Ortaçağ İran tarihi araştırmacıları Vassâf tarihinin siyasî, sosyal ve İktisadî tarih araştırmalarındaki önemini iyi bilirler. Bunun yanında, hiç kuşku yok ki, bu değerli kaynağın tarih araştırmalarında kullanımının nedenli güç olduğunu da takdir ederler. Müellif, son derece süslü bir üslûpla kaleme aldığı eserini, Arapça-Farsça kıssa ve şiirlerle süslemiş ve kullandığı nesri, kendisinden sonraki müelliflerin pek çoğunun taklit edeceği, ama hiçbirinin erişemeyeceği bir noktaya taşımıştır. Bu özelliği ile eser, kendisinden sonraki müellifler üzerinde derin izler bırakmıştır[1].
I. Vassâf’ın Hayatı ve Eserleri:
A. Hayatı: Sultan Olcâytû (1304-1316) tarafından kendisine verilen “Vassâfu’l-Hazrat”[2] ve bunun kısaltılmış şekli olan “Vassâf” lâkabı ile tanınan Şerefu’d-dîn (veya Şihâbu’d-dîn[3]) Abdullah b. ‘İzzu'd-dîn Fazlullâh b. Ebû Na‘îm-i Yezdî (Kâtib-i Şîrâzî) 663/1264-1265 yılında Şîrâz’da doğdu[4]. Babası Fazlullâh, İlhanlı devletinin Fars bölgesi âmillerinden idi. İyi bir tahsilin ardından Hvâce Sadru’d-dîn Alımed-i Zencânî’ye intisab ederek dîvân hizmetine girdi[5]. Müellif, Târih-i Vassâf olarak da bilinen Tecziyetu’l-emsâr ve tezciyetu’l-a'sâr ismini taşıyan beş ciltlik eserini yazmaya 697/1298-99 yılında başladı. Beş yıl sonra, 13 Receb 702/3 Mart 1303 Pazartesi günü İlhânlı vezirleri Reşîdu’d-dîn Fazlullâh ve Sa'du’d-dîn Sâvecî’nin yardımıyla, eserinin o vakte kadar hazırladığı ilk üç cildini, bu esnada üçüncü Suriye seferine çıkmış bulunan Gâzân Hân (1295-1304)’a sunma fırsatını buldu. Fırat nehri üzerindeki 'Ane’de[6] gerçekleşen görüşmede vezirler, Gâzân Hân’a, Arap ve Acem dünyasında şimdiye kadar bu özellikte bir kitabın kaleme alınmadığını söylediler. Kitabı inceleyen Gâzân Hân, Vassâf a bazı sorular sordu. Ardından da Vassâf a özel ihsânlarla birlikte âltûn-tamgâ verilmesini emrederek, kendisinden, seferden dönünceye değin Sincâr’da eserini yazmakla meşgûl olmasını istedi. Ancak, müellif bu işin uzun zaman alacak zor bir vazife olduğunu, telif için muhtelif kitaplara ihtiyaç duyduğunu ve bir süreden beri de evinden uzak kaldığını arz ederek Gâzân Hân’dan bir yıl izin aldı[7]. Bu esnada araya Gâzân’ın vefatının girmesiyle Vassâf, ancak 9 yıl sonra 24 Muharrem 712/1 Haziran 1312 tarihinde Sultâniyye şehrinde vezir Reşîdu’d-dîn’in yardımlarıyla Sultan Olcâytû (Moğ. Ölceytü) ile görüşebilme imkânı buldu. Müellif bu görüşmede eserinin dördüncü cildini hükümdara sundu[8]. Olcâytû’nun takdirini kazandı[9]. Bununla birlikte eserinin beşinci cildini ancak vefatından iki yıl önce 728/1328 yılında tamamlayabildi. Müellifin 730/132930 yılında öldüğü anlaşılmaktadır[10].
B. Eserleri: Vassâf tarafından kaleme alındığı tespit edilebilen eserler şunlardır[11]:
1. Ahlâku’s-saltana: Ahlâk ve siyaset ile ilgili İlhanlı hükümdarı Sultan Muhammed Olcâytû adına yazılmış Farsça küçük bir risâledir[12]. Bu risâle daha sonra Osmanlıca’ya da tercüme edilmiştir[13].
2. Kalemiyye (el-Risâletu munâza’tu’s-seyf ve’l-kalem): Müellif tarafından İlhanlı hükümdarı Ebû Sa'îd Han (1317-1335) adına Farsça kaleme alınmış küçük bir risaledir[14].
3. Satranç ile ilgili Farsça üç risale (Bedî'u’r-rabi'a, Risale der-muhâkeme-yi şatranç, Ebyât der-hak-i şatranç)[15].
4. Tecziyetu'l-emsâr ve tezciyetu’l-a'sâr: Vassâf’ın en önemli eseri Târîh-i Vassâf olarak da bilinen Tecziyetu’l-emsâr ve tezciyetu’l-a'sâr (Ülkelerin taksimatı ve asırların getirdikleri)’dır. Müellif eserini İlhânlı bürokratı Cuveynî tarafından kaleme alınan Târîh-i Cihân-guşâ isimli esere zeyl olarak hazırlamıştır. Dolayısıyla eser, Cuveynî’nin bıraktığı yerden 656/1258 yılı hadiseleri ile başlamakta ve Hârezmşâhlar, Moğollar ve İsmâ'îlîler ile ilgili yer yer Cihân-guşâ'dan yapılan önemli ölçüde aktarmaları içermektedir. Toplam beş ciltten oluşan eserin birinci cildi; Mengü Kağan’ın ölümü, Kubilay ve Timur Kağan’ın Çin’deki faaliyetleri, Hülâgü’nün Bağdad’ı ele geçirmesi, Abâkâ ve Ahmed Teküdâr’ın hükümdarlıkları; ikinci cildi, Salgurlu Atabegleri, Argûn Han’ın hükümdarlığı, Yusufşâh ve Afrasyâb’ın atabeğlikleri; üçüncü cildi, Geyhâtû ve Bâydû’nun hükümdarlıkları, Kirmân ve Dehli’nin hâkimleri ve Gâzân Hân’ın 700/1300-1301 yılı sonuna kadar olan hükümdarlığı; dördüncü cildi, Gâzân Hân’ın hükümdarlığının son yılları, Sultan Olcâytû’nun tahta çıkışı, Timur Kağan’ın halefleri, Hârezmşâhlar ve İsmâ’îlîler; beşinci ve son cildi ise Sultan Olcâytû’nun hâkimiyetinin sonu, Ebû Sa’îd Hân ve ‘Alâ’u’d-dîn Halacî ile haleflerinin tarihini ihtiva etmektedir. Eser, 728/1328 yılı hâdiseleri ile son bulmaktadır. Târîh-i Vassâf, İlhânlılar ve büyük hanların yanısıra, Fârs, Şebânkâre, Kirmân ve Luristân gibi bölgelerin mahallî tarihi ile Hint, Mısır ve Şam gibi ülkelerin tarihi için de oldukça önemlidir.
Vassâf, eserinde, Gâzân Hân devrinde merkezde vukû bulan hadiselerin yanısıra, Fârs eyaletinin siyasî, İdarî ve İktisadî durumu hakkında da önemli bilgiler vermektedir[16]. Yine, müellif, başta kâğıt para (çâv) ve hâni takvim olmak üzere, Reşîdu’d-dîn ve pek çok İlhânlı kaynağının sessiz kaldığı bazı reformlar ile bu reformların İlhânlı eyaletlerine ve bilhassa Fârs’a yansımaları hakkında da önemli malûmat içermektedir. Müellifin merkezî bürokraside üst düzey bir idarî görevde bulunmaması, onun, halkın durumu ve sıkıntılarıyla ilgili haberleri İlhânlı veziri Reşidu’d-dîn’e göre daha tarafsız kaydetmesine sebep olmuştur. Bu açıdan Târih-i Vassâf, gerek Reşîdu’d-dîn-’in verdiği bilgilerin kontrolü, gerekse ondaki eksikliklerin tamamlanması açısından, İlhânlı tarihi araştırmaları için son derece büyük bir öneme sahiptir[17].
Vassâf, eserini İran tarih yazıcılığında görülmemiş süslü bir üslûpla kaleme almış ve bu üslûp kendisinden sonraki müverrihler üzerinde derin tesirler bırakmıştır[18]. Müellif, eserini, Kur’ân ayetleri ile İran ve Arap edebiya-tından yaptığı önemli nakillerin yanısıra, bizzat kaleme aldığı pek çok şiirle de süsleyerek, anlaşılması oldukça güç bir üslûp yaratmıştır[19]. Yine, müellifin kullandığı Arapça, Farsça, Türkçe ve Moğolca pek çok teknik deyim ve terim, eseri güç bir yumak hâline sokmuştur.
Bir yandan esere duyulan büyük ilgi, diğer yandan anlaşılması zor üslûbu, Târîh-i Vassâf’ın aşırı süslü nesrini daha sade bir şekilde aktarmaya yönelik bir seri çalışmaya konu olmuştur: Eserin üç kısmı, Şâhruh’un oğlu Şîrâz hâkimi Mugîsu’d-dîn Ebû’l-Feth Mîrzâ İbrâhîm Sultân’ın emri ile Huseyn b. Huseyn-i Ensârî (‘Attâr) tarafından 823/1420 yılında sade bir nesir ile özetlenmiştir[20]. Eser XVI. yüzyılda da Hvândemîr (öl. 942/1535-1536) tarafından hülâsa edilmiştir[21]. Bu hülâsayı daha sonraki dönemde yapılan başka sadeleştirme ve şerhler takip etmiştir[22]. Fatih Sultan Mehmed[23] ve Yavuz Sultan Selim[24] gibi Osmanlı hükümdarlarının Târîh-i Vassâf’a ilgi duyduğu bilinmektedir. Bu ilgi esere Osmanlı coğrafyasında pek çok Türkçe şerh yazılmasına zemin hazırlamıştır[25].
Telifinden itibaren farklı coğrafyalarda bu kadar geniş bir şöhrete ulaşan Târîh-i Vassâf, daha XIX. yüzyılın ortalarından itibaren bazı önemli neşriyata konu olmakla birlikte[26], bugüne değin bilimsel bir yayın ile araştırmacıların istifadesine sunulamamıştır[27].
II. Târih-i Vassâf’ın Müellif Nüshası:
A. Nüshanın Tavsifi: Tecziyetu’l-emsâr ve tezciyetu’l-a'sâr'ın dördüncü cildinin müellif nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır[28]. Bu nüshanın tanıtımı ilk kez 1920’li yıllarda İstanbul kütüphanelerinde araştırmalarda bulunan Çek araşurnıacı Felix Tauer tarafından 1931-1932 yıllarında “Les manuscrits persans historiques des bibliothèques de Stamboul” adıyla yayınlanan bir seri tanıtım yazısı içerisinde olmuştur[29]. Daha sonra, F. Tauer’in tanıtımına dayanarak; C.A. Storey[30], Yu. E. Bregel[31] ve A. Münzevî[32] de eserlerinde Târih-i Vassâf’ın Nuruosmaniye nüshasını zikretmişlerdir[33].
Yazma, dördüncü cilde ait toplam 310 varaktan ibarettir. Dördüncü cildin üç ayrı yerine ait bir kaç sayfanın eksik olduğu anlaşılmaktadır. Yazmanın tavsifi şu şekildedir:
335x245mm.. 255x175mm., 17 satır, iri ve açık ta'lik yazı. Başlığı ve şahit cetvelleri tezhipli. Tam meşin, cetvelli miklepli, şirazeli. Sırtı çok eskimiş, açık kahverengi cilt. Muhtemelen ilk dış kapak sayfası eksik. Yine vr. 185-186 arasında iki yaprağın eksik olduğu anlaşılmakta ki, sonradan haşiyeye eklenmiştir. Ciltlenirken sayfa kenarındaki haşiyelerden bazıları eksilmiş ve okunamaz hâle gelmiş (bkz. vr. 11a, 184a. 194b, 218a, 253a, 263b). Sayfa numaraları sayfa üstüne sonradan numaralandırılmıştır (Yaprak 1-201 arasında sol üst köşede orijinal sayfa numaralarından bazı-ları görülmekte). Kufi yazılı, dikdörtgen ve siyah bir mühürle mühürlenmiş (bkz. aş.). Eserde küçük yuvarlak (vr. 2a ve 226a) ve büyük yuvarlak (vr. 2a) başka mühürlere ait silinmiş izler vardır.
Baş vr. 1b) :
Son (vr. 310b) :
Yazmanın kapak sayfasının sağ tarafında “Fihristu’l-cildu’r-râbi' min el- Vassâf” başlığı altında eserin içerisindeki başlıkların sayfa numaralarına göre bir listesi yapılmıştır. Sayfanın altındaki “bi-resm-i resmî fî 25 Rebi'u'1-evvel sene (1)182" (8 Ağustos 1768) kaydından, bu listenin hazırlanış tarihini tespit etmek mümkündür[34]. Listedeki bu tarih, Nuruosmaniye Kütüphanesi ’nin kurulmasından sonraki bir doneme aittir[35]. İlk yaprağın dış yüzünde (vr, 1a) ise, eserin müellif hattı olduğunu gösteren "el-Cildu‘r-râbi‘ bi-hatt-i musannife -Rahmetullâhi ’aleyh-" ibaresi görülmektedir. Gerek liste, gerekse bu ibare, yazı tarzına bakılırsa aynı kimsenin kaleminden çıkmıştır. İbarenin altında yazmanın kütüphane numarası (3207) ve kütüphane mührü yer almaktadır. Yine, kapağın dış yüzünün tam ortasında eserin Osmanlı Padişahı III. Osman (1168/1754-1171/1757) tarafından kütüphaneye vakfedildiğini gösteren vakıf kaydı bulunmaktadır: “Vakafa ekremu’s-selâtîn min tabakâti'l- mulûk ... es-Sultân ibnu's-Sultân Sultân Ebû'l-Mehâsin 'Osman ibn Sultân Mustafâ Hân ...”[36]. Nuruosmaniye Kütüphanesi’ne ait en eski kitap fihristleri incelendiğinde, yazmamızın daha ilk fihristten itibaren müellif hattı olduğuna dikkat çekildiği görülmektedir[37].
Eserin kapağının iç yüzündeki ser-levhada “innehu min Süleyman ve innehu"[38] ibaresi yazılıdır. Eser baştan sona iri harflerle ve gayet açık bir şekilde kaleme alınmıştır. Bazı başlık ve şiirlerde kırmızı kalem kullanılmıştır. Kelimelerin yazımında genellikle noktalar ihmal edilmiştir. Bununla birlikte, okuyucular için sıkıntı olabilecek bazı kelimeler ile Türkçe ve Moğolca bazı unvan ve ıstılahların metinde harekeli olarak yazıldığı görülmektedir. Bunun yamsıra, bazı kelimeler üzeri çizilerek metinden çıkartılırken, sayfa kenarlarına yazılan pek çok haşiye ile de meme ilâvelerde bulunulmuştur.
Eserin 10 yaprağının, hepsi de sağ yüzünde olmak üzere (vr. 4b, 8b, 49b, 102b, 175b, 218b, 277b, 299b, 307b, 309b) dikdörtgen şeklinde bir mühür ile mühürlendiği görülmektedir. Sayfaya dik bir şekilde vurulan ve 13x74mm. ebadında olan bu mührün üzerinde kufi bir yazı bulunmaktadır. Mühür dikkade incelendiğinde, daha önce Prof. Francis Richard tarafından Paris’teki Bibliothèque Nationale (Persan 121)’de Kâdî Sirâcu’d-dîn Mahmud b. Ebü Bekr-i Azerbâycâni'nin Letâ’ifu’l-hikme isimli eseri üzerinde bulunan ve ihtiyatlı da olsa Rab‘-i Reşidi Kütüphanesi’ne[39] ait olabileceği bildirilen[40] 13x74mm. ebadındaki kufi mühür ile tam olarak aynı olduğu görülmektedir. Değerli araştırmacı F. Richard, tek bir numuneye dayandığı için, "Vakf-i Kitâbhâne-yi Reşîd” şeklinde okuduğu[41] mührün Rab'-i Reşidi Kütüphanesi’ne ait olup olmadığından emin olamamıştır. Şimdi Târih-i Vassâf’ın Nuruosmaniye nüshasında bulunan ve “Vakf-i Kitâbhâne-yi Reşidi" şeklinde okuduğumuz bu yeni örnek, bu konudaki bütün şüpheleri bertaraf etmektedir[42].
Bu durumda, Târîh-i Vassâf’ın Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde bulunan müellif nüshasının, İlhânlı veziri Reşîdu’d-dîn Fazlullâh tarafından Tebriz yakınlarında kurulan Rab‘-i Reşidi[43] isimli büyük külliye içerisindeki kütüphaneye vakfedildiği ve bir süre burada muhafaza edildiği anlaşılmaktadır. Rab'-i Reşîdî’de, biri külliye içerisinde mütevelli evinin yakınında yer alan genel kütüphane (beytu'l-kutub), diğeri de medrese eğitimi yapılan yerdeki eğitim kitaplığı (dâru’l-kutub) olmak üzere toplam iki kütüphane bulunmakta idi[44]. Genel kütüphane (beytu'l-kutub - kitâbhâne) idarî açıdan doğrudan mütevelliye bağlı idi[45]. Kütüphanedeki kitapların birer fihristi mütevelli, müşrif ve nazırda bulunmakta idi. Kitaplar, ancak kitap kıymeti kadar bir depozit bırakıldıktan sonra, bir ay için kütüphaneden çıkartılabilmekte idi. Reşîdu’d-dîn Fazlullâh tarafından kaleme alınan pek çok kitabın asıl nüshası da bu kütüphanede muhafaza edilmekte idi[46]. Reşîdu’d-dîn, kütüphanede bulunan kitapların, çalınmaması ya da kaybolmaması için, bizzat kendisi tarafından hazırlanan özel bir mühür ile mühürlenmesini istemiştir[47].
Târih-i Vassâf’ın dördüncü cildinin telifinin, müellif nüshasının ışığında 703/1304-711/1312 yılları arasında yaklaşık sekiz yıllık bir süre zarfında ve oldukça yavaş bir şekilde gerçekleşmiştir[48]. Eserinin dördüncü cildinin kaleme alınmaya başladığı dönemde Gâzân Hân’ın henüz yeni vefat etmiş olduğu anlaşılmaktadır[49]. Nitekim müellif, dördüncü cildin daha başlarında, o esnada henüz yeni tahta çıktığı anlaşılan Sultan Olcâytû’ya övgüde bulunmaktadır: "... Giyâsu'd-dunyâ ve’d-dîn Ulug Hân-i a'zam [haşiye: Hodây-bende Muhammed] Ûlcâytû Sultân Zill-ullâhi fî’l-'arz"[50]. Yaklaşık dört yıl sonra 707/1307 yılına gelindiğinde ise dördüncü cildin yaklaşık üçte birinin telifinin tamamlandığı anlaşılmaktadır. Zára müellif, yazmanın 92. yaprağında kendi zamanına atıfta bulunmuştur: “... inırûz ki şuhûr-i 707 est..."[51].
Yazmanın 250a yaprağı üzerinde bulunan bir ibareden, eserin 711 yılı Şa'bân ayı sonlarında (1-10 Ocak 1312) tamamlandığı anlaşılmaktadır[52]. Bu durumda, eserin 24 Muharrem 712/1 Haziran 1312 tarihinde Sultâniyye şehrinde Sultan Olcâytû’ya sunulduğu bilindiğine göre[53], dördüncü cildin son düzeltmelerinin de Ramazân-Zî’l-hicce 711/Ocak-Mayıs 1312 tarihleri arasında tamamlandığını düşünmek yanlış olmayacaktır.
Yine, düşüncemize göre, yazmamız, tamamlandığı Ramazân-Zî’l-hicce 711/ Ocak-Mayıs 1312 ile, Reşîdu’d-dîn Fazlullâh’ın katil tarihi olan 17 Cemâzîu’l-evvel 718/17 Temmuz 1318[54] tarihleri arasında Tebriz’deki Rab’-i Reşîdi’nin kütüphanesinde muhafaza edilmiş olmalıdır. Zira, Reşîdu’d-dîn- ’in katlinin ardından, kellesi sokaklarda dolaştırılarak malları yağmalanmış ve büyük bir külliye olarak inşâ edilen Rab'-i Reşidi tahrip edilmiştir[55]. Târih-i Vassâf’ın müellif nüshasının da muhtemelen bu tahribat esnasında kütüp-haneden yağmalandığı tahmin olunabilir.
Bu durumda müellif nüshası, tamamlanmasının ardından, muhtemelen çok iyi bir kopyası Sultan Olcâytû’ya takdim edildikten sonra, müellif tarafından -belki de hatıra olarak- Reşîdu’d-dîn’e hediye edilmiş olmalıdır. Nüsha üzerindeki mühür, eserin hiç değilse bir müddet Rab'-i Reşidi kütüphanesinde muhafaza edilerek bu kütüphanenin mührü ile mühürlendiğini göstermektedir.
Esasen eserde, Vassâf’ın vezir Reşîdu’d-dîn Fazlullâh ile ilişkisini gösteren pek çok işaret bulunmaktadır[56]. Eserin pek çok yerinde müellif tarafından Reşîdu’d-dîn’e övgü ve dualarda bulunulmuştur. Bu arada bir övgüden, Vassâf’ın, Reşidu’d-dîn’in vazife ortağı Sa‘du’d-dîn Sâvecî ile de ilişki halinde olduğu anlaşılmaktadır[57].
Yazma üzerinde Rab'-i Reşidi kütüphanesine ait mührün yanısıra, silinmiş iki farklı yuvarlak mühre ait izler görülmektedir. Bunlardan vr. 2a ve 226a’da bulunan 21 mm., vr. 2a’da bulunanı ise 34mm. Çapındadır[58]. Mühürler sonradan silindiği için maalesef okunamamaktadır. Muhtemelen XIV- XVIII. yüzyıllara ait olan bu iki mührü okuyabilmek mümkün olsa idi, belki de yazmanın Rab‘-i Reşidi Kütüphanesi’nden Nuruosmaniye Kütüphanesi’ne gelinceye kadarki öyküsü hakkında bir miktar bilgi edinebilmek de mümkün olacaktı.
B. Nüsha Farkları: Eserin dördüncü cildinin Nuruosmaniye kütüphanesinde bulunan müellif nüshası toplam 64 başlıktan oluşmaktadır. Nüshanın üç farklı yerinde birkaç yaprağının eksik olduğu görülmektedir. Bu dunun, sonradan başka biri tarafından not düşülerek[59] eksik kısımlardan bazıları haşiyeye ilâve edilmiştir[60]. Nuruosmaniye nüshasında eksik olan kısımlardan birinin, müellifin, eserinin dördüncü cildini Sultan Olcâytû’ya takdim ettiği mülakattan sonra kaleme alındığı anlaşılmaktadır[61].
Târîh-i Vassâf’ın Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde bulunan dördüncü cildinin müellif nüshası içerisinde yer alan Ahlâku's-saltana isimli risale[62] ise müellifin Sultân Olcâytû’ya bir hediye (tuh/e)’sinden ibarettir[63]. Metin karşı- laşurması, bu risalenin, bazı nüshaları müstakil olarak zamanımıza ulaşan[64] Risâle-yi Ahlâku’s-saltana isimli siyaset-nâme ile ayın olduğunu ortaya koymaktadır[65].
Müellif nüshasında bulunan bazı başlıklar, eserin Bombay baskısında yer almamaktadır. Bunun yanısıra, gerek başlıklar, gerekse asıl metinde bazı farklılıklara rasdanmaktadır. Biz burada sadece birkaç örnek vermekle yetiniyoruz.:
Vassâf/Nuruosmaniye, vr. 7a-b: "... der-misâq-i in umûr (şehzâdegân [üzeri kırmızı ile çizilerek iptal edilmiş] [haşiye: Seh Uymâq] ilçi bâ sisad il bist u penç ser ulâgh ez-piş-i Toqtây Şâhzâde be-râh-i Derbend beresidend çe der-evvel-i sâl-i mezkûr miyân-i û ve Noqây der-hudûd-i Saqsîn ve Bulghâr muhârebeti bimnâk ve mukâteletî hûlângîz refte-bûd ... (7b) zâhir numûde ve 'âqibet Toqtây be-quvvet-i tâli' muzaffer âmed...".
Vassâf/Bombay, s. 398: der-misâq-i in umûr Seh Uymâq ilçi bâ sisad u bist u penç ser ulâgh ez-piş-i Toqtây Şâhzâde be-râh-i Derbend beresidend ve sûret çonân bûde ki der-evvel-i sâl-i mezkûr miyân-i û ve Toqây der-hudûd-i Saqsin ve Bulghâr muhârebeti sehmnâk va mukâteleti hûlângiz refte-bûd ... zahir bûde Toqtây be-quwat-i tâli' muzaffer âmede…”
Vassâf/Nuruosmaniye, vr. 22a: “... pes cami'-yi ümerâ’ Sûtây ve Âlghû ve Nâghûldâr bâ leşker-i musâhib be-meded-i Kutlughsâh No’yin revân fermûd ve râyet-i firûz-ahter rûz-i... [metinde muhtemelen sonradan doldurulmak üzere boş bırakılmış] Şa'bân be-râh-i Mûsul ve Sincâr murâca'at kerd [haşiyede: feth-nâme-yi Rahbe... ] ve ez-ân taraf-i Sultân-i Misr…”
Vassâf/Bombay, s. 409: "... pes cami'-yi ümerâ’ Sûtây ve Alghûlutây Ghuldâr bâ leşker-i musâhib ıneded-i Kutlughsâh No’yin-râ revân keid ve râyet-i firûz-ahter rûz-i Şa'bân-i in-sâl be-râh-i Mûsul ve Sincâr murâca'at numûd ve ez-etrâf-i Sultân-i Misr..." .
Vassâf/Nuruosmaniye, vr. 242b: "... [haşiye: mevsûm-i câmi‘(?)u't- tesânif munqasim be-deh mucellid ve her mucellidi be-vezn duvist menn-i ‘adi taqriben ki mecmû‘-i ân penç hezâr varaqa bâşed]...[66]
Vassâf/Bombay, s. 538: "... muvazza' be-deh mucellid ve her mucellidi duvist menn-i 'adl taqriben ki macmû-i ân seh hezár varaqa bâşed…”
Vassâf/Nuruosmaniye, vr. 248a: "... Pâdişâh-i cihân, Fermân-fermâyi [üzeri kırmızı ile çizilerek iptal edilmiş: Beni âdem, Zû'1-qarneyn-i sâni, Cemşid-i tahtgâh, Cihânbâni, Sultân-i kâmkâr. Kamrán] [haşiye: devrân, Sultân Süleymân taht, Feridun baht, Qobâd nihâd, Sikender mu'adelet, Sencer muhabbet], Giyâsu’d-dunyâ ve'd-din Ûlcâytû Sultân…”.
Vassâf/Bombay, s. 543: "... Pâdişâh-i cihán, Fermân-farmâ-yi devrân. Sultân Süleymân baht, Feridûn taht, Sikender mamleket, Kisrâ mu'adelet, Sencer muhabbet, Giyâsu'd-dunyâ ve‘d-din Ûlcâytû Sultân…”.
Titiz bir karşılaştırma, eserin müellif nüshasıyla Bombay baskısı arasında önemli farklılıklar bulunduğunu ortaya koymaktadır. Yine böyle bir karşılaştırma, bize, eserin tamamlanmasından sonra bir kez daha redakte edildiğini ve bu esnada bazı değişiklikler yapıldığını göstermektedir. Böyle bir redaksiyon için en uygun tarih, muhtemelen eserin beşinci cildinin tamamlandığı 728/1328 ile müellifin ölüm tarihi olan 730/1329-30 yılları arası olmalıdır.
C. Müellif Nüshasının Önemi: Vassâf tarihinin pek çok nüshası günümüze ulaşmıştır[67]. Bununla birlikte, eserin bugüne ulaşan hiç bir nüshası müellifin vefatından daha önceye gitmemektedir[68]. Eserin son derece ağır ve tumturaklı bir üslûpta kaleme alınmış olması, müellifin süslü üslûbu kurabilmek için eserinde çok sayıda Arapça ayet, kıssa ve şiire yer vermesi ve devrin gelenekleri icabı çok sayıda Türkçe-Moğolca isim, unvan ve ıstılahın kullanılması, Târih-i Vassâf’ın sonradan kopya edilen nüshalarının içerisinde müstensihlerin bilgi, dikkat ve tecrübe eksikliğinden kaynaklanan pek çok hata bulunmasına sebep olmuştur. Nuruosmaniye nüshası, eserin eksik ve hatalı nüshalarının yanında, orijinal müellif hattı olması sebebiyle müstensih hatalarının giderilmesinde son derece büyük bir öneme sahiptir. Eserin sadece dördüncü cildinin müellif nüshasının günümüze ulaşmış olmasını bir şanssızlık saymak gerekecektir.
Müellif nüshasının en önemli özelliği, eserde geçen özel isimler ile unvanların doğru yazım şeklini bize aktarıyor olmasıdır. Ortaçağ İran kaynaklarında Türkçe-Moğolca ad, unvan ve ıstılahların müellif ve müstensihler tarafından farklı imlâlarla kaydı, bugün İran tarihi araştırmacılarının önünde çözümlenmeyi bekleyen önemli bir sorun olarak durmaktadır[69]. Pek çok İlhânlı devri özel ad ve unvanı ile Türkçe-Moğolca yer isminin orijinal yazılış ve telâffuz şekillerine ulaşabilmek oldukça güçtür. Cuveynî, Reşîdu’d-dîn Fazlullâh, ‘Abdullâh-i Kâşânî, Hamdullah Mustevfî-yi Kazvînî, Benâketî ve Şebânkâre’î gibi İlhânlı devri kaynaklarından hiç birinin müellif nüshası bugün için elde değildir. Şimdi Târih-i Vassâf’ın müellif nüshasından hareketle, çeşitli sebeplerle müstensihler tarafından yazılmayan, ya da yanlış kaydedilen pek çok Türkçe-Moğolca özel ad, unvan ve askerî-idarî ıstılahın yazını ve telaffuz şeklini daha doğru tespit edebilmek mümkün olabilecektir. Bu yönüyle Nuruosmaniye nüshası, çağdaş ve titiz bir müellifin kaleminden çıkması hasebiyle, bilhassa Türkçe-Moğolca şahıs ve kabile adları ile unvanlar ve askerî-idarî ıstılahların yazımı açısından, İran tarihi araştırmalarının yanısıra, Türkoloji ve Mongolistiğe de katkılar sağlayacaktır[70].
Bunun yanısıra, Târih-i Vassâf’ın müellif nüshasında bulunan ve müellifin kaleminden çıktığı anlaşılan haşiyeler de oldukça kıymetlidir. Bu haşiyelerde kimi zaman metne yapılan faydalı ilâveleri, kimi zaman da metinde tezyinat ile ilgili önemli değişiklikleri bulabilmek mümkündür. Müellifin ilâvelerinin yanısıra, nüshanın bazı sayfalarındaki Arapça izah ve açıklamalar da dikkat çekmektedir. Bu açıklamaların esere başka biri tarafından, daha geç bir dönemde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Nüsha, XIV. yüzyıl başlarına ait çeşitli orijinal siyâk numûnelerini ihtiva etmesi sebebiyle[71], muhasebe tarihi ve bir İlhânlı dîvân kâtibinin kaleminden çıkması sebebiyle de hat sanatı tarihi açısından önemlidir.
Bütün bunların dışında, Nuruosmaniye nüshası. Vassâf tarihi örneğinde; zor, karmaşık ve çetrefilli bir eserde, metin kurgusunun nasıl yapıldığı ve dil, üslûp ve imlâ problemlerinin müellif tarafından nasıl aşıldığını da, edebiyat tarihçisi ve dil uzmanlarına açıkça göstermektedir.
Sonuç olarak, Vassâf tarihinin dördüncü cildinin Nuruosmaniye kütüphanesinde bulunan müellif nüshası, İlhânlı devri siyasî, sosyal, İdarî ve İktisadî tarih tetkiklerinde araştırmacıların önüne önemli bilgiler sunmaktadır. Bu bilgilerin ışığında Târîh-i Vassâf’ın müellif nüshasını İlhânlı tarihinin yeni bir kaynağı olarak değerlendirmek mümkündür. Nüshanın şimdiye kadar ihmal edilmiş olması İlhânlı tarihi araştırmaları için büyük bir şanssızlıktır. İleride, bu önemli yazmayı, giriş ve indeksler ile birlikte tıpkıbasım halinde yayınlamayı ümit ediyoruz[72]. Bu yayının, Târîh-i Vassâf’ın önemli nüsha farklılıklarını ortaya koyan bilimsel bir edisyon kritiği yapılıncaya kadar. Ortaçağ Türk, İran ve Moğol tarihi araştırmaları için önemli bir boşluğu doldu-racağı muhakkaktır.