Giriş
1. Makâmât-ı Mübâreke Meselesi ve Rusya’nın Osmanlı Topraklarını İşgali
Osmanlı Devleti’nin gerileme ve dağılma dönemlerinde Rusya ile bir çok kez savaş yaşanmış ve bu savaşların büyük bir kısmında Osmanlı Devleti mağlup olmuştur. 1853-1856 yılları arasında yaşanan Kırım Harbi, gelişim süreci ve sonuçları açısından XIX. yüzyılda yaşanan diğer Osmanlı-Rus Savaşlarından ayrılmaktadır. Çünkü bu savaş Osmanlı Devleti’nin Rusya karşısında yalnız kalmadığı, Avrupa’nın önde gelen devletlerinden destek aldığı ve netice itibariyle de XIX. yüzyılda Osmanlı üstünlüğü ile sona eren ender savaşlardan biri olarak tarihe geçmiştir. Kırım Harbi’nin çıkmasına neden olacak gelişme “Kutsal Yerler Meselesi” olmuştur. 1847 yılında Beytüllahim’de gerçekleştirilen bir Ortodoks ayini sırasında Hıristiyanlarca tarihî ve dinî önemi büyük olan bir yıldızın kaybolması ile başlayan Katolik–Ortodoks gerilimi giderek büyümüş ve konu 1852 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti içerisindeki Hıristiyanların himayesi meselesi halini almıştır. Osmanlı Devleti, kendi sınırları içerisinde yaşayan Katolikler adına taleplerde bulunan Fransa ile Ortodoksların haklarını koruduğu iddiasıyla hareket eden Rusya arasında kalmış ancak her iki tarafı da memnun edecek bir formül üretememiştir[1] . Bunun üzerine 1853 yılı Şubat ayı sonunda Prens Menshikov Rusya adına görüşmeler yapmak ve Ortodokslar lehine bazı yasal düzenlemeler elde etmek üzere İstanbul’a gelmiş ve savaşa giden süreç böylece başlamıştır. Prens 2 Mart 1853’te Bâbıâlî’yi, 7 Mart’ta Hâriciye Nezâreti’ni ziyaret etmiş; 8 Mart günü de padişahın huzuruna kabul edilmiş ve Rus Çarı’nın mektubunu Osmanlı padişahına sunmuştur[2] . Ancak bundan sonraki yaklaşık 3 aylık dönemde diplomatik nezaket kurallarından uzak ve uzlaşmaz tavrı ile görüşmeler sürdüren Prens Menshikov’un talepleri Bâbıâlî tarafından kabul görmemiştir[3] . Son olarak 17 Mayıs 1853 tarihinde Menshikov’un taleplerinin Osmanlı idaresi tarafından kabul görmemesinin ardından Prens İstanbul’dan ayrılma kararı almış[4] , aynı zamanda İstanbul’daki Rus elçilik yetkilileri de ülkeyi terk etmiştir[5]
Diplomatik yolların tüketilmesinin ardından 26 Mayıs 1853 günü Osmanlı Devleti Avusturya, İngiltere, Fransa ve Prusya devletlerine birer nota vererek, kendisini korumak adına Tuna ve Anadolu kıyıları ile Boğazlarda bir takım askerî tedbirler almaya başladığını bildirmiştir[6] . Aynı dönemde Rusya Dışişleri Bakanlığı Osmanlı Hâriciye Nâzırı Reşid Paşa’ya yeni bir ültimatom göndererek İstanbul’dan ayrılmış olan Menshikov’un isteklerinin sekiz gün içerisinde kabul edilmesini talep etmiş ve aksi takdirde Rus askerinin Osmanlı sınırını geçeceği bildirilmiştir[7] . Nitekim çok geçmeden Rus ordusu savaşı başlatan taraf olmuş, Prens Gorchakov kumandasındaki Rus ordusu 3 Temmuz 1853 tarihinde harekete geçerek önce Prut Nehri’ni aşmış ve ardından da Boğdan’ı işgale başlamıştır. Bu haber hemen ertesi gün Silistre Valisi Mehmed Said Paşa tarafından Sadâret’e ve Hâriciye Nezâreti’ne bildirilmiştir[8] . Rumeli Ordusu Müşiri Ömer Lütfi Paşa’nın bildirdiğine göre yaklaşık 50.000 askerle[9] harekete geçen Ruslar, Boğdan topraklarına girmekle yetinememiş ve güneye inerek Bükreş’e yönelmiştir[10]. İşgalin ardından Gorchakov 7 Temmuz 1853 günü Hâriciye Nezâreti’ne bir mektup göndererek gerçekleştirilen bu harekâtın gerekçelerini açıklamış[11], ertesi gün de Rus Çarı I. Nikola bir beyanname yayınlayarak Ortodoksların hamisi olarak tedbiren ve teminat olarak Eflak ve Boğdan’ın işgal etmek zorunda kalındığını ilan etmiştir[12]. Rus işgalinin ardından doğal olarak Osmanlı Devleti tarafından atanan voyvodaların bölgede görev yapmalarına imkân kalmamıştır[13]. Rus yönetimi Rumen beyliklerinin idaresini Baron Budberg’e vermiştir[14].
2. Uluslararası Diplomatik Girişimlerin Başlaması ve Avusturya’nın Oynadığı Aktif Rol
Rusların Eflak ve Boğdan’ı işgale başlamasının ardından 11 Temmuz 1853 tarihinde toplanan devlet erkânında gerçekleştirilen müzakereler neticesinde işgal, mevcut anlaşmaları bozan bir hareket olarak değerlendirmiş ancak bu durum iki devlet arasında bir savaş nedeni olarak sayılmamıştır[15]. Mustafa Reşid Paşa ile birlikte 19 devlet adamının imzası bulunan belgede Rusya’nın protesto edilmesine ve bu kararın sefaretlere bildirilerek, dâhili ve hârici tedbirlerin alınmasına karar verilmiştir[16].
Açıklamadan da anlaşılacağı üzere hâkimiyeti altındaki topraklar işgal edilmiş olmasına ve bu açık bir savaş sebebi teşkil etmesine rağmen Osmanlı idaresi tarafından Rusya’ya savaş ilanında bulunulmamıştır. Fakat Rusya’nın uzlaşmaz diplomatik tutumu ve arkasından gelen işgal hareketi karşısında Osmanlı idaresi aynı sertlikte tepki gösterememiş olsa da Avrupa devletleri yaşananlar karşısında Osmanlı Devleti’nin yanında yer almıştır[17]. Öyle ki, Osmanlı Devleti’nin Londra’da bulunan sefîri Kostaki Musurus işgalden önce İstanbul’a gönderdiği tezkirede Rusya’nın Memleketeyn’e girmesi durumunda İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin yanında yer alacağını bildirmiştir[18]. Paris’teki Osmanlı sefîri Rif ’at Veliyüddin Efendi de Rusya’nın Eflak ve Boğdan’ı işgalinden kısa bir süre sonra, 19 Temmuz 1853’te, gönderdiği yazıda İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin yanında yer alacağını ve her türlü yardımda bulunacaklarını, Avusturya’nın da bu devletlere yakın bir fi kirde bulunduğunu bildirmiştir[19].
Paris elçisi Rif ’at Efendi’nin de bahsettiği gibi Avusturya bu süreçte İngiltere ve Fransa’nın politikasına yakın bir çizgiyi benimsemiştir. Avrupa’nın tamamına etki edecek bir savaştan kaçınılması için hareket eden Avusturya hükümetinin girişimleri neticesinde 12 Temmuz 1853 günü Viyana’da büyük devletlerin katıldığı bir konferans düzenlenmiştir[20]. Avusturya, İngiltere, Fransa ve Prusya adına yetkili diplomatlar arasında yapılan görüşmelerin ardından 28 Temmuz 1853 tarihinde Viyana Notası adıyla anılan bir tasarı hazırlanmış ve her iki tarafa da bildirilmiştir[21]. Bu nota ile büyük devletler Osmanlı Devleti ile Rusya’ya “Rusya imparatorları, Osmanlı Devleti’ndeki Ortodoks kilisesinin imtiyaz ve masunluğunun korunması için ne zaman aracılık ettilerse padişahlar bu imtiyaz ve masunluğu yeni ve resmî vesikalarla yenilemekten asla çekinmemişlerdir.” şeklinde bir metni barış formülü olarak sunmuştur[22]. Ancak Osmanlı idaresi Avrupa’nın dört büyük devletinin bu diplomatik girişiminden memnuniyet duyduğunu belirtmişse de metin üzerinde değişiklik yapılmadan[23] ve Rusya Memleketeyn’deki işgalini sonlandırmadan bu teklifi kabul edemeyeceğini bildirmiştir[24]. 21 Ağustos 1853’te Osmanlı Devleti’nin nota üzerinde düzeltmeler talep eden cevabı İstanbul’dan gönderilirken; 21 Eylül tarihinde ise Rusya’nın Viyana Notası’nda herhangi bir değişiklik yapılmasını kabul etmediği haberi İstanbul’a ulaşmıştır[25]. Böylece Viyana’daki bu girişimden herhangi bir sonuç sağlanamamış, Rusya da Memleketeyn işgalini sürdürmekten yana tavır takınmıştır. Bunun üzerine 26-27 Eylül 1853 tarihlerinde toplanan Meclis-i Umûmî’de yapılan görüşmeler neticesinde oy birliğiyle Rusya’ya savaş ilan edilmesi kararlaştırılmış, Şeyhülislam’dan fetva alındıktan sonra karar, Sultan Abdülmecid’in onayına sunulmuş ve nihayetinde 4 Ekim 1853 tarihinde yayımlanan hatt-ı hümâyûn ile Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş ilanında bulunmuştur[26]. Savaş ilanının ardından Osmanlı Devleti’nin Rumeli Ordusu Komutanı Ömer Lütfi Paşa, 4 Ekim 1853’te Rus birliklerinin başında bulunan Prens Gorchakov’a bir mektup göndererek 15 gün içerisinde Eflak ve Boğdan’ın terkini talep etmiştir[27]. Ancak 18 Ekim günü Gorchakov’dan gelen cevapta kendisinin savaş, barış ve tahliye gibi konularda müzakere yapma iznine sahip olmadığı ifade edilmiştir[28]. Bu mektup Bâbıâlî tarafından ret cevabı olarak kabul edilmiş ve Ömer Lütfi Paşa’nın Rus tarafı ile münasebetlerini sonlandırmasına karar verilmiştir[29]. 26 Ekim 1853 günü de Harbiye Nezâreti tarafından Ömer Lütfi Paşa’ya taarruz emri verilmiştir[30].
İki taraf arasında gerçekleştirilen ilk muharebelerde Osmanlı birlikleri Ruslara üstünlük sağlamış ve Ömer Lütfi Paşa emrindeki birlikler Tuna Nehri’ni aşarak Eflak topraklarına girmeye başlamıştır. Osmanlı ordusunu yeniden Tuna’nın güneyine püskürtmek için taarruza kalkan Rus birlikleri başarısız olmuş, 1854 yılı Ocak ayı içerisinde yapılan muharebelerin ardından Rus ordusunda komutanlık görevi Gorchakov’dan alınarak Paskevich’e verilmiştir[31]. Balkan cephesinde Osmanlı ordusu Ruslara karşı üstünlük kurmuşsa da Kafkaslarda durum farklı tecelli etmiştir. Doğu Anadolu’da gerçekleştirilen muharebelerde Rus ordusuna karşı direnemeyen Osmanlı birlikleri Kars’a kadar geri çekilmek zorunda kalmıştır[32]. Buna ek olarak Rusya’nın Doğu’daki en büyük başarısı 30 Kasım 1853 tarihinde Sinop’ta bulunan Osmanlı donanmasını imha etmesi olmuştur. Batum’a sevkiyat için İstanbul’dan yola çıkan Patrona Halil Paşa komutasındaki Osmanlı filosu fırtına nedeniyle Sinop Limanı’na sığınmış ve bunu fırsat bilen Rus donanması ani bir baskınla Osmanlı gemilerini imha etmiştir[33]. Ancak Sinop Faciası Ruslar için büyük bir başarı olsa da savaşın gidişatını Rusya için tam tersi yönde etkilemiştir. Çünkü Osmanlı donanmasının Karadeniz’de imha edilmesinin ardından İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne açıktan destek olma kararı almış ve savaşa dâhil olmuşlardır.
3. İngiltere ve Fransa’nın Savaşa Dâhil Olması ve Osmanlı Devleti ile Avusturya Arasında İmzalanan Antlaşma
Rusya’nın Eflak ve Boğdan’a asker göndermesinin hemen ardından büyük devletlerin girişimleri neticesinde hazırlanan Viyana Notası savaşa engel olmamış, sonrasında ise gerçekleştirilen muharebeler neticesinde Balkanlarda Osmanlı ordusu, Doğu Anadolu’da ise Rus birlikleri başarı kazanmışlardır. Sinop Faciası’ndan hemen önce İngiltere ve Fransa Osmanlı hükümetine başvurarak Viyana Notası temelinde bir barış teklifinde bulunmuş, ancak 16 Kasım 1853 günü toplanan Meşveret Meclisi’nden olumsuz karar çıkmıştır[34]. Ancak bu karardan kısa bir süre sonra Osmanlı filosunun Sinop’ta imha edilmesi ile girişimlerini hızlandıran büyük devletler Viyana Notası temelinde ve sınır değişikliklerini reddeden bir barış teklifinde daha bulunmuşlardır. 16-18 Aralık 1853 tarihlerinde yapılan görüşmeler neticesinde Meclis-i Vükelâ, Rusya’nın Eflak ve Boğdan’ı boşaltması, Ortodoks halk üzerindeki iddialarından vazgeçmesi ve Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün dört Avrupa devleti tarafından garanti edilmesi şartlarını koşarak Viyana Notası’nı bir kez daha reddetmiştir[35]. Bununla yetinmeyen Bâbıâlî 31 Aralık 1853 tarihinde Avrupalı devletlerin elçilerine Memleketeyn’in Rusya tarafından boşaltılmasının barış müzakereleri için esas şart olduğunu bildirmiştir[36]. Barış girişimlerini arttırarak devam ettiren İngiltere ve Fransa Rusya’ya bir ültimatom vererek Eflak ve Boğdan’dan çekilmesini ve Ortodoksların hamiliği iddiasından vazgeçmesini istemiştir. Buna mukabil Osmanlı Devleti’nden de tüm vatandaşlarına eşit davranmasını, karma mahkemelerin kurulmasını ve reayadan alınan haracın kaldırılmasını talep etmişlerdir[37]. Ayrıca İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Clarendon, Rus Dışişleri Bakanı Kont Nesselrode’a bir mektup yazarak 30 Nisan 1854 tarihine kadar Memleketeyn’in boşaltılmasını talep etmiş ve bu talebine 6 gün içerisinde bir cevap verilmesini istemiştir[38]. 13 Nisan 1854 günü Petersburg’a ulaşan bu ültimatoma 5 gün sonra cevap veren Nesselrode, Rus İmparatoru’nun hiçbir cevap vermemeyi münasip gördüğünü bildirmiştir[39]. Görüldüğü üzere İngiltere ve Fransa’nın tüm diplomatik girişimlerine rağmen ne Osmanlı Devleti Viyana Notası temelinde bir barışa razı edilebilmiş ne de Rusya işgali sonlandırıp Osmanlı topraklarındaki Ortodoks halka yönelik politikasında geri adım atmaya ikna edilebilmiştir. Diplomatik yolların tüketilmesinin ardından Rusya karşıtı cephe genişlemiş, İngiltere ve Fransa savaşa bizzat müdahil olma kararı alırken Avusturya ise savaşa askerî yönden dâhil olmasa da Osmanlı Devleti ile ittifaka gitmiştir.
Rusya’nın uzlaşmaz tavrı neticesinde politikasını değiştiren İngiltere ve Fransa ile Osmanlı Devleti arasında 12 Mart 1854 tarihinde İstanbul’da bir antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşma ile İngiltere ve Fransa Osmanlı topraklarının muhafazası için Rusya aleyhine savaşa dâhil olmuşlardır[40]. Antlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre sonra, 28 Mart 1854’te, İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa katılmışlardır[41]. Ancak buna rağmen siyasetini esnetmeyen Rusya, 1854 yılı Nisan ayı başında Kalas, İbrail ve Tulça üzerinden Dobruca bölgesini işgale başlamıştır[42]. Mayıs ayında Silistre önlerine kadar ilerleyen Ruslar kenti kuşatmış ancak başarısız olarak geri çekilmek zorunda kalmıştır[43].
Bu dönemde gerçekleşen diğer bir önemli diplomatik gelişme ise İngiltere ve Fransa gibi doğrudan savaşa dahil olmayan Prusya ve Avusturya arasındaki işbirliğidir. 20 Nisan 1854’te iki ülke arasında Berlin’de bir antlaşma yapılmış ve Rusya’nın Eflak ve Boğdan’daki işgaline karşı birlikte hareket etme kararı alınmıştır[44]. Doğrudan savaşa müdahil olmayan ancak Osmanlı-İngiliz-Fransız birlikteliğinden yana bir siyaset izleyen Avusturya, 3 Haziran 1854 tarihinde Dışişleri Bakanı Kont Buol vasıtasıyla Rusya’ya bir ültimatom vererek Eflak ve Boğdan’daki işgalin sona erdirilmesini talep etmiştir[45]. Avusturya’nın siyasi adımları bununla kalmamış ve 14 Haziran 1854 günü İstanbul’da Osmanlı Devleti ile bir antlaşma imzalanmıştır. İngiliz ve Fransız elçilerinin de bilgilendirildiği müzakare sürecinin ardından antlaşma taslağı 13 Haziran 1854 tarihinde Sahilhâne’de gerçekleştirilen Meclis-i Meşveret’te görüşülerek kabul edilmiştir[46]. Osmanlı Hâriciye Nâzırı Mustafa Reşid Paşa ile Avusturya’nın İstanbul’daki elçisi Baron Karl de Bruck arasında 14 Haziran 1854 tarihinde imza edilen antlaşma 7 maddeden oluşmaktadır. Orijinal metni ekler kısmında sunulmuş olan antlaşmaya göre;
– Avusturya’nın Eflak ve Boğdan’daki işgalci Rus askerlerini çıkartmak için müzakerede bulunmasına ve hatta gerekirse bölgeye, Osmanlı Devleti’nin bilgisi dâhilinde, lüzumu kadar asker sevk etmesine (Madde 1),
– Gönderilecek olan askerlerin sevk ve idaresi hususunda yetkinin Avusturyalı yetkililerde olmasına, ancak harekâta dair bilgilerin Osmanlı Başkumandanlık makamına bildirilmesine (Madde 2),
– Avusturya’nın Eflak ve Boğdan’ın idaresi hususunda Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmesine ve Osmanlı Devleti’nin Memleketeyn’e verdiği imtiyazlara riayet edilmesine (Madde 3),
– Avusturya’nın Osmanlı Devleti’nin hükümdarlık hakları ve toprak bütünlüğü konuları kabul edilmeksizin Rusya ile hiçbir barış görüşmesi girişiminde bulunmamasına (Madde 4),
– Eflak ve Boğdan’daki Rus işgalinin sona erdirilebilmesi halinde Avusturya’nın bölgedeki askerlerini çekmek için hazırlıklara hemen başlamasına (Madde 5),
– Avusturya’nın bu iki prensliği işgal etmesi halinde Osmanlı Devleti’nin Avusturya askerlerinin hareket ve ikametlerinde her türlü yardım ve kolaylığı göstermesine; buna mukabil Avusturyalı askerlerin bölgedeki emlak sahiplerinin haklarına, Memleketeyn’in kanun ve âdetlerine riayet etmelerine ve askerlerin disiplin-asayişi hususunda Avusturyalı komutanların gerekli özeni göstermelerine (Madde 6),
– Antlaşmanın 4 hafta yada daha kısa süre içerisinde İstanbul veya Viyana’da teatisine (Madde 7) karar verilmiştir[47].
Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında imzalanan bu antlaşma süreçten haberdar olan diğer müttefikler İngiltere ve Fransa tarafından da olumlu bulunmuştur. Nitekim bu süreci destekleyen iki ülke ile Avusturya arasında 14 Aralık 1854’te bir başka antlaşma imzalamış ve Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında imzalanan antlaşma teyit edilmiştir. İngiltere, Fransa ve Avusturya arasında yapılan antlaşmada Eflak ve Boğdan’ın statüsünün düzenlenmesi adına bir komisyon kurulmasına da karar verilmiştir[48].
Uluslararası alanda İngiltere ve Fransa’nın ardından Avusturya’yı da karşısına alan Rusya, imzalanan bu antlaşmaya tepki göstermişse de geri adım atmak zorunda kalmıştır. Rus yönetimi Prusya’nın aracılığı ile 29 Haziran’da Eflak ve Boğdan’dan geri çekilmeyi kabul etmek zorunda kalmıştır[49]. Avusturya Dışişleri Bakanı Kont Buol’ün ültimatomundan yaklaşık bir ay sonra, 6 Temmuz 1854’te, yeni Rus elçisi unvanıyla Viyana’ya gelen Prens Gorchakov, 9 Temmuz’da Avusturya İmparatoru Franz Joseph, 11 Temmuz’da da Kont Buol ile görüşmüş, Avusturya’nın taleplerinin tamamen kabul edilmemekle birlikte devletinin barıştan yana olduğunu bildirmiştir[50]. Bunun üzerine Avusturya, Rusya’nın Memleketeyn ve Ortodoks Osmanlı vatandaşları üzerindeki iddialarından vazgeçmesini öngören 4 maddelik yeni bir barış teklifinde bulunmuştur[51]. Ancak 23 Temmuz 1854’te sunulan bu teklif Rusya tarafından küçük düşürücü olarak değerlendirilmiş ve 26 Ağustos günü reddedilmiştir[52].
4. Rusya’nın Memleketeyn Topraklarından Çekilmesi ve Bölgenin Avusturya Ordusu Tarafından İşgali
Devletler arasında diplomatik girişimlerin sürdüğü 1854 yılı yazında askerî mücadeleler de devam etmiştir. Haziran ve Temmuz ayındaki muharebelerin ardından Tuna’nın güneyine geçerek Silistre’yi kuşatan Rus birlikleri püskürtülmüş ve Küçük Eflak tekrar Osmanlı denetimine geçmiştir. Vidin Valisi Abdurrahman Sâmi Paşa 4 Temmuz tarihli tahririnde bölgede düzenin yeniden sağlanmaya başladığını bildirmiştir[53]. Boğdan’a doğru gerileyen Rus ordusunu takip eden Osmanlı birlikleri 6 Ağustos 1854’te de Bükreş’i denetimi altına almıştır[54].
Rusların Eflak ve Boğdan’dan çekilmeye başlaması ile birlikte hem Avusturya hem de Osmanlı Devleti bölgede faaliyetlerini arttırmıştır. İlk olarak Bâbıâlî Eflak’a bir komiser göndermeye karar vermiştir. Söz konusu görev için 16 Temmuz 1854 tarihinde Ferik Derviş Paşa seçilmiştir[55]. Derviş Paşa için bir talimatnâme hazırlanmış, Rus askerinin bölgeden ayrılmasının ardından Avusturya birliklerinin Eflak ve Boğdan’a gireceği belirtilerek, kendisine antlaşmanın bir sureti gönderilmiş ve Avusturya askerlerinin işgalinin geçici olduğunun halka bildirilerek halkta Avusturya askerlerine karşı oluşması muhtemel hasmane bir tutumun önlenmesi istenmiştir. Yine söz konusu talimatnâmede Derviş Paşa’dan Avusturyalı komutan ile birlikte hareket etmesi ve Avusturya askerlerinin erzak ve benzeri ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olması istenmiştir[56]. Talimatnâme ekseninde halka hitaben bir ilan hazırlanmış ve Derviş Paşa’nın Bükreş’e ulaştığında halka duyurması istenmiştir[57]. Söz konusu ilanda Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki bütün antlaşmaların savaş nedeniyle feshedilmiş olmasına rağmen Eflak ve Boğdan’a daha önceden tanınan bütün imtiyazların devam edeceği maddesi de eklenmiştir[58].
Osmanlı idaresinin komiser ataması ile hemen eş zamanlı olarak Avusturya da bölgeye asker sevkine başlamıştır. Bu süreçte Osmanlı memurları Avusturya birliklerinin Tuna’yı aşmasında yardımcı olmuştur. 13 Temmuz 1854’te Rumeli Ordusu Kumandanı Ömer Lütfi Paşa ile birlikte Vidin, Belgrad ve Silistre valilerine gönderilen tahriratta bir kıta Avusturya askerinin Eflak’a doğru yola çıktığı bildirilerek yardımcı olunması istenmiştir[59]. Ancak iki vapur ve dört-beş gemi ile Tuna’nın diğer tarafına geçerek Orşova ve Küçük Eflak tarafl arına ulaşan Avusturya askerlerine bazı subayların mukavemet göstermesi üzerine 17 Temmuz 1854’te bir ferman yayımlanmış ve bölgeye gelen Avusturyalı memur-askerlere saygı gösterilmesi ve gerekli kolaylığın sağlanması istenmiştir[60]. Bu ferman Belgrad’da bulunan Ahmed İzzet Paşa, Rusçuk’ta bulunan Ömer Lütfi Paşa ve Vidin’de bulunan Abdurrahman Sâmi Paşalar aracılığıyla uygulamaya konulmuştur[61]. Böylece 20 Ağustos 1854 günü itibariyle Avusturya askerleri Memleketeyn’deki yerlerini almıştır[62]. Avusturya askerlerinin Memleketeyn’e gelişiyle birlikte bir bildiri yayımlayan Avusturya 3. ve 4. Ordular Komutanı Baron de Hess, Memleketeyn’de idarenin geçici olarak General Kont Coronini tarafından yürütüleceğini ilan etmiştir[63]. 1854 yılı Eylül ayı başında Rus askerlerinin Boğdan’ı da tahliye etmeye başlaması ile bu beylikte de Osmanlı-Avusturya hâkimiyetinin kurulması süreci başlamıştır. Osmanlı yönetimi buraya ayrı bir komiser atamamış ve Eflak’ta bulunan Derviş Paşa’nın Boğdan’daki işlerle de ilgilenmesine karar verilmiştir[64].
Bölgede idarenin Rus askerinden Osmanlı-Avusturya ittifakına geçmesinin ardından sürgündeki voyvodaların da memleketlerine dönmesine imkan doğmuştur. Bükreş’te görevli Osmanlı komiseri Derviş Paşa yaklaşık 1 yıldır zorunlu olarak Viyana’da ikamet etmekte olan Eflak ve Boğdan eski beylerini memleketlerine çağırmıştır. 1854 yılı Ekim ayında Eflak eski voyvodası Barbu Stirbei’ye mektup gönderen Derviş Paşa, kendisini görev yeri olan Bükreş’e davet etmiştir[65]. Kont Coronini’nin onayıyla yola çıkan Avusturya’nın Bükreş konsolosu Viyana’ya giderek davet mektubunu Stirbei’ye ulaştırmıştır[66]. Benzer bir süreç Boğdan voyvodası Ghica için de geçerlidir. 2 Kasım 1854 tarihli bir arşiv belgesinden anlaşıldığına göre Barbu Stirbei Eflak’taki görevine geri dönmüşken, görevine dönmesi için talimat verilen Boğdan beyi Grigore Ghica’nın da yakında memleketine dönerek makamına oturması beklenmektedir[67].
Her ne kadar Memleketeyn topraklarından Rus askerleri çıkartılmış ve Osmanlı Devleti Avusturya ile bir ittifaka giderek bölgede asayiş ve düzeni yeniden tesis etmeye çalışsa da tüm sorunlar halledilememiştir. Ortaya çıkan yeni konjonktürde Osmanlı, Avusturyalı ve Eflak-Boğdanlı yerel yöneticiler arasında bir yetki karmaşası yaşanmaya başlamıştır. Bâbıâlî sorunun giderilmesi adına İngiltere ve Fransa elçileriyle de görüşmeler yaparak meseleyi halletmeye çalışmıştır. Bu kapsamda Memleketeyn’deki görevli bütün memurların görevlerinin kesin çizgilerle belirlenmesi hedeflenmiş ve bu doğrultuda Avusturyalı yetkililerle görüşmelerde bulunulması kararlaştırılmıştır[68]. Anlaşılan o ki, Bâbıâlî de bölgede sorun yaşanmasını istememiş ve Kasım 1854’te Avusturyalı yetkililerle anlaşamayan Komiser Derviş Paşa’nın geri çağrılmasına karar vermiştir[69].
1853 yılı Temmuz ayında başlayan Osmanlı-Rus krizinde yaklaşık bir buçuk yılın ardından 1855 yılına girilirken İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti ile birlikte savaşa dahil olmasına, Avusturya’nın açık bir biçimde Osmanlı Devleti’nin yanında yer almasına, Prusya’nın da bu ittifaka yakın bir siyaset izlemesine, Rusya’nın Eflak ve Boğdan’daki işgallerini sona erdirerek geri çekilmek zorunda kalmasına ve Kırım’da yeni bir cephe açılmasına rağmen savaşa son verilememiştir. Rusya’yı daha da zor duruma sokan gelişme ise büyük devletler destekli yeni bir cephenin açılması olmuştur. 1854 yılı Eylül ayında yaklaşık 50.000 İngiliz ve Fransız askeri Kırım’a ayak basarak savaşmaya başlamıştır[70]. Öte yandan 26 Ocak 1855’te İngiltere ve Fransa ile bir antlaşma imzalayan Piyomente hükümeti Kırım’a asker gönderme kararı almıştır. Buna mukabil 15 Mart 1855 tarihinde Osmanlı Devleti ile Piyomente Krallığı arasında da bir ittifak anlaşması imzalanmıştır[71]. Böylece net bir biçimde Osmanlı Devleti’nin yanında yer alan devletler arasına Piyomente de dâhil olmuştur.
5. 1855 Viyana Görüşmeleri ve Paris Antlaşması’nın İmzalanması
Piyomente’nin de katılımıyla devam eden savaşta neredeyse Avrupa’nın tamamına karşı tek başına mücadele veren Rusya, savaşı 1855 yılına taşımış olmasına rağmen Rus tahtında yaşanan değişikliğin ardından barış görüşmelerine başlamak zorunda kalmıştır. Mart 1855’te tahta çıkan II. Aleksandr ile birlikte siyasetini değiştirmeye başlayan Rus yönetimi Temmuz 1854 tarihli Viyana Notası ekseninde müzakerelerde bulunmayı kabul etmiş ve böylece İngiltere, Fransa, Avusturya, Osmanlı ve Rus murahhaslarının bir araya gelmesi ile 15 Mart 1855 tarihinde Viyana’da görüşmelere başlanmıştır[72]. Bâbıâlî, Viyana’daki görüşmeler için Viyana’daki Osmanlı sefîri Ârif Efendi’yi görevlendirmiştir[73]. Ancak kısa bir süre sonra bu göreve Âlî Paşa’ya getirilmiştir[74].
Avusturya Dışişleri Bakanı Kont Buol’ün başkanlığında gerçekleştirilen görüşmelerde Eflak ve Boğdan’ın imtiyazı, Tuna Nehri ve Karadeniz üzerindeki seferler ile Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimler konuları görüşülmüş ancak herhangi bir sonuca ulaşılamamıştır[75]. Avusturya’nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen bu ikinci büyük girişim de bir önceki gibi neticesiz kalmıştır. Ancak buna rağmen Avusturya hükümeti Osmanlı Devleti ile imzalanan antlaşmanın şartlarına sadık kalacağını Bâbıâlî’ye bildirmiştir. Müzakerelerin kesilmesi ve Âlî Paşa’nın Viyana’dan ayrılmasının ardından İstanbul’daki Avusturya elçisi M. Müller, Bâbıâlî’ye gelerek konferanstan netice alınamamasından duyduğu üzüntüyü dile getirmiş ve denetimleri altında bulunan Eflak ve Boğdan’ı muhafazaya devam edeceklerini, Rusya’nın bu beylikleri tekrar hedef alması durumunda ise mukavemet gösterileceğini bildirmiştir[76].
Viyana’daki görüşmelerden netice alınamaması üzerine tekrar askerî mücadelelere başlanmıştır. Ancak tek başına mücadelesini sürdüren Rusya’nın mukavemeti kırılmaya başlamış, 9 Eylül 1855’te Kırım Cephesi’nin önemli mevkilerinden biri olan Sivastopol müttefi klerin denetimi altına girmiştir[77]. Bu dönemde yaşanan bir diğer önemli gelişme ise 2 Aralık 1855 günü Avusturya ile İngiltere ve Fransa arasında imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşmaya göre 1855 yılı sonuna kadar Rusya’nın barış görüşmelerine geçilmesini kabul etmemesi durumunda Avusturya’nın Rusya’ya savaş ilan etmesi konusunda üç ülke anlaşmaya varmıştır[78]. Antlaşmanın imzalanmasının ardından Avusturya hükümeti 16 Aralık 1855 günü Rusya’ya yeni bir ültimatom vermiştir[79]. Bu ültimatomda bir kez daha esasları Temmuz 1854’te Viyana’da belirlenen 4 maddelik barış şartları tekrarlanmıştır. Rusya’nın Eflak ve Boğdan’da biten işgallerine ek olarak Tuna Nehri’nde seyrüsefer serbestliğinin sağlanması, Karadeniz’in tarafsız ve savaş gemilerine kapalı olması ve Rusya’nın Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki Ortodoks Hıristiyanların hamiliği arzusunu bırakması barış için ön koşul olarak sunulmuştur[80]. Rusya’ya yapılan bu son diplomatik baskı Bâbıâlî tarafından da olumlu karşılamıştır. 4 maddelik bu teklif sayesinde Eflak, Boğdan ve Sırbistan üzerindeki Rus baskının ortadan kalkacağı, Rusya’nın Tuna’nın öte tarafına atılacağı beklentisi oluşmuştur[81].
1 Ocak 1856 günü toplanan Çarlık Konseyi’nde yapılan görüşmelerin neticesinde Rus hükümeti, 5 Ocak günü Avusturya hükümetine barış şartlarını kabul ettiğini bildirmiştir. Ancak bu bildiride Rusya’nın işgal ettiği hiçbir toprağı bırakmayacağı vurgulanmıştır. Bir hafta sonra Avusturya Dışişleri Bakanı Kont Buol, Rusya’nın barış şartlarını kayıtsız şartsız kabul etmemesi durumunda 18 Ocak tarihinde diplomatik ilişkilere son verileceğini açıklayınca 15 Ocak 1856’da bir kez daha toplanan Çarlık Konseyi, Avusturya’nın barış teklifini tamamıyla kabul etmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine 1 Şubat tarihinde bir ön protokol imzalanmıştır[82]. Avusturya’nın Paris elçisi Baron Hübner ile Fransa’nın Viyana elçisi Baron Bourqueney tarafından hazırlanan bu protokolde Eflak ve Boğdan hakkında ortak garantörlük, Tuna’da sefer serbestliği, Karadeniz’deki Rus donanmasının sınırlandırılması, Osmanlı Devleti’ne tazminat ödenmesi, işgal edilen Rus topraklarının iadesi ile Besarabya’nın bir kısmının Rusya’dan alınması konuları yer almıştır[83]. 1 Şubat’ta imzalanan Viyana Protokolü gereğince 3 hafta içinde toplanması planlanan Paris Konferansı 3 günlük bir gecikme ile 25 Şubat 1856’da çalışmalarına başlamıştır[84]. Kongrenin başkanlığına ev sahibi ülkenin Dışişleri Bakanı Kont Walewski seçilmiştir[85]. Konferansa Osmanlı Devleti adına Sadrazam Mehmed Emin Âlî Paşa ve Paris sefîri Mehmed Cemil Bey katılmıştır[86]. Görüşmelerde özellikle Fransa tarafından Eflak ve Boğdan’ın birleştirilmesi fikri ortaya atılmış ve bu fikir Piyomente ve Rusya tarafından destek görmüş olmasına rağmen Osmanlı Devleti ile birlikte hareket eden İngiltere ve Avusturya bu projenin hayata geçirilmesine engel olmuşlardır[87]. Neticede yapılan görüşmelerin ardından 30 Mart 1856 tarihinde Paris Antlaşması imzalanmış ve savaşa son verilmiştir. İmzalanan bu antlaşma ile Rusya işgal ettiği topraklardan çekilmiş, Osmanlı Devlet Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olarak kabul edilmiştir[88].
6. Avusturya’nın Memleketeyn Topraklarından Çekilmesi
Paris’te imza edilen 30 Mart 1856 tarihli antlaşma ile Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki savaş sona erdirilmiş ve bu antlaşma ile Eflak ve Boğdan topraklarındaki Osmanlı hükümranlığı Rusya tarafından da kabul edilmiştir. Antlaşmanın imzalanmasından sonra sıra Osmanlı topraklarında yer alan yabancı devlet askerlerinin çekilmesine gelmiştir. Paris Antlaşması’nın 31. maddesinde açık bir biçimde İngiltere, Fransa, Avusturya ve Sardunya devletlerine ait askerî birliklerin mümkün olduğu kadar hızlı bir biçimde tahliyesine karar verilmiştir[89]. İlaveten Rusya’nın geri çekilmesini müteakiben Avusturya askerinin Memleketeyn topraklarını işgaline izin veren 13 Haziran 1854 tarihli antlaşmanın 5. maddesinde de Rusya ile barışın sağlanmasının ardından Avusturya’nın askerini derhal geri çekmesine hükmedilmiştir[90]. Ancak bu süreç antlaşma maddelerinde yer aldığı kadar kolay ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilememiştir.
Avusturya savaş sırasında işgal ettiği bu toprakları terk ederken işi ağırdan almış ve ayak diremiştir. Yapılan antlaşmalarda çekilme süreci açıkça belirtilmiş olmasına rağmen Avusturya, Eflak ve Boğdan’daki askerlerini mümkün mertebe yavaş bir şekilde geri çekmiş ve bu süreçte bazı sorunlar yaşanmıştır. Bu yüzden yerli halk Avusturyalılardan şikâyet ederken, Osmanlı kuvvetlerinin geri gelişini memnuniyetle karşılamıştır[91]. Geri çekilme sürecinde Avusturyalı askerler ile halk arasında bir takım sorunlar yaşanmıştır. Örneğin 1856 yılı Haziran ayı başında Bükreş’i terk etmeye başlayan Avusturya askerleri ile Bükreş’ten İbrail’e gitmekte olan bir tabur Eflak askeri arasında yaşanan anlaşmazlık çatışmaya dönüşmüştür. Avusturya askerlerinin Eflak birliğine ait araçlara el koymaya teşebbüs etmesi üzerine büyüyen anlaşmazlık neticesinde çıkan çatışmada 3 Eflak askeri hayatını kaybederken 13 Eflaklı ve 3 Avusturyalı asker de yaralanmıştır[92].
Eflak hususunda yaşanan sorunlara rağmen bu dönemde Osmanlı Devleti’nin Avusturya ile olan ilişkilerini sıcak tutmak istediği görülmektedir. 1856 yılı yazında, Memleketeyn’de bulunan Avusturyalı askerlerinden bazılarına nişan verilmesi uygun görülmüştür[93]. Bu kapsamda Eflak ve Boğdan’da bulunan Avusturyalı komutan ve subaylardan bir kısmına ve uygun görülen bazı sivillere nişan verilmesine hükmedilmiştir[94]. Yine aynı tarihlerde Osmanlı hükümdarı tarafından Avusturya İmparatoru’na da bir nişan verilmiştir. Avusturya ile yürütülen dostluk ilişkilerinden dolayı duyulan memnuniyet üzerine Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid tarafından İmparator Joseph’e murassa bir nişân-ı âlî takdimine karar kılınmıştır[95].
Avusturya idaresi hızlı bir şekilde Eflak ve Boğdan’dan çekilmek yerine Paris Antlaşması ile Rusya’dan alınarak Boğdan sınırlarına dahil edilen Güney Besarabya’nın teslimini beklemek yoluna gitmiş ve bu sayede Memleketeyn toprakları üzerindeki hakimiyet süresini uzatmaya çalışmıştır[96]. Bunun üzerine Eylül 1856’da Bâbıâlî sınır meselesinin çözümünü hızlandırmak için bölgeye bir erkân-ı harbiye zabiti görevlendirmiştir[97]. 1857 yılı Ocak ayında Paris’te yapılan görüşmelerde Osmanlı Devleti, Memleketeyn’de bulunmaya devam eden Avusturyalı askerler konusunu gündeme getirmiş ve Avusturya’nın 26 Mart tarihine kadar Eflak ve Boğdan’ı tamamen boşaltmasına karar verilmiştir[98]. Konu Osmanlı basınında da yer bulmuştur. 10 Şubat 1857 tarihli Cerîde-i Havâdis Gazetesi’nde Avusturya askerlerinin Mart ayı içerisinde Eflak ve Boğdan’ı terk ederek memleketlerine dönecekleri yazılmıştır[99]. Anderson’a göre Eflak ve Boğdan’ı Osmanlı Devleti’nin izniyle işgal eden Avusturya, bölgede kalıcı olmak için uğraşmasına rağmen İngiltere ve Fransa’dan destek alamayınca 1857 yılı Mart ayında bu iki beylikteki askerlerini geri çekmek zorunda kalmıştır[100]. Nitekim 19 Mart 1857 günü Seraskerlik makamına gönderilen tezkirede Avusturya askerlerinin Memleketeyn topraklarından çekildiği sadece Bükreş’te komutanları ile birlikte küçük bir birliğin kaldığı belirtilerek bunların da 24 Mart tarihine kadar Bükreş’ten ayrılacakları bildirilmiş ve bu küçük birliğin Bükreş’i terk etmesinin hemen ardından Osmanlı ordusunun Tuna Nehri’ni aşarak Eflak topraklarına girmesi istenmiştir[101]. Avusturya askerinin çekilmesinin ardından belirlenecek olan mahallerde Osmanlı askerlerinin muhafaza görevini üstlenmesine karar verilmiştir[102]. 26 Mart 1857 tarihinde Bükreş’te bulunan Süleyman Paşa tarafından İstanbul’a gönderilen telgrafta Avusturya birliklerinin 23 Mart tarihi itibariyle Memleketeyn topraklarını tamamen terk ettiği bildirilmiştir[103]. Nitekim Takvîm-i Vekâyi Gazetesi’nin Nisan 1857 tarihli nüshalarından birinde İngiltere’nin Boğaziçi’nde bulunan savaş gemilerinin Malta’ya gitmek üzere yola çıktığı, Avusturya’nın da Memleketeyn’de bulunan askerlerini tahliye ettiği duyurulmuştur[104]. Bunun üzerine Bâbıâlî tarafından 29 Temmuz 1856 tarihinde Alexandru Ghica Eflak’a; Theodor Balş da Boğdan’a kaymakam unvanıyla atanmışlardır[105]. Böylece 1853 yılı Temmuz ayında Rusların işgali ile başlayan Memleketeyn topraklarındaki yabancı işgali süreci tamamen sona ermiştir.
Sonuç
Yüzyılı aşkın süreden beri müteaddit kereler karşı karşıya gelen Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yaşanan Kırım Harbi’nin ortaya çıkmasındaki temel neden kutsal yerler meselesi ve Osmanlı topraklarındaki Hıristiyan halkın hâmîliği konusu olarak görülebilir. Ancak sorunların çözümü adına İstanbul’a gönderilen Prens Menshikov’un diplomatik nezaket kuralları ile bağdaşması mümkün olmayan hareketleri, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı açıktan savaş tutumu takınması ve daha önceleri de yaptığı gibi ilk iş olarak Tuna prensliklerini işgal etmesi meselenin Rusya açısından topraklarını genişletme amacı taşıdığını da açık bir biçimde göstermektedir. Neticede Temmuz 1853’te Eflak ve Boğdan Rus işgaline maruz kalmış, Bâbıâlî ise bu harekete karşılık olarak hemen bir savaş ilanında bulunmak yerine uluslararası alanda destek arayışına girmiştir. Rus işgalinin başlamasından kısa bir süre sonra Avrupalı büyük devletlerin Osmanlı idaresinin yanında yer aldığı görülmektedir. 1853-1856 yılları arasında Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin yanında yer alan devletler; savaşa bizzat katılan İngiltere, Fransa ve Piyomente ile diplomatik olarak destek veren Avusturya ve Prusya’dır. Ancak Avusturya’nın savaşa askerî yönden destek vermemesine rağmen Osmanlı Devleti ile açıktan bir diplomatik ittifak kurduğunu söylemek mümkündür. Savaşın başlamasının hemen ardından kaleme alınan Viyana Notası’nda Avusturya’nın katkısı büyüktür. Keza Mart 1854’te İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa katılmış, bundan iki ay kadar sonra da 14 Haziran 1854’te Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşma belki Kırım Harbi’nin değil ancak Osmanlı toprağı olan Eflak ve Boğdan’ın tarihî seyrini değiştirecek niteliktedir. Çünkü yapılan antlaşma ile bölgedeki Rus işgalinin sona erdirilmesi ve sonrasında da bölgede asayişin sağlanması hususlarında Osmanlı Devleti, Avusturya desteğini açık bir biçimde almıştır. Nitekim antlaşmanın imzalanmasından sonraki bir aylık süreçte Rusların bu bölgeden çekilme süreci başlamış ve Avusturya ordusu bölgeyi Osmanlı Devleti adına işgale girişmiş ve bölgeye düzen ve asayişi getirmeye çalışmıştır.
Kırım Harbi süresince Avusturya ile Osmanlı Devleti arasındaki birliktelik bununla da sınırlı kalmamıştır. Rusya’nın barışa zorlanması adına diplomatik girişimlerini devam ettiren Avusturya’nın öncülüğünde Mart 1855’te başlayan Viyana Görüşmeleri sonuçsuz kalsa da Osmanlı-Avusturya ittifakı adına önemli bir gelişme olmuştur. Yine barış müzakerelerine geçilmesine imkan tanıyan ve Aralık 1855 tarihli ültimatomun altında Avusturya imzasının bulunduğunu da unutmamak gerekir. Diplomatik yakınlık ve işbirliği bağlamında bahsedilmesi gereken son nokta da Paris’teki barış görüşmeleri esnasında Eflak ve Boğdan’ın birleşmesi fikrinde Avusturya idaresinin Osmanlı politikalarına destek verdiğidir. Tuna’nın kuzeyindeki iki prensliğin birleştirilmesi düşüncesi Osmanlı Devleti ile Avusturya’nın ortak muhalefeti ve İngiltere’nin desteği ile antlaşma maddeleri arasında yer almamıştır.
Her ne kadar 1853 yılı Temmuz ayından 1856 yılı Mart ayına kadar geçen dönemde İstanbul ile Viyana arasındaki yakınlaşma ve ortak hareket etme politikasının somut örneklerini yukarıda sıralamış olsak da Paris Antlaşması’nın imzalanmasının ardından uluslararası antlaşmaların gereği olarak Avusturya askerinin kendi ülke sınırları içerisine geri çekilmesi konusunda bir takım pürüzlerin yaşandığını da unutmamak gerekir. Gerek Osmanlı-Avusturya Antlaşması ve gerek Paris Antlaşması ile savaşın ardından Osmanlı topraklarındaki yabancı askerlerin süratle geri çekilmeleri ön görülmüş olmasına rağmen Avusturya’nın Eflak ve Boğdan’daki askerlerini çekmek konusunda gönülsüz bir politika izlediği görülmektedir. Avusturya idaresi bu hususta yavaş hareket etmiş ve gerekçe olarak da Paris Antlaşması ile kararı alınan sınır değişikliklerini gerekçe göstermişse de Bâbıâlî bu yavaş adımları yeterli görmemiştir. Neticede geri çekilmek için ayak direyen Avusturya’nın Eflak ve Boğdan’ı terki hem zamanlama açısından biraz uzamış hem de yerli halkla bazı sorunlar yaşanmıştır. Ancak Osmanlı Devleti’nin bu hususta girişimlerini sürdürmesi neticesinde 1857 yılı Mart ayında Avusturya birlikleri Tuna’nın kuzeyindeki Osmanlı topraklarını terk etmiş ve Rumen prenslikleri yeniden Osmanlı idaresi altına girmiştir. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, yeniden himaye altına alınmış olmasına rağmen Eflak ve Boğdan ile Osmanlı idaresi arasındaki bağ giderek zayıflamaya devam etmiştir. Kırım Harbi gailesinin atlatılmasından sadece birkaç sene sonra her iki beylik 1859 yılı başında Alexandru Ioan Cuza’nın liderliği altında birleşmiş ve bağımsız Romanya’nın kurulması yolunda önemli bir aşama kat edilirken Osmanlı Devleti bu gelişmeye engel olamamıştır.
Saltanat-ı Seniyye ile Avusturya Devleti Beyninde Akd u Tanzîm Olunacak Muâhede Müsveddesinin Tercümesidir.
Haşmetlû Avusturya İmparatoru hazretleri Saltanat-ı Seniyye’nin bekâ ve tamâmiyyet-i mülk-i düvel-i Avrupa meyânesinde mevcûd olan muvâzenenin muhâfazasına lâzım olduğu ve husûsân Efl ak ve Boğdan memleketlerinin tahliyyesi devlet-i müşârün-ileyhânın muhâfaza-yı tamâmiyyet-i mülkî şerâitinin ehemm ve elzemi idüğü hakkında istihsâl-i cezm ve yakın eylediği ve bundan mâ-adâ sefîrleri Viyana süferâ meclisinde hâzır bulunan düvel-i fahîme meyânesinde hâsıl olan itthâd ve ittifâkın netîce-i matlûbesini te’mîne sâlih görünen tedâbire icrâ-yı muâvenet zımnında zîr-i emr ve hükmünde bulunan vesâilin sarf ve isti’mâline hâzır ve âmâde bulunduğuna ve diğer taraftan dahî zât-ı hazret-i mülûkânenin imparator-ı müşârûn-ileyh tarafından dostâne vukû’ bulan iş bu muâvenet teklîfi ni kabûl buyurmuş olduğuna binâen muâvenet-i mezkûrenin sûret-i icrâ ve îfâsını ta’yîn ve tanzîm etmek üzere bir muâhedenin akd u tanzîmi münâsib görülmüş ve bu bâbda zât-ı hazret-i mülûkâne ile imparator-ı müşârün-ileyh tarafl arından murahhas me’mûr ve ta’yîn buyrulmuştur.
Birinci Bend
mparator-ı müşârün-ileyh Efl ak ve Boğdan memleketlerini istilâ etmiş olan asâkir-i ecnebiyye tarafından memleketeyn-i mezkûreteynin tahliyyesi husûsunun istihsâli için tarîk-i müzâkere ve mükâleme ve vesâil-i sâireyi bitirinceye kadar çalışmağı ve hatta iktizâ eder ise lüzûmu mikdâr kuvve-i askeriyyenin sevk ve isti’mâlini taahhüd eder.
İkinci Bend
Bu takdîrde Avusturya Devleti tarafından gönderilecek asâkirin sevk ve idâresi husûsu münhasıran asâkir-i mezkûre başkumândânının re’yine muhavvel bulunacaktır. Mamâfi h kumândân-ı mûmâ-ileyh vukû’ bulacak harekât-ı askeriyyesini vakt-i münâsibinde asâkir-i şâhâne başkumândânına bildirmeğe dikkat ve ihtimâm eyleyecektir.
Üçüncü Bend İmparator-ı müşârün-ileyh memleketeyn-i mezkûreteynin idâre-i dâhiliyyesi hakkında taraf-ı Devlet-i Aliyye’den ihsân ve te’mîn buyrulmuş olan imtiyâzâttan memleketeyn-i mezkûreteyn hakkında terettüb eden usûl-i idâreyi Devlet-i Aliyye ile birlikte iâde ve te’sîs etmekliği deruhte eder. Ancak memleketeyn-I mezkûreteynin bu veçhile yeniden te’sîs kılınmış olan idâresinin nüfûz ve harekâtı asâkir-i imparatorîye hakkında müdâhale icrâsını iddiâ ettirecek kadar kesb-i tevessu’ etmeyecektir.
Dördüncü Bend
Avusturya Devleti zât-ı hazret-i mülûkânenin hukûk-ı seniyye-i hükümdârîsi ile saltanat-ı seniyyelerinin muhâfaza-i tamâmiyyet-i mülkî husûsları esâs ittihâz olunmadıkça Rusya Devleti ile hiçbir dürlü sûret-i tanzîmiyye müzâkeresine girişmemeyi taahhüd eder.
Beşinci Bend
Saltanat-ı seniyye ile Rusya Devleti beyninde bir muâhede-i sulhiyyenin akd u tanzîmiyle iş bu muâhedenin netîce-i matlûbesi istihsâl olunduğu ânda imparator-ı müşârûnileyh memleketeyn-i mezkûreteyn arâzîsinden asâkirini geri çekmek için tedâbir-i lâzımenin ittihâzına derhâl teşebbüs edecektir. Asâkir-i mezkûrenin ric’at ve avdetlerine dâir olan husûsât bu bâbda Devlet-i Aliyye ile vukû bulacak müzâkere ve ittifâk vâsıtasıyla tesviye ve tanzîm olunacaktır.
Altıncı Bend
Avusturya Devleti asâkir-i mezkûre tarafından muvakkaten istilâ olunacak memleketler me’mûrları tarafl arından asâkir-i mezkûrenin gerek hareket ve azîmet ve iskân ve ikâmetleri ve gerek ordu kurumları ve kendileri ile hayvânâtlarının me’kûlatı ve icrâ-yı muhâbere ve ihtilâtları husûslarında her türlü muâvenet ve teshîlâtın ibrâz ve izhâr olunacağı misüllü asâkir-i mezkûre kumândânları tarafl arından hidmet-i askeriyyenin ihtiyâcâtına dâir gerek Dersaâdet’te mukîm Avusturya sefîri vâsıtasıyla ve gerek me’mûrîn-i mahalliyyeden doğrudan doğruya vâki’ olub is’âfına mâni’ olur bir sebeb-i kavî mevcûd olmayan iltimâsâtın dahî tesviyye ve icrâ kılınacağını me’mûl ve intizâr eder. Asâkir-i mezkûre kumândânları tarafl arından neferât beyninde usûl-i zabt u rabtın muhâfazasına i’tinâ ve dikkat ve ashâb-ı emlâkin hukûkuyla kavanîn ve âdât-ı belde ve mezheb-i ahâlîye riâyet olunacağı ve ettireleceği bî-iştibâhtır.
Yedinci Bend
İş bu muâhede tasdîk olunacak ve tasdîknâmeleri târîh-i imzâsından dört hafta zarfında ve mümkün olduğu hâlde daha evvelce Dersaâdet veyâhûd Viyana’da teâti kılınacaktır.
Murahhasân-ı müşâr-ı mûmâ-ileyh muâhede-i mezkûreyi li-ecl-il-tasdîk imzâ ve temhîr eylemişlerdir
Muâhede-i mezkûre yalnız bir hükm ve mânâda olmak üzere iki kıt’a olarak tertîb ve tanzîm kılınmıştır.