GİRİŞ Büyük Selçukluların İslâm dünyasına yaptıkları, çok sayıda ve değerli katkılar arasında, devlet desteğinde medreseler kurma uygulamasının, şüphesiz pek önemli bir yeri vardır. Bağclad Nizamiyesinin açılmasıyla başlayan bu sürecin, asırlarca ve bütün İslâm coğrafyasını kaplayarak devam ettiğini biliyoruz. Bir Türk-İslâm devleti olarak Osmanlı Devleti de tabiatıyla bu gelişmeden uzak kalmamıştır. Uzun yüzyıllar boyunca medreseler, bu devletin idare çarkını döndüren çeşitli kademelerdeki görevlilerin yetiştikleri başlıca kaynak olmuştur. Ayrıca da medreseler, gerek kendisinde okuyanlara doğrudan; okumayanlara ise buradan feyz almış imam, vaiz, müftil gibi din görevlilerinin kitabi bilgiyi sözlü kültür halinde takdimleriyle, dolayısıyla etki etmiş, böylece müslüman Türk'ün kültür dinamikleri arasında inkârı mümkün olmayan bir yer tutmuşlardır.
Bütün kurumlar gibi Osmanlı medreseleri de, sahip oldukları düzeni her zaman koruyamamışlar, yeni gelişmeler karşısında yeterli uyumu gösterememişlerdir. Bu nedenle medreseler, zaman zaman değişik yönleriyle, muhtelif ıslâh çabalarına konu teşkil etmişlerdir. Bu çabaların kısa bir dökümünü yapmak bile bu makalenin sınırlarını aşacağından, bu kadarlık bir hatırlatma ile yetiniyoruz. Bununla birlikte medreselerin, Osmanlı ülkesindeki bütün tarihleri boyunca, tabi tutuldukları ıslâh çabalarının, hiç şüphesiz en önemlilerinin, bu devletin son döneminde ortaya konduğu gerçeğini vurgulamamız yerinde olacaktır. İşte bu makalemizde biz, hem Afyon medreselerinin Cumhuriyet'ten önceki son kırk yılı hakkında bazı bilgiler verecek, hem de medreseleri ıslâh faaliyetlerinin, özellikle de 1914'teld I s lâh-ı Medâris Nizamnâmesi'nin Afyon'daki uygulaması üzerinde durmaya çalışacağız.
KARAHİSAR-I SAHİB'DE ISLÂH-I MEDÂRİS
Bilindiği gibi Karahisar-1 Sahib, bizim incelediğimiz dönemde, Hildavendigâr Vilayeti' nin Ertuğrul, Kütahya ve Karesi ile birlikte sancak merkezlerinden biridir. Islâh-ı Medâris ise, bir tamlama olarak medreselerin ıslâhı, düzenlenmesi anlamındadır. Bununla birlikte Islâh-ı Medâris Eylül 1914'te çıkarılan bir nizamnâmenin de ismidir. Makalemizin bu bölümünün başlığının bu dört kelimeden oluşmasının sebebi ise, bizim özellikle bu konuyu, yani Islâh Medâris Nizamnamesi'nin Afyonkarahisar'daki uygulamasını öne çıkarma isteğimizdendir.
Tanzimat ve onu müteâkip II. Abdülhamit dönemlerinde medreselerin ıslâhı yönünde, pek de kayda değer bir gelişme ortaya konamadığını biliyoruz. [1] 23 Temmuz 1908'de başlayan dönemde ise, medreseler ülkenin önemli gündem maddelerinden biri olarak ortaya çıkmış, bu durumun bir göstergesi olmak üzere, dönemin süreli yayın organlarında konunun muhtelif yönleriyle ilgili çok sayıda makale, haber yayınlanmıştır. [2] Eşref Efendi-zâde Şeyketi gibi bazıları medrese ıslâhını daha geniş çerçevede düşünmüş, gerekçeleri ile birlikte yeni programlar oluşturmuşlardır. [2] Medreseler konusunda yoğunlaşan bu ilgi, ilki Şubat 1910'da olmak üzere Eylül 1914 ve Nisan 1917'de ülke genelinde medreselerin ıslâhını hedefleyen iki nizamnâme ve bir kanunla, ayrıca bunlara bağlı diğer bir kısım nizamnâme ve talimatların çıkarılmasıyla sonuçlanmıştır.
Şubat 1910'da uygulamaya konulan ilk düzenleme Medâris-i İlmiye Nizamnamesi adını taşır ve üç bölüm halinde 48 maddeden ibarettir. Bu nizamnâmenin hedefi öncelikle İstanbul medreseleridir. Taşra medreselerinin kayıt, kabul ve öğrencilerle ilgili bazı işlemleri konusunda da bir kısım esaslar getirmiş; bu sahada beldenin müftüsüne, onun başkanlığında oluşturulacak cem'iyyet-i ilmiyelere, müderris ve bewâblara görevler yüklemiştir. [4] Fakat kısa süre sonra, bu defa doğrudan doğruya taşra medreselerini konu edinen ve Medâris-i İlmiye Nizamnâmesiyle başkent medreselerine verilmeye çalışılan düzeni ülke geneline yaymayı öngören bir ek nizamnâme daha çıkarılmıştır. Tam ismi Medâris-i İ lmiye Nizamnâmesine Zeyl Olarak Tanzim Olunan Taş ra Medârisi Nizamnâmesi[5] (1910) olan bu yönetmelik, bir girişten sonra beşer maddeden oluşan iki fasfidan ibarettir.
Nizamnâme ile her bölge (vilayet, liva, kaza)'de müftülerin başkanlığında, ilgililerden oluşacak onar kişilik Meclis-i IsM11-1 Mediris (-i Karahisar-ı Sahib)'ler kurulmakta ve bu meclisler vası tasıyla medreseler, Meşihat'ın direktifieri doğrultusunda zapturabt altına alınmakta idiler. Bütün kayıtlar eksiksiz tutulacak ve birer nüshası Meşihat'a gönderilecektir. Öğretim kalitesinin yükseltilmesi hedefine yönelik olarak da, mevcut müderrisler ve daha sonra bu yetkiyi kazanacaldar için çeşitli ölçüler getirilmektedir. En önemlisi de, taşra medreselerinde, Medâris-i İlmiye Nizamnâmesi'nde öngörülen derslerin okutulmasımn hedefienmesidir. Bu hedefe mevcut müderrislerle ulaşmak mümkün olamazsa, yani onlar arasında fen derslerini okutacak kişiler bulunamazsa, Maarif Mildürlerinin maiyefindeki okulların öğretmenlerinden faydalanılacakur. Aynı şekilde hat ve inşâ için bölgedeki Tahririt Kalemi müdür ve görevlilerinden istifade edilebilecektir. Medreselerin her türlü işi ile Hey'et-i Tedris, sık sık kontroller yapmak suretiyle ilgilenecektir. Böylece taşra medreselerinin hem nitelik ve hem de nicelik açısından geliştirilmeleri arzu edilmiştir.
Bu hedeflerin Afyonkarahisar medreseleri açısından ne oranda gerçekleştirilebildiğini tam olarak bilememekteyiz. Bununla birlikte faydadan hali olmadığını tahmin etmemek için hiç bir neden de bulunmamaktadır. En azından Istanbul'daki çabalann kısmen buraya aksederek ulaştığını ve medreselerde yazı derslerine sancağın Tahrirat Kalemi görevlilerinden, fen dersleri için de H. 1313/M. 1895'ten beri var olan ida& kadrolarından istifade edildiğini düşünmek mümkündür. Nitekim Meşihat makamının Karahisar-ı Sahib Kadılığı'na gönderdiği 11 Temmuz 1914 tarihli bir yazıda; Medâris-i İlmiye Nizamnknesi'nin 48. maddesi gereğince yapılacak yılsonu sınavları söz konusu edilirken, fünün-ı muntazama okunan ve okunmayan medreselerin listelerinin yapılması da istenmektedir. 23 Ağustos 1914'te Kadılıktan Müftülüğe intikal ettirilen bu istek üzerine, [6] 31 Ağustos'ta onbeş müderrisin imzaladığı bir belge, Meşihat'a ulaştırılmak üzere Karahisar-ı Sahib Kadılığı'na sunulmuştur. Buna göre; Afyon'a bağlı mülhakatta Meclaris-i İlmiye Nizamnamesi gereğince bir teşkilat oluşturulamamışsa da Karahisar'ın merkezinde "teşkilât-ı mezküre yapılarak fünün-ı muntazama tedris edilmekte... "dir. Şimdiye kadar buna uydurulamayan "merkezin wnum medârisinde teşkilât-ı mezküre icra edilecektir".[7] Bu sırada medreselerin düzenli çalışması, öğrenimin belirlenen kurallara uygun yürütülmesi, öğrencilerin medrese nizamlarına uymalarının temini yönünde de bazı tedbirlerin alınmaya çalışıldığı muhakkaktır. [8]
Bu dönemdeki medrese ıslahatları içerisinde, Eylül 1914'te çıkarılan Islah- ı Medaris Nizamnâmesiyle yapılan düzenlemelerin şüphesiz çok özel bir yeri vardır. [9] Aslı nda bu nizamnâmenin öncelikli hedefi, bütün başkent medreselerini, Darul-HilMetrl-Aliyye Medresesi adı altında, tek bir müessese haline getirmektir. Bu hedef gerçekleştirilmiştir. Tabiatıyla bu arada programlar da geliştirilmiş, edinilecek tecrübelere göre yenileştirmelere de açık tutulmuştur. Daru'l-Hilafeti'l-Aliyye Medresesi başlı başına ayrı ve geniş kapsamlı çalışmalara konu teşkil edebilecek durumdadır. Biz burada bunun üzerinde duracak değiliz. Bununla birlikte burada bizi ilgilendiren, bu önemli medrese reformunun[10] genelde taşraya, özelde de Afyonkarahisar'a ne şekilde yansıdığıdır.
Islah-ı Medaris Nizamnamesi'nin altı sahifelik Esbâb-ı Mûcibe Lâyıhası şu cümle ile son bulmaktadır: "Bi-mennihil-kerim işbu nizamnâme ile Istanbul'da bulunan medârisin ıslâh ve tensilci emrinde oldukça mühim bir hatve atılmış olub bilad-ı sâire-i Osmanlye'deki mecUrisin de peyderpey ıslâh ve tensikine ve medâris-i mezkürenin Daru'l Hilafeti'l-Aliyye Medresesi 'nin vahdet- i şâmilesi sahasına isâline muvaffakiyet inâyet-i celile-i rabbaniyeden mütemennâ bulunmuştur'[11] Yani kısacası başkent İstanbul haricinde, yer yer köylere kadar yayılmış olan medreseler için hemen bir düzenleme söz konusu edilmemiş, onların da peyderpey (azar azar, sırası geldikçe) Daru'l-Hilâfeti'l- Aliyye örneğinde şekillenmesi temenni edilmiştir. [12] Bu temenninin kısmen gerçekleştiğini ve bu gelişim çizgisi içerisinde Afyonkarahisar'ın da bulunduğunu belirtmemiz gerekir.
Yeni dönemde Afyonkarahisar medreseleri veya Islâh-ı M e d âri s N izam n â m es i uygulamasını n Afyonkarahisar'daki durumu hakkında bilgi vermeden önce, Ekim 1914'te başkent İstanbul'daki bütün medreseleri tek bir öğretim kurumu haline getiren Darul-Hilffeti'l-Aliyye Medresesi nin perde arkası ve hazırlıkları konusunda bir kaç hususu ifade etmek yerinde olacaktır. Islâh-ı Medâris Nizamnâmesi çıkarılmadan önce çok uzun bir hazır- lık dönemi geçirilmiştir. Bu arada teorik çalışmalar yanında, pratik hazırlıklar da yapılmıştır. İstanbul medreseleri Ağustos 1914'te birer birer dolaşılmış, her biri hakkında rapor düzenlenmiştir. Böylelikle İstanbul dahilindeki bütün medreselerin maddi kapasiteleri çok açı k bir biçimde ortaya çıkarılmış, Darul-Hilffeti!l-Aliyye Medresesi'nin hangi sınıf veya şubesinin nerelerde açılabileceği belirlenmiştir. Halen İstanbul Mfdtülüğil Şer'iye Sicilleri Arsivi'nde Ders Vekaleti Medrese ve Milderris Defteri'nin içinde yer alan söz konusu raporlar, Mübahat Kütükoğlu tarafından yayınlanmıştır. [13] Biz medreseler konusundaki ilk çalışmayı yaptığımızda, Meşihat'ın İstanbul medreseleri ile ilgili uygulamasının, yani İstanbul medreselerinin maddi kapasitelerinin eksiksiz belirlenmesi çalışmasının, bölgelerdeki ilmiye mensuplarının durumlarını da içerecek şekilde ve bütün ülkeyi kapsayacak biçimde genişletilmesi yönündeki girişimini belirlemiştik. [14] Fakat aradan geçen zaman içerisinde bunun bir ömeğine tesadüf edememiştik[15] Bu defa Afyonkarahisar Medreseleri ile ilgili araştırmalar yaparken, Afyon Şer'iye Sicilleri arasında konuyla ilgili bir kısım belgeye ulaşmamız mümkün oldu. Buna göre Meşihat, bir örneğini resmi yayın organı Ceride-i ilmiye "de gördüğümüz 28 Receb 1332/10 Haziran 1330/22-23 Haziran 1914 tarihli tebligatıyla, Karahisar-ı Sahib Kadılığı'ndan onbeş gün içerisinde, eldi cetvelde gösterilen bilgileri istemektedir. [16] Bu cetvel belgeye ekli değilse de, bunun üzerine hazırlanan belge bugün elimizde bulunmakta ve hem 1914 Temmuz'unda Karahisar-ı Sahib medreselerini eksiksiz göstermesi, hem de Islâh-ı M ed ri s Nizamnamesi 'nin hemen öncesinde taşradaki durumu gösteren -şimdilik- yegâne örnek olması dolayısıyla büyük önem taşımaktadır[17]. Meşihat'ın yine Müsteşar imzasıyla gönderdiği ikinci yazı ise, Ceride-i İlmiye 'deld tebligât-ı umümiyedekinden onsekiz gün ilerisinin tarihini taşımakta (17 Şaban 1332/28 Haziran 1330/11 Temmuz 1914) ve bölgedeki ilmiye mensuplarının durumlarıyla ilgili detaylı raporlar istemektedir. Bu yazı doğrudan değil, Hüdavendigâr Vilayeti vasıtasıyla Karahisar-ı Sahib'e ulaştırılmış ve mülhakata iletilmesinin gereği de eldenmiştir. [18] Bununla birlikte, burada söz konusu edilen belgeleri ihtiva eden, dosya tarzındaki Afyon Şer'iye Sicilleri 173 numaralı defter içerisinde, bu sırada Afyon'daki ilmiye mensuplarını bir bütün halinde gösteren rapor yer almamaktadır. Bu raporun düzenlenmiş olması kuvvetle muhtemelse de, zaman içerisinde zayi olmuş olduğunu düşünmek de mümkündür. Maamafih defter içerisinde yer alan belgelerden, bir kısım ilmiye mensuplarının durumlarını öğrenmek imkânımız vardır.
1914 Temmuz'unda düzenlenmiş olan rapora göre; Afyonkarahisar merkezinde 21, merkeze bağlı köylerde 4, Şuhut nahiyesinde köyleriyle birlikte 13, Sincanlı nahiyesinde 5 medrese vardır. [19] Ayrıca Afyonkarahisar merkezine bağlı Milfta-zâde ve Molla-zâde medreseleri de -muhtemelen- yıkılmış olduklarından arsa olarak muhafaza edilmektedir. Böylece o sırada Afyonkarahisar merkezine bağlı köyler ve iki nahiyesindeki medrese sayısının 48 olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu medreselerde toplam 46 müderris (Afyonkarahisar merkez ve köyleri 18 beratsız, 12 beradı; Şuhut 10, Sincanh 6 beratsız) görev yapmaktadır. Genelde bir medresede bir müderris bulunmaktadır. Bunun istisnası olarak Afyonkarahisar merkezindeki Taş Medresesi'nde 4, Beyşehirli-zâde ve Musa Hoca-zkle medreselerinde ikişer, Sincanlı nahiyesindeki Sinan Paşa Medresesi'nde iki müderris görev yapmaktadır. Bununla birlikte Afyon merkeze bağlı iki köyün medresesi ile şuhut'a bağlı iki köyün medresesinde müderris kadroları boş bulunmakta, yine şuhut'a bağlı iki medrese hali diye kaydedilmiş olduğundan, belki de bu sırada öğretime elverişli olmadıkları, dolayısıyla müderrislerinin de bulunmadığı ortaya çıkmaktadır. Medreselerin büyük çoğunlukla vakıf eserler oldukları görülmektedir. Bununla birlikte köy halkı tarafından yapılmış medreseler bulunduğu gibi, Evkaf idaresi tarafından inşa ettirilmiş medreseler de bulunmaktadır. [20] Elimizdeki belgede 1914 Temmuzu'nda Afyon medreselerinde öğrenci sayısı da, dökümlü olarak gösterilmiş bulunmaktadır. Buna göre 317'si Afyonkarahisar merkezinde, 15'i köylerinde, 151'i şuhuta ve 14'ü de Sincanlı nahiyesinde olmak üzere toplam öğrenci sayısı 497'dir. Fakat medreseler arasında öğrenci sayılan itibarıyla oldukça büyük farklar dikkati çekmektedir. Nitekim Afyonkarahisar merkezinde iki medresede ancak dörder öğrenci varken, hatta dört müderrisi bulann Taş Medresesi'nde öğrenci sayısı on iken, Cami-i Rebir Medresesi hde bir müderris 45, Musa Hoca-zide Medresesi'nde iki müderris tarafından okutulan 60 talebe bulunmaktadır.
Islâh-ı Medâris Nizamnâm esi 'nin başkent dışındaki Anadolu ve Rumeli medreseleri için kademeli,bir düzenlemeyi öngördüğünü ifade etmiştik. Anlaşılan odur ki, Afyon örneğinde olduğu gibi, müderrisler ve medrese ilgilileri, mahalli müftüler ve kadılar vasıtasıyla düzenlenen raporlar, Meşihat makamında toplanmıştır. Meşihat bu sayede ülke genelinde medreselerin ve öğretim kadrolarının halihazır durumlarını eksiksiz öğrenmek imkânına kavuşmuş, hem bu verilere ve hem de içinde bulunulan şartların gereklerine uyarak, taşra medreseleriyle ilgili bazı düzenleme çalışmalarına girişmiştir. Bunun için 1915-16 ders yılında aralarında Karahisar4 Sahib'in de bulunduğu 14 merkez belirlenerek, buralarda beşer yıllık bir öğretimi içeren birer "medrese-i tâliye" açılmıştır. Konuyla ilgili Meşihat'ın duyurusu şöyledir: "Vilâyât-ı Osmaniyede bulunan medâris-i ilmiyenin dahi ihyasıyla gerek Daru'l-Hilâfeti'l-Aliyye Medresesine menşe' olmak ve gerek kurâ ve kasabit için ulCun ve fünün-ı kâfiye ile mücehhez imam ve hatib ve vaiz ve müderris ve muallim yetiştirilmek üzere müfredan ber-vech-i âti derc olunan program mucibince beşer senelik birer medrese-i tâliye tesisi takarrur etmiş ve ihtiyacı bulunan umum mevâkide bütçenin müsaadesi dairesinde peyderpey tatbik edilme" sine karar verilmiştir. [21] Taşradaki bu uygulamaya 1916- 17'de beş yeni merkez ilave edilmiş, [22] 1917-18de ise bir merkezin daha ilavesiyle toplam sayı 20'ye ulaşmıştır. [23] Bu merkezler şunlardır: Bursa, Eskişehir, Uşak, Manisa, Tire, Ödemiş, Konya, Kayseri, Karahisar-ı Sahib, Amasya, Maraş, Harput, Kastamonu, Edirne, Balıkesir, Bolu, Elmalı, Niğde, Sivas ve Kerkük.
Aralarında Afyon'daki bir medresenin de bulunduğu (Islâh-ı Medâris merkezi olarak Receb Efendi Medresesi ayrılmıştı) bu beşer yıllık medrese-i taliyelerin ders programı şu şekilde idi: [24]
1914'teki medrese ıslâhı çabalarının taşradaki bu medrese-i tâliyelerdeki sonuçlarının neler olduğu konusunda geniş kapsamlı değerlendirmeler yapmak için elimizde yeterli veriler bulunmamaktadır. Bununla birlikte düzenlenmiş olan programın, din dersleri yanında Matematik, Geometri, Fizik, Kimya gibi çok sayıda fen dersini ihtiva etmiş olmasını, bunlar yanında Usul-i Terbiye ve Talim adı altında Eğitim bilgisine yer verilmesini; hatta Beden Eğitiminin medreselere dahil edilmesini önemli bir gelişme olarak kabul etmek gerekeceği kanaatindeyiz. Böylece 1910'da Medâris-i İlmiye Nizamnâmesi ile öncelik İstanbul medreselerinde olmakla birlikte, bütün ülke genelinde geçerli olması hedeflenerek getirilen programlar, özde geliştirilerek uygulamaya devam edilmektedir. Fakat bu defa daha gerçekçi davranılmış, ülke çapında üç bin civarındaki medrese yerine, bu programın, seçilmiş daha az sayıdaki medresede uygulamaya konulması düşünülmüştür.
Bu vesile ile Islâh-ı Medâris Nizamnâmesi'yle ilgili genel bir değerlendirme çerçevesinde belirtilebilecek bir şey varsa, o da medrese ıslâhatının ülkenin çok kıritik şartlar altında bulunduğu bir döneme rast gelmiş olduğudur. Bilindiği gibi bu devre, Osmanlı Devleti için sonu felaketle bitecek olan Birinci Cihan Savaşı yıllarıdır. Tabiatıyla bu durum ülkeyi bir bütün olarak etkilediği gibi, o bütünün bir cüz'ü olan medreseleri de etkilemiştir. Medreselerde okuması gereken çok sayıda talebe, ellerinde kitap, defter yerine, silah tutmak üzere cephelere koşmak mecburiyetinde kalmıştır. Bizzat İstanbulda Daru'l-Hilffeti'l-Aliyye, kendisi için belirlenen sayının altında bir öğrenci mevcuduyla öğretime başlamak zorunda kalmıştır. 2 Ağustos1914'te ilan edilen seferberlik sonucu ortaya çıkan durumla ilgili olarak Karahisar-ı Sahib Müftüsü Ali Feyzi Efendi'nin düzenlediği 19 Ekim 1914 tarihli raporda da buna dikkat çekilmektedir. [25] Buna göre bu sırada Islâh-ı Medâris için ayrılan Receb Efendi Medresesi'nde ancak 40 talebe kaptlıdır. İsceli-zkle Medresesi ise talebelerinin hepsi seferberlik dolayısıyla askere gittiğinden tamamıyla kapanmıştır. [26] Sebebi açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen 9 ve 11 Ekim 1914 tarihli iki belgeden o sırada Suhut nahiyesine bağlı Karaadilli Karacaviran köyü ile, Sincanlı nahiyesinin Sinan Paşa, Senir, Mihmari, Düzağaç ve Kötegi köylerindeki medreselerde hiç öğrenci bulunmadığını öğreniyoruz. Halbuki üç ay öncesinde Sincanlı'nın sözü edilen medreselerinde 14 öğrenci kayıtlı idi. Bunların durumlarının da askerlikle ilişkili olduğunu düşünmek kanaatimizce yanlış olmayacaktır. [27] İşte bu savaş dolayısıyladır ki, Afyon'da yeni sisteme göre düzenlenen medresede de öğrenci sayısı belirli bir miktarın üzerine çıkamamıştır. Nitekim 1916-17 ders yılında ancak 62 kayıtlı öğrenci bulunmaktadır. Bunlardan 45'i sınıflarını geçmiş, 8 öğrenci askerlik veya başka sebeplerle medreseyi terk etmek mecburiyetinde kalmıştır. [28]Ertesi sene ise kayıtlı 52 öğrenciden 38'i bir üst sınıfa geçmiş, 10'u ikmale kalmış, 4'ü askerlik veya başka bir sebep dolayısıyla ayrılmıştır. [29]
Karahisar-ı Sahib'de Receb Efendi Medresesi'nin düzenlenmesiyle oluşan beş senelik yeni medresenin öğretim kadrosundan belirleyebildiğimiz yalnızca Sofyah Mehmed Tahir Efendi[30]ve Meşâyih-i Sa'diye'den Musa Hocazâde Ahmed Efendi'dir. Tahir Efendi burada Tarih dersleri vermektedir. Ahmed Efendi'ninse hangi dersi veya dersleri verdiğini bilemiyoruz.
Bu dönemde medreselerle ilgili bir konu da müderrislerin görevlerine devamı ve maaşları konusudur. Yukarıda sözü edilen Tahir Efendi'nin maaşı 250 kuruştur. [31] Bunun haricinde, Meşihat'ın isteği üzerine hazırlanan belgelerden öğrendiğimize göre Islâh-ı Medâris Nizamnâmesi'nin uygulamasına geçildiği sırada Afyonkarahisar merkezindeki bazı medrese müderrislerinin "müstahikkin-i ilmiye tertibi" ve bunun haricinde muhtelif görevleri dolayısıyla aldıkları maaşlar aylık 300 ila 100 kuruş arasında değişmektedir. Genellikle müderrisler maaşlarını devlet bütçesinden aldıkları gibi, buna ek olarak yine müderrislik, cûzhanlik ve zâviyedârlik benzeri vazifeleri dolayısıyla kendilerine aylık veya senelik ödemeler yapılabilmektedir. [32]
Osmanlı son döneminde medreselerle ilgili üçüncü ve en son düzenleme Nisan 1917 tarihli Medâris-i İlmiye Hakkı nda Kanunla yapılmıştır. [33] Bu kanun bir taraftan Daı-u'l-Hilâfeti'l-Aliyye teşkilâtını vurgularken, bir taraftan da Meşihat'a, taşra medreselerini de bu örneğe göre düzenleme hedefini gösteriyordu. Daha sonra Ekim 1917'de bu kanunla getirilen hükümlerin uygulanmasını sağlamak üzere, 32 maddelik Da ru ' I-H i 1 fe t i ' 1 - Aliyye Medresesiyle Taş ra Medârisi Hakkı nda Nizamnâme çıkarı ldı. [34] Bu nizamnâmede taşra medreseleri ile ilgili olarak yer alan hükümlerle, buralarda Sahn benzeri "derecit-ı sele" medreselerinin kuruluş esaslarıyla, bunun haricindeki medreseler müderris ve talebelerinin durumları değerlendiriliyordu. Meclis-i Mesalih-i Talebe'ye yeni bir şekil verilerek gerek Darıfl-Hilifeti'l-Aliyye Meciresesi ve gerekse taşra medreseleri ile ilgili görevleri sayılıyordu. Her beldede Müftünün başkanlığı altında kurulacak Encümen-i ilmî hem yeni sisteme uydurulan ve hem de eski düzenini koruyan medreselerle ilgili önemli görevler üstlenmişti. Nisan 1917'de çıkarılan Medâris-i İlmiye Hakkında Kanun ve bunu müteakip yürürlüğe konulan Nizamnâme'nin Afyonkarahisar medreseleri için yeni ve özel bir durum ortaya çıkarmadığı görülmektedir. Yani Islâh-ı Medâris bünyesinde yer alan medrese göreve devam ettiği gibi, bunun haricindeki medreseler de eğitim-öğretime devam etmekte idiler. Bu durumun daha sonra da, yani devletin yıkılışına kadar bu şekliyle devam ettiğini tahmin etmek mümkündür.
Müslüman Türklerin elinde uzun yüzyıllara varan bir geçmişi bulunan Afyonkarahisar'ın, eğitim-öğretim hayatında, medreselerin de böyle bir geçmişe sahip oldukları muhakkaktır. Bununla birlikte biz, Afyonkarahisar medreselerinin ancak son dönemi ile ilgili bazı bilgiler vermeyi amaçladığımızdan, Meşrutiyetten itibaren ki devrede medrese ıslâh çalışmalarının Afyonkarahisar'daki akislerini kısaca değerlendirdik. Şimdi makalemizi bağlarken, konuya biraz daha geniş bir perspektiften ve bir kısım sayısal veriler yönünden bakalım. Elimizde ilki 1300/1883, [35] ikincisi 1316, 1317, 1318, 1320/1898, 1899, 1900, 1902[36] ve üçüncüsü Temmuz 1914[37] olmak üzere yaklaşık son otuz senedeki Afyonkarahisar medreselerini topluca gösteren üç cetvel bulunmaktadır. Buna göre 1883'te Afyonkarahisar merkezinde 10 medrese bulunmakta, buna ek olarak Şuhut nahiyesinde de 8 medresenin var olduğu kaydedilmektedir. [38] Her medresede birer müderrisin görev yaptığı görülmektedir. Bunların en az 5 (Yeni Cami Medresesi'nde Abdülkerim Efendi), en çok 35 (Cami-i Kebir MedresesUnde Hafız Ali Efendi) talebe okuttuklan tesbit edilmektedir. Böylece Afyonkarahisar merkezindeki medreselerde toplam 206 talebenin okuduğu anlaşılmaktadır. Şuhut nahiyesindeki medreselerin isimleri kaydedilmediği gibi, müderris ve talebe sayıları da belirtilmemiştir. [39]
Aradan on beş sene kadar bir süre geçtiğinde 1898-1902 yıllarını ihtiva eden cetvellerde ise, Afyonkarahisar merkezindeki medreselerin 19 adet olarak belirtildiğini görüyoruz. Sayıdaki bu artışın bu aradaki medrese inşa çabalarının mı bir sonucu olduğu, yoksa daha önce dikkate alınmayan bir kısım medresenin bu defa gösterilmesinden mi kaynaklandığı, araştırılması gereken bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Bu defa da her medresede bir müderris görev yapmaktadır. Talebe sayısında ise önemli bir artış gözlenmektedir. Nitekim 1883te 5 talebe ile Afyonkarahisar merkezindeki medreseler içerisinde en az öğrencisi bulanan Yeni Cami Medresesi'nde aradan on beş sene geçtiğinde 1898-1902 arasındaki üç senede sırasıyla 21, 11, 39 talebe vardır. Yani en az artış iki katından fazladır. 1883'te 35 talebe ile en çok öğrencisi bulunan Cami-i Kebir Medresesi'nin ise aradan geçen on beş seneden sonra ulaştığı öğrenci sayısı 65, 70, 69'dur. Yani artış burada da yaklaşık iki katıdır. Toplamda artış ise üç katını geçmektedir. Buna göre 1883'te Afyonkarahisar medreselerinde 206 talebe varken, 1898'de 740, 1899, 1900'da 703 ve 1902'de 786 talebe bulunmaktadır.
Temmuz 1914'teki Afyonkarahisar medreseleri ile ilgili verilen daha önce belirtmiştik. Bu sırada Afyonkarahisar merkezinde 21 medrese vardı. Bunlardaki talebe sayısı ise 317 idi. Bu durumda öğrenci sayısında aradan geçen 12-14 sene zarfında yandan fazla düşüş olmuştur. Bu sayının bundan sonra da, bir artış göstermemiş olduğunu düşünmek mümkündür.
Afyon medreselerinin yanında, gerek medrese müderris ve öğrencilerinin ve gerekse arzu eden herkesin istifadesine açık, dolayısıyla Afyonkarahisar'ın eğitim ve kültür hayatına önemli katkılarda bulunmuş olduklarından şüphe edilmeyecek olan kütüphaneleri de bu vesile ile hatırlamak yerinde olacaktır. 1301 ve 1302/1884-1885 Hüdavendigr Salnâmeleri'nde Afyonkarahisar'da Gedik Ahmed Paşa'nın kendi adıyla veya Taş Medrese olarak anılan Kütüphanesiyle, Receb Efendi ve Yeni Cami'de birer kütüphane bulunduğu kartlıdır. [40] Fakat daha sonraki kayıtlarda (1308/1890'dan itibaren) Yeni Cami veya Cami-i Cedid Kütüphanesi'nin ismine tesadüf edemiyoruz: [41] Böylece İmaret Mahallesi'nde Gedik Ahmed Paşa, Ak Mescid Mahallesi'nde de Receb Efendi Kütüphanesi varlığını Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar korumuş olmalıdır. [42] Bu kütüphanelerdeki kitap sayıları ile ilgili iki kaydı da burada gösterelim. Buna göre 1311-1312R/1895-1896'da Afyonkarahisar'- daki iki kütüphanede 647 yazma, 175 matbu olmak üzere toplam 772 kitap bulunmaktadır. [43] 1909'da ise ne kadarının yazma, ne kadarının matbu olduğu belirtilmeden Gedik Ahmed Paşa Kütüphanesi'nde 240, Receb Efendi Kütüphanesi'nde ise 953 kitap olduğu gösterilmektedir. [44]
Söz konusu ettiğimiz dönemde Afyon'da, öğretimde okullaşmanın ve modernleşmenin bir sonucu olarak ilk Rüştiyenin 1275H/1858-59'da açıldığını biliyoruz. [45] 19 Ağustos 1311/31 Ağustos 1895'te ise Afyonkarahisar idadisi öğretime başlamıştır. [46] Bunun yanında çok sayıda usıll-i adka ve usül-i cedideye göre düzenlenmiş olan İbtidai de hem Afyonkarahisar merkezi ve hem de köylerinde öğretime katkıda bulunmaktadır. [47] Bizim tesbitlerimize göre 1873 ile 1894 arasını ihtiva eden 21 sene itibarıyla Afyonkarahisar Rüştiye'sinde her sene ortalama 89 öğrenci okumuştur. [48] Aynı şekilde 1895 ile 1906 arasını gösteren istatistiklere göre de belirtilen tarihlerde Afyonkarahisar İdadisinin senelik ortalama öğrencisi 80'dir. [49] Bu rakamların, bu okullarda eğitim-öğretim gören öğrenci sayısı konusunda bize fikir vermeleri, belki de ülkenin diğer yöreleri ile kıyaslama imkânını bahşetmeleri yanında, medreselerin Afyonkarahisar'da bu sırada hâlâ önemlerini koruyan öğretim kurumları olmaya devam ettiklerini göstermeleri açısından da anlamlı oldukları şüphesizdir.