Osmanlı padişahlarının ve sadrazamlarının yabancı elçileri, devlet erkânını ve memurlarını çeşitli vesilelerle onurlandırmak ve taltif etmek amacıyla, bir tür hediye olarak giydirdikleri kaftan veya kürke, genel bir tanımlama ile hil'at denilmektedir. Arapça bir kelime olan hil'at "üste giyilen elbise, kaftan" anlamındadır, "resmen giydirilen elbise, teşrifat kaftanı, halâ-ı fâhire" şeklinde de açıklanmıştır[1].
Osmanlı padişahları tarafından devlet erkânına ve şereflendirilmek istenen her kimseye giydirilebirdiği gibi, bazı durumlarda sadrazamlar, defterdarlar ve diğer devlet erkânı huzurunda da, ilgili kişilere hil'at giydirildiği belgelerden anlaşılmaktadır. Tevkii Abdurrahman Paşa tarafından toparlanmış bir kanunnamede (1676-77) "Her kimse ki mansıp için şevketli¡ Padişah-ı Alempenah hazretlerinden hil'at giye elbette varub Vekil-i Devletten dahi bir hil'at giymek kanun-u kadimdir. Vüzera-i azimden ise seraser kabin samur kürk ilbas olunur. Maadasına sade hil'atdır, ancak bazı beylerbeylere bir hizmet-i azim mukabelesinde ziyade iltifat ve inayet cehetinden iki hil'at giydirmek vaki olmuştur. Lâkin gayet nadirdir. Ve Divan-ı hümayundan gayri zamanda vüzera huzur-u padişahi hil'at giymek lazım gelse kanun samur kürklü seraser ilbas olunmakdır" şeklinde bir birgi vardır[2].
Hil'at verme adetinin geçmişini araştıran Fuat Köprülü, Osmanlı padişahlarının herhangi bir kimseyi taltif için hil'at vermelerinin eski bir adet olduğunu birdirmiştir. Aynı geleneğin Bizans Sarayı'nda da varolmasının, yüzeysel bir karşılaştırma yapmaya yol açmaması gerektiğini belirterek, meselenin derinlemesine incelenmesi halinde varılan sonucun bambaşka olduğu kanısına varmıştır. İslâm devletlerinde daha Emevîler'den başlayarak hükümdarlara mahsus darüttırazların (resmi elbise ve kumaş dokunan yer) varlığı söz konusudur. Bunları yaptırtmak ve taltif edilecek kimselere armağan etmek doğrudan doğruya hâkimiyet hukukundan sayılmaktadır. F. Köprülü,
Abbasîler, Tahirîler, Saffariler, Samaniler, Gazneliler, Selçuklular, Fatimiler, Eyyubirer, Memlükler, Harzemşahlar ve Anadolu Selçuklularında bu adetin varolması sebebiyle, bu kurumun kökeni hakkında kesin bir söz söylemenin mümkün olmadığını belirtmiş, Sasaniler'de bu adetin büyük önemi olduğu gibi, eski Mısır'da da firavunların taltif İçin hil'at verdiklerinin birindiğini kaydetmiştir. Bu geleneğin, Babir-Asur kaynaklı olabireceğinin ve İslâmlar'ın Sasaniler'i ve Bizans'ı taklit etmiş olabireceğinin öne sürülmesi de. Köprülüye göre tutarlı değildir. Hil'at verme adetinin eski Çinlilerde de va- rolduğu ve Türkler arasında, İslamiyetten önce de yaşadığı tahmin edilebirmekte ve Moğollar'ın, İlhanların, Altınordu hükümdarlarının bu adete uymalarında Uzak Doğu etkisinin rol oynadığı düşünülmektedir. Köprülü, Bizans ve Osmanlı saraylarında ortak olan hil’at verme geleneğinde, Osmanlılar üzerinde Bizans etkisi aramanın yersiz olduğu sonucuna varmış; bu konuda Bizans'ın eski bir etkisi varsa, onu Osmanlılardan çok, önceki zamanlarda, yani Emeviler'de ve Fatimiler'de aramanın daha mantıklı olacağını belirtmiştir[3] . Bunun dışında, soğuk iklimli eski Türk toplumları çevresinde de hükümdarların "kedfit" (hil'at) hediye ettiği ve bunların "ton tize ton" (üst-üste elbise) olarak giyildiğine Emel Esin değinmişti[4]. Aynı geleneğin Selçuklularda da yaşadığını, Nurhan Atasoy ayrıntılı olarak ele almıştır[5].
Hil'at, Osmanlı padişahları tarafından Saray'da, sadrazamlar tarafından ise. Babı Ali'de (Paşa Kapısı'nda) giydirildi. Teşrifatta hil'at verilmesi, teşrifatçılık müessesesinin görevleri arasındaydı. Bu müessese, Hammer'e göre. Kanuni Sultan Süleyman zamanında geliştirilmişti[6]. Teşrifatçının emri altındaki teşrifat kalemi mensuplarından kaftancıbaşı, padişah ve sadrazamın huzurlarına kabul edilecek olanlara giydirilecek hil'atları korur ve gerektiğinde çıkarırdı. Teşrifat kalemi, yevmiye defterleri tutar, bu defterlere padişaha takdim edilen kişilerin isimleri, giydikleri hil'atın türü, kürk masrafları gibi birgiler kaydedilirdi. Teşrifatçıların defterlerindeki hil'atlar, Birun hazinesinde hazinedarbaşı tarafından verilir ve hesabi kapatılırdı[7]. Teşrifat ile ilgili risaleler ve arşivlerdeki çoğunluğu XVIII.-XIX. yüzyıllara ait teşrifat ile ilgili defterlerden, padişah, sadrazam ve defterdar huzurunda giydirilen hil'atlar ve türleri hakkında çok çeşitli birgiler edinmek mümkündür. Bu hil'atların en değerlisine hassü'1 has, daha az değerlisine kıışaklık , daha basitine âla ve en basitine de, hası-sade denildiği, gerek bu kantlardan, gerek bazı belgelerden anlaşılmaktadır[8].
Saray'a ve padişahlara ait kürklerle hil'atları diken iki sınıf terzi vardı. Bunlardan hil'at terzilerine hayyatin-i hil'at, diğer sınıfa da hayyatin-i hassa adi verilmiştir. Hil'at terzileri pâdişâhın kendisiyle rütbe ve mansıb sahiplerine giydirilecek hil'atları dikerlerdi, üç bölüktüler, mevcutları 21 ile 23 arasında değişirdi. Bu mevcuttan başka, müteferrika denilen onüç kadar hizmet efradı da vardı. Başlarına da ser hayyatin-i hil'at denilmiştir. Hil'at terzileri ve diğer terziler. Hazine kethüdasının emri altındaydılar. Saray'ın Enderun Hazinesi'nden Taşra Hâzinesi denilen Hil'at Hazînesi 'nin amirinin hazinedarbaşı, iç hâzinenin amirinin ise. Hazine kethüdası olduğu anlaşılmaktadır[9].
Hil'at verilmesine vesile olan olaylar çok çeşitlidir, hepsine burada değinmek mümkün olamayacağından, sadece önemlilerine ve hangi devlet görevlilerine ne tür hil'atlar verildiğini birdirmekle yetineceğiz. Bir pâdişâhın cülusu üzerine, usulen mazul, yani azledilmiş sayılan sadrazam, pâdişâhın mühr-ü hümayunu ile makamında ibka olduğunda, yani aynı göreve devam etmesi uygun görüldüğünde, şeyhülislam da aynı şekilde yerinde ibka edilirdi, daha sonra padişah tarafından davet edilip, kendisine mührü hümayun verilir, makamında kalması uygun görülmüş olan sadrazam, şeyhülislam ile birlikte sadaret alayıyla Paşa Kapısı'na gelir, yeni pâdişâhın cülusuyla azledilmiş sayılan devlet ricaline de. Paşa Kapısı'nda hil'at giydirilerek, onları da görevlerinde bırakır ve bu törene Umum Hil'ati denirdi[10].
Belgelere göre, bir vezir sadrazam olunca, şeyhülislama ferve-i beyza da denilen beyaz çuhaya kapl, postin samur, yeniçeri ağası, kaptan-ı derya ve nişancıya hassülhas ha postin samur, reisülküttab, çavuşbaşı, tezkire-i evvel, tezkire-i sani ve mühürdara hassülhas, sadrazam tezkirecisine hil'at-ı has, beylikçi, sipah ve benzeri görevlilere kuşaklık hil'at, asesbaşı ve subaşıya hil'at -âlâ , defteremini, şehremini ve benzeri görevlilere de hil'at-ı has giydirilirdi[11]. Fatih tarafından yazdırılan kanunnameye göre, yılda bir kez rikab-ı hümayun'a irad ve masrafı okuyan defterdara da hil'at-ı fahire giydirildi[12] .
Belgelerden, hassülhas, kuşaklık, âlâ ve hass-ı sâde olarak anılan bir hil'at çeşitleri arasında çuka feracelerin (atlas kumaşlı,samur veya sincab kürklü) seraser kaplı kaftanların, kerrakelerin, kontaş samın kürklerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, padişah huzurunda, sadrazam huzurunda ve defterdar Huzurunda hangi olaylar esnasında hil'at hediye edildiği de ortaya çıkmaktadır, örneğin padişah huzurunda, donanmanın gelişinde ve gidişinde, arz esnasında, aşure gününde, bayram merasiminde, bayram hediyesinin tesliminde, cebe-i hümayun esnasında, surre ihracında, nakli hümayun'dan padişaha at çekilmesinde, hüccac-1 müslim'in dönüş haberinde. Kaymakam Paşa'yı tebrikte, mevacib ihracında, mevlid okunmasında, nevruziye ihracında, şehzade sultanların doğumunun tebrikinde, tevciliat esnasında; sadrazam huzurunda, at hediyesinin gelmesinde. Babı Asafi'ye elçi gelmesinde, bayram esnasında, bayram hediyesinin tesliminde, donanmanın sefere çıkışında, kalyon-u hümayun'un denize indirilmesinde, sadrazama gönderilen fermanın okunmasında, tersane-i amire'de bodoslama tefinde, sadaret tebrikinde, tevcihat esnasında, vezaret esnasında; defterdar huzurunda ise, topların dökülmesi ve tevcih esnasında gibi vesilelerle hil'at giydirilmektedir[13]. Enderun'dan yeni bir görevle çıkan Hasoda ağalarına padişah huzurunda kürk giydirildiği ve en çok on gün kadar sarayda konuk edildikten sonra, hil- at-ı veda adi verilen bir kürk dalla giydirildikten sonra, evleri varsa evlerine çıkarıldıkları, yoksa sadrazama misafir edildikleri de kaydedilmiştir[14].
Yabancı elçilerin ağırlanmalarında ise, elçinin İstanbul'da karşılanışında, sadrazam huzurunda hil'at giydirilir, elçiyi getiren çektirme beylerine ve diğer hizmeti geçenlere de hil'atlar verilirdi[15]. Sadrazam tarafından yapılan resmi kabulde, mektup takdimi ve ikramdan sonra, elçiye samur kürk, yanındaki beyzadelere kakum (hermin) kürkler, diğerlerine de hil'atlar hediye edilirdi'[16]. Padişahların huzuruna kabulünde ise, itimadnamesini takdimden sonra, Babüssaade yanındaki eski Divanhane önünde elçiye rütbesine göre, seraser veya çukaya kaplı samur kürk, baş katibi, tercümanları ve adamlarına da mevkiilerine göre kontoş samur, kubur kakum, kerrake ve diğer hademelerine de, hil'atlar giydirildi[17]. Görüldüğü gibi, hil'at verme vesileleri saymakla bilmemektedir. Bu gelenek. Sultan II. Mahmud'un yaptığı kıyafet devrimi sonrası kaldırılmış, bundan sonra şereflendirilmek istenen kişiye saat, altın tabaka, enfiye kutusu, kılıç, köstek ve nişan gibi armağanlar verilmeye başlanmıştır[18].
Osmanlı Türk minyatürlerinde hil'at verilmesi konusunu işleyen minyatürlere[19] ilk defa, Topkapi Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde korunan Mustafa Âli'nin yazmış olduğu Nusretnâme[20]adil eserde (H.1365) rastlanmak tadır. Eserin hattatı Sultan III. Murad dönemi katiplerinden Mustafa bin Celil'dir ve H.992 (M.1584) yılında istinsah edilmiştir. Eserde Gürcistan, Azerbeycan ve Şirvan'ın zaptına tayin olunan Lala Mustafa Paşa'nın fetihleri anlatılmaktadır. Eserin 91 a yaprağında yer alan minyatürde, Levendoglu'na sancak, berat, at, hil'at ve kılıç gelmesi tasvir edilmiştir. Geriye doğru daralan çizgilerin yarattığı mekanda, ortada Levendoğlu altın renkli, belli ki seraser olan bir kaftanı giymiş olarak ayakta durur, sağ elini ileri uzatarak, kendisine verilen sancağı alır, solunda kılıcı taşıyan figür ve on planda iki seyisin tuttukları at görülür (res.1).
Aynı eserin 115 a yaprağında ise, Şirvanlılardan bir grubun serdara gelip, memleketlerine bir hakim tayin etmesini istemeleri ve serdarın bu isteklerini yerine getirerek, onlara hil'at giydirip, kanunnameler vermesi tasvir edilmiştir. Sahnenin sağ tarafında yer alan otağ önünde serdar oturmakta, önünde etek öpen ve geride hil'at giydirilen Şirvanlılar görülmektedir. Serdarın solunda iki silahdar ve kanunname veren görevliler, sağında da, olayı seyredenler bulunmaktadır (res.2).
Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa'nın Şeref Han'a hil'at giydirmesi konusu ise, eserin 140 b yaprağındaki minyatürde işlenmiştir. Bir cephe önünde oturan beylerbeyi ve iki silahdarı, önünde hil'at giyecek olan Şeref Han durmaktadır. Hanin başına sarık konmakta ve kılıç verilmektedir. Sahnenin altında bir peykin tuttuğu at ve sağ köşede hil'at giymiş olan hanin maiyeti yer almaktadır (res.3). Eserin 149 a yaprağında da, Şirvan'ın fethi dolayısıyla serdara padişahtan kılıç ve hil'at gelmesi konusu işlenmiştir. Süslü bir cephe önünde duran serdar, altın renkli (seraser) hil'ati giymiş ve kendisine gönderilen kılıcı torbasından çekmiştir. Sol gerisinde iki silahdarı, altta havuzun sağında ve solunda serdarın maiyetindeki kimseler (Handan Ağa gibi) görülür (res.4).
İstanbul üniversitesi Kütüphanesinde korunmakta olan Şecaatname[21] adli eserde ise, yine sefer sırasında verilen hil'atlar hakkında fikir veren bir minyatür vardır, Özdemiroğlu Osman Paşa'nın 1578-86 yılları arasında yap tığı doğu seferini anlatan ve Özdemiroğlu Osman Paşa'nın ölümüyle sona eren bu eser, Asafi Paşa tarafından kaleme alınmıştır. Hattatı Ali bin Yusuf tur. Türkçe ve manzum yazılmış olan eser, H.994 (M. 1586) tarihini taşır. Eserin 279 a yaprağında hasta yatağında Osman Paşa'nın Cağala Paşa ya hil'at vermesi ve ordunun idaresini ona teslimi tasvir edilmiştir. Salmenin orta kısmında serdar otağında yatakta yatmaktadır. Cağala Ağa, yatağın yanıda etek öpmektedir. Önde iki figür, kılıç ve kaftan tutarlar. Çadırın iki yanında ise, silahdar ve hizmetkarlar ile devlet erkânı yer alırlar, (res.5).
Seyyid Lokman tarafından Farsça ve manzum olarak yazılan ve Sultan III. Murad zamanının 1582-1588 yılları arasında geçen olayları anlatan Şehinşehnâme[22 ]adil eser (TSM Ktp. B.2OO) 1592 yılında tamamlanmış ve Sultan III. Mehmed’e takdim edilmiştir. Bu eser, İstanbul üniversitesi Kütüphanesinde F. 1404 numara ile kayıtlı bulunan Şehinşehnâme'nin'[23] ikinci cildidir. Eserin 9 b yaprağında Vezir Sinan Paşa nın serdarlığa tayin edilip, pâdişâhın huzuruna gelmesi tasvir edilmiştir. Padişah sahnenin üst kısmında Arz Odası'nda tahta oturmakta, solda kendine doğru ilerleyen serdar ile ilgilenmektedir. Sağında çuhadarı ve silahdarı görülmektedir. Salmenin altında, revakların önünde gruplar halinde saray mensupları, kapıcılar ve revakların birinin altında bir minder üzerine konmuş murassa Mısır kılıcı görülmektedir. Padişah, kılıç ve hil'at vererek, ordunun idaresini serdara teslim etmektedir (res.6). Eserin 93 a yaprağında da, Revan'ın fethine tayin edilen Vezir Ferilad Paşa'nın huzura gelişi görülür. Padişah üstte Arz Odası'nda tahtta oturur, önünde serdar bulunur. Salmenin aşağısında, bahçede hizmetkârlar ve ellerinde bohçalar içerisinde hil'atlar taşıyan görevliler vardır (res.7). 95 b'deki minyatürde ise, Mısır'a tayin olunan İbrahim Paşa'nın pâdişâhın Huzuruna gelişi tasvir edilmiştir, üstte Arz Odası'nda oturan pâdişahın sağında serdar, solunda iki silahdar yer almaktadır. Pâdişâhın bulunduğu mekânın önündeki bahçede kapıcılar, ellerinde bohça İçinde hil'atlar taşıyan hizmetkârları görülmektedir (res.8). 113 a'da da, padişah Kandil Bahçesi'ndeyken Revan'ın fethinin haberini getiren Cafer Kethüdaya hil'at verilmesi canlandırılmıştır. Deniz kenarındaki bir köşkte padişah oturmaktadır. Solunda iki silahdarı ve hizmetkârları, sağında hil'at giyecek olan Cafer Kethüda ve hil'atları tutanlar görülmektedir (res.9). 117 b'de ise. Vezir Özdemiroğlu Osman Paşa'nın Demirkapı'da hil'at giymesi minyatürü vardır. Sahnenin ortasında hil'at giymiş olan vezir yer alır, önünde bir at ve onu tutan peykler görülür. Bu grubun sağında devlet erkânı, solunda askerler, mehter ve bayraklar, sahneni„ aşağısında ortada bohçalar üzerinde kılıç- lar, hil'at giyecek olan kişiler ve hil'atları tutanlar, sağda yeniçeriler ve ağalan yer alır (res.10).
Aynı eserin 143 a yaprağında Yemen Hidivi'ne hil'at verilmesi işlenmiştir. Hediye getiren yeniçeriler, Babussaade önüne doğru ilerlerler. Revakların gerisindeki mekanda, solda padişah tahtta oturur. Sağında iki silahdarı, tahtın önünde elinde tomar tutan sadrazam ve arkasında vezirler, bunların da gerisinde kapıcıbaşılarıyla birlikte duran Yemen Hidivi görülmektedir. 149 a yaprağındaki minyatürde de, isyan eden Kırım Hanı'nın öldüğü müjdesini getiren Osman Paşaya Sultan'ın hil'at giydirmesi tasvir edilmiştir. Yalı Köşkü'nde oturan pâdişâhın arkasında silahdarları, iki genç hizmetkar ve önünde bir cüce bulunur. Pâdişâhın solunda hil’at giyecek olan paşa ve onun gerisinde bohçalar içerisinde hil'adan getiren hizmetkârlar yer alır (res.11). 156 a'da da, aynı kompozisyonla, pâdişâhın Sinan Paşa'ya hil’at vermesi sah- nesi yer alır. Padişah, yine Yalı Köşkü'nde oturur, sağında iki silahdar, genç bir hizmetkar, önünde bir cüce, solunda Paşa ile bohça ve silah taşıyan diğer iki hizmetkar görülür.
Eserin 157 a yaprağında ise, Safevi elçisi İbrahim Han'ın Osman Paşa ile konuşması tasvir edilmiştir. Osman Paşa Şah’a Tebriz'i kendilerine bırakmasını söylemesini ister. Elçiye hil'at verilir ve gitmesi için Sultan'dan izin çıkar. Sahnenin üst kısmında, iç mekanda hail üzerindeki bir tabureye serdar oturmuş, sol elini ileri uzatmıştır. Solunda önde duran figür, sola doğru dönerek, Safevi elçisini göstermektedir. Elçinin solundaki kimse onu tutmakta ve diğer iki Safevi'nin gittiği yöne sürüklemektedir. Sağ köşede görülen kapıya aceleyle bir ati çeken iki Safevi ve onları heyecanla takip eden arkadaşla- rıyla yeniçeriler yer almaktadır.
Sultan II. Selim’in saltanatı sırasında Sinan Paşa'nın 1570 yılında Yemen'i, I574'de Tunus'u fethini anlatan ve 1594 yılında tamamlanıp. Sultan III. Mehmed'e sunulan Tarih-i Feth-İ Yemen[24]adlı eser (İ.Ü.Ktp. T.6O45) Mustafa Rumuzi tarafından kaleme alınmıştır. Hattatı Alımed Lika dır. Eserin 247 b yaprağında Tule kuşatması sırasında Yena, Heyme kabirelerinin şeyhlerinin Türklere tabii olup, hil'at giymeleri tasvir edilmiştir. Salmenin üst kısmında yumuşak konturlu tepe üzerinde kale yükselir. Sol alt köşedeki otağ önünde oturan serdarın huzurunda Araplar hil'at giyerler. Eserin 254 b yaprağında da, aynı kompozisyonu tekrarlayan minyatürde, Tule kuşatmasında Tiyes'deki Arapların itaat edip, hil'at giymeleri tasvir edilmiştir. Kale, sahnenin üst kısmında dağ üzerindedir. Sağ alt köşedeki otağ önünde oturan serdarın huzurunda Araplar hil'at giyerler (res.12).
Görüldüğü gibi, hil'at giyme, savaş, sefer sırasında itaat etme, tabii olma olaylarında da hediye olarak kullanılmıştır. Bunun dışında, şehzadelerin sünnet düğünlerinde de, yabancı ülkelerin kutlamak amacıyla elçileriyle hediye yollamalarına bir karşılık olarak, gelen elçilere kat kat hil'atların giydirilmesinin de, bir gelenek olduğu, Sıırnâme-i Hümayun (III. Murad Surnâmesi) ile Âli’nin Camiü'l hubıır der Mecalis-i Sur adlı eserinden öğrenilmektedir[25]. Bu şenliği konu alan III. Murad Surnâmesi (TSM Ktp. H.1344) Sultan III. Murad'ın oğlu Mehmed için, 1582 yılında Atmeydanı'nda düzenlenen, 52 gün ve 52 gece süren düğünü anlatır. 1582 yılı sonunda hazırlanmış olduğu düşünülür. Eserin minyatürlü nüshası Saray kütüphanesindedir. Viyana Ulusal Kitaplığı'nda korunan ve bu yazmanın müsvedde nüshası olan minyatürsüz Surnâme metninden, yazarının İntizamı mahlasını kullanan ve Divan-ı Hümayun kâtipliği görevinde bulunmuş olan bir Saray görevlisi olduğu anlaşılmıştır[26]. Şenlikle ilgili minyatürleri, hem Şehinşehnâme nin ikinci cildinde (TSM Ktp. B.200), hem de III. Murad Surnâmesinde (TSM Ktp. H.1344) buluyoruz. Şehinşehnâme ikinci ciltte, yaprak 80b-81 a'da, yeniçeri ağası huzurunda, yeni Müslüman olan Acemi oğlanlara ve Müslüman fakirlere, baştan aşağı hil'at giydirilip, sünnet edildiğini gösteren minyatür, hil'at verilme vesilelerinden bir başkasını bize tanıtmaktadır[27]. Bunun dışında, yine Surnâme minyatürleri arasında, devlet erkânı ve yeniçeri ağası gibi görevlilere hil’at giydirildiğini gösteren örneklere de rastlanmaktadır[28].
Sonuç olarak, hil’at verilmesini konu alan Osmanlı Türk minyatürlerine, tarihi konulu eserlerde, şehname ve surnâme türü eserlerde rastladığımızı ve bu minyatürlerden bazı veriler elde ettiğimizi söyleyebiliriz. Örneğin, seferlerde, otağlarda, serdarları taltif etmek için veya yabancı bir toplumun itaat etmesi olaylarında da hil’at verildiğini minyatürlerden öğrenmekteyiz.
Hil'atlar bohça içerisinde getirilmekte, hil’at giyen kişiye mutlaka kılıç, donanmış at, bazen sorguç ve sarık da hediye edilmektedir[29]. Ayrıca, minyatürlerde hil’atların çoğu altınla boyalı olarak resmedilmiştir. Bu da, bize bunların altın klabdanlarla işli seraser kaftanlar olabileceğini düşündürür. Şehzade sünnetlerinde, hayır işi olarak yoksul çocuklara ve acemi oğlanlara baştan aşağı hil’at giydirildiğini de, bu geleneğe ışık tutan bir bilgi olarak ekleyebiliriz. Görüldüğü gibi, sayıca az da olsalar, XVI. yüzyılda hazırlanmış tarihi konulu el yazmalarda yer alan hil’at verilmesi geleneğini işleyen minyatürler[30], Osmanlı Sarayı'nın teşrifat ile ilgili kuralları arasında büyük rolü olan bu adeti aydınlatan, kaynakların verdikleri bilgileri destekleyici, belgesel katkılara sahiptir.