Giriş
Edirne kenti bir Osmanlı başkenti olmasına karşın; özellikle mekânsal gelişim sürecine dair yazılı, çizili vd. görsel kaynaklar 19. yüzyıl öncesi için kısıtlıdır. İncelenen kaynaklarda çoğunlukla ilgili dönemlerde yapılan yapılar aktarılmakta ancak Rumeli’nin en önemli kentlerinden biri olan Edirne’nin kentsel görünümüne dair harita/plan/eskiz türü kaynaklar bulunmamaktadır. Edirne kentine dair bu zamana kadar tespit edilmiş en eski plan/eskiz çalışmalarından biri 1700 yılında hazırlandığı tahmin edilen “Plan manuscrit d’Andrinople” isimli haritadır (Şekil 1). Ancak ilgili belge hemen hemen sadece coğrafi referansların anlaşılabileceği bir yapıdadır. Edirne kentine yönelik diğer planların 1854 yılı sonrasına ait olduğu hatırlandığında bu durum tarihsel, mekânsal incelemelerde ve tarihsel verilere dayalı olması gereken fiziki müdahalelerde kısıt yaratan bir konudur.
Ancak yapılan incelemeler ve araştırmalar sonucunda Batlamyus’un Coğrafya isimli eserinin 15. yüzyılda Pietro del Massaio tarafından hazırlanmış Latin 4802 isimli kopyasında Edirne/Kaleiçi Bölgesine ait iknografik tekniklerle hazırlanmış bir plan tespit edilmiştir. Bu çalışmanın temel amacı; tespit edilen bu plandan hareketle -modern harita teknikleri ortaya çıkmadan önceki harita gösterim/çizim tekniklerinin sunduğu sınırlı bilgiye dayanarak ve söz konusu planın sadece kentin Roma döneminde kurulmuş çekirdeğine odaklanmış olmasını göz önünde tutarak- 15. yüzyıl Edirne/Kaleiçi Bölgesine ve mekânsal kurgusuna yönelik katkıların ve bunlara dayalı çıkarımların yorumlanmasıdır. Bu kapsamda dönemin harita çizim teknikleri, Edirne tarihi, dönemin kentsel ve mekânsal gelişimine etki eden olguları gibi teknik ve tarihsel etmenler bütüncül olarak değerlendirilmiş ve bulgular yorumlanmıştır. Konuya ilişkin incelenen ulusal ve uluslararası literatürde plan üzerine herhangi bir çalışma tespit edilememiştir; bu bakımdan ilk olma özelliğine sahiptir. Dolayısı ile çalışmanın kent tarihi ve özellikle Edirne tarihi konularında literatürde görülen boşluğu gidermek yönünde yapılan/yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı umulmaktadır.
1. 14-15. Yüzyıl Arası Hazırlanan Batlamyus’un Coğrafya Kopyalarının Genel Özellikleri
Batlamyus’un MS 150’li yıllarda yazmış olduğu Coğrafya (Geōgraphikē Hyphēgēsis) isimli eserin orijinal metni kayıp olduğu gibi günümüze ulaşan 53 adet Yunanca tıpkıbasım kopyaların çoğunluğu 13. yüzyıl ile 16. yüzyıl arasına aittir. Orijinal eser ile mevcut en eski tıpkıbasım kopyalar arasında yaklaşık 1000 yıllık bir zaman aralığı bulunmaktadır[2] . Günümüze ulaşan 86 adet Latince kopyada orijinal çalışmalardan farklı olarak ek haritalar ve döneminde başkent ya da önemli ticaret kenti niteliği taşıyan bazı kentlerin planları tespit edilebilmektedir. Fischer’in[3] tanımlamalarına göre Latince kopyalar temelde altı gruba ayrılmaktadır[4] :
1. Palla Strozzi, Francesco di Lapacino ve Domenico di Lionardo Boninsegni’nin el yazmaları ve kopyaları,
2. Nicolaus Germanus’un el yazmaları ve kopyaları,
3. Pietro del Massaio’nun el yazmaları ve kopyaları,
4. Francesco Berlinghieri’nin el yazmaları ve bunların kopyaları,
5. Henricus Martellus Germanus’un el yazmaları ve kopyaları,
6. Bilinmeyen yazarların kopyaları.
Pietro del Massaio 15. yüzyılda Floransa’da, Latin 4802 (15. Yüzyıl[5] ), Latin 5699 (1469), Urban 277 (1472), Urban 491 (1472) kodlu dört adet kopya üretmiştir[6] . Bu kopyalarda orijinal metne ek olarak Massaio tarafından hazırlanan İspanya, Galya, İtalya, Etrurya, Mora, İskandinavya ve Etiyopya’nın modern haritaları; Milano, Venedik, Floransa, Roma, İstanbul (Konstantinopolis), Şam, Kudüs, Kahire ve İskenderiye’nin kent planları bulunmaktadır[7,8] . Massaio’nun Coğrafya kopyalarına kent planlarını ve yeni haritaları ekleyen ilk kişi olması bakımından bu örnekler ayrıca önem arz etmektedir[9] . Bu çalışmanın konusunu oluşturan kopya ise Pietro del Massaio’nun Latin 4802 kodlu nüshasıdır (Şekil 2). Sadece bu kopyada diğerlerinden farklı olarak “Andernopoli[10]” adı ile Edirne kentinin planı görülmektedir. İlgili kent planının Ciriaco d’Ancona’nın 1432-1444 yılları arasındaki gözlem ve notlarından üretildiği belirtilmektedir[11,12,13]. 1453 yılında İstanbul’un fethi, Coğrafya kopya basımlarında düzenlemeye gidilmesine sebep olmuş, İstanbul’un yeni Osmanlı başkenti olması nedeniyle, 1469-1472 yıllarındaki kopyalarda Edirne kent planı çıkartılmış ve Anadolu coğrafyasından sadece İstanbul kent planı eklenmiştir. Dolayısı ile bu çalışma kapsamında ele alınacak plan belgesi, bulunduğu dönem açısından tek örnektir. Nuti çalışmasında[14] ek olarak 14.-15. yüzyıl arasında Pietro del Massaio’nun da çalışmalarının bulunduğu Coğrafya kopyalarına[15] eklenen kent planlarının ve modernleştirilmiş bölge haritalarının, dönemin bilgi ve kültür yapısına hizmet vermesine karşın orijinal metni büyük ölçüde değiştirmesinden ötürü[16] tepki aldığını ve orijinal metnin bütünlüğüne zarar verdiği için 16. yüzyılda hazırlanan kopyalardan tüm yeni plan ve haritaların çıkartıldığını belirtmektedir.
1. İşlevi yalnızca coğrafi ve topoğrafik durumu bildirmek, başka kent ve bölgeler hakkında bilgi sunmak olan dar bir kartografik içeriğe sahip belgeler.
2. Dönemin haritacılık tekniklerine uygun, ideal bir bilgi sunma amacı olan, resmi ve teknik amaçlar için yapılmış belgeler[18].
Haritacılık açısından bu iki grup birbirleri ile ilişkili olsa da işlevsellik açısından ikinci grup ön plana çıkmaktadır. Özellikle 14-15. yüzyıl arası Floransa’da üretilen Coğrafya kopyalarına eklenen yeni harita ve plan örnekleri birinci kategoride değerlendirilebilmektedir (Tablo 1).
Mevcut literatürde geçmiş dönemlerde üretilmiş haritaların teknik ve içerik açısından karşılaştırmalı bir şekilde incelenmesine yönelik çok sayıda çalışma olmasına karşın, geçmiş dönem kent tasvirleri ve planlarına dair karşılaştırmaların veya teknik değerlendirmelerin kısıtlı olduğu görülmektedir[20]. 16. yüzyıl öncesi hazırlanan kent planları ise çizim tekniklerine göre temelde iki kategoride gruplanabilmektedir[21]:
1. Dikey Planlar (Şekil 3): Kentlerin temel yapısını ifade etmek için kullanılan en eski tekniklerden biridir. Temelde üç boyutlu olan mekânsal yapının iki boyutlu bir şekilde işlenmesi ile hazırlanmaktadır. Özellikle ölçeklendirilmiş dikey planlar, askeri ve resmi amaçla üretilen belgelerden olup Floransa’da özellikle 1421 yılından itibaren yaygın tekniklerden biri olmuş ve 16. yüzyıla kadar kullanılmıştır. 17. ve 18. yüzyılda bu plan çizim tekniği yeniden yaygınlaşmıştır, 20. yüzyıla kadar olan örnekler incelendiğinde ise; genellikle kentteki önemli yol ve yapıların ifade edildiği, göreceli önem değeri düşük yapı stoğunun çizimde göz ardı edildiği bir grafik yapıya sahiptir.
2. Kuş Bakışı Görüşlü, İknografik[22] Planlar (Şekil 4): Temelde üç boyutlu olan mekânsal yapının iki boyutlu bir şekilde ancak perspektif açılarının da dahil edilmesi ile yapı yüksekliklerinin ve bazı topoğrafik niteliklerin de ifade edildiği gruptur. Özellikle 1450-1550 yılları arasında görülen bu plan tekniğinde, görüş hattının fiziksel mekân ile buluştuğu yüksek bir bakış açısından görülüyormuş gibi ifade edilmektedir. 15. ve 16. yüzyılda Floransa’da kent tasvirlerinin üretilmesinde özellikle kullanılan tekniklerden biridir. Şehrin genel yapısı, önemli yapıların konum ve yüksekliklerinin daha ayrıntılı bir şekilde gösterilebildiği ancak dikey planda olduğu gibi göreceli önem değeri düşük yapı stoğunun çizimde gözardı edildiği bir grafik yapıya sahiptir.
Özetle, 15. ve 16. yüzyılda kent plan ve tasvirleri temelde iknografik planlar olarak çalışılmış olup; kent surları ve belirgin/önemli temel yapıların ifade edildiği bir şekilde hazırlanmıştır[23]. Bu plan tipi, niceliksel topoğrafik ilişkiler, sembolik değer ve kentlerin gerçek (!) görünümlerine karşın görsel değeri ön planda tutan yaygın bir yaklaşım yaratmıştır. Görsel perspektif kuralları gereği gözlemciye yakın yapılar daha büyük, uzakta kalan yapılar ise daha küçük çizilmektedir[24]. Bu nedenle yapılar, yollar gibi diğer kentsel unsurlar arası mekânsal ilişki, yükseklik ve ölçek referansları dikey planlara göre çoğunlukla bulunmamaktadır[25]. Dolayısı ile bu teknikle hazırlanmış olan planlar, kent içinde önemli olan değerlerin bütün içinde soyutlanarak ön plana çıkartıldığı, ilgili dönem mekânsal yapısına dair temel okuma ve çözümlemelerin yapılabilmesini sağlayan niteliktedir. Pietro del Massaio’nun çalışmaları -Edirne/Kaleiçi Bölgesi planı dâhil- bu açıdan kuş bakışı/iknografik plan teknikleri ile hazırlanmış belgelerdir (Şekil 5).
Pietro del Massaio’nun kent plan çizim örnekleri -özellikle Edirne odaklı- daha detaylı incelendiğinde (Şekil 6); ortogonal projeksiyon ile çizildiği ve perspektif ilkeleri kullanıldığı görülmektedir[29,30]. Her kentin topoğrafik ve coğrafi yapısına bağlı olarak temel referansların gösterilmesinin gereği olarak (dağ/tepe gibi coğrafi şekiller, dere/deniz gibi su yüzeyleri -Edirne örneğinde Tunca Nehri ve kollarınınçalışmalara dahil edildiği; su yüzeylerinin mor/menekşe renginde, diğer fiziksel yüzeylerin ise kahverengi tonlarında renklendirildiği görülmektedir. Yol sistemleri açık bir şekilde çizilmemiştir ancak yapı stokları ile oluşturulan şekil/zemin ilişkisi sonucunda sokak izleri algılanabilmektedir. Her ne kadar Massaio’nun Floransa, Roma ve Milano planlarında yapı blokları mekânda serbest ve yol sistemlerinden bağımsız bir şekilde ifade edilse de Edirne plan örneğinde algılanan yol sistemleri temel hareket akış yönlerine dair çıkarım yapılmasını mümkün kılmaktadır[31].
Temel mimari yapılar (sur, savunma kuleleri, önemli dini yapılar… gibi hizmet/ donatı yapıları) planlarda görsel olarak ve şekilleri itibarıyla baskın hâldedir. Genellikle dinî ve idari yapıların, diğer yapılara göre olasılıkla daha büyük ebatlarının çizime yansıtıldığı görülmektedir. Büyüklük açısından verilen bu ayrım benzer şekilde çatı renkleri için de geçerlidir. Önemli yapılarda genellikle mavi, mor renkleri kullanılırken göreceli önemi düşük yapıların çatılarında pembe, kırmızı, açık/koyu kahverengi kullanılmıştır. Kiliselerde çan kuleleri kırmızı renkle ifade edilmesine karşın, tepe noktasına konan daire şekille diğer yapılardan ayrışmaktadır, bu durumun genellikle dini yapılar özelinde görülmesi ve sadece Edirne örneğinde bulunan tepe noktasında daire olan ancak tek kubbeli forma sahip yapıların bir Müslüman kenti olması açısından cami olabileceği düşünülmektedir[33]. Genellikle diğer planlarda yapıların veya mevkilerin isimleri yazılmışken, Edirne planında Tunca Nehri dışında herhangi bir yazılı bilgi notu bulunmamaktadır[34]. Bununla birlikte hazırlanan planda ana odağın Kaleiçi bölgesinde olduğu, kale dışındaki yerleşim ve yapılara dair çok fazla mekânsal referansın bulunmadığı görülmektedir.
2. 14-15. Yüzyıl Arası Edirne Tarihi ve Tespit Edilebilen Mekânsal Gelişmeler
Çalışmanın içeriğine bağlı olarak, bu kısımda Edirne kentinin genel tarihsel sürecinden ziyade 14. ve 15. yüzyıl arası mekânsal gelişimine etki eden tarihsel süreç kronolojik bir şekilde incelenmektedir. Ana odak ise Massaio’nun Edirne planını hazırlarken referans aldığı 1432-1444 yılları arasıdır.
Edirne kentinde bulunan en eski yerleşim birimlerinin Trak kabileleri tarafından açık Pazar olarak kullanıldığı daha sonra Makedonyalılar tarafından bu yerleşimin Orestler’in bir koloni kenti haline getirildiği ve buraya Orestas, Odrisya, Uscudama isimleri verdiği belirtilmektedir[35]. 2. yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus (117- 138) tarafından kentin Tunca Nehri’nin etrafında ve bugün Tarihi Kaleiçi bölgesi olarak ifade edilebilecek bölgede yeniden kurduğu ve kente Hadrianapolis, 1361 yılında[36] I. Murad (1326-1389) tarafından fethedilmesinden sonra Edrenaboli, Edrene ismi verildiği bilinmektedir. 18. yüzyıldan sonra ise kentin ismi kayıtlarda “Edirne” olarak geçmeye başlamıştır[37].
Osmanlılar tarafından fethine kadar kentin 14. yüzyıldaki mekânsal yapısına dair incelemeler derlendiğinde; yerleşimin temelde bugünkü Kaleiçi bölgesi ile sınırlı olduğu, ancak yaklaşık konumunun günümüzdeki Yeniimaret mahallesi çevresinde Aina adında bir kasaba olduğu belirtilmektedir. Kaleiçi temel yerleşim birimi olup ticaret ve pazar alanı ise kale dışında yer seçmiştir. Günümüzde Makedonya Kulesinin bulunduğu konumun yakın çevresinde Tekfur Sarayı bulunmakta, günümüzde Üç Şerefeli Cami’nin bulunduğu yerin yakın çevresinde, sur kapılarına yakın bir konumda, temel hareket hatları üzerinde pazar alanı olduğu belirtilmektedir. Kaleiçi bölgesindeki sur kapılarından günümüzde Gazi Mihal Köprüsü konumunda, Bizans döneminde Miheal Paleologos tarafından yaptırılan köprü ile Via Egnatia yoluna bağlanan bir akış dinamiği bulunmaktadır[38]. Özetle, 14. yüzyıl Edirne kentinin mekânsal kurgusu kale içi ve kale dışı yerleşimlerden (Aina kasabası) oluşan, iki merkezli (pazar alanı - ticaret merkezi, Kaleiçi bölgesi - yönetim/yerleşim merkezi) bir yapıdadır. Edirne’nin fethi sonrasında ise I. Murad tarafından Kaleiçi bölgesinde bulunan iki kilise Halebi Cami ve Kilise Cami hâline getirilmiştir[39]. Osmanlıların Rumeli seferlerinin sürmesi nedeniyle, kenti Balkanlara bağlayan Akıncılar Yolunun korunması için Aina kasabasının bulunduğu bölge imar edilmiş, 1399 yılında Yıldırım Cami ve Külliyesi yapılmış ve çevresinde mahalle kurulmuştur[40]. Bununla birlikte genel kabullerden biri Kaleiçi bölgesinin, 1361 yılında fethedildikten 15. yüzyılın ikinci yarısına kadar plan bakımından geniş kapsamlı bir değişiklik geçirmediği şeklindedir[41].
Edirne kentinde esas mekânsal gelişim ise 15. yüzyıl ve sonrasında görülmektedir[42]. Yapılaşma ve imar çalışmalarının yoğunlukla gayrimüslim nüfusun yaşadığı Kaleiçi bölgesi yerine kale dışına ancak hemen yanına/yakınına yapıldığı, bağlı olarak mekânsal gelişimin özellikle bu dönemlerde kale dışında, tekke, zaviye, cami, imaret, medrese gibi hizmet yapılarının çevresinde yerleşmek şeklinde gerçekleştiği söylenebilir[43] (Şekil 7). 1402-1414 yılları arasında Eski Cami, 1417- 1418 yılları arasında Bedesten, 1436 yılında Muradiye Camii, 1443-1447 yılları arasında Üç Şerefeli Cami, 1484-1488 yılları arasında II. Bayezid Cami ve Külliyesi, 1561-1565 yılları arasında Ali Paşa Çarşısı, 1569-1579 yılları arasında Selimiye Külliyesi, gibi önemli yapılar yapılmıştır. Ayrıca II. Bayezid’in (1447- 1512) cami, medrese, darüşşifa ve imaretten müteşekkil bir külliye inşa ettirdiği bilinmektedir [44]. 15. yüzyılın ikinci yarısından sonra Kale dışı yerleşimler, artan ticari etkinliklere bağlı olarak, akarsu taşımacılığı için Tunca kıyısına yapılan iskele ve mevcut ticaret alanlarını ve çarşıları iskele ile bağlayan Saraçlar yolunun açılması ve Darülhadis’in yaptırılması (1434) ile kenti doğu ve batı yönlerine doğru genişletmiştir[45].
Kentin 1361 yılında fethinden sonra yönetici ikametgâhı olarak önceleri Kaleiçi bölgesinde bulunan ancak günümüzde yapı izi tespit edilemeyen Tekfur Sarayı’nın kısa süre de olsa Osmanlılarca kullanıldığı (ki tartışmalı bir konudur), I. Murad döneminde yapılan ilk sarayın günümüzde Selimiye Cami ve Muradiye Cami arasındaki yüksek ve çevresine hâkim tepe yakınlarında yaptırıldığı aktarılmaktadır[46]. II. Murat döneminde (1421-1444) olasılıkla yeni sarayın yapımına başlandığı, Fatih Sultan Mehmed döneminde (1432-1481) ise tamamlandığı bilinmektedir[47].
Özetle Edirne’nin fethinden İstanbul’un fethine kadar (1361-1453) gerçekleşen olaylar ve mekânsal faaliyetler kronolojik olarak aşağıda sıralanmaktadır[49,50]:
• 1359: I. Murad’ın padişah olması.
• 1361: Edirne’nin fethi.
• -14. yüzyıl- (tahmini ikinci yarısı): Kaleiçi bölgesinde bulunan iki kilisenin camiye dönüştürülmesi.
• 1365: Edirne’nin başkent yapılması.
• 1365: I. Murad tarafından günümüzde Selimiye Cami’nin bulunduğu konumun yakın çevresine sarayın ve yeniçeri kışlalarının yaptırılmaya başlanması.
• 1368: Sarayın (Eski Saray) tamamlanması.
• 1383: Çeşmelere su getirilmesi için altyapı çalışmalarının yaptırılması.
• 1399-1491: Mekânsal gelişimin kale dışına, Yıldırım Cami ve Külliyesi, izleyen yıllarda ise Eski Cami ve çevresine doğru yönlendirilmesi.
• 1402-1414: Eski Cami’nin inşası.
• 1421: Gazi Mihal İmareti’nin inşası.
• 1428: Beylerbeyi Hamamı’nın, Şarapdar Abdullah Bey ve Şah Melek Paşa Mescidi’nin yaptırılması.
• 1431: Horozlu Medresesi’nin inşası.
• 1433: Muradiye İmareti’nin inşası.
• 1434: D’ar-ül Hadis Cami ve kale dışında cami inşa ettirilmesi.
• 1440: Topkapı Hamamı’nın inşası.
• 1443-1447: Üç Şerefeli Cami’nin inşası.
• 1450: II. Murad tarafından Yeni Saray’ın yapımına başlatılması.
• 1451: Saraçhane Köprüsü inşası.
• 1453: İstanbul’un fethi.
İlerleyen bölümde tarihi bilgiler doğrultusunda Massaio’nun Edirne planına dair değerlendirmeler ve incelemeler yer almaktadır.
3. Massaio’nun Edirne Planı Doğrultusunda 15. Yüzyıl Mekânsal Kurgusuna Dair Değerlendirme
Makalenin bu bölümünde Massaio’nun Edirne Planına yönelik irdeleme; sur ve sur kapıları, yol hatları ve yapılar özelinde üç başlıkta incelenmekte ve mekânsal kurguya dair değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler ışığında, 15. yüzyıl Edirne kentindeki temel kentsel fonksiyonlar (yollar, hizmet yapıları, donatılar vb.) ve bu kapsamda kentsel hayatı yönlendiren etmenlere yönelik bir kesit sunulmaktadır.
a. Sur ve Sur Kapıları
Edirne kalesi, surları ve geçmiş dönem yapıların büyük bir çoğunluğunun zaman içinde yok olması ve günümüze ulaşan geçmiş mekânsal referansların yetersizliği yapılan incelemelerde ciddi bir kısıtlamadır. Günümüze ulaşan en eski mekânsal referans örnekleri ise üzerinde mimari betimlemeler olan Hadrianopolis (Edirne) sikkeleridir (Şekil 8)[51]. Bu sikkeler üzerinde sur kapıları görülmekte ancak konumlarına yönelik çıkarım yapılamamaktadır.
Edirne kentinin fethedildiği 14. yüzyılda Kaleiçi bölgesinden ibaret olduğu bilinmektedir. Kale duvarları MS 123-124 yılında yapılmış olup, 2. ve 19. yüzyıl arasında çeşitli onarımlar ile de olsa kısmen korunabilmiştir. Edirne’de 1745 yılında meydana gelen yangın ve 1751 yılında görülen deprem kale duvarlarının büyük ölçüde zarar görmesine neden olmuş, 1867-1893 yılları arasında dönemin valisi Hurşit Bey tarafından Osmanlı merkezi yönetiminin 19. yüzyıldaki yapılanma faaliyetleri çerçevesinde kentlerde yeni hizmet / donatı yapıları inşası için sur hattı yıktırılmış, çıkan hafriyat malzemesinin, kale duvarının taşlarının yapı malzemesi olarak kullanılması kararı verilmiştir[53]. 1905 yılındaki büyük Kaleiçi yangınından sonra, 1910-1911 yılları arasında kalan sur hatlarının korunmasına yönelik çalışmalar yapılsa da yeterli olmamış ve günümüze mevcut durumda yüzey üstünde (ulaşılabilen) herhangi bir sur izi kalmamıştır[54]. 1918, 1934, 1940 tarihli Edirne kent merkezi haritalarında sur izleri ve sur kapıları rekonstrüktif bir anlayışla çizilmiş olsa da hatların doğruluğu ve bilgilerin kesinliği tartışmalıdır. Bu yorumun nedeni; 1918 ve sonrasında çizilen haritaların büyük çoğunluğunun geçmiş seyyah kayıtlarına ve sözel görüşmelere dayanmasıdır. Bu bakımdan Edirne surlarına ve sur kapılarına yönelik doğruluğu göreceli olarak daha yüksek kabul edilebilecek görsel kaynaklar; 1854 yılında Fransız General Osmont tarafından hazırlatılmış olan Edirne haritasında gösterilen sur hattı ve kapıları, 1830 yılında Edirne’de yaşamış Aleksandr Zografos isimli Rum bir ressam tarafından çizilen Edirne sur hattı ve sur kapıları eskizleridir[55] (Şekil 9). Bugün günümüzde sur izlerine dair kalan tek yapı sur kulelerinden biri olan Makedonya Kulesidir.
Önceki bölümlerde de aktarıldığı üzere Edirne kenti fethinden sonra 15. yüzyılın ikinci yarısına kadar mekânsal ölçekte ciddi bir değişiklik göstermediği yazıla geldiğinden ötürü, bu inceleme kapsamında seyyahların mekânsal yapıya ilişkin kayıtları önemli bir bilgi içeriği sunmaktadır. Hekim Beşir Çelebi’nin[57] 1451 yılında yazmış olduğu Risâle-i Beşir Çelebi Menâkıb-ı Medine-i Edrene isimli eserde Edirne kalesi hakkında bilgiler kendi cümleleri ile şu şekildedir[58]:
“…Melik Edrenus vezirin önerisiyle bu hisarı yaptı. Görünüşünü dört köşe yaptı ve her yanında ikişer burç eyledi ve her köşesinde yuvarlak birer burç kodılar. Evvela günün doğduğu tarafa bir büyük burc kodılar. Hikmet üzerine güneş onun karşısına rastlasa doğmasından nevrûzı ondan bilürlerdi. …burç arasında on beşer kale duvarı vardı. On beş derece sayıp sekiz yerden kapu kodılar ve içerisine dört büyük kilise yaptılar.”
Beşir Çelebi’nin sunduğu bilgiler, sur yapısının geometrik biçimi ve sur içindeki yapılara dair genel bir görüş elde edilebilmesini sağlamaktadır. Edirne surları hakkındaki en geniş bilgi ise 17. yüzyılda yazılmış seyahatname kayıtlarından elde edilmektedir. Hibri Abdurrahman Efendi’nin (1604-1659) 1636 yılında yazmış olduğu Enîs-ül Müsâmîrin isimli eserde ayrıntılı bir Edirne tarihi aktarılmaktadır[59]. Eserin ikinci bölümünde Edirne hisarı, surları, sur kapıları, çarşı, pazar yerleri ve yeni sarayın yapılışı aktarılmaktadır. Edirne surlarına ilişkin bilgiler ise kendi cümleleri ile şu şekildedir[60]:
“…Bu şehrin hisarı, Tunca nehrine yakın yerde (ki Bizanslılar döneminde beylerin sarayı olarak söylenir) dört köşe yapılmıştır. Her köşesinde birer yuvarlak (üstüvane şeklinde) kulesi vardır ki, biri Üç Şerefeli Cami yanındaki büyük kuledir[61]. (Bizanslılar döneminde beylerin sarayı olduğu söylenir) Biri, Yelliburgaz adlı yerde olan köşedir ki, bu kule eskiden hapishane olarak kullanılır, vezirlerden ve ileri gelenlerden tutuklanması gerekenler burada haps olunurmuş. Biri de Germekapı denilen yerdeki kuledir ki, hisar köşesinden kırk elli adım uzakta olup Tunca nehrinin kenarında hisarın su kulesi olarak yapılmıştır. Bu iki kule arasında germe divar çekilip, divara bir de kapı açılmıştır. Bu yüzden germe kapı denilmiştir. Uğurun kapı, bu kapı yakınındadır. Biri de halen zindan olan kuledir. Bunların dışında, hisarın her duvarında on ikişer kulesi vardır. Bu hisarın dokuz kapısı vardır ki, birine üç şerefeli yakınındaki büyük kuleye yakın olduğu için kule kapısı derler. Ali Paşa Çarşısı’nın önünde olan ketenciler çarşısına açılır. Şehrin cephaneliği hisar içinde bu kapı yanındadır. Birisi de Tophane yakınında olduğu için Topkapısı derler ki ağaç pazarına açılır… Biri de Kafes kapısıdır ki, Mihal köprüsü[62] semtine açılır. Bu adın verilmesi, eski dönemde kafes denilen kadınlar hapishanesinin bu kapının yakınında olmasındandır. Biri de keçeciler, öbür adıyla kazancılar çarşısı kapısıdır ki, bu adı almasının nedeni dış kısmında keçeciler çarşısı ve iç kısmında kazancılar çarşısı olmasıdır. Biri de yukarıda adı geçmiş olup germe kapı yakınına açılan uğrun kapısıdır. Böyle adlandırılmış olmasının nedeni, çok küçük olup saklı bir yerde bulunmasıdır. Biri de Manyas Kapısı’dır ki, da’rülhadis camii yanına açılır. Bu adı almasının nedeni bilinmemektedir. Biri de tavuk kapısıdır ki, tahta kale adıyla bilinen İstanbul’un bir çarşısı vardır ki, bunun da taht-el-kal’esi bu kapının dış kısmındadır… Biri de İğneciler kapısıdır. Bitpazarı denen yerin yakınına açılır. Eskiden bu kapıya İstanbul kapısı da derlermiş. Ama halen o ad, tamamen ortadan kalkmıştır. Biri de orta kapıdır ki, Ali Paşa Çarşısı’nın ortasına açılır…”
Hibri Abdurrahman Efendi’nin surlara ve sur kapılarına yönelik anlatımları temel mekânsal referansları sunması açısından günümüz tespitlerini yönlendirebilecek nitelikte olmakla birlikte Kaleiçi bölgesinde bulunan yapılara dair herhangi bir anlatım bulunmamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri 17. yüzyıla gelindiğinde Roma dönemine ait yapı izlerinin yok olmuş olmasıdır. Bir diğer ayrıntılı inceleme ve tanımlama ise Evliya Çelebi’ye (1611-1682) aittir. 17. yüzyılda yazmış olduğu Seyahatname isimli eserinin, 3. cildinde kendisinin 1652 yılında yapmış olduğu Edirne gezisi ve kente dair notları yer almakta olup, Edirne surlarına ilişkin bilgiler kendi cümleleri ile şu şekildedir[63]:
“...Sûrunun yüksekliği tam kırk zirâ’dır[64]. Etrafında küçük ve büyük yüz altmış Kaf dağına benzer sağlam burçlar vardır. Amma bu kale dört köşe inşa edildiğinden, her köşesinde birer sağlam ve yüksek kuleleri vardır. İlki Ağaçpazarı köşesinde kuzeye bakan Kaplıkule’dir. İçinde cebhane olduğundan üstü tahta ile kaplıdır. Bu yüzden Kaplıkule diyorlar. Güney tarafında, Meriç nehri kıyısındaki Manyas Kulesi[65], Kahkaha Kalesi burcu gibi sağlamdır... Dördüncü köşesinde, doğuya bakan Üç Şerefeli Câmi yakınındaki Ekmekçiler köşesinde Makedona Kulesi var. Bu kule hepsinden sağlam, büyük ve yüksektir. Kalenin bütün etrafı on iki bin adet bedenden meydana gelmiştir. Her bedende birer Mazgal deliği muhakkak bulunur. Eski zamanda, çepeçevre derin hendeği varmış. Hâlâ kalıntıları görülmektedir. Hattâ Manyas Kulesi’nden tâ Tevkifhane Kulesi’ne varıncaya kadar debbâğhâne taraflarındaki hendek içinden Arda, Tunca ve Meriç nehirleri akarmış. Amma burası hâlen Osmanlılar elinde olup, huc’uddan uzak il oluşu ve her çeşit korkudan uzak bulunuşu nedeniyle göz yuma yuma hendek derinliklerine mezbele, kum ve toprak dolarak hendek görünmez olmuş ve üzerine dükkân, han ve imâretler yapılıp kalenin iki tarafı binalardan görünmez olmuştur. Sûrunun etrafında altı tane kapı vardır. Evvelâ batı tarafına açılan Balıkpazarı kapısı, İkincisi yine doğu yönünde İğneciler kapısı, üçüncüsü Zindan kapısı, dördüncüsü Manyas kapısı -Bu son iki kapı Meriç kenarına açılarak Meriç’ten su alınır-, beşincisi Mihal kapısı yâni batı tarafa bakan Kafeslikapı, altıncısı kuzeye açılan Topkapısıdır. Bu kapılar gayet kalabalık olup, hep ikişer kat ve demirdendir. Amma kalenin etrafı bir kattır. Başka kaleler gibi ikişer, üçer kat değildir. Amma bu kapılardan başka, kalenin nice yerlerinde duvarı delip gizli kapı yapmışlardır. Meselâ, Alipaşa Çarşısı içindeki bu tür kapıdır...”
Evliya Çelebi’nin aktarımları da Hibri Abdurrahman Efendi’nin aktarımları gibi temel mekânsal referansları sunması açısından günümüz tespitlerini yönlendirebilecek niteliktedir ancak benzer şekilde Kaleiçi bölgesinde bulunan yapılara dair ayrıntı yoktur. Evliya Çelebi ve Hibri Abdurrahman Efendi’nin anlatımları Ramazan Tabak’ın hazırlamış olduğu görselleştirmeler ile karşılaştırmalı bir şekilde incelendiğinde, iki anlatım arasında ciddi farklar görülmektedir[66]. Önceki bölümlerde de aktarıldığı üzere 1854 yılına ait ve 1918 yılı sonrası haritalar karşılaştırmalı incelendiğinde benzer farklar görülebilmektedir (Şekil 10). Tüm bu değerlendirmeler bütüncül ele alındığında ise 1854 yılına ait haritanın Evliya Çelebi’nin anlatımları ile kısmen uyumlu olduğu anlaşılmaktadır; bu bakımdan sur hattı ve sur duvarları tam olarak yıkılmadan önce hazırlanan tek harita olması nedeniyle doğruluğu daha yüksek kabul edilmiş ve 15. yüzyıl değerlendirmelerinde bu haritanın sunduğu bilgiler esas alınmıştır.
Massaio’nun Edirne Planına yönelik değerlendirmeler yapıldığında ise seyyah kayıtları ve haritalara benzer şekilde sur formunun dörtgen şekilde olduğu görülmektedir. Bu konuda en iyi uyumun Hekim Beşir Çelebi’nin anlatımları ile olduğu tespit edilmiştir. Köşe noktalarında burçlar ve her bir kenarda iki adet ayrıca burç görülmektedir. Makedonya Kulesi gösterimde baskın bir halde ve günümüzdeki konumu ile işlenmiştir. Planın kuş bakışı çizim tekniğinden kaynaklanan kısıtlamalar ve perspektif açıdan ötürü dört adet sur kapısı net bir şekilde görülebilmektedir. Bunlar Topkapı, Keçeciler Kapısı, Kulekapı ve Balıkpazarı Kapısı’dır. Bununla birlikte Kafes Kapısı ve Manyas Kapısı’nın da yaklaşık konumları tahmin edilebilmektedir. Topkapı, Keçeciler Kapısı ve tahmini Manyas Kapısı konumlarının çevresinde ikinci bir sur hattı görülmektedir. Ancak incelenen hiçbir seyyah kaydında, günümüzdeki arkeolojik kazı buluntularında[67] Edirne’de çift sur sistemi olduğuna dair bir kayıt görülememiştir. Bu nedenle doğruluğu kuşkuludur (Şekil 11).
b. Yol Hatları
Edirne kentindeki sur hattı ve sur kapıları için sunulan zengin sayılabilecek tarihsel içerik ne yazık ki yol hatları ve sokak isimleri için bulunmamaktadır. Bu konumda tek ayrıntılı tanımlama yine Evliya Çelebi’ye (1611-1682) aittir. Seyahatname’de Edirne kentindeki yol hatlarına ilişkin bilgiler kendi cümleleri ile şu şekildedir[69]:
“Edirne’de altı bin yüz yetmiş adet santracvâri[70] şekilde yüksek ve alçak umumî yol vardır. Bütün yollarında araba işler; geniş kaldırımlıdır. Üçyüz adedi sultanî çarşı yollarıdır. Diğerleri mahalle içlerinde hususî yollardır. Allah’a hamdolsun, emniyetli saltanat merkezidir ki, bu adı geçen caddeler üzerinde asla kapı yoktur. Şairin “Sâlâdır cümle yârana; gelen gelsin, giden gitsin” dediği gibi, herkese açık yollardır.”
Massaio’nun Edirne Planına yönelik değerlendirmeler yapıldığında Kaleiçi’ndeki ızgara plan sistemi, önceki bölümlerde de aktarıldığı üzere, yapı stokları ile oluşturulan şekil/zemin ilişkisi sonucunda algısal/görsel sokak izleri tahmin edilebilmektedir. Yol hatlarına yönelik değerlendirmede; Evliya Çelebi kayıtları ve günümüz yol hatları karşılaştırmalı incelenerek plan üzerindeki yol hatlarına yönelik yorumlar geliştirilmiştir. Kale dışında günümüzdeki sokak isimleri ile Mumcular Caddesi, Ağaçpazarı Caddesi, Tabakhane Caddesi tespit edilebilmektedir. Kaleiçi bölgesinde ise iki sur kapısını birleştiren hatlara yönelik yorumlar yapılabilmektedir. 1854 yılına ait haritada belirtilen hatlar ve günümüzde tespit edilen yol izleri ile birlikte değerlendirildiğinde; Topkapı ve Kulekapısını birleştiren Kulekapı Caddesi, Balıkpazarı Kapısı ve Keçeciler Kapısını birleştiren Balıkpazarı Caddesi saptanabilmektedir. Edirne kentinin fethinden sonra 15. yüzyılın ikinci yarısına kadar mekânsal ölçekte ciddi bir değişiklik göstermediği kabulüne göre, Kaleiçi bölgesinde görülen bu hatların, Roma kentlerindeki planlama sisteminde görülen cardo ve decumanus[71] (birbirine dik ana yollar sistemi) hatları olduğu söylenebilmektedir (Şekil 12).
c. Tespit Edilebilen Temel Yapılar/Donatılar
(Benzer şekilde) Edirne kentinde 15. yüzyıldaki mekânsal yapı ve donatılar için tarihsel içerik kısıtlıdır. İlgili dönem yapıları hakkında tür ve isim bilgilerine erişilse de tam olarak konumlarına ilişkin bilgi bulunmamaktadır. Genellikle elde edilebilen bilgiler ise “Tunca Nehri kenarı yakınında, … kapısı yakınında” gibi tam olarak konum belirtmeyen genel mekânsal referanslar şeklindedir. Bu konuda temel çalışmalardan biri Oral Onur’un Edirne Su Kültürü Kadim Su (Haseki Suyu) isimli eserinde sunduğu haritalarda verdiği yapı isim ve konumlarıdır (Şekil 13)[73].
Oral Onur’un 15. yüzyıl Edirne haritası, arkeolojik kayıtlar[75], 1854 yılı haritası ve günümüzde tespit edilebilen donatı konumları karşılaştırmalı değerlendirilerek, incelenen plan üzerindeki 15 yapının türü, 14 yapının tahmini adları tespit edilmiştir. Önceki bölümlerde Massaio’nun çizim tekniğindeki farklar ve ilgili dönemde Edirne kentinde yapılmış yapılar aktarılmıştır. Buna göre tespit edilebilen yapılar ve özellikleri şu şekildedir (Şekil 14):
1. Üç Şerefeli Cami: 1443-1447 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Günümüzde konumu Mumcular Caddesi üzerinde olduğu ve incelenen planda da aynı sokak hattı ve Makedonya Kulesi baz alındığında yaklaşık aynı konumdadır[76].
2. Makedonya Kulesi ve Tekfur Sarayı: Evliya Çelebi’nin de aktardığına göre Makedonya Kulesi, sur hattında görülen en yüksek kuledir. Ayrıca günümüz haritaları ile karşılaştırıldığında formu günümüzdeki hâlinden çok farklı olsa da konumu aynı şekildedir. Ayrıca tarihi kayıtlarda Makedonya Kulesinin bulunduğu konumun çevresinde Tekfur Sarayı olduğu belirtilmektedir. Yeni saray yapıldıktan sonra kullanılmamış, cephaneliğe dönüştürülmüştür. 1854 yılına ait haritada ise askeri okul olarak belirtilmektedir[77].
3. (tahmini) Topkapı Hamamı: Yapıya ait geçmiş kayıtlar incelendiğinde ayrıntılı bir açıklama bulunmamakta, 1444 yılında yaptırıldığı bilinmektedir[78]. Plandaki çizim incelendiğinde yapı formu ve rengi, diğer tüm yapılardan ayrışmaktadır. Oral Onur’un çalışmasında ve günümüzde yaklaşık olarak aynı konumda yapının bir bölümüne ait duvar kalıntıları bulunmaktadır.
4. (tahmini) ibadet/cami yapısı: Plandaki çizim tipolojisi, yapı formu ve rengi gibi nitelikler değerlendirildiğinde cami olduğu düşünülmektedir. Ancak yapı ismine dair herhangi bir tarihsel/mekânsal referans bulunmamıştır.
5. (tahmini) ibadet/kilise yapısı: Plandaki çizim tipolojisi, yapı formu ve rengi gibi nitelikler değerlendirildiğinde kilise yapısı olduğu düşünülmektedir. Oral Onur’un çalışmasında yaklaşık aynı konumda Tur-i Sina Kilisesi olduğu belirtilmiştir. Literatür değerlendirmeleri ve 1854 yılına ait harita ile karşılaştırma sonucunda Aya Nikola Kilisesi olabileceği düşünülmektedir[79]. 19. yüzyıl Edirne Sâlnâmelerinde, Rum Milletine ait kiliseler başlığı altında bu kilisenin adı tespit edilebilmiştir[80].
6. (tahmini) ibadet/cami yapısı: Literatür değerlendirmeleri ve 1854 yılına ait harita ile karşılaştırma sonucunda Kuruçeşme Cami[81] olabileceği -yaklaşık konumların aynı olması sebebi ile- düşünülmektedir[82].
7. (tahmini) ibadet/kilise yapısı: 4. madde ile aynı durum geçerlidir.
8. (tahmini) ibadet/kilise yapısı: Literatür değerlendirmeleri ve 1854 yılına ait harita ile karşılaştırma sonucunda Aya Georgi Kilisesi olabileceği -yaklaşık konumların aynı olması sebebi ile- düşünülmektedir[83]. 19. yüzyıl Edirne Sâlnâmelerinde, Rum Milletine ait kiliseler başlığı altında bu kilisenin adı tespit edilebilmiştir[84].
9. (tahmini) ibadet/kilise yapısı: 4. madde ile aynı durum geçerlidir.
10. Şah Melek Cami: Edirne kentinde Tunca Nehri yakınlarında bulunan camilerden biri olup 1429 yılında yaptırılmıştır[85]. Oral Onur’un çalışmasında ve günümüzde yaklaşık olarak aynı konumda bulunmaktadır.
11. D’ar-ül Hadis Camii: Edirne kentinde Tunca Nehri yakınlarında bulunan camilerden biridir. 1435 senesinde öncelikle medrese olarak yaptırılmış, daha sonra camiye dönüştürülmüştür[86]. Oral Onur’un çalışmasında ve Massaio planında Şah Melek Cami ile yanyana gösterilmesine karşın; günümüzde iki yapı arasında kuş uçuşu yaklaşık 640 metre bulunmaktadır. İlgili durumun plan/harita çizim ve projeksiyon tekniklerinden kaynaklandığı düşünülmekte, incelenen kaynaklarda Tunca Nehri yakınında (doğu kısmında) herhangi başka bir cami yapısının bulunmaması bu görüşü desteklemektedir.
12. Gazi Mihal Cami ve İmareti: Edirne kentinde Tunca Nehri yakınlarında bulunan camilerden biridir. 1421 yılında tamamlanmıştır. Günümüzde Yeniimaret Mahallesi bölgesini oluşturan Tunca Nehri batı kısmının gelişimini tetikleyici ana/temel hizmet donatılardan biridir[87].
13. (tahmini) ibadet/cami yapısı: tahminen Muradiye Camii[88] olabileceği düşünülmektedir. Plandaki çizim tipolojisi ve yaklaşık yapılabilen konum değerlendirmesi gibi nitelikler bu değerlendirmeyi desteklemektedir.
14. Eski Saray: Planda diğer yapılar ile arasında görülen farklılaşma ve yaklaşık konum değerlendirmesi sonucunda Eski Saray olduğu düşünülmektedir, yapılan kaynak değerlendirmeleri bu görüşü desteklemektedir[89].
15. (tahmini) bedesten/cami yapıları: yan yana bulunan iki yapıdan kırma çatılı olanın tahminen Bedesten, kubbeli yapının ise tahminen Eski Cami[90] olabileceği düşünülmektedir. Plandaki çizim tipolojisi ve yaklaşık yapılabilen konum değerlendirmesi gibi nitelikler bu değerlendirmeyi desteklemektedir.
Sonuç
Kentlerin mekânsal gelişim sürecini incelemenin; yerleşmenin başladığı konumu, doğal verilerle etkileşimini, ekonomik yaşamın getirileri ile nasıl imar edildiğini, mekânsal ögelerin değişimini incelemenin ilk akla gelen yararlarından biri veri oluşturmaktır. Kentsel alanlara yapılacak her türlü planlama, fiziksel müdahale ve benzeri çalışmanın tarihsel verilere dayalı olması gerekir. Kentlerin mekânsal gelişim sürecinin incelenmesi, incelenmesinin gerekliliğinin ortaya konulması, fizik mekâna müdahalede bulunan/ bulunacak kişilerin bu bilinçle eğitilmesi; yaşanılan yerleşmenin geçmişinin merak edilmesinin sağlanmasının ötesinde kentsel ögelerin ya da kalıntılarının/izlerinin yok edilmesinin engellemesini sağlayabilir. Tarihi belgelerden Edirne/Kaleiçi Bölgesinin mekânsal yapısına dair incelemelerin hedeflerinden biri de budur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun bir başkenti olmasına rağmen Edirne kentinin, mekânsal gelişim tarihine dair sınırlı kaynak bulunmaktadır. 1745-1751 yılları arası görülen yangın ve doğal afetler, 1867-1893 yılları arası kentsel dokunun tahribatına neden olan sistematik müdahaleler ve 1905 yangını sonrasında Kaleiçi ve çevresindeki doku ile ilgili plan kararları, kent tarihinin görsel olarak da belgelendirilebilmesini engelleyen bir etmen olmuştur. Ayrıca Edirne kentinin tarihî çekirdeğini oluşturan Kaleiçi bölgesinin bugüne kadar kesintisiz yerleşim alanı olarak kullanılması, günümüzde arkeolojik kazı çalışmalarının yapılabilmesini sınırlandıran diğer bir etmendir. Tüm bu nedenler, 15. yüzyıldaki kentsel ortama dair bir kesit sunan Massaio planının Edirne tarihi açısından değerini artırmaktadır. Her ne kadar bu plan, günümüz topoğrafya ve haritacılık tekniklerinden farklı, yükseklik, ölçek gibi sayısal referanslar bulunmayan bir tekniğe sahip olsa da temel niteliklerin tespit edilebildiği bir yapıdadır. Çizilen dönem itibari ile, tarihi kayıtlarda ismi geçen bazı yapıların konumları, yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü Kaleiçi bölgesini kuşatan ancak tam olarak izi tespit edilememiş sur hattı ve kapılarının mevcut şeması ve kentte en çok kullanılan hatlara dair temel fikirleri vermektedir. Kaleiçi bölgesinin özellikle dini/kamusal donatılar açısından bir hizmet bölgesi niteliğine sahip olduğu da söz konusu belgeye dayanarak söylenebilmektedir.
Tüm bu tanımlama ve tespitlerin, Massaio planınım sunduğu kapsam ve içerikle geçerli olduğunun tekrar ifade edilmesi gerekmektedir. Geçmişe yönelik mekânsal izleri büyük ölçüde tahrip edilmiş bir dokunun, tek bir plan belgesi ile tam olarak açıklanamayacağı açıktır. Ancak bu çalışma kapsamında sunulan bilgilerin, gelecekte yapılacak koruma imar planları, arkeolojik kazı çalışmaları gibi uygulamalara bilgi sunacağı umulmaktadır.