Giriş
Bu çalışmada öncelikle Anadolu Selçuklu medrese ve darüşşifalarında yer alan türbeler bani, tarih, konum, plan ve mimari özellikleri açısından ele alınmıştır. Özellikle günümüze ulaşan az /sınırlı sayıda darüşşifa örneği olduğu için Selçuklu devletine tâbi eş zamanlı kurulan Mengücekli Beyliği’nin bir yapısına da yer verilmiştir. Selçuklu döneminde yeni fethedilen şehirlerde askeri, dini ve sosyal işlevli yapılar inşa edilerek kentlerin değişimi ve gelişimi hızlandırılmıştır. Bu kentlerde eğitim ve sağlık yapılarının varlığı, çeşitliliği ve çokluğu yerleşimin gelişmişlik düzeyi ve kültürel ortamının zenginliğini ortaya koymaktadır. Şehir içinde bulunan eğitim ve sağlık yapıları/medreseler-darüşşifalar işlevleri ve plan tasarımları açısından ortak özellikler yansıtmaktadır. Birbirine bitişik “medresedarüşşifa”, “cami-darüşşifa”, “cami-medrese” örnekleri olduğu gibi bağımsız inşa edilen medrese ve darüşşifalar da bulunmaktadır. Bu bağlamda türbelerin yapılardaki konumu, avlu çevresindeki diğer mekânlar ya da çevresiyle ilişkileri bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmiştir.
Selçuklu medrese ve darüşşifaları çoğunlukla açık ya da kapalı avlulu plan şeması yansıtmaktadır. Medreselerdeki mekânsal dağılım incelendiğinde genellikle dikdörtgen, bazı örneklerde kare ya da kareye yakın dikdörtgen planlı açık ya da kapalı avluların çevresine dizilen sayıları bir-dört arasında değişen revak sıraları ve eyvanlar, öğrenci odaları, kışlık-yazlık dershane odaları ile imaret, kütüphane, mescit ve türbe gibi farklı işlevli birimler yer alır[1] .
Selçuklu döneminde banilerin kendi yaptırdıkları medrese ya da darüşşifa içindeki türbeye gömülmeleri bir gelenek olmuştur[2] . Çoğunlukla medrese ve darüşşifalarda avlunun yatay ve dikey eksenlerinde bulunan eyvanlardan (giriş, ana ve yan eyvanlar) birine bitişik kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülü mekânlar türbe olarak tasarlanmıştır. Az sayıdaki örnekte eyvan türbeye dönüştürülmüş ya da türbe yapının cephelerinden birine bitişik yapılmıştır. Yapılarda eyvan sayısı türbenin yerinin belirlenmesinde etkilidir. Medreselerde türbenin içten ve dıştan bitişik yapıldığı eyvanların özel seçildiği, türbe algısına özen gösterildiği anlaşılmaktadır. Bu çerçevede yapıların içinde ya da dışında yer alan türbelere medreselerin içinden girişin sağlanması ortak özelliklerdir. Selçuklu medreseleri ve darüşşifalarında çoğunlukla dikdörtgen planlı öğrenci odaları ve eyvanların üzeri sivri tonoz, ana eyvanın bitişiğindeki kışlık dershane odaları, mescit, türbe, kütüphane ve imaret gibi kare planlı özel işlevli mekânların üzeri kubbe ile örtülerek, bu birimlerin içten ve dıştan vurgulanması amaçlanmıştır.
Bu çalışmada Anadolu Selçuklu dönemi medreseleri ve darüşşifalarının içinde ya da dıştan bitişiğinde yer alan türbelerin tarihi, banisi, konumu, mimari özellikleri ve çevresiyle olan ilişkileri dikkate alınarak, konunun önemi vurgulanacaktır. Anadolu Türk mimarisinde türbeler üzerine çalışan araştırmacılardan O. Arık, O. C. Tuncer ve H. Önkal’ın yapıların kataloğunu içeren yayınları monografi k çalışmalardır. İlk iki yayında üzerinde çalıştığımız konuyla ilişkin verilen bilgiler sınırlıdır. Özellikle H. Önkal’ın Selçuklu türbelerini konu alan kitabı, bu anlamda çalışmamızı yönlendiren ve gelişmesine katkı sağlayan birincil kaynak olmuştur[3] .
Anadolu Selçuklu döneminde çoğunlukla sultanların/hükümdarlarının yaptırdığı kervansaraylar şehir dışındaki, Selçuklu ve İlhanlı devlet adamlarının (vezirlerin, lalaların vb.) inşa ettirdiği medrese ve darüşşifalar şehir içindeki anıtsal yapıları oluşturmaktadır. Sultanlar/hükümdarlar uluslararası ticaret yolları üzerindeki kervansarayları, devlet adamları kent içindeki yönetici kadrosunu yetiştiren anıtsal medreseleri yaptırarak, güçlerini göstermekte, prestijlerini artırmaktadır.
Bu araştırmada medrese-darüşşifa kütlesi içinde ve medrese kütlesi dışında yer alan türbeler iki ana başlıkta incelenmiştir. Medrese ve darüşşifa kütlesi içinde olan örnekler giriş, yan, ana eyvana bitişik türbeler ve eyvanın türbeye dönüştürüldüğü örnek olarak dört alt başlıkta ele alınmıştır. Medrese kütlesi dışında olan türbeler ise ana eyvanın arka cephesine/dikey eksenine bitişik ve cephelerden birine bitişik türbeler olarak iki alt başlıkta sunulmuştur. Çalışmada incelenen medreselerin planları ile bazı örneklerin fotoğraflarına yer verilmiştir.
A. Medrese ve Darüşşifa Kütlesi İçinde Olan Türbeler
1. Giriş Eyvanına Bitişik Türbeler
Selçuklu yapılarından Konya’daki Sırçalı/Muslihiye (1242), Kayseri Avgunu (13. yüzyılın ort.) ve Sivas Buruciye (1271) medreselerinde giriş eyvanının bitişiğindeki kare planlı mekânlar türbe olarak tasarlanmıştır (Plan 1a-c). Sırçalı Medrese doğu cephesindeki taç kapısı üzerinde bulunan kitabesine göre 1242 yılında Lala Bedreddin Muslih, Sivas Buruciye Medresesi batı cephesindeki taç kapısı üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yılında Muzaff erüddin Burucirdi tarafından inşa edilmiştir. Avgunu medresesinin kesin tarihi ve banisi bilinmemektedir[4] . Bu medreselerde eyvan-türbe ilişkisi, medresenin ve türbenin tek ya da çift katlı oluşu, mimari ögeleri ve dışa yansıması farklı çözümlenmiştir.
Konya Sırçalı Medrese açık avlulu, iki eyvanlı ve iki katlı, Kayseri Avgunu Medresesi açık avlulu, iki eyvanlı ve tek katlı bir yapıdır. Sırçalı Medrese’de avlunun doğusundaki giriş eyvanının kuzeyinde, Avgunu Medresesi’nde avlunun kuzeyindeki giriş eyvanının batısında bulunan iki katlı türbelere eyvandan giriş sağlanmaktadır (Plan1a). Medreselerde türbelerin konumu, iki katlı oluşu ve organik ilişkileri ortak özelliklerdir (Fotoğraf 1-2). Sırçalı örneğinde türbenin kare planlı ve haç tonoz örtülü alt/mezar odası, kare planlı ve çapraz tonoz örtülü üst katı/ziyaret odası dışa yansımazken, Avgunu Türbesi’nde kare planlı ve sivri tonoz örtülü alt, içten ve dıştan sekizgen planlı, içten kubbe, dıştan sekizgen piramidal külahla örtülü ziyaret odası (kaide, gövde, külah) dışa yansımaktadır[5] . Avgunu örneğinde kare prizmal kaidenin köşelerde üçgen biçiminde pahlanmasıyla sekizgen gövdeye dönüştüğü, doğu, güneydoğu ve güney cepheleri medreseye bitişik, diğer beş cephesinde ise üst seviyede dikdörtgen pencerelerin bulunduğu görülmektedir. Sırçalı Medrese Türbesi’nin toprak altında olan alt katına/ mezar odasına eyvanın kuzey duvarının eksenindeki merdivenle inilmektedir[6] . Türbenin ziyaret odasında alt seviyede bulunan batı duvardaki pencere avluya, doğu duvardaki pencere ise dışa açılmaktadır. Avgunu Medresesi’nde hem giriş eyvanının batısına bitişik, hem de kuzeybatı köşede konumlanan türbe, doğrudan dışarıyla bağlantılıdır (Plan 1b). Sırçalı Medrese’de ise giriş eyvanının kuzeyi ile kuzeydoğu köşe odasına bitişik olan, bir başka deyişle ara mekânda yer alan türbe dıştan algılanamamaktadır. Sırçalı Türbesi’nde çini kaplı üç sanduka ile Avgunu Türbesi’nin alt katında yığma moloz taşlarla oluşturulmuş iki mezar bulunmaktadır[7] . Sırçalı örneğinde sandukalardan biri bani Bedreddin Muslih’e, diğerleri ailesine ait olmalıdır[8] . Sırçalı ve Avgunu türbelerinde düzgün kesme taş kullanılmıştır. Sırçalı/Muslihiye Türbesi’nin üst kat/ziyaret odası firuze ve patlıcan moru renkli sırlı ve sırsız tuğlalarla örülmüş çapraz tonozla örtülmüştür. Sırçalı Medrese’nin avlu çevresindeki birimler (revaklar, giriş ve ana eyvan duvarları ve tonozları) ile türbenin tonozunda sırlı-sırsız tuğla, sandukalarında çini mozaik tekniğinin uygulandığı görülür. Yapının ana eyvan kemerinde yer alan kitabede adı geçen Tuslu Mehmed’in türbenin çinilerini de programladığı anlaşılmaktadır[9].
Sırçalı Medrese’nin banisi Selçuklu Sultanı II. Alaeddin Keykubad’ın Lalası Bedreddin Muslih’dir[10]. Avgunu Medresesi’nin banisi bilinmemektedir.
Sivas Buruciye Medresesi açık avlulu, dört eyvanlı ve tek katlı bir yapıdır. Medresede giriş eyvanının kuzeyine türbe, güneyine mescidin bitişik yapılması ile avlunun batı-ön kanadı özel/farklı işlevli birimlere ayrılmıştır (Plan 1c). Medresede mescit-türbe gibi kare planlı ve kubbe ile örtülü birimlerin ön kanatta akılcı dizilimi yapım aşamasında tasarlandıklarını göstermektedir. Medresede giriş eyvanının kuzeyine bitişik tek katlı türbeye avludan girişin sağlanması Sırçalı ve Avgunu örneklerinden farklıdır[11]. Burucirdi Türbesi kare planlı, üçgen kuşakla geçilen kubbe ile örtülü, bir kapıyla avluya, büyük boyutlu bir pencere ile dışa açılmaktadır. Batı cephe/ön yüzde taç kapının simetriğinde bulunan kademeli bordürlerle kuşatılan altı sıra mukarnas kavsaralı dikdörtgen pencerelerden kuzeydeki türbeye, güneydeki mescide açılmaktadır. Türbenin güney duvarı ekseninde tahrip olmuş bir mihrap nişi ile çini kaplamaları dökülmüş, harçla sıvanmış üç sanduka yer alır[12]. Türbenin düzgün kesme taş ile örülen duvarları fi ruze renkli altıgen çinilerle kaplanarak, kubbeye geçiş ve kubbesinde fi ruze, patlıcan moru sırlı-sırsız tuğlalar kullanılmıştır[13]. Türbenin duvarlarını üst seviyede fi ruze renkli çinilerle spiraller oluşturan kıvrık dal ve rumi motifl eriyle bezeli zemin üzerine, patlıcan moru çiniler kullanılarak sülüsle yazılan tek satırlık kitabe şeridi sınırlamaktadır[14]. Batı duvardaki dualar içeren kitabe şeridinde “…Bu zayıf, garip, yalnız kul olan Muzaff er b. Hibetullah el-Mufaddali el-Burucerdi türbesidir…” yazılıdır[15].
Sivas Buruciye Türbesi bani adını veren kitabesi, özellikle duvarları, kubbe ve kubbeye geçişlerde yer alan çini mozaik tekniği ile sırlı-sırsız tuğla örgülü yoğun bezemeleri mekâna verilen önemi göstermektedir. Medresede avluyu kuşatan birimler arasında bani Muzaff erüddin Burucirdi Türbesi, büyük boyutlu ve mukarnas kavsaralı penceresi ile dıştan/ön cepheden, yoğun çini süsleme programı ile içten vurgulanmıştır.
İncelenen üç medresede giriş eyvanına bitişik türbe kurgusu ortak olsa da uygulamada bazı farklılıklar gözlenmektedir. Üstelik Kayseri Avgunu Medresesi Türbesi giriş eyvanından girilen, dönemin bağımsız türbeleri gibi dıştan planı, cepheleri, örtüsü/külahı okunabilen kurgusuyla farklıdır. Bu medreselerde türbelerin giriş eyvanı ile aynı düzlemde bulunması, pencereleri ya da üç boyutlu görünümleri ile ön cepheye yansımaları dikkat çekicidir.
2. Yan Eyvana Bitişik Türbeler
Kayseri Gevher Nesibe (1205-1206), Akşehir Taş (1250) ve Kırşehir Caca Bey (1272) medreselerinde yan eyvanların bitişiğindeki mekânlar türbe olarak değerlendirilmiştir (Plan 2a-c). Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası-Medresesi taç kapısı üzerindeki kitabesine göre 602 H. /1205-1206 M. yılında Selçuklu sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından kız kardeşi Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine yaptırılmıştır. Akşehir Taş Medrese taç kapısı üzerindeki kitabesine göre 1250 yılında Emir-i Dad (adaletten sorumlu kişi) görevini üstlenen Selçuklu devlet adamı Sahip Ata Fahreddin Ali, Kırşehir Caca Bey Medresesi kitabesi ve vakfi yesine göre 1272 yılında Kırşehir Emiri Nureddin Caca Bey tarafından inşa edilmiştir[16].
Kayseri Çifte/Gevher Nesibe Darüşşifası ve Medresesi birbirine bitişik (iki ayrı kütle), Gevher Nesibe Türbesi ise medresenin içinde yer alır (Plan 2a). Çifte/Gevher Nesibe Medresesi açık avlulu, dört eyvanlı ve tek katlı bir yapıdır. Medresenin avlusunda yatay eksendeki doğu eyvanın kuzeyine bitişik iki katlı türbe bulunur (Fotoğraf 3). Türbenin alt katı dikdörtgen planlı ve sivri tonoz örtülü, üst katı/ ziyaret odası dıştan kareye yakın dikdörtgen içten sekizgen planlı, içten kubbe, dıştan sekizgen piramidal külahla örtülüdür[17]. Medresenin avlusunda kuzeydoğuda bulunan iki revak birimi türbenin alt katı ile çift yönlü beş basamaklı merdivenle çıkılan ziyaret odasına açılmaktadır. Araştırmacılardan Başak İpekoğlu, bu örneği “Medresenin ve Darüşşifanın Birlikte İnşa Edildiği, Türbenin İlk Planlama Etabında Tasarlandığı Yapılar” olarak gruplamıştır[18]. Türbe, Selçuklu medreseleri içinde yer alan iki katlı ilk/erken tarihli örneklerden biridir[19]. Yapıda bugün sanduka bulunmamaktadır. Medresenin ön/güney ve doğu cephelerinden türbenin gövdesinin üst bölümü ile külahının dışa yansıtılarak görünür olmasına özen gösterilmiştir.
Akşehir Taş Medrese’de yatay eksendeki kuzey eyvanın batısına bitişik, Kırşehir Caca Bey Medresesi’nde doğu eyvanın kuzeyine bitişik ve kuzeydoğu köşe mekânını oluşturan kare planlı ve iki katlı türbe yer alır[20].
Akşehir Taş Medrese açık avlulu, dört eyvanlı ve tek katlı bir yapıdır (Plan 2b). Medresede dışta batı cephenin kuzey köşesine mescit, içte avlunun kuzeyindeki yan eyvanın batısına bitişik kare planlı türbe ile mescidin ortak duvarla bağlanması, aynı yöndeki farklı işlevli birimleri vurgulamaktadır. Bu çerçevede medresenin batı/ön cephesinde eksenin kuzeyinde mescit ile güneyine bitişik türbenin yapılması akılcı bir çözümlemedir. Ayrıca medrese mescidinin kuzeybatı köşesindeki kübik kaideli, silindirik gövdeli ve iki şerefeli anıtsal minaresi de ön cepheye dâhil olmuştur. Akşehir Taş Medrese Türbesi, kareye yakın dikdörtgen planlı ve sivri tonoz örtülü alt, kare planlı ve üzeri üçgen kuşakla geçilen kubbe ile örtülü üst kat/ ziyaret odasından oluşmaktadır. Alt kata/mezar odasına kuzeybatı köşedeki mescide bitişik eyvan kurgulu mekândan, ziyaret odasına medresenin avlusundan girilmektedir. Özgününde türbede yapının banisi Sahip Ata ailesine ait çiniyle kaplı üç sandukanın olduğu belirtilmektedir. Ayrıca türbenin duvarları, kubbeye geçiş ve kubbesinde tuğla ve çini kullanılmıştır[21].
Kırşehir Caca Bey Medresesi kapalı avlulu, dört eyvanlı ve tek katlı bir yapıdır (Plan 2c). Medresede avlunun yatay eksenindeki doğu yan eyvanın kuzeyine bitişik, kuzeydoğu köşe mekânı türbe olarak yapılmıştır[22]. Medresenin avlusuna hâkim olan dikey eksendeki/güneydeki ana eyvanın mescit olması (mescidi), dışta aynı yöndeki güney cephenin batısındaki kübik kaideli, silindirik gövdeli ve tek şerefeli minare ile de öne çıkarılmıştır. Benzer şekilde yatay eksendeki doğu yan eyvanın kuzeyine bitişik türbe ise kuzey cepheye eklemlenerek, anıtsal taç kapı ile ön cepheyi hareketlendirmektedir. Türbe, kuzeydoğu köşedeki konumu ile hem medresenin içinde, hem de dışındadır. Türbenin kuzey/ön cepheye yansıması, anıtsal taç kapının doğusuna bitişik konumu, üç yönden mukarnas dizileriyle kuşatılmış beş sıra mukarnas kavsaralı dikdörtgen penceresi, kübik gövdesi, onikigen kasnak ve külahıyla ön cephe düzenlemesinin bir parçasıdır. Medresenin plan şeması ile ön cephe düzenlemesi medrese-türbenin eş zamanlı yapıldığını göstermektedir. Caca Bey Medresesi’nde taç kapı ve türbe ön/kuzey, mescit ve minaresi arka/güney cepheyi taçlandırmaktadır.
Kırşehir Caca Bey Türbesi kare planlı, içten üçgen kuşakla geçilen kubbe, dıştan onikigen kasnağa oturan onikigen piramidal külahla örtülü ve iki katlıdır (Fotoğraf 4). Türbeye doğu eyvanın kuzey duvarındaki yedi basamaklı merdivenle ulaşılan dışbükey iki silme ve yüzeyi bezemeli bir bordürle çevrilen dikdörtgen kapıdan girilmektedir.Yapının kuzey duvarının ekseni ile doğu duvarında eksenin güneyinde birer pencere yer alır. Bugün türbede özgün olmayan bir sanduka vardır[23]. Caca Bey’in sandukasının bulunduğu alt kata dört basamaklı bir merdivenle inilmektedir. Türbenin üst kat/ziyaret odasının duvarlarını üst seviyede sınırlayan yatay şeritte firuze çinilerin kuşattığı patlıcan moru çinilerle uygulanmış sülüsle yazılmış Bakara (255), Mümin (39), Nur (36-38) surelerinin ayetlerinden seçilmiş kitabeler dikkati çeker[24]. Yapının içinde kaba yonu ve düzgün kesme taş kullanılmıştır.
Medrese ve Türbenin banisi Kırşehir Emiri Nureddin Caca Bey’in ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Caca Bey’in Anadolu’da Selçuklular ve İlhanlılar arasındaki siyasi mücadelelerin yaşandığı bir ortamda, yaklaşık 13. Yüzyılın sonuna doğru öldüğü ve inşa ettirdiği medresesinin içindeki türbesine gömüldüğü anlaşılmaktadır[25].
3. Ana Eyvana Bitişik Türbeler
Anadolu Selçuklu medreselerinde çoğunlukla giriş eyvanının karşısında konumlanan ve dikey eksende bulunan ana eyvan, diğer eyvanlardan geniş ve yüksek tutularak yapıya hâkim konumuyla öne çıkmaktadır. Dolayısıyla ana eyvanın bitişiğindeki mekânların türbe yapılması da akılcı bir yaklaşımdır. Mengücekli eseri Divriği Turan Melek Darüşşifası (1228-1229) ile Konya Karatay (1251- 1252) ve Tokat Gök (1275) medreselerinde ana eyvanın bitişiğindeki mekânlar türbe olarak tasarlanmıştır (Plan 3a-c). Divriği Turan Melek Darüşşifası taç kapısı üzerindeki kitabelerine göre 1228-1229 yılında Mengücekli hükümdarı Ahmed Şah’ın eşi Turan Melek tarafından Ahlatlı Mimar Hürremşah’a yaptırılmıştır. Konya Karatay Medresesi taç kapısı üzerindeki kitabesi ve vakfi yesine göre 1251- 1252 yılında Selçuklu devlet adamı Celaleddin Karatay tarafından inşa edilmiştir. Tokat Gök Medrese’nin kitabesi ve vakfi yesi olmadığı için yapım tarihi ve banisi kesin olarak bilinmemektedir. Bazı araştırmacılar Tokat Gök Medrese’nin mimari ve süsleme özellikleri ile Selçuklu Veziri Muiniddin Süleyman Pervane’nin bu çevredeki etkinliklerini dikkate alarak, yapının yaklaşık 1275 yılında Pervane tarafından yaptırılmış olabileceğini ileri sürmektedir[26].
Divriği Turan Melek Darüşşifası Ulu Camii yapı topluluğu içinde yer alır. Kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı yapı topluluğunda kuzeyde cami ile güneyine bitişik darüşşifa ve darüşşifanın içinde türbe bulunur. Darüşşifa kapalı avlulu, üç eyvanlı, batı kanadı çift katlı bir yapıdır (Plan 3a). Yapıda avlunun doğu kanadında, dikey eksendeki ana eyvanın kuzeyine bitişik doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı mekân tek katlı türbe olarak yapılmıştır [27]. Bu mekân bir kemerle doğuda kare planlı, içten üzeri tromplarla geçilen kubbe, dıştan sekizgen piramidal külahla örtülü, batıda dikdörtgen planlı ve sivri tonoz örtülü iki birime ayrılmıştır. Yapıda sekizgen kasnak ve piramidal külahıyla dışa yansıyan türbenin dıştan algısı güçlüdür (Fotoğraf 5). Türbe batı duvarının güney köşesindeki kapı ile avluya, kuzey duvarında eksenin batısındaki bir pencere ile camiye, doğu duvarında eksene simetrik üst seviyede bulunan birer mazgal pencere ile dışa açılmaktadır. Yapının içinde darüşşifanın banisi Turan Melek, caminin banisi Ahmet Şah ile diğerleri yakınlarına ait üç sıra halinde dizilmiş on altı sanduka bulunmaktadır. Turan Melek ve eşi Ahmet Şah’ın firuze renkli altıgen çinilerle kaplanmış sandukaları diğerlerinden daha büyüktür. Sandukaların baş ve yan yüzlerinde altıgen firuze ve patlıcan moru çiniler üzerine altın yaldızla “yâ Allah” yazılmıştır[28]. Darüşşifa ve türbede düzgün kesme taş kullanılmıştır. Araştırmacılardan Doğan Kuban, cami ve darüşşifadaki süsleme yoğunluğuna dikkat çekerek, türbenin bezemesiz kalmasını yapının tamamlanmamış olabileceğine bağlamaktadır[29].
Konya Karatay Medresesi’nde ana eyvanın bitişiğindeki kare, Tokat Gök Medrese’de ana eyvanın bitişiğindeki dikdörtgen planlı mekânlar türbe olarak yapılmıştır. Karatay örneğinde avluya hâkim konumdaki tek eyvanın bitişiğindeki birim, türbe için en uygun mekân olmuştur[30].
Konya Karatay Medresesi kapalı avlulu, tek eyvanlı ve tek katlı bir yapıdır (Plan 3b). Medresede avlunun batı kanadı eksenindeki ana eyvanın güneyine bitişik mekân türbe olarak değerlendirilmiştir (Fotoğraf 6). Türbe kare planlı, üzeri üçgen kuşakla geçilen kubbe ile örtülü, bugün tek, özgününde iki katlı bir yapıdır[31]. Mekânın doğu duvarı kuzey köşesindeki kapı avluya, batı duvarı ekseninde dışa, kuzey duvarı yaklaşık ekseninde eyvana açılan birer pencere bulunur. Yapının içinde özgününde çini kaplı olduğu belirtilen bir sanduka vardır. Medrese ve türbenin banisi Celaleddin Karatay’ın yapının inşasından yaklaşık üç yıl sonra (1254) Kayseri’de öldüğü, Konya’daki medresesinin içindeki türbesine (alt katına) gömüldüğü belirtilmektedir[32]. Türbenin duvarları sıvalı olduğundan malzemesi algılanamamaktadır. Kubbeye geçiş ve kubbede tuğla kullanılmıştır. Kubbe yüzeyi çift yönlü eğik istifli/başak örgülü tuğlalarla biçimlenen balıksırtı motifleriyle bezenmiştir[33]. Medresede avluyu ve türbeyi örten kubbeler dışa yansıyan önemli elemanlardır.
Tokat Gök Medrese açık avlulu, iki eyvanlı ve çift katlı bir yapıdır (Plan 3c). Medresede avlunun dikey ekseninde güney kanattaki ana eyvanın batısına bitişik doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı mekân türbe olarak düzenlenmiştir[34]. Bu mekânın örtüsü iki kemerle ortada kare planlı ve üzeri üçgen kuşakla geçilen kubbe, iki yanda dikdörtgen planlı ve sivri tonoz örtülen üç birime ayrılmıştır. Türbenin kuzey duvarının doğu köşesinde avluya açılan bir kapı vardır. Yapının içinde farklı boyutlarda yirmi sanduka yer alır[35].
Tokat Gök Medrese’nin kitabesi olmadığı için yapım tarihi ve banisi kesin olarak bilinmemektedir. Araştırmacılar yapının mimari ve süsleme özelliklerine dayanarak yaklaşık 1275 yılında Selçuklu Veziri Muiniddin Pervane tarafından yaptırılmış olabileceğini ileri sürmektedir[36].
4. Eyvanlardan Birinin Türbe Olarak Tasarlandığı Örnek
Anadolu Selçuklu medreseleri ve darüşşifalarında eyvanlardan birinin türbe olarak tasarlandığı yapılar çok azdır. Bu grubun örneğini Sivas I. İzzeddin Keykavus Darüşşifası ve Türbesi oluşturmaktadır. Keykavus Darüşşifası taç kapısı üzerindeki kitabesi ve vakfi yesine göre 1217 yılında, darüşşifanın içindeki I. İzzeddin Keykavus Türbesi ise kuzey cephesindeki kitabesine göre 1220 tarihinde Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır[37]. Ayrıca türbenin kuzey cephesinde, batıdaki pencerenin üzerinde iki kartuş içinde “Amelî Ahmed, bin Bizl Marendî” yazılı sanatçı kitabesi yer alır[38].
Sivas I. İzzeddin Keykavus Darüşşifası açık avlulu, dört eyvanlı ve tek katlı bir yapıdır (Plan 4). Darüşşifada avlunun yatay eksenindeki güney eyvanın kuzeyi duvarı kapatılarak türbeye dönüştürülmüştür (Fotoğraf 7-8). Türbe kare planlı, üzeri içten üçgen kuşaklarla geçilen kubbe, dıştan ongen kasnağa oturan piramidal külahla örtülü ve iki katlıdır[39]. Yapının alt katı/mezar odası bugün algılanamamaktadır. Türbenin ziyaret odası/mescit mekânının güney duvarı ortasında dikdörtgen nişli, beş sıra mukarnas kavsaralı dıştan iki bordürle kuşatılan mihrap bulunur[40]. Yapının güney duvarında eksene simetrik alt seviyede büyük, üst seviye küçük boyutlu birer dikdörtgen pencere, kuzey duvarında eksende bir kapı ile simetriğinde aynı kurguda büyük boyutlu birer pencere yer alır. Türbenin ön/ kuzey cephesinde, üst seviyede kapı ve pencerelerin üzerinde uzanan yatay şeritte sülüsle yazılmış tek satırlık inşa kitabesinde “Bu daracık mezarlara girmek üzere geniş saraylardan çıkarıldık. Ne yazık ki (bu ölüm hadisesinde) zenginliğimin bana faydası olmadı, saltanatım mahvoldu, …ahrete intikal ve göçüş olayı 617 senesinin Şevval ayının dördüncü günü gerçekleşti” yazıları ölüm karşısındaki çaresizliği ve ölümün kaçınılmazlığını vurgulamaktadır[41]. Kitabe verileri darüşşifasının inşasından (1217) yaklaşık üç yıl sonra bu türbenin (1220) yaptırıldığını göstermektedir. Türbenin ön/kuzey cephesinde revaklara ve avluya açılan dikdörtgen çerçeveli, sivri kemerli alınlıklı dikdörtgen bir kapı ile simetriğindeki pencereler ve dıştan ongen kasnağın her bir yüzü sırlı-sırsız tuğla ve çini mozaik tekniğinde çinilerle süslenmiştir[42]. Yapının içinde farklı boyutlarda on beş sanduka bulunmaktadır. Keykavus’un büyük boyutlu ve yüksek sandukası çini ile kaplanmıştır[43]. Darüşşifanın özellikle türbe bölümünde sanatçı kitabesinden de anlaşıldığı gibi komşu kültür çevresinden gelen İranlı-Marendli sanatçının çalıştığı çini programının zenginliğinden anlaşılmaktadır. Ayrıca yapının güney cephesinde türbenin bulunduğu bölüm ile ongen kasnağının yüksek tutularak, yoğun süslenmesi türbenin algısını artırmıştır.
Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus’un Sivas’taki Darüşşifası’nı inşa ettirdiği 1217 yılından sonra başkent Konya’ya yöneldiği ve Selçuklu dönemi İç Kalesi’nin içinde bulunan Konya Alaeddin Camii’nin yapımına devam ettiği anlaşılmaktadır. Alaeddin Camii’nin avlusunun kuzey cephesinin batı bölümünde üç dilimli kemerli niş içinde sülüsle yazılmış dört satırlık kitabe “… Bu mübarek mescit ve türbenin yapılmasını, Galib Sultân, fetihler babası, ...şehit Sultan Keyhüsrev oğlu Keykavus, bitevellî, kul, Atabekî Ayaz’a 616 H./1219 M. senesinde emretti” bilgilerini içerir[44]. Bu kitabe bilgisi cami ve avlunun batısındaki tamamlanmamış türbenin Sultan I. İzzeddin Keykavus’un kendisi için inşa ettirdiğini ortaya koymaktadır[45].
Keykavus’un siyasi yaşamında Konya Alaeddin Camii ve Türbesi’nin yapımına devam ettiği 1219 yılı, sultanın başarısız Halep Seferi sonrasında yaşanan siyasi gerginliklerin etkisiyle verem hastalığının ilerlediği bir dönem olmalıdır. Sultanın Konya’da inşa ettirdiği Türbesi’nin yarım kalmasının nedeni, Keykavus’un yaşadığı kararsızlıklar ve sıkıntılarla Sivas’a geri dönmesi, burada yaptırdığı Darüşşifası’nın içindeki türbesine gömülmesi ile ilişkilidir[46]. Ayrıca Selçuklu Sultanı Keykavus’un hastalığı sürecinde kararını değiştirmesi, baniliğini üstlendiği darüşşifanın/hastanenin içinde yaptırdığı türbeye kendi isteği ile gömülmesi de oldukça anlamlıdır.
B. Medrese Kütlesi Dışında Olan Türbeler
1. Ana Eyvanın Arka Cephesine, Dikey Eksenine Bitişik Türbeler
Anadolu Selçuklu medreselerinden bazılarında bani türbeleri yapıların farklı cephelerine dıştan bitişik inşa edilmiştir (Plan 5a-c). Atabey Ertokuş, Erzurum Çifte/Hatuniye ve Erzurum Yakutiye medreselerinde avluların dikey eksenlerinde, yapılara hâkim konumdaki ana eyvanların arka cephesine bitişik, bu eyvanlarla kapı ya da pencereler aracılığı ile bağlantılı türbeler karşımıza çıkmaktadır. Medreselerde arka cepheyi hareketlendiren, taçlandıran bu türbeler dönemin bağımsız örnekleri gibi dıştan (kaide, gövde ve külahları) tümüyle okunabilmektedir.
Atabey Ertokuş Medresesi taç kapısı üzerindeki kitabesi ve vakfi yesine göre Selçuklu devlet adamı Mübarizeddin Ertokuş tarafından 1224 yılında, Erzurum Çifte Minareli/Hatuniye Medresesi 1285-1290 yıllarında, Erzurum Yakutiye Medresesi taç kapısı üzerindeki kitabesine göre Cemaleddin Hoca Yakut tarafından 1310-1311 yılında yaptırılmıştır[47].
Medreselerde avlunun dikey ekseninde konumlanan, diğer eyvanlardan geniş, yüksek ve derin olan, avlu zemininden yüksek kurgusuyla öne çıkan ana eyvanın arka cephesine dıştan bitişik türbeler yer almaktadır. Bu grubun ilk örneğini Atabey Ertokuş Medresesi ve Türbesi oluşturmaktadır. Ertokuş Medresesi kapalı avlulu, tek eyvanlı ve tek katlıdır (Plan 5a). Örnekte taç kapı, kapalı avlu, havuz, eyvan/mescit ve eyvanla bağlantılı dıştan bitişik türbenin dikey eksende yer alması bu birimleri öne çıkarmaktadır. Ertokuş Medresesi’nin batı cephesinin orta bölümüne dıştan bitişik türbe yapılmıştır (Fotoğraf 9). Ertokuş Türbesi’nde doğu cephenin tümü ile güneydoğu cephenin yarısının medresenin batı cephesinin orta bölümüne ve içte eyvanın batı duvarına bitişik olması, türbeye eyvandan üç kapıyla girilmesi farklı bir uygulamadır. Türbe kare kaideli, içten ve dıştan sekizgen gövdeli, içten kubbe, dıştan sekizgen piramidal külahla örtülü ve çift katlıdır[48]. Bugün türbeye eyvanın/mescidin batı duvarında bulunan üzerlerinde sivri kemerli pencereleri olan üç dikdörtgen kapıdan girilmektedir. Bazı araştırmacılar özgününde eyvandan türbeye tek, bazıları ise üç kapıyla girildiğini öne sürmektedir[49]. Türbe-eyvan bağlantısında eyvan ve türbenin aynı düzlemde olmaması, bir başka deyişle eyvandaki kapıların açıldığı merdivenlerle çıkılan koridorlar aracığı ile ulaşılan türbenin daha yüksekte bulunması, türbenin alt katı/ mezar odası kapısının kapanmasına ve algılanmamasına neden olmuştur. Ertokuş Medresesi ve Türbesi’nin yapım sürecine ilişkin ileride yapılacak yeni çalışmalar (kazı ?) sonucunda bu konunun aydınlatılabileceğini düşünmekteyiz. Medresede avluya hâkim olan tek eyvanının mescit olması, dikdörtgen nişli, beş sıra mukarnas kavsaralı mihrabının bulunması, eyvana açılan türbe kurgusu mescit-türbe ilişkisini artırmıştır[50]. Türbede dikdörtgen prizmal, delik işi/ajur tekniğinde fi ruze renkli çinilerle bezenmiş bir sanduka yer alır[51]. Yapıda moloz taş, kaba yonu taş, düzgün kesme taş, tuğla, çini ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Türbenin kaide ve cephelerinde düzgün kesme taş, türbeyi medreseyi bağlayan duvarlarda kaba yonu taş, içte moloz taş, cephelerin köşelerindeki plasterler, pencere kemerleri ve külahta tuğla kullanımı görülür. Cephelerde bir sıra kahverengi, bir sıra beyaz kesme taşların dizilimi ile renk almaşıklığı uygulanmıştır. Devşirme malzeme türbeye giriş kapılarının lento ve söveleri, içten ortadaki kapının kemeri ile eyvandan türbeye ulaşılan merdiven basamaklarında kullanılmıştır[52].
Atabey Ertokuş Medresesi’nin banisi Selçuklu devlet adamı Mübarizeddin Ertokuş’tur. Mübarizeddin Ertokuş, uzun süre Isparta ve Antalya bölgesinin subaşılığını/valiliğini, son olarak da Erzincan’da Melik Gıyaseddin Keyhüsrev’in atabeyliğini yapmıştır[53]. Başarılı bir devlet adamı olan Mübarizeddin Ertokuş’un ölümüne ilişkin bilgilerin olmaması üzücüdür. Medresenin bulunduğu Atabey ve çevresi Ertokuş’un yaşadığı ve bildiği, kervansaray, cami, medrese, türbe gibi yapılarını inşa ettirdiği bir bölge olmuştur. Bu yapılar arasında Atabey Ertokuş Medresesi ile bitişiğine kendi türbesini inşa ettirmesi Ertokuş’un tercihini, bölgeye özel ilgisini göstermektedir.
Atabey Ertokuş Medresesi ve Türbesi’ndeki uygulama daha sonra Anadolu’da Erzurum Çifte Minareli/Hatuniye (1285-1290) ve Erzurum Yakutiye (1310-1311) medreselerinde de karşımıza çıkmaktadır[54]. Sunulan üç örnekte de taç kapıgiriş eyvanı/mekânı-avlu-ana eyvan-türbenin dikey eksende dizilimi, bu yöndeki vurguyu güçlendirmektedir.
Erzurum Çifte Minareli/Hatuniye Medresesi açık avlulu, dört eyvanlı ve iki katlı bir yapıdır (Plan 5b). Medresede avlunun dikey ekseninde diğer eyvanlardan daha derin olan ana/güney eyvanın güney cephesine bitişik iki katlı türbe yer alır (Fotoğraf 10). Türbenin alt katı/mezar odası dıştan kare, içten haç planlı ve haç tonoz örtülü, üst katı/ziyaret mekânı/mescidi dıştan ve içten onikigen planlı, içten kubbe, dıştan konik külahla örtülüdür[55]. Yapının mezar odası ve üst kat/mescide medresenin ana eyvanındaki merdivenlerle ulaşılan kapılardan girilmektedir. Türbenin kuzey, kuzeybatı ve kuzeydoğu cepheleri (üç cephesi) medresenin güney cephesinin orta bölümüne, içten ana eyvana bitişiktir. Türbenin cephelerinde dışbükey/kaval ve kademeli düz silmelerle biçimlenen sivri kemerli yüzeysel nişler ile doğu, batı, kuzeydoğu ve kuzeybatı cephelerde alt seviyede beş sıra mukarnas kavsaralı dikdörtgen, üst seviyede sivri kemerli pencereler bulunur. Yapıda onikigen gövdenin üst bölümü silindiriğe dönüşerek konik külahla örtülmüştür. Türbenin mescit bölümündeki pencereler yedi sıra mukarnas kavsaralı, pencere aralarındaki dönüşümlü dizilen ve örtü seviyesine kadar yükselen yarım daire nişler altı sıra mukarnas kavsaralıdır. Ayrıca bu pencerelerin üzerinde sivri kemerli nişler yer alır. Bugün sanduka bulunmayan türbede düzgün kesme taş kullanılmıştır. Yapının cephelerinde gövdenin üst bölümünde/saçak altında kademeli silmelerle sınırlanan geometrik bezemeli bir bordür ile külahın yüzeyini hareketlendiren silmelerle biçimlenen sivri kemerli süslemeler dikkati çeker.
Çifte Minareli/Hatuniye Medresesi ve Türbesi’nin kitabesi ve vakfi yesi olmadığı için yapım tarihi ve banisi tartışmalıdır. Medreseyle ilgili en ayrıntılı çalışma Haluk Karamağaralı tarafından yapılmıştır. Karamağaralı, medrese ve türbenin birlikte inşa edildiğini, Şehzade Keyhatu’nun eşi Padişah Hatun tarafından 1285-1291 yıllarında yaptırıldığını ileri sürmektedir[56]. Yapının inşa edildiği tarihsel süreç ile mimari özelliklerini tartışan bazı araştırmacılar da aynı görüşe katılmaktadır[57]. Daha sonra medreseyle ilgili ayrıntılı bir çalışma Osman Gürbüz tarafından yapılmıştır[58]. Araştırmacı Erzurum Çifte Minareli Medrese’nin inşa tarihi ve banisini tartıştığı makalesinde yapının II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in eşi Gürcü Hatun’dan doğan kızı Hundi Hatun adına üvey babası Muînedddin Süleyman Pervane tarafından 1266-1277 yılları arasında yaptırılmış olabileceğini belirtmektedir[59].
Erzurum Çifte/Hatuniye Medresesi ve Türbesi’ndeki kurgu daha sonra inşa edilen Erzurum Yakutiye Medresesi-Türbesi’nde de yinelenmiştir. Yakutiye Medresesi kapalı avlulu, üç eyvanlı, batı kanadı çift katlı bir yapıdır (Plan 5c). Örnekte kapalı avlunun dikey eksenindeki doğu/ana eyvanın doğu cephesine dıştan bitişik iki katlı türbe bulunur (Fotoğraf 11).Türbenin bugün girilemeyen alt katı/mezar odasının kare planlı ve çapraz tonozla örtülü olduğu belirtilmektedir[60]. Yapının üst katı/mescidi kare kaideli, dıştan onikigen, içten daire planlı ve silindirik gövdeli, içten kubbe, dıştan konik külahla örtülüdür[61]. Türbenin batı cephesinin tümü, kuzeybatı ve güneybatı cephelerinin yarısı medresenin batı cephesinin orta bölümüne, içten ana eyvana bitişiktir. Türbenin alt ve üst katına medresenin kuzeydoğu köşe odasıyla bağlantılı olan kare planlı ve sivri tonoz örtülü mekânın güney duvarının doğu köşesindeki kapı ve merdivenlerle ulaşılmaktadır. Yapının dairesel planlı mescidinin güney duvarı ortasında yarım daire nişli mihrap ile doğu ve güneydoğu duvarları ekseninde dışa, batı duvarı ekseninde eyvana açılan birer pencere yer alır. Türbenin cepheleri çift sütuncelere atılan kademeli sivri kemerlerle biçimlenen yüzeysel nişlerle hareketlendirilerek, doğu ve güneydoğu cephelerinde alt seviyede dikdörtgen çerçeveli, altı sıra mukarnas kavsaralı dikdörtgen pencereler görülür. Onikigen gövdenin üst bölümü silindiriğe dönüşerek konik külahla örtülmüştür. Türbenin cephelerinde gövdenin üst bölümünde/saçak altında kademeli silmelerle sınırlanan geometrik bezemeli bir bordür ile külahın yüzeyinde yatay ve dikey silmelerle biçimlenen süslemeler dikkati çeker. Yapıda düzgün kesme taş kullanılmıştır.
Erzurum Yakutiye Medresesi ve Türbesi’nin eş zamanlı yapıldığı medresenin taç kapısı üzerinde bulunan “Bu medfenin yapılmasını 710 H./1310 M. yılında Sultan Olcaytu’nun hükümdarlık günlerinde Sultan Gazan ve Bolugan Hatun’un yardımları ile… Cemaleddin Hoca Yakut emretti” yazılı inşa kitabesinden anlaşılmaktadır[62]. Medrese adının geçmediği bu kitabede türbe medfen/mezar yeri olarak tanımlanmıştır. Yapının banisi Cemaleddin Hoca Yakut’un kimliği hakkında bilgilerimiz sınırlıdır. Cemaleddin Hoca Yakut’un İlhanlı döneminde Erzurum ve Bayburt çevresinin valisi olabileceği düşünülmektedir[63].
Anadolu’da Erzurum’daki Çifte Minareli/Hatuniye Medresesi açık avlulu, Yakutiye Medresesi kapalı avlulu medreselerin en büyük boyutlu anıtsal örneğidir. Bu yapılar medrese-türbe ilişkisinin yanı sıra İlhanlı döneminde değişen ve gelişim gösteren çifte minareli taç kapı-büyük boyutlu pencere-payandalar ve köşe kuleleri gibi ön cephe elemanlarıyla dikkat çekmektedir[64].
2. Medreselerin Cephelerinden Birine Bitişik Türbeler
Bu bölümde medreselerin cephelerinden birine bitişik yapılan türbelerden örnekler sunulacaktır. Kayseri Mahperi Huand Hatun Medresesi’nde yan/ güney, Çay Ebû’l-Mücahid Yusuf Bin Yakub/Taş Medresesi’nde kuzey/ön cephelere bitişik türbeler yer alır (Plan 6a-b). Kayseri Mahperi Huand Hatun Medresesi bitişiğindeki caminin doğu ve batı taç kapıları üzerindeki kitabelerine göre Mahperi Huand Hatun tarafından 1238 yılında, Çay Taş/Yusuf bin Yakub Medresesi taç kapısı üzerindeki kitabesine göre Yusuf bin Yakub tarafından 1279 yılında inşa ettirilmiştir[65].
Kayseri Mahperi Huand Hatun Külliyesi cami, türbe, medrese ve hamamdan oluşan büyük bir yapı topluluğudur66. Külliyede caminin kuzey cephesinin batısına bitişik medrese ile medresenin güney cephesinin doğusuna bitişik, aynı zamanda caminin içinde bulunan Huand Hatun Türbesi medrese-türbe-cami bağlantıları ile farklı bir örnektir (Fotoğraf 12). Camide hariminin kuzeybatısında üç sahın genişliğinde ve iki sahın derinliğindeki alan Mahperi Huand Hatun Türbesi için ayrılmıştır[67]. Türbenin caminin içinde bulunması camiyle fiziksel bir bağlantı kurarken, medresede ana eyvanın güneyine bitişik üç bölüntülü mekânın güneydoğu köşe odasındaki kapıdan türbeye girilmesi medrese ile organik bir ilişki sağlamaktadır. Türbenin yer seçiminde yerinde önceden mevcut olan bir Bizans dönemi mezar yapısı ile aynı yerde daha sonraki dönemlerde yapılmış bir derviş türbesinin etkili olduğu ileri sürülmektedir[68]. Anlaşılıyor ki, üst üste eski mezar yapılarının olduğu, mezar alanı olarak belirlenmiş bu sınırlı alan Huand Hatun Türbesi’nin oldukça yüksek tutulan ve mermerle kaplanarak beş sıra mukarnas dizisiyle hareketlendirilen kaidesi ile çözümlenmiştir.
Mahperi Huand Hatun Medresesi açık avlulu, iki eyvanlı ve tek katlıdır (Plan 6a). Medresede avlunun doğu kanadındaki ana eyvanın güneyine bitişik üç bölüntülü mekânın güneydoğu köşesindeki biriminden girilen türbe kare kaideli, içten ve dıştan sekizgen planlı, içten kubbe, dıştan sekizgen piramidal külahla örtülü ve tek katlıdır [69]. Yapının sütuncelerle sınırlandırılan cepheleri iki kademeli sivri kemerlerle oluşturulan yüzeysel nişlerle hareketlendirilmiştir. Ayrıca cephelerde sivri kemerle kuşatılan bir sütuna atılan ikiz sivri kemerli pencereler yer alır. Türbenin gövdesinin üst/külahın alt kısmı mukarnas dizileriyle sonlanarak, sütuncelerin kaide, gövde ve başlığı, kemerlerin yüzeyi ve köşelikleri geometrik motifl erle süslenmiştir. Türbenin ziyaret mekânına/mescidine kuzey cephesi eksenine rastlayan medresenin güneydoğu köşe odasından çıkılan merdivenlerle ulaşılan kapıdan girilmesi, giriş ile aynı eksende (dikey eksende) bulunan beş cepheli ve beş sıra mukarnas kavsaralı anıtsal mihrabı vurgulamaktadır[70]. Mihrabı geometrik bezemeli iki bordür kuşatmaktadır. Yapının içinde üç sanduka vardır. Sandukalardan biri Mahperi Huand Hatuna, diğeri torunu Selçukî Hatun’a aittir. Üçüncü sandukanın kime ait olduğu bilinmemektedir. Selçuk Hatun’un sandukasındaki kitabe 1284 tarihini vermektedir[71]. Türbenin kaidesinde mermer, cephelerinde, duvarlarında, mihrapta ve örtü sisteminde düzgün kesme taş kullanılmıştır.
Mahperi Huand Hatun Medresesi ve Türbesi’nin inşa kitabesi yoktur. Araştırmacılardan Haluk Karamağaralı, medresenin camiden önce yaptırıldığını belirtmektedir[72]. Türbenin içinde olduğu Huand Hatun Camii, doğu ve batı taç kapılarında bulunan inşa kitabesine göre 635 H. /1238 M. yılında I. Alâeddin Keykubad’ın Hıristiyan eşi Mahperi Hatun tarafından yaptırılmıştır. Caminin doğu ve batı taç kapıları üzerindeki üç satırlık kitabede “…Keyhüsrev devrinde 635 yılında büyük Melike din ve dünyanın yüz akı Mahperi Hatun emretti…” yazıları okunmaktadır[73]. Bu kitabelere göre caminin Keykubad’ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev devrinde, annesi Melike/Mahperi Hatun tarafından inşa ettirildiği yazılıdır. Ayrıca türbede bulunan Mahperi Hatun’un sandukasında yer alan sülüsle yazılmış üç satırlık kitabede Keykubad oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev şehit ve merhum olarak verilmiştir[74]. Ayrıca tarih içermeyen kitabede bani Mahperi Hatun’un “…seyyide, saide, setire, şehide, zahide, abide, ibadet etmeye düşkün, mücahide, günahlardan korunmuş adalet sahibi, dünyada kadınların melikesi, melike, afife, temiz, devrinin Meryem’i ve zamanın Hatice’si, sayısız mal tasadduku ile bilinen, din ve dünyanın saf hanımı, merhum ve şehid Gıyaseddin Keyhüsrev bin Keykubad’ın annesi Mahperi Hatun’undur…” şeklinde abartılı şekilde övüldüğü, devrinin Meryem’i ve zamanının Hatice’si tanımlaması ile önceden Hıristiyan, sonradan Müslüman olduğuna ve zengin bir kadın kimliğine gönderme yapılmaktadır[75]. Kitabede Mahperi Hatun’un 1246 yılında ölen oğlu dönemin Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’den şehit ve merhum olarak söz edilmesi ile dönem kaynağı İbn Bibi’nin anlatılarında Selçuklu devlet adamı Celaleddin Karatay’ın 1254 tarihinde öldüğü zaman Mahperi Hatun’un hayatta olduğunu belirtmesi önemlidir[76]. Bu veriler ve yapının mimari özellikleri dikkate alındığında türbenin 1254 yılı sonrasında inşa edilmiş olabileceği anlaşılmaktadır[77].
Huand Hatun Türbesi’nin banisi Selçuklu sultanı I. Alaeddin Keykubad’ın Hırıstiyan olan ilk eşi, Alanya Ermeni Kralı Kyr Vart’ın kızıdır. Alanya’nın Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad (1220-1237) tarafından 1221 yılındaki fethi, Keykubad’ın şehrin yöneticisi Kyr Vart’ın kızı/Mahperi Hatun ile evlenmesi (kız alışverişi) yolu ile gerçekleşmiştir. Bazı araştırmacılar Mahperi Hatun’un Yunan kökenli olma olasılığını tartışmaktadır. Mahperi Hatun’un Keykubad’ın ölümünden sonra Müslüman olduğu ve Kayseri’deki bu külliyeyi inşa ettirdiği görülmektedir[78].
Çay Ebû’l-Mücahid Yusuf Bin Yakub/Taş Medresesi’nde ön/kuzey cephenin batı, batı cephenin kuzey köşesine dıştan bitişik iki katlı türbe yer alır (Fotoğraf 13-14). Medrese kapalı avlulu, iki eyvanlı ve tek katlıdır[79]. Yapının kuzey/ ön cephesinde eksende taç kapı, kuzeydoğu köşede çeşme ve kuzeybatı köşede türbe bulunur (Plan 6b). Türbenin alt katı/mezar odası kare planlı ve çapraz tonoz örtülü, üst katı/ziyaret mekânı/mescidi kare planlı ve üzeri üçgen kuşakla geçilen kubbe ile örtülüdür. Kübik gövdesi ve kubbesiyle dışa yansıyan türbenin alt ve üst katına avlunun kuzeybatı köşesindeki kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı mekânının kuzey ve batı duvarlarındaki merdivenlerle ulaşılan kapıdan girilmektedir. Türbenin ziyaret mekânı/mescidi kuzey duvarındaki iki dikdörtgen pencere ile dışa, doğu duvarındaki basık kemerli bir kapıyla kuzeybatı köşe odasına açılmaktadır. Ayrıca mescidin güney duvarı ekseninde özgününde yarım daire nişli bir mihrap bulunur. Bugün sözü edilen mihrap ocak nişine dönüştürülmüştür[80]. Türbede sanduka yoktur. Yapıda cephelerde ve duvarlarda düzgün kesme taş, kubbeye geçiş ve kubbede fi ruze renkli sırlı-sırsız tuğla kullanımı görülür[81]. Türbenin kuzey cephesinde ön cepheye yansıyan dikdörtgen pencerelerin üst bölümü üç sıra mukarnas dizisi ile sonlanarak, dıştan yüzeyi geometrik motifl erle süslenmiş, içten bezemesiz iki bordürle üç yönden çevrilmiştir. Bezemeli bordürün alt kısmı tahrip olmuştur. Türbenin kubbesinde fi ruze renkli sırlı tuğlaların dikey, sırsız tuğlaların yatay uygulanmasıyla zikzak motifl eri oluşturulmuştur[82].
Çay Ebû’l-Mücahid Yusuf Bin Yakub türbesinin kitabesi bulunmamaktadır. Bitişiğindeki medreseyle organik bir bütünlük gösteren türbenin medreseyle eş zamanlı yapıldığı anlaşılmaktadır. Medrese taç kapısı üzerindeki sülüsle yazılmış iki satırlık inşa kitabesine göre Ebû’l-Mücahid Yusuf Bin Yakub tarafından 1278- 1279 yılında, mimar Oğulbek bin Mehmed’e yaptırılmıştır[83].
Medresenin ve türbenin banisi Ebû’l-Mücahid Yusuf Bin Yakub hakkında bilgilerimiz sınırlıdır. Ebû’l-Mücahid (mücahitlerin babası) ününü kullanan Yusuf Bin Yakub’un III. Gıyaseddin Keyhüsrev (1266-1284) döneminde büyük komutan ve devlet adamı olduğu anlaşılmaktadır[84].
Değerlendirme
İncelenen örneklerde görüldüğü gibi 13. Yüzyılda/Anadolu Selçuklu döneminde medrese ve darüşşifaların çoğunda yapı kütlesi içinde eyvanlardan birine bitişik mekân türbe olarak tasarlanmıştır. Medreselerde açık ya da kapalı bir avlunun yatay ve dikey eksenlerine yerleştirilen eyvanlar, avlu zemininden ve beden duvarlarından yüksek tutulan, açık ve kapalı mekân özelliği yansıtan yönlendirici ve hareketli birimlerdir. Özellikle diğer eyvanlardan geniş, derin ve yüksek olan ana eyvan, medrese ve darüşşifaların avlusunu çevreleyen birimlere hakim konumdadır. Bu bağlamda medreselerde kurgu ve süslemeleri ile öne çıkan eyvanlara türbelerin bitişik planlanması, türbelerin de görünür olmasını ve vurgulanmasını sağlamaktadır. Medreselerde türbelerin yeri eyvan sayısı ve mescidin konumuna bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Yapıların içindeki bu türbeler medresede okuyan öğrenciler ve çalışan personel tarafından ziyaret yapılan ve dua edilen önemli mekânlardır.
Anadolu Selçuklu döneminde medrese mimarisi iki koldan (Danişmentli, Artuklu) gelişimini sürdürmüştür. Kapalı avlulu medreselerin ilk örnekleri Danişmentli kültür çevresinde Tokat ve Niksar’da, açık avlulu medreselerin ilk örnekleri Artuklu kültür çevresinde Diyarbakır, Mardin, Urfa gibi yerleşimler ve çevresinde karşımıza çıkmaktadır[85]. Kapalı avlulu olan Tokat (1142-1164) ve Niksar Yağıbasan/Çukur (1157) medreselerinin içinde ya da bitişiğinde türbe işlevli bir mekânın varlığı tartışmalıdır[86]. Özellikle Niksar Yağıbasan Medresesi’nin büyük ölçüde yıkılmış olması, yapının avlusunu çevreleyen mekânların tümüyle algılanmasını, türbe gibi özel işlevli birimlerin tespitini zorlaştırmaktadır.
Açık avlulu medreselerde çoğunlukla simetrik, bazı örneklerde asimetrik kurgulanan eyvan şeması yaygındır. Artuklu yapılarında erken tarihli örneklerden başlayarak bu eyvanlara içten ya da dıştan bitişik kare planlı mekânlar türbe olarak yapılmıştır. Örnek olarak Mardin Hatuniye/Sitti Radviyye Medresesi’nde (1177- 1185) ana eyvanın doğusuna bitişik, Diyarbakır Zinciriye/Sincariye Medresesi’nde (1198-1199) güneydeki ana eyvan ile aynı yöndeki güneydoğu köşe mekânı kare planlı, üzeri tromplarla geçilen kubbeyle örtülü, Mardin Şehidiye Medresesi’nde (13.Yüzyılın ortaları) ise avlunun güneyindeki caminin doğusuna bitişik/güneydoğu köşedeki dikdörtgen planlı ve sivri tonoz örtülü mekân, yapıya adını veren kırk şehitlerin yattığı türbe olarak inşa edilmiştir[87]. Artuklu örneklerinde türbenin en vurgulu olduğu yapı Mardin Sultan İsa/Zinciriye Medresesi (1385)’dir. Doğubatı doğrultusunda dikdörtgen planlı medresenin içinde güneydoğu köşe camiye, güneybatı köşe kare planlı, tromplarla geçilen kubbe ile örtülü türbeye ayrılarak hem caminin, hem de türbenin aynı yöndeki vurgusu artırılmıştır. Medresenin içindeki cami ve türbe dikdörtgen payandalarla desteklenen yivli kubbelerle dışa yansımaktadır[88]. Artuklu medreselerinin içinde yer alan tek katlı türbeler, tek kat örtü sistemine sahiptir. Bu örneklerde bazı Selçuklu medreselerinin içindeki türbelerde olduğu gibi dıştan piramidal ya da konik külahla örtülü uygulamalara rastlanmamaktadır.
Medreselerin içinde yer alan türbelerin alt katları/mezar odaları çoğunlukla kare ya da dikdörtgen planlı ve sivri tonoz örtülü, üst katları/ziyaret mekânı/ mescidi genellikle kare, bazıları dikdörtgen, çok az örnekte çokgen/sekizgen planlı, içten kubbe, dıştan sekizgen piramidal külahla örtülüdür. Kayseri’deki Çifte/Gevher Nesibe Medresesi Türbesi’nin üst katı/ziyaret odası dıştan kareye yakın dikdörtgen, içten yarım daire nişlerle genişletilmiş sekizgen planlı, içten kubbe dıştan sekizgen piramidal külahla örtülü farklı bir örnektir.
13. yüzyılın ikinci yarısında (1250 yılı sonrasında) İlhanlıların Anadolu’da etkili olduğu yıllarda yaptırılan bazı örneklerde medrese kütlesi dışında, ana eyvanın arka cephesine veya cephelerden birine bitişik türbe inşa edilmiştir. İlhanlı döneminde Erzurum’daki Çifte Minareli/Hatuniye ve Yakutiye medreseleri çifte minareli kurguları ve ana eyvanın arka cephesine bitişik türbeleri ile dönemin en anıtsal örnekleridir[89]. Bu medreselerde ön cephelerde çifte minareli taç kapılarla oluşturulan düşeylik/yükseklik etkisi, arka cephelerde türbelerin bitişik yapılmasıyla artırılmıştır. Selçuklu dönemi bağımsız türbeleri gibi kaide, gövde ve külahıyla dışa yansıyan bu türbelere medresenin içindeki eyvan ya da eyvanın bitişiğinde bulunan diğer mekânlardaki kapılarla girilmekte veya bağlantı pencerelerle sağlanmaktadır. Örneklerde türbelerin dıştan bitişik olması; türbenin çevreyle bağlantısını artırmakta, sadece medresede okuyan ve çalışanların değil, yapıların önünden ya da yakınından gelip geçen halktan kişilerin de ziyaret ve dua etmesini kolaylaştırmaktadır.
Selçuklu mimarisinde 13. yüzyılın ortalarından başlayarak medreselerdeki türbe ve mescitlerin dıştan bitişik yapılması, dışarıya alınması, benzer şekilde camilere bitişik türbelerin inşasında da yinelenmiştir. Söz konusu dönemdeki benzer uygulamalarda “medrese-türbe, medrese-mescit, cami-türbe” bitişiklikleri karşımıza çıkmaktadır. Medreseye bitişik mescitlere Akşehir Taş (1250) ve Konya İnce Minareli (1264) medreselerini, camiye bitişik türbelere Amasya’daki Burmalı Minare (1247) ve Gök Medrese (1267), Beyşehir Eşrefoğlu (1296-1299) ve Niğde Sungur Bey (1335) camilerini örnek verebiliriz. Camilere bitişik türbelerden üç örnekte yapıların doğu cephesine, Amasya Burmalı Minare Camii’nde ise farklı olarak kuzey cephenin doğu köşesine bitişik türbe yer alır[90]. Burmalı örneğinde caminin ön/kuzey cephesinde eksende taç kapı, doğu köşede türbe, batı köşede minarenin olması ön cephe vurgusunu artırmıştır. Bir başka deyişle, türbenin bağlı olduğu medrese ya da caminin dışına alınması baninin kimliğini vurgulamakta, dikey/düşey kurgusuyla daha çok ilgi çekmesine yol açmaktadır.
Aynı zaman diliminde Anadolu dışındaki komşu kültür çevrelerindeki, özellikle Suriye ve Mısır’da hüküm süren Eyyubi ve Memluk dönemleri medreselerinde çoğunlukla “medrese-türbe” ya da “medrese-mescit-türbe” tasarımının birlikteliği görülür. Anadolu’daki örneklerde uygulandığı gibi genellikle medreselerin içinde ya da dıştan bitişiğinde, bani ya da yakınlarının türbeleri bulunmaktadır[91]. Anadolu örneklerinden farklı olarak Suriye/Şam ve Mısır/Kahire medreselerinin anıtsal kurgulanan türbeleri, kare planlı, yüksek kasnağa oturan sivri kubbeleri ve bezemeleri ile öne çıkarak daha güçlü bir şekilde vurgulanmıştır. Bu grup içinde Şam’daki Rükniyyet’ül-Berrâniyye (1224-1227), Eşrefi yye/Cevvâniyye ve Berrâniyye (1232-1237), Atabekiyye (1242), Zâhiriyye (1277-1281), Kahire’deki Necmeddin Salih Eyyub (1243-1244) ve Sultan Hassan (1356-1363) medreselerinin türbelerini sayabiliriz[92].
Örneklerde okunduğu gibi Orta ve Doğu Anadolu’daki Konya, Kayseri, Kırşehir, Sivas ve Erzurum gibi merkezlerde bulunan kapalı ya da açık avlulu medreselerde “medrese-türbe (eyvan-türbe)” ilişkisi ortak özellikler yansıtmaktadır. Güneydoğu Anadolu’daki Diyarbakır, Mardin, Urfa gibi yerleşimlerde yer alan çoğunluğu açık avlulu olan medreselerdeki “medrese-türbe” ilişkisi daha çok komşu kültür çevrelerinde Suriye ve Mısır’daki Eyyubi -Memluklu medreseleri ile benzerlik göstermektedir.
Selçuklu dönemini izleyen Anadolu Beylikleri (14-15.yüzyıl) devri kentlerdeki imar faaliyetleri açısından yeni arayışlar, farklı gelişmeler gösteren devingen bir ortam sergilemektedir. Beylikler döneminde (Erken Osmanlı Beyliği dışında) inşa edilmiş çoğunluğu açık avlulu olan medreselerde örneklerimizle paralellik gösteren içte eyvanlardan birine bitişik, eyvanda ya da yapılara dıştan bitişik türbelerin varlığı bu uygulamanın devamlılığını göstermektedir. Karamanoğulları dönemi yapılarından Ermenek Emir Musa/Tol Medresesi’nde (1339) ana ve yan eyvana, Karaman Hatuniye/Nefi se Melek Hatun Medresesi’nde (1381-1382) ana eyvana, Saruhanoğulları Beyliği dönemine ait Manisa Ulu Camii/İshak Çelebi Medresesi’nde (1378) yan eyvana bitişik, Menteşeoğluları Beyliği örneği Peçin Ahmet Gazi Medresesi’nde (1375) ana eyvanda, Karaman İbrahim Bey İmareti Medresesi’nde (1431-1432) ise batı cephenin güney köşesine bitişik türbeler yer alır[93]. Buna karşılık, Erken Osmanlı döneminde medreselerin içinde ve bitişiğinde türbe inşa edilmediği görülmektedir[94].
Sonuç
Anadolu Selçuklu ve İlhanlı dönemlerinde inşa edilen külliyeler/yapı toplulukları incelendiğinde genellikle farklı işlevli yapılar bitişik kurgulanmıştır. Örnekler “darüşşifa-medrese-türbe”,“cami-medrese -türbe-hamam”,“cami-türbe-hanikâh”, “cami-türbe” ve “medrese-türbe” olmak üzere çeşitlilik göstermektedir.
Bu çerçevede medreseler ve darüşşifalar özelinde düşünüldüğünde, yapılarda avlu çevresindeki mekân tasarımında içteki ve yapıların bitişiğindeki türbelerin varlığı, dönemin genel anlayışını yansıtmaktadır. Yukarıda sözü edilen Orta Çağ Türk mimarisinde bitişik kurgulu yapı topluluklarının, medreselerdeki mekânsal düzenlemede de etkileri görülmektedir. Medreselerdeki bani türbelerinin planlamasında hem iç içelik, hem de bitişiklik ilkesi dikkati çekmektedir. Aynı düzenleme medrese-mescit uygulamalarında da yinelenmiştir.
Anadolu’da Selçuklu, İlhanlı ve Beylikler dönemi medreselerinin çoğunda bani türbeleri yapıların içindeki bir mekânda ya da bazı örneklerde yapılara dıştan bitişik inşa edilmiştir. Buna karşılık Erken Osmanlı Beyliği’nden başlayarak Osmanlı döneminde inşa edilen medreselerin içinde bani türbeleri için ayrılmış özel mekânlar bulunmamaktadır. Bu medreselerin plan tiplerinde kare ya da dikdörtgen planlı açık avluların çevresinde dizili mekânların yanı sıra, U ve L şemalı gibi uygulamalar, değişimler, yenilikler de ortaya çıkmaktadır. Osmanlı döneminde çoğunlukla külliyelerin/yapı topluluklarının serbest tasarlandığı medreselerin, türbelerin ve diğer yapıların bağımsız inşa edildiği görülür. Örneklerde bağımsız inşa edilen bu türbeler mimarisi ve süslemeleri ile öne çıkan anıtsal yapılardır. Külliye içinde ya da bağımsız inşa edilen Osmanlı dönemi türbeleri plan şeması, mimari ögeleri, malzeme-teknik ve süsleme özellikleri ile dönem üslubunu yansıtan önemli örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır.
EKLER