ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Hüseyin Kayhan

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi

Anahtar Kelimeler: Selçuklular, Irak, Azerbaycan, Tarih

Irak Selçukluları Devleti, Sultan II. Tuğrul'un 17 Mart 1194 tarihinde Rey yakınlarında yapılan savaşta Harezmşah Tekiş’e yenilip, öldürülmesinden sonra tarih sahnesinden çekilmekteydi[1]. Aslında bu olay, yaklaşık 40 yıldır devletin bünyesinde yaşanan birtakım siyasî çalkantılar sebebiyle, büyük ölçüde yıpranmış olan bu devlete son ve öldürücü darbenin vurulmasından başka bir şey değildi.

Tuğrul'u yenerek ortadan kaldırmayı başaran Tekiş, Rey'den doğruca payitaht Hemedân üzerine yürüyerek şehri ele geçirdi ve onun tahtına oturarak, temsil ettiği devleti fiilen ve hukuken sona erdirdi (25 Haziran 1194). Bu cümleden olarak. Irak Selçukluları Devletinin bütün servetlerini ele geçirerek, askerlerine silah bıraktırdı ve köylülerin ellerinde bulunan bütün toprakları askerlerine işgal ettirdi, Hemedân yakınlarında Dezc ve Kasımâbâd arasında kendisi için bir köşk inşa edildikten sonra şehirdeki saray ve köşklerde bulunan bütün değerli eşyalar oraya taşınmak suretiyle tefriş edildi. Harezmli emirler de hükümdarlarının yaptuğı gibi elde ettikleri ganimetlerle kendilerine köşkler inşa ettirdiler[2]. Böylece, uzun bir zamandır efendileri Selçukluları yenerek, topraklarını ve servetlerini ellerine geçirme hayalleri kuran Harezmşahlar, sonunda bu arzularına kavuşmuş oluyorlardı.

Yaklaşık bir buçuk asırdır Selçukluları Irak'tan çıkartmak için uğraşan Hilâfet müessesesi, Nasır Lidinillah zamanında (1180-1225) nihayet bu emeline kavuşmuş. Sultan Tuğrul'u ortadan kaldırması için kışkırttığı Harzmşah Tekiş başarılı olmuştu. Irak-ı Acem'i süratle istilâ eden Tekiş'e hemen bir elçi gönderen halife, isteklerini yaptıracağını zannettiği bu hükümdardan ele geçirdiği yerlerin bir kısmını kendisine bırakmasını istedi. Bu isteye olumsuz cevap verilmesi üzerine, bu sefer de veziri Mueyyiduddîn İbnu’l-Kassab’ı hil'at ve zengin hediyelerle birlikte Sultan Tekiş'e göndererek, daha açık bir şekilde isteklerini ona iletmeği denedi. Abbasi veziri, beraberindeki askerlere, yolda katılan 10 binden fazla Irak’ın yerli halkından oluşan askerin eklenmesiyle birlikle Esedâbâd’a vardığı zaman, emrindeki bu güçlerden cesaret alarak, küçümseme ve tehdit dolu bir edâ ile halifenin emirlerini yerine getirmesini isteyince, ona haddini bildirmek isteyen Tekiş, cevap olarak hemen ordusuyla vezirin üzerine saldırdı. Böyle bir hareket beklemediği anlaşılan vezir, sultanla savaşmaktan korkarak Bağdad istikametine doğru kaçmaya başladı. Tekiş'in ordusu onun peşini bırakmayarak Dînever’e kadar takip etti. Orada yağmalama hareketinde bulunan bu ordu daha sonra Hemedân'a geri döndü[3]. Böylece, halifeye gereken cevabı oldukça sert bir şekilde veren Sultan Tekiş, bundan sonra Halife Nâsır’a elçi göndererek, Bağdad'da adına hutbe okutmasını ve saltanatının onaylanmasını istedi[4].

Hemedân’da yaptırdığı köşk bittikten sonra büyük bir kabul resmi veren Tekiş, hem zaferini kutlayanların tebriklerini kabul etmiş, hem de Irak-ı Acem'i komutanlarına iktâ ederek, buranın yeni statüsünü belirledikten sonra, memurlarını göndererek ülkenin vergisini toplatmıştı. Irak-ı Acem'in yeni durumu şöyle tayin edilmişti: Isfahân'ın idaresi, kendisine yardım eden ve Tuğrul'a karşı kışkırtan, Atabeg Cihân Pelılivân'm oğullarından Kutluğ İnanç Mahmûd'a bırakıldı ve eski Selçuklu emirleri onun emrine verildi. Hemedân eyaleti Emir Karaguz Atabekî'nin yönetimine bırakılırken, Rey şehri ise oğlu Melik Yûnus Han'a verilmiş ve Emir Mayacık[5] ona atabeg tayin edilmişti. Tekiş, bu idari düzenlemeyi yaptıktan sonra Harezm'e geri döndü[6].

Sultan Tekiş'in ülkesine geri dönmesinden hemen sonra birtakım kargaşalıkların ortaya çıktığını görmekteyiz. Tekiş'in bölgeden ayrılmasını fırsat bilen Meliku'l-Umera Uluğ Bâr Ayaba, Irak Selçukluları döneminde ülkenin senetlerinin saklandığı önemli bir kale olan Ferezin'i ele geçirmek için, kendisine bağlı olan Hemedân valisi Karaguz'u, Melik Yûnus Han' karşı isyana kışkırttı. Onun isyana kalkışması üzerine kendisi de harekete geçerek, Ferezin'i savunan Şemseddîn Mubârek'in teslim olması üzerine, burayı ele geçirdikten sonra onu öldürmeyerek, serbest bıraktı. Sultan Tekiş'in yanma giden Şemseddîn Mübarek, durumu ona anlatıp bu eınîri şikâyet etti. Tekiş’in bu siyamı emirleri cezalandırmak ve isyanı bastırmak için gönderdiği ordu, Cemâleddîn Ayaba'nın surları onarıp, iyice tahkim ettiği kapandığı Ferezin kalesini kuşattıysa da ele geçiremedi[7].

Tekiş'in bölgeden ayrılmasını fırsat bilerek harekete geçenlerden birisi de Kutluğ İnanç idi. Esas gayesi Irak-ı Acem'i eline geçirmek olan bu emir, savaşarak baş edemediği Sultan Tuğrul'u ortadan kaldırmak için Sultan Tekiş'i kullanmış, onun eliyle İrak Selçukluları Devleti’ne son verdirnıişıi. Tekiş'in ülkesine dönmesinden sonra ise, babası Atabeg Cihan Pehlivan devrindeki siyasî nüfuzu tekrar kazanabilmek amacıyle birtakım eski Selçuklu emirlerini de yanma alarak, Irak-ı Acem'i ele geçirmek için harekete geçti. Onun Irak içindeki bu teşebbüsü Melik Yûnus Han tarafından hemen karşılık görerek, Atabeg Mayacık’ın Rey'den büyük bir orduyla onun üzerine yürümesine sebep oldu. Kutluğ İnanç, üzerine gelen bu Harezm ordusundan korkup Bagdad taraflarına doğru geri çekilmeye başlayınca, onun peşini bırakmayan Mayacık, sonunda Zencân'da Muhammedi Köyü ile Sâmin arasında bir yerde ona yetişerek, savaşa mecbur etti. Yapılan şiddetli savaşı kaybeden Kutluğ İnanç, malzeme ve ağırlıklarını bırakarak Bağdad'a doğru kaçtı (1195)[8]. Bu sırada Huzistan bölgesini işgal eden Abbasi veziri Mueyyiduddîn, buranın önemli şehirlerinden birisi olan Maysan’ı işgale hazırlanmaktaydı. Harezm ordusu önünden kaçan Kutluğ İnanç, yanında bulunan askerleriyle birlikte gelip burada vezirin ordugâhına sığınmak zorunda kaldı[9].

Halife Nasır, Irak-ı Acem üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için karşısında rakip olarak bu sefer de başka bir Türk devleti olan Harezmşahlar'ı bulmuştu. Selçuklular için uyguladığı denenmiş geleneksel siyasetini Harezmşahlar için de hayata geçirmekte bir sakınca görmediği için, bir yandan Tekiş'in ilgisini başka yönlere çekerek, meşgul etnek için Gur ve Gazne Meliki Gıyaseddîn Muhammed (1203)'e müracaat ederek, onunla savaşması için kışkırtırken[10], diğer yandan da kuvvet kullanarak bölgeyi ele geçirmeğe çalıştı. Bu amaçla veziri Mueyyiduddîn'i büyük bir orduyla göndererek, Şemle'nin oğullarının elinde bulunan Huzistan'ı ve çevresindeki bütün şehirleri işgal ettirdi (1194-95). Ele geçirilen Şemle'nin oğulları tutsak edilerek Bağdad'a gönderildi[11]. Böylece oradaki Türk hâkimiyeti sona erdirilmiş oluyordu.

Râvendî'nin belirttiğine göre, halifenin veziri Huzistan'da birtakım yeni kanunlar çıkararak, vegiden muaf arazilerden "Mal-ı mesâlih" vergisi almaya ve "Yer, toprak Emîrü'l-Mü'minîn'indir. Başkaları kim oluyor ki, mülkü olsun" diyerek, özel mülklere el koymağa başlayınca halk bu durumdan rahatsız olmuştu[12].

Yerli halk, bölgenin yeni hâkimleri Harezmşahların hareketlerinden memnun olmamışlardı. İsfahan'ın yönetimini elinde bulunduran Harezmşah Tekiş'in oğlu Yûnus Han, uygulamaları yüzünden halk tarafından pek sevilmediği için, şehirdeki Şâfiîlerin reisi Sadreddîıı el-Hocendî Bağdada haber göndererek, halifenin asker göndermesi halinde şehri ona teslim edebileceklerini bildirdi. Önceki teşebbüsündeki başarısızlığına rağmen Halife Nasır Irak-ı Acem üzerindeki emellerinden vaz geçmeyerek, Lihf hâkimi Seyfeddîn Tuğrul komutasında bir orduyu İsfahan’a gönderdi. Halifenin ordusunun şehrin yakınlarına gelerek karargâh kurması üzerine, halkın kendisine karşı olmasını da hesaba katan Yûnus Han, şehri savunamayacağına kanaat getirerek, burayı terketti. Onun gitmesi üzerine halifenin ordusu şehre girerek, ele geçirdi (1194-95)[13]

Yukarıda da belirtildiği gibi, Kutluğ İnanç’ın vezir Mueyyiduddîn'in or-dugâhına gelerek, halifeye sığınmasından sonra, ona ve yanındaki emirlere çok iyi davranan vezir, hilaller ve çeşitli hediyeler vererek, onunla birlikte Kinnanşah’a doğru hareket etti. Hemedân yakınlarına geldiklerinde, Yûnus Han ile Emir Mayacık, herhalde onunla karşılaşmak istemediklerinden, şehri terk ederek Rey'e doğru hareket etliler. Onların ayrılmalarından hemen sonra vezir Mueyyiduddin, emrindeki 5 bin süvariyle Hemedân’ı ele geçirdi (Eylül-Ekim 1195). Burada fazla kalmayarak Kutluğ İnanç ile birlikte Irak-ı Acem'de istilâ hareketini devam ettirerek Harkân, Mazdegân, Sâve ve Ave'yi zaptettikten sonra Rey istikametinde ilerledi. Burada bulunan Yûnus Han ile Emir Mayacık yine savaşmadan şehirden ayrıldılar ve yakında bulunan Huvâru'ı-Reye gittiler. Peşlerini bırakmayan vezir, arkalarından bir ordu gönderince, burayı terkeden Harezmliler bu sefer de Damgân, Bistâm ve Cürcan hatunda geri çekildiler.

Bu sırada vezir Mueyyiduddîn'in yanında bulunan Kutluğ İnanç ve yanındaki emirler, Harezmşahların bölgeden ayrılmasını ve Abbasi vezirinin de onları takibini fırsat bilerek Rey'i ele geçirdiler. Bu durum, müttefik taraflar arasınada önemli bir anlaşmazlığın ortaya çıktığını göstermektedir ki, muhtemelen bütün Irak-ı Acem'in halifenin ordusu tarafından ele geçirilmeye başlanması, kendisi için aynı amacı güden Kutluğ İnanç'ın menfaatlerine ters düştüğü için bu yola baş vurmak zorunda kalmıştı. Bu olay üzerine halifenin askerleri Harezmşah ordusunu takibi bırakarak Rey'e geri döndüler. Vezir şehri muhasaraya başlayınca, dayanamayacağını anlayan Kutluğ İnanç buradan ayrılmak zorunda kaldı. Şehre giren halifenin ordusu büyük bir hırsla her tarafı yağmalamaya başlayınca, vezir askerlerine yağma yapmayı yasaklamak zorunda kaldı[14].

Rey'den ayrılan Kutluğ İnanç, yanındaki emirlerle birlikte Ave'ye gitmişti. Buranın komutanı halifeye bağlı olduğu için, onu şehre sok mayınca, oradan uzaklaşmak zorunda kaldı. Onların peşini bırakmayan Mueyyiduddîn, takip ederek Hemedân yönünde ilerledi. Kentlisine katılan askerlerle güçlenerek Kerec şehrine saldırmak için harekete geçen Kutluğ İnanç’ı bir derbentte konakladığı sırada yakaladı ve savaşa tutuştu. Çetin bir savaştan sonra Kutluğ İnanç yenilerek, savaş alanından kaçtı. Buradan Hemedân'a yürüyen Mueyyiduddîn, şehrin yakınlarında bulunan Harezmşah Köşkü'ne gelerek, üç ay boyunca burada konakladı (13 Mayıs 1196). Burada, lrak-ı Acem'in önemli şehirlerini eline geçirmiş bir komutan olarak, işgal ettiği yerlere halifenin izniyle valiler tayin etmeğe başladı. Bu cümleden olarak, emirlerinden Alâeddîn Tuğlu Hemedân’a vali yapıldı.

Bu başarılı askeri hareketlerden sonra Halife Nâsır’ın da Irak-ı Acem'de ele geçirdiği şehirlere memurlar tayin ederek, oraları Hilâfet Devleti'ne ilhak etliğini görmekteyiz. İsfahan'a şahne olarak tayin edilen Feleküddîn Sungur et-Tâvil, Bağdad'dan buraya gelip görevine başladıktan sonra, Şafıîlerin reisi Sabit el-Hocendî ile anlaşmazlığa düşerek, onu öldürmüştü[15].

Irak-ı Acem'de bu olaylar yaşandığı sıralarda, Horasan'da başka problemlerle uğraşmak zorunda kalan Harezmşah Tekiş, halifenin bu istilâsına göz yummak niyetinde olmadığı için Irak-ı Acem'de bulunan Abbasi vezirine bir elçi yollayarak, askeri harekederini durdurmasını ve ele geçirmiş olduğu yerleri kendisine iade etmesini istedi. Vezirin bunu kabul etmemesi üzerine, kaybettiği yerleri zorla ele geçirmekten başka çıkar yol göremediği için, hazırladığı ordusuyla süratle Irak-ı Acem’e girdi. Tam bu sıralarda, yakalandığı hastalıktan kurtulamayan Mueyyiduddîn Hemedân'da vefat etti (4 Temmuz 1196)[16]. Vezirin ölümünden haberi olmayan Tekiş, başsız kalan halifenin ordusunu Mazdekân’da ağır bir yenilgiye uğrattı (14 Temmuz 1196)[17]. Halifenin askerlerinin cesetleri yanında, bütün ağırlıkları da savaş alanında kaldı ve Harezmşahların eline geçti.

Savaş sonrası etrafa dağılan halifenin askerlerini takip eden Emir Mayacık, onları Dînever'e kadar kovaladı. Halifenin ordusunda bulunan Yıva Türkmenlerinin savaşın kaybedildiğini görerek, geri çekilip gitmeleri üzerine, halifenin kalan son askerlerini de saf dışı bırakan Mayacık, buradaki işini bitirdikten sonra Hemedân’a yöneldi. Şehrin yakınlarında Tekiş'in köşkünü ellerine geçirerek burada karargâh kuran bir müfrezeyi de geri püskürttükten sonra, Hemedân'ı kuşattı ve şehirlerini savunan halk ile savaşmaya başladı. Bu kuşatma sırasında şehir çevresinde bulunan halkın mallarını ve hayvanlarını yağmaladıktan sonra, Hemedân yönünde ilerleyen Tekiş'e müjdecilerle birlikte, vezir Mueyyiduddîn'in mezarından çıkardığı cesedinin başını kesip zaferinin nişanesi olarak gönderdi. Hemedân yakınlarına gelen Sultan Tekiş, köşküne yerleşerek, zafer kutlamaları için bir kabul resmi yapuktan sonra, şehirlerini teslim etmek sitemeyen Hemedân halkına haber göndererek, savaşmadan şehri teslim eunelerini, aksi halde tahrip edeceğini bildirdi. Bunu ilkin Mayacık'ın bir hilesi sanarak inanmayan halk, sonradan gönderdikleri elçileri vasıtasıyle sultanı tanıyarak, şehri kendisine teslim ettiler[18].

Büyük emekler ve paralar harcayarak meydana getirdiği ordusunun Irak-ı Acem'de iki buçuk asırlık bir düşü gerçekleştirmesine ramak kala Harezm sultanının müdahelesiyle bütün işleri bozulan Halife Nâsır, Hemedân- 'da bulunduğu sırada Tekiş’e Bağdad Nizâmiye Medresesi müderrislerinden Mucir i Bağdadi adında bir elçiyi yollayarak, 'sultanın kendi askerleriyle savaşmamasını ve derhal Irak'tan ayrılmasını, aksi halde durumun kötü olacağını' belirtip, onu tehdit etti. Oldukça tecrübeli ve zeki bir hükümdar olan Sultan Tekiş: "Hüküm Emîru'l-Mu'nıinindir, ben de onun şahnesiyim. Pek çok düşmanım vardır ve ben hepsinden daha kuvvetliyim, fakat onlusuz kalamam. Arz Divanı sahibi maiyetimizde 170 bin süvari kaydetmiştir. Bu ordunun ihtiyacı o nân-pâre ile karşılanamaz. Ihsan buyurup, Hûzistan'ı bana lütfetse de, maiyetimizin ihtiyaçları karşılansa." diyerek, oldukça ustaca bir şekilde hem ordusunun büyüklüğünü ortaya koymuş, hem de ele geçirmiş olduğu Hûzistan'ı halifeden geri isteyerek, onu üstü kapalı bir şekilde tehdit etmişti. Huzurda sarfettiği sözlerle haddini aşarak, sultanı küstahça tehdide yeltenen elçi, ertesi gün odasında ölü bulundu. Diğer elçilik personeli ise, kısa bir süre sonra Bağdad'a hareket ettiler[19].

Hemedân'da kaldığı sûre içerisinde, Irak-ı Acem'i yeniden idari düzenlemeye tâbi tutan Tekiş, idare merkezi Hemedân'ı oğlu Melik Yûnus Han'a verirken, Melik Çağrı’yı da yanına aldı. Rey’deki Şâfıîlerin reisi Sadreddîn b. Muhammed el- Vezzân'ı buraya kadı tayin ettikten sonra, tetkiklerde bulunmak için İsfahân'a hareket etti. Burada oğlu Togan Togdı’nın oğlu Erboz'u İsfahan valiliğine tayin ederken, yanına da atabeg olarak emirlerinden Samânî'yi verdi. Daha sonra Horasan'dan gelen haberler üzerine bölgeyi terk ederek ülkesine geri dönmek zorunda kaldı[20]. Böylece Halife Nâsır'ın Irak-ı Acem üzerindeki emellerine Harezmşah Tekiş tarafından engel olunmuş, buranın Halifelik Devletine ilhakı önlenmiş oluyordu.

Selçuklulara karşı Halife Nâsır tarafından kullanılan Harezmşah Tekiş'in, sonradan onun istek ve arzularına karşı durması, Hilâfet Devleti ile Harezmşahlar Devleti'nin arasını açmış ve bu durum Cengiz Han'ın istilâsına kadar sürecek bir mücadelenin de başlangıcı olmuştu[21]. Halifeler, Abbasi Devletini en ihtişamlı haliyle yeniden diriltmek için büyük çaba harcarken, isteklerine set çeken Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile bu yönde çatışmaktan geri durmamış, aradığı fırsau da ancak Irak Selçukluları Devleti zamanında yakalayabilmişti. Bu devlet ile askeri alanda başa çıkamayınca, özellikle Selçuklu ailesine mensup melikler ve gulâm emirleri kışkıtmak suretiyle ülke dahilinde kargaşalık yaratarak, iç barışı bozmaya çaba sarfetmiş ve bunda da başanya ulaşmıştı. Bu anlayış bütün halifelerin değişmeyen siya seti olmuştu[22].

Şimdi, tam Irak Selçuklu Devleti'ni tarihe gömmüşken, bu sefer de karşısına bir başka Türk devleti çıkıyordu ki, Halife Nâsır aynı siyaseti burada da uygulamaya koymakta bir sakınca görmedi. Irak-ı Acem’de meydana gelen ve gelecek bütün anti merkeziyetçi, anarşi doğuran, kargaşalık yaratan hareketlerde hep bu halifenin parmağı olduğunu, onları bizzat Halife Nâsır'ın teşvik ve himaye ettiğini kaynaklardan müşahede etmemiz mümkündür.

Harezmşah Tekiş'in Irak-ı Acem'de meydana getirdiği bu yeni durum, eski Selçuklu emirlerinin. Sultan Tekiş'in ülkesindeki başka problemler için bölgeden ayıltmasından sonra ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanarak, bölgeye hâkim olma isteklerini daha da arttırmıştı. Bu emirler kendi aralarında anlaşarak, Atabeg Pehlivan'm büyük emirlerinden Gökçe'yi kendilerine lider seçip, harekete geçmişlerdi. Müttefik emirler. Rey ve çevresinde bulunan şehirleri Harezmlilerin elinden almak için İsfahan’a yürüdüler. Şehre yaklaştıkları sırada Halife Nâsır'ın ordusunun şehir livarında karargâh kurduğunu görünce, savaşmanın yersiz olduğunu gören Gökçe, bu ordunun komutanı Seyfeddîn Tuğrul'a elçi göndermek suretiyle halifeye itaatini sundu. Bunun akabinde, şehirden ayrılan Harezm ordusunu takip edip, onların bölgeden uzaklaştıklarından emin olduktan sonra geri dönüp İsfahan'ı ele geçirdi. Buradan Bağdad'a elçi göndererek. Rey, Huvâru'r-Rey, Sâve, Kum, Kacân ve Mazdegân'a kadar uzanan bölgenin kendisine bırakılıp, İsfahân, Hemedân, Zencân ve Kazvîn'in ise halifede kalması için teklifte bulundu. Önerilen yerleri ele geçirmek için zaten uzun bir süredir uğraşan Halife Nâsır, ayağına kadar gelen bu fırsatı geri tepmeyerek, teklifi hemen kabul etti ve bölgenin kendisine verildiğine dair bir menşuru, değerli hediye ve hil'aderle birlikte Gökçe'ye gönderdi (1194-95)[23].

Abbasi veziri ile yaptıkları savaşta yenilen Kutluğ İnanç ve Cemâleddîn Ayaba, kaçıp Hemedân civarlarına gelmişlerdi. Burada asker toplayıp, silah ve malzeme tedarik ettikten sonra vezir Mueyyiduddîn 'in o tarafa gelmekle olduğunu işitince, Ayaba'nın adamı Seyfeddîn Tekiz'in korumasında olan Kerec'e gittiler. Mueyyiduddîn onları takibini sürdürerek, buraya da gelince, onunla karşılaşmaktan korktuğu için, elinde bulunan bütün ağırlıkları bırakan Kulluğ İnanç, Ayaba'nın itirazına rağmen Rey'e kaçtı. Buraya varınca, ölen Emir Siraceddîn Kaymaz'ın mirasından 160 bin dinar alarak, yeni bir ordu toplamak suretiyle şansını bir daha denemek istedi[24].

Bu sırada Simnân ve Damgân'da bulunan Harezmşah emîri Mayacık, Kutluğ İnanç’ı hile ile yakalayarak öldürttü ve kafasını keserek Harezm’e yolladı. Cesedi ise Hemedân'da babası Cihân Pehlivân'ın türbesine nakledildi (Mayıs 1196). Sultan Tekiş, Kutluğ İnanç'nı öldürülmesine üzülmüş ve Mayacık'un bu konudaki özürünü de kabul etmemesine rağmen, ona herhangi bir ceza vermemişti[25].

Oğlu Melik Yunus Han'ın Irak-ı Acem'de başardı olamaması ve hastalanarak görme yeteneğini büyük ölçüde kaybetmesi Sultan Tekiş'i yeni tedbirler almaya zorlamıştı ki, bu amaçla tabii Azerbaycan Atabeği Ebûbekir'e elçi yollayarak, Hemedan'a gidip, bölgenin idaresinin düzenlenmesinde oğluna yardım etmesini istedi ise de, Gürcü saldırılarını bahane eden Ebûbekir, ancak kardeşi Özbek'i yollayabileceğini bildirdi[26].

Tekiş, bölgeden ayrılıp Rey şehrine ulaştığı zaman Ebûbekir'in gönderdiği Özbek Hemedân'a geldi. Onun gelmesiyle birlikte babası zamanından kalan bazı emirlerin gelip onun çevresinde toplandıklarını görmekteyiz. Bunlardan birisi olan İzzeddîn Satmaz Hemedân'a gelerek onun emrine girmişti. lrak-ı Acem'de faaliyet gösteren Emir Nûreddîn Gökçe'yi yakalayıp, ortadan kaldırmak için Özbek ve İzzeddîn Satmaz birlikte harekete geçtiler ve onu bölgeden uzaklaştırmağı başardılar. Kaçmak zorunda kalan Emir Gökçe, giderken, intikam için Hemedân çevresini yağmalamayı da ihmal etmedi[27].

Özbek'in Hemedân'a gelmesi, büyük emirlerden Gemâleddîn Ayaba'yı da buraya çekmiş ve onun hizmetine girmesine sebep olmuştu. Onun kısa sürede yükselmesi ve vaziyete hâkim olması üzerine, kendi itibarının düştüğünü gören İzzeddîn Satmaz, kızarak oradan ayrılıp Zencân’a gitti. Cemâleddîn Ayaba'nın prestiji, damatları olan Kıran Han’ın Oğulları ve Nûreddîn Kıran'ın oğlunun biner kişilik süvarilerle yardıma gelmeleri üzerine daha çok arttı (27 Ocak 1197). Kaynaklardan anladığımıza göre, bölgedeki anarşi ve düzensizlik, onun iyi icraatleri sayesinde kısa sürede ortadan kalka rak, Hemedân ile çevresi huzur ve sükûna kavuştu[28].

Abbasi veziri Mueyyiduddîn'in ölümünden sonra vezaret makamına vekâlet eden Muineddîn Kâşî’nin telkinleriyle harekete geçen Halife Nasır, Mısır ümerâsından olup daha sonra Bağdad’a gelerek halifenin hizmetine girmiş olan Emir Ebû'l-Heycâ'yı bir orduyla birlikte Hemedân'ı ele geçirmesi için Irak-ı Acem'e göndermişti. Ebû'l-Heycâ, Melik Özbek'in adı kaynaklarda belirtilmeyen bir yere sefer yapmak için şehirden ayrılmış olmasından da yararlanarak, saldırıya geçip, kısa bir sürede Hcmedân'ı işgal etti (29 Nisan 1197). Bu durumun, Özbek'in, bağlı olduğu halifeye güvenini oldukça sarstığını görmekteyiz. Nitekim, bu hâli gören Halife Nasır, Özbek'i yumuşatmak ve gönlünü almak için taraftarı Emir A'lem'i, durumu izah eden mektup, zengin hediyeler ve hil'atlerle birlikte ona elçi olarak gönderdi[29].

Hemedân'da bunlar olurken, Harezm eınîri Mayacık ise, Batınîler üzerine sefer yaparak, hile ile ele geçirdiği reislerini ve taraftarlarının büyük bir kısmını öldürmek suretiyle, Irak-ı Acem'de onlara büyük bir darbe vurdu. Buradan da Hemedân'a saldırarak, Emir Alem ile Ebû’l-Heycâ'yı bozguna uğratıp kaçırttı. Berûcird'e doğru kaçan bu Abbasî emirlerini bir müddet takip eden Mayacık, daha sonra geri dönmek zorunda kaldı. Çünkü kendisinin olmadığı sırada aniden Rey'e saldıran Emir Gökçe ve Nâsireddîn Ağuş, askerlerinin bir çoğunu öldürmüşler ve bütün hâzinelerini ellerine geçirmişlerdi. Mayacık'ın Rey'e gelmesi üzerine bu saldırgan emirler geri çekilmek zorunda kaldılar (1197)[30].

Melik Özbek, Ebû’l Heycâ'nın saldırısından sonra yardım istemek için gittiği Azerbaycan'dan Mayıs-Haziran 1197 tarihinde Hemedân'a geri döndü. Kardeşi Atabeg Ebûbekir, burayı yeteri kadar iyi yönetemediğine kanaat getirmiş olacak ki, ona yardım etsinler diye Azerbaycan emirlerinden bazılarını yollamıştı. Gökçe hakkındaki şikâyetlerin fazlalaşması üzerine, Özbek onu ihtar ettiyse de, oldukça güçlenen bu emir, kılıcını bırakmayı reddetti. Bu emilin gittikçe tehlikeli olduğunu gören Emir Bahâeddin Sunbat, Azerbaycan'a giderek Atabeg Ebûbekir'e durumu anlattı. Bunun üzerine Ebûbekir, orayı düzeltmesi için Kadı Zeyneddîn'in oğlunu kardeşine nâib olarak gönderdi ise de, bu şahıs görevini kötüye kullanarak, halkın malını-mülküııü müsadereye, her türlü kanunsuz işlere önayak olarak, bu tür işleri teşvik etmeye başladı. Bir yıl içerisinde de orada vefat etti[31].

Emir Gökçe, bu sırada Yıva Türkmenlerinin üzerine bir sefer yapmış ve bunun üzerine bu Türkmenlerinin reisi Fahreddîn İbrahim, Sadreddîn Dûnî adında birini Melik Özbek'e elçi olarak yollayarak, durumu kendisine bildirmiş ve ne yapması gerektiğini sormuştu. Bu saldırgan emîrin oradan uzaklaştırılması için kendisine talimat verilince, onlarla herhangi bir savaşı göze alamayan Gökçe, bir kaç yeri yağmaladıktan sonra Hemedân'a geri döndü[32].

Irak-ı Acem’i istilâ ederek, bağımsız bir hükümdar olmayı isteyen Emir Mayacık, bu bölgenin en önemli merkezlerinden birisi olan İsfahan'a giderek, orada bulunan Hareznı ordusuna saldırıp, onları geri püskürttü. Bundan sonra ileri hareketine devam ederek, Kâşân'a yöneldi ve orayı muhasara edip, yaklaşık 4 ay süren bir kuşatmadan sonra şehri âmân ile ele geçirmeyi başardı. Âmân verdiği halde, kendisine teslim edildikten sonra verdiği sözde durmayarak, bütün şehri yağmalattı. Râvendî'nin belirttiğine göre, onları bu tür işlere Kâşân rafızîleri teşrik etmekteydiler[33].

Buradan Rey’e hareket etmesi üzerine telaşa kapılan Melik Özbek, emirleri ile birlikte Mayacık'nı saldırılarını önlemek için Kazvîn'e yürümeye karar verdi. Bu iş için ayrıca Meliku’l-Umerâ Cemâleddîn Ayaba’yı yardıma çağırdılarsa da, o bu davete katılmadı. İki taraf arasında 11 Mart 1198 tarihinde yapılan savaşta, ilk anda Özbek'in askerleri karşı tarafın ordusunun merkezini çökerttilerse de, daha sonra savaşı bırakıp burada yağmaya dalınca, Mayacık'ın karısının komutasındaki Harezmli kadınlardan oluşan bir birlik onları kuşattı ve oldukça kanlı bir savaştan sonra yenilerek geri çekilmek zorunda kaldılar. Melik Özbek, Gökçe ve Nâsireddâıı Ağuş savaştan som a Zencân'a saldırdılar. Bunun üzerine Mayacık ta Hemedân civarlarını yağmaladı[34].

Râvendî'nin belirttiğine göre, Mayacık'ı bu gibi saldırılara teşrik eden bizzat Halife Nâsır idi. Bu konuda ona gönderdiği maktupta: "Sultan Harezmşah hâkimdir, fakat en büyük melik, zamanın Iskenderi, dünyanın hükümdarı, cihan pehlivanı, ikinci Rüstem, muzaffer fatih, kır-isfehsalâr Şemseddîn Mayacık tamamıyle her hususta Emîru'l-Mu'minîn'in naibidir." Demekteydi[35].

Bu sıralarda 28 Mayıs 1198 tarihinde. Sultan Tekiş’ten gelen bir ferman, ileri gelen kişilerin önünde okundu. Bu fermanda şöyle denilmekteydi: "Adil hükümdar, muzaffer fatih, büyük hâcib, doğu ve batıdaki emirlerin meliki Şemseddîn Zâhirü'l-İslâm ve'l-Muslimîn uluğ hâcib, gâzi, kır-isfehsalâı Mayacık Zahir Emiru'l-Mu'minîn bizim kulumuzdur ve onun adaleti bizce bilinmektedir. Fikrimiz şöyle karar verdi ki, bütün Irak'ta o bizim naibimiz olarak evvelce buyurmuş olduklarımızı ifa edecektir. Reisler, kadılar ve diğer âmillerin mercii odur.[36]”

Hem halifenin hem de Sultan Tekiş'in kendisini öven ve yaptıklarını onaylayan mektupları, Mayacık'a güç ve cesaret vermiş, kendisine olan güveni artarak, bölgede tek başına hâkim olma isteğini kamçılamıştı. Bu amaçla, Hemedân'dan Kirmanşâhân civarına, Ebher ve Zencân hudutlarına kadar ordusuyla yağma ve çapullarda bulnduktan sonra, Irak'ın vergilerini Tekiş'e vermeyerek, saltanat iddiasıyle isyana kalkıştığını görmekteyiz. Bu durum üzerine Atabeg Ebûbekir, Cemâleddîn Ayaba, Emîr-i Alem ve bir kaç emirle bir araya gelerek 4 bin süvariden oluşan bir orduyla harekete geçtiler ve Kıhâ taraflarında yakaladıkları Mayacık'ı ağır bir yenilgiye uğrattılar[37]. Boylere, geçici bir süreyle de olsa lrak-ı Acem’de asayiş sağlanmış oldu.

Atabeg Ebûbekir, kış mevsimini Rey'de geçirmek istiyordu. Ordusunu dağıtmış ve askerlerini kış boyunca evlerine göndermişti. Bu yüzden yanında bulunan asker sayası azdı. Bu dununu değerlendirerak, Mayacık ile anlaşıp tehlikeli bir oyun oynayan Kadı Sadreddîn Vezzân, Ebûbekir'e giderek, Harezmşah Tekiş'in Rey'e gece baskını yapmak amacıyle Dihistan’dan Damgana gelmek için gece-gündüz at koşturduğunu ve ordusunun bir gün sonra şehre ulaşıp, kendisine Sultan Tuğrul'un hesabını soracağını, bu yüzden de ihtiyatlı olması gerektiğini bildirdi. Bu habere hemen inanan Ebûbekir, oldukça telaşlanarak, hemen askerleriyle birlikte Rey'i terkedip, acele Azerbaycan’a hareket etti. Böyle bir olayı bekleyen Mayacık, onun ayrılmasından az sonra ordusuyla birlikte Rey’e geldi ve şehre hâkim oldu. Önceden yaptığı ve yarım kalan yağma ve zulümlerine tekrar başladı[38].

Bu vaziyetten haberdar olan Harezmşah Tekiş, "Irak emirliği görevinin uzaması sonucu, işleri dilediği gibi yürütmesi yüzünden, kafasında bağımsızlık düşüncesi yer ermiş ve ruhunda insanı doğru yoldan çıkaran şeytan yerleşmiş olan, sultanın devletinden aldığı güçle biriktirdiği teçhizat ve askere güvenerek kendisini sultan sanan Mayacık’ın işini bitirmek üzere Irak 'a yürüdü[39]. "

Tekiş, 1198 kışını Mâzenderân’da geçirerek, hazırlık yapıp, baharla bir likte hazırlıklarını tamamlayarak Irak-ı Acem'e yürüdü (Ocak 1199), Sultan Tekiş'in büyük bir orduyla üzerine doğru geldiğini duyan Mayacık, ilk anlarda oldukça paniye kapılmasına rağmen, daha sonra kendisini toparlamış ve karşı koymaya çalışmışsa da başarılı ulamayarak, sultanın ordusunun önünden kaçmıştı. Irak içlerinde başıboş dolaşarak Dînever ve Lîşter yoluyla bölge dışına çıktı ise de, Tekiş onun peşini bırakmadı. Yanında bulunan emirleri ve askerlerinin büyük bir kısmı ondan ayrılarak sultanın ordusuna katılmıştı. Uzun bir kaçıştan sonra Tekiş'e haber göndererek, af dileyip, sultanı peşine düşmekten vaz geçirmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Kararlı olan Tekiş, onun arkasından çok hızlı hareket edebilen bir birlik yolladı. Mayacık, onların ellerinden kaçıp bir kaç adamıyle birlikte daha önceden hile ile ele geçirerek, zahire ve mallarını yerleştirdiği Firuzkûh kalesine sığındı. Peşinden yetişen sultanın askerleri kaleyi mancınıklarla döverek, onu kaleden çıkarmayı başardılar ve bir deveye bağlayarak, Tekiş’in bulunduğu Kazvîn'e getirdiler. Kardeşi Melik Akça’nın araya girmesiyle onun hayatını bağışlayan Sultan Tekiş, zincir e vurdurarak, bir yıl hapse mahkûm etti[40].

Bu olaydan sonra Halife Nasır tarafından gönderilen bir elçilik heyeti. Sultan Tekiş'e ve oğlu Kutbeddîn'c hil'atler ve kıymetli hediyelerle birlikte, Irak, Horasan ve Türkistan'da elinde bulunan beldeler üzerindeki hâkimiyetini onaylayan bir menşur getirdiler[41]. Bu, aynı zamanda, Irak-ı Acem üzerinde hak iddia eden halifenin, şimdilik kaydıyle bu isteyinden vaz geçerek, güç ve kudreti elinde tutan Sultan Tekiş'in bölgedeki hâkimiyetini onayladığı anlamına gelmekteydi. Sultan Tekiş, Cüveynî'nin belirttiği gibi, uzun bir süredir kafasını meşgul eden gaileler ortadan kalkıp, hilâfet makamıyla da işlerini kendi istediği şekilde düzenledikten sonra oldukça rahatlamış olarak, ordusuyla Irak'taki Batınîlerin üzerine yürüdü. Kazsın civarında bulunan Arslan Güşây kalesini dört aylık bir kuşatmadan sonra, içerisinde bulunanlara âmân vermek suretiyle ele geçirdi. Bunun akabinde oğlu Tâceddîn Ali Şah’ı bütün Irak-ı Acem bölgesinin başına getirdi ve İsfahan’da oturmasını emrettikten sonra Harezm’e geri döndü (28 Mart 1200)[42]. Sultan Tekiş Irak-ı Acem'den ayrıldıktan kısa bir süre sonra başveziri Nizâmü'l-Mülk Mesud b. Ali, intikam almak isteyen Batınileriıı sııikasdiyle öldürüldü.Vezirinin ölümüne son derece üzülen Tekiş, Batınîlere haddini bildirmesi için oğlu Kutbeddîn'e emir verdi. Büyük bir orduyla müstahkem Batınî kalesi Tuışiz'i kuşatan Melik Kutbeddîn, tam ele geçirmek üzereyken, oraya doğru hareket eden Sultan Tekiş yolda Çâh-ı Arab (Arab Kuyusu) denilen yerde vefat etti (3 Temmuz 1200)[43].

Anladığımız kadarıyla. Sultan Tekiş'in ölmesiyle birlikte, Harezmşahların Irak-ı Acem'deki nüfuzları oldukça azalmış, onların yerini Azerbaycan Atabeği Ebûbekir almıştı. Ebûbekir, Azerbaycan'dan gelerek İsfahan'a gitmiş ve Irak-ı Acem'i kardeşi Melik Özbek'e vermişti. Henüz ele geçil ilemeyen Gökçe ise, bu sırada Rey'de idi. Mayacık tehlikesinin Irak'tan uzaklaştırılmasından sonra, Emir Gökçe'nin gittikçe kuvvetlenmeye başladığını görüyoruz. Bu emir açıkça Ebûbekir’e kafa tutarak, onu tanımadığını her yerde söylemekteydi. Buna karşılık bütün yönelim işlerini Meliku'l-lhnerâ Cemâleddîn Ayaba’ya bırakmış olan Ebübekir, içki ve eğlence ile vakit geçirmekteydi. Dolayısıyle Gökçe bu durumdan yararlanarak Irak'ta önemli bir güce sahip olmuş ve gaflet uykusunda olan Atabeg Ebûbekir’e kafa tutacak hale gelmişti. Ebûbekir, İsfahan'dan aşrılıp Azerbaycan'a döneceği zaman ordusunun çoğu Gökçe’nin tarafına geçerek, onunla birleşti. Buna rağmen bu atabeg herhangi bir tedbir almak yerine, Azerbaycan'a dönmeyi daha uygun buldu. Böylece bütün Irak-ı Acem tamamen Gökçe ve onunla birlikte hareket eden Mengli, Yuvaş, Çağan vs. eski Selçuklu gulâm emirlerinin kontrolü akma girdi[44]. Gökçe buraları bir müddet hâkimiyeti altında tutmayı başardı. Atabeg Cihan Pehlivân'ın Aydoğmuş adındaki memlükünü yanma alarak, onu önemli mevkilere getirmişti. Ibnu’l- Esîr’in belirttiğine göre, çok güvendiği bu emir, Gökçe'ye muhalif emirleri kendi etrafında toplayarak, onun üzerine yürüdü ve yapılan savaşta galip gelerek, onu öldürdü (1203-1204). Bundan sonra Irak-ı Acem'de Emir Aydoğmuş hâkini oldu. Hiç bir siyasi prestiji ve gücü olmayan Melik Özbek'i de yanına alarak, bölgeyi onun adına idare etmeye başladı[45].

Bu sırada Azerbaycan’da Atabeg Ebübekir'in içki ve eğlenceyle meşguliyetinden dolayı harekete geçen Gürcüler, Azerbaycan şehirlerine saldırmaya başlamışlardı. Nahcivân ve Beylekân'ı haraca kestikten sonra Duvin'i ve çevresindeki bir takım kaleleri ellerine geçirdiler. Buradan Merend'e saldırıp, burasını ve takiben bütün Arran'ı işgal ettiler. Bunun arkasından Şemkur’u ve Erdebil'i ele geçirerek tahrip ettiler (1202-1203). Bütün bu saldırılar olurken Atabeg Ebübekir onlara karşı herhangi bir harekete geçmeyerek, sarayında zevkü sefa ile meşgul olmaktaydı ve "hâcib ve emirlerinin kendisine Gürcüler hakkında bir şey söylememelerini emretmişti"[46]. Atabeg Ebübekir'in bu kötü yönetimi 1210-1211 yılında ölümüne kadar devam etti.

Sonuç olarak, Irak Selçukluları Devleti'nin çöküşünde önemli bir rol oynayan gulâmhktan yetişme emirler, bölgeyi ellerine geçirmiş bulunan güçlü Harezmşahların taraflarına geçmişler ve kısa zamanda onları da kendilerine benzeterek, onlarla birlikte yerli halkı soymağa ve yağmalamağa devam etmişlerdi. Ravendi bu durumu şu cümlelerle gayet güzel bir şekilde ortaya koymaktadır: "Irak‘ın kara gulâmları birer ikişer Harezmlilerle el birliği yaptılar ve onlara zulüm ve harap etme yollarını gösterdiler. Nerede köy varsa, hayvanlarını sürüyorlardı. Köylü, feryat ve inleme kilimleri sırtlarında olarak, onların arkasından gidiyordu. Nihayet ineği, öküzü önlerinde kesilip, kebap ediliyordu. Köylü ciğer yiyordu, fakat kendi ciğerini. Böylece Irak vilâyetinde öten horozları bile yok ettiler ve öküz sahibini, köylüyü işsiz bıraktılar[47]." Yine Râvendî'nin belirttiğine göre, Özbek’in 1197-99 yıllarında Hemedân'da bulunduğu dönemde ortaya çıkan zulüm, bundan önceki yıllardan çok daha fazlaydı. Yine ona göre, bu dönemde "Irak, kötü dinli imamlar ve zalim Türkler yüzünden o hale geldi ki, divan işlerine riâyet, hürmet edilmedikten başka, kadılık, tedris, mütevellilik, evkafa bakma işlerini de iktâa bağladılar ve her şehire böyle dinsizleri müstevli ettiler." Râvendî'ye, yine bu dönemde Harezmşahların bölgede yaptıklarım "haksız yere kan dökmek, zulüm yapmak, yağma ve yıkma gibi işlerde Harezmlilerin Iraklılara gösterdikleri merhametsizlikleri ve yaptıkları kanunsuzluğu, Oğuzlar Horasanda yapmamışlardı[48]." diyerek ifade etmekteydi.

Bu anarşinin oluşmasında. Halife Nâsır'ın da büyük bir rol oynadığını hatırdan çıkarmamak gerekmektedir. Büyük Abbasi Devletini ihya etmek amacıyle bölgeyi ele geçirmeye çalışan Halife Nasır, gerek Harezmşah Tekiş'in bölgeyle ilgisini kesmek için Gur hükümdarı Gıyâseddîn'i onu oyalamağa ve savaşa kışkırtmış, gerekse de eski Selçuklu gûlam emirlerini ve hatta Mayacık gibi bölgede görevli Harezmli emirleri bile kışkırtarak, maddi yardımlar ve bir takım taltiflerle mevcut Harezmşah otoritesine karşı harekete geçirmişti. Kendisinin bir çok defalar bölgeyi ilhak için gönderdiği ordular, Selçuklu ve Harezmşah kuvvetleri kadar bölge halkına zarar verdiler. Bütün bu kayıtlar, Sultan Tuğrul'un Atabeg Kızıl Arslan ile hâkimiyet mücadelesinden itibaren Irak-ı Acem'de yaşanan ve bu sultanın öldürül-mesiyle birlikte zirveye tırmanan siyasi anarşinin sonucunda ortaya çıkan kargaşalıkları göstermektedir. Her ne kadar Harezmşahlar bölgeye hâkim olmuşlarsa da, hükümdarlarının Horasan ve Türkistan’da devleti ilgilendiren diğer meselelerle meşguliyetlerinden dolayı, bu bölgede meydana gelen anarşiyi ortadan kaldıramamışlar, gönderdikleri melikler ve emirler ile ya başarısız olmuşlar, ya da Mayacık gibi kendi bağımsızlıklarını elde etmek İçin isyana kalkışmışlardı.

Şu da bir gerçektir ki, bir buçuk asırdır Selçuklu yönetiminde rahat ve huzurlu bir hayat süren bölge halkı, bu devlerin gücünü ve kudretini kaybedip, daha sonra da tarih sahnesinden çekilmesinden sonra, bölgeye hâkim olan bir takım emirlerin insaf ve merhametine kalmışlardı. Neticede, bu emirler halkı soyarak, yağmalayarak, baskı ve zulümle kendi idarelerini zorla kabul ettirmişlerdi. Azerbaycan ise, Atabeg İldeniz ve oğullarından sonra, önceki parlak günlerini kaybetmiş, özellikle Atabeg Ebûbekir zamanında Gürcü akınlarının hedefi haline gelmiş ve Irak-ı Acem gibi buranın halkı da eski durumlarını arar olmuşlardı.

Dipnotlar

  1. İbnu'l-Esîr. el-Kânıil fî't-Târih, Trk. tr. A. Ağı takça, A. Özaydıu, İstanbul. 1987, XII. 96- 97; Cuveynî, Târih-i Cihan Guşa, Trk. tr. M. Öztürk. Ankara. 1988, 11. 25-26; Ravendi. Râhatus- Sudûr ve Âveti's-Surûr, Trk. tr. A. Ateş, Ankara. 1960. II. 340-341; Sıbt b. el-Cevzî. Mir'aru'z- Zernân fi Târihi'l-A’yân, Haydarabad, 1951.II. 444; Cüzcânî, Tabakât-ı Naşiri, İng. tr. M. H. G. Raverty, London, 1881. I, 166-167; Ebû'l-Farac. Tarih, Tık. tr. Ö. R. Doğrul, Ankara. 1987, II, 467; İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Trk. tr. M. Keskin. İstanbul, 1995, XIII, 80; V. V. Barthold. Moğol İstilasına Kadar Türkistan, Haz. H. D. Yıldız, Ankara, 1990, 370; İ. Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara, 1984, 123-126; ayn. mlf., "Tekiş". İA, XI/2, 137; M. A. Köymen. "Son Irak Selçukluları hükümdarı II. Tuğrul ve Zamanı", Ata. Ün. Fen-Ed. Fak. Araş. Der.. 13. Erzurum. 1985, 229-231
  2. Ravendi, II, 345; İ. Kafesoğlu, a.g.m.. 137.
  3. Cuveyni. II. 27; İbnu’l-Esîr, XII. 97-98; İ. Kafesoğlu, 127.
  4. İbnü’l-Esîr, XII. 120; Kadı İmâdeddin, Btıstânu'l-Câmi Tevârîhu'z-Zemân, Nşr. C. Cahen. "Une chronoque du VI/XIIe siecle Bustan al-Jami", BEO. VII/V11I, 1937-38. 154.
  5. Bu isim İbnu’l-Esîr'de ve Râvendî'de "Mayacık"şeklinde geçmekte. Cuveynî ile Sıbt b. el- Cevzî (II,471) ise "Mayancuk "şeklini kullanmaktadır.
  6. Ravendi, a.g.y.; Ebü Hânıid. Zeyl-i Selçuk-nâme, Nşr. İ. Afşar, Tahran. 1332, 92; Cuveyni. a.g.y.; İbnu'l-Esir, XII, 98; Cuzcânî. 1. 249-250; Ebû'l-Farac, II, 467; İ. Kafesoğlu, 127; C. E. Bosworth. "The political and dynastic history of the Iranian world". CHI, Ed. J. A. Boyle. Cambridge, 1968. 182.
  7. Ravendi. II, 345-346; İ. Kafesoğlu, 132.
  8. Ravendi. II, 346.
  9. İbnu'l-Esîr, XII, 100.
  10. İbnu'l-Esir. XII, 120. Halifenin kışkırtmasıyle Gur meliki Gıyâseddîn, Irak tan ülkesine yeni dönmüş olan Harezmşah Tekiş'e haber göndererek. Irak ta yaptığı işlerden dolayı kendisini ayıplamış ve ülkesine saldırarak işgal etme tehdidinde bulunmuştu. Bunun üzerine Tekiş, Hıtay hükümdarına bir elçi göndererek, Gur melikinden şikâyetçi olmuş ve onun tehdidinin sadece kendisine yönelik olmadığını, eğer kendisini yenerse bu sefer de Hıtayların üzerine yürüyeceğini, bu yüzden tedbir almak lazım geldiğini kendisine bildirdi. Bu uyan üzerine büyük bir ordu hazırlatan Hıtay hükümdarı, Tayangu adlı komutamın bu ordunun başına geçirerek. Gurların üzerine yolladı (Nisan-Mayıs 1198). Bu sırada “nikris" hastalığına yakalanmış bulunan Sultan Gıyâseddîn, ordusunun başına getirdiği kardeşi Şihabeddin Hıtayiarı yenilgiye uğratıp, 12 bin askerini öldürerek. Ceyhun nehrine dökmeyi başardı. Bu durum. Harezmşah Tekiş ile Hıtay hükümdarının arasını açtı. Hıtayların tehdidine manız kalan Tekiş. Gur hükümdanna baş vurarak, yardımım istedi. Halifeye itaat etmesi ve Hıtayların ele geçirdikleri İslâm topraklarını geri vermesi şartlarının Gur hükümdarı tarafından öne sürülmesinden sonra bu mesele çözümlenemeden. ileriki zamanlara kaldı (bkz. İbnu’l-Esir. XII. 120-122).
  11. İbnu'l-Esir, XII. 98; Sıbt. II. 445; Hinduşah b. Saııcar Nahcevâni. Tecâribu's-Selef, Nşr A. İkbâl. Tahran. 1934, 331. Râvendi. Abbasi vezirinin Irak-ı Acem'e gönderilmesinde Irak emirlerinin büyük rolü bulunduğunu belirtmektedir. Bu müverrihe göre. Emîr-i Hâcib-i Kebir Şemseddin Muhammed b. Gencevî'nin, yanında Irak'ın ileri gelen büyük emirleriyle birlikte ilkin Yıva Türkmenlerinin reisine, daha sonra ise Bağdad'a vezir Müeyyidüddîn’e giderek. Irak'a sefer için ikna etmişler ve o da 5 bin süvari ile birlikte Irak-ı Acem'in yolunu tutmuştu (bkz. Râvendi. II. 347).
  12. Râvendi. II, 351; V. V. Barthold. 371.
  13. İbnu’l-Esİr. XII. 104-105; Ebû’l-Farac, II, 468.
  14. İbnu’l-Esîr, XII. 100-101; Ravendi, II, 347-348; İbu Kesir. XIII, 83; Hinduşah b. Sancar. a.g.y. Selçuklu gulâmlan ve Harezmşah emirleri gibi. Halifenin askerleri de Irak-ı Acem'de yağma yapmaktan hiç bir zaman geri kalmamışlardı.
  15. İbnu’l-Esir, XII, 110; Ravendi, II. 351.
  16. İbnu’l-Esîr, XII, 111. Bu vefat haberi emirleri tarafından ordudan saklanmıştı.
  17. Ravendi, a.g.y.; Sıbt. II, 450-451; Cuveynî. II, 30: İbnu'l-Esîr. XII, 101, 111; Hinduşah b. Sancar, 332.
  18. Ravendi, II, 352-354; Cuveyni, a.g.y.; İbnu’l-Esîr. XII. 101; Sıbt. a.g.y.
  19. Ravendi. II. 354-355. Kaynaklarda ölüm sebebi belirtilmemesine rağmen, bu elçinin sultan tarafından halifeye gözdağı vermek amacıyla öldürülmüş olması ihtimal dahilindedir.
  20. İbnu’l Esîr. XII. 101; Cuveyni. II. 30: Ravendi, II. 355-357; V. V. Barthold. 370.
  21. Bu dönem için bkz. İ. Kafesoğlu, 127 vdd.
  22. Bu konuyla ilgili teferruatlı bilgi bulmak için bkz. H Kayhan. İrak Selçukluları. Konya. 2001, ilgili yerler.
  23. İbnu'I-Esir, XII. 105; İ. Kafesoğlu. 138; H. Alyâri, .Azerbaycan Atabegleri İldeniz Oğulları. İstanbul. 1966 (İ. Ü. Ed. Fak. Basılmamış Doktora Tezi). 90.
  24. Ravendi. II. 349-350.
  25. Ravendi. II. 350-351. 350-351 ; Cuveynî. II, 30; İbn Kesir. XIII, 85. Mayacık'un Kutluğ İnanç’ı niye öldürttüğüne ilişkin kaynaklar değişik bilgiler vermektedir Cüveynî'ye göre, Mayacık. araları iyi olmadığı için, onun isyan etmek üzere olduğunu bahane ederek bu işi yaptırmıştı. Ravendi ise. Melik Yunus Han’ın karısı olan Sultan Tuğrul'un kızının, babasının ölümünden sorumlu tuttuğu Kutluğ İnaııç’dan intikam almak için bu işi yaptırdığını belitmektedir.
  26. Ravendi, II. 357.
  27. Ravendi, II, 358: İ.Kafesoğlıı, 138.
  28. Ravendi, 11. 358
  29. İbnu’l-Esîr, XII, 112; Ravendi, II.359;Sıbt. 11. -108-409: İbn Kesir, XIII. 89; H. Alyârî, 91.
  30. Ravendi, II, 360.
  31. Ravendi, 11,360-362; İ. Kafesoglu, 139-140.
  32. Râvendî, II, 301.
  33. Ravendi. II, 363.
  34. Ravendi, II, 364-365; H. Alyâri, 93-94; İ. Kafesoğlu, 140-141.
  35. Ravendi. II, 365-366.
  36. Ravendi, II, 366.
  37. Ravendi, II. 367-368.
  38. Ravendi, II. 368.
  39. Cuveynî, II. 32. Tekiş’in bu Irak seferinin sebeplerini Cuveynî bu sözlerle gayet güzel ifade etmiştir.
  40. Cuveyni. II. 32-33; İbnu'l Esîr, XIII, 133; Ravendi, II, 368; İ. Kafesoğlu, 112-143. Ravendi. Mayacık’ın Sultan Tekiş'in emriyle Rey'de idam edildiğini belirtmektedir. Cüveynî ve İbııû'l-Esir ise bu emîrin öldürülmeyip, hapse atıldığında hemfikirdirler.
  41. Cuveyni, 11, 33; İbnu'l Esîr, a.g.y.; İ. Kafesoğlu. a.g.m., 138.
  42. Cuveynî. II, 33-35; İbnu'I-Esîr, a.g.y.; Zekeriya b. Muhammed el-Kazvîni, Âsaru 'I-Bilâd. Beyrut. (Tarihsiz). 292-293.
  43. Cuveynî, II, 35-36; İbnu’I-Esîr, XII. 133-134, 137; Sıbt, II. 471-472; İbn Kesir, XIII, 99; V. V Barthold. 371; İ. Kafesoğlu. a.g.e.. 145-146. İbnu'I-Esîr, Melik Kutbeddîn'in, babasının hasta olduğunu duyarak. 100 bin dinar vermeleri ve itaat etmeleri şartlarıyla Turşiz kalesini muhasaradan vaz geçtiğini yazmaktadır.
  44. Ravendi, 11. 369-371; H. Alyârî, 99.
  45. İbnu’l-Esîr. XII,166.
  46. Hüseyni, Ahbâru’d-Devleti's-Selçukiyye, Trk. tr. N. Lügal. Ankara. 1943. 133; İbnu’l-Esîr. XII. 156-157; M. Brosset. Gürcistan Tarihi. Selçuklular Devri (1015-1212). Trk. tr. H. D. Andrcasyan (TTK Kütüphanesinde Bulunan Basılmamış Tercüme), III, 562-569; F. Kırzıoğlıı. Yukarı Kür ve Çoruh Boylarında Kıpçaklar. Ankara. 1992. 132-135.
  47. Ravendi, II. 346-347
  48. Ravendi. II. 356, 363. O dönemde yaşamış olan müverrihin olayların sonuçları hakkında belirttiği bu bir kaç cümle, zannederiz bu dönemde yaşananları daha iyi analiz etmemize yardım edecektir.