Varşova Büyük Elçiliği Elçi Müsteşarı
ÖNSÖZ
1976 — 1978 yıllarında Varşova’da Elçi - Müsteşar olarak görev yaptığım sıralarda Polonya kitaplıklarında Osmanlı - Türk tarihini ilgilendiren belgeler üzerinde araştırmalar yaparken başkentin AGAD (Archivum Glovvne AKT Dawnych-Eski belgeler ana arşivi) isimli kuruluşunda, Osmanlı padişahları ile devlet adamlarının Polonya krallarına yolladıkları ferman ve nameler arasında, Kanuni Sultan Süleyman’ın nikâhlı eşi Hürrem Sultan ile Kızı Mihrümah Sultan’ın Lehistan Hükümdarı Zigsmund August’a yazdıkları ikişer mektubun orijinallerinin mevcut olduğunu müşahade ettim.
Onaltıncı yüzyılda bir Osmanlı imparatorunun zevcesinin yabancı bir kıratla muhaberede bulunmasının önemini ve Hürrem Sultan’ın Osmanlı Hanedanının taht ananelerini değiştirebilecek ve dolayısıyla Cihan imparatorluğunun kaderi üzerinde tesirli rol oynayacak ölçüde kocası üzerinde etkili olmasını göz önünde bulundurarak bu mektupların orijinallerinden çekilmiş fotokopilerini Türk kamuoyunun bilgisine sunmakta büyük fayda mülahaza ettim.
Bu çalışma, bu arzunun bir mahsulüdür.
BİRİNCİ BÖLÜM
HÜRREM SULTAN
Kanuni Sultan Süleyman’ın en sevgili cariyesi, daha sonra da nikâhlı karısı olan Hürrem Sultan’ın asıl ismi ile, milliyeti ve ne şekilde Osmanlı sarayına geldiği hususunda çeşitli söylentiler vardır.
Bazı rivayetlere göre asıl adı (Roxelane) olan, ancak bir kısım garp eserlerinde (Rossa), (Roza), (Rozanna) [1]isimleriyle anılan Hürrem Sultan, Yavuz Sultan Selim devrinde Kırım Türklerinin Ukrayna ve Galiçya dolaylarına yaptıkları akınlar sırasında esir alınmış ve Osmanlı sarayına getirilmiş cariyeler arasında yer almakta idi. Saraydaki ilk yılları hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız bu cariyeye, büyük bir ihtimalle daima şen ve mütebessim olmasından[2] dolayı Hürrem veya Âli’nin ifade ettiği gibi Hürrem Şah[3] ismi verilmiş; Roxelane, daha sonra zekâsı, cazibesi ve cerbezesi ile Kanuni’nin birinci gözdesi mertebesine yükselmiştir. Piotro Brogadino onun “güzel değil, fakat şirin ve cazibeli” bir genç kadın olduğunu belirtir[4 ab ]İsmail Hami Danişmend’e göre de Hürrem, güzelliğinden ziyade cazibesiyle Kanuni’nin gözüne girmiştir [5a].
Roxelanc Osmanlı Sarayında dikkati çektiği sıralarda Padişahın birinci gözdesi Şehzade Mustafa’nın annesi Gülbahar Hatun idi[5b]. Hürrem ile Gülbahar arasında zamanla şiddetli bir geçimsizlik yer almış ve iki kadın birbirleriyle devamlı şekilde mücadeleye girişmişlerdir. Bir defasında Gülbahar Hürrem’e ağır hakarette bulunmuş ve hatta kendisini tokatlayacak ve yüzünü tırmalayacak kadar tecavüzünü ileri götürmüştü[6]. Olaya kısmen tanık olan Kanuni bunun üzerine Gülbahar Hatun’u Sancak Beyi olan oğlu Şehzade Mustafa’nın yanına Manisa’ya göndermiş[7], Hürrem Sultanı da, büyük bir ihtimalle onun arzusu ve ısrarları üzerine[8] nikâhı altına almıştı[9]. Avrupalı yazarlar arasında bu olaya büyük önem veren
Alman Büyükelçisi Ogier Ghislain Busbecq, Hürrem Sultan’ın Kanuni’ye büyü yaptığını iddia edecek kadar ileri gitmiştir[10]. Müellife göre Kanuni bu kadını o kadar seviyordu ki, ona meşru bir zevce payesi vermiş ve cihaz yapmıştı. Türkler arasında bu meşru bir izdivaca alamettir [11].
Hürrem Sultan’ın Kanuni üzerinde büyük bir nüfuz ve hakimiyet kurmayı başardığı, ve Osmanlı Hükümdarının bütün sevgisini bu gözdesine tahsis ettiği bir gerçektir[12]. Gülbahar ise, Kanuni üzerinde büyük nüfuz sahibi olan Valide Hafsa Sultan’ın 4 Ramazan 940 (19 Mart 1534) tarihinde ölmesinden sonra[13] Hürrem’in ısrarı üzerine İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır. Venedik Balyozlarından Daniello Ludovici 988’de (1580) Bursa’da ölen Gülbaharın 1534 de Manisa’da bulunduğunu teyit etmektedir[14]. Hafsa Sultan’ın ölümü Osmanlı saraylarında Kadınlar Saltanatının başlangıcı sayılabilir[15].
Hürrem Sultan’ın bundan sonraki en büyük meşgalesi, Gülbahar’ın oğlu olan ve Osmanlı tahtı veliahtlığına en fazla hak kazanan Şehzade Mustafa’yı gözden düşürerek yerine kendi çocuklarından birini namzet göstermek için elinden gelen bütün gayretleri sarfa inhisar eylemiştir. Bu arada Şehzade Mustafa lehinde olan Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın (makbul ve maktul) Kanuni’nin Irakeyn seferinden dönüşünde düşürülmesinde ve idamında büyük rol oynamış[16], daha sonra da kızı Mihrümah Sultan’ın zevci, eski Diyarbekir Beylerbeyi olup Hadım Süleyman Paşa’nın yerine sadarete getirilen, Busbecq’in ifadesiyle “son derece hasis ve eski bir domuz çobanı” olan[17] Rüstem Paşa ile birlikte hareket ederek, sırf veliahtlık yolunu açık tutmak maksadıyla Gülbahar Hatun’un oğlu Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinde döndürülen entrikalara da büyük ölçüde karışmıştır[18]. Bu olay hoşnutsuzluğa sebep olmuş, Rüstem Paşa sadaretten azledilerek yerine Veziri - Sâni Ahmet Paşa getirilmiş, Ahmet Paşa iki sene sonra yine Hürrem Sultan’ın tesiri ile katledilerek sadaret tekrar damat Rüstem Paşa’ya iade olunmuştur[19]. Hürrem Sultan bu suretle bir şehzade ile iki sadrazamın idamlarında en etkin rolü oynamış bulunmaktadır.
Hürrem Sultan’ın, Mehmed (1521) Selim (1524) Bayezid (1525) ve Cihangir (1531) isimli dört erkek[20], ayrıca Mihrümah isimli bir kız evladı dünyaya gelmiştir. Hürrem Sultan’ın Kanuni’den ilk çocuğu olan Şehzade Mehmed’i Hükümdarın tahta çıkmasından bir yıl sonra dünyaya getirdiği anlaşılmaktadır. İsmail Hami Danişmend bu çocukların Hürrem’den doğduklarını bir rivayet olarak kaydeder[21], ancak bunun rivayetlerin en kuvvetlisi olduğunu da yazısına ekler[22].
Kanuni’nin sevgili gözdesi Hürrem Sultan’a gönülden ve büyük bir bağlılığı olduğu şüphe götürmez. Muhibbi mahlası ile yazdığı aşağıdaki şiir bunun en mükemmel kanıtlarından birini teşkil etmektedir:
Celis’i Halvetim, varım, habibim, mâhi tâbânım!
Enisi mahremim, varım, güzeller şahı sultanım!
Hayatım, hâsıl-ı ömrüm, şarabı kevserim, adnım!
Baharım, behçetim, ruzum, nigârım, vird-i handanım!
Neşatım, işretim, bezmim, çeragım, neyyirim, şem’im!
Turunc-u nar-ü narencim benim, şem-i şebistanım!
Nebatım, sükkerim, gencim, cihan içinde bi rencim!
Azizim, Yusuf'um, varım, gönül Mısrındaki Hânım!
Stanbulum, Karamanım, diyar-ı milket-i Rumum!
Bedehşan ü Kıpçağım ü Bağdadım, Horasanım!
Saçı varım, kaşı yayım, gözü pürfitne bimarım!
Ölürsem boynuna kanım, medet hey nâ müselmanım!
Kapunda çünkü meddahım, seni methiderüm daim!
Yürek pür gam, gözüm pür nem, Muhibbiyim, hoş halim!
Kanuni Macaristan’dan yolladığı bir mektupta Hürrem’e şu şekilde hitap ediyor:
“Sana hasretim Hürrem. Rüyalarımda sen, yalnız sen varsın” diyor; mektubunu şu mısralarla süslüyordu:
Başımın artar sudaı, çek elin benden tabib,
Haste-i aşkım, müfit olmaz devalar başıma,
Verdiden Ey Muhibbi bir saçı Leylaya dil,
Olmuşum Mecnun sıfat, kuşlar yuvalar başıma.
Hürrem Sultan ise bir taraftan Padişahın en önemli muavini olarak devlet işlerine koşarken, diğer yandan Osmanlı Hükümdarına içten bir sevgi ile bağlanmış ve Padişahın savaşlar dolayısıyla İstanbul’dan uzak bulunduğu devirlerde bu duygularını kendisine yazdığı mektuplarda içten bir samimiyetle dile getirmiştir.
Mohaç seferi sıralarında yazdığı bir mektupta Hürrem Sultan Kanuni’ye şu cümlelerle hitap etmektedir: “Benim Sultanım, Can-ı gönülden sevgili Şahım ve ruhu revanim”, “Ben cariyenizi hâkdan refi buyurdunuz”[23]. Kanuni Sultan Süleyman Irakeyn Seferi sırasında kış mevsimini Halep’de geçirirken Hürrem Sultan’dan aldığı bir mektupta, aşk ve muhabbetinin teyit ve tasvir edildiğini görmüş; bütün zamanının hüzün ve melal içinde geçtiğini öğrenmiş ve bu hasretin “Ta Hak Tealâ bana mübarek cemalini göstersin” cümlesiyle ifadesini bulduğunu tespit eylemişti[24].
Avlonya seferi sırasında Padişaha yolladığı mektupta ise Hürrem Sultan aynı zamanda Hükümdarın en mahrem müşaviri olduğunu da kanıtlamakta, İstanbul’daki salgın hastalıklar hakkında bilgi vermekte, askerî duruma ait açıklamalar geciktikçe şehirde türlü şayialar çıktığını bildirmekte, “.... ola ki gelmeye, âlem gulguleye gelir, türlü türlü sözler söylenir” demekte ve arkasından da “Ben kendi nefsim için istiyorum sanmayınız” cümlesini ilâve etmektedir. Irakeyn Seferi sırasında da Hürrem Sultan Padişaha siyasî mahiyette, devlet işleri ile ilgili haberler göndermiştir[25].
Haseki[26] Hürrem Sultan son yıllarını hastalıklarla geçirmiş; Padişahla beraber bulunduğu Edirne’de hastalığı artmış, 965 yılı Cemaziyelâhir ayında (1558 Nisan sonları) İstanbul’a döndükleri vakit, Kanuninin bu gözde ve nikâhlı[27] zevcesi vefat etmiş[28] ve Süleymaniye Camii yanına defnedilmiştir.
Hürrem Sultan hayatının son yıllarında kendini hayır işlerine vakfetmiş; sağlığında iken Haseki semtinde cami, şadırvan, imaret, medrese, darüşşifa ve mektep yaptırmış; Kanuni de kendisi için Mekke ve Medine de imarethaneler; Edirne de kervansaray, cami, imaret, çeşme; Cisir Mustafapaşa’da kervansaray, cami, imaret inşa ettirmiştir. Bu hayratın giderlerini karşılamak üzere de Kanuni zevcesi emrine çok zengin vakıflar ve temlikler de meydana getirmiştir[29].
Kanuni, Hürrem Sultan’ın ölümünden sonra da onun ruhuna hayırlar yapmakta devam etti. 968 de Mısır hazinesinden Mekke ve Medine fukara ve ulemasına dağıtılan 3000 altın bunun en geçerli bir kanıtıdır[30]. Haseki Sultan evkafı 17. asırda bile önemli zenginliğini muhafaza etmekte idi.
*
* *
16. yüzyıl Osmanlı imparatorluğunun en önemli kadını olan Hürrem Sultan’ın milliyeti ve ismi hakkında da çeşitli iddialar vardır. Bu iddialara göre Hürrem’in İtalyan, Fransız, Leh, Rus veya Çerkeş asıllı olması ihtimal dahilindedir. İtalyan, Fransız ve Çerkes’lik söylentileri ciddi bir esasa dayanmamakta ise de[31] Rus veya Leh olduğunu belirten köklü delillerin varlığı söz konusu edilebilir.
Hürrem’in milliyetini araştıran bazı tarihçilere göre asıl ismi (Rossa - Roza) [32] veya (Rosanna)[33] veya sadece Rossa[34] olan Hürrem Rus ırkındandır[35]. Bunlar, kendisine Avrupalılarca Rus kadını manasına gelen, belki de eskiden Rusya’da yaşayan aynı isimdeki kabileye telmihan Roxelane adının verildiğini ifade etmektedir[36]. Fransız olduğu iddiasının da bu isimden kanıtlandığı zannedilmektedir[37a].
Hammer’e göre[37b] Hürrem, Galiçya’da Liba nehri üzerindeki Rogatina (Rohatyn) kasabası halkındandır ve fakir bir papazın kızıdır. T. Yılmaz Öztuna ve Zuhuri Danışman’a göre asıl ismi Alexandra Lisovska’dır, Lehistan’ın Rutunya eyaletinde Rabatyn şehrinde doğmuştur.
Öztuna, Hürrem’in Ukran ırkından olduğunu iddia eder[38].
İsmail Hami Danişmend’e göre de Hürrem Sultan’ın Polonya asıllı olması ihtimali daha kuvvetlidir. Ona göre Roxelane’in babası Marsigli isimli bir piskopostur[39].
M. J. M. Jouarrin et M. Julcs Van Graver, Hürrem’in milliyetinden bahsetmez; sadece cariye olduğundan, sonra gözde zevcelik (epouse favorite)[40] payesine yükseldiğinden söz eder; ancak Şehzade Mustafa ile Vezir İbrahim ve Ahmed Paşaların ölümünden sorumlu olduğunu tebarüz ettirirler[41].
Konu ile ilgili diğer referans eserleri kitaplıklarda bulunabilir [42].
İKİNCİ BÖLÜM
MİHRÜMAH SULTAN
Mihrümah Sultan Kanuni Sultan Süleyman’ın Haseki Hürrem Sultan’dan olan yegâne kızıdır; aynı zamanda Sadrazam Rüstem Paşa’nın zevcesidir. İsmi bazı tarihçilerce Mihrimah[43], bazılarınca Mihrümah[44], diğerlerince ise Mihrmah[45] şeklinde yazılmaktadır. Mihr güneş, Mah ise ay manasına geldiğinden kanımızca en uygun telaffuz şekli güneş ve ay manasına gelen Mihrümah tarzı olmalıdır. Aksi telaffuzlar ismin kavramını anlamsız hale getirebilir.
Mihrümah Sultan’ın doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Ancak 1539 da evlendiği göz önünde tutulursa Kanuni’nin cülusundan 2 sene sonra doğduğu tahmin edilebilir. (1522)
Kanuni kızını, güzel olmamakla beraber dirayetli ve muktedir[46] bir kimse olan ve Hırvat asıllı olup Baş İmrahor’hıktan Diyarbekir Valiliğine atanan Rüstem Paşa[47] ile 1539 senesi ikinci teşrinin 11-16 günleri arasında evlendirmiş; aynı tarihte Gülbahar’dan olan oğlu Şehzade Mustafa ile Hürrem’den doğan çocukları Şehzade Mehmet ve Şehzade Selim’i de sünnet ettirmiştir.
Kanuni biricik kızını çok sever ve her isteğini yerine getirirdi. Hürrem Sultan kocasının bu zayıf yanını çok iyi değerlendirir ve Kanuni’den istediği şeyleri yaptırmak için ara sıra kızının ismini kullanırdı. Mektuplarından birinde bir arzusunu yerine getirmek için (Mihrümah’ın yüzü suyuna) cümlesini kullanması bu iddianın açık bir kanıtıdır[48]. Mihrümah Sultanın da Kanuni’nin yaşlılık devrelerinde annesi Hürrem Sultan ile birlikte Hükümdar üzerinde çok müessir olduğu anlaşılmaktadır. Şehzade Mustafa’nın idam edilmesi ve kocası Rüstem Paşa’nın ikinci defa sadarete getirilmesi bu faaliyetleri arasında sayılabilir[49].
Mihrümah Şehzade Bayezid’in veliaht olmasını istiyordu. Ancak Bayezid’le Selim arasında saltanat kavgaları olmuş, Bayezid yenilerek Şah Tahmasb’ın yanına İran’a kaçmış ve orada Selim’in adamları tarafından dört çocuğu ile birlikte idam ettirilmiştir. Bu hadiseden sonra Mihrümah’ın yeri biraz sarsılmışsa da, kendi kesesinden kadırgalar hazırlayarak babasını Malta Seferine teşvik etmekten de geri kalmamıştır[50]. Mihrümah, Bayezid’in veliahtlığını desteklemekle beraber kardeşi Şehzade Selim ile de arasını bozmamış; Selim tahta çıkınca[51] derhal ziyaretine koşarak, âcil ihtiyaçları için ona 50.000 altın borç vermiştir[52a].
Mihrümah sultanın ölüm tarihi de tarihçiler arasında anlaşmazlık konusu teşkil eder. Kara Çelebi Zade bu konuda Zilkade 948[52b ]tarihini vermişse de, Gerlach 25 Kânunusani 1578 gününü öne sürmektedir [53].
Mihrümah Sultan Osmanlı sarayında saltanat mücadelelerinde tatsız bir rol oynamıştır. Ancak devrin en muhteşem imparatorunun sevgili kızı olmanın verdiği mevkiini de her haliyle doldurarak tarihe geçmeğe hak kazanmış bir şahsiyeti vardır. (Alî - Pecevi)[54]
Gcrlach, Sultan’ın çok zengin olduğunu ve günlük gelirinin 2.000 dukayı bulduğunu tahmin etmektedir[55]. Sultan bu serveti hayır işlerine tahsis etmiştir. İstanbul’da Edirne kapıda tek minareli bir camii, ayrıca bir çeşmesi, medresesi, bir hamamı; Üsküdar’da iki minareli bir camii, bir çeşmesi, bir mihmansarayı vardır. Bu misafirhanede üçer gün kalacak yolculara ikişer öğün yemek, mum vc hayvan yemi verilirdi[56]. Mekke'de, Ayn Zübeyde su yollarını da kendisi tamir ettirmiştir. Bu su yollarının inşa ettirilmemesi halinde Mekke halkının hicrete bile mecbur kalabileceği söylenmektedir[57].
Mihrümah Sultan’ın Rüstem Paşa’dan Hümaşah Ayşe Hanım Sultan isimli bir kızı ile 20 ve 30 yaşlarında ölen iki oğlu dünyaya geldi [58]. Hümaşah Sultan Sadrazam Semiz Ahmet Paşa ile evlenmiş ve bu izdivaçtan üç çocukları doğmuştur: Osman, Mustafa, Abdurrahman[59]. Sadrazam Mehmet Paşa Mihrümah’ın Abdurrahman Bey’den gelen torunudur. Osmanlı tarihinde Mihrümah ismini taşıyan diğer sultanlar şunlardır:
- Üçüncü Murad’ın kızı olup İmrahor Ahmed Paşa ile evlenen sultan.
- İkinci Mustafa’nın 1155 de doğup 1177 de ölen kızı.
- İkinci Mahmud’un Bursalı Samet Paşa ile evlenen kızı[60].
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KANUNİ DEVRİNDE OSMANLI - POLONYA MÜNASEBETLERİ
10. Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman 1520 senesinde babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine tahta oturmuş, zafer ve muvaffakiyetlerle dolu gerçekten muhteşem bir hayat sürdükten, bu arada başarıdan başarıya koşup Türk Cihan İmparatorluğunu kurduktan sonra 1566 yılında vefat etmiştir.
Kanuni’nin Osmanlı Hükümdarı olduğu tarihte Polonya tahtında 1506 senesinden beri Kral birinci Zigsmund (Sigsmund le vieux) oturmaktadır. Birinci Zigsmund 1548 de vefat edince yerine oğlu Zigsmund August geçmiştir. Gerek Hürrem Sultan’ın, gerekse kızı Mihrümah Sultanın dördüncü bölümde bahis konusu edilen mektuplarından birer adedi Zigsmund - .August’a tahta çıkışı vesilesiyle gönderilmiş tebrik namelerdir.
Kanuni devrinde Osmanlı - Lehistan münasebetleri, imzalayanlar arasında Polonya’nın da bulunduğu 1503 tarihli anlaşma gereğince, sınır boylarındaki ufak çaplı bazı çatışmalar dışında, geniş kapsamı ile barış içinde geçmişti.
16 inci yüzyıl boyunca artık iki devlet birbirine muhtaç olduklarının anlayışı içindedirler. İyi geçinmek iki ülkenin de milli çıkarlarının temel bir icabıdır. Bir taraftan Lehistan, Ruslar ve Tatarlardan çekinmekte; öte yandan Osmanlı İmparatorluğu Polonya’nın katılması halinde Germanya Devletinin tehlikeli derecede kuvvetlenebileceği kaygısı içinde yaşamaktadır. Kanuni daha ziyade seferlerini Macaristan üzerine tevcih etmiş; Lehistan’a karşı barışçı bir tutum takınarak bu devleti tarafsız bir hale getirmek politikasını takip eylemiştir.
1525 de Kral Zigsmund ile eski mütareke altı yıl için uzatıldıktan sonra iki devlet arasında çok canlı bir diplomasi trafiği başlamış bulunuyor. Bu diplomasi faaliyetleri aradaki anlaşmazlıkların kısa zamanda çözülmesine zemin hazırlamıştır.
Kanuni döneminin ikinci yarısında Leh elçilerinin hemen her yıl İstanbul’a geldikleri görülmektedir. Bunlar özellikle aşağıdaki sorunları çözüm yoluna bağlamakta idiler:
- Tutsakların geri verilmesi,
- Akınlar yüzünden karşılıklı şikâyetler,
- Sınır boylarındaki otlaklar sorunu,
- Eski barış anlaşmalarının yenilenmesi.
Kanuni’nin Polonya’ya karşı izlediği bu politikada Hürrem Sultan’ın büyük payı olduğu şüphesizdir[61].
Bu mektuptan anlaşıldığına göre Kanuni 1521 de Macaristan üzerine yönelttiği 1 inci seferi hümayun sırasında Polonya’ya da Kırım Hanı Mehmet Giray Hanı saldırtmak istemiş; ancak Han’ın ikazı üzerine bu tasarısından vazgeçmiştir. Yılmaz Öztuna Hürrem Sultan’ın Kanuni’nin tahta çıkmasından 2 ay sonra Cihan Hükümdarına takdim edildiğini yazmaktadır [64]. Kanuni ise ilk seferi hümayununu tahta çıktıktan 8 ay sonra tertiplediğine göre[65] bu tarihlerde henüz Hürrem’in etkisi altında bulunmamakta ve Lehistan’a karşı dostluk politikası gütmemekte idi. Ancak daha sonra bir taraftan iki devletin de çıkarları, öte yandan Hürrem’in oynadığı yapıcı roller Kanuni devrinde Türkiye - Polonya münasebetlerinin mükemmel denilecek bir seviyede geçmesine zemin hazırlamıştır.
Her ne kadar, Kanuni döneminin sonlarına doğru iki devlet arasındaki ilişkiler, Leh Kiralının Eflak ve Buğdan’daki karışıklıkları körüklemesi şüphesinden dolayı biraz gerginleşmişse de, 1564 de İstanbul’a gelen Polonya Elçisi bahis konusu bölgelerdeki olaylarla kendi ülkesinin hiç bir ilgisi bulunmadığı hususunda Osmanlı Hükümdarına teminat verdi ve hadise de bu şekilde kapanmış oldu.
Varşova’da AGAD (Archivum Glownc AKT Dawnych) kuruluşlarında Cihan Hükümdarı Kanuni’nin Polonya Krallarına yazdığı mektupların orijinallerinde Osmanlı İmparatorunun muhataplarına karşı kullandığı Unvanlar, iki devlet arasındaki ilişkilerin rengine göre ayrı ayrı ifadelerini bulmaktadır. Örnek olarak bu fermanlardan dördünü aşağıda zikredeceğiz:
- I Muharrem 932 (18 Ekim 1525) tarihli namenin başlangıç bölümü şöyledir:
“Ben ki Sultanusselatin ve bürhanülhavakin, tac bahş-i hüsre- van-ı ruy-ı zemin Zıllullah filarzeyn Akdenizin ve Karadenizin ve Rumelinin ve Anadolunun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Vilayet-i Zulkadriye’nin ve Diyarbekir’in ve Kürdistan’ın ve Azerbeycan’ın ve Acem’in ve Şam’ın ve Haleb’in ve Mısır’ın Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve külliyen Diyar-ı Arabın ve Yemcn’in ve dahi nice memleketlerin ki âba-ı kiram ve ecdad-ı izamım enarel- lahu berahinuhum kuvveti kahireleriyle feth ettikleri ve cenabı celatle- meabım dahi tig-i ateşbar ve şemşir-i zafernigarım ile fetheyledüğüm nice diyarın Sultanı ve Padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah’ım sen ki Leh vilâyetinin kıralı Singsmund’sun.... Şöyle malum ola ki ”[66] (Belge No. 1) - Cemaziyelevvel 934 (12-21 Şubat 1528) tarihli mektubun hitap cümlesi ise şöyledir:
“Sen ki Leh memleketinin Kıralı Sigsmund’sun................... ol vech üzre amel oluna şöyle bilesün"[67] (Belge No. 2) - 2/10 Cemaziyülevvel 940 (28 Kasım 7 Aralık 1533) tarihli mektupta ise Kanuni, kendi Unvanlarını saydıktan sonra muhatabına biraz daha hürmetkâr bir şekilde hitab eder:
“Ben ki................ Sultanı ve Padişahı Sultan Selim Şah Han oğlu Sultan Süleyman Şah’ım sen ki Leh’in ve ona tabi memleketlerin Kıralı iftihar-ı mülûk-ül - millet-ül - mesihiyye muhtar-ı kü- bera-ül - taifet-ül ıscviyye Sigsmund’sun” [68]. - Zigsmund August’a yazılan 16 sefer 957 (6 mart 1550) tarihli mektupta ise Kanuni Leh hükümdarına biraz daha itibar göstermektedir:
“Ben ki.... Sultan Süleyman Şah bin Sultan Selim Şah Han’ım, Sen ki Vilâyet-i Leh Kıralı Iftiharı-1-ümera-ul-îzam-ıl-iseviyye muhtar-ul-kübera-ul-feham fi millet-il-mcsihiyye muslih-i mesalihi cemahir-il-firkat-ul-nasraniyye sahib-i ezyal-ül-haşme vel-vekar sa- hib-i delayil-il mecd vel-iftihar Sigsmund Kıral’sın” [69]
Varşova’da adı geçen arşivlerde Kanuni Sultan Süleyman’ın Leh Kıralı Birinci Zigsmund’a hitaben yazılmış 53 adet, Kıral Zigsmund August’a ise 48 adet tuğralı fermanının orijinalleri mevcut bulunmaktadır[70].
Bundan başka Osmanlı Sadrazamları (İbrahim Paşa, Ayaz Paşa, Rüstem Paşa, Sokullu Mehmet Paşa) ile Sancak Beyleri de doğruca Leh Krallarına mektuplar yollamışlardır. Bunların orijinalleri de AGAD’da (Varşova) da mevcuttur. Bugün için birer sanat eseri sayılabilecek bu tuğralı fermanlardan önemlilerinden bir kaçının fotokopisi ile Kanuni’nin kendi unvanlarını sıralayan ve muhataplarına hitab ediş tarzını gösteren giriş kısımlarını ayrı bir etüd halinde yayınlamağı düşünmekteyiz.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MEKTUPLAR
Bu bölümde gerek Hürrem Sultan’ın gerek Mihrümah Sultanın, Polonya Kralı ihtiyar Zigsmund’un ölümü üzerine yerine geçen ikinci Zigsmund August’a yazdıkları taziye mektuplarının ve daha sonra, Kraldan aldıkları bir mektuba karşılık olarak Haşan Ağa isimli bir ulakla Varşova’ya yolladıkları namelerin fotokopilerini okuyucuların bilgisine sunmaktayız.
Mektupların asılları Varşova’da Archivum Glowne AKT Dawnych’de Türk belgeleri bölümünde mahfuz bulunmaktadır.
Belgelerin arkasında da gönderenlerin mühürleri yer almaktadır.
HÜRREM SULTAN’IN POLONYA KİRALINA YOLLADIĞI MEKTUP
Kıral Hazretlerine şöyle marufu şerif ola ki pederiniz fevt olduktan sonra Padişah olduğunuz istima olundu Mübarek olsun Hazreti Hak alim allamdır ki şad ve handan olup kalbimize nur ve gönlümüze sürür hasıl oldu Emir Allah-u tealanındır Nitmek gerek elhükmü lillah ile âmil olasız ve bu da mektubu müveddet-berle işbu bizum Haşan Ağayı hâkipayı şerifinize irsal olundu Vusulü müyesser oldukta eltafı mâla nihayenizden mercu ve mutazarrı’dır ki muma- ileyh-i mezbur-u bendenuz huzur-u şerifinizde her ne takrir ve tabir ederse bu canipden bilinüp hüsnü itikad ile itimad buyurula Baki ne demek lazımdır ki sizlere mahfi olmaya[71].
Ez’af-ul - fakire
Haseki Sultan el hakire (Belge No. 3)
Mektubun arkasında bir de mühür mevcuttur. Bu mühürde
Mehr-i Mühr ki dâr-ı devlet
dünya ve din
Bani ra Kuned nakşi nekin
İbareleri okunmaktadır. (Belge No. 4)
MİHRÜMAH SULTAN’IN POLONYA KİRALINA YAZDIĞI MEKTUP
Kıral Hazretlerine malumu şerif ola ki atanuzun fevt haberi istima olundu Emri takdirin innalillah ve inna ileyhi raciun ile âmil olasız Padişahlığınız mübarek bâd âmin birabbilibad istima oldukda kalbimize behçet ve sürür hasıl oldu ve Paşa hazretlerinin musahibi olan işbu rafii ruk ai ubudiyyet bizüm Haşan Aga’yı mektubu muhabbet berle hâki payı şerifinize irsal olundu Vusulü müyesser oldukta eltâf-ı mâla nihayenizden mercu ve mutazarrı’dır ki hâki payı şerifinize vardıkda eğlendirmeyüp beru canibe göndermesine himmet ve inayet oluna Baki hemişe ömr-ü devlet Kaim ve daim bad Birabbilibad[72].
Ez’af-ul-fakire
Hanım Sultan el hakire (Belge No. 5)
Mektubun arkasındaki mühürde
Şud nekin mühr be-nam-ı hanı Tu ya rab bebahş kam-ı hani ibareleri okunmaktadır. (Belge No. 6)
HÜRREM SULTAN’IN KIRAL’A YAZDIĞI CEVABÎ MEKTUP
Allah Kral Hazretlerinin ömrünü ziyade eylesün ve bir gününü bin eylesün Maruza-i fakire budur ki muhabbetnameniz gelüp vusul buldukda şol kadar şad ve handan olup haz ettim ki kabili tabir değildir Mazmunu münifinde sıhhat ve selâmetiniz ayan ve bu muhibbei muhlisinize olan iştiyak-ı muhabbetiniz ve Padişahı âlem- penah hazretlerine olan müveddetiniz beyan olunmuş ki kabili tabir değildir Müstedamı ömr olup hemişe dilnüvaz olmaktan hâlî olmayasız ve mektubu şerifinizde olan muhabbetleri ve Haşan kulum takrir ettiğü dostlukları cana minnet bilüp Padişah Hazretlerine arz ettikden sonra Padişah-ı âlempenah Hazretleri şol kader hazzetmiş ki kabili tabir değildir Etmiş ki koca kıral bizim ile iki kardeş gibi idi Inşaallahurrahman bu kıral ile Ata ile oğul gibi olalım demiş ve bu sürurdan hükmü şerif emr cdüb kulum Hasan’ı hâki payı şerifinize irsal eyledi ve Kıral Hazretleri malumu şerif ola ki Padişah yanında her ne husus için ki sîzlerden fikr olunursa (ğ)un olkadar sîzleri hayrile zikretmeği cana minnet bilürüz Bu dostluğa binaen mektubu muhabbet tehi dest ohnamağ için iki çift don ve gönlek uçkuru ile ve altı dane destimal ve bir danc el yüz makraması gönderildi Bohçası ile mazur buyurasız Zira sîzlere lâyık esbab gönderilmedi înşallahurrahman şimdengeru kasd ile işledelüm Baki hemişe ömr-ü devlet müstedam bad Birabbilibad[73]. (Belge No. 7)
Elfakire el-Hakire
Haseki Sultan
MİHRÜMAH SULTAN’IN POLONYA KİRALINA YAZDIĞI CEVABÎ MEKTUP
Allah-u teâla Kıral Hazretlerinin ömrünü ve devletini ziyade eylesün ve bir gününü bin eylesün Maruza-i fakire budur ki muhabbet ve müveddet nameniz vusul buldukda bî had hazzettik ki dille takrire ve kalem ile tahrire kabil değildir ve maznunu münifinde sıhhat ve selâmetiniz ayan ve bu muhibbe-i muhlisinize olan iştiyak-ü muhabbetiniz ve Padişah-ı âlempenah Hazretlerine olan müveddetiniz beyan olunmuş ki kabili tabir değildir Müstedam-ı ömr olup hemişe şad-u - handan olmaktan halî kalmayasuz Ve mektubu şerifinizde olan muhabbetleri ve anam Haseki Sultan kulu Haşan Bey takrir ettiği dostlukları cana minnet bilüp Padişah Hazretlerine Zevcim Rüstem Paşa Yessirullah Ma Ycşa Hazretlerine arzettikten sonra Padişah-ı Âlempenah Hazretleri şol kadar hazzetmiş ki kabili tabir değildir deyu zevcim Rüstem Paşa mektubunda böyle demiş ve Padişah Hazretlerinin telaffuzundan nakletmiş ki Elçisi gelüp şol kadar dostluk haberini arz etti ki vasfa kabil değildir ve Haşan Bey dahi dostluk ve muhabbet haberini nakletti Bildim ki Atası ile iki kardeş gibi idik oğlu dahi benim ile dost oldu Şimden geru Ata ile oğul gibi olalım demiş ve hâki payınıza mezkûr Haşan Bey ile emri şerif irsal olundu ve Kral Hazretlerine arzıhal budur ki Padişah yanında her ne husus vaki olsa ben dahi ve zevcim dahi minnet edüp sizleri her zamanda Padişah yanında hayr ile analar Bu dostluğa binaen iki don ve gönlek uçkur ile ve altı dane destimal ve bir dane el yüz makraması gönderildi Bohçası ile mazur buyurasız Eğer çi kim Sultanıma dahi lâyık değilse Baki hemişe ömrü devlet müstedam bad Birabbilibad[74]. (Belge No. 8)
Elfakire Elhakire
Hanım Sultan
Mektuplarda kullanılan tabirler, özellikle 3 ve 4 numarada sayılan iç çamaşır hediyeleri ve bilhassa 1 numarada ulak Haşan Aga’ya verilen özel habercilik görevi dikkati çekmektedir. Her ne kadar T. Yılmaz Öztuna, Hürrem Sultan’ın Lehistan Kiralına “Kardeşim” diye hitap eden mektuplar yolladığından bahsetmekte ise de[75] araştırmalarımızda Polonya Arşivlerinde bu çeşit belgelere rastlayamadığımızı burada belirtmek isteriz. Elimizdeki vesikalarda gerek Hürrem, gerek Mihrümah Sultanlar Polonya Hükümdarına (Kıral Hazretleri) diye hitap etmektedirler. İkinci Zigsmund ile Hürrem Sultan arasındaki bu çeşit yazışmalarda kullanılan ifadeler Roxelan’ın, doğum yerinin o zaman bağlı bulunduğu Leh Devletine intisap suretiyle, kendisini Rus dan ziyade Polonyalı telâkki ettiği ve iç siyaset entrikaları yanında Osmanlı dış politikasında, özellikle Cihan imparatorluğu ile Polonya arasındaki ilişkilerde çok önemli ve tesirli bir rol oynadığı kanaatine bizi sevk etmektedir.