluğu 228 km.dir[7] . İç bölgelerle gerçekleştirilen ticari faaliyetler açısından Karadeniz’e dökülen nehirler çok büyük önem taşımaktadır. Karadeniz’deki nehirlerin sistematik bir şekilde ticari suyolu olarak kullanılmasının temelinde Grek koloni hareketleri yer almaktaydı. Karadeniz boyunca kurulan kentlerin çok önemli bir bölümü iç bölgelerle iletişimin daha kolay sağlandığı nehir ya da akarsu vadilerinin denize kavuştuğu, korunaklı doğal limanlara sahip, jeopolitik açıdan stratejik olan noktalarda kurulmuşlardır. Güney Karadeniz kentlerinin önemli bir bölümünde nehir ticareti ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Sangarios, Billaios, Parthenios, Halys, Iris gibi büyük nehirlerle birlikte bazı küçük akarsularıda belirli mevsimlerde taşıma amacıyla kullanılmıştır. Ancak bunlardan sadece Tieion’un hemen yakınında, Karadeniz’e dökülen Billaios Nehri üzerinde Roma Dönemi’nde nehir ticareti yürütüldüğünü kanıtlayan mimari izler ve arkeolojik kalıntılar bulunmuştur[8] .
Tieion antik kenti, aşağı ve yukarı şehir olmak üzere iki ayrı bölümden oluşmaktadır. Kent topoğrafyasında hâkim bir tepe şeklinde olan akropolis, kentin kuruluş dönemine ait tabakaları içinde barındırır. Arkeolojik verilere göre kent ilk olarak burada kurulmuş ve zamanla genişleyerek yaklaşık 60 hektarlık bir alana yayılmıştır. Aşağı şehirde ise ağırlıklı olarak Roma İmparatorluk ve Bizans Dönemi yapıları yer almaktadır. Bu yapılar arasında sahil surları, biri antik liman yakınında, diğeri de agora yakınlarında olmak üzere iki hamam yapısı, su kemeri, tiyatro, tapınak terası, kilise kalıntıları, bazilika, yol kalıntıları, tonozlu galeri, sarnıç, antik liman ve mendirekleri yer almaktadır[9] .
Akropolis
Kentin akropolisi durumunda olan yukarı şehir, doğu batı doğrultusunda yaklaşık 400m. kadar uzanmakta, bazı bölümlerinde daha dar olmakla birlikte yaklaşık 100m. genişlikte bir yarımadadır. Bu yarımada, batıdan doğuya doğru 30m. yükseklikten başlayarak, 75m. yüksekliğe kadar kademeli bir şekilde tırmanan dört ayrı terastan meydana gelmiştir[10]. Kentin kuruluş dönemiyle ilgili arkeolojik veriler, özellikle birinci teras olarak adlandırılan akropolün doğusunda bulunan terasda yoğunlaşmıştır (Fig. 3). Bu bölgede 2006 yılından bu yana yürütülen arkeolojik kazılar, MÖ 7. ve 6. yüzyıllararasına tarihlendirilen arkeolojik kalıntıların ortaya çıkarılmasını sağlamıştır.
En erken evresi MÖ 7. yüzyılın son çeyreğine tarihlendirilen mimari kalıntılar, Koloni Çağı yerleşiminin akropolle sınırlı olduğunu göstermektedir. Akropol birinci terasta Geç Klasik Dönem’den itibaren yapılaşma yoğunlaşmaya başlar. Eldeki veriler, kentin özellikle Hellenistik Dönem’den başlayarak büyümeye ve genişlemeye başladığını göstermektedir. Roma Dönemi’nde ise bu büyüme doruk noktasına ulaşır. Gerek mimari gerekse de diğer arkeolojik veriler, Geç Arkaik Dönem’den itibaren akropol ve çevresinin işlev değişikliğine uğradığını, tepenin askeri ve sivil amaçlı kullanımının MÖ 4. yüzyılın sonlarından itibaren terk edilerek yerini dinsel işlevli yapılara bıraktığını göstermektedir. Akropolün hemen her yerinde karşımıza çıkan dini mimariye ait yapı elemanları, sunu kapları ve pişmiş toprak fgürünler, akropol ikinci terasın Arkaik Dönem’den Roma Dönemi’nin sonlarına kadar dini hüviyette bir kullanıma sahip olduğunu göstermektedir[11].
Koloni Çağı Tabakaları
Konutlar
Akropolisde 2006 yılından bu güne kadar yürütülen kazı çalışmalarında birçok yapı kalıntısı ortaya çıkarılmıştır (Bk. Fig. 3). Ancak kentin kuruluş dönemi ile bağlantılı mimari yapı kalıntılarına ise ancak 2015 yılı çalışmalarında rastlanabilmiştir. Kentin Arkaik Dönemi ile ilgili mimari ilk bulgu, akropol 1. terasın güneydoğu ucunda bulunan ve olasılıkla geçmiş dönemlerdeki bir deprem ya da toprak kayması sırasında çökmüş olan Orta Çağ surlarının yıkıntılarının kaldırılması sırasında ortaya çıkarılmıştır. Bir diğer bulgu ise 2018 yılında yine aynı terasın doğu ucunda, Hellenistik Dönem surlarının hemen bitişiğinde yürütülen kazı çalışmaları sırasında bulunmuştur.
Doğu terasındaki bu çalışmaların neticesinde MÖ 7. ve 6. yüzyıllara tarihlenen, toplam dört adet konut kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Bulunan konut yapılarının iki tanesi yuvarlak planlı, diğer ikisi de dikdörtgen planlıdır. Bu yapılar oldukça basit bir mimari düzenleme ile meydana getirilmişlerdir. Konutlar, zeminin hemen 1 ila 1,5m altına açılan dikdörtgen ya da yuvarlak çukurların iç yüzeylerinin işlenmemiş yöresel taşlar ile örülmesi ile inşa edilmişlerdir. Bu çukurların üst örtüleri de olasılıkla tıpkı Kuzey Karadeniz örnekleri gibi saz ya da dallardan oluşturulmuş bir örtü ile kapatılmıştır. Oval olan konutların çapları 3m. civarındadır. Yapıların zeminleri sıkıştırılmış topraktan oluşmaktadır. Tespit edilen bütün konutlar birbirlerine oldukça yakın bir şekilde konumlandırılmışlardır. Araziye gelişigüzel yerleştirilen bu konutların aralarında cadde ve sokak oluşumuna dair bir emare bulunmamaktadır. Konutların hemen hepsinin zeminlerinde iki ayrı yangın tabakası ile karşılaşılmıştır. Buradaki ilk yangın tabakası MÖ 7. yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir ve burada bulunan yanmış haldeki Orientalizan Dönem Güney Ionia seramikleri bu yangın tabakasını tarihlememizi sağlamaktadır. İkinci yangın diğerine oranla daha geniş bir alanı kaplamaktadır. Bu ikinci yangın tabakası ise burada bulunan çok sayıdaki Ionia kylixlerine ait parçalar ve az sayıdaki Attika seramiklerinden ötürü MÖ 6. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmiştir. Bu yangının Pers İstilası ile ilişkili olup olmadığı henüz belirlenememiştir. Bu son yangınla birlikte buradaki yapıların tahrip olduğu ve bir daha kullanılamadığı anlaşılmaktadır. Bu yangın tabakalarından elde edilen karbon parçaları üzerinde C14 testi uygulanması için gerekli girişimler başlatılmıştır.
Yuvarlak Planlı Yapılar
P1 Yapısı
Akropolisin Kuzeydoğu köşesinde bulunan ve olasılıkla kentin Ceneviz hakimiyetinde kaldığı sırada inşa edilen bir burcun yıkıntılarının hemen altında çok miktarda Orientalizan ve Arkaik Dönemlere tarihlendirilen seramikler bulunmuştur. Söz konusu kale burcunun temelsiz olması, buradaki kalıntıların görece iyi korunmasını sağlamıştır. Sur duvarına ait molozların temizlenmesinin ardından burada yuvarlak planlı, 3m. çapında bir yapı kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Bu yapı akropoldeki diğer örnekler gibi yüzey zemininin altına açılmış bir çukur içine inşa edilmiş olup, bu çukurun iç yüzü işlenmemiş orta boy yassı taşlar kullanılarak tek sıra halinde örülmüştür. Yapının iç kullanım alanı yaklaşık 7m2 dir. P1 olarak adlandırılan bu yapının korunan duvar yüksekliği 40cm. kadardır. (Bk. Fig. 3).
P2. Yapısı
Yuvarlak planlı bir diğer yapı kalıntısı ise 2018 yılı kazı sezonunda akropolün doğusunda bulunan ve Hellenistik Dönem’e tarihlendirilen sur duvarı ile bu sur duvarı ile bağlantılı Hellenistik mekan duvarlarının arasında bulunmuştur (Fig. 4, 5). Bu alanda yapılan bir sondaj çalışması, P1’deki konuta oranla çok daha iyi korunmuş bir konut yapısının ortaya çıkarılmasını sağlamıştır ancak, Hellenistik Dönem sur duvarlarının yapımı sırasında bu konutun iç yüz duvarının doğu bölümü tahrip edilmiştir. Bu oval planlı yapı da diğeri gibi 3m. çapındadır ve yaklaşık 7m2 dir. Kullanılan inşa tekniği aynıdır. Yüzey zemininin altına açılmış basit bir çukurun iç yüzeyi, kaba işlenmiş taşlar kullanılarak tek sıra örülmüş, aralarında da bağlayıcı olarak çamur harç kullanılmıştır. Bu yapının korunan iç duvar yüksekliği yaklaşık 1m.dir. Konut zemininin hemen ortasında bulunan yassı bir taş plaka, çatı örtüsünü taşıyan ahşap bir direkle bağlantılı olmalıdır.
Dikdörtgen Planlı Yapılar
P3 Yapısı
Akropolisde Koloni Çağı’na tarihlendirilen yuvarlak planlı konutlarla birlikte dikdörtgen planlı yapı kalıntıları da ortaya çıkarılmıştır. Ancak bu yapı kalıntıları yuvarlak planlı olanların aksine oldukça kötü durumdadırlar. Ortaya çıkarılan dikdörtgen planlı iki yapıdan sadece birisinin dörtte birlik bir köşesi günümüze kadar gelebilmiştir. P3 adı verilen bu yapı, Hellenistik Dönem sur duvarının hemen yanında yer almakta olup, sur duvarı inşa edilirken önemli ölçüde tahrip edilmiştir. Yapının korunan ölçüleri 3x1,5m.dir. Olasılıkla bu yapı da zemine açılan basit bir çukur içerisine inşa edilmiş ve bu çukurun iç yüzleri de tek sıra, kaba yontulmuş taşlar kullanılarak örülmüştür (Bk. Fig. 3).
P4 Yapısı
P4 adı verilen bir diğer dikdörtgen yapı kalıntısından günümüze 3m. uzunluğundaki uzun yan duvar ile bu yan duvarın kuzeydoğuya bakan her iki ucunun 1m. kadar uzunluğa sahip çıkıntıları gelebilmiştir. Tek sıra olarak inşa edilmiş bu duvar kalıntılarının ortalama cidarı ise 40cm.dir.
Koloni Çağı yerleşiminin bu kadar ağır bir şekilde tahrip olmasının ana nedeni akropolde görülen yerleşim yoğunluğudur. Şöyle ki akropol doğu terasta, Arkaik Dönem konutlarının da bulunduğu kültür tabakalarının kalınlığı çok fazla değildir. Bütün kültür tabakalarının toplam kalınlığı ana kayadan günümüz zeminine kadar 3m.civarındadır. Bu 3m.lik kültür tabakasında Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans, Ceneviz ve Selçuklular’a ait çok sayıda yapı ve katman bulunmaktadır. Arkaik Dönem yapılarının bulunduğu tabaka, Hellenistik Dönem’de yapılan surlar ve diğer inşai faaliyetler neticesinde önemli ölçüde zarar görmüştür. Ancak, akropoldeki büyük tahribat, doğu terasın merkezinde gerçekleşmiştir. Bu terasta bulunan oldukça büyük ölçülere sahip Roma İmparatorluk Dönemi sarnıcı, Orta Bizans Dönemi Kilisesi ve bu kilise ile bağlantılı yapılar, ana kaya seviyesine kadar uzanan temelleri ile Arkaik, Klasik ve Hellenistik Dönem kalıntılarını neredeyse tamamen yok etmişlerdir.
Akropol ikinci teras ise Roma Dönemi mimarisinin en yoğun uygulandığı bölümdür. Bu terasta bulunan yapıların temelleri de ana kaya seviyesine kadar inmiştir. Bu yüzden burada da erken dönem tabakalarına ait mimari izler kaybolmuştur. Roma tapınağının inşası sırasında bütün teras yeniden planlanarak imar edilmiştir. Akropol 2. terasda erken dönemlere tarihlendirilen buluntuların sayısı oldukça azdır. Ancak, yine de buradaki kazılarda MÖ 7-6 ile 4. yüzyıllara ait olması muhtemel Dor başlıkları ve Dor başlıklarına ait parçalar bulunabilmiştir. Bu da burada Roma tapınağı öncesinde de tapınak binaları olduğunu göstermektedir. Özellikle bulunan Dor başlıkları, Arkaik ve de Hellenistik Dönem tapınaklarına ait en önemli bulgulardır.
Akropolisin 3. ve 4. teraslarında Geç Antik Dönem’e tarihlendirilen yapıların yoğunluğu diğer teraslara oranla daha azdır. Önümüzdeki yıllarda kentin erken dönemlerine ait kalıntılara ulaşabilmek için 3. ve 4. teraslarda yürütülecek çalışmalara daha fazla ağırlık verilecektir.
Karadeniz’in kuzeyinde yürütülen arkeolojik araştırmalar, Grekli ilk kolonistlerin Taman Yarımadası hariç çatılı ya da düz damlı çukur ya da yarı çukur evlerde yaşadıklarını göstermiştir[12]. Bu evlerin plan tipleri dikdörtgen, yuvarlak veya ovaldir. Kuzey Karadeniz’de ortaya çıkarılan Arkaik yerleşmeler arasında Olbia ve Berezan dikkati çekmektedir. Olbia’da ortaya çıkarılan bir caddenin çevresinde 40 kadar çukur ev ortaya çıkarılmıştır. Berezan’da ise bu sayı 200’den fazladır[13]. Berezan’daki çukur evlerin tarihi, MÖ 7. yüzyılın sonundan, MÖ 6. yüzyılın son çeyreğine kadar uzanmaktadır. Buradaki evler belirgin bir plan göstermez[14]. Olbia ve Berezan dışında Panticapaeum[15] Chersonesus[16] gibi önemli yerleşimler ile Gorgippia, Myrmekion, Tyramba, Nymphaeum, Nikonion, Kerkinitis gibi merkezlerde Arkaik Dönem’e tarihlendirilen çukur evler ile karşılaşılmıştır[17]. Güney Karadeniz’deki yuvarlak planlı konutlara Tieion haricinde Sinope’deki Kale Kazıları sırasında da rastlanılmıştır[18]. O. Doonen tarafından burada yürütülen çalışmaların raporları yayınlanmıştır.
Bu yapıların kökeni ve kullanım amacı ile ilgili çeşitli tartışmalar bulunmaktadır. G. R. Tsetskhladze, Kuzey Karadeniz’de ortaya çıkarılan konutların bölgede yaşayan yerel topluluklarla ilintili olduğunu savunmaktadır. Yerel halkın yaşadığı yerleşim bölgelerinde bu tip çok sayıda konutun bulunduğunu, depolama ya da çöp için kullanılmış, buradaki konutlara oranla daha küçük boyutlara sahip pek çok çukur açıldığını belirtmektedir[19]. Kuzey Karadeniz’de Porthmion’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan taş temelli konutlar, sadece çukur evlerin konut olarak kullanılmadığını bize göstermektedir[20]. Kolonistlerin çok önemli bir bölümünün geldiği Ionia’da ise çukur ev olarak nitelendirilen bir konut yapısı henüz bulunamadı. Fakat bu mimarinin Anadolu’ya yabancı olmadığı anlaşılmakta[21], buna benzer mimari pek çok dönem ve pek çok kültürde oldukça yaygındır sayıları çok fazla olmayan ve anavatanlarındaki konut mimarisi basit olan ilk kolonistlerin yeni bir çevrede taştan yapılmış, görkemli özel ya da kamu yapıları inşa etmeleri beklenemez. Bölgenin şartlarına uyum sağlamak yerel halk ile aynı mimariye sahip olmak daha mantıklı ve pratik olurdu. Karadeniz’e özgü çukur ve yarı çukur evlerin kıyılardaki bu bölgelerin ilk konut mimari örnekleri olmaları kuvvetle muhtemeldir. Bu çukur evler MÖ 6. yüzyıl sonunda taştan yapılmış konutlar onların yerini alana kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir[22]. Ancak Tieion’da henüz bu tip konutlara rastlanılamamıştır.
Demir Atölyesi(?)
Akropol Doğu terasta 2019 yılında gerçekleştirilen kazı çalışmalarında P2 konutunun hemen 1m. kadar yanında bir demir atölyesine ait olması muhtemel bir oluşum ortaya çıkarılmıştır. Demir işliği ana kayanın hemen üzerine yapılmıştır. İşliğin oval planlı bir ocak bölümü bulunmaktadır (Fig. 6). Bu oval ocak kalıntısının içerisinden yoğun miktarda kül ve çok sayıda demir cürufu kalıntısı ortaya çıkarılmıştır (Fig. 7). Ocak ve kanal bölümü tıpkı yanındaki çukur evler gibi, toprak içerisine açılan bir çukurun içinde oluşturulmuştur. Kanal bölümünün ise üzeri örtülmüştür. Bu yapının ocak bölümünün bir kısmı, Hellenistik Dönem’e tarihlendirilen duvar kalıntısının altında kalmıştır. Bundan dolayı ocağın tamamını ölçmek mümkün olmamıştır. İşliğin ocak bölümünün çapı yaklaşık 1m. kadardır. Düzensiz köşeli taşlar kullanılarak meydana getirilmiştir. Ocağın doğusu, batıya oranla daha iyi korunmuş durumdadır. İşliğin korunan yüksekliği 67cm.dir. Ocağın doğu bölümünde 2,5m. uzunluğunda, 30 cm. genişliğinde şist taşları kullanılarak meydana getirilmiş bir kanal bulunmaktadır. Kanalın üzeri yine şist taşı plakalar kullanılarak kapatılmıştır.
İşliğin planını tam olarak belirleyebilmek için hemen üzerinde bulunan Hellenstik Dönem duvarlarının küçük bir bölümü gelecek kazı sezonunda traşlanacaktır. Kuzey Karadeniz’de Berezan’da[23] ve Batı Karadeniz’de Apollonia Pontika’da[24] Arkaik Dönem’e tarihlendirilen metalürjik bulgular ortaya çıkarılmıştı. Ancak buralarda bulunan bakır cürufarının aksine Tieion’da demir cürufarı ortaya çıkmaktadır. Tieion ve çevresindeki metalürjik araştırmalar henüz çok yenidir. Yakınlardaki maden yataklarının ya da cevherlerinin varlığı ile ilgili henüz doyurucu bir bilgi elde edilememiştir. Önümüzdeki yıllarda bu konu üzerine çalışmaların yoğunlaştırılması planlanmaktadır.
Buluntular
Doğu Yunan Seramiği
Akropol Doğu terasta 2015 ve 2019 yılları arasında yürütülen çalışmalarda iki yüz civarında Oriantalizan Dönem’e tarihlendirilen Doğu Yunan seramiği parçası bulunmuştur. Bu seramikler baskın olarak Güney Ionia atölyeleri tarafından üretilmişlerdir. Bununla birlikte Kuzey Ionia atölyelerinin ürettikleri seramiklere az da olsa rastlanılmaktadır[25]. Güney Ionia atölyeleri arasında ise Miletos üretimi olan kaplar ağırlıktadır. Miletos ile birlikte Khios, Klazomenea, Kuzey İonia (Teos?) üretimi kaplarla birlikte yerel üretim kap örnekleri de çok sayıda karşımıza çıkmıştır. Ionia üretimi kaplar ile birlikte Arkaik Dönem Korinth üretimi scythos ve aribalollos parçalarına da az sayıda da olsa rastlanılmaktadır. Bununla birlikte Arkaik Dönem Attika üretimi siyah frnisli kap örnekleri ise, diğer atölyelere oranla daha az miktarda bulunmuşlardır.
Doğu Yunan seramiğinde önemli bir yere sahip olan Yaban Keçisi Stili R. M. Cook tarafından, Erken Yaban Keçisi, Orta Yaban Keçisi ve Geç Yaban Keçisi olarak üçe ayrılmıştır. Bu kapların çok önemli bir bölümü Ionia ve Ionia’ya yakın atölyelerde imal edilmişlerdir[26]. Güney Ionia ise, Orta Yaban Keçisi stilinde başı çekmektedir[27]. Tieion akropolisinde ortaya çıkartılan buluntuların en eskileri MÖ 7. yüzyılın son çeyreğine tarihlendirilen Orta Yaban Keçisi 2 stilindeki Güney Ionia üretimi seramik parçalarıdır (Fig. 8). Özellikle akropolde 2018 ve 2019 yıllarında yuvarlak planlı konutlarda yürütülen kazılarda, konutların hemen hemen anakaya seviyesinde olan ve sıkıştırılmış topraktan meydana getirilen taban seviyelerinde, bu kap parçaları ile sıkça karşılaşılmıştır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu konutlar iki ayrı yangın tabakasından etkilenmiştir. MÖ 7. yüzyıl tabakasında karşılaştığımız ilk yangın tabakası, P2 yapısının en altta bulunan taban kotunda karşımıza çıkmıştır. Orta Yaban Keçisi 2 stilindeki seramiklerin hepsi bu yangın tabakasının içinde bulunmuşlardır.
Doğu Yunan seramikleri arasında yine Güney Ionia bilhassa Samos ve Miletos ile ilişkilendirilen kylixler oldukça önemli yer tutar. Acropoliste bulunan Doğu Yunan seramikleri arasında şimdiye kadar en çok çıkan kap türü Ionia kylixleridir (Fig.9). MÖ 7. yüzyılın sonlarından, MÖ 6. yüzyılın ortalarına kadar tarihlendirilmektedirler[28]. Tieion’da birkaç tip ile temsil edilen bu kylixler, arasında gözlü kylixlere de rastlanılmaktadır (Fig. 10). Amphoralar arasında ise özellikle Khios üretimi beyaz astarlı amphoralar sayıca fazladırlar. MÖ 7. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen[29] bu depolama kaplarından çok sayıda örnek elimizde mevcuttur. Tieion’da günümüze kadar sadece bir örneği bulunan kuşlu kaselerin üretim yerleri ise tartışmalıdır (Fig. 11). Ancak son zamanlarda bu kapların ana üretim yerinin tespiti amacıyla yapılan analizlerin sonuçlarına göre Kuzey Ionia’da birkaç merkez belirgin bir şekilde öne çıkmaktadır[30].
Akropolis Doğu terasta bulunan Doğu Yunan seramikleri ile ilgili kapsamlı bir yayın projesi başlatılmış olup bu projenin sonuçları M. Vakhtina, Ş. Yıldırım tarafından birlikte yayınlanacaktır[31].
Gri Mal Seramik
Hem yuvarlak planlı hem de dikdörtgen planlı konutlarda Doğu Yunan Seramiği ile birlikte yine bu yapıların içinde ve çevresinde yürütülen çalışmalarda, çok sayıda yerel üretim, üzerlerinde bazen fırça ile yapılmış zig zag, üçgen ve damataşı motiferi, bazen de ip baskısı, kazıma ya da parmak baskısı ile yapılmış motifer olan genellikle koyu gri, siyah ve koyu kahverengi hamurlu, elde ve çarkta yapılmış seramik parçaları da ortaya çıkarılmıştır. Kapların önemli bir bölümünün üzerinde herhangi bir bezeme yer almamaktadır. Bazı kaplarda ise gövde üzerindeki kabartma şerit bant üzerine parmak baskısı yapıldığı görülmektedir. Bu seramiklere Akropolün Arkaik Dönem’e tarihlendirilen bütün tabakalarında yoğun bir şekilde rastlanılmaktadır. Tieion’da ortaya çıkarılan Gri Mal kapların bilhassa fırça ile yapılmış geometrik desenli olanları, Kuzey Karadeniz’deki kazılarda ortaya çıkarılan ve Barbar Seramiği olarak adlandırılan buluntuların aksine oldukça kalitelidir (Fig. 12). Gri Mal seramiğinde mutfak kapları, içki kapları ve depolama kapları yoğunluktadır. Kapların önemli bir bölümünde perdah izi görülür. Kaba mutfak kaplarında mika oranı diğer kaplara oranla daha yüksektir. Akropoldeki kazılar sırasında Gri Mal seramikle birlikte Siyah Mal olarak da adlandırabileceğimiz yerel bir seramik türüne daha rastlanılmaktadır. Ancak bu seramik gri olanlarına oranla daha az sayıdadır. Siyah Mal seramikler Erken Demir Çağı başlarında Balkanlar’da, Thrace’de ve Troia’da VIIb2 tabakasında görülen ve Buckelkeramik olarak da adlandırılan kaplara hamur, form, yapım tekniği ve bezeme olarak oldukça benzemektedir.
2019 yılı kazı sezonunda akropolisin batı ucunda bulunan ve Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen bir sarnıç yapısının kazısı gerçekleştirilmiştir. Sarnıca akropolisden ulaşımı sağlayan tonozlu dehlizin çökmesiyle birlikte dehlizin içerisine akropolden gelen toprak tabakaları dolmuştur. Bu dolgunun içinde ise çok sayıda Orientalizan Dönem Doğu Yunan seramiği ile birlikte Gri Mal seramikler de bulunmuştur. Bu dolguda bulunan seramikler arasında ise bir tanesi oldukça ilgi çekicidir. Bu seramik koyu gri renkli bir kaba ait gövde parçasıdır. Bu parçanın üzerinde dört karakterden oluşan “EIES” ya da “EGES” yazdığı düşünülen Phrygce bir yazıt bulunmaktadır. A. Avram tarafından “Eski Phryg Yazısı/Dili - Old Phrygian Language” olarak değerlendirilen bu yazıtın olasılıkla MÖ 7-6. yüzyıllar arasına tarihlendiği düşünülmektedir. Bununla birlikte akropolde bulunan ve üzerinde ne yazdığı henüz deşifre edilmemiş bir seramik kap parçası üzerinde de kazıma tekniğiyle oluşturulmuş bir yazıta daha rastlanılmıştır. Bu yazıtlar Doç. Dr. Bülent Öztürk ve A. Avram tarafından yayına hazırlanmaktadır (Fig. 13).Phrygia’nın başkenti Gordion’da yürütülen kazı çalışmaları sırasında da üzerinde Phryg alfabesi ile yazılmış yazıların bulunduğu birçok seramik parçası bulunmuştur. Bu seramiklerin önemli bir bölümü MÖ 8. ve 7. yüzyıllara tarihlendirilmektedir[32].
Akropolde bulunan Gri Mal seramik buluntularının hemen hepsi MÖ 7-6. yüzyıllara tarihlendirilen tabakalardan gelmektedir. Bu seramikler Grek Koloni Çağı seramikleri ile aynı kontekste bulunmuşlardır. Bu da bizim Tios’da bulunan kolonistlerle yerel Proto Phryg toplulukların bire bir iletişim halinde olduklarını ve birbirleri ile iyi ilişkiler kurduklarını düşündürtmektedir. Ancak kesin bir yargıya varmak için henüz çok erkendir. Akropolde bulunan Orrientalizan ve Arkaik Dönem’lere tarihlendirilen Grek seramiğinin beş katından daha fazla miktarda Gri Mal olarak adlandırdığımız yerel Phryg menşeili seramik bulunmuştur.
Gri Mal, diğer bölgelerin aksine İç ve Batı Anadolu’da oldukça yoğun bir şekilde karşımıza çıkmaktadır[33]. Bu durum Phryglerin bu bölgedeki varlığıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu seramik kap formları neredeyse hiç değişmeden Orta ve Geç Demir Çağı boyunca geniş bir coğrafyada yer almakta ve bu seramiklerin kullanımı bazı bölgelerde Hellenistik ve Roma dönemlerine kadar uzanmaktadır[34]. Bu seramiğe Güney Karadeniz’in iç bölgelerinde de rastlanılmaktadır. Bithynia’nın Doğu komşusu olan Paphlagonia’da R. Matthews tarafından gerçekleştirilen araştırmaların sonuçlarına göre, bu seramik, bütün güneybatı Paphlagonia buluntuları arasında en belirgin Demir Çağı grubu olarak nitelendirilmektedir[35]. Matthews tarafından bu durum Phryg kültürünün Anadolu’nun kuzeyine yansıması olarak değerlendirilmiştir[36]. Sinop’ta Ekrem Akurgal tarafından yürütülen kazılarda da MÖ 7. ve 6. yüzyıllara tarihlenen Doğu Yunan seramiği ile birlikte çok sayıda Phryg seramiği ortaya çıkarılmıştı. Bu durum iç bölgelerle geliştirilen iyi ilişkilere bir kanıt olarak yorumlanmıştır[37].
Bununla birlikte Tieion’a kuş uçumu 80 km. mesafede olan Hadrianoupolis ve Cimistine’de yürütülen araştırmalarda da bu seramiğe rastlanılmıştır[38]. Aynı zamanda Heracleia Pontica yakınlarında bulunan İnönü Mağarası kazılarında da bu türde seramik buluntuları ortaya çıkarılmıştır. Kazıyı yürüten H. Ekmen, bu buluntuları Troia VIIb1 ve VIIb2 kültürleri ile ilişkilendirmekte, Balkanlar’dan Anadolu’ya Geç Bronz Çağı sonu, Erken Demir Çağı başlarında meydana geldiği düşünülen göçlerle bağlantılı olduğu savını öne sürmektedir[39]. Phryglerin başkenti Gordion’da yürütülen kazılar sonucunda ortaya çıkarılan Erken Demir Çağı’na tarihlendirilen çukur konutlarda da az miktarda el yapımı seramikler bulunmuştu[40]. Bu seramiklerin varlığı ile Phryglerin Thraklar gibi Balkanlar’dan gelme bir topluluk olduğu yönünde bir görüş de belirginleşmeye başlamıştır[41].
Gri Mal seramiğe Güneybatı Karadeniz kıyısında arkeolojik konteks olarak ilk defa Tieion’da rastlanılmıştır. Eldeki Phrygce seramik yazıtları ve seramiklerin bazılarının üzerlerinde görülen dama taşı, zig zag ve üçgenler gibi Phryg motiferi, Tieion gri mal seramiğinin oldukça önemli bir bölümünün Phryg Kültürü ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Tieion siyah ve gri mal seramikler üzerine yürütülen ayrıntılı araştırmalar ise devam etmektedir.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, Karadeniz kıyılarında, tıpkı Tieion’daki Siyah Mal olarak adlandırdığımız seramik tipine benzeyen, el yapımı bir seramik daha vardır. Kuzey Karadeniz’deki arkeolojik araştırmaları yürüten araştırmacıların bir bölümü tarafından “Barbar Seramiği” olarak da adlandırılan bu seramiğe, Karadeniz’in hem kuzeyinde hem de batısında erken dönem yerleşimlerinde sıkça rastlanılmaktadır. Kuzey Karadeniz’de ortaya çıkarılan bu seramiklerin o bölgelerde yaşayan yerel toplumlarla bağlantılı olduğu düşünülmektedir[42]. Bu seramiğe Romanya’da Istros[43], Odessos[44], Tomis[45], Apollonia Pontika[46], Berezan[47], Olbia[48] gibi birçok kentte rastlanılmıştır. Karadeniz’in kuzeyindeki yerleşimlerde bu seramiğin menşei ile ilgili tartışmalar halen devam etmektedir.
Pişmiş Toprak Figürinler
Akropol Doğu terasta P1 konutunun içinde iki adet terracotta at başı fgürini bulunmuştur (Fig. 14 sol). En altta bulunan arkeolojik tabakada bulunan bu fgürinler oldukça ilgi çekicidir. Birinci fgürin olasılıkla yerel üretimdir. Terracotta at fgürünün boynunun ve başının bir kısmı korunmuştur. Gözü boya ile işlenmiş, fgürün kulaklarının olduğu üst bölümü ise kırılmıştır. Figürün burun ve ağız kısmı incelerek ileri uzanmaktadır ancak büyük bir kısmı kırık ve noksandır. Boyundan başa geçiş kısmında iyi korunan tek bölüm göz kısmıdır. Siyah boya ile badem formundaki gözün ortasında nokta şeklinde iris işlenmiştir. Boya ile belirtilmiş olan gözün badem formunda oluşu MÖ 7. yüzyıldan itibaren vazo resimlerinde görülmektedir. Gözün hemen altında oluşturulmuş üçlü yatay insize kısa çizgi grubu ve bu yatay çizgi grubunun bir santimetre kadar altında yine insize/kazıma üçlü çizgi grubu ile oluşturulmuş “zigzag” motif ise atın boyun kısmına işlenmiştir.
İkinci fgürin ise kalıp yapımıdır (Fig. 14 orta ve sağ). Atın boyundan başa geçiş kısmı ve başı korunmuştur. Başın arka kısmında yele dikdörtgen bir çıkıntı olarak verilmiş, başın üst kısmındaki yele bölümü ise kırılmıştır. Kulaklar el ile biçimlendirilmiştir. Atın sağ kulağının önünde göz yüzeysel bir kazıma çizgi ile belirtilmiştir. Burun kısmı önde düz olarak bitirilmiştir. Burnun sol yanında 0,7cm çapında daire biçimli ek yeri(çıkıntı) göze çarpar. Olasılıkla burada yer alan bir parça kırılmıştır. Belki de Geç Geometrik Dönem’e tarihlendirilen bazı bronz fgürinlerde de görüldüğü üzere birkaç attan oluşan bir gruba aittir. Figürin siyah frnis(glaze) ile kaplanmıştır.
Orta Geometrik Dönem’den itibaren seramikler üzerinde görülmeye başlanan at fgürleri[49], Geç Geometrikte oldukça yaygınlaşan mezar kapları olan amphora, krater benzeri formlar üzerindeki cenaze sahnelerinin bir parçası olarak karşımıza çıkmaya başlar[50]. Özellikle Geç Geometrik’te MÖ 8.yüzyılın ortaları ve son çeyreği içerisinde, vazolar üzerinde görülen at fgürlerinin siluet şeklinde betimlenmesi, yelenin belirtilmeye başlaması ve burnun da bir trompet formunda öne doğru düz uzanması yaygın form özelliği olarak görülür[51]. Vazolar üzerinde görülen at fgürlerinde görülen ikonografk özelliklerin MÖ 8. yüzyılın ortalarından itibaren bronz at fgürinlerinde de yaygınlaştığı görülür[52]. MÖ 8. yüzyıldan itibaren Geometrik Dönem’e tarihlendirilen Atina mezarlarında bulunan pyxislerin kapaklarına da tutamak olarak at fgürlerinin eklendiği görülür[53]. MÖ 8. yüzyılın son çeyreğinde ise oldukça yaygınlaşır. At fgürlerinin yaygınlaşması, olasılıkla Homeros’un İlyada destanında konu edildiği vazolar üzerindeki cenaze sahneleri ve araba yarışları ile ortaya çıkan kahramanlık kültünün işareti olarak yorumlanmaktadır.
Tieion’daki at fgürinleri ile ilgili bazı soru işaretleri bulunmaktadır. En önemli konu bunların tarihlendirilmesi konusudur. Özellikle siyah frnisli at fgürinin Geç Geometrik Dönem örnekleriyle bazı önemli benzerliklerinin olması oldukça ilgi çekicidir. Ancak akropoldeki bütün arkeolojik veriler, terminus ante quem olarak MÖ 7. yüzyılın son çeyreğini işaret etmektedir. Bu buluntu grubunun net olarak tarihlendirilmesi üzerine çalışmalar devam ettirilmektedir[54].
Değerlendirme ve Sonuç
Tieion acropolisinin doğusunda bulunan 1. terasdan elde edilen veriler, Güney Karadeniz arkeolojisi açısından oldukça önemli sonuçlar vermektedir. Güney Karadeniz’deki Grek Kolonizasyonu ile ilgili ilk ciddi bulgulara Tieion’da rastlanılmış ve bulunan bu konut yapıları, Oikistlerin tıpkı Kuzey Karadeniz’deki bazı yerleşimler gibi çukur konutlar kullandıklarını göstermiştir. Tieion’da bulunan Doğu Yunan seramikleri, bilhassa da Orta Yaban Keçisi 2 evresine tarihlendirilen parçalar, Samsun Akalan[55] ve Sinop’ta[56] bulunanlar hariç, bir ilktir. Güney Batı Karadeniz kıyısında yaşayan yerel halklardan birisinin Phryg orjinli bir toplum olduğunu söyleyebilecek derecede yoğun seramik buluntusu ve önemli arkeolojik veriler ele geçirilmiştir. Bununla birlikte Eski Phryg alfabesiyle yazılmış çömlek parçaları da bu bölgede tespit edilmiş ilk Phryg yazıtlarıdır. Phryglerin MÖ 7. yüzyılda bölgenin iç kısımlarındaki varlıkları ile ilgili çok sayıda bulgu söz konusudur. Tieion’a en yakın bulgu ise kuş uçumu 25km. ötede olan Gökçebey’de kurtarma kazıları sonrasında ortaya çıkarılan bronz Phryg fbulasıdır (Fig. 15). Gökçebey’de bulunan Çanakçılar Özel Müzesi envanterine geçtiğimiz yıllarda giren 25cm çapında, 6cm. yüksekliğindeki bronzdan yapılmış omphaloslu bir kap da Gökçebey’e çok yakın bir tümülüste bulunmuştur (Fig. 16). İkonographik özellikleri açısından MÖ 8-7. yüzyıllara tarihlendirilmektedir[57]. Bölgeye yaklaşık 100km. kadar uzaklıkta olan Safranbolu’da MÖ 9-8. yüzyıllara tarihlendirilen Büyük Göztepe tümülüsünde de Phryg seramiği parçaları ortaya çıkarılmıştır[58]. Ayrıca Safranbolu çevresindeki kaya mezarlarında da Phryg etkileri görülmektedir. Bunlardan özellikle Soğanlı Vadisi’ndeki Karakoyunlu köyünde bulunan ve MÖ 4. yüzyıla tarihlendirilen bir kaya mezarının üçgen alınlıklı fasadında bu etki belirgin bir şekilde hissedilir (Fig. 17)[59]. Tieion’a kuş uçuşu 60 km. uzaklıkta olan Heracleia Pontike yakınlarındaki Alaplı kırsalında bulunan ve Ereğli Müzesi’nde sergilenen MÖ 9-8. yüzyıllar arasına tarihlendirilen Kybele Kült heykeli de bölgedeki güçlü Phryg mirasının kalıntıları şeklindedirler (Fig. 18).
Tieion’un kurucularının baskın Phryg kültüründen etkilenmemeleri düşünülemez. Phryg kökenli bir tanrı olan Zeus Syrgastes’in[60] Tieion antik kentinin en önemli kültü olmasının temelinde buradaki yerel kültürlerle olan güçlü etkileşim vardır. Bu kültün etkilerine kentin Roma Dönemine tarihlendirilen sikkelerinde de sıkça rastlanılmaktadır (Fig. 19)[61]. Kentin Koloni Çağı buluntuları arasında ortaya çıkarılan Phryg seramiği ve Phryg yazıtlarını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Tieion akropolünden Güney Karadeniz’deki Grek Kolonizasyonu’nun J. Boardmann, G. R. Tsetskhladze gibi birçok bilim insanı tarafından öne sürülen MÖ 7. yüzyılın üçüncü çeyreğinde, Miletos’un önderliğinde gerçekleştiği fkrini doğrular çok sayıda bulgu elde edilmiştir[62]. Bununla birlikte Geç Geometrik dönem at fgürinleri ile oldukça benzeşen siyah frnisli at fgürini gibi tartışmalı bulgular da mevcuttur. Fakat Akropolde açılan tüm açmalarda Grek Koloni Çağı’nı işaret eden buluntuların neredeyse hepsi MÖ 7. ve 6. yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Bölgeye gelen Grekler’in Koloni Çağı’ndaki gibi sistematik olmasa da yerleşim öncesi keşif gezileri gibi öncü girişimleri de söz konusu olabilir[63]. Halys havzasından elde edilen bulgular, Grekler’in MÖ 7. yüzyıl öncesinde de Karadeniz ile bir şekilde ilişkide olduğunu göstermektedir[64].
Tieion akropolünde yürütülen çalışmalar, kentin Orta Çağ mimarisine ait izlerin daha az bulunduğu 3. ve 4. teraslarda devam ettirilecektir. Özellikle sahildeki sarnıç yapısının hemen üztünde bulunan 4. terasın, Grek Koloni Çağı’na ait daha fazla veriyi içinde bulundurduğunu düşünüyoruz. Tieion’un Koloni Çağı verileri henüz çok yenidir. Kazıların ilerlemesi ile birlikte elimizdeki verileri arttırmayı ve Güney Karadeniz’in içinde birçok sorusunu barındıran bu dönemini daha ayrıntılı bir şekilde yorumlamayı umuyoruz.
EKLER