ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

AYŞIL TOKEL

O. D. T. Ü. Mimarlık Fakültesi Restorasyon Bölümü Öğretim Görevlisi

GİRİŞ

Onüçüncü yüzyıl Selçuklu Hanlarından olan Alara Han üzerindeki bu çalışma eserin tespit ve tescilinin yanı sıra mimarî elemanlarının karşılaştırmalı değerlendirilmesini kapsamaktadır[1]. Eser 1966 Ağustos’unda incelenmiş ve mevsim değişikliklerinin anıt üzerindeki etkilerini de incelemek üzere üç ayrı mevsimde (Bahar 1966, Yaz 1966, Kış 1967) 178 negatifle fotografik tesbiti yapılmıştır.

Binanın ölçüleri bütün duvarları dolaşan yatay bir röper çizgisine bağlı olarak köşegenlerin meydana getirdiği üçgenleri ölçmek suretiyle alınmıştır. Röleve ve Restitüsyon çizimleri 1/100 ve 1/50 ölçeklerinde O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Restorasyon Bölümünce tespit ettiğimiz çizim standartlarına göre yapılmıştır.

Konumuza geçmeden önce kervansarayın orijinini ve gelişimini gözden geçirmek, Alara Han’ın Selçuklu kervansaray kurumu çerçevesindeki yerini tespit etmemize yardımcı olur kanısındayız : En basit anlamıyla kervansaray kervanlara hizmet eden bir yol üstü kuruluşudur. Aslında bundan çok daha çeşitli gayelere hizmet eder. Elimizdeki kaynaklardan bu kuruluşların hareket halinde bulunan ordulara kışla[2], Anadolu’yu ziyaret eden yabancı hükümdarlara misafirhane[3], hapishane[4] veya sığınak[5], ve ikinci derecede önemli bir yol üzerinde bulunduğu zaman veya yol önemini kaybettiği zaman ise zaviye[6] olarak veya başka dinî amaçlarla kullanıldığını öğreniyoruz.

Bu girift fonksiyonlu bina türünün orijini hakkında çeşitli görüşler bulunmaktadır : Müller[7], İran kervansaraylarının ve Roma kastrumlarının iç avlu ve köşe kuleleri gibi unsurların benzeşmelerine dayanarak, Roma kastrumunu bu tür binanın aslı olarak kabul etmekte ve kastrum’un kervansarayların gereklerine uydurulduğunu ve değiştiğini söylemektedir. Erdmann[8] ise bina türünü, Kasr-el - Hair-el-Garb’daki M. S. 8 yüzyıldan bir kervansarayı örnek göstererek, Sasanî orijine bağlamaktadır. Sadece ismi kalmış Bizans “kseneidon’u da orijin olarak gösterilen binalardan biridir[9]. Hattâ, kervansarayın, Anadolu’daki gelişmesi dolayısıyla, bir Rum Selçuklu icadı olduğu bile ileri sürülmüştür[10]. Kendi içinde, bilhassa Anadolu’daki örneklerinde, bu kadar çeşitlilik gösteren bir bina türünün, kanımızca, birden fazla orijini olsa gerektir. Bu husus “han”, “zaviye”, “hankâh”, “ribat”, “imaret” gibi kelimelerin “kervansaray” ile eşanlamda kullanılması ile bilhassa belirmektedir.

Orijin sorununun dışında, kervansarayların gelişimini incelemek için Maveraünnehir’deki ribatların ne işe yaradığını araştırmak yerinde olur. X. yüzyılda, Maveraünnehir’de çok sayıda bulunan “ribat” veya “rabat”ları kervansaray fonksiyonunun yanı sıra “Türk akınlarına karşı savunma sisteminin en kuvvetli yapıları” olarak görüyoruz[11]. Sistemin bölgeye yayılan Türkler tarafından devam ettirilmesi normal bir sonuçtur. Bu devrede ribatlar müslüman Türklerin “cihad”a hazır kuvvetleri bulundurdukları sınır kışla ve tabyaları durumunda idiler ve tahkim edilmiş bir çevre duvarı içinde çeşitli yapıların yanı sıra ahırlar, mutbak, hamam, ve mescit gibi binaları da kapsıyor, ve içinde askerî bir birliği barındırıyordu[12]. Ribatların geliri Devlet ve zenginler tarafından yapılan vakıflarla sağlanıyordu Sınırlar genişleyince ribatlar askerî anlamlarını kaybedip sadece ticarî gayelere hizmet ediyorlardı[13]. Selçuklular, ribat ve dolayısıyla kervansaray geleneğini Orta Asya’dan Ortadoğu’ya getirmişler ve bu geleneğin bir devlet politikası olarak gelişmesini sağlamışlardır[14].

Anadolu’da, stratejik konumundan dolayı, her devirde yoğun bir ticaret trafiği vardı. Ancak XII. yüzyılda ticaretin çoğu transit olup Konya, Sinop ve Sivas gibi şehirlerde toplanmıştı[15]. En önemli kervan yolları Küçük Ermenistan’dan geçiyordu[16] ve ticaret Ermeni ve Rum tüccarların elinde bulunmaktaydı. Anadolu’nun ekonomik stratejisinin farkına varan Selçuklu sultanları, II. Kılıçarslan’dan itibaren, politika ve fetihlerini ekonomik amaçlara yöneltmişlerdir : Antalya ve Alanya gibi fethedilen limanlar müslüman ahali ile iskân edilmiş ve bu limanlara büyük sermayeli tüccarların yerleşmesi kolaylıklar gösterilerek teşvik edilmiş[17], tüccarların mallarının ziyanı halinde devlet sigortası uygulanmış[18], kervan yollarının emniyeti sağlanmış[19] ve yabancı devletlerle ticarî anlaşmalar yapılmıştır[20]. Kısmen bu olumlu politika ve kısmen de Suriye kervan yollarının Haçlı Seferleri dolayısıyla tehlikeli hâle gelmesi, XIII. yüzyılın başında Anadolu’yu Ortadoğu’nun en önemli ticaret merkezi haline getirmiş ve bu durum Moğol istilâsına kadar devam etmiştir.

Ticarî gelişmenin neticesi olarak Anadolu’da çok sık bir kervan yolları şebekesi kurulmuş ve yolların üzerine çok sayıda Han inşa edilmiştir. İlki 1204 ve sonuncusu da 1288/9 senelerine tarihli Hanların çoğu 1204-1240 tarihleri arasında inşa edilmişlerdir[21] ve şu üç ana kervan yolu üzerinde bulunmaktadırlar :

1 — Doğuyu Batıya bağlıyan yollar,

2 — Kuzeyi Güneye bağlıyan yollar

3 — Kuzey-doğuyu İstanbul’a bağlıyan yollar[22]

Konumuz Alara Han, kervan trafiğinin en yoğun olduğu devrede, Kuzey-Güney yolu üzerinde inşa edilmiştir. Önce Karadeniz’e sonra Akdeniz’e yönelen askerî harekât ve 1221de Alâaddin Keykubat tarafından fethinden sonra sarayın kışlık sayfiye şehri haline gelen Alanya’yı Konya’ya bağlaması bu yola bilhassa önem kazandırmıştır. Dört kısma ayrılan yolun güzergâhı şöyle idi[23] :

1 — Sinop - Ankara,

2 — Ankara - Konya,

3 — Konya-Antalya/Alanya,

a) Beyşehir üzerinden,

b) Hatunhisar üzerinden,

4 — Antalya - Alanya,

Alanya’dan başlıyan yolun üzerinde 15 km. uzaklıktaki Şarafsa Han[24] ilk, Alara Han ikinci ve Manavgat kasabası da üçüncü durağı teşkil ediyordu. Manavgat’ta Konya’ya giden yol ayrıldıktan sonra, Manavgat ve Antalya arasındaki durağı da Köprü Suyu Hanı teşkil ediyordu[25]. Bu duruma göre Alara Han biri Konya’ya diğeri Antalya’ya giden yol olmak üzere iki yol üzerinde bulunmaktaydı.

Erdmann’ın da çok iyi belirttiği gibi “çok güzel bir şekilde yerleşmiş olan Alara Kalesi’nden seyyahlar bahsettiği halde Alara Han pek az ilgi çekmiştir[26].” Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde Alara Hanla ilgili hiç bir kaynak bulunamamıştır[27]. Çevreyi anlatan en eski kaynak XVII. yüzyılda Evliya Çelebi’dir. Evliya Çelebi Alara kalesinin bakımsız durumunu anlatmakla beraber Handan bahsetmemektedir[28]. Erdmann, O. Van Richter’in 1816’da Hanı ziyaret etmiş olduğunu, Tschihatscheff’in Hanın bulunduğu yerde klâsik bir binaya değindiğini ve Herberdy - Wilhelm’in, Lankoronski’yi kaynak vererek, çok güzel bir Selçuklu devri yapısından söz ettiklerini kaydeder[29]. Sarre'nin kitabının[30] başındaki haritada “Alara” bulunmakta ise de kitapta Han’dan bahis yoktur. Ricfstahl[31] ise Alanya ve Konya arasındaki kervan yolunu anlatırken görmediği binadan “Alara’daki önemli Selçuk Hanı” diye söz eder.

Yetkin, Özergin, Kuban ve Rice yayınladıkları eserlerde Alara Han’dan bahsetmişlerdir[32]. Han’dan bahseden ilk kayda değer yayın Fikri Erten’in Antalya üzerindeki kitabıdır[33]. Burada Alara Han’ın kısa bir tarifi, bir plân eskizi (Şek. 18), tarihi verilmiş ve inşa tarzının diğer Han’lara benzemediği kaydedilmiştir. Antalya üzerinde hazırlanmış bir turistik rehber[34] binanın, herhalde görülmeden yazılmış, çok yanlış bir tarifini vermektedir. Konya’lı “Alanya” kitabında Alara Han’dan kısaca bahsetmekte, kitabesini vermekte ve binanın “müstesna plânına ve inşa malzemesinin iyiliğine” işaret etmektedir [35].

Lloyd-Rice ve Erdmann eseri daha ayrıntılı olarak işlemişlerdir. Han’ın ilk mimarî plân rölevesi (Şek. 20) Lloyd-Rice’nin Alanya üzerindeki kitabında verilmiş, ayrıca binanın kısa bir tarifi ve bazı fotoğrafları da neşredilmiştir[36]. Erdmann’ın Han’lar katalogunda[37] ise eserin oldukça tamam bir tarifi, fotoğrafları ve plânı verilmiştir. Yalnız plân, Ertemin plânının, yazarın kendi notları ve Lloyd’un çizimlerinin yardımıyla, düzeltilmiş bir şekli olduğu için yanlışları bulunmaktadır[38]. (Şek. 19).

Görüldüğü üzere Alara Han birçok kaynaklara geçmiş olmasına rağmen daha tam olarak tesbit edilmemiş ve incelenmemiş bir anıttır. Eserin şimdiye kadar yapılan yanlış veya eksik plânları dışında, tam bir rölevesi yapılmamış ve üzerinde gerekli inceleme yapılmadığından “Han Mimarisi” içindeki yerine oturtulmamıştır.

GENEL TARİF

Konum :

Alara Han Antalya ilinin Alanya kazasının sınırları içindedir. Alanya’dan (Antalya’ya doğru) 30 km. mesafede denize dökülen Alara Çayı’nın sol yakasında, denizden (kuzeye doğru) ca. 10 km. içerdedir. Çevresinde, Alara (ca. 3 km. güneyde), Çakallar (ca. 1 km. batıda), ve suyun karşı kıyısında Karakaya(ca. 2 km. doğuda) köyleri vardır.

Han halen hiçbir yol üzerinde bulunmamaktadır. Okurcalar ve Alara köylerinden geçen dar ve kötü bir yol Alanya ve Alara Han arasındaki tek bağlantıyı sağlar. 1966 yılında ortaya çıkan başka bir bağlantı ise başlangıcı tam Hanın karşı tarafına isabet eden sulama kanalı inşaatının servis yoludur. Bu yol Alanya - Antalya karayolunun 45 inci kilometresindeki Çengelköy’den başlar ve Han’ın karşısında son bulur. Çayın iki yakasını birleştiren bir köprü yoktur, fakat yaz aylarında yüksekliği bir metreden az olan suyu yürüyerek geçmek mümkündür[39].

Han’ın suyun kenarında, çam ağaçları arasındaki konumu güzel bir görüntü meydana getirir (Res. 2). Civarında başka tarihî binaların kalıntıları bulunmaktadır. Hanın 2 km. kadar kuzeyindeki Alara Kalesi[40] küçük, sivri bir tepeyi çevreleyen ve içinde bazı binalar bulunan surdan meydana gelir (Şek. 1, Res. 1). Alanya’nın fethinden sonra alınan Kale Hanla ayni tarihte tamir edilmiş ve büyütülmüştür[41]. Kalenin eteğinde, suyun kenarında, köylüler tarafından hamam olduğu söylenen kubbeli bir yapı vardır[42]. Han yönünden gelen yolun, kalenin yerleştiği sarp tepenin eteğinde geçit kalmadığı için, karşıya geçtiği yerde ahşap Kemal Köprüsü’nün taş ayakları hâlâ durmaktadır. Daha aşağıda, kanalın başladığı yerde bulunan bazı kesme taş kalıntılarda görülen bir kemer başlangıcı bunların bir köprü yıkıntısı olduğunu göstermektedir. Bu köprü Herberdy-Wilhelm’in bahsettikleri kemerli köprü olsa gerektir[43]. Alara Çayı’nın bu kesiminde değişik devirlerde çeşitli köprülerin inşa edilmiş ve bunların suyun sık sık taşması ve yatak değiştirmesiyle yıkılmış olması pek mümkündür.

Dikdörtgen Han binası Alara Çayı ile doğudaki küçük tepe arasında kalan dar bir arazi şeridine inşa edilmiştir (Res. 6). Dikdörtgen binanın uzun kısmı suya parelel olarak yerleştirilmiştir ve giriş kuzeydendir. Alara Çayı batı cepheden 30 m. uzaklıktadır. Hâlen binanın önünde bir pamuk tarlası, güneyinde de bir mezarlık bulunmaktadır. Suyun taşıdığı çamur ve mil mezarları iyice gömdüğünden mezarlığı tarihlemek mümkün değildir, ancak, çayın sağ yakasından bakıldığı zaman birkaç mezar tabakasının üst üste bulunduğunu görmek mümkündür. Ayni mil tabakası Hanın içini ve etrafını da, bazı yerlerde esas zeminden 1.5 m. yüksekliğe kadar, doldurmuştur[44].

Binanın Dışı :

Han, dıştan dışa, (güneyde) 37.80 m. ve (batıda) 49.80 m. boyutlarındadır. Üç cephesinin muntazam sıralı kesme taşla örülmesine karşılık, âdeta yanındaki tepeye yaslanan, doğu cephesi moloz taşla örülmüştür (Şek. 2).

Kuzey cephenin ortasında hâlen bazı dendanları ile birlikte orijinal yüksekliğini muhafaza eden, 3.52 m. açıklığındaki basık kemerli portal vardır (Res. 2, 7, Şek. 4a, b). Portalin iki yanında, 2.80 m. eninde ve 1.90 m. derinliğinde iki dikdörtgen payanda bulunmaktadır. Doğudaki payanda daha sağlam durumda olup portalden bir taş sırası daha yüksektir. Portalin eşik seviyesinin 5.85 m. üstünde, biri kuzeyde biri batıda olmak üzere iki penceresi vardır. Üstü pencî kemer şeklinde oyulmuş bu pencereler payandanın içinden çatıya çıkılan merdiveni aydınlatmakta ve bu özellik bu payandaya destekten ziyade bir kule kimliğini kazandırmaktadır. Cephenin payandanın doğusunda kalan kısmı iki dar, şevli pencere ile bölünmüş masif bir duvar karakterindedir, cephenin batı kanadı ise, batı payandanın büyük bir kısmı dahil olmak üzere tamamen yıkılmıştır[45] ve arkadaki hacimlerin içleri görülmektedir.

Batı cephe (Şek. 5a, b, Res. 3) üç üçgen payanda ile dört kısma bölünmüştür. Kuzey’den başlıyarak, ilk üç kısımda ikişer ve son kısımda da bir tek olmak üzere kısımların tümünde yedi pencere vardır. En kuzeydeki pencerenin sadece üst kısmı kalmış olup alt kısmı buraya kadar varan yıkıntıya dahildir. Yine cephenin tümünde, sondan bir önceki taş sırası seviyesinde, kuzeyden itibaren, ilk payandanın güney yüzünde bir, ikinci kısımda iki, üçüncü kısımda bir ve üçüncü payandanın kuzey yüzünde bir tane olmak üzere altı çörten bulunmaktadır. İlk kısımda ve son iki sırası yıkılmış olan son kısımda hiç çörten yoktur.

Güney cephe (Şek. 6a, b, Res. 4) ayni özelliklere sahiptir, yalnız daha kısa olduğundan iki üçgen payanda ile üç kısma bölünmüştür. Güney-batı köşeden başlıyarak, ilk kısımda bir, ikinci kısımda iki ve üçüncü kısımda üç pencere deliği; ve ikisi ikinci kısımda ve biri de üçüncü kısımda olmak üzere üç çörten vardır. Kulelerde hiç çörten bulunmamaktadır.

Doğu cephe (Şek. 7a, b, Res. 5) binanın yerleşmesindeki, yukarıda bahsettiğimiz, özellikten dolayı zaten cephe muamelesi görmemiştir. Pencere söveleri hariç tamamen moloz taşla örülmüştür. Beş pencere deliğinin üçü güney köşeye diğer ikisi de kuzey köşeye yakın olarak yerleştirilmiştir. Pencereler binayı saran mil ve tepeden kayan toprak ve moloz tabakasının altında kalmıştır ve hâlen dıştan görünmemektedir.

Binanın İçi :

Portal (Res. 11), girişten hemen sonra, yanlara doğru açılarak 4.14 m. genişliğinde ve 1.10 m. derinliğinde bir hacim meydana getirir. Bu açıklık portalinki gibi fakat daha yüksekten başlıyan basık bir kemerle sınırlanmaktadır. Hanın kapısı[46] bu açıklığa oturmakta ve ahşap bir sürgü ile sürgülenmekteydi. Yan duvarlarda görülen sürgü delikleri .20 m. yüksekliğinde ve .22 m. eninde olup batı duvarındaki sürgünün uzunluğu kadar diğeri ise ancak ucunu tutacak derinliktedir.

Avlu :

Portalin açıldığı 7.26 m. X 7.43 m. ebatlarında olan açık avlu (Res. 11, 12, Şek. 8) binanın esas dağılma alanıdır. Ana portalin aksındaki ikinci bir portal misafirlerin kaldığı orta kısma açılır. Bu portalin önünde, doğu - batı yönünde uzanan, kuzey koridoru, kuzeyindeki servis odalarına ve galerilere açılır. Doğrudan doğruya avluya açılan iki oda doğudaki çeşme ve batıdaki 3 no.lu odadır.

Çeşme :

Hanın en itina görmüş ve süslü mekânı olan çeşme avluya açılan bir eyvan durumundadır, (güneyde) 4.45 m. ve (doğuda) 3.46 m. boyutlarındadır (Şek. 8 Res. 13). Avlunun zemininden bir basamak yüksek olan zemininin[47] büyük kesme taşlarla kaplı olduğu mil tabakası altından yer yer görülmektedir. Suyun haznesi doğu duvarının içindedir ve altına bir yalak yerleştirilmiştir. Son senelerde define arayıcıları eyvanın içinde kazı yapmışlar ve bu arada yalağı ve etrafındaki döşemeyi harap etmişlerdir[48]. Eyvanın kuzey duvarında yedi basamaklı bir merdiven (Res. 14, Şek. 8) vardır. Duvarda, merdivenin bittiği hizada, .82 m. açıklığında ve (en yüksek yerinde) 2.80 m. yüksekliğinde, ortada birleşen iki taşa oyulmuş sivri pencî kemerli bir kapı açıklığı batı payandaya açılır ve dönerek devam eden merdiven eyvanın tonozunun üstünde son bulur (Res. 15). Eyvanın örtüsü yıldız tonozdur (Res. 16, 17, Şek. 15) ve avluya bakan açık kenarı, tonozun üzengi seviyesinde ve duvardan 17 m. taşan profilli bir konsol üzerinde başlıyan, ve hâlen mühim bir kısmı yıkılmış bir sivri kemerle sınırlanmıştır. Kare olmayan plândan kare olan üst yapıya geçiş için ilginç bir detay kullanılmıştır (Şek. 16, Res. 14) : Eyvanın kuzey duvarında, merdivenin son basamağının seviyesinde, .42 m. derinliğinde, stalaktitli friz denebilecek süslü bir bordür alanın genişlemesini sağlamış ve böylecc 3.90 m. X 3.90 m. ebadında bir kare elde edilmiştir [49].

2 no.lu Oda :

Doğu kanatta kuzey dış duvara dayalı ikinci odaya kuzey koridordan .90 m. cnindeki kemerli bir açıklıkla girilir. 4.03 m. X 2.17 m. boyutlarındaki oda doğu-batı yönünde bir sivri beşik tonozla örtülmüştür. Odayı aydınlatan şevli pencere, cephede doğudan ikinci pencereye tekabül eder.

3 no.lu Oda :

Avlunun batısında, çeşme eyvanının karşısındaki odaya kuzey duvarına yakın basık kemerli bir açıklıktan girilir. Oda 3.40 01x3.35 m. boyutlarındadır, ve kuzey cephedeki hasar bu odanın batı köşesini de içine almaktadır. Hâlen odanın içi 1.20 m. yüksekliğine kadar çamur ve mille doludur ve bu nemli tabakanın üzerinde ağaç bile büyümektedir. Kuzey duvarında .40 m. genişliğinde bir niş vardır; güney duvarında ise esas kısmı dolgu altında kalan .70 m. açıklığında başka bir nişin (Şek. 2, 3, Res. 20) sepet kulpu kemeri görülmektedir. Kemerin boyutları bu nişin odanın tabanından başladığı kanısını uyandırmaktadır. Odanın üst örtüsü doğu - batı yönünde sivri beşik tonozdur. Odada hiç pencere yoktur, ışık tonozun en yüksek kısmında, kuzey duvara .10m, yakınlıkta dikdörtgen bir ışıkla temin edilmektedir.

4 no.lu Oda :

3 no.lu odanın batısındaki bu odaya kuzey koridorun batı kanadından girilmektedir. Doğu kanattaki karşıtı 2 no.lu odaya çok benzemektedir; yalnız kuzey duvarı tamamen yıkılmıştır.

İç Portal :

İç portal (Res. 7, 22) dış portalle ayni karakterdedir : 2.72 m. enindeki açıklık .47 m. genişliğinde bir basık kemerle örülmüştür. İç ve dış kemer arasındaki kısım, sürgü sistemi dahil, dış portalin aynıdır. Bu durum iç portalin de, ikinci bir emniyet tedbiri olarak, hava karardıktan sonra kilitlendiğini göstermektedir.

Orta Kısım :

İç portal Hanın seyyahlara ayrılan kısmına açılır. Bu kısım uzun bir koridorun her iki yanında “bir oda-bir eyvan” düzeninde dizilmiş dört oda ve üç eyvandan meydana gelir (Res. 21a, b, 22, Şek. 8, 13, 14). Bu oda ile başlıyan ve biten diziliş, mekânların yatmak ve oturmak için ayrıntılandığını göstermektedir. Odaların kapıları kendilerinden sonra gelen eyvana yakındır, yalnız sondaki odaların kapıları kendilerinden önceki eyvana yakın bulunmaktadır. Odaların boyutları 3.13 m - 2.88 m. X 2.88 m. - 2.95 m. eyvanlarınki ise 3.15 m. - 3.23 m, X 2.94 m. - 3.04 m. dir. Koridor (doğuda) 26.48 m. (güneyde) 4.59 m. dir ve açık bir avluyu andırmaktadır. Uzun cepheleri kesme taş, kısa cepheleri ise moloz taşla örülmüştür. Odalara sivriliği çok az belirgin iki merkezli kemerli kapı açıklıklarından girilir ve hepsinin üst örtüsü sivri iki merkezli beşik tonozdur. Tonozlar, şimdiye kadar yapılan rölevelerin aksine (Şek. 2, 13, 19, 20) örtülme yönünde değişiklik gösterirler : Batı kanattaki bütün odaların tonozları doğu- batı yönündedir. Doğu kanatta ilk ve üçüncü odalar kuzey-güney yönünde, diğerleri ise, doğu kanattaki odalar gibi, doğu-batı yönündedir. Eyvanların hepsi kuzey-güney yönünde tonozludur ve koridora açık yüzleri, çeşme eyvanınınkine benzer konsollar üzerinde başlıyan kesme taş kemerlerle sınırlanmıştır. Bütün odaların ve eyvanların arka duvarlarında ahırlara açılan, ve muhtemelen tüccarların hayvan ve eşyalarının kontrolünü ve hizmetkârlarıyla temasını sağlıyan, birer dikdörtgen pencere vardır. Ayrıca her odanın tonozunda birer ışıklık bulunmaktadır. Orta kısmı aydınlatmak için başka tedbirler de alınmıştır : Koridorun her iki uzun duvarında eşit aralıklarla yerleştirilmiş birer kandillik konsolu vardır. Bunlardan bir tane de güney duvarında bulunduğu fakat kırıldığı duvar içinde kalan parçasından anlaşılmaktadır. Bu kırık kandilliğin doğusunda 60 m. uzunluğunda, .25 m. yüksekliğinde ve ca. .10 m. derinliğinde bir boşluk vardır. Gayri muntazam duvar örgüsü içindeki bu muntazam boşluk burada ya bir kitabe, ya da süsleme maksadıyla tekrar kullanılmış devşirme bir kesme taşın bulunduğu kanısını uyandırmaktadır[50]. Ayrıca her eyvanın arka duvarında da birer kandillik bulunmaktadır.

Avlunun, oda ve eyvanların taban seviyelerini ve döşemelerini belirten hiçbir iz yoktur.

Galeriler :

Kuzey koridorun (Res. 24, Şek. 12) yanısıra, içiçe iki galeri binayı diğer üç yönde sararlar. İçteki galeriler ahırları ve dıştakiler de onlara geçiti sağlıyan koridorları meydana getirse gerektir. Kuzey-Güney yönünde uzanan doğu ve batı koridorları kuzey dış duvarından başlar ve, doğu ve batı dış duvarları arasında uzanan, güney koridora dayanarak son bulurlar. İçiçe iki galeri arasındaki müşterek duvar sekiz sivri kemerli açıklıkla (arkad) bölünmüştür. Doğu (Res. 27) ve batı (Res. 25) koridorlarında, kuzeyden başlıyarak, ilk açıklık kuzey koridorun, sonraki altı açıklık yan ahırlara (Şek. 9, 10, 11, 13, 14), sekizinci açıklık ise güney ahırına (Res. 30) geçişi sağlar. Güney galerilerinde ise dıştaki ilk açıklıklar yandaki doğu ve batı koridorlarına, içteki altı açıklık ise güney ahırına[51] geçişi sağlar. Bütün galeriler dar yönde sivri beşik tonozludur, ancak kaburga kemerlerin kullanılışında ayrıntı gösterirler: Batı ahırın tonozu birinci, üçüncü ve beşinci kemer ayaklarına isabet eden üç kesmetaş kaburga kemerle desteklenmiştir. Kemerler tonozun üzengi hizasının hemen altından, profilli konsollar üzerinde başlarlar.

Doğu ahırının (Res. 28) tonozu iki kısım arasındaki kemer ayaklarının bir kısmı olarak yerden başlıyan beş kaburga kemerle desteklenir. Güney ahırda üç kaburga kemeri vardır; bunların ilk ikisi, doğu ahırındaki gibi, yerden başlar, üçüncü ayağa isabet eden sonuncu kemer ise, batı ahırındaki (Res. 26) benzerleri gibi, bir konsol üzerinde yükselir. Güney koridordaki dört destek kemeri birinci, üçüncü, beşinci ve yedinci ayaklara isabet eder ve batı ahırındakilere benzerler, (Res. 29).

Bütün galeriler dış duvarlardaki şevli pencerelerle ve tonozlardaki ışıklıklar yoluyla gün ışığı alırlar; sun’î ışıklandırma için ise kandillikler konmuştur (Res. 32, Şek. 17). Batı koridorunda (ikisi yıkılmış) yedi şevli pencere ve altı ışıklık, batı ahırda beş ışıklık, doğu koridorda beş pencere ve yedi ışıklık, doğu ahırda altı ışıklık, güney koridorda beş pencere ve yedi ışıklık ve güney ahırında da altı ışıklık vardır. Kuzey koridorunda, her iki kanatta bulunan birer kandillik dışında, batı koridorun kemer ayaklarında sekiz, batı ahırında ondört (birer tanesi güney ve kuzey, dört tanesi doğu duvarında ve beş tanesi kemer ayaklarında), doğu koridorunun kemer ayaklarında dokuz, doğu ahırında on (güney ve kuzey duvarlarında birer, batı duvarında altı tanedir, fakat kemer ayaklarında hiç yoktur), güney koridorunun kemer ayaklarında yedi, ve güney ahırında on (beşi kuzey duvarında, üçü kemer ayaklarında ve birer tane de doğu ve batı duvarlarında) kandillik vardır.

BİNANIN ELEMANLARININ TEK TEK İNCELENMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ[52]

Portal :

Alara Han’ın portali iki payanda arasında meydana gelen bir girintiye yerleşmiştir. Portal açıklığı duvarla hemyüz .62 m. genişliğinde basık bir kemerle örtülmüştür (Res. 2, 7, 8, 9, Şek. 4a, b). Kemerin iki yandaki ilk taşları özengi taşlarına bir lâmba-zıvana ile kenetlenir, lâmba kemerin ilk taşına oyulmuştur. Portal kemerinin üzerinde ters U şeklinde, profilli ve duvardan taşan kitabe çerçevesi yeralır. Çerçevenin alt uçları, şimdi çeneleri kırık, birer arslan başıyla bitmektedir, çerçevenin üst kısmı ise ayni profilde bir yarım daire kemerle kapanmıştır. Kemerin çapı çerçeveninkinden küçük olduğundan ancak çerçevenin üst köşeleri döndükten sonra başlamaktadır. Şimdi yerinde olmayan bu kemerin bir taşı portal kemerinin altında, milin içinde gömülü olarak bulunmuştur (Res. 10).

Genellikle Selçuklu portalleri binaların en süslü ve zengin unsurunu teşkil ederler. Çeşitli tiplerin bulunmasına rağmen en beylik tipte portal binanın gövdesinden taşar ve çeşitli süslü bordürlerden meydana gelen dikdörtgen bir çerçeve ile sınırlanır. Portal dış yüzde kemerle çevrili bir niş meydana getiıir ki yine kemerli asıl giriş kapısı bu nişin arka yüzündedir. Kemerli iki düzlem arasındaki geçişi stalaktitli bir kavsara temin eder. Birçok kervansarayların portalleri bu tipte veya az değişmiş şekillerdedir, çerçeveli veya çerçevesizdir. Kayseri Sultan Han, Aksaray Sultan Han, Altınapa Han, Goncalı yakınındaki Akhan, Ağzıkara Hanın portalleri örnek olarak sayılabilir. Alara Han’ın portali ise ne ana tipe ne de onun çeşitlemelerine benzer : Taşıntı yapan kenarların bulunmasına rağmen bunlar portal girintisini hazırlamazlar. Hernekadar Erdmann’ın plânında çıkıntıyı meydana getiren payandaların arasının üstü örtülü görünüyorsa[53] (Şek. 19) da aslında payandalar arasında hiç bir bağıntı yoktur. Doğu kulesinin portalden bir taş sırası daha yüksek olmasına rağmen iki payanda arasında meydana gelen girintinin örtülü olduğunu gösterecek hiç bir iz veya kemer başlangıcı yoktur. Ayrıca yine doğu kulenin bu girintiye bakan balı penceresi (Res. 2, 16, 17) her iki payandanın da arası açık olarak, yani portali hazırlayan çıkıntılar olarak değil de sadece kule-payanda olarak planlandığını göstermektedir. Duvarla hemyüz olan basık kemerin hiç bir süslemesi yoktur. Portal, sadece iki payanda arasındaki kısmın cephenin diğer kısımlarından daha yüksek tutulması ile belirtilmiştir.

Kitabenin yeri ve taşan çerçevesi de ender rastlanan bir durum gösterir, zira genellikle kitabe stalaktitli kavsaranın altında veya dış kemerin yüzünde bir bant olarak dolaşır. Pek az olan basık kemerli Han portallerine örnek olarak Şerefsa Hanın mescit portalini ve Eshab-ı Kehf Han’ınkini verebiliriz.

Kitabe :

Portalin üstündeki çerçeve içindeki kitabe dört mermer parçadan meydana gelmekteydi (Res, 9) ; şimdi ancak alttaki üç parça yerinde olup kemerli kısmın içindeki parça kayıptır[54]. Kitabe kabaca bir Selçuk Nesihi ile yazılmıştır. Han’ı inşa eden Sultan Alâaddin Keykubad bin Keyhüsrev’i yüceleyen birçok sıfattan sonra 629 H. 1231-2 M. tarihi verilmektedir. Kitâbe Erten[55] ve Konyalı[56] tarafından okunmuş ve Lloyd-Rice[57] tarafından tam metni neşredilmiştir; Erdmann[58] da bu son çeviriyi vermektedir. Kitâbenin metni Sultan’ı, Han’ın bânisi olarak göstermektedir. Neşriyata geçmiş Kitâbeli bütün Hanlar arasında[59] ancak altı tanesinin kitabesinde Sultan bani olarak zikredilmektedir. Bunlar : İzzettin Keykâvus tarafından yaptırılan Evdir Han, Alâaddin Keykubad tarafından yaptırılan Aksaray Sultan Han ve Alara Han, Gıyasettin Keyhüsrev tarafından yaptırılan İncir ve Şarafsa Han, ve İzzettin Keykâvus II tarafından yaptırılan Kırkgöz Han’dır[60]. Kanımızca, bu durumda, ancak bu altı Han tam anlamıyla “Sultan Han” olup Sultan Han denen diğer Hanlar bu sıfatı ancak plân tiplerinden ve büyüklüklerinden dolayı taşımaktadırlar.

Payandalar :

Alara Han’ın dış duvarlarında üçgen ve dikdörtgen plânlı olmak üzere iki tip payanda vardır (Res. 2, 3, 4) ; üçgen olanlar doğu ve batı duvarlarında, dikdörtgen olanlar ise kuzey duvarında kullanılmıştır. Selçuklu mimarisinde, bilhassa Han gibi az çok tahkim edilmiş binalarda, payanda çok kullanılmıştır. Genellikle bir binada türlü çeşitleri birarada kullanılmış, hattâ Aksaray Sultan Han örneğinde olduğu gibi, binanın süsleyici elemanları haline gelmişlerdir. Daha bol rastlanan dikdörtgen payanda kullanılışına örnek olarak Sadettin, Durak, Karatay ve Susuz Han’ları verebiliriz. Üçgen payanda daha az kullanılan bir tip olup örneklerine, bütün Hanlar arasında, ancak Ertokuş, Çardak, Avanos yakınındaki Sarı, Şarafsa ve Kargı Han’larda rastlıyoruz. Selçuklu mimarisinde bu tür payanda Hanlardan başka ancak türbelerde görülmektedir, üçgen payandalı türbeleri Konya Gömeç Hatun, Kırşehir Emir Yavtaş ve Boyalıköy’deki Kureyş Baba Türbe’leri olarak sıralıyabiliriz.

Dam :

Alara Han’ın damına geçişi sağlıyan merdiven çeşme eyvanının içinde başlamakta ve yıldız tonozun üstünde son bulmaktadır (Res. 15). Tonozun üzerinde hiç bir döşeme izi olmayıp sadece tonoz taşlarının kabaca işlenmiş dış yüzleri olduğu gibi görünmektedir (Res. 19, 31). Tonozun kapladığı alan, şimdi ancak. 50 m. yüksekliğinde kalmış olan, moloz bir duvarla çevrilidir. Güney duvarında bulunan ve muhtemelen kapı yeri olan bir açıklıktan damın diğer kısmına geçilmektedir. Düz olan dam toprak örtülüdür. Çeşitli yüksekliklerdeki tonozların üstleri toprakla düzlenerek ayni düzeye getirilmiştir. Bu düzeltmenin orijinal ve maksatlı olduğu tonozlardaki ışıklıkların çerçeve taşlarının düzeni ile belli olmaktadır : Daha alçak tonozların çerçeve taşları yüksek tutulmuş, ve yüksek tonozların çerçeve taşları ise alçak tutulup hepsinin ayni boyu tutması sağlanmıştır. Dam hâlen döven yeri olarak kullanıldığından ışıklıkların çoğu kapatılmıştır.

Selçuklu Hanlarının pek azının üst yapısı zamanımıza kadar kaldığından çatı ve dam örtüleri hakkında bir genellemeye varmak zordur. Ancak diğer Selçuklu binalarına da bakarak Şarafsa ve Alara Han gibi bazılarının toprak, Aksaray Sultan ve Avanos yakınındaki Sarı Han gibi bazılarının kesme taş ve hattâ, Konya Karatay Mescidinde görüldüğü gibi, bazılarının da tuğla ile örtülü olduğuna karar vermek mümkündür.

Dendanlar :

Binayı çevreleyen dış duvarlar üzerindeki moloz taştan inşa edilmiş dendanların mühim bir kısmı hâlâ durmaktadır. Dendanların hepsi 1.10 m. yüksekliğinde ve .75 m. kalınlığındadır ve enleri .90 m.- 1.10 m. arasında değişmektedir. Üzerlerindeki kalıntılardan hepsinin beyaz sıvalı olduğu anlaşılmaktadır (Res. 33). Hernekadar dendanları hâlen mevcut Hanların azlığı karşılaştırma imkânını ortadan kaldırmakta ise de yine diğer Selçuklu binaları da gözönünde tutularak bir genellemeye gitmek mümkündür : Genellikle dış duvarları kesme taş olanların dendanları kesme taş (Obruk Han gibi), moloz taşla örülmüş olanların dendanları ise, Şarafsa Han[61] gibi, moloz taştandır. Ancak bunun bir kural olmaması gerektir. Binaların malzemesinin seçimi binanın önemine ve maddî yeteneklerine dayandığına göre, kesme taş cepheli bir binada, Alara Han’da olduğu gibi, dendanların veya diğer bazı elemanların moloz taşla örülmesi normaldir. Ayrıca moloz kısımların zaten sıvandığını da hesaba katmak gerektir.

Taşçı İşaretleri :

Alara Han’ın kesme taşlarının çoğunun yüzünde taşçı işaretleri bulunmaktadır (Res. 34a, b). Alara Kalesi’nde de izlediğimiz ayni işaretler ayni işçi grubunun her iki inşaatta da çalıştığını göstermektedir[62]. Selçuklu taş mimarisinin çoğunda görülen bu işaretler genellikle birbirine çok benzeyen geometrik çizgiler veya şekillerden ibarettir ve “ayni işaretleri değişik devirlerde ve değişik bölgelerde görmek mümkündür[63].” Bu işaretlerin inşaatla uğraşan Ahi Dervişlerine ait olduğu sanılmaktadır. Ancak bu türlü işaretler Anadolu’da Klâsik Yunan devrinden beri kullanılmaktadır. O devirde bu işaretler taşçı ustaları veya taşocağı müteahhitleri tarafından bir veya bir grup işçinin yaptığı işin miktar ve kalitesini tesbit etmek için kullanılıyordu[64]. Ayni kullanılışın Anadolu’da devam ettiğine hiç şüphe yoktur. Yalnız, ayni taşçı işaretlerine değişik bölgelerde rastlanmasını sadece bir grup işçinin bir şantiyeden diğerine dolaşması ile izah etmek şart ve yeterli değildir. Ayni işaretlere değişik bölgelerde rastlanması[65] işaretlerin, taşı işlemek için kullanılan aletlerin yeteneklerinden dolayı, ebat ve form çeşitliliğindeki sınırlılıkla da izah edilebilir[66]; giderek işaretlerin tekrarlanması imkânların kısırlığı ve neticelerin basitliğinden dolayıdır. Bu yaklaşım ayni tarihlerde değişik yerlerde inşa edilen binalarda ayni taşçı işaretlerinin tekrar edilmesini de izah etmektedir.

Malzeme Kullanılışı ve Yapı Tekniği :

Yapının esas malzemesi çevrede çok bulunan gözenekli bir kireç taşıdır. Muntazam sıralı kesme taş halinde (doğu cephe hariç) cephelerde, çeşme eyvanında, avlunun ve orta kısmın cephelerinde, galerilerin kemerli kısımlarında, kaburga kemerlerinde ve açıklıkların çerçevelerinde kullanılmıştır. Binanın geri kalan kısmı ise tamamen molozdur ve pek ender olarak üst yapıda kullanılan moloz içinde kırık tuğla parçalarına rastlanmaktadır.

Kesme taş sadece bir kaplama elemanı değil inşaatın vazgeçilemez bir parçasıdır. Şöyle ki : Duvar inşaatına başlandığı zaman ilk sıranın taşları istenilen duvar kalınlığının dışını tutacak şekilde yerleştirilir, arada kalan boşluğa moloz doldurulur ve onun üzerine de sulu kireç harcı dökülür. Bu teknik M.Ö. I. asırda kullanılmaya başlıyan ve şimdiki beton tekniğinin başlangıcını teşkil eden “opus cacmenticium”un devamından başka birşey değildir. Kesme taşlan hâlen mevcut olmayan yerlerdeki izlerden de görüldüğü gibi dışa yerleştirilen taşlar kalıp vazifesi görmektedir. Duvarın iki veya tek yüzünün kesme veya moloz taş olması tekniği değiştirmez.

Hanın şimdiki durumunda temelinin türü ve durumu hakkında bir fikir edinmek mümkün değildir. Binanın dış duvarları 1.60 m., iç duvarları ise .68 m., .76 m., .82 m., .93 m., 1.02 m., 1.28 m. gibi çeşitli kalınlıklardadır. Çeşme eyvanının kuru örülmüş kesme taş tonozu (Res. 16, 17, Şek. 15) hariç üst yapı tamamen molozdur. Kemer ve tonozlar genellikle iki merkezli sivri kemer ve beşik tonoz profilindedirler ancak profiller çok çeşitlilik göstermektedir. Tonozların hepsi dar yönde inşa edilmiştir, yalnız, en ve boy boyutlarının eşite yakın olduğu hacimlerde yön değişikliği görülmektedir. Portallerde (Res. 7, 22) ve mescidin kapısında basık kemer kullanılmıştır. Şevli pencerelerin dış yüzlerinde (Res. 2, 3, 4, Şek. 4, 5, 6) ve doğu payandadaki kapının üstünde de (Res. 15) lentoya oyulmuş yalancı kemerler kullanılmıştır.

Binanın doğu cephesindeki bazı dendanlarda ve galerilerin bir kısmında bulunan sıva kalıntıları bütün moloz kısımların aslında sıvanmış olduğunu göstermektedir. Hanın yapı ve inşa özelliklerini bütün Selçuk mimarisi için genellemek mümkündür : Kesme taş binanın mühim ve hemen görülen kısımlarında, türbe veya köşk mescit gibi önemli mekânlarda, ve mühim strüktürel kısımlarda kullanılmış ve ikinci derecede önemli kısımları ise molozla örülmüş ve üzeri sıvanmıştır. Ancak kesme ve moloz taş kullanma oranı, malzemenin bulunmasının yanısıra, binanın önemine ve maddî yeteneklerine göre değişir.

Binanın Şimdiki Durumu :

Orta kısmın üst örtüsünün yenilenmesi dışında, Alara Han hiç bir tamir, ek veya değişikliğe uğramamıştır. Şimdiki durumda bile yapı olarak en sağlam kalmış Hanlardan olan Alara Han üst yapısını ve orijinal elemanlarını korumuş ender Selçuklu eserlerinden biridir.

Hâlen Hanın güney-doğu köşesi şakulden kaçmış ve dışa doğru açılmıştır, zaten bütün yapı nehir yönüne doğru hafif bir eğilme göstermektedir. Gözle izlenebilen bu duruma ve kuzey duvarın yıkılmasına, yer suyunun seviyesindeki bir değişme ve veya Alara Çayın taşıdığı çamur ve mil tabakasının meydana getirdiği ağırlıktan dolayı temellerin zayıflaması sebep olabilir. Binanın üzerinde büyüyen bitkilerin verdikleri zarar açıkça görülmektedir (Res. 2, 11, 21). Damın toprak örtüsü üstünde, Han’ın içinde ve etrafındaki mil tabakasında, ve taşların arasındaki harcın içinde ot, çalı, hattâ ağaçlar dahi büyümektedir. Bitkilerin gelişen kökleri kesme taşların arasındaki derzleri açmakta veya kesme taşla gerisindeki moloz dolgu arasındaki bağı koparmakta ve sonuç olarak kesme taşların yerlerinden oynayıp düşmelerine sebep olmaktadır. Çeşme eyvanının ön kemerinin yıkılmasının, cephelerdeki çatlakların ve kesme taşların dökülmesinin (Res. 11), tonozların üst kısımlarındaki bir kısım çatlakların nedeni bu bitkilerdir (Res. 21). Binanın alt kısımlarını devamlı rutubetli tutan mil tabakası alt sıralardaki kireç taşlarının yumuşamasına ve erimesine sebep olmaktadır. Yapının diğer kısımlarındaki taşlarda ise yaşlılıktan dolayı hiç bir eskime veya kusur görülmemektedir. Görülebilen tek fizikî kusur portal kemerinin özengi taşındaki ezilmedir (Res. 8). Yapının bütününde kullanılan harç bozulmuş ve birleştirici özelliğini kaybetmiş olduğundan duvarlardan ve üst yapıdan içeri su sızmaktadır. Damdaki toprak yağmur suyunun ve rutubetin binanın üstünde daha uzun zaman kalmasına sebep olmuş ve tonozlardan sızan su kireç taşında kimyevî bir reaksiyon meydana getirmiştir (Res. 25, 27, 29); netice olarak teşekkül eden kalsium karbonat kabuk şeklinde tonozların, duvarların ve kemerlerin üzerinde birikmiştir[67].

Işıklandırma :

Bütün Selçuklu Hanlarının içi genellikle az ışık alır ama Alara Han, iç içe (konsantrik) planlanmasından dolayı, bilhassa karanlıktır. Bina, portalin önündeki avlu, dış duvarlardaki pencereler ve tonozlardaki ışıklıklar yoluyla aydınlanmaktadır ki avlu-şevli pencere-ışıklık içeri dönük plânlanmış bütün bütün Selçuklu eserlerinde görülen ışıklandırma unsurlarıdır.

Dış duvarlarda, üçü yıkılmış, yirmi bir şevli pencere (Res. 2, 29) vardır. Bunlar dıştan ince uzun açıklıklar olup lentoya oyulmuş birer yalancı sivri kemerle bitmektedir. Pencereler dışta .84 m. - .94 m. (kemerin en yüksek noktasında) yüksekliğinde ve .14 m. - .16 m. enindedir. İçe doğru şevlenerek genişleyip, esas taban seviyesinden 2.40 m. yükseklikte, .78 m. - .84 m. boyunda ve .40 m. - .47 m. eninde dikdörtgen bir açıklık haline gelirler. Bütün Handa sayısı kırkyediyi bulan ve tonozların en yüksek yerlerinde yeralan ışıklıklar, plânda da görüldüğü gibi (Şek. 2, 3), düzenli bir diziliş göstermezler. Kare veya kareye yakın dikdörtgen formundaki (çeşme eyvanının sekizgen ışıklığı hariç) ve .25 m - .50 m arasındaki boyutları değişen bu açıklıklar dışta, tonoz yüksekliğinin üzerine çıkan kesme taşlarla çerçevelenmiştir. Bilhassa uzun ve tonozlu yapılarda görülen ışıklıkların kullanılışına örnek olarak Hanlar arasında Çiftlik, Çakallı ve Hafız Han’lar ve diğer binalar arasında da Alanya tersanesi gösterilebilir.

Tabiî ışığın yanısıra sun’î ışıklandırma için de tedbir alınmış ve konsol şeklinde kandillik (Res. 32, Şek. 17) veya mumluklar hazırlanmıştır. Sayısı altmışikiyi bulan bu kesme taş kandillikler .22 m. yüksekliğinde, .23 m. enindedir ve duvardan .21 m. taşmaktadır. Üst yüzünde üçgen şeklindeki bir oyuğa kandil oturtulmaktadır. Konsolların ön yüzünde ise az çok insan ifadeli birer arslan başı oyulmuştur. Selçuklu mimarisinde kandillik kullanılışına, örneklerden bildiğimiz kadarıyla tek örnek Alara Han’da bulunmaktadır. Buna en yakın detay İshaklı Hanın mescidinde bulunmakta ise de bu içine kandilin konabileceği basit bir oyuktan ibarettir.

Selçuklu eserlerinde, binaların değişik yerlerinde kullanılan süslemede arslan ve diğer hayvan motifleri bolca kullanılmıştır. En mimarî kullanış çörtenlerdcdir ki örnek olarak Kayseri Huand Hatun medresesindekileri örnek olarak verebiliriz, ancak bunlar çok stilize ve vahşi ifadeli arslanlardır. Konyalı[68] Alanya kalesinde, bir burcun pencere kenarlarında Alara Hanındakilere benzeyen arslan başlarının bulunduğundan bahsederse de biz bunların yerini tesbit edemedik. Çeşitli yerlerde kullanılan bütün arslan figürleri içinde Niğde Alâaddin Camisi’nin çörtenlcri ve Siirt Çarşı Camisi’nin avlusunda bulunan bîr çörten Alara Han’daki arslanlarla ayni ifadeyi taşımaktadır.

Servisler :

Bir Hanın seyyahlara temin ettiği servisler Hanın büyüklüğüne ve önemine, üzerinde bulunduğu kervan yoluna ve vakıflarının zenginliğine bağh olsa gerektir. Zamanımıza kadar kalan Vakfiyelerden büyük Hanlarda ısıtma ve mutfak masrafları için para ayrıldığını öğreniyoruz[69]. Ancak bu Hanlarda bile mutfağın yerini (genellikle portalin iki yanındaki odaların idare ve servis kısımlarını kapsadığı kabul edildiği halde) nadiren bulabiliyoruz. Bu durum diğer servisler için de aynıdır : Pek az Han’da W.C. ve çeşme için ayrılmış başlı başına bir hacim vardır. Aksaray Sultan, Kayseri Sultan ve Ağzıkara Hanlarda bunlar avluyu çevreliyen hacimler arasında yer alır, Ertokuş Handa ise bu servislerin köşk mescidin altında olduğu söylenmektedir[70]. Genellikle ise bu türlü servisler Hanın yakınında ayrı bir binada toplanmakta idi. Zamanımıza kadar bu binaların pek azı kalmıştır ki Kızılören Han’ın servis binası bunlardan biridir[71]. Alara Kalesi’nin eteğinde bulunan ve “Hamam” denen binanın hem Kaleye hem Han’a hizmet eden bu tür bir servis binası olması pek mümkündür.

Çeşme :

Alara Han’da çeşme (Res. 11, 13, 14, 15, 16, Şek. 2, 15) başlıbaşına bir mekânı kaplar. Çeşme eyvanının doğu duvarındaki döşemeden 1.63 m. yükseklikteki su haznesi 1.63 m. boyunda, .35 m. yüksekliğinde ve .42 m. derinliğindedir. Ortasında .50 m. boyunda, .40 m. yüksekliğinde ve hazne eninde üzeri kavsaralı bir açıklık vardır. Kavsaranın içi, alttaki merkezden yanlara ve yukarı doğru açılan yivleri olan, bir istridye kabuğu şeklindedir. Haznenin üst köşelerinde ve (.10 m. altta,) alt köşelerinde .10 m. çapında birer kabara kalıntısı vardır. Yerde, tam haznenin önüne ise yekpare taştan oyulmuş bir yalak yerleştirilmiştir. Yalak, dıştan dışa, 1.75 m. boyunda, .90 m. eninde ve .30 m. kalınlığındadır. Kenarları kırık olduğundan yüksekliğini tesbit etmek mümkün değildir. Haznenin suyu çaydan veya Han’ın doğusundaki tepede bulunan bir kaynaktan temin ediliyor olabilir. Duvarın etine inşa edilmiş su haznesi bir akarsu kaynağının mevcut olduğuna işaret etmektedir, aksi takdirde haznenin taşıma suyla doldurulması gerekir ki bu şık pek akla yakın görülmemektedir. Bundan on küsür sene önce Antalya Vakıflar Müdürlüğü Hanın içindeki mil tabakasını temizlettiği zaman bu işte çalışan bir köylü bize çeşme eyvanından başlıyan toprak bir borunun, orta kısımdaki odaların altından geçerek binanın güney-batı köşesinde dışarı çıktığını söylemiştir. Bu şıkkı üçüncü bir su kaynağı ihtimali olarak düşünmek mümkünse de herhalde çaydan, meyil ne kadar yumuşak olursa olsun, suyu Han yönünde akıtmak mümkün değildir. Dolayısıyla, bu boruların çeşmenin pis suyunu taşıyor olması gerektir. Ancak çeşme eyvanının zeminde ve doğudaki tepede yapılacak sondajlar su kaynağının ne olduğunu tespit edebilir.

Bütün Selçuklu Han’larının su ihtiyacı kuyu, kaynak, veya akarsu yakınında inşa edilmek suretiyle muhakkak temin edilmişti. Altınapa Hanın suyu bir kaynaktan, Dokuzun Derbent Hanın bir kuyudan, Çekereksu Hanın da Hana 30 m. mesafedeki Çekereksu’dan temin ediliyordu. Alara Han’ın ise, büyük bir ihtimalle, kaynak ve akarsu olmak üzere, iki imkânı birden vardı. Bazı Hanlarda diğer servislerin yanısıra, veya Alara Han’da olduğu gibi, diğer servisler dışarda ve yalnız çeşme içeride bulunur. Yalnız çeşmesi olan Hanlardan Avanos Sarı Han’da çeşme avluya bakan bir eyvan şeklindedir; Kızılören Han’da ise cephede, büyük bir ihtimalle, portalin solundaki mescidin altındadır[72].

Yıldız Tonoz :

Çeşme eyvanının tonozu “yıldız tonoz” denen türün bir çeşididir ki bu haç tonozun ayrıntılanmış bir şeklîdir (Res. 18, 19, Şek. 2, 15). Tonoz tam kare bir alan üzerine inşa edilmiş olup sekizgen bir kilit taşıyla son bulmaktadır. Sekizgenin köşeleri karenin köşeleri ve kenarların orta noktaları ile çakışmaktadır. Karenin köşegenleri, üç çizgi ve iki içe kıvrık düzleme ayrılarak ve ortaya doğru genişliyerek sekizgenin köşelerine kavuşurlar. Tek taştan yapılmış kilit taşı üçgenlerle süslüdür ve ortasında yine sekizgen bir ışıklık vardır.

Süslü tonozlar Selçuklu mimarisinde çok kullanılmış unsurlardır, hattâ bazan, Divriği Ulu Camisi’ndc olduğu gibi, çeşitli türleri bir arada kullanılmıştır. Yıldız tonozun Alara Han’da bulunan şeklini ise iki Handa daha görmekteyiz : Karatay Han’da türbenin ve Kayseri Sultan Han’da portal önündeki mekânın üstünde. Hanların yanısıra başka yapılarda ise, Sivas Gök Medrese’nin giriş eyvanında, Erzurum Çifte Minareli Medrese’nin doğu ve batı eyvanlarında ve Divriği Ulu Camisinin üst yapısında da iki ayrı yıldız tonoz kullanılmıştır[73]. Bütün bu örneklerde, Alara Han’da olduğu gibi, tonoz çok muntazam örülmüş ve önemli bir mekânı örtmek için kullanılmıştır. Bu örnekler arasında yalnızca Alara Handaki yıldız tonozun ortasında ışıklık vardır ki bu da fonksiyonuna uygun düşmektedir.

Merdiven :

Alara Han’daki tek merdiven çeşme eyvanından dama çıkışı sağlamaktadır (Res. 15). Yedi basamaklı ilk kısım .82 m. genişliğindedir, ve sadece .35 m. lik bir kısmı taşıntı yapmakta olup geri kalan kısmı duvarın etine inşa edilmiştir. Basamakların yüksekliği .34 m. ve eni de .32 m. dir. Basamakların dış yüzü, kabarık bir köşegen ve basamak yüksekliği ve eni boyunca devam eden bir bordürle çerçevelenmek suretiyle süslenmiştir. Merdivenin ikinci kısmı doğu kulenin içinde dönerek devam eder.

Selçuklu Hanlarında merdivenler genellikle ya çatıya çıkmak, ya da mescit ilk katta (portalin üstünde, ya da köşk mescit) olduğu zaman kullanılır. Ağzıkara, Kayseri Sultan ve İshaklı Hanların köşk mescitlerinin merdivenleri çok plastik bir anlayıştadır. Çatıya çıkan merdivenler ise, Karatay ve Avanos Sarı Hanlarda olduğu gibi, daha sade elemanlardır. Alara Han’ın çatı merdiveni ise binanın en süslü mekânında bulunması dolayısıyla ilk tip örneklerde gördüğümüz ifadeye daha yakındır.

Mescit :

Alara Han’ın mescidi ana portalin batısındaki 3 no.lu odadır. Bu odada bulunan ve yukarıda bahsettiğimiz niş Handaki kıble yönündeki tek niştir, bu da bu hacmin mescit olduğunu belirtir (Şek. 23). Herhalde bu nişin farkına varmıyan LIoyd-Rice “Kulelerden birinin üst katında mescit olarak kullanılan bir oda vardır, bu odaya taş merdivenle çıkılmaktadır” demektedirler[74]. Kitaptaki plâna bakarak bu ihtimali kabul etmek mümkündür çünkü çeşme eyvanından çatıya çıkan merdiven duvarın kalınlığı içinde görülmektedir (Şek. 20). Halbuki merdivenin dönen parçası kısmen duvar kalınlığı kısmen de payanda kalınlığına inşa edilmiştir (Şek. 2, Res. 31). Dolayısıyla sadece ufak bir sahanlık için yer kalmakta ve buraya mescit sığmasına imkân bulunmamaktadır. Merdivenin açıldığı yıldız tonozun üzerindeki hacimde ise tam mihrabın bulunması gereken yerde bulunan kapı yeri, buranın da mescit olma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.

Her Selçuklu Hanında ibadete ayrılan özel bir mekân olmadığı gibi, böyle bir mekânın bulunduğu durumlarda da plânda ayrılmış belirli yerleri yoktur. Bazı büyük Hanların avlularında ayrı yapılar halinde köşk mescitler vardır. Dört kemer üzerinde yükselen bu küçük yapılar heykele yakın bir ifade taşırlar. Aksaray Sultan, Kayseri Sultan, İshaklı ve Ağzıkara Hanların mescitleri bu türdendir. Bazı örneklerde köşk mescide benzer bir yapı ana binaya yapıştırılmıştır. Örneğin Kızılören Handa kemerli ayaklar üzerinde yükselen mescit dışa portalin sağına yerleştirilmiştir ve girişi avludandır. Birkaç örnekte ise, Sadettin ve Altınapa Hanlarda olduğu gibi (ki Altınapa Hanın mescidine giriş dışarıda, portalin solundadır), mescit ana portalin üzerindedir. Alara Han’ın da girdiği bir grupta ise mescit ana portalin iki yanındaki hacimlerden biridir. Örneğin Ertokuş Han’da mescit ana portalin sağında, ilk iki odadan sonraki kubbeli hacimdir. Başka bir grupta ise, Goncalı yakınındaki Ak Han ve Durak Han’da olduğu gibi, mescit iç portalin solunda yeralır. Şarafsa Han ise, Hana bitişik ve ayrı portali olan mescidi ile kendi başına bir grup meydana getirmektedir. Bazı örneklerde ise, Eshab-ı Kehf Han’da olduğu gibi, Hanın yanında ayrı bir cami bulunmaktadır. Bu çeşitli örnekler mescidin hanlarda belirli bir yeri olmadığını ve her binanın plânına göre yerleştirildiğini göstermektedir. Ancak mescidin bulunması plânlama ve inşaat safhasında özel bir fonksiyon için özel bir mekân gerektiğinin gözönündc bulundurulması dolayısıyla mekânların fonksiyonlar bakımından ayrıntı göstermesi bakımından ilginçtir.

Orta Kısmın Koridoru :

Bu koridor eseri şimdiye kadar inceliyenler tarafından açık olarak kabul edilmiştir. Lloyd-Rice “üstü açık koridor”dan[75] bahsetmekte, Erdmann[76] ise binanın tarifinde “avlu” sözcüğünü kullanmakta ve kapalı olduğundan söz etmemektedir. Yapıda hâlen bu koridorun kapalı olduğunu açıkça gösteren kalıntılar vardır[77]. Hattâ koridor iki ayrı devrede iki ayrı üst örtüyle kapatılmıştır : İlk orijinal üst yapı doğu-batı yönünde örülmüş bir beşik tonozdur ki kalıntılarını koridorun, iç portalin üzerine rastlıyan, kuzey duvarında görmek mümkündür (Res. 22). Bu üst yapının orijinalliği ayni duvarın avlunun güney cephesini teşkil eden arka yüzündeki kesme taşların tonozun alınlık kısmına isabet eden alanda yükselerek arkadaki tonozu örtmesi ile de iyice anlaşılmıştır (Res. 12). Koridorun güney duvarında da özengi noktasını ve tonozun dönüşünü belirten bazı izler kalmıştır (Res. 21 a, b). İkinci üst yapının kalıntılarını ise koridorun her iki uzun duvarının üst kısmında görmek mümkündür (Res. 21 a, b). Bilhassa doğu duvarın portale yakın kısmında yanyana ufak tonozları taşıyan alınlık kalıntıları açıkça seçilmektedir (Res. 23, Şek. 8). Bu ikinci üst örtü son kesme taş sırası üzerinden düzenli olarak başlamamaktadır; bazı yerlerde düzensiz bir şekilde sondan bir önceki sıranın üstünden yükselmektedir. Demek ki ikinci üst yapının, kesme taş sıralarının da hasara uğramasına sebep olan ilk üst yapının yıkılmasından sonra, bozulan kesme taş sıralarını düzenlemek için hiç bir çaba gösterilmeden inşa edilmiştir. İkinci üst yapının, kalıntılara bakarak, ya dar yöne (kuzey-güney doğrultusunda) sıralanmış ufak beşik tonozlardan ya da doğu-batı doğrultusunda uzanan ve uzun yönde küçük alınlıklarla bölünmüş tek bir beşik tonozdan meydana gelmiş olması mümkündür. Küçük tonozları desteklemesi gereken kemerlerden hiç bir iz bulunmadığına göre [78], ikinci ihtimal daha akla yakın gelmektedir. Bu ikinci örtünün devrine karar vermek güçtür, çünkü moloz örgü karakteri binanın diğer kısımlarıyla aynıdır ; ancak Selçuklu mimarisinde yan kısımları alınlıklı tonozlara rastlanmaması daha geç bir devre işaret etse gerektir.

Plân Tipi :

Anadolu Selçuklu kervansaraylarının ilk sınıflandırılması ve kataloğu Erdmann tarafından yapılmıştır, ayrıca Özergin de bir Han kataloğu hazırlamıştır[79]. Sınıflandırma “hol” ün bulunmasına, üst örtünün yönüne, bir avlunun bulunmasına ve avlunun holle münasebet ve oranına göre yapılmıştır. Alara Han “C” grubuna, yani “Holü Olmıyan Hanlar” grubuna girmektedir, ki bu grupta Evdir, Kargı, Kırkgöz ve Eshab-ı Kehf Hanlar bulunmaktadır. Alara Han, Eshab-ı Kehf Han[80] (Şek. 21a, b) ve Erdmann’ın katalogunda bulunmayan Tercan’daki Mama Hatun Kervansarayı[81] (Şek. 22) ile birlikte kendi içinde plân yönünden ayrı bir grup meydana getirmektedir. Bu üç Hanın bazı özellikleri arasında yapılacak bir karşılaştırma Alara Han’ın durumunu daha iyi belirtir kanısındayız :

Bulunduğu Yer : Tercan’daki Mama Hatun Kervansarayı doğu- batı, Alara Han kuzey-güney kervan yolları üzerinde bulunmaktaydı; Eshab-ı Kehf Han ise hiç bir kervan yolu üzerinde değildi, yani ticarî amaçlara hizmet etmemekteydi. Bir cami ve ribatla birarada bulunan Han camideki kutsal mağarayı ziyarete gelenleri barındırmaktaydı. Dolayısıyla bu plân tipinin bölgesel ve ticarî etkenlerle tekrarlanmadığını söyliyebiliriz.

İnşa Tarihi : Üç Han arasında, kitabesine dayanarak (1231/2 yılına) kat’î tarihlenebilen Han Alara Han’dır. Tercan Mama Hatun Kervansarayı’nın karşısındaki Mama Hatun Türbesi 12. yüzyılın sonuna veya 13. yüzyılın başına tarihlenmiştir[82]. Eshab-ı Kehf’teki külliye 1234’te öldürülen Maraş valisi Nusrat al-Din Hasan bin İbrahim tarafından inşa edilmiştir. Hanın yanındaki cami 612 H (M. 1215) tarihlidir. Han da ayni tarihlerde ve 1234’ten önce inşa edilse gerektir. Mama Hatun Kervansarayının türbe ile ayni tarihlerde veya, daha yakın bir ihtimalle, daha geç inşa edildiğini kabul edersek yine de Alara Han en geç inşa edilmiş olan gibi görünmektedir.

Ebat : Mama Hatun Kervansarayı en büyük olup ca. 50 X 50 m., ve sırasıyla Alara Han ca. 50 X 39 m., ve Eshab-ı Kehf Han ca. 28 X 20 m. boyutlarmdadır. Hanların boyutları dolaylı olarak üzerinde bulundukları kervan yolu ve bu yolun işlekliği ile orantılı olabilir. Eshab-ı Kehf Han özel fonksiyonu ve kervan trafiği üzerinde bulunmayışı dolayısıyla en küçük Handır. Mama Hatun Kervansarayı ise üçünün arasında, en önemli ticaret yolu üzerinde bulunduğu için hem daha büyüktür hem de bir kısmı çift katlıdır.

Plân : Her üç Han’da bir orta kısım etrafında iç içe, yani odalar içte ve galeriler dışta olmak üzere, plânlanmıştır. Alara Han’da orta kısım üç yandan, Mama Hatun Kervansarayında iki yandan, ve Eshab-ı Kehf Han’da ise sadece bir yandan galerilerle çevrilidir. Mama Hatun’da orta kısmın üç tarafında odalar olup eyvanlar batı kenara yakın yerleştirilmişlerdir. Burada orta kısım, boyutlardan da görüleceği gibi, açık bir avludur, bu durum Eshab-ı Kehf Han’da da aynıdır. Böylece Alara Handaki orta kısmın kapalı koridoru onu diğerlerinden ayırmaktadır.

Oda ve Ahırların İlişkisi : Eshab-ı Kehf Han’da ahırlarla odaların ilişkisi iki eyvandan ahıra açılan kapılarla temin edilmiştir. Mama Hatun Kervansarayında zemin katta bu bağlantı yoktur, yalnız ilk kattaki odalarla zemin kattaki ahır arasında dikey bir bağlantı vardır[83]. Alara Han’da ise her oda ve eyvandan birer pencere yan ahırlara açılmaktadır. Demek ki en yakın ahır-oda ilişkisi Alara Han’da kurulmuştur. Oda ve ahırlar arasındaki bu bağlantı odaları ısıtmak için de kullanılmış olabilir. Bu, Anadoluda, köy evlerinde ısınmak için kullanılan ve asırlardır devam eden, ahırların evin altına yerleştirilmesi düzenini hatırlatabilir.

Anadolu Dışındaki Örnekler :

Alara Han’ın dahil olduğu plân tipine Anadolu dışındaki kervansaraylarda da pek az rastlanmaktadır. Neşriyata geçmiş bütün kervansaraylar arasında yaptığımız bir araştırma neticesinde, Anadolu örnekleri dışında, bu tipe benzer ancak iki Han daha tespit edilebilmiştir. Bunlardan ilki, İran’da, Kaşgar ve “Narynskoje” yolu üzerindeki “Taşrabat” tır[84]. (Şek. 23). Bu taş binanın avlusu Anadolu Danişmendli medreselerini hatırlatan taş bir kubbe ile örtülmüştür. Diez, binanın bir Nestoryen manastırı olabileceğini ve planlanmasında Budist etkilerin bulunabileceğini ileri sürmektedir[85]. Aslında Taşrabat ve Alara Han’ın plânları arasındaki tek benzerlik bu binanın bir kısmının iç içe plânlanmış olmasıdır.

İkinci Örnek yine İran’da, “Dschurdscân” (Kürdşen) ve Meşhed yolu üzerinde “Senchas”ın (Senças) 8 km. kuzeyindeki bir ribattır[86] (Şek. 24). Bu binanın plânı büyük bir avlu etrafına yerleşmiş odaları, iki yandaki ahırları, ve portal kısmının çift katlı olması bakımından bilhassa Tercan Mama Hatun Kervansarayına benzemektedir. Ancak Senças’taki ribat, portali hariç, moloz taşla inşa edilmiştir. Bu binaların ikisinin de tarihi belli değildir, dolayısıyla bunların Anadolu’daki örneklerin öncüsü olup olmadıklarına karar vermek mümkün olmamaktadır. Türklerin açık bulunduğu Budist, Nestoryen gibi etkileri de bu bina türünün, giriş kısmında bahsettiğimiz, çapraşık asıl ve görev sorularına eklersek, sorunun ne denli güç olduğu ortaya çıkar. Fakat Anadolu örneklerinin doğu etkisi altında kaldığını kabul etmek Erdmann’ın[87] dediği gibi “bu plân tipinin Anadolu avlulu Hanların çok ufaltılmış avlu ile başka bir ifade şekli” yani, iklimsel etkenlerden dolayı olduğunu kabul etmekten daha doğrudur kanısındayız.

Anadolu içindeki ve dışındaki örneklerin hepsinde bir ortak özellik göze çarpmaktadır; o da, tek odaları verilen ve oturma ve yatma mekânları arasında ayrıntı yapmaya kadar varan önemdir. Bu özel durum odaların binanın en önemli unsuru olduğunu ve giderek sıradan bir seyyahın kalacağından daha uzun müddet kullanıldığını düşündürmektedir. Ticarî amaçlara hizmet etmiyen Eshab-ı Kehf Han’da durum böyledir. Zaten Eshab-ı Kehf Han ve Taşrabat kendilerini inceliyen Özgüç-Akok[88] ve Diez[89] tarafından medreseye benzetilmişlerdir. Kuban[90] ise bu tür Hanın zaviyelerin öncüsü olabileceğini söylemektedir. Hanların girift fonksiyonları ve Selçuklu sosyal hayatı üzerindeki bilgimizin kıtlığından bu plân tipini bir tek yaratıcı faktörü bağlamaktan sakınmaktayız. Yalnız, karşılaştırmalara dayanarak, Alara Han’ın kendi türü içinde özel bir yeri bulunduğunu ve çeşitli mekânlar arasında fonksiyonlara bağlı ayrıntılardan dolayı hem kendi grubunda hem de bütün Hanlar arasında en gelişmiş örnek olduğu muhakkaktır. Kendi grubunda tipik olan açık avlu yerine kapalı koridoru da Alara Hanı diğerlerinden ayırmakta ve belirgin bir özellik sağlamaktadır.




























































Dipnotlar

  1. Bu makalede kullanılan malzeme Alara Han’ın restorasyonu için hazırlanan tezin araştırmasının bir kısmını kapsamaktadır. Tez, Roma Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Anıtları Onarma İhtisas Okulununun (Scuola di Perfezionamento per lo Studio cd il Restauro del Monumento) son gerekçesi olarak Prof. Guglielmo De Angelis D’Ossat’ın yönetiminde hazırlanmış ve Temmuz 1967’de verilmiştir.
  2. Osman Turan, “Selçuklu Kervansarayları", Belleten, Sayı 10, T. T. K. B. Ankara, Temmuz 1946, no. 39, s. 490. / “Nizam-ül-Mülk kervansaray inşa edilmesini, kariz yapmak, kanal açmak, köprü yapmak, köyleri imar, şehir ve kaleleri inşa etmek, talebeler için medrese vücuda getirmek gibi işlerle birlikte Selçuklu padişahlarının vazifeleri arasında sayar. .. / “Yine Nizam-ül-Mülk diyor ki, padişah ordusu ile harekete geçtiği zaman konak yerlerinde halka zahmet edilmemesi için bu gibi yerler padişahın hasları haline konmalı ve bu gibi yerlerde yapılan ribat (kervansaraylar) civar orduların konak yeri olmalıdır”.
  3. Turan, ibid. / Memlûk Sultanı Baybars ordusu ile Anadolu’ya gelirken Karatay Han’da misafir olmuştu.
  4. Turan, ibid, “İbn-i Bibi I. İzzettin Keykâvus’un Eyyubilerle yaptığı muharebesinden bahsederken esir olan Selçuk askerlerinin hanlara hapsedildiğini.. . söyler”.
  5. Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, Müsamerat-al-Ahyar, M. Nuri Gençosman- F. N. Uzluk, Ankara, 1943, s. 336. / Aksarayî, Moğol Hükümdarı İrencin Noyin’e isyan eden llyas adlı bir Türk Beyinin Alâüddin (Aksaray Sultan Han) Kervansarayına sığındığından bahseder.
  6. Turan, op. cit. s. 491.
  7. Kari Müller, Die Karawanserai in Vorderen Orient, Berlin, 1920, s. 64.
  8. Kurt Erdmann, “Bericht über Den Stand Der Arbeiten Über Das Anatolische Karavansaray” Alti del Secondo Congresso Internationale di Arte Turca, Venezia, 26 - 29 Settembre, 1963, s. 75.
  9. Doğan Kuban, Anadolu Türk Mimarisi’nin Kaynak ve Sorunları, İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul 1965, s. 159.
  10. Erdmann, ibid. Erdmann da bu hipotezi reddetmektedir.
  11. Kuban, op. cit. s. 157 - 158., “Sadece Buhara çevresinde, her köyde bunların bulunduğunu ve sayılarının 1000 civarında olduğunu Barthold’dan öğreniyoruz”.
  12. Fuat Köprülü, “Ribat”, Vakıflar Dergisi, sayı. 1, Ankara 1942, s. 268.
  13. Turan, op. cit.
  14. Bk. dip not 2.
  15. Tamara Talbot Rice, The Seljuks in Asia Minor, London, 1956, p. 103.
  16. C. Şebabettin Tekindağ, “Alâüddin ve Halefleri zamanında Selçuklu - Küçük Ermenistan Hudutları”, İstanbul Üniversitesi, Tarih Dergisi, Sayı. 1, s. 30.
  17. Turan, op. cit. s. 473.
  18. Turan, ibid.
  19. Turan, ibid.
  20. Gıyasettin Keyhüsrev’in Antalya’nın fethinden sonra (1207) Venediklilerle ticaret anlaşması yaptığını (Kemal Özergin, Anadolu Selçukluları Çağında Anadolu Yolları, İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora tezi (basılmamış), İstanbul, 1959, İst. ün. Kütüphanesi, Doktora Tez No. 2797), ve İtalyanca bir kaynaktan da Suriye ticarî trafiği üzerinde 1219 yılında yine Venedik'lilerle başka bir andlaşmaya varıldığını öğreniyoruz. (Giuseppe Stéfani L’Assicurazione a Venezia delle origini alla fine della serenissima, Bologna, 1956, cilt 2, s. 6).
  21. Osman Turan’ın bahsettiği II. Kılıç Arslan tarafından Aksaray civarında inşa edilen ve şimdi izi bulunmayan (O. Turan, op. cit. s. 247) Han (ki Erdmann bu Han’ın 598 H. 1201/2’ye tarihlcdiği Altınapa Kervansaray’ı olduğunu ileri sürmektedir.), dışında ilk tarihli Han Kızılören Han (1204) ve sonuncusu ise Çay’daki Cebül Mücahit Yusuf Han’dır (1288/9), (Özergin, op. cit.).
  22. Özergin, op. cit. XIII. Yüzyılda Anadolu’yu çeviren ticaret merkezleri şöyle dağılmış bulunmaktadır : / a) Doğuda İran sahasında Tebriz / b) Güneydoğuda Irak’ta Bağdat ve Suriye Bölgesinde Haleb, / c) Akdeniz sahillerinde Ayaş, Alâiye ve Antalya limanları, / d) Ege bölgesinde Ayaslug, İzmir ve Foça limanları, / e) Kuzeybatı boğazlar bölgesinde İstanbul, / f) Karadeniz sahillerinde Sinop, Samsun ve Trabzon limanları.
  23. Özergin, ibid.
  24. Şarapsu, Şerefza, Şarafza diye de adlandırılmaktadır.
  25. Özergin, ibid.
  26. Kurt Erdmann, Das Anatolische Karavansaray Des 13. Jahrhunderts, Berlin 1961, Band 1, s. 184.
  27. İ. Hakkı Konyalı, Alanya Tarihi, İstanbul 1946, s. 271. Konyalı, İstanbul Başvekâlet Arşivinde 166 no. kayıtlı bir İl Yazıcı Defterinden bahsetmekte ise de bu defterde sadece Alara Kalesine ve Köyüne ait kayıt vardır.
  28. Konyalı, ibid.
  29. Erdmann, ibid.
  30. F. Sarre, Reise in KleinAsien, Berlin 1895.
  31. Rudolf Riefstahl, Cenubi Garbî Anadolu Türk Mimarisi, (Tercüme: Cezmi Berktin), İstanbul, 1941, s. 50.
  32. Suut Kemal Yetkin, “Selçuklu Kervansaraylarının Özellikleri”, Milletler Arası 1. Türk Sanatları Kongresi. Kongreye Sunulan Raporlar, T. T. K. B., Ankara 1959, s. 401. / Suut Kemal Yetkin, İslâm Mimarisi, Ankara, 1965, 3. Basım, s. 134. / Özergin, op. cit. / Kuban, op. cit. s. 159. / Özergin, “Anadolu Selçuklu Kervansarayları”, Tarih Dergisi, İstanbul Üniversitesi, sayı 20. s. 144- 145. / Ancak bu kaynaklar en azından Erten’in kitabından sonra basılmışlar ve büyük bir ihtimalle Erten, Lloyd ve Erdmann’ı kaynak olarak kullanmışlardır.
  33. Fikri Erten, Antalya Vilâyet Tarihi, İstanbul 1940, s. 79.
  34. Turistik Antalya, Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü Neşriyatı, s. 115.
  35. Konyalı, op. cit. ss. 367-371.
  36. Seton Lloyd - D. Storm Rice, Alanya, (tercüme : Nermin Sinemoğlu). Ankara, T. T. K. B., 1964, ss. 51 - 53, 74 - 75, Levha XI, a, c.
  37. Erdmann, op. cit. Band I, ss. 184- 187, Band II Abb. 343 - 348, Tafel XXXII, Beilage Blatt 9.
  38. Şimdiye kadar olan neşriyatın önemli yanlışlarına yeri gelince dokunulacaktır.
  39. Kanal inşaatını yapanlar tarafından bize sağlanan yatma ve vasıta imkânlarından dolayı biz ikinci yolu kullandık. Bu arada Hamdi Görkey’e misafirperverliğinden ve babam A. Rıza Tükel’e arazi çalışmamdaki yardımlarından dolayı teşekkür ederim.
  40. Turistik Antalya, ibid.
  41. Llloyd S. Rice, op. cit. s. 5. Ayrıca bk. İbn-i Bibî, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, (Nuri Gençosman - F. N. Uzluk) Ankara 1941, s. 99.
  42. F. Erten, ibid., F. Erten de bir hamamdan bahsetmekte fakat yerini kalenin tepesinde olarak vermektedir ki, pek akla yakın değildir.
  43. Hereberdy-Wilhelm, büyük kemerli bir köprünün ötesinde Alara Kalesinin görüldüğünü söylerler. Erdmann, op. cit. s. 184.
  44. Ağustos 1966 ve Mart 1967 tarihlerinde çekilen fotoğraflar bir mevsimde suyun taşıdığı milin 20 - 30 cm. ye yaklaştığını göstermektedir. Köylüler Hanın içindeki milin bundan on küsur sene önce Antalya Vakıflar Müdürlüğü tarafından temizlendiğini söylemişlerdir.
  45. Her iki payandanın da esas yüksekliği belli değilse de doğu payandanın orijinal yüksekliğinde olduğunu ve sadece dendanlarının eksik olduğunu kabul etmek mümkündür.
  46. Hanın ahşap akşamından hiç birşey kalmamıştır, dolayısıyla kapıların ne türlü olduğuna karar vermek mümkün değildir.
  47. Mil tabakasının altından esas yüksekliği okumak mümkün olmamakla beraber, kesitten de anlaşıldığı gibi, basamak yüksekliği .30 m. civarında olsa gerektir.
  48. Lloyd - S. Rice, op. cit. Levha XI a’da yalağı tamam olarak görmek mümkündür. Kitabın İngilizcesi 1958 yılında basıldığına göre hasar bu tarihten sonra yapılmıştır.
  49. Böyle bir strüktürel detay örneğine başka Selçuklu binalarında rastlanmamıştır.
  50. Konyalı, op. cit., s. 371. “Hanın yapılışında gayri İslâmî devirlere ait eserlerin döküntülerinden de faydalanılmıştır” demekte ise de yerinde çok dikkatli araştırdığımız halde tekrar kullanılmış hiç bir devşirme malzemeye rastlamadık. Bu bahsettiğimiz delikte kullanılan ve şimdi bulunmayan taş, eğer devşirme idiyse binada kullanılmış tek böyle malzeme idi.
  51. Lloyd-Rice’nin plânında doğu galerisinin bütün ayakları ve güney galerisinin orta ayağı T plânlı olarak gösterilmiştir. Ancak galerilerin ayaklarının çoğunluğunun halen T plânlı görünmesi, binanın içindeki çamur ve mil dolgunun bu ayakları kemerlerin özengi seviyesine kadar örtmüş olmasındandır. Yatay bir röper çizgisine göre aldığımız plân ölçüleri bütün ayakların dikdörtgen kesitli olduğunu göstermiştir.
  52. Bu kısımda Selçuklu san’atı üzerinde mevcut bütün neşriyattan ve kendi incelemelerimizden faydalanılmıştır Bu sebeple ancak çok özel durumlarda karşılaştırma unsurları için bibliyografya verilmiştir.
  53. Erdmann, op. cit. Band II, Tafel XXXII.
  54. Bir köylü tarafından verilen bilgiye göre bu eksik parça Alara Köyünün camisinin duvarında bulunmaktadır, ancak bilginin doğru olup olmadığı tarafımızdan kontrol edilmemiştir.
  55. Erten, op. cit. s. 79.
  56. Konyalı, op. cit. s. 371.
  57. Lloyd-Rice, op. cit. s. 74. / “1-263 … En büyük?, Sultanların büyük Sultanı, milletleri boyunlarının maliki, Arab ve Acem Sultanlarının Efendisi, Hak Sultanı, cihanın beldelerinin fatihi, karanın / 4 — Denizin, Rum’un, Şam’ın, Ermeni’nin, Frenç’in sultanı, / 5 — ‘Alâ’ ud-dunyâ vad-dîn Kaykubâd b. Kayhusrav b. / 6 — Kılıç Arslan, mü’minlerin, emirlerin burhanı, tarih, sene 629.
  58. Erdmann, op. cit. s. 187.
  59. Erdmann, 59’u plânı çizilebilen, 8’i yıkıntı halinde, 8’i bir han kalıntısı üzerine inşa edilmiş, ve 8’i de duyduğu fakat incelemediği olmak üzere 83 binayı kataloglamıştır. Ayrıca tarihi belirli olmayan 11 han tesbit etmiştir. (Erdmann, op. cit.) Özergin ise daha 35 han tesbit etmiş ve duyup fakat incelemediği 19 yapıyı da kaydetmiştir. Ayrıca isimleri “Han” ile ilgili 32 yerleşme yerinden de bahsetmektedir. (Özergin, “Anadolu Selçuklu Kervansarayları”, İstanbul Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, sayı. 20, ss. 141 - 170) Demek ki, kati olarak 120 Selçuklu Hanı günümüze kadar kalmıştır. Bunların arasında ancak otuzdan daha azı kitabetidir.
  60. Erdmann, "Belicht Ober Den Stand.....", s. 76.
  61. Hanlar arasında sadece Alara. Şarafsa ve Obruk Hanların dendanları bulunmaktadır.
  62. Bk. dip not. 41.
  63. Kuban op. cit. s. 101.
  64. Fazla bilgi için bk. Roland Martin, “Manuele d'Architecture Greque, Paris, 1965, s. 223.
  65. Tekrarlanan taşçı işaretlerini aşağıdaki eserlerde görmek mümkündür : Albert Gabriel, Monuments Turc d'Anatolie, Paris, 1931 - 1934. Albert Gabriel, Voyage Archaeologique Dans La Turquie Orientale, Paris, 1940. Kurt Erdmann, Das Anatolische...,
  66. Taşçı işaretleri arasında ancak pek azı yuvarlak hatlardan meydana gelmiştir.
  67. Aslında bu kireçli kabuk tabakası harcın birleştirici özelliğini kaybetmesinden meydana gelen zayıflamayı önlemiş ve binanın ayakta kalmasını sağlamıştır.
  68. Konyalı, op. cit., s. 370.
  69. Bk. Osman Turan, “Şemsettin Altunapa Vakfiyesi ve Hayatı”, T. T. K. Belleten, sayı, 42, 1947, ss. 197-236. Osman Turan, “Mübarizeddin Ertokuş ve Vakfiyesi”, T. T. K. Belleten, sayı. 43, 1947, s.s. 415 - 430. Osman Turan, “Celâlettin Karatay, Vakıfları ve Vakfiyeleri”, T. T. K. Belleten, sayı. 45, Ankara 1948, ss. 17 - 170.
  70. Erdmann, op. cit. s. 51.
  71. Erdmann, op. cit. s. 48.
  72. İbid.
  73. Yıldız tonozun daha ileri tarihlerde kullanılışları için Mardin İsa Bey Medresesi, Mardin Kasımiye Medresesi, Mardin Ulu Camii avlusunun kuzey kısmında kalan mekânlar, Mardin Bab-as-sör Camisi, Malatya Silâhtar Muştala Paşa Hanı örnek olarak verilebilir.
  74. Lloyd-Rice, op. cit. s. 51.
  75. İbid.
  76. Erdmann, op. cit. s. 185.
  77. Sun’î ışıklandırma için kullanılan kandilliklerin bol miktarda bulunması ve koridorun zemininde çok miktarda bulunan moloz yığıntısı da bu izleri desteklemektedir.
  78. Koridor duvarlarının üstündeki ağaçlar temizlendiği zaman birtakım izler belirebilir.
  79. Erdmann, op. cit. ss. 21-22; Özergin, İbid.
  80. Fazla bilgi için Bk. Erdmann, op. cit. I, ss. 187 - 188, Band II, Tafel XXXII. Mükrimin Halil Yınanç, “Elbistan” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, cilt 4, 1957, ss. 223 - 230. Tahsin Özgüç - Mahmut Akok, “Afşin Yakınındaki Eshab-ı Kehf Külliyesi”, Yıllık Araştırmalar Dergisi, II, 1957, ss. 77-93. Özergin, op. cit. 149. Rice, op. cit. s. 206.
  81. Fazla bilgi için Bk. Özergin, op. cit. s. 137. Rice, op. cit. s. 101, fig. 7. Özergin, tez. Pegolotti, La Practica della Mercatura, A. Evans, Massachusetts, 1936, s. 39. Evliya Çelebi, Seyahatname, II - IX, İst. 1314- 1935. Abdürrahim. Ş. Beygu, Erzurum, 1939, s. 261. W. Taeschner, Das Anatolische Wegenetz nach Osmaanishen Quellen, 1 - 2 Leipzig, 1924 - 26.
  82. Yetkin, “The Mausoleum of Mama Hatun”, Burlington Magazine, XCIX, s. 147. Ayni makale Türkçe ve İngilizce olarak Yıllık Araştırmalar Dergisi I, Ankara, 1957, ss. 75- 79’da neşredilmiştir.
  83. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden Y. Mimar Yılmaz Önge’den sözlü bilgi.
  84. Fazla Bilgi için Bk. Ernst Diez, Die Kunst Der Islamische Völker, Berlin 1915, ss. 99- 150 Ernst Diez, Die Globus, 1904. Joseph Styzgowski, Die Baukunst Der Armenien und Europe, Band I, Wien, ss. 650-651. Kuban, op. cit. s. 159.
  85. Diez, Die Kunst …, s. 99, Diez aynı zamanda Taşrabat’ın İran ve Mısır medreselerinin orijini olduğunu, Kahirede ki Hasan Medrese ile karşılaştırarak, söylemektedir.
  86. Fazla bilgi için Bk. Müller, op. cit. s. 30. Ernst Diez, Churasanische Baudenkmaler, Band I, 1918, Berlin, s. 85.
  87. Erdmann, op. cit. s. 187.
  88. Özgüç - Akok, op. cit. s. 84.
  89. Bk. dip not 85.
  90. Kuban, ibid.

Şekil ve Tablolar