1. GİRİŞ
Eski insan topluluklarının morfolojik yapısı üzerine çalışan antropologlar, inceledikleri topluluğun genetik özelliklerini belirlemenin yani sıra, bunların çevresel faktörlerden ne düzeyde etkilendiğini de anlamaya çalışırlar[2]. Bilindiği gibi, insan vücudunun boyut ve biçimi, genetik ve çevresel etmenlerin etkileşimi sonucunda şekillenmektedir[3]. Ancak, çevre ve genetik yapının etkisi, insanin bütün doku ve organları üzerinde aynı düzeyde değildir[4]. Hatta aynı organı oluşturan farklı bölgeler üzerinde çevrenin baskısı farklılaşabilmektedir. Yürütülen birçok araştırmada, çevresel etmenlerin boy uzunluğuna etkisinin, kafatası ve yüz iskeletine oranla daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır[5,6]. Her ne kadar kafatasının boyut ve biçiminin kalıtımından sorumlu genlerin sayısı ve yapısı bilinmemekle birlikte[7,8], çevresel etmenlerin kafatası üzerindeki etkisinin vücudun diğer bölgelerine oranla sınırlı olması nedeniyle[9,10], kafanın boyut ve biçiminin topluluklar arasındaki biyolojik uzaklığın saptanmasında daha etkili olabileceği sonucu çıkarılabilir
Yukarıda belirtilen bakış açısı göz önünde bulundurularak bu çalışmada. Geç Bizans dönemine tarihlendirilen Hagios Aberkios Kilisesinden gün ışığına çıkarılan insan iskelet topluluğunun[11] kafatasları antropometrik açıdan İncelenmektedir. Elle edilen değerler, incelemiş diğer Anadolu topluluklarıyla karşılaştırılarak aralarındaki biyolojik akrabalık ilişkileri saptanmaya çalışılmaktadır. Buna ek olarak topluluğun boy uzunluğu incelenerek, çevresel etmenlerin topluluk üzerindeki etkisinin de belirlenmesi amaçlanmaktadır.
2. MATERYAL VE METOT
Bursa ili, Gemlik İlçesi Kurşunlu beldesinde yer alan Hagios Aberkios Manastır. Kilisesi (Resim 1), Gemlik Körfezi’nin güney sahilinde, Gemlik- Mudanya karayolu üzerinde ve sahile bakan bir yamaçta kurulmuştur. Kilise, Kurşunlu Belediyesi'nin katkılarıyla. Bursa Müzesi Müdürlüğü tarafından oluşturulan bir ekiple 1995 yılında kazılmıştır. Manastıra ait ilk bilgiler, Bizans kaynaklarına göre 9. yüzyıla kadar götürülmekle birlikte[12,13], MS 1162 yılına tarihlendirilen typkonda bu manastırın I. Manuel Kemnenos (MS 1143-1180) döneminde, Nikeplroi’os Mystikos tarafından yeniden inşa edildiği belirtilmektedir[14,15]. Bu kaynakta manastırın adı “Güneşin Altan"dır"[16]. Bizans döneminde pek önemi olmamakla beraber, bulunan bir kitabeden bölgenin en önemli manastırı olduğu vurgulanmaktadır. Kilisenin 19. yüzyıldaki adı Hagios Aberkios’tur. Kesin olarak inşa tarihi bilinmeyen manastır, mimari özellikleri açısından MS 12. yüzyıla tarihlendirilmiştir[17].
Araştırmanın konusunu oluşturan materyal, kilisenin çeşitli bölgelerinden ele geçmiştir. Bunlardan ilki naosun,[18] güney duvarına çok yakın bir yerde saptanan yarım beşik tonozlu çukurun oluşturduğu mezar odasıdır. Horasan harcı ile örülü mezarda, dağılmış durumda ve kafatası olmayan iskelet kalıntılarına rastlanılmıştır. Ayrıca, narteksin[19] kapı girişinde yer alan kırık bir lahit kapağının altında, tamamen dağılmış gövde kalıntılarıyla beraber toplam 30 adet kafatası gün ışığına çıkarılmıştır. Bu mezar çukurundan hareketle araştırmacılar, narteksin krypta (iskeletlerin atıldığı mezar odası) olarak kullanıldığını vurgulamaktadırlar[20]. 14. yüzyıla tarihlendirilen bu iskeletlerden başka, narteksin dışında yapılan sondaj çalışmaları esnasında da iskeletlere rastlanılmıştır. Bu alandan 19. yüzyıla tarihlendirilen toplam 6 mezar ele geçirilmiştir[21]. Bu çalışmada, Bursa Müze Müdürlüğü tarafından Hagios Aberkios kilise manastırında yürütülen kazılarda günışığına çıkarılarak, Geç Bizans dönemine (14. yüzyıl) tarihlendirilen insan iskelet kalıntıları ele alınmaktadır.
Hagios Aberkios kilise manastırının naos ve narteksinde saptanan iskelet kalıntıları, mezarların kripta olarak kullanılması nedeniyle, birbirlerine karışmış biçimde ele geçmiştir. Bu nedenle bireyi oluşturan kemikler ayrı ayrı değerlendirmeye alınmış; birey sayısı, yaş ve cinsiyet tayinlerinde kemik sayımı yapılmıştır. Öncelikle, aynı bireye ait olabilecek uzun kemikler eşleştirilmiş; bu işlemlerde kemiklerin boyut, biçim ve anatomik ayrıntıları dikkate alınmıştır. İncelenen materyale ait kemiklerin sayısı ile topluluğun en az kaç bireyden oluştuğu Çizelge l’de gösterilmiştir.
Çizelge 1 ’de de görüldüğü gibi kafalar dikkate alındığında toplulukta 21 birey mevcuttur. Buna karşın, humeruslar 19, femurlar 23, tibialar ise en az 27 bireyin varlığına işaret etmektedir. Daha narin görünümlü ve küçük boyutlu olan radius, itina ve fıbula kemiklerine göre, birey sayısı bir ila altı arasında dağılım göstermektedir. Bu tür karışık gömülerde, topluluğu oluşturan en, az birey sayısının saptanmasında, eldeki en fazla kemik dikkate alınmaktadır[22]. Buradan hareketle, Hagios Aberkios kilise manastırından ele geçen iskelet kalıntılarının en az 27 bireye ait olduğu söylenebilir.
iskeletlerin yaşlarının belirlenmesinde kafatası dikişlerinin kapanması dikkate alınmış; dikişlerin hem dış (exocrania) hem de işte (endocrania) gösterdiği kapanma derecelerine bakılmıştır[23,24,25]. Uzun kemikler, yaşlandırma amacıyla kullanılmamıştır. Cinsiyetin belirlenmesinde kafatası ve uzun kemikler ayrı ayrı ele alınmış; kafalarda nuchal crest, inion, arcus superciliaris, margo supraorbitalis, processus mastoideus, tuber frontale gibi bölgelerin gelişim dereceleri ile genel yapısı dikkate alınmış, uzun kemiklerde kütlevilik, uzunluk ve kas tutunma bölgelerinin gelişim dereceleri gibi kriterlere başvurulmuştur[26,27,28,29]
İskelet kalıntılarının boyut ve biçimlerine ilişkin özelliklerinin saptanması amacıyla kafatasından 18 ölçü alınarak, 11 endis hesaplanmıştır. Alt ve üst üyelere ait kemiklerin ise en büyük uzunlukları dikkate alınarak, bireylerin boyları hesaplanmıştır. Ölçü ve endisler Olivier[30] ve Brothwell'in[31] tanımladığı biçimiyle kullanılmıştır. Boy uzunluklarının hesaplanmasından ise Pearson[32]ve Trotter-Gleser[33]'in, cinsiyetleri de dikkate alarak. Beyazlar için geliştirdiği formüller kullanılmıştır. Saptanan değerler SPSS programına yüklenerek temel istatistiksel işlemleri yapılmıştır. Cinsiyet gruplarının karşılaştırılmasında tek yönlü varyans analizi, topluluklar arasındaki farklılıkların saptanmasında student t testi kullanılmıştır.
3. BULGULAR
Demografik yapı: Hagios Aberkios Kilisesi'nde yürütülen kazılarda ele geçen iskeletlerin tamamı erişkindir. Hem kafatası hem de gövde kemiklerin in situ konumlarını kaybetmiş biçimde ele geçmesi nedeniyle, topluluğu oluşturan bireylere ait kemikler ayrı ayrı ele alınarak cinsiyetleri belirlenmeye çalışılmıştır. Elde edilen cinsiyet dağılımlarından hareketle Çizelge 2 hazırlanmıştır. Çizelge 2’de dikkati çeken nokta, toplulukta hem kafatası hem de uzun kemikler açısından gören kadınlardan daha fazla bireyle temsil edilmesidir. Az sayıda örnekle temsil edilen radius’un sıklığı bir kenara bırakılırsa, gören % 60,9 ile 78,9 oranında, kadınların ise % 21,1 ile 39,1 oranında bir sıklığa sahip oldukları görülmektedir. Bu verilerden hareketle, topluluğu oluşturan bireylerin yaklaşık 2/3’ünün erkeklerden oluştuğunu söylemek mümkündür (Çizelge 2).
Morfolojik yapı: Hagios Aberkios Kilisesi topluluğunun kafatasından alınan ölçü ve endisler, Çizelge 3 ve 4’te sunulmuştur. Kafa yüksekliği, kafa uzunluğu, kafa kaidesi uzunluğu, alın ve çevre gibi kafanın boyutunu yansıtan ölçülerde cinsiyet grupları arasında farklılıkların istatistiksel açıdan anlamlı; buna karşın yüz, burun, göz çukuru gibi yüzün biçimini yansıtan ölçüler açısından ise anlamsız olduğu belirlenmiştir (Çizelge 3).
Kafatasının boyutuna ek olarak, biçiminin belirlenmesine yönelik hesaplanan endisler, topluluğun orta genişlikte bir baş (mesocran), genişliğine göre orta yükseklikte kafa (metriocran'j, uzunluğuna göre yüksek kafa (hypsicran), yukarıdan bakıldığında elmacık kemikleri görülmeyen (cryptozygy) ve orta derecede geniş yüz (mesene), orta derecede geniş (metriometopia) ve normal ölçülerde ayrışık alın, orta genişlikte burun (mesorhine), geniş damak (brachystaphyline) ve yüksek göz çukuru (hypsiconch) biçimine sahip olduğu belirlenmiştir. Erkek ve kadınlar arasında, kafa ve yüz endislerinde önemli bir farklılık saptanamamıştır. Bununla birlikte alın, damak ve yükseklik-uzunluk endisleri açısından her iki cinsiyet grubunun farklı endis kategorilerinde yer aldıklarını vurgulamak gerekmektedir. Şöyle ki, erkekler çok ayrışık alın, geniş damak (brachystaphyline) ve yüksek kafa yapısına (hypsycran); kadınlar ise normal ölçülerde ayırışık alın, orta genişlikte damak (mesostaphyline) ve orta yükseklikte kafa (orthocran) biçimlerine sahiptirler. Erkekler ve kadınların kafa biçimlerini gösteren bazı endisler açısından farklı kategorilerde yer almalarına karşın, farklılıklar istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde değildir (P>0.05), (Çizelge 4).
Endislerin dağılım aralığı (W), topluluğun oldukça belirgin bir çeşitliliğe sahip olduğuna işaret etmektedir (Çizelge 4). Örneğin, kafa endisi ortalamasına göre topluluk orta genişlikte (mesocran) kafalı iken, bireylerin % 25’i uzun (dolichocran), % 31,25’i orta genişlikte (mesocıan), % 37,50’si yuvarlak (bıachycran), % 6,25’i ise çok yuvarlak (hyperbarchycran) kafalıdır. Üst yüz biçiminde ise, topluluğu oluşturan bireylerin % 9,09’u geniş ya da alçak (euryene), % 63,64’ü orta genişlikte (meşene), % 27,27’si ise dar ya da yüksek (leptene) yüz yapısına sahiptir. Örnek olarak seçilen bu endislerin dışındakilerde de durum benzerdir. Endis değerlerinde görülen bu dağılımdan hareketle, Hagios Aberkios Kilisesi topluluğunun oldukça çeşitli kafa ve yüz biçimine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
iskeletlerin kafa ve yüz biçimlerinde gözlenen çeşitlilik, aslında bu topluluğu oluşturan bireylerin ırksal dağılımında kendini daha iyi ifade etmektedir (Çizelge 5). İskelet kalıntılarının karışık biçimde ele geçmesi nedeniyle, bireyi oluşturan bütün morfolojik özellikler ırksal yapının belirlenmesinde kullanılamamış; yalnızca kafa ve yüz biçimleri dikkate alınmıştır. Kafa biçiminden hareketle yapılan ırksal incelemede toplulukta, Akdeniz ırkının kaba (Resim 2a ve b) ve narin yapılıları (Resim 3 a ve b) ile Alpin (Resim 4) ve Dinarik (Resim 5 a ve b) ırklarının varlığı belirlenmiştir. Toplulukta en yaygın ırk grubunu % 61,9 ile Akdeniz ırkının kaba ve narin yapılıları oluştur
maktadır. Alpinler % 14,29 iken Dinarikler yalnızca % 9,52 sıklığıyla temsil edilmektedir (Çizelge 5).
İskeletlerde boy uzunluğunun belirlenmesine yönelik birçok hesaplama yöntemi bulunmakla birlikte, Anadolu’da en çok kullanılan formüller Pearson[34] ile Trotter-Glese[35] tarafından geliştirilenlerdir. Pearson formülüne göre toplulukta boy ortalaması 161.5 cm olup, değerler 146.9 cm ile 179.1 cm arasında dağılmaktadır (Çizelge 6). Erkekleri 166.7 cm ile kadınlardan (150.5 cm) 16.2 cm daha uzundur. Bu değerler dikkate alındığında, toplulukta yer alan gören Martin’in sınıflamasına[36] göre “orta”, kadınların ise “orta altı” boy yapısına sahip olduğu söylenebilir. Boy uzunluğu açısından iki cins arasında belirlenen farklılık, istatistiksel açıdan da anlamlıdır (P< 0.05).
Trotter-Gleser formülünün kullanılmasıyla topluluk için saptanan ortalama boy uzunluğu 166.5 cm olup, 148.3 cm’den 186.2 cm’ye kadar dağılan değerlere rastlanmıştır (Çizelge 7). Bu formül yardımıyla saptanan değerler, toplulukta kısa boylulardan uzun boylulara kadar geniş bir dağılım olduğunu göstermektedir. Erkekler için ortalama boy uzunluğu 172.2 cm ile Martin’in boy sınıflamasında “uzun boy”, kadınlar 155.5 cm ile “orta boy” kategorisinde yer almaktadır. Cinsiyetler arasındaki farklılık yaklaşık 17 cm’dir. Pearson formülünde olduğu gibi bu formülde de, cinsler arasındaki farklılık önemlidir (P<0,05) (Çizelge 7).
4. TARTIŞMA VE SONUÇ
Hagios Aberkios topluluğunda kafatasının biçim ve boyutunu gösteren değişkenler değerlendirildiğinde, hem kadınlar hem de gören heterojen bir morfolojiye sahip oldukları söylenebilir. Kadınlar ve erkekleri arasında, özellikle kafanın uzunluğuna ilişkin ölçülerde, anlamlı bir boyut farklılığına rastlanması, cinsiyete dayalı farklılığın bir ürünü olabilir[37,38].
Hagios Aberlcios kilise topluluğu, Akdeniz ırkının kaba ve narin yapılılarının yoğunlukta olduğu bir topluluktur. Bununla birlikte topluluk, Alpin ve Dinarik ırklarını da barındırmaktadır. Bu durum, yalnızca bir cins İçin değil, her iki cins grubu İçin de geçerlidir. Boyut açısından anlamlı farklılıkların saptanmasına karşın, kafa ve yüz biçimi açısından her iki cinsiyet grubunun benzer olduğu görülmektedir. Bu, kadın ve gören topluluğun genetik heterojenliği içerisinde birbirlerine biçim açısından benzediklerinin; başka bir deyişle, aynı gen havuzunun parçası olduklarının bir göstergesidir.
Hagios Aberkios kilise topluluğunun genetik açıdan gösterdiği heterojenliğin anlaşılabilmesi için, topluluğu Anadolu insan topluluklarıyla birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Bu çerçevede, Anadolu insanlarının genetik değişimini tarihsel süreklilikte ele almakta yarar vardır. Anadolu’da fosil buluntuların azlığı nedeniyle, Neolitik dönemden önce yaşamış insan topluluklarının biyolojik özellikleri hakkındaki bilgilerimiz son derece sınırlıdır. Ancak, Neolitik dönemle birlikte yoğun biçimde karşımıza çıkan yerleşik yaşam ve ölülerin belirli bir mekana gömülmesi sayesinde korunma şartlarının iyileşmesi, bu toplulukların biyolojik özelliklerinin de öğrenilmesini olanaklı kılmaktadır. Nitekim, önemli sayıda bireylerle temsil edilen Çatal Höyük[39], Çayönü[40] ve Aşlıklı Höyük[41,42] gibi yerleşim yerlerinden ele geçen insan iskelet kalıntıları, az sayıda örnekle temsil edilen diğer topluluklarla birlikte değerlendirildiğinde, Neolitik dönem Anadolu topluluklarının çoğunlukla Akdeniz ırkının kaba ve narin yapılılarının oluşturduğu, görece homojen bir genetik yapıya sahip oldukları söylenebilir[43]. Her ne kadar, Çatal Höyük’te azımsanamayacak miktarda Alpin ırkının temsilcilerine rastlansa da[44], bu durum Neolitik dönem için yapılan genellemeyi engellememektedir[45]. Anadolu topluluklarında genetik çeşitlenmenin önemli sayılan ilk örnekleri Tunç Çağı'nda karşımıza çıkmaktadır.Ancak, bu dönemde beliren heterojenlik, Kansu[46], Şenyü ek[47,48] ve Bostancı[49] gibi araştırmacılar tarafından Anadolu'ya dışardan göçlerle açıklanırken, Cappieri[50,51], Ferembach[52], Saatçioğlu[53,54] ve Özbek [55] gibi araştırmacılar, Anadolu'da yaşayan insanların genetik yapışındaki “mikroevrim” sürecinin etkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Ancak, şunu hemen belirtmek gerekmektedir ki, Dinarik ırkının ilk temsilcilerinin Karataş[56], Kusura[57] ve Müsgebi [58] gibi yerleşmelerde gör ilmesi bu döneme rastlamaktadır. Anadolu insan topluluklarının genetik çeşitliliğinde görülen sıçrama. Klasik devirlerde karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde incelenen insan iskelet kalıntılarında, tamamen homojen bir morfolojik yapıya rastlanması son derece güçtür. Gerçekten de, topluluk düzeyinde ele alınmış ve ırksal yapısı belirlenmiş topluluklara baktığımızda (Çizelge 8), Topaklı[59]gibi görece homojen gruplara rastlanılmakla birlikte, büyük oranda heterojen bir morfolojik yapıya sahip oldukları söylenebilir. Klazomenai[60], Topaklı[61], Hagios Aberkios gibi topluluklarda Akdeniz ırkının kaba ve narin yapılıları yoğunlukta iken, Datça-Burgaz[62], Dilkaya[63], İznik[64], Panaztepe[65], Erzurum[66] ve Aziz Nikolaos[67] gibi topluluklarında Alpinler daha yoğundur. Çizelge 8’de yer alan bütün topluluklarda, bir ırkın diğeriyle genetik karışımını gösteren örneklerin sıklığı azımsanamayacak düzeydedir. Nitekim, belirli bir ırk grubuna dahil edilen bireylerin, bazen bu ırkın “tipik” örnekleri olmadıklarını, diğer bir deyişle, genetik karışım içerisinde bulunduklarını vurgulamak gerekmektedir. Bütün bu veriler, Anadolu’nun yakın dönemlerinde genetik açıdan heterojen bir yapıya sahip olduklarına işaret etmektedir.
Bu çeşitlilik içerisinde, Hagios Aberkios Kilise topluluğu, en çok hangi topluluğa benzemektedir? Bu soruyu yanıtlamak amacıyla oluşturulan grafiklere baktığımızda (Çizim 1-3), Hagios Aberkios topluluğunun Topaklı[68] Klazomenai[69], Boğazköy[70] (Çizim 2 ve 3), Panaztepe[71] ve İznik[72] (Çizim 1) topluluklarına benzediği söylenebilir. Aslında, bu topluluklar arasında hem zaman, hem de mekân açısından en yakın topluluk, İznik Roma Açıkhava Tiyatrosu'ndan ele geçen Bizans topluluğudur. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Hagios Aberkios topluluğu ile İznik topluluğunun morfolojik açıdan birbirlerine benzerliklerinin daha ileri düzeyde olması beklenmekteydi. Ancak, iki topluluk özellikle kafanın boyutunu yansıtan ölçüler açısından önemli farklılıklara sahiptir. Bu farklılık iki grubu oluşturan bireylerin ırksal dağılımlarıyla ilişkili gibi görünmektedir. Her iki topluluk gen havuzlarının içerisinde Anadolu’da, bu dönemde yaygın biçimde rastlanan ırk gruplarını (kaba ve narin yapılı Akdeniz, Alpin ve Dinarik ırkları) barındırmaktadır. Buna karşın farklılık, topluluklarda saptanan ırkların oransal dağılımlarında kendini göstermektedir. İznik topluluğunda Alpin, Akdeniz ve Eurafrican ırklarının sıklığı görece benzer düzeydedir (yaklaşık % 20-25 oranlarında, Çizelge 8)[73]. Buna karşın Hagios Aberkios topluluğunun büyük bir bölümünü Eurafricanlar oluşturmakta; Alpin ve Akdeniz ırkının örneklerine görece düşük oranda rastlanılmaktadır. Bu dağılım, iki topluluğun kafa, yükseklik-uzunluk, üst yüz ve burun endislerinin ortalama değerlerinde kendini göstermektedir (Çizim 1)
Boy uzunluğu açısından değerlendirildiğinde, I lagios Aberkios topluluğunun erkeklerde Datça-Burgaz[77], Topaklı[78], İznik[79], Panaztepe[80] ve Aziz Nikolaos[81]; kadınlarda ise Dilkaya[82], Aziz Nikolaos[83] ve Gordion[84] topluluklarına benzediği görülmektedir (Çizelge 9, Çizim 4 ve 5). Ancak, Gordion[85], Datça-Burgaz[86] ve Hagios Aberkios topluluklarında, cinsler arasındaki farklılık, diğer topluluklara oranla daha belirgindir (Çizelge 9). Sevim[87], Datça- Burgaz topluluğundaki farklılığın nedenini, dışarıdan yapılan evlilikle (exogami) açıklamaktadır. Hagios Aberkios topluluğundaki durum, genetik yapı farklılığından çok, bu toplulukta cinsiyetlerin belirleme yönteminden kaynaklanabilir. Bu çalışmada cinsiyet, (kafatası dışında) kemiklerin boyu, kütleviliği ve anatomik ayrıntıları dikkate alınarak yapılmıştır. Bu nedenle, Hagios Aberkios topluluğunda kadınların görece kısa boylu çıkmasında, bireylerin cinsiyet tayininin uzun kemiklere dayanarak yapılmasının etkisi gözardı edilmemelidir. Her iki cinse de dahil edilebilecek (ara değerlere sahip) kemiklerin boy hesaplanmasında gözardı edilmesi nedeniyle, cinsler arasındaki farklılık artmıştır.
Anadolu topluluklarının boy uzunluğunun gelişimi dikkate alındığında, her iki formülde de, Neolitikten günümüze hafif de olsa bir artışın varlığından söz edilebilir (Çizelge 9, Çizim 4-5). Bu artış, özellikle Trotter-Gleser formülüyle hesaplanan gören boylarında daha belirgindir. Sözü edilen artışta, görece yavaş olan kültürel değişmenin, özellikle de beslenmenin etkili olduğu düşünülmektedir. Çünkü, insanın boy uzunluğu ile sosyoekonomik yapı ve beslenme alışkanlıkları arasında önemli bir korelasyon mevcutur[88].
Topluluklar
Uzunluğu Dağılımı
Çizimde dikkati çeken diğer bir nokta ise, kadın ve gören boy uzunluğundaki farklılığın giderek artmasıdır. Bilindiği gibi, makroevrim sürecinde, günümüze yaklaştıkça kadın ve erkekler arasındaki cinsiyete dayalı boyut farklılıklarında genelde azalma gözlenmektedir[89]. Cinsler arasında boyut farklılığının giderek azalması, bazı araştırmacılarca alet teknolojisinin gelişimi, yaşam biçiminin değişimi[90]ve cinsler arası iş bölümüyle'" ilişkilendirilmiştir. Buna karşın Wolfe ve Gray[92], avcı-toplayıcı ve tarım topluluklarını ele alarak cinsiyete dayalı boyut farklılığında beslenme koşullarının etkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Araştırmacılar, gören boy uzunluğunun çevresel etmenler, özellikle de beslenmedeki değişimden kadınlardan daha fazla etkilendiğini ileri sürmüşlerdir. Şöyle ki, beslenme ve çevresel koşullarda meydana gelen olumlu yöndeki değişimden gören daha fazla etkilenmesi sonucu boyları artarken, kadınlardaki değişim daha alt düzeyde meydana gelmektedir[93]. Bu durum, iki cins arasındaki farklılığın giderek artmasına yol açmaktadır. Anadolu topluluklarında kadın ve gören boy uzunluğundaki farklılığın giderek artması, Wolfe ve Gray’in bulgusuyla açıklanabilir. Şöyle ki, Anadolu topluluklarında cinsler arasındaki boyut farklılığının artışı, Neolitik’ten itibaren çevresel kaynaklarda meydana gelen değişimden, erkekler kadınlara oranla daha fazla olumlu yönde etkilenmiş olabilir. Bu durum, iki cins arasında boy uzunluğunun giderek farklılaşmasına zemin hazırlamaktadır. Benzer bulgu, Duyar’ın farklı sosyoekonomik gruplarda yer alan çocuklar üzerinde yürüttüğü çalışmada da[94] saptanmıştır. Düşük ve yüksek sosyoekonomik gruplar arasında belirlenen farklılıklar, erkeklerde kız çocuklarınkinden daha ileri düzeydedir. Bütün bu bulgular, cinsiyete dayalı boyut farklılıklarında çevresel, özellikle de beslenme koşullarının ne düzeyde etkili olduğunun ipuçlarını taşımaktadır.