Giriş
Kelime manası olarak; “Önlenmesi elde olmayan büyük felâket, musibet, bâdire”[1] şeklinde tanımlanan afet, terim olarak ise; fiziksel, sosyal ve ekonomik yıkımlara sebep olan insan topluluklarının faaliyetlerini kesintiye uğratan ve bu insan topluluğunun kendi imkanlarıyla sorunun üstesinden gelemediği insan kökenli olan ya da olmayan sonuçlar olarak[2] ifade edilmiştir. Afetler, insanların tarih boyunca karşı karşıya kaldıkları olumsuz olaylardan birisidir. Deprem, sel/taşkın, yanardağ patlaması, heyelan bunlardan bazılarıdır[3] . Bu doğal afetler yanında, doğal sebeplerle ya da insan eliyle çıkabilen bir başka afet de yangınlardır. Sonuçları bazen çok yıkıcı olabilen afetler, özellikle şehirlerin mimarî özelliklerini ve yapılarını önemli ölçüde etkilemiştir. Örneğin sürekli sel olaylarının yaşandığı yerleşim yerlerinde bazen şehirden geçen suyun yatağı değiştirilmiş bazen de sellerden etkilenen yerleşim yerinin bir kısmı daha güvenli mahallere taşınmıştır. Yangınların ahşap yapılar üzerindeki yıkıcı etkisi, yangın ertesinde yeniden imar faaliyetlerinde tuğla ve taş kullanımının artmasına, sokakların sıkışık nizamdan daha geniş şekilde düzenlenmesine kadar çeşitli yenilikler getirmiştir. İstanbul başta olmak üzere pek çok yerleşim yeri yangın afetinden etkilenen Osmanlı Devleti[4] de bununla ilgili çeşitli önlemler almaya çalışmıştır. Klasik dönemde balta, kova, kürek vb. malzemelerin belirli bir yere konulup yangın esnasında halk tarafından gelişigüzel kullanılması şeklinde olan yangınla mücadele 18. yüzyılın başında teşkilatlanan “tulumbacı teşkilatı” ile kurumsallaşma yolunda önemli bir adım attı [5] . Böylece mahalle sakinlerinin[6] ve lonca örgütlenmesinin[7] görevleri arasında sayılan yangınla mücadele görece daha profesyonel bir hal almış oldu. Tanzimat’tan sonra Zaptiye Müşirliği ve Şehremaneti’nin kurulmasıyla yangınları söndürme görevi yeni kurulan semt tulumbacılığı ocaklarına verildi[8] . Burada özellikle 20 Ekim 1863 tarihinde yürürlüğe giren “Turuk (Yollar) ve Ebniye (Binalar) Nizamnâmesi”nden bahsetmekte yarar vardır. Yangınları önleme adına söz konusu nizamnamenin 24-29. Maddeleri arasında “Harîk Hakkında Tedâbir (Yangın Hakkında Tedbirler)” başlıklı bir kısım yer almıştır. İlgili maddelerde yangına sebep olabilecek unsurlar sıralandıktan sonra bunlar hakkında alınan önlem ve düzenlemeler ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır[9] .
Devlet her ne kadar bu tür nizamnamelerle yangınları önlemeye çalışmışsa da tamamen engel olamamıştır. Biga Kasabası mevcut mimarî yapısı itibariyle yangınlara adeta davetiye çıkaran bir şehir durumundadır. Makalenin konusunu oluşturan 1901 ve 1904 yıllarındaki yangınlardan önce de burada yangın afeti olmuştur. Bunlardan biri 1860 yılındadır. Biga Meclisi tarafından bildirildiğine göre 8 Mart 1860 Perşembe akşamı saat altıdan sonra Çarşı Câmii denilen cami altında bulunan dükkânlardan kazara çıkan ateş sonucu yangın meydana gelmiştir. Söndürülmesine çalışılsa da ateşin şiddeti ve binaların birbirine çok yakın bir yer olması nedeniyle etrafa yayılarak cami, iki medrese, bir okul ve şadırvan, dört kahvehâne, üç ekmekçi fırını, bir han, bir hamam, iki ev ve altmış dükkân yanmıştır. Yangının daha fazla büyümesi bazı dükkânların yıkılması ile mümkün olmuştur[10].
Biga, Marmara Denizi’ne dökülen Kocabaş Çayı üzerinde, Ballıkaya Tepesi eteklerinde bulunan bir yerleşim merkezidir. Ortaçağ Bizans ve Haçlı kayıtlarında Pagai olarak adlandırılan bölgenin Osmanlı hâkimiyetine Orhan Gâzî’nin oğlu Süleyman Paşa’nın yaptığı fetihler neticesinde girdiği, daha sonra burayı ele geçiren Melik Nâsır’dan I. Murad’ın geri aldığı bilinmektedir[11]. 1836 yılına kadar Anadolu Eyaleti bünyesinde yer alan Biga, 1848-1888 tarihleri arasında sırasıyla Hüdâvendigar, Cezâyir-i Bahr-i Sefîd, İstanbul Şehremâneti, Karesi vilâyetlerine bağlı olarak kaza veya sancak statüsünde iken 1888-1910 yılları arasında “müstakil sancak” olarak yönetilmiştir[12].
Biga’da Müslüman, Rum, Ermeni ve yabancılar ikamet etmiştir. 1881-1893 nüfus sayımında Biga’nın toplam nüfusu 39.982 iken 1906 senesinde 24.782’ye düşmüştür[13]. Biga’nın merkez nüfusu 1875-1876 tarihli Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Salnâmelerine göre 1875 yılında 4.171 ve 1876 yılında 4.408 kişiydi. Bu nüfusu Müslüman, Rum, Ermeni ve Kıptiler oluşturmaktaydı [14]. Yangınlardan çok fazla etkilenen bir yer olan Biga’da evler çoğunlukla ahşaptan yapılmaktaydı. 1895 senesinde Biga’da mevcut ev sayısı 478 idi. Bunların sadece 11 adedi kârgir, geri kalanı ise ahşaptı [15].
Yukarıda hakkında kısa bilgiler verdiğimiz Biga kasabasında meydana gelen ve çalışmamızın konusunu oluşturan yangınlar ile bazı sorulara cevaplar aramaya çalışacağız. Öncelikle bu afetlerin oluş şekli ve akabinde yaşananlar nelerdi. Osmanlı Devleti’nin afet yönetimi bu olaylarda kendisini nasıl gösterdi. Üzerinde önemle durduğumuz halkın özellikle maddi yardımlarının bu afet yönetimindeki yeri neydi. Yangınlar kasabada nasıl izler bıraktı.
1. 1901 Yangınının Çıkması ve Neticesinde Bu Yangının Meydana Getirdiği Hasar
Biga’da meydana gelen ve makalenin konusunu oluşturan yangınlardan ilki 27 Temmuz 1901 tarihinde çıkmıştır. 28 Temmuz 1901’de Biga Sancağı Mutasarrıfı Hıfzı ve kaymakam vekili tarafından Dâhiliye Nezâretine art arda çekilen iki telgrafla yangının ne şekilde çıktığına dair ayrıntılı bilgi verilmiştir. Buna göre yangın, Biga’nın Rum Mahallesi’nde çıkmış ve kısa sürede genişleyerek bu mahallenin büyük bir kısmıyla İslâm Mahallesi’nden pek çok evi yakmıştır. Ayrıca hükümet konağı, telgrafhane, belediye binası ve bankayla birlikte pek çok dükkân da yangında harap olmuştur. Söz konusu telgraflarda, zayiatın henüz net olmadığı, ama pek çok kimsenin evsiz kaldığı belirtilerek, ilk anda ev temini mümkün olamayacağı için redif depolarında bulunan çadırlardan açıkta kalan halka yetecek kadarının verilmesi talep edilmiştir[16]. Dâhiliye Nezâreti aynı gün Sadârete bir telgrafla durumu kısaca izah ederek; Biga’da bir yardım komisyonu kurulması, kasabadaki ekmek fırınlarının yandığının anlaşılmış olduğundan gerekli tedbirlerin alınarak kimsenin aç bırakılmaması gerektiği ve ihtiyaç duyulan çadırların temini için de Seraskerliğe yazı yazıldığı belirtilerek gerekli iznin verilmesi istenmiştir[17]. Nezaretin bu isteklerini kabul eden Sadaret, gereğinin biran önce yapılmasını istemiştir[18].
Yangının çıkışı ve meydana gelen hasarın tespit edilebildiği bir diğer kaynak da dönemin gazeteleridir. Yangından iki gün sonra İkdam ve Servet gazeteleri haberi üçüncü sayfalarında kısaca vermiştir[19]. İkdam gazetesi bir sonraki sayısında, konuyla ilgili haberi birinci sayfaya taşımış ve zarar gören yerler hakkında daha ayrıntılı bilgi vermiştir. Yangın ile Biga hükümet konağı, telgrafhane, belediye binası, Ziraat Bankası binası, dükkânlar, mescit[20] ve kilise de dâhil olmak üzere 800’den fazla binanın yandığı bildirilmektedir[21]. Gazetenin bu haberinin kaynağı yangının olduğu gün Biga Mutasarrıfı tarafından Dâhiliye Nezâretine çekilen telgraftı [22]. Ancak yangında hasar gören binaların sayısının İkdam gazetesinin haberinde verdiği rakamdan daha azdı. Mutasarrıf iki gün sonraki telgrafında hasarla ilgili daha ayrıntılı bilgiler vermiştir. Buna göre yangında zarar gören yerler şunlardır[23]:
Görüldüğü üzere resmî kurumları da eklediğimizde yanan bina sayısı 295’tir. Ayrıca hasarın giderilmesi için otuz beş- kırk bin liranın gerekli olduğu da Mutasarrıf tarafından ifade edilmiştir. Konuyla ilgili Asır gazetesindeki haberde de, yangında 300 dükkân ve evin yandığı ve bunların 250’sinin Rumlara ait olduğu ve hasarın maddi zararının 52.000 liraya tekabül ettiği ifade edilmiştir[24]. Burada Asır gazetesiyle İkdam gazetesinin verilerinin farklılığında şu hususlar öne çıkmaktadır: İkdam gazetesinin haberi Asır gazetesinin haberinden dokuz gün önce olup olaydan hemen sonra Mutasarrıflık tarafından yapılan ilk hasar tespit çalışmasının sonucu verilmiştir. Asır gazetesinin verileri ise daha sonra kesinleştirilen rakamlardır. Dâhiliye Nezareti’nin talebiyle kurulan komisyon, ilk faaliyet olarak ihtiyaç sahiplerine her gün 2.000 kıyye[25] ekmek dağıtarak iaşelerinin sağlanmasına çalışmıştır. Kaza merkezinde kurulan komisyonun başkanlığını Mutasarrıf Paşa’nın yapmakta olduğu, mülhak kazalarca da hemen yardım toplanmasına başlanılması hususunda kaymakamlıklara yazı yazıldığı da gazete haberinde yer almaktadır[26].
Yanan kamu binaları arasında rüştiye mektebi binası da bulunmaktaydı [27]. Biga kaymakamı, Kale-i Sultâniye İdadi Mektebi Müdürlüğüne gönderdiği yazıda; yanan rüştiye binası ve öğrencilerin durumu ile ilgili bilgiler vermektedir. Buna göre Biga Rüştiye Mektebi, 1870 yılında ahşap olarak yapılmıştı. Okul yandıktan sonra öğrenciler Biga’nın Cedid Mahallesi’nde bulunan bir mescide nakledilmişler ve eğitimlerini burada sürdürmeye çalışmışladır. Ancak mescit, hem öğrencilerin tamamının eğitim görebileceği kadar büyük değildi, hem de çok harap bir durumdaydı. Ayrıca öğrencilerin burada eğitim görmelerinin sağlık açısından zararlı olduğu da Biga belediyesi memleket tabibi tarafından bildirilmiştir. Bu nedenlerle yeni bir rüştiye binasının yapılması zorunluydu. Ancak bu binanın halktan para toplanarak yapılması, kasaba ahalisinin yangında büyük zarara uğraması sebebiyle mümkün değildi. Daha sonra yeni bir rüştiye yapılıncaya kadar öğrenciler, uygun olmayan bu mescitten alınmalıydı. Biga hükümet konağı yanında Ziya ve Şevket beylerin evleri okul hâline getirilebilir ve aylık 150 kuruşa kiralanabilirdi. Kış gelmeden öğrencilerin buraya nakli gerçekleşmeli ve kira ücreti de hazineden ödenmeliydi[28]. Rüştiye mektebi olarak kullanılacak binanın kiralanabilmesi için gerekli para, Denizli Sancağına tahsis edilip kullanılmayan 2.400 kuruşluk tahsisattan karşılanacaktı [29].
2. Yangının Meydana Getirdiği Hasarı Giderme Çalışmaları
Yangında zarar görenlere gerekli yardımların yapılabilmesi için gerek yerel görevliler gerekse merkezdeki yetkililer büyük gayret göstermişlerdir. Evsiz kalanlar için çadır temini, geçici baraka yapılması gibi faaliyetlerde bulunulurken, bir yandan da kamu binaları ve özel binaların yeniden inşa edilmesiyle ilgilenilmekteydi. Biga hükümet konağı yangında kullanılamaz hale geldiği için hükümet konağı olarak kullanılmak üzere bir ev kiralanmıştır. Evin kirası aylık 1.200 kuruş olup bu miktarın, kiralandığı tarihten itibaren bütçeye ilave edilmesi uygun görülmüştü[30].
Yangında Biga’da bulunan gayrimüslimlerde epeyce zarar görmüştür. Kendilerine yapılan yardımlar üzerine Biga Metropolit Vekili ve Hristiyan halktan bazılarının imzaları ile kaleme alınan bir teşekkür yazısı, İkdam gazetesinde yayımlanmıştır. Haberde; açıkta kalan halka asker tarafından çadırlar verilerek iskânlarının sağlandığı ifade edilerek, bu çadırların mahallerine götürülmesi işinde fazlasıyla gayretleri görülen Biga Redif Alay Kumandanı İslâm Bey, Tabur Binbaşısı Ali Bey, Mülâzım-ı Evvel İzzet Ağa, Mehmed ve İbrahim Efendilerin isimleri zikredilerek kendilerine teşekkür edilmiştir[31]. Ayağındaki hastalık nedeniyle olaydan ancak bir ay sonra Biga’ya gidebilen Kapıdağı ve çevresi metropoliti Kerniko Konstantinos, Müslüman ve Hristiyan halkın yaşadığı güçlükleri Rum Patrikhanesine iletmiştir[32]. Rum Patrikhânesi de evsiz ve aç kalan fakir halk için yardım talebinde bulunmuştur[33]. Yangında Rum cemaatinin kullandığı Panaya kilisesi kullanılamaz hale gelmişti. Bu kilisenin yeniden yapılması için İstanbul’daki Rum Patrikhânesi Adliye ve Mezâhib Nezâretinden bir talepte bulunmuştur. İlgili talepte, yanan kilisenin arsası üzerine 30 metre uzunluğunda, 24 metre eninde ve yukarı sokak tarafından 12,5, aşağı sokak tarafından 21,5 metre yüksekliğinde kârgir olarak yeni bir kilisenin yapılması için izin istenmiştir[34]. Bunun üzerine Sadâret makamı şu sorulara cevap verilmesini istemiştir: Kilise eski temelleri üzerine mi yoksa yeni temeller üzerine mi inşa edilecektir? Buraya yeni arazi ilave edilecek midir? Bir yerin alınması lazım gelirse burası bir mülk mü, yoksa vakıf mıdır ve vakıfsa mülk bir mahal ile “istibdâl[35]” veya mukataa-i zemîne rabt edilmiş ve arâzi-i emîriyeden ise bedel-i öşrü takdir olunmuş mudur? Kasabadaki Rum cemaati ve diğer cemaatlerin hâne ve nüfusları ne kadardır? Kilisenin inşası sunulan plana uygun mudur ve yapılmasının herhangi bir mahzuru var mıdır? Planda gösterilen çan kulesinin uzunluk ve yüksekliği ne kadar olacaktır? İnşaat masrafı planlandığı meblağda mı olacaktır ve zikredilen sandıktan mı karşılanacaktır? İnşaat malzemeleri ne şekilde temin edilecektir[36]? Biga İdare Meclisi yapmış olduğu inceleme neticesinde; binanın eski temelleri üzerine inşa edileceğini, yalnız görülen lüzum üzerine Moskov oğlu Anton’dan sırf mülk olan 40 arşın (yaklaşık 30,3 metre) 200 kuruş kıymetinde ve senelik 50 para vergisi olan bir yer satın alındığını, kasabada 402 hânede 1.892 Rum ve 92 hânede ise 398 Ermeni olduğunu tespit etmiştir. Yine kilisenin inşasında hazırlanan plana sadık kalınacağı ve bu şekilde yapılmasında herhangi bir mahzur görülmediği dile getirilmiştir. Çan kulesinin 12,5 metre uzunluğunda olan binanın tavanından itibaren 5 metre yüksekliğinde ve belirlendiği şekilde olacağı, kilisenin inşasının 560 liraya mâl olacağı, paranın kilise sandığında mevcut olduğu ve inşaat malzemelerinin dahi bu paradan karşılanacağının tespit edildiği belirtilerek gerekli izinin verilebileceği kararına varılmıştır[37].
Yangında hasar gören yerlerin yeniden inşasında kullanılacak olan malzemelerin vergiden muaf tutulması istenmekteydi. Bu konu Şûrâ-yı Devlet tarafından tartışılmış ve yangında hasar gören fakir ve muhtaçlara ait meskenlerin yapılması için gerekli olan altı milyon iki yüz yirmi bin adet tuğla, altı yüz kırk bin kiremit, otuz iki bin kantar kerpiç, bin sekiz yüz metreküp meşe bina kerestesi, iki bin metreküp çam tahtası ve yüz sekiz metreküp pedavra[38] tahtasının vergiden muaf tutulması kararlaştırılmıştır[39]. Şûrâ-yı Devletin bu kararı Padişah tarafından da uygun görülerek kabul edilmiştir[40].
3. Halkın Maddî Yardımları
Yangının meydana getirdiği hasarı giderebilmek için en fazla ihtiyaç duyulan şey paraydı. Kamuya ve şahıslara ait binaların yeniden inşa edilmesi, evsiz kalanlara yapılacak yardımlar doğal olarak ciddi miktarda bir mali yük oluşturmaktaydı. Bu gibi afetlerde yardım toplama işini yürütmekle görevli olan İstanbul’daki Şehremâneti, bu olayda da başvurulan ilk yer olmuştur[41]. Şehremâneti o sırada Pirlepe’de meydana gelen bir sel felaketi[42] nedeniyle yardım komisyonu oluşturmuş ve yardım toplamak amacıyla 5.000 liralık yardım bileti bastırmıştı. Dâhiliye Nezâretinden Şehremanetindeki komisyona ve Biga Mutasarrıflığına çekilen telgrafta; Pirlepe selzedeleri için komisyonun bastıracağı 5.000 liralık bilete Biga yangınından zarar görenler için 5.000 liralık bilet daha ilave ettirilmesi ve Pirlepe selzedeleri için 2.000 liralık bir yardımın kâfi geleceği tahmin edildiğinden, bundan arta kalan miktarın Biga yangınında zarar görenler için ayrılmasının uygun görüldüğü ifade edilmiştir. Yazıda ayrıca yangından zarar gören çok fakir ahaliye verilen ekmek ücretinin de belediyenin üstlenemeyeceği miktarda olduğu ve bu ücretin mahallî Mal Sandıklarından verilmesi talep edilmiştir[43].
Şehremâneti bünyesinde oluşturulan komisyona yapılan yardımlar İkdam ve Servet gazetelerinde liste hâlinde yayımlanmıştır[44]. İlk liste: Pirlepe sel ve Biga yangın zedeleri için Padişahın himayesinde olarak Şehremanetinde kurulan komisyona teslim edilen yardımların içeriğini gösteren birinci defterdir başlığıyla verilmiştir. Her iki gazeteden takip edebildiğimiz toplam dokuz liste bulunmaktadır. Söz konusu dokuz listeyi incelediğimizde yardımda bulunanları devlet erkânı, Müslüman ve Gayrimüslim tüccarlar, yerli-yabancı şirketler ve çalışanları, bankalar, bankerler, elçilik ve nezaret çalışanları, vilayet, sancak ve belediye görevlilerinin oluşturduğunu görmekteyiz. Yapılan bu tasnifte en fazla yardımı nezaretler ve burada çalışanlar 29.812 kuruş vererek yaparken, vilayet, sancak ve belediye çalışanları da 29.590 kuruş yardımda bulunmuşlardır. Dokuz listede, yardım gönderilen vilayetler Yanya, Edirne ve Aydın vilayetleri olup sancak ve kazalar ise; Şile, Adalar, Çatalca, Gebze, Beykoz ve Küçük Çekmece’dir. Belediyeler ise İstanbul’un dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci daireleridir. Önemli miktarda yardımın toplandığı başka bir grup da 23.864 kuruşla yerli-yabancı şirketler olmuştur. Şirket-i Hayriye’den Osmanlı Sigorta Şirketine, Tepebaşı Gazinosundan Daçya-Romanya Sigorta Şirketine toplamda yirmi dokuz kuruluşun yardım yaptığı görülmektedir. Bu kısımda en fazla yardımı 6.000 kuruşla Dersa‘âdet Liman İdaresi yapmış, en az yardımı ise 40 kuruş ile London İsorans Koryoris Sigorta Şirketi yapmıştır. Yardımda bulunan dört adet bankanın topladığı miktar 10.882 kuruştur.
Toplamda 2.056 kuruş yardımda bulunan 16 bankerin arasında hiç Müslüman bulunmaması dikkati çekmektedir[45]. Bu bankerler arasında Zarifi ailesi gibi önemli aileler de bulunmaktadır[46]. Seksen dört kişiden oluşan tüccarların 46’sı Müslüman, 38’i Gayrimüslim olup Müslüman tüccarlar 8.690 kuruş, Gayrimüslim tüccarlar 4.020 kuruş yardımda bulunmuşlardır. Listede tek kalem olarak görülen bir yardım ise Kristyanya[47] Şehbenderliğinden Stokholm Sefareti ile Hariciye Nezâretine gönderilen 940 kuruşluk çek bedelidir. Listede olmamakla birlikte Rusya Devleti’nin Manastır Konsolosluğu da 20 Osmanlı Lirası yardımda bulunmuştur[48]. Görüldüğü gibi toplumun hemen her kesimini temsil eden kurum, kuruluş ve şahıslar maddi yardımda bulunmuştur.
Yardım toplamaya başlayan bir başka kurum ise Kapıdağı Metropolitliği olmuştur. Kapıdağı Metropoliti Kostantinos Efendi, yardım toplamaya başlamış ve kendisi de 1.000 kuruşluk bir yardımda bulunmuş, ayrıca yangınzedeler hakkında bilgi almak için Biga’ya gitmiştir[49].
Yangında kullanılamaz hâle gelen hükümet konağının arsası üzerine yeni bir hükümet konağı, evrak mahzeni, hapishâne ve süvari ahırının yapılması gerekmekteydi. Bunun için hazırlıklara başlanmış ve bir şartnâme hazırlanmıştır. 10 maddelik bu şartnâmede özetle şu hususlar dile getirilmekteydi: İhaleye sadece Osmanlı Devleti vatandaşları katılabilecekti. Keşif bedelinin %3’ü değerinde komisyona ya nakden para verilecek ya da muteber bir kefil gösterilecekti. İhale neticelendikten sonra Dâhiliye Nezâretince tasdik edilecek, inşaat komisyonu tarafından müteahhide onaylı tasdikli sureti teslim olunacak ve bu suretlerin pul paraları ve tasdik harçları yüklenici tarafından ödenecekti. Yüklenici inşaatın ne bir kısmını ne de tamamını inşaat komisyonu tarafından onay verilmedikçe başka bir müteahhite ihâle edemeyecekti. Kullanılacak bütün malzemeler keşif defterinde yazıldığı şekilde olacaktı. Gerek inşaat anında gerekse teslim zamanında keşif defterindekine aykırı bir unsur bulunursa bundan müteahhit sorumlu olacaktı. Her ne suretle olursa olsun yüklenici, zarara uğrasa dahi tazminat talebine hakkı olmayacaktı. Müteahhitin vefatıyla mukâvelenâme feshedilecekti. Ancak müteahhitin varisleri inşaatı devam ettirmek ister ve inşaat komisyonu da buna izin verirse varislerinin işi yürütmesine izin verilecekti. Müteahhite, inşaatın ihalesinden sonra, adı geçen dört binadan hangisine başlayacak ise, keşif bedelinin 1/5’i peşin ödenecek ve daha sonra inşaatın ilerleyişine göre 4 taksitte para verilecekti. Son taksit ise inşaatın tamamlanmasından sonra verilecekti. Diğer 3 parça inşaatın da ödeme şekli bu usule göre olacaktı. İnşaatların hepsi, gönderilen planlara uygun şekilde yapılacaktı. Öncelikle hükümet dairesiyle hapishanenin inşasına başlanacak, altı ay içinde her iki bina bitirilecekti. Bunlar bittikten sonra da evrak mahzeni ve süvari ahırlarının inşasına başlanılarak altı ay sonra da bu binalar bitirilecekti[50].
Şartnameden de anlaşılacağı üzere, bu dört binanın bir sene içinde bitirilmesi planlanmıştır. Keşif bedelleri olarak, adı geçen binaların kaç paraya yapılacağı da ayrıca belirtilmiştir.
Yukarıdaki tabloda keşif bedelleri verilen ve 14 Eylül 1903 tarihinde yapılan ihaleye herhangi bir talip çıkmamıştır[52]. Bu dört binanın yapım masraflarının tamamının devlet tarafından karşılanamayacağı aşikârdı. Bu gibi durumlarda başvurulan yardım kaynağı, bölge halkının ileri gelenlerinden ve zenginlerinden toplanan paralar oluyordu. Dâhiliye Nezareti’nden Sadâret’e gönderilen yazıda mevcut durum şu şekilde dile getirilmekteydi: Biga kazâsında yanan hükümet konağının, hapishanenin, süvari ahırının ve evrak mahzeninin toplam yapım bedeli olan 166.249,5 kuruşun 108.400 kuruşunun halkın yardımı ile verileceği taahhüt edilmiş ve ihaleye çıkılmış ise de ihalede herhangi bir talip çıkmamıştır. Bununla birlikte bu binaların krokileri çizdirilmiş ve keşif defterleriyle münâkasa kâ’imeleri gönderilmiştir. Ayrıca taahhüt edilen yardımın hükûmet konağı ve hapishâne masrafına büyük ölçüde yeteceği, arada sadece 9.265 kuruşluk bir açık olduğu görülmektedir. Bu açığın da Islahat lâyihâsı gereğince hapishaneler inşaat masrafı olarak Dâhiliye Nezâretinin bu seneki bütçesine dâhil edilmesi, 11.464 kuruşla inşası mümkün olan evrak mahzeninin Hazine-i Celîle’ye ve 26.106 kuruşla yapılabileceği anlaşılan süvari ahırının Makâm-ı Vâlâ-yı Serʻaskerî’ye ait olmasına binaen Seraskerlik bütçesinden verilmesi gerektiği ifade edilmiştir[53]. Ancak yardım toplanması ve bunların deftere kaydedilmesi esnasında başka bir sıkıntı daha ortaya çıkmıştır. Halktan toplanan yardımların kaydedildiği defterlerde köylerden toplanan yardım miktarı köy köy toptan yazılmış ve köylerin imam ve muhtarları tarafından halk adına mühürlenmiştir. Bu, mevcut yasalara uymamaktaydı. Yardımda bulunacak her kim ise öncelikle kendisinin ne kadar yardım edeceği ve bu yardımı kendi rızasıyla yapıp yapmadığını mühür veya imza ile beyan etmesi gerekmekteydi. Ayrıca halktan toplanacak olan para 110.000 kuruş olduğundan inşaatların tamamlanması için geri kalan 56.000 kuruşun inşaat mevsimi olan ilkbaharda başlanılmak üzere şimdiden verilmesi gerekliliği de ifade edilmektedir[54]. Biga Mutasarrıfından Dâhiliye Nezâretine gönderilen 19 Nisan 1904 tarihli yazıda; devletin vermesi gereken 56.000 kuruşluk para ile ilgili henüz bir gelişme olmadığı belirtildikten sonra, inşaat mevsiminin geldiği ve halktan toplanacağı taahhüt edilen 110.000 kuruşun yarısının toplandığı, Mal Sandığı’na teslim edildiği belirtilmekte ve daha önce de ifade edildiği gibi istenilen paranın bir an evvel gönderilmesi talep edilmektedir[55]. Biga Mutasarrıflığından gelen bu yazı, bir ay sonra Dahiliye Nezâreti tarafından Sadârete, gereğinin yapılması için gönderilmiştir[56].
Yapılacak olan binaların masraflarının devletin hangi bütçe kaleminden harcanacağı da tartışma konusu olmuştur. Evrak mahzeninin keşif bedeli olan 11.464 kuruşun, önce 1903 senesi bütçesine inşaʻât ve taʻmîrât tertibi olarak konulmasına karşın, bu kalemin 1903 yılına ait 300.000 kuruşluk bütçesinin tamamen harcandığı ve bu nedenle adı geçen bütçenin 1904 senesindeki harcama kalemlerinin içine konulması gerektiği Mâliye Nâzırı tarafından ifade edilmiştir[57].
Ancak yapılan tüm bu yazışmalara rağmen binaların yapılması noktasında önemli bir ilerleme sağlanamamıştır. Yapılması planlanan binalarla ilgili Ağustos 1903 tarihli haberden bir sene sonra Dâhiliye Nezâretinden Sadârete gönderilen yazı, bu durumu açıklamaktadır. Yazıda; binaların yapılabilmesi için halk tarafından verilmesi taahhüt edilen paranın hükümet konağının inşasına yeteceği ifade edilmiş, ayrıca merkezden para gönderilmesine gerek olmadığı söylenerek inşaata başlanılması istenmiştir. Biga İdare Meclisi ayrıca her sene hükümet konağı olarak kullanılan binaya verilen 15.000 kuruşun da bu şekilde tasarruf edileceğini bildirmiştir[58].
Böylece, aşağıda resimleri görülen binalardan yalnızca hükümet konağı yapılmış, diğer binalar ise tamamlanamamıştır. Ancak hükümet konağının inşasına da hemen başlanamayacaktır. Çünkü Biga’yı yeni bir yangın felaketi beklemektedir.
4. 1904 Yangını
1901 yılındaki yangının hasarları giderilemeden Biga kasabasında 1904 yılında büyük bir yangın daha meydana gelmiştir. 28 Ağustos, Pazar günü, saat 06:30 dolaylarında Hükümet Meydanı civarında bulunan Alfred adlı bir vatandaşın evinde başlayan yangın, tüm çabalara rağmen etrafa sıçramış ve akşam 18:00’e kadar devam etmiştir. Yangından kasabanın dörtte üçü etkilenmiş ve yangınzedeler kasaba dışında yangından zarar görmeyen yerlere çıkartılmışlardır. Binlerce vatandaş evsiz kalmış, bunların geçici olarak kalmaları için bölgedeki redif deposunda bulunan çadırlardan ihtiyaç miktarı kadar temin edilmiştir. Merkez Liva’dan yardım için Jandarma Kumandanı da gönderilmiş bulunmaktadır[62]. Biga Mutasarrıfı Hıfzı Bey, Dâhiliye Nezâretine hem durumu bildirmiş, hem de yardım talep etmiştir. Durumdan Sadâret makamı bilgilendirilmiş[63] ve aynı gün Biga’dan Dâhiliye Nezâretine yeni bilgiler aktarılmıştır. Mutasarrıflığın bildirdiğine göre Biga’da Reji İdâresi ve kasaba dışında bulunan depodan başka bütün resmî daireler yanmıştı. Kurtarılabilen evrak şimdilik nalbant dükkânlarında saklanmakta olduğundan, bir an evvel hükümet dairesi içinde çalışan memurları barındırabilecek ve maliyeti 100 lira olan geçici bir barakanın 1901 yangınında yanan hükümet konağı arsasına yapılmasının uygun olacağı, inşaat masrafının ise önceden kiralanan ve hükümet konağı olarak kullanılan binanın bir senelik kirasına ancak tekabül edeceği bildirilmektedir[64]. Yangından zarar görenlere gerekli yardımın yapılması ile ilgili Padişah iradesi 9 Kasım 1904 tarihinde çıkmıştır[65].
Biga mutasarrıflığından gelen bir sonraki telgraf 1904 yangınının hasarını çok daha iyi bir şekilde anlatmaktadır. Yazıda, yangında evsiz kalanların bir kısmının Biga Redif Deposu’ndan alınan çadırlara yerleştirilmiş, bir kısmı ise Dimetoka Nâhiyesiyle birlikte[66] civar köylere sevk edilmişlerdir. Ayrıca ihtiyaç sahibi 300 kişiye günlük 2’şer kıyye ekmek verilmektedir[67]. Belgede zarar gören yerlerin sayımı yapılmış olup bu rakamlar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Tablodan da anlaşılacağı üzere, yangından en çok etkilenen kesim, toplam 881 binası hasar gören Müslümanlardır. Onları 140 bina ile Rumlar ve 81 bina ile Ermeniler izlemektedir. Yangının mali bilançosu da ağırdı. Yanan yerlerin tahmini değeri toplamda 5.240.700 kuruş olarak hesaplanmıştır. Üstelik bu hesaba çeşitli zahireler ve ticaret eşyaları dâhil değildi. Bu kadar ağır bir mali tablo ile karşı karşıya kalan Biga Kasabası’na yardım için bu tür olaylarda yardım toplamakla yükümlü olan Şehremâneti görevlendirilmiş ve yardım toplaması ile ilgili iradenin çıktığı haberi Şehremânetine iletilmiştir[69].
3 Ekim 1904 tarihinde Biga Mutasarrıfı Hıfzı Paşa, Dâhiliye Nezâretine hitaben detaylı bir tahrîrât kaleme almıştır. Hıfzı Paşa gerek yangının meydana getirdiği hasarı yerinde görmek ve gerekse açıkta kalanların kış mevsiminde barınmaları için Mal Sandığı’ndan verilmesi kararlaştırılan 90.000 kuruş ile yapılacak barakalar hakkında orada kurulan komisyonla müzakere etmek üzere bir hafta önce Biga’ya gittiğini belirtmektedir. Hıfzı Paşa’nın müşahede ettiği manzara gerçekten ağırdır. O, bu manzarayı şu ifadelerle tasvir eder: Biga’ya ulaştığımda kasabanın en gelişmiş mahallelerindeki evler, çarşı ve pazar yerinde bulunan mağaza, dükkân, han ve diğer binalar tamamen yanmış ve Biga harabeye dönmüştü. Durum gerçekten kötüdür, halkın birçoğu göçebe hâlinde bulunan çerke-nişînler gibi çadırlar ve barakalara sığınmakta, tüccar ve esnaf ise ancak yağmur ve güneşten korunacak kadar duvar kenarlarına tahtalarla inşa ettikleri geçici kulübeleri mağaza ve dükkân gibi kullanarak işlerini yürütmeye çalışmaktaydılar.
Oldukça zor durumda olan yangınzedeler hakkında 25 Ocak 1905 tarihli Padişah iradesi[70] gereğince, evsiz kalanlara yapılacak barakaların inşası için 90.000 kuruş ve yangınzedelerin iâşesi için 10.000 kuruş olmak üzere toplam 100.000 kuruşun verilmesi kararlaştırılmıştır. Kasabanın ileri gelenleri tarafından kurulan yardım komisyonu üyeleri, Hıfzı Paşa’nın yanına gelmişler ve verilecek 100.000 kuruşun kış mevsimi gelmeden barakaların inşasına bir dereceye kadar yeteceğini bildirmişlerdir. Ancak hane inşasına maddi olarak gücü yetmeyen fakir ve dul kadınlar, yetim ve hastalarla mevcut akarlarıyla birlikte yanan 3 cami, 2 mescit, kız ve erkeklere mahsus 3 adet iptidai ve rüştiye mektebinin, ayrıca Rum ve Ermeni milletine ait okul ve kiliselerin yeniden inşası için karşılık olmadığı ifade edilmiştir. Mutasarrıf tarafından üç sene evvelki yangına atıf yapılmış ve o yangının yaralarını sarmak için Pirlepe selzedeleri için Şehremânetince bir komisyon kurulduğu ve yardım toplama çalışmaları yapıldığı hatırlatılmıştır. Yazıda bu yangının üç sene öncekinden on kat daha fazla zarar verdiği ve eğer Dersaâdetçe büyük bir yardım toplanmazsa halkın çok daha kötü bir hâle düşeceği ifade edilmiştir[71]. Dâhiliye Nezâreti, Hıfzı Paşa’nın bu yazısını Sadârete iletmiştir[72]. İrâde-i seniyye ile verilmesi kararlaştırılan 100.000 kuruşun bulunması bile Osmanlı Devleti için bir sorun oluşturmaktaydı. Bu paranın Mal Sandığından verilmesi gerekmekteydi ancak ödemenin yapılacağı kalem olan zuhûrât tertibi[73] kapanmıştı. Diğer kalemlerden de tedâriki mümkün değildi. Sonunda verilmesi kararlaştırılan 100.000 kuruş Dâhiliye tahsisatının fazlasından ödenebildi[74].
Şehremâneti para bulmakla bir kez daha görevlendirilmişti. Ancak, zaten birçok yardım toplama işini yürüten kurum, Biga yangını için de kendilerine başvurulması üzerine bu duruma itiraz etmiştir. Şehremini tarafından gönderilen tahrirat, Şehremânetinin bu talebe itiraz nedenini ortaya koymaktaydı. Şehremini, Sisam Adası’nda meydana gelen deprem dolayısıyla zarara uğrayanlara yardım toplandığını ve Biga’daki yangın için de yardım talebinin kendilerine ulaştığını belirttikten sonra,içinde bulundukları zor durumu açıklamaya çalışmıştır. Şehremânetinin İğne Ada, Ahtapoli[75] ve Rumeli Vilâyât-ı Şâhânesinde Bulgar zulmüne maruz kalan halkın ihtiyaçları için yüklü miktarda yardım topladığını, bundan başka adı geçen vilâyetlerdeki askerler için pek çok hediye topladığı ifade edilmiştir. Yaptıkları yardımı saymaya devam eden şehremini bu yardımlardan sonra Selânik ve Kosova vilayetlerindeki depremden zarar gören halka yardım vazifesi de kendilerine yüklenince, daha sonra toplanacak olan paralara mahsuben, bütçelerinin başka kalemlerinde harcanacak paradan buralara da bir miktar yardım gönderildiğini ifade etmiştir. Bu tür yardım işleriyle sadece kendilerinin görevlendirilmesinin uygun olmadığını belirterek, Biga yangınından zarar görenler için yardım toplama işinin başka bir komisyona verilmesinin daha doğru olacağını ifade etmiştir[76]. Sadâret bu konuya olumlu bakmayarak 3 Kasım 1904’te yardım toplama işinin Şehremânetinde kurulan komisyonun görevi olduğunu bildirmiş ancak Şehremâneti bir kez daha başka komisyonların da görevlendirilmelerini isterken, Mudurnu’da çıkan bir yangından zarar görenlere yardım toplama işinin kendi komisyonlarına verildiğini ve bu kadar çok yere yetişmenin mümkün olamayacağını belirtmiştir[77]. Şehremânetinden gelen bu itirazlar üzerine Sadâret, Şehremâneti’ne görevlerini hatırlatmak üzere gönderdiği yazıda şu hususlara değinmiştir: Şehremini başkanlığında oluşturulan komisyonun maksadı deprem, sel ve yangın gibi afetler karşısında yiyecek ve barınma ihtiyaçlarını karşılayamayan halkın yardımına koşmaktır. Bu nedenle Biga kasabasındaki yangından zarar görenler için de yardım toplanması görevi Şehremânetine verilmiştir[78]. Dâhiliye Nezâreti de, Şehremânetine Biga yangınında zarar görenlerin içlerinde bulundukları zor durumu hatırlatarak komisyonun yardım çalışmasına mecbur olduğunu ifade etmiştir[79].
Yukarıda belirtildiği gibi halkın geçici olarak barınmalarını sağlayacak 100.000 kuruşun bulunması bile büyük bir sorun oluşturmaktayken, diğer taraftan para olmadığı için yapılamayan 3 cami, 2 mescit, 3 adet erkek ve kız mektebinin ve Rum ve Ermeni cemaatlerine ait kilise ve okulların yapılabilmesi için çareler aranmaktaydı [80]. Dâhiliye Nezâreti, bu konu ile ilgili Biga Mutasarrıflığından gelen öneriyi uygun bularak Sadârete sunmuştur. Buna göre bu binaların yapılabilmesi için, hazır inşaat mevsimi devam ederken, İşkodra halkı için Şehremânetince müteşekkil komisyon vasıtasıyla toplanan yardım parasından Biga afetzedelerine de pay verilmesi teklif edilmiştir[81]. Ayrıca bu türden kamu kurumlarının yapımında kullanılacak kerestelerden vergi alınıp alınmayacağı da tartışılan başka bir konu idi. Dâhiliye Nezâreti, yangında kullanılamaz hâle gelen kimsesiz kadın ve çocukların evleri ve cami, mescit, okul, medrese gibi kamu kurumları yeniden inşa edilirken, yaklaşık 6.165 metreküp meşe ve 2831 metreküp çam kerestesi kullanılacağını ve bu kerestelerin orman vergisinden muaf tutulmasının iyi olacağını belirtmiştir[82]. Bu öneri kabul görmüş ve söz konusu kerestelerin orman vergisinden muafiyeti ile ilgili Padişah irâdesi çıkarak Biga Mutasarrıflığına bildirilmiştir[83].
Yangından yaklaşık 9 ay sonra Biga Mutasarrıfı Hıfzı Paşa tekrar olay yerindedir. İşkodra depreminde zarar görenlere yardım için toplanan paradan Biga’ya da pay aktarılmasının gerekliliğine vurgu yapan Paşa, şu bilgileri vermektedir; Halktan parası olanlar evlerini inşaya başlamışlarsa da fakirler hâlâ barakalar altında perişan bir haldedirler. Rüştiye öğrencileri eğitimlerini hiç de uygun olmayan öğretmenlerinin evinde, iptidai talebeleri ise yangından zarar görmeyen küçük bir mescitte sürdürmeye çalışmaktadır. İşte gerek bu kamu binalarının ve gerekse fakir halkın evlerinin inşası için gereken para bir an evvel temin edilmelidir[84]. Dâhiliye Nezâreti, durumu Sadârete bildirerek, özellikle öğrencilerin olumsuz koşullarda olmalarının sıhhat açısından zararlı olduğunu ve bu durumun devam edemeyeceğini dile getirmiştir[85]. Biga Mutasarrıfı, evlerini yapmakta güçlük çeken halktan yardım beklenemeyeceğini vurgulayarak, Biga’dan her sene alınan ve 118.498 kuruş tutan eğitime yardım payının sadece bu senelik yanan okulların yeniden inşası için kullanılmasına izin istemiştir[86]. Gelen cevapta ise bu miktarın bütün okulların yapılması için yetmeyeceği, bu nedenle üç okulun birer sene ara ile yapılmasının uygun olacağı belirtilmiştir. İlk olarak bir okulun keşfi yaptırılacak, ihaleye çıkılacak ve inşasına başlanacaktı [87]. Yapılacak olan binalardan rüştiye okulunun inşasına ise ancak 1908 senesinde başlanılabilmişti. Biga Mutasarrıfı, Maarif Nezâretine çektiği telgrafl a, 26 Temmuz 1908 tarihinde Biga rüştiye mektebinin inşasına başlandığını haber vermiş ve inşaat mevsimi geçmeden okulun bitirilebilmesi için gerekli olan havalenin ilk posta ile yetiştirilmesini istemiştir[88]. Biga Mutasarrıfı beş gün sonra aynı isteği yinelemiştir[89]. Rüştiye okulunun inşası için gerekli olan 64.000 kuruşun 1908 senesi bütçesinin taşra kısmındaki inşaat kaleminden ödenmesi hakkında çıkan irâdenin[90] uygulanması için yetkili kişilerden bir komisyon kurulması ve paranın bu komisyon eliyle verilmesi kararlaştırılmıştır[91].
Biga’da yöneticileri sıkıntıya sokan başka bir sorun yangında açıkta kalanların barınmaları için Biga Redif Deposundan verilen çadırların iadesiydi. Konuyla ilgili Seraskerlik makamının Dâhiliye Nezâretine verdiği bilgiye göre; Biga yangınında evleri oturulamaz hâle gelen halk için, Biga Redif Deposundan 21 tanesi yeni, 79 tanesi de kullanılmış olmak üzere toplam 100 adet çadır verilmiştir. Bunların bedeli ise 21.085,5 kuruş olup, bu miktarın Biga mutasarrıflığı tarafından sim mecidiye 19 kuruş hesabıyla Nizâmiye Hazînesine gönderilmesi gerekmektedir. Biga Mutasarrıflığı ise bedeli ödemek yerine çadırları kullanıldıktan sonra yerine geri koymuştur. Gelirlerinin, çadırların bedelini ödemeye zaten yetmediğini ifade eden belediye, çadırların biraz tahrip olsa da kullanmaya mâni olmadığını ifade etmiştir. Seraskerlik burada bir Şûrâ-yı Devlet kararına atıf yapmaktadır ki o kararda; bu şekilde verilen çadırların geri alınmadığı, mahallince satılması gerektiği ve satıştan eğer istenilen para toplanamazsa kalanının mahallî belediye hâsılâtından karşılanarak Nizâmiye Hazînesine nakit olarak gönderilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Seraskerlik, çadırların bu karara rağmen neden geri alınıp Redif Deposu’na koyulduğunu 2. Ordu’ya sormuş ve kendilerine; çadırların emaneten kabul edildiği, alındı makbuzunun belediyeye verilmediği ve şu an taburda tutulduğu cevabı verilmiştir[92].
Dâhiliye Nezâreti mevcut durumu ve Seraskerliğin talebini hem Biga Mutasarrıflığına, hem de Sadârete bildirmiştir. Biga Mutasarrıflığının bu çadırları satamayacağının ve ayrıca bedeli olan parayı da bulmasının mümkün olmadığı görülmektedir. Dâhiliye Nezâreti çözüm önerisi olarak başka olaylarda emsal teşkil etmemek üzere çadırların kabulü hakkında mahallî redif kumandanlığına bir emir verilmesini istemiştir[93]. 2. Ordu’dan gelen bir teklif de çadırlardan kötü durumda olan bir tanesinin parasının verilmesi, geri kalanlarının ise mahallî idare tarafından tamir ettirilerek teslim edilmesinin uygun olacağı şeklinde olmuşsa da, Seraskerlik ısrarla çadırların parasının verilmesinin gerekli olduğunu ifade etmiştir[94].
Bu sırada Biga Mutasarrıflığı çadırların tamirini yaparak teslime hazır hâle getirmişti. Ancak gerekli emir gelmediği için çadırları veremiyordu. Konu ile ilgili, Dâhiliye Nezâreti ve Seraskerlik bilgilendirildi[95]. Sadâret, Seraskerlik, Dâhiliye Nezâreti ve Biga Mutasarrıflığı arasında devam edegelen uzun yazışmalar neticesinde Biga Mutasarrıflığının bu parayı belediyeye ait gelir getiren akarın da yangında harap olması sonucu ödeyemeyeceği anlaşılmıştır. Hâl böyleyken çadırların kullanılamayacak durumda olan bir tanesinin parasının tahsil edilip diğerlerinin ise bir an evvel depolara kabul edilmesi gerektiği kararına varılmıştır[96].
1904 yangınında zarar gören kamu binalarından biride 1901 yangınından sonra hükümet konağı olarak kiralanan bina idi. 1904 yangınında bu bina da yanmıştır. Bunun üzerine aylık 332,5 kuruş bedel ile yeni bir yer kiralanmıştır[97].
Yangının söndürülmesi çalışmalarında üstün hizmetleri görülen bazı kimselere çeşitli nişanlar verilmiştir.
1904 yangınında hayatını kaybeden bir vatandaş olmamakla birlikte yaralananlar vardır. Yangın esnasında bir bacağı yanan Kafkasyalı Hâmiş’in yapılan ameliyatı neticesinde sağ ayağı kesilir. Tek bacakla kalan Hâmiş’in bu şekilde iş göremeyeceği ve bu nedenle kendisine takma bacak yapılmasının gerekliliği ortaya çıkmıştır. Fakir olan Hâmiş’in protez bacak parasının “Muhtâcîn Tertîbi”nden ödenmesi istenir[100]. Sadâret bu talebin uygunluğunu on gün sonra Mekâtib-i Askeriye-i Şâhâne Nezâretine bildirir ve Hâmiş’e protez bacak takılır[101].
Biga’da yanan yerlerin yeniden inşası için yapılan faaliyetlerden bahsedilen bir belgede; 494 adet ev yeniden yapıldığı gibi, parası halktan toplanmak suretiyle bir cami ve bir medrese ve beş adet akaratın vücuda getirildiği, yine kaza kaymakamı olan Hasan Bey’in de bu çalışmalarda büyük gayretleri olduğu ifade edilmiştir[102]. Yangın sonrasında yeni yapılan üç adet caddeden 1200 metre uzunluğundaki büyük caddenin isminin Padişâh’ın adıyla “Hamîdiye”, 450 metre uzunluğunda olanının “Mecîdiye” ve 525 metre uzunluğundaki diğer caddenin isminin de “Osmâniye” olması Biga Mutasarrıflığından istenmiş ve bu istek kabul görmüştür[103].
Şehirde kısa aralıklarla çıkan bu yangınlar, ekonomik hayatı da olumsuz etkilemiştir. Ekonomik olarak olumsuz etkilenen kurumların başında da belediye gelmekteydi. Biga Belediye Meclisi ve Biga Kaymakamı yazdıkları iki ayrı yazıda içinde bulundukları durumu şu şekilde ifade etmişlerdir: Kasaba birkaç sene zarfında art arda yangın felâketleri geçirmiş ve özellikle 1904 yangınında binden fazla ev, dükkân, belediye dairesi ve belediyeye gelir temin eden bina yanmıştır. Ayrıca bazı gelirlerin de hazine hesabına alınması neticesinde belediyenin gelirleri çok kötü bir duruma düşmüştür. Bütün bunların üzerine üç seneden beri kasabada süregelen hayvan vebası nedeniyle panayırlar[104] iki senedir açılamadığından belediye gelirlerinin önemli bir kısmını teşkil eden hayvanlar için alınan vergiler de toplanamamaktadır. Belediye zarurî ihtiyaçlarını bile karşılayamamaktadır. Yangınlar neticesinde yeniden düzenlenen yolların kenarlarındaki kaldırımlar ve altyapı için çok önemli olan lağımlar yapılamamaktadır. Bu nedenlerle belediyenin gelirleri ihtiyaçlarını giderebileceği bir miktara çıkartılmalıdır. Kasaba halkından alınmakta olan “tarîk bedelât-ı nakdiyesi”nden tahsîl edilemeyen 89.530 kuruşla kasaba halkının ödemekle yükümlü olduğu amele-i mükellefe bedelinin ihtiyaçlar görülene kadar bazı emsallerinde görüldüğü üzere şehrin kaldırım, sokak, lağımları ve daire-i Askeriye ile askeri depo arasında kullanılamaz hale gelen bin metrelik yolun yapılması için kullanılmalıdır[105]. Bu talep, hükûmet tarafından değerlendirilmiş ve gerekli paranın Turuk ve Meâbir İdâresinden karşılanması düşünülmüşse de bunun mümkün olmadığı Nâfia Nâzırı muâvini tarafından ifade edilmiştir[106].
Biga yangınları için yardım toplama çalışmaları son derece olumsuz neticelenmiştir. Konuyla ilgili bir telgrafta; meydana gelen yangınlar neticesinde kasaba yöneticilerinin yaptıkları talepler üzerine 12.000 liralık yardım bileti vaat edildiği halde elimize hiçbir yardım ulaşmadı denilmektedir. İnşası son derece gerekli olan binaların yapımında bile sıkıntı yaşanmaktaydı. Yöre halkının gayretiyle yapılamayacağı aşikâr olan bu binalardan kimisinin inşasına başlanıp yarım kalmış, kimisinin inşasına ise hiç başlanamamıştır. Medrese öğrencilerinin eğitim görecekleri medrese yoktur. Öğrenciler her gün 1-2 saatlik mesafelerden köylerine gidip gelmeye çalışmaktadırlar. Kasaba halkı da gerek cuma ve gerekse bayram namazlarını kılmakta zorluk çekmektedir. Bunların yanında Biga halkı Hicaz Demiryolunun yapımı için şimdiye kadar 6-7 bin lira tutarında bir yardım toplamıştır. Yine buraya verilmesi gereken ve yaklaşık 200 lira olan kurban derilerinin parasının yalnız bu seneye mahsus olarak kasabanın ihtiyacı olan binalara harcanması için kendilerine izin verilmesi Biga İdare Meclisinin bir isteği olarak telgrafta yer almıştır[107]. Bir hafta sonra gelen cevapta; kurban derilerinin Hicaz Demiryoluna veya başka bir hayır işine harcanması hakkındaki 31 Aralık 1905 tarihli Meclis-i Vükelâ kararına atıf yapılarak, bu konuda herhangi bir sıkıntının olmadığı, isterlerse kurban derisi bedelinin Biga’da zarar gören kurumların yeniden inşasında kullanılabileceği bildirilmiştir[108].
Her iki yangında da büyük hasar gören Biga’nın yöneticileri bu durumun nedenleri ve nasıl önlenebileceği üzerinde de tartışmışlardır[109]. Biga İdâre Meclisinin şu tespit ve önerileri dikkati çekmektedir; Biga kasabasında yirmi senede üç defa meydana gelen ve halkı son derece zor duruma düşüren yangınların bu kadar fazla zarar vermesinin başlıca sebebi, yangınların meydana geldikten sonra çok çabuk genişlemesiyle, söndürülmesinin mümkün olamamasıdır. Bunun yanı sıra Biga’da iskân edilen muhacirlerin çokluğu nedeniyle nüfus kalabalıklaşmakta ve bunların kalacakları binalar birbirine çok yakın yapılmaktadır. Sokaklar da darlaşmıştır. Ayrıca eskiden bir evin yapıldığı arsaya dört-beş ev ve mağaza inşa edilmektedir. Yangınlardan sonra yeni düzenlemede sokakların genişletilmesine çalışılmaktaysa da bulunduğu mevki itibariyle Biga’nın dar bir hat üzerinde olmasından dolayı yeni yapılacak binaları kaldıramayacağı ve sokakların yeniden düzenlenmesi halinde ise arsaların büsbütün küçüleceği ve hatta bazı yerlerde ev yapılamayacak kadar küçük olacağına dikkat çekilmiştir. Meclis, tespit ettiği bu sorunlara çözüm olarak şu öneriyi getirmiştir; Kasaba mahallinin genişletilmesinin uygun olacağı ve bunun için de Ada Mahallesi’nden Kara Biga’ya kadar uzanan şose yolun güzergâhında belirlenen araziler üzerine bina yapılmasına izin verilmesi istenmiştir[110]. Konu Meclis-i Vükelâda görüşülmüş ve talebin uygun olduğu kararına varılarak, gereğinin yapılması Dâhiliye Nezâretinden istenmiştir[111].
Sonuç
Yirminci yüzyılın başında Biga’da art arta meydana gelen iki yangın ve sonrasında yapılan hasarı giderme faaliyetleri, bize kasabanın durumu hakkında bilgiler vermektedir. Yangınların çıkış nedenlerinin dile getirildiği belgede de ifade edildiği gibi şehir 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında çok miktarda göç almıştır. Bununla birlikte şehirdeki artan nüfusun barınma ihtiyacı binaların çok sıkışık bir düzende yapılması ihtiyacını doğurmuştur. Bu ise çıkan yangınların kolaylıkla yayılmasına sebep olmuştur. Yangınların akabinde yapılan çalışmalar sonucunda şehrin yerleşim planında da değişiklikler meydana gelmiştir. Şehirde 1200 metre uzunluğunda Hamîdiye, 450 metre uzunluğunda Mecîdiye ve 525 metre uzunluğunda Osmâniye adında üç yeni cadde açılmıştır. Ayrıca şehirdeki Ada Mahallesi’nden Kara Biga’ya kadar olan yol güzergahındaki araziler de imara açılmıştır. Böylece şehirdeki yerleşim yerlerinde yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Yangınlar, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu mali buhrana da ışık tutmaktadır. Bunun en önemli göstergesi ise hiç şüphesiz yangınların hasarlarının giderilmesi noktasında gerekli olan paranın temini için halka başvurulmasıdır. Bilindiği üzere Kırım Savaşı’nın açıklarını kapatmak için bu dönemde alınmaya başlanan dış borçlar zamanla ödenemez hâle gelmiş ve Osmanlı Devleti 1875’te borç ödemelerine ara vermek zorunda kalmıştı. Akabinde 1881 Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı Devleti’nin gelirlerini kaynağında toplayarak alacaklılara ödeyen Duyûn-u Umûmiye idaresi kurulmuştur. Ayrıca bu dönemde karşılaşılan sıkıntılardan bazıları ise şöyleydi: Savaş sonunda karşılaşılan göçmen meselesi, iskan ve iaşeleri, Anadolu ve Balkanlar’da çıkan karışıklık ve isyanlar, 1894’de İstanbul’u etkileyen büyük tahribata yol açan deprem, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı gibi pek çok sebeplerle Osmanlı ekonomisi hakikaten zor günler yaşıyordu. Maddi açıdan bu kadar zor durumda olan merkezi yönetim afet yönetimi noktasında sadece taşra ile gerekli yazışmaları yapmakta, özellikler askeriyenin çadırlarının ihtiyaç sahiplerine dağıtılması hususunda gerekli emirleri vermekte ve maddi yardım toplama işinin Şehremâneti başkanlığında yapılmasını sağlamaktaydı. Maddi olarak yardımda bulunmakta ise oldukça zorlanıyordu. Her iki yangın neticesinde birçok sivil ve kamu binası zarar görmüştür. Bu binaların yeniden inşasında ciddi sıkıntılarla karşılaşılmıştır. 1901 yangını ertesinde yardım toplama işinin, Pirlepe selinden zarar görenler için yardım toplayan Şehremânetince kurulan komisyon bünyesine verilmesi bir umut olmuşsa da, buradan çok az miktarda yardım geldiği, ikinci yangın ertesinde Biga yetkililerinin yaptığı yazışmalardan anlaşılmaktadır. Yine ikinci yangın sonrasında özellikle kamu binalarının yapımında yaşanan sıkıntılar dikkati çekmektedir. Hükümet konağı, hapishane, süvari ahırı ve evrak mahzeninin yapımı için yapılan ihaleye kimsenin katılmaması, devletin olduğu kadar özel teşebbüsün de mali sıkıntıda olduğunu göstermektedir. Para istenen kurumlar sürekli yetersizlikten bahsetmektedirler. Çeşitli felaketlerde zarar görenlere yardım toplama amacıyla kurulan ve Şehremîninin başkanlığındaki komisyon bile artık yardım yapamadığından bahisle başka dairelerinde bu işle ilgilenmesini istemiş, ancak bu istek Sadâret tarafından reddedilmiştir. Biga halkı da tüm bu yetersizlikler içinde yangınların yaralarını sarmakta gerçekten zorlanmıştır. Devletten bekledikleri yardım ya hiç gelmemiş ya da istedikleri miktarın çok altında gelmiştir. Netice itibariyle, bu iki yangın günümüzde nezih ve sakin bir yerleşim yeri olan Biga’ya oldukça büyük zararlar vermiştir.
EKLER