ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Hatice Şirin User

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Anahtar Kelimeler: Eski Türk Çağı, Hayvan Tözleri, Devlet Sembolleri

Bir devletin, milletin veya belli bir topluluğun simgesi olarak kullanılan bayrakların[1], renk ve biçimle özelleştirilmesi yeni bir olgudur. Eski kültürlerde egemenlik, hükümdarlık ve savaş belgüleri niteliği taşıyan bayraklar, kutsallık atfedilen bazı hayvan veya nesnelerden doğup gelişerek günümüze ulaşmış; bu süreçte biçim ve ana malzemesinde bazı değişiklikler olmuştur. Türklüğün eski çağlarında kandık, kağanlık, bodun ve savaş simgesi olarak, hayvan kılları (akılmış tuğların kullanıldığı ve kumaş bayrakların ondan çok sonra hukuki bir mahiyet aldığı bilinmektedir (Köprülü 1944: 402). Hiç kuşkusuz, tuğlarda kullanılan kıl ve tüyler, sıradan bir canlıya ait olamazdı; bunlar Totemist-Animist inanca göre bodunu veya boyu koruduğuna inanılan kutsal bir hayvanın, bir tözün parçasıydılar. Türklerce töz kabul edilen kotuz, at, kurt ve bazı kuş türlerinin kuyruk, tüy veya yelelerinin bayrak ve sancağın ana malzemesini oluşturması, bu yazıda öne sürülen fikirlerin de temelidir[2].

Türklerin bayrak (batrak) dışında, sancak, çalış, orungu- vurungu~vurgu, tanguk, tuğ, beçkem / perçem, yalav, monçuk sözlerini “bayrak" anlamında kullandıkları, yazılı metinlerden anlaşılmaktadır. Köken ve anlam bilgisi açılarından çözülmüş olan bayrak ve sancak sözleri[3] ile çal- “vurmak, saplamak” fiilinden türediği muhtemel çalış (çal-ış) ve u r- “vurmak” fiilinden türediği açık olan vurungu, bu çalışmanın dışında tutulmuştur. Tanguk, monçuk ve beçkem ise ayrı çalışmaların konusudur. Burada, Türklerce kutsal sayılan hayvanların kuyruk, tüy veya yelelerine ad olan sözlerden gelişerek “bayrak" anlamına ulaşan tuğ ve yalav sözleri incelenecektir. Bu sözlerin karşıladığı nesnelerin tarihsel özgeçmişindeki üretiminde töz kuyrukları ve tüylerinin kullanılmasını çıkış noktası belirleyerek, bunların Türkçe olduğunu açıklamaya çalışacağız.

***

1. Tug: Türk dili ve kültüründe, sonradan “sancak" anlamını kazanacak tug[4]. Proto Türk kabilelerinden kabul edilen Çuların ayinlerinde, tanrıları eğlendirmek amacıyla destan temsili dans gösterileri yapan oyuncuların ellerindeki kalkan veya baka eşliğindeki yak (kotuz “yabani sığır”[5]) kuyruğuyla ya da tüyler ve renkli şeritlerle süslü direklerin adıydı. (Esin 2001: 96, 122, 123). Buna göre, eski Türk inanç sisteminde tuğ, bir tören veya tapınma aletidir. Kamların tuğu, bir âsâ veya sopa üzerine bağlanmış at kıllarından oluşurdu. Bu sopa, aynı zamanda "kamlık rütbesi” idi. Ayrıca, kam ilahileri ve dualarında ruhlar da kişileştirilerek "tuğ sahibi” sayılırlardı. Eski Türk kültüründe büyüklüğün simgesi “tuğ sahibi” olma idi (Ögel 1991: 117). Türklerde tug olgusu, tarihsel açıdan kotuz başta olmak üzere, töz sayılan hayvanların (at, kurt, avcı kuşlar vb.) tüyleri, yelesi veya kuyruğunun kargı uçlarına bağlanarak dinsel törenlerde kullanılmasıyla başlar. Sonraları kağanlık simgesi haline gelen tuğ, tepesine yalnızca kotuz ya da at kuyruğu asılmış çıplak bir gönderden ibaret olmamıştır. Tuğlara, Türklerce töz kabul edilen hayvan motifleri işlenmiş kumaşlar da eklenmiştir. Çin yıllıklarında “Batı Türkleri tuğlarının tepesine dişi kurt başı asarlar. Kağanın muhafızlarına fu-li (böri=kurt) denir.” cümleleri kayıtlıdır (Chavannes 1903: 10). Kaşgarlı Mahmut, tuğların turuncu ve al renkli kumaşlardan yapıldığını, bunun uğur sayıldığını kaydeder. Cengiz Han’dan sonra tuğların başında şahin motifi görülür. Uygur kağanlarının tahta çıkışında kurt başlı tuğ dikilir ve selamlanırdı[6]. Göktürk Devleti yıkıldıktan soma Çin imparatorları, Türk beylerine, hatta Toharistan yabgusu gibi uzak ve eski Göktürk tabilerine kurt başlı tuğ ile davul vermişlerdir (Ögel 1988: 2-3). Selçuklu, Osmanlı ve Akkoyunlu tarihiyle ilişkili metinlerde, at kuyruğu takılmış sancaklar perçem, çalış veya tuğ olarak adlandırılmıştır.

***
Tuğ, Türk dili ve kültüründe en eski zamanlardan beri son derece yaygın bir yer tuttuğu halde, bu söz bazı bilim adamları tarafından genellikle Çinceye yakıştırılmıştır: Menges, kelimenin muhtemel eski bir Çince alıntı (Çin. dug < du "bayrak”) olduğu fikrindedir (1968: 169). Rasânen, Türkçe tuğu Moğolca, Nanayca ve Korecedeki biçimlerle birleştirip zengin bit Altay dil ailesi verisi sunmasına rağmen Çince *duga bağlar (1969: 196). Clauson, ünlü sözlüğünde kelimeyi “kağanlık arması” anlamıyla kaydeder. Temel olarak bir tür davul veya bayrak olduğunu belirtip erken çağlardaki anlamım belirlemenin zor olduğunu söylet. Kaşgarlı’nın verdiği “ipek flama" anlamından yola çıkarak, bunun Çinlilerden alınmış bir fikir (idea) olduğunun kesinliğini dile getirir. Geleneksel Türk bayrağının atın kuyruğu veya kıllarından yapılmasını belirlediği halde, Çince tu "arma: bayrak" sözünün Türkçeye girmiş biçimi olduğunun kuşkuya yer bırakmadığım ifade eder (ED: 464). Gabain de bu kelimeyi, Çince tu-d'uok sözüne bağlar (1988; 302). Doerfer, kelimenin Türkçeye Çinceden geçtiğini söylemesine rağmen, bunun aksi yani Türkçeden Çinceye geçme ihtimali üzerinde dr durur (TMEN II: 969). O. F. Selikaya, kelimenin kökeni konusundan ziyade transkripsiyonu üzerine yazdığı makalesinde, Tibet lıarlli eski Türkçe bir metinde -o- ile yazılan bu sözün yazıçevriminin tog biçiminde yapılması gerektiği fikrindedir (1995: 223).

Kelimenin Türkçe olduğunu dile getiren araştırmacılarsa Eberhard (1917), Ögel (1988), Watson ve Granet’tir (Esin 1978: 37’den).

***

Tug sözü ilk kez, Ötüken Uygur Kağanlığı dönemine ait Şine-Usu ve Taryat yazıtında karşımıza çıkar: ...üç tuglug tunik bodunka yetinç ay tört yegirmike... "üç tuğlu Türk halkına yedinci ayın on dördünde..." (Taryat D 7: Tekin 2001: 179); ...ekinti ay altı yegirmike üç tuglug türk bodunug... “ikinci ayın on altısında üç tuğlu Türk halkı..." (Ârpâd 2004: 299). ...sü yorıyın tedim tug taşıkar erikli yelme eri kelti “ordu yürüyün dedim tuğ dışarıya çıkarılırken ileri karakol adamı geldi." (Moriyasu 1999: 179). Eski Türk çağından itibaren yazı dilinde görülen bu sözün, temel olarak egemenlik, devlet ve savaş simgesi olduğunu, bu satırlarda görmekteyiz.

Kaşgarlı Mahmut, “hakan yanında çalınan kös ve davul, nöbet davulu; tuğ, bayrak, sancak" anlamıyla kaydeder. Tokuz tuglug han “dokuz tuğlu han" açıklamasında, “Her ne kadar vilayeti çok, payesi yüksek olursa olsun tuğ dokuzdan fazla olamaz. Çünkü dokuz sayısıyla uğurlanırlar. Bu tuğlar, turuncu renkte ipekten veya kumaştan yapılır. Bunu da uğur sayarlar.” bilgisini verir (DLT-IV; DLT III, 127).

Karahanlı döneminde, tuğ sözünün, kökü kamlık geleneklerinde saklı olan davulla (küv) ilişkili anlamını korumasının yanında, devlet ve hükümdarlık simgesi durumunu sürdürdüğünü görmekteyiz. Kutadgu Bilig’de kelimenin kayıtlı olduğu beyitler, tuğun üst düzey devlet yöneticilerinin belirtisi okluğunu göstermekle birlikte bulıt kökredi urdı nevbet tugı / yaşın yaşnadı tarttı hakan tugı ve yaşık örledi yirde koptı togı / yaka keldi aşnu tokuz al tugı dizelerinden, göğe ait ilahî-semavî inanç kurgulamalarının XI. yüzyıl Türk kültüründe henüz silinmediği anlaşılır (KB: 86, 1036, 2553, 4893).

Oğuz Kağan Destanı’nda “gökyüzü çadır, güneş ise tuğ” şeklinde sembolleştirilerek, çadır tepesine veya çadır direklerine kuyrukların asıldığı eski bir Türk geleneğine telmih yapılır: takı taluy takı müren, kim tug bolgıl, kök kurıkan (OKD: 101). Bunun yansımaları, günümüzde Güneydoğu Anadolu bölgesi Türkmenlerinin çadırlarının tepesine diktikleri öküz kuyruklarında görülür (Ögel 1991: 147).

Tuğun çekirdek anlamı olan “tüy”ü, geç dönem Türkçe sözlüklerden Lehçe-i Osmanide görmekteyiz: “tuğ aslında kuyruk ve tüy mânâsına kutas kuyruğundan yapılan alem”. Tug~tüg ilişkisindeki Oğuz alanlı semantik belirlemeler, Türkiye Türkçesinde varlığını sürdürür: tuğ “bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy; serpuşların ön tarafında takılan tüy veya püskül biçimindeki süs” (TS II). Türkiye Türkçesi ağızlarında tuğdan geliştiği açık olan tuğlan “kabarık saç” sözü de önemli bir veridir (DS X).

Kelime günümüz Türk lehçelerinde Tatar, Kazak, Kırgız, Uygur, Azeri, Özbek, Altay, Tuva alanlarında genel olarak "bayrak" anlamıyla saklanmış olmakla birlikte[7], arkaik anlam yalnızca Uygur Türkçesinde, kaydedilmiştir: Uyg. tuğ “kutsal bayrak (birisi hastalandığında, şaman, odanın ortasına kutsal olduğuna inandan renkli bir bayrağı yerleştiril ve hasta kişiye bunu çevirtir); bayrak; arma" (UED). Kelime, Türkçeden bir çok komşu dile geçmiş (TMEN II: 969); bu geçişlerde çekirdek anlam Gürcüce t’ugi "at kuyruğu; belirti, alamet” ve Rumca tuy “at kuyruğu'”uda korunmuştur. Bunlar, tug-tüg ilişkisine dair tezimizi güçlendiren veriler arasında yer almaktalar.

***

Etimoloji çalışmalarının ana hedefi, diller arasında büyük ölçüde ortak olan ses değişmelerini izlemek değil, bir toplumun önceki ve sonraki bilgi ilişkisini belirleyerek, dil yoluyla, o toplumun dil ve düşünce dünyasının halitasını çizmek; fotoğrafını çekmektir (Karaağaç 2002a: 189). Tug “tuğ, bayrak" ve tüg “tüy" sözleri, ön-art ünlü nöbetleşmesi (front/back alternation) temelindeki ses olayı ile oluşmuşlardır (Erdal 1991: 870)[8]. Dilcilikte ilk/asli/kök biçim, kayıtlı olan en eski biçim olarak kabul edilse de, bir dil unsurunun gerçek ilk biçimini yakalayabilmek, dil ile yazı arasındaki yaş farkı yüzünden asla mümkün değildir (Karaağaç 2002b: 19). Buna göre, ilk kez Ötüken Uygur Kağanlığı döneminde belgelenen tug ile ilk kez Koço Uygur döneminde belgelenen tü~tüg[9] sözlerinin asli olanı kolayca bellilenemez. Ancak başlangıçta bu sözlerden birinin “tüy, kıl” anlamı içerdiğini, sonraları kutsal değerler atfedilen hayvanların tüy demetlerinden imal edilen bayraklar için kullanıldığını söylemek yanlış olmayabilir. Böylelikle, başlangıçta tek biçimli olup "tüy” genel anlamı içeren bir unsurdan. tüg-tug şeklinde biçim dallanmasının ve anlam ayrılmasının gerçekleştiğinden söz edilebilir. Bir başka ifadeyle fonetik varyasyon ve anlam nüansı peşpeşe gerçekleşerek bir dil unsurundan iki birim ortaya çıkmıştır denebilir.

Tug sözü, Eberhard ’in belirttiği gibi tüg “tüy" ile bağlantılıdır. Bunu tug sözünün yukarıda belirtilen tarihî ve modern Türk şiveleri örneklerindeki tüyle ilişkili anlamlan desteklemektedir. Milattan sonraki Çin kaynakları, tuğun kuyruk ve tüylerle süslenmiş bir bayrak olduğu hususunda birleşir. Ts’ai Yung (M.S. 133-192) gibi bazı Çin müellifleri ise, tuğlara yak öküzü kuyruğunun bağlandığından bahseder (Ögel 1988: 1-2). Pei-wen yün fu adlı klasik Çince sözlükte tuğ sözünün “uçlarına kuş tüyleri veya öküz kuyruğu asılmış küçük bayrak”; “tüyle kaplanmış, yazıtlı küçük bayrak (M.S. 523)”; “arabanın soluna bağlanan ve böylece her yerden görülen tüylü bayrak" gibi tanımlarında tuğ ile tüyün anlam ilişkisi açıktır[10].Ortaya çıkan dil verileri, tuğun Türkçe olduğunu ve tüg “tüy”le ilişkili bulunduğunu zikreden Eberhard’ın fikrini doğrulamaktadır. Eberhard, tugun her şekli, dolayısıyla kotuz tuğu, ilk olarak kuzey illerinde dikildiği için, tug sözünün Türkçe olduğunu belirterek tüg “tüy” ile ilişkilendirir. Ona göre, tug, kısmen Türk olan Chou (Çu) boylarının alametlerindendir (1947: 17, 33). Bu söz, Ögel’in özellikle altını çizdiği gibi, Çincede Hun çağından sonra yeniden yazılan Chou~li gibi eski eserlerde görülür. Ögel, Hun İmparatorluğu’nun kuruluşu (M.Ö. 206) ile, tuğ kelimesinin Çin’de daha çok kullanılmaya başladığını, tuğun yalnızca atlı kavîmlere mahsus bir hakimiyet timsali, Çin’de ise mabet ve dinî merasimlerde koruyucu bir ruh sembolü olduğunu belirtir (1988: 1). Ayrıca, “göçebelerin Çin üzerindeki sürekli ve güçlü politik etkilerinden yola çıkarak düşünebiliriz ki, Çince *dug, proto Türkçe *dug (erken Türkçe *tug) sözünden geliyor da olabilir.” hükmüne ulaşan Doerfer’in düşüncesi, Türk dili tarihinden çıkan yukarıdaki bulgular ışığında, kuşkuya yer bırakmadan kabul edilebilir.

2. Yalav: Çağatay kültür çevresinde mızrak ucuna takılan bayraklara verilen addır (Ögel 1991: 2G1). Ögel, Radloff’un verdiği bilgilere dayanarak kelimenin Kırgız alanında calav şeklini belirtip bu sözün “alev”le ilişkisi bulunduğunu belirtir. İhtiyat kaydıyla yalavın yal ‘‘yele’den türemiş olabileceğini de dikkati çeker (Ögel: 1991, 289, 291 ).

Eski Türk kültüründe bayrak bilgisine töz sayılan hayvanların tüy ve kuyruklarından ulaşıldığı tug maddesinde dikkati çekildi. Bu bakımdan, “bayrak” bilgisinin alt anlam tabakasında “alev”i barındırması mümkün görülmemektedir. At ve kotuz kuyruğu, at kuyruğu, at yelesi ve bazı töz kuşların tüyleri, tuğlarda kullanılan ana malzemedir. Dolayısıyla atın boynundaki kıl demetlerinin eski Türk dilinde adı olan yal “yele”[11] ile “bayrak” anlamını kazanan yalavın ilişkisini kurmak, dil ve kültür tarihi zemininde mümkündür. Buna dair en önemli ipucu, Kaşgarlı Mahmut’un sözlüğünde kayıtlı yalıg sözüdür. Kaşgarlı, bu sözle ilgili olarak “At yelesi. Yal dahi denir. Doğrusu yıldır.” açıklamasını yapar (DLT III: 13). DLT’de kelimeyle ilgili, dönemi açısından geniş sayılabilecek bu bilgilere rağmen, Clauson, yalıg “yele” sözünü açıklarken “yal ‘yele’ ile yalıg eş eş anlamlı ve eş kaynaklı, fakat morfolojik olarak belirsiz; çünkü -ıg eki meçhul" hükmünde bulunur (ED: 924). Oysa Türkçenin sözcük türetme yollan, yal-yalıg oluşumuna birden fazla olanak tanır: 1. Yalıg sözü, kuruluş bakımından ilig “hükümdar” (il-lig) ve ulug “ulu” (ul-lug) vb[12], ile karşılaştırmayı hak eden bir yapıdadır. 2. İsimden fiil yapım eki - I nın[13]’ yal-ı- “yelelenmek" fiil gövdesini oluşturduktan sonra, ~G fiilden isim yapını ekiyle yal-ı-g biçimini teşkil eunesi yadırgatıcı bir gelişme olmamalıdır[14].

Radloff, kelimeyi yalav, Çağatayca “bayrak; sancak” olarak kaydeder (OSTN III/l: 155). Abuşka Lugati'nde yalav “tolga üzerine dikilen sancak”, Bedayiü’l-Vasat’tan bir örnekle açıklanır[15] (AL: 397). Bugünkü Kıpçak lehçelerinden Tatarca ve Kazakçada kelime arkaik bir unsur olarak korunmuş ve Tatarca kanalıyla Çuvaşçaya da geçmiştir[16]: Tat. yalav “bayrak” (TTAS); Kzk. jalav “türlü renkte nesne ve sicimlerden yapılmış bayrak” ak jalav “barış sembolü bayrak”, kara jalav “yas ve acı sembolü bayrak”, kızıl jalav “kan renkli bayrak” (KzTTS); Çuv. yalav “bayrak; (giysilerde) kordela” (hasat şenliklerinde bayrak olarak adi baş örtüsü [serban] kullanılır) (ÇS: 205).

Eski Türkçe yalıg “yele”, kelime başı ünsüz gelişmeleri ve kelime sonu[17] -g 'nın süreklileşmesiyle Tatarca ve Çuvaşçada yalav, Kazakçada jalav biçimini kazanır; Batı Türkçesinde ise, son sesteki ön damak ünsüzünün erimesi ve y etkisiyle ünlülerinin ön damağa geçmesi sonucu yele biçimiyle sonuçlanır. Eş zamanlı olarak, kelimenin son sesi sedasızlaşarak yelek “okun tüyleri” şekline de girer[18].

♦♦♦

Göktürk döneminde bilhassa taşlar üzerine çizilen atların yeleleri dişli bir şekilde yapılıyordu. Bunlar Kudırge, Orhun. Tula bölgesinde ve Kırgızistan’daki kaya resimlerinde görülür (Ögel 1991: 163). 1959’da Okladnikov tarafından yayımlanan Kurıkanlara ait kaya resimlerinde atların yeleleri tarak ağzına benzer bir şekilde süslenmiş ve boyunlarına püsküller asılmıştır[19]. Bu tarak şeklindeki at yelelerine, Altaylardaki Göktürk, Kırgız kültür çevrelerinde rastlandığı gibi, Çin’de Hunları tasvir eden kabartmalardaki at yelelerinde de görülür. Kırım hanlarının armasının ve bugünkü Kırım bayrağının kökleri, muhtemelen tarak biçimindeki bu at yelelerine uzanmaktadır[20].

Tug ve yalav sözleri, Türk kültüründe bayrak bilgisine töz sayılan hayvanların tüy ve kuyruklarından ulaşıldığını göstermektedir. Türklerce töz kabul edilen kotuz, at, kurt ve bazı kuş türlerinin tüy veya kuyrukları bayrağın ana malzemesini oluşturmuştur. Milattan önceki dönemlerde, kargı uçlarına bağlanan bu tüyler, eski inançlara ait tören ve ayinlerde, tılsımlı ve koruyucu birer nesne olarak algılanmıştır. Bu nesneler, sonraları, alp ve bahadır ve kağanların kahramanlık belgüleri sayılmış; devlet olgusu ve kavramı güçlendikçe kağanın kişisel belgüleri, devleti kapsayan yüksek hakimiyetin simgesi haline gelmiştir. Nihayet, ulusal iradenin tecellisinden doğan daha yeni devlet yapılanmalarında, yalnız devlet hakimiyetinin değil, ulusal varlığın da simgesi olmuştur.

KISALTMALAR

Aİ: Aks-el İreb Bkz. TTS VI.

Alt.: Altay Türkçesi

Çer. : Çeremisçe

Çin. : Çince

Çuv. : Çuvasça

Hak. : Hakasça

HB : Velâyetnâme-i Hacı Bektaş Bkz.TTS VI

Kzk. : Kazakça

Krg. : Kırgızca

Moğ. : Moğolca

Özb. : Özbekçe

Soy. : Soyonca

Tat. : Tatarca

Tel. : Teleüt

TELT : Tefsir-i Ebilleys Tercümesi Bkz. TTS VI

Tkm. : Türkmence

Ttü. : Türkiye Türkçesi

Uyg. : Uygurca

Yak. : Yakutça

Kaynaklar

  • Abuşka Lügati (Haz. Besim Atalay), Ankara 1970 ( AL).
  • Ahmet Vefık Paşa, Lehçe-i Osmani (Haz. Recep Toparlı), TDK Yay., Ankara.
  • Altayca-Türkçe Sözlük (Haz. Emine Gürsoy Naskali-Muvaffak Duranlı), TDK Yay., Ankara 1999 (=ATS).
  • An Uyghur-English Dictionary (by Henry G. Schwarz), Washington 1992 (=UED).
  • Arat, Reşit Rahmeti (1979). Yusuf Has Hacib, Kutadgu HHig III İndeks (Yay. K. Eraslan-O.F. Sertkaya-N.Yîice), Istanbul. (-KB)
  • Arpâd, Berta (2004). Szavaimat Jôl Halljâto. Türk és Ujgur Rovâsirâsos Einlékek Kritikai Kiadâsa, Szeged.
  • Bang, W.- Rahmeti, G.R. (1987). “Oğuz Kağan Destanı”: Reşit Rahmeti Arat. Makaleler. Cilt I, TKAE Yayınları, Ankara (=OKD).
  • Azerbaycan tilinin izahlı lügeti, 4 t., Bakı-Elm 1987 (=ATİL).
  • Chavannes, E. (1903). Documents sur les Tou-kiue (Türks), Librairie d’Amerique et d’Orient.
  • Clauson, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth¬Century Türkish, Oxford (- ED).
  • Codex Cumanicus (Ed. Geza Kuun), Budapest 1981 (=CC).
  • Dede Korkut Kitabı I-II (Haz.. Muharrem Ergin), TDK yay., Ankara 1994.
  • Deny, Jean (1966). “Sancak”, İslam Ansiklopedisi; X. c., MEB Yay., İstanbul, 186-189.
  • Derleme Sözlüğü, X. cilt, TDK Yay., Ankara 1978 (-DS).
  • Divanü Lügat-it-Türk Tercümesi (Çev. Besim Atalay), 4 cilt, Ankara 1999 (=DLT).
  • Doerfer, Gerhard (1963-1975). Türkische und mongolische Elemente im Neupersischen, Wiesbaden, Franz Steiner Verlag (=TMEN).
  • Drevnetyurskiy slovar (Red. V.M. Nadelyayev, D.M. Nasilov, E.R. Tenişev, A.M. Şçerbak), Leningrad 1969.
  • Eberhard, Wolfram (1968). The Local Cultures of South and East China, (Translated by Alide Eberhard), Leiden-Brill.
  • ------- , (1947). Ç'iıı Tarihi, TTK Yayınları, Ankara.
  • Erdal, M. (1991). Erdal, Marcel, Old Türkic Word Formation, vol. I-II, Wiesbaden.
  • Esin, Emel (1972). “Tös and Moncuk, Notes on Türkish Flag-Pole Finials”. Central AsiaticJournal, v. XVI/1, Wiesbaden, 14-36.
  • -------, (1978). Islamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama Giriş, Türk Kültür Tarihinin Erken Çağlan Üzerine Araştırmalar, İstanbul Üniversitesi. Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul.
  • ------- , (1985). “Kotuz, İkinci Kök-Türk Sülalesinin ‘Taınga’sı”, Erdem, c. 1, s. I, Ankara, 125-147.
  • -------, (2001). Türk Kozmolojisine Giriş, Kabala Yay., İstanbul.
  • -------, (2004). Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabala Yay., İstanbul.
  • Gabain, A. M. Von (1988). Eski Türkçenin Grameri, TDK Yay., Ankara.
  • İbnü Mühenna Lügati (Aptullah Battal), İstanbul 1934.
  • İnan, Abdülkadir (1987). “Ongon ve Tös Kelimeleri Hakkında”, Makaleler vc İncelemeler, II. Baskı, TTK Yayınları, Ankara, 268-273
  • Kafesoğlu, İbrahim (1995). Türk Milli Kültürü, İstanbul.
  • Karaağaç, Günay (2002a). ‘Türkçe Çoban Dili nü Çiftçi Dili mi?”: Dil, Tarih ve İnsan, Ankara, 149-192.
  • Karaağaç, Günay (2002b). "Dilcilikte İlk Şekil ve Doğru-Yanlış Kavramı”: Dil, Tarih ve İnsan, Ankara, 15-23.
  • Kazak tilinin tüsindinne sözdigi, 10 t., Alınau 1974-1986 ( KzTTS).
  • Kıpçak Türkçesi Sözlüğü (Haz. R. Toparlı-H. Vural-R. Karaatlı), TDK Yay., Ankara 2003 ( KTS).
  • Kırgız tilinin tüşündürmö süzdüğü (red. E. Abduldayev-D. İsayev), Frunze 1969 (=KTTS).
  • Köprülü, M. Fuad (1944). “Bayrak”, İslam Ansiklopedisi, 11. Cilt, MEB Yay., İstanbul, 401-420.
  • Lessing, Ferdinand D. (2003). Moğolca-Türkçe Sözlük (Çev. Günay Karaağaç), II cilt, TDK Yay., Ankara (=MTS).
  • Menges, Karl FL (1968). The Türkic Languages and Peoples, Otto Harrosowitz, Wiesbaden.
  • Moriyasu, Takao (1999). “Site and Inscription of Jine-Usu”: Provisional Report of Researches on Historical Sites and Inscriptions in Mongolia from 1996 to 1998, Tokyo, The Society of Central Asian Studies, 177- 195,
  • Mütercim Asım Efendi, Bıırhân-ı Katı (Haz. Mürsel Öztürk-Derya Örs), TDK Yay., Ankara 2000.
  • Orısşa-Kazakşa sözcük, 2 t., Almatı 1978-1981.
  • Ögel, Bahaeddin (1988). “Tuğ", İslam Ansiklopedisi, 12/2. cilt, MEB Yay., İstanbul, 1-5.
  • -------, (1991). İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara.
  • -------, (1991). Türk Kültür Tarihine Giriş 6, Ankara.
  • Özbek tilinig izahlı lügati, II t., (red. Z.M. Marufov), Moskva 1981.
  • Paasonen, H (1950). Çuvaş Sözlüğü, TDK Yay., İstanbul (=ÇS).
  • Radlov, V.V. (1893-1911), Opıt slovarya Tynrskih Nareçiy, 8 t. , St. Petersburg (=OSTN),
  • Ràsànen, Martti (1969). Versuc/ı eines Etynıologischen Wôrterbnchs der türksprachen, Helsinki.
  • Ryumina-Sıı kaşeva, L.T - Kuçigaşeva, N.A. (2000). Teleüt Ağzı Sözlüğü (Çev. Ş. H. Akalın, C. Turgunbayev), TDK Yay, Ankara (-TAS).
  • Sertkaya, O.F. (1995). “Eski Türkçe TWQ ~ TWWQ ~ TOG -TOOG “tuğ” Kelimesi üzerine”: Göktürk Tarihinin Meseleleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 217-223.
  • Steingass, F. (1977). Persian-English Dictionary, London, Henley and Boston.
  • Tarama Sözlüğü I-VJ, TDK Yayınları, 3. Baskı, 1995-1996 (-TTS).
  • Tatar télénéii anlatmalı süzlégé, lilt., Kazan 1877-1981 ( TTAS).
  • Tekin, T. (2004). “Kuzey Moğolistan'da Yeni Bir Uygur Anıtı: Taryat (Terhin) Kitabesi”: Makaleler II Tarihi Türk Yazı Dilleri (Yayıma Hazırlayanlar: Emine Yılmaz-Nurettin Demir), Öncü Kitap, Ankara, 170-226.
  • ------- , (2004). İrk Bitig Eski Uygurca Eal Kitabı, (Editör: Emine Yılmaz- Nurettin Demir), Öncü Kitabevi, Ankara.
  • Toparh, Recep (2000). Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmani, TDK Yay., Ankara.
  • Türkçe Sözlük, II cilt, TDK Yay., Ankara 1998 (-TS).

Dipnotlar

  1. Türkçe badrak-batrak—badruk "‘bayrak’’ sözü, “ilk defa Eski Uygurca metinlerde, Sankritçe kökenli bazı alıntı sözletle bir arada ve kötü ruhlara karşı koruyucu zırhlar olarak geçer." (ED: 307).
  2. Paganizm telakkilerine göre, bu bayrakta koruyucu ruh (Moğ. sülde) bulunurdu. Sülde, Moğolcada hem “tuğ" ve “bayrak" hem “koruyucu ruh", hem de “saadet, refah" gibi anlamlara gelir (Köprülü 1944: 412).
  3. batır- ve sanç- “saplamak" fiillerinin bayrak &amp;lt; badrak ve sancak sözlerine kaynak oluşturmasına dair bkz. Deny 1966; Köprülü 1944.
  4. tug. Türk tarihinde öncelikli olarak kür adı verilen davula bağlanan ve onunla birlikte dikilen dinsel içerikli bir semboldür (Esin 1985: 130). Tuğun davula bağlanması geleneğinin yanı sıra, alpın atının boynuna asılan bir koruyucu tılsım işlevi taşıdığı da bilinmektedir (Esin 2001: 146).
  5. Kotuz (kotoz)’un "yaban öküzü" anlamı bugünkü Türk şivelerinde unutulmuş görülüyor Uyg. kotuz “süs olarak takılan tüy demeti; kadınların süs için saçlarına taktıkları renkli başlık; tavus kuşu, tavuk vb. hayvanların başlarındaki tüyler, sorguç" Kzk. kodas aynı, Krg. kotos aynı. Özb kütas aynı. Ttü. kotaz- kotas-hotoz aynı. Az.. Tkm gotaz aynı. Avuca bkz. TMEN IIII: 1501.
  6. En eski Türk bayrakları motifinin kıırt-böri okluğu konusunda bkz Esin 1972.
  7. Tat. tur “Eskiden Türk ve Moğol halklarında at kılından yapılan ve ortasında ay resini bulunan bayrak; avcının kuşlan kondurduğu ağaç" tuv· kineş “askerî heyet", tuv küter- "hediyeler bağlanmış mızraklı bir sopayı kaldırıp saban toyu yarışlarının başladığını haber vermek" (TTAS). Tatarcada ünlünün Eski Türkçedeki dar-yuvarlak durumunu koruması, tııg sözünün bir arkaizm olarak saklanmasından kaynaklanmaktadır. Kzk. tu “türlü renkte nesnelerden yapılan uzun saplı bayrak" Enbek Kızıl Tu ordeni "Sosyalizme hizmet eden kişilere verilen ödül" (KzTTS); Krg. mu “askeri bölüğün, birliğin, ülkenin veya bir topluluğun arması, bir veya birkaç renkli, üstüne yazısı ve süsleri olup bir sopaya takılan bez. bayrak; tuğ” (KTTS); Özb. tııg “tuğ; bayrak”; Alı. ut “bayrak" (ATS); Tııv. tuk “havrak" (T-RS).&amp;lt;br&amp;gt; Az. tııg “eskiden padişahların, vezirlerin veya yüksek liîtbeli kişilerin başlıklarına taknkları tüy ve saçak şeklinde bezek; eskiden at kıllarından yapılan bayrak, genel olarak bayrak" (ATİL).
  8. tıl “haberci, casus; dil; haber, söz" - til "dil”, çıg “sulak ve nemli yerlerde yetişen bitki, kamış; kar yığını, çığ”- çig “çiğ. nemli, ıslak; şebnem çiy"; tın “can. ruh, cevher, madde, esas" - tin "aynı"; but- “bükmek" ~ but- “dürmek, katlamak" sözleri de ön-art ünlü nöbetleşmesi İle biçim ve anlam ayrılmasına uğramış söz örnekleri arasındadır.
  9. Bkz, Irk Bitig 3. satır: Tanım tüsi (Tekin 2005:18).
  10. Pei-wen yün fu adlı klasik Çince sözlükte tuğ şu anlamlarla kayıtlıdır: »Uçlarına kuş tüyleri veya öküz kuyruğu asılmış küçük bayrak; ordunun ortasında giden, siyah ipekten yapılmış küçük bir bayrak; tüyle kaplanmış, yazıtlı küçük bayrak (M.S. 523); yelpaze: arabanın soluna bağlanan ve böylece her yerden görülen tüylü bayrak; Tibet öküzünün kuyruğu; bir ağırlık birimi (M.S. 133-192); (askeri işaret olarak) sülün kuyruğu; tuğlu bayraklar; rüzgar tuğu; kurban tuğu; tuğla sevk ve idare; dişi cennet kuşunun tüyü; zırh tuğu; tuğlu Çin valisi; ordunun en önündeki komutan tarafından taşman bayrak »(Ögel 1991: 319'dan).
  11. yal “yele”, modern Türk lehçelerinin hemen hemen hepsinde bazı ses değişmeleriyle yaygın olarak kullanıl maktadır: Az. yal; Tkm. yâl, Ttü. yele. Uyg. yal. Krç.. Kzk.jal. Tat. yal. Özb. yâl, Tar. yayl. yâl. Tel. d'al. Alt. cal. Şor. çal; Hak. çelin, Tuv. çel. Küer. jelel, Yak. siel, Çuv. silse “yele”. Bıı sözle ayın aileden “ense" anlamlı unsurları da hatırlamak gerek: Kzk. jelke “yelenin uzadığı bölge, ense”, Tar. yelke “yelenin uzadığı bölge, ense". Tuv. çal “yelenin uzadığı bölge, ense". Yak. sâl “ense altındaki yağ tabakası". Bu aile Moğolcada de/“yele; kalın ve sert kıllar; bir dağ sırasının sivrilmiş zirvesi, kayalık zirve", dahi “kürek kemiği; falcılıkta kullanılan koyunun kürek kemiği". Kalmukçada daln “yelenin uzadığı bölge, ense" şekillerindediı (Râsânen 1969: 181).
  12. Bu ekle ilgili geniş bilgi için bkz. Erdal 1991: 139-155.
  13. öl- “nem" —&amp;gt;öl-i “nemlenmek; boş “boş, serbest” —&amp;gt;boş-u- “serbest bırakmak" isim kökleri ve fiil gövdeleri için bkz. Gabain 1988: 85
  14. Eski Türk dili döneminde ayın yapıya yıd “koku"—&amp;gt; yıdı- “kokmak" —&amp;gt; yıdıg "koku" vb sözlerde rastlamaktayız (Erdal 1991: 218).
  15. Ot yalın dik çapsang semender berk-rü/Bir ‘alem ol oıga başıng ûstide gülgim yalav (Al.: 397)
  16. Eski Türkçe yal “yele"&amp;gt; yahg "yele"&amp;gt; Tat.. Çuv. yalav. Kzk. jalav “bayrak" sözünün ailesi. Sibirya Türk lehçe ve ağızlarında kanilik dönemden bu yana korunan anlam katmanlarıyla karşımıza çıkar: Alt. calaga “kıl: horoz ibiği"- çalama "kurbanın yakınındaki iki kayın ağacı arasına çekilmiş beyaz ve kırmızı kurdeleli dar şerit; şaman terinin sopa askısı" (ATS: 50); Tel. d'alaga “horoz ibiği" - d alama “şaman davuluna bağlı sopa üstündeki ip. kumaş parçası vb.; şamanistik törenlerde kurban yerinin yakınındaki iki kayın ağacı arasına gerilen ve üzerinde kırmızı, beyaz renkte kumaş parçalarının bağlandığı kutsal ip" (TAS: 20); Hak. çalama. çalanına "şaman sicimleri veya bez parçaları"; Soy. çala, çalama “sicim, bez parçası"; Yak. salama “al kılından yapılmış sicim; kiriş; kurban" (Râsânen 1969: 181).,Yakutçadaki anlamla, “şaman ayinlerinde kullanılan kutsal ip*in ana malzemesinin “at kılı" olduğu ve Upkı tuğ gibi, yalanıl ah anlam katmanında töz sayılan hayvanın tüy demetini, yelesini barındırdığı anlaşılmaktadır. Sibirya Türkçesindeki bu söz. aynı anlamla Moğolcada. anlam nüanslarıyla da Çereınisçede görülür: Moğ. calaga "püskül, tepelik; kuş ibiği; kalın ipekten yapılmış iplik" calaga tııgın “bayrağın saçakları", çalama “tanrıya adanmış atların yelelerine, deve, koç ve tekelerin boyunlarına ve genellikle de atların kuyruğuna bağlanan beş farklı renkten oluşmuş şeritler. Bunlar aynı zamanda obostada bulunur" (MTS II); Çer. yolva, d'olava. yala va “püskül, saçak; bayrak” (Râsânen 1969: 181).
  17. Sedalı ön ve arka damak ünsüzleri komşuluğundaki dar vokallerin genişlemesi Türkçede sıklıkla görülür: ıgaç “ağaç" - ağaç, kamug “bütün, hepsi" - kamag, yıgla- “ağlamak" - ağla·; agır “ağır" - agar vb.
  18. yelek sözünün aynı dönemde (XIV-XV. yy) ön seste y &amp;gt; ç gelişmesinden kaynaklanan çelek biçimiyle de karşılaşmaktayız: yelek (- çelek) "kuş kanadındaki kalemli tüy; okun tüyleri" (TTS VI): Şol uçucı kuşlarıki Hakk Ta‘ala anları nite yaratmışdur ve ol kanatlardan ve çeleklerden nite dûzmişdür (TELT X1V-XV yy); şahin çeleksiz olmaz (HB. XV. yy)
  19. Atın boynuna asılan püsküller. monçuk olarak adlandırılırdı. Monçukun. Türk kültüründe “bayrak” anlamı kazanmış sözlerden biri olması dikkat çekicidir.
  20. Kırım hanlarının sembolü olan tarak tamganın kökeni üzerine türlü rivayetler vardır. Bunlar hakkında bkz.Yalkın Bektöre. 'Kırım Bayrağı”, http://www.vatankirim.net/tamga.htm