Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran dahil olmak üzere geniş bir alana yayılmış olan Urartu kalıntıları, bazı coğrafi birimlerde daha yoğun olarak karşımıza çıkmakta, bazı bölgelerde ise daha az çağdaş malzeme ile temsil edilmektedir. Sınır bölgeleri bir yana bırakılırsa, merkezi Van bölgesi ile Urartu yapılaşmasının çok sayıda merkez ile temsil edildiği batıda Elazığ, güneydoğuda Urmiye Gölü ve kuzeydoğuda da Sevan Gölü arasında kalan alanlarda bile önemli boşlukların bulunduğu görülmektedir. Aynı durumun Van Gölü havzasının kuzey ve kuzeybatısında yer alan Ağrı ve Erzurum için de geçerli olduğu söylenebilir. Bu tablonun ortaya çıkışında kazı ve yüzey araştırması eksikliğinin de önemli payı olduğu bilinmektedir. Aras Nehri’nin kuzeyinde, Arpaçay'ın batısındaki Kars ve Ardahan’da ise durum biraz karmaşıktır. Urartuların bu yönde Kura Nehri’nin kaynak bölgesine kadar çıktıkları bilinmekle birlikte, aşağıda değineceğimiz üzere bölgede saptanan izleri son derece azdır.
Günümüze kadar Çıldır/ Taşköprü ve yeni bulunan Hanak/ Ortakent yazıtı temelinde Urartu Krallığı’nın kuzey yayılımı konusundaki tartışmalara dahil edilen Ardahan bölgesinin arkeolojik açıdan durumu oldukça belirsizdir. Urartu yazıtlarındaki Qulha ülkesinin lokalizasyonu dolayısıyla gündeme giren Aşağı Çoruh Vadisi (eski Kolkhis bölgesi) ise daha büyük bir problem olarak karşımıza çıkar. Çünkü oldukça farklı bir coğrafya ve yaşam biçiminin egemen olduğu bu alanda Urartu ile ilişkili hiçbir buluntu belgelenememiştir (Res. 17).
Bu çalışmada, 1995 - 1997 yılları arasında Artvin ve Ardahan illerinde yaptığımız yüzey araştırmasında saptanan buluntular ışığında (Res. 1), Allahuekber Dağlarının kuzeyindeki Göle, Hanak ve Ardahan yayla ovasın-dan oluşan Kura Nehri’nin kaynak bölgesinin Urartular tarafından ne şekilde değerlendirildiği sorgulanacaktır. Ayrıca Çoruh Vadisi’nin kuşkulu durumu da yeni veriler ışığında tartışılacaktır. Bu bağlamda, Urartu yazıdarında adı geçen Diauehe ülkesi kentlerinin bu vadi ile ilişkisi; Qulha’nm ise Antik Grek ve Romalı yazarların söz ettiği Kolkhis ile eşlenip eşlenemeyeceği gibi konular, Urartu Krallığı’nın kuzey yayılımı kapsamında ele alınacaktır.
KUZEYE İLK SEFERLER
Yazılı belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Urartu Krallığı’nın kuzeye ilgisi daha kuruluş döneminde başlamıştır. Patnos/ Aznavurtepe’de bulunan yazıtlar, tapınak ve diğer kalıntılar[1] bu bölgenin İşpuini (M.Ö. 830-810) döneminde Urartu ülkesinin bir parçası haline getirildiğini göstermektedir.
İşpuini ve Minua adlarının beraber anıldığı IX. yüzyıl sonlarına tarihilenen Eski Van şehrinde bulunmuş bir kitabe[2], Kasımoğlu Steli[3] ve Ağrı ili Eleşkirt ilçesi yakınındaki Toprakkale’de ele geçirilen yazıt[4], Patnos bölge-sinden daha kuzeye yapılan bir seferden söz ederler. Her üç yazıtta da Witeru(he), Luşa ve Katarza adlı kabilelere karşı kazanılan başarılar anlatılmaktadır. Seferin son noktası “Anaşe kentine kadar ilerlediler” veya “Anaşe kentine girdiler” ifadeleri ile belirtilmektedir. Bu olayı anlatan yazıtlardan birinin Eleşkirt yakınlarında bulunmuş olması, Anaşe kentinin ve söz konusu kabilelerin bölge ile ilişkilendirilmesi için haklı bir gerekçe oluşturmuştur[5].
Anlaşıldığı kadarıyla Urartu orduları IX. yüzyılın sonlarında, Van bölgesinden kuzeye çıkışta, Aladağlar’dan sonra ikinci engel olan Aras Güneyi Dağları’na ve belki Aras Vadisi'ne kadar uzanmışlardır. Bu üç yazıtta adı anılan Etiuhe (Etiline) ülkesinin konumu ise açık değildir. Daha sonra Minua, I. Argişti ve II. Sarduri yazıtlarında da karşımıza çıkan bu ülke veya coğrafi bölge, Aras Vadisi ve kuzeyine, Sarıkamış ile Sevan Gölü’nün güneybatısı arasına lokalize edilmektedir (Res. 17)[6].
KRAL MİNUA VE DİAUEHE ÜLKESİ
İşpuini’den sonra tahta çıkan oğlu Minua (M.O. 810-780) döneminde kuzeydeki eylemlerin gelişerek devam ettiği anlaşılmaktadır. Yazılı belgelere göre bu yöndeki seferler ağırlıklı olarak Diauehe ve Erekua adlı ülkeler üze-rine yapılmıştır. Diauehe seferi Erzurum’un doğusunda, Horasan’ın güneyinde bulunan Yazıhtaş ve Sarıkamış’ın 35 km güneybatısında, Kars - Erzurum yolu üzerindeki Süngütaş[7] yazıtında anlatılmaktadır. Bunlardan bütün olarak okunabilen Yazıhtaş hem bölgenin tarihi coğrafyası hem de Urartu’nun kuzey yayılımı açısından oldukça önemli sayılabilecek bilgiler verir:
“Tanrı Haldi, kendi silahıyla güçlü bir ülke olan Diaııehe’ye karşı sefere çıktı (ve ülkeyi) dize getirdi. Tanrı Haldi güçlüdür, tanrı Haldi’nin silahı güçlüdür. Tanrı Haldi’nin kudretiyle İşpuini oğlu Minua sefere çıktı. Tanrı Haldi önden gitti. Minua der ki: Diauehe ülkesini ele geçirdim. Krali şehir Şaşihı’yu savaşta ele geçirdim, ülkeyi yıktım, kaleleri yerle bir ettim. Şeşetin(ele) ülkesine, Zua şehrine kadar ulaştım. Utuha şehrini... Minua derki: Diauehe’nin kralı Utupurşini önüme çıktı, ayaklar(ıma) kapandı, önümde secde etti. Merhamet (?) gösterdim (?). Haraç ödemesi koşulu ile hayatını bağışladım. Altın ve gümüş verdi. Haraç verdi. Geri dönecek esirleri tümüyle serbest bıraktı (?). Minua der ki: ... Oradan iki kral, (yani) Baltu(lhe) boyunun ülkesininki ve Haldiriu şehrinin ülkesininkini aldım. O ülkeye özgü olan tahkimatlı kaleleri ele geçirdim. Minua der ki: Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse, her kim bir başkasına bunları yaptırırsa, her kim değişik bir şey söylerse, ben yaptım derse, tanrı Haldi, tanrı Teişeba, tanrı Şivini, ve bütün tanrılar onu güneş ışığından yoksun etsinler’[8]...
Urartu ordularının hedeflediği Diauehe ülkesinin sınırları ve bu seferle bağlantılı olarak adları anılan başkent Şaşili ile Şeşetin(ele), Zua, Utuha, Baltu(lhe) ve Haldiriu gibi diğer kent ve ülkelerin konumu ve lokalizasyonu oldukça tartışmalıdır. Dolayısıyla bu sefer sırasında ulaşılan kuzeydeki en son nokta konusunda da farklı öneriler bulunmaktadır.
Urartu krallarından Minua ve I. Argişti[9] yazıtlarında Diauehe olarak geçen ülke adı, Assur kayıtlarındaki Daieni ile eşlenerek, Fırat’ın kaynak bölgesi ve Erzurum’dan kuzeye doğru Çoruh Vadisi’ne kadar olan alana lokalize edilmektedir[10]. Yazılıtaş’ın hem ifadeleri hem de bulunduğu yer, Diauehe ülkesinin Aras Güneyi Dağlarının kuzeyinde, Erzurum çevresinde olabileceğine işaret etmektedir. Eğer Urartu ve Assur yazıdarında geçen bu iki isim gerçekten aynı ise[11] Assur krallarından I. Tiglat-Pileser’in Malazgirt’in batısında Murat Vadisi’nde diktiği Yoncalı yazıtında[12] Daiaeni’nin sınırına kadar geldiğini belirtmesi, bu ülkenin güneyde Bingöl Dağı ve hatta Murat Vadisi’ne kadar uzadığı konusunda bir gösterge olabilir[13]. Minua’nın sefer yolu ve Yazılıtaş’ın konumu dikkate alınarak söz konusu ülkenin Erzurum’un doğusundaki Pasinler Ovası’nı da kapsadığı önerilmektedir[14]. Yazılı belgeler ülkenin batı ve kuzey sının konusunu ise bütünüyle açık bırakırlar. Buna karşılık tarihi coğrafya denemelerinde Diauehe ülkesinin kuzeyde Çoruh Vadisi’nin içlerine doğru genişlediği belirtilmektedir[15]. Bu doğrultuda Diauehe ülkesi ile ilişkili olarak adı anılan Şeşetin(ele) kenti de yalnızca isim benzerliğine dayanılarak, Erzurum’a 240 km uzaklıkta, Çoruh’un kollarından Berta Suyu’nun kaynak bölgesinde yer alan Şavşat ile eşitlenmektedir[16].
Modern fiziki bir haritaya bakılırsa, Erzurum bölgesinden Antik Çağ’da Kolkhis olarak adlandırılan Aşağı Çoruh ve Karadeniz bölgesine ulaşmada Çoruh ve kolları üzerinden geçen günümüzdeki hattın eskiden de kullanıl-mış olabileceği düşünülebilir. Ancak Erzurum’dan kuzeye doğru Tortum Çayı, Çoruh ve Berta Suyu Vadisi boyunca ilerleyerek Şavşat’a ulaşan yaklaşık 240 km uzunluğundaki bu yol üzerinde, Tortum ilçesi dışında önemli hiçbir yerleşim yeri yoktur. Buna ek olarak çoğu bölümde “V” biçimindeki kayalık vadi tabanı, günümüzün modern imkanlarıyla bile yol geçirmek için oldukça zorludur. Urartu ordusunun bir sefer sırasında günlük ortalama 20-25 km yol aldığı varsayıldığında, Erzurum - Şavşat arasındaki yol ile gidip dönmek için 20 günden çok zaman harcamış olması gerekirdi. Bunun zorlukları ve Urartu’nun beklentileri ile ne kadar uyuştuğu aşağıda tekrar ele alınacaktır. Ancak şu kadarını söylemek gerekir ki, Şeşetin(ele)’nin lokalizasyonu için bir yer aranıyorsa, kuzeye yönelen seferlerle ilişkili Urartu yazıtlarının bir sıra halinde dizildiği Pasinler - Horasan - Sarıkamış yolu çevresi düşünülmelidir. Diauehe seferinden söz eden Süngütaş yazıtının da bu yol üzerinde olması, daha sonra aynı bölgede yazıt diken I. Argişti ve II. Sarduri gibi, Minua’nın da ilk seferinde Çoruh Vadisi’ne değil, yazıtların bulunduğu Sarıkamış üzerinden Kars bölgesine ilerlediğini göstermektedir (Res. 17).
Minua dönemine ilişkin Pasinler (Hasankale)[17], Delibaba[18] ve Eleştkirt yakınlarındaki Pirabat’ta[19] bulunan yazıtlarda, söz konusu merkezlerde kale yaptırıldığından söz edilmesi, Ağrı - Eleşkirt - Horasan - Pasinler - Erzurum yolunun, yani Diauehe ve Aras Vadisi’ne ulaşımın güvenli hale getirilme çabasıyla açıklanabilir. Ancak Yazılıtaş’ın ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla Minua döneminde Diauehe bölgesi vergi ödemesi koşulu ile eski yöneticisine bırakılmıştır.
Erzurum bölgesinden sonra Minua dönemindeki ikinci hedefin Erekua olarak adlandırılan İğdır Ovası[20] olduğu anlaşılmaktadır. İğdır’da Aras Nehri’nin güneyinde Taşburun yakınlarındaki Çölegert[21] ve Başbulak’ta[22] bulunan yazıtlar ve diğer kalıntılar[23] söz konusu bölge ile merkez arasında daha sıkı bağlar kurulduğunu göstermektedir. Fethedilen bölgede hem Haldi Kapıları hem de Menuahinili adlı bir kale yapıldığının bildirilmesi bunu kanıtlar[24]. Ancak günümüze kadar. Aras Vadisi’nde, özellikle İğdır ile Erzurum arasındaki Kağızman çevresinde herhangi bir Urartu kalıntısının belgelenememiş oluşu, eğer araştırmaların eksikliğinden kaynaklanmıyorsa, Urartu denetimi açısından ilginç bir görüntü oluşturmaktadır.
I. ARGİŞTİ’NİN KUZEY SEFERLERİ
Minua’dan sonra Urartu tahtına geçen oğlu I. Argişti (M.Ö 780-756) zamanında kuzey bölgelerine özel bir önem verildiği görülmektedir. Bu dönemde Urartu Krallığı Sevan Gölü ile Aras Nehri arasındaki bölgede güçlü yönetim merkezleri kurmuş ve ordular ulaşabilecekleri en uzak noktalara seferler düzenleyerek steller dikmişlerdir. Gerçekten de Kafkasya’nın eteğine doğru yapılan seferlerin işareti olarak dikilen yazıtlardan, Leninakan yakınındaki Kanlıca (Marmaşen)[25] ve Hanak/ Ortakent[26] yazıtı gibi en kuzeydekiler I. Argişti dönemine aittir (Res. 1, 17).
Dönemin bütün seferlerinin özetlendiği “Horhor Yazıtları” denen I. Argişti yıllığı ve bunun kopyaları olan Eski Van kentinde bulunmuş stel parçaları, üzerinde çalıştığımız bölgeye en az üç seferin yapıldığını bildirirler. Bu yazıtlarda geçen kent ve ülke yerlerinin çoğu zaman kuşkulu ve belirsiz olması, sefer kayıtlarını ve burada çizilen resmi tam anlamamızı güçleştirmektedir. Ancak Urartulu yazıcıların merkezde kaydettikleri, krallığın bu en uzun yazıtları yanında, bizzat sefer sırasında ulaşılan bölgede bıraktıkları daha küçük kayıtlar ile yeni arkeolojik bulgular genel bir tanım yapmamıza yardımcı olmaktadır.
I. Argişti’nin yıllığına göre ikinci, ondördüncü ve muhtemelen son yıllarına ait olan bir seferi, üzerinde çalıştığımız bölgeye yöneliktir. Babası Minua döneminde vergiye bağlanan Diauehe Krallığı ve bu ülkenin kuzeydoğusuna yönelen ikinci yıl seferi şu şekilde anlatılmaktadır:
”... Argişti der ki: Egemen olan tanrı Haldi’ye, tanrı Teişeba’ya ve tanrı Şivini’ye, onların ilahi büyüklüğünden yardım istediğim için yalvardım. Aynı yıl içinde yine savaşçılar topladım ve Diauehe ülkesine ve Diauehe’nin kralı Mannııdubi’ye karşı sefere çıktım. Şeriaze ülkesini ele geçirdim, şehirleri yaktım, kaleleri yerle bir ettim. Pnte şehrinin güneyindeki (?), Biani ülkesine ve Huşa ülkesine kadar ilerledim (?). Tarin bölgesini (?) bıraktım. Zabahae ülkesine karşı sefere çıktım ve Zabahae ülkesini ele geçirdim şili. Uzinabitarna şehrine ve Büyük Sirimu Dağı’na kadar ilerledim. İga(ne) ülkesinin Maqaltu şehrinin bölgesini bıraktım. Eriahe ülkesine vardım. Apuni ülkesine karşı sefere çıktını. Ureiu şehrini ve krali Witeru(he) şehrini ele geçirdim. 19.255 delikanlı, 10.140 canlı savaşçı, 23.280 kadın olmak üzere toplam 52.675 kişi, (o) yıl(m esir sayısıdır). Kimilerini öldürdüm, kimilerini de canlı götürdüm. 1.104 at, 35.015 büyük baş hayvan ve 100 bin X onbiıı 1.829 küçük baş hayvan sürdürdüm. Argişti der ki: Tanrı Haldi uğruna bu kahramanlıkları bir yıl içinde yaptım ”[27].
Seferin öncelikli hedefinin, Minua döneminde olduğu gibi Diauehe Krallığı, yani Erzurum bölgesi olduğu görülmektedir. Nitekim bu ülkeye giden yol üzerindeki Pirabat’ta Minua’nınkilerle birlikte kral Argişti’ye ait olan yazıtlar da bulunmuştur[28]. Buradan ilerleyişini sürdüren Urartu orduları Şeriaze adlı bir ülkeyi aldıktan sonra, birbiriyle ilişkisi olduğu anlaşılan Pute, Bia, Huşa ve Tarin adlı ülkelere kadar ilerlemiştir. Yazıtın Surb Sahak Kilisesi duvarında bulunan versiyonunda, bu isimlerin yanında Diauehe ülkesinin Şaşilu ve Zua adlı iki kenti[29]; aşağıda tanı metnini verdiğimiz Ortakent yazıtında ise Aşqalaşi adlı bir ülkeden daha söz edilir.
Urartu’nun en kuzeyindeki Ortakent yazıtı bulununcaya kadar (Res. 2- 4), adları Diauehe’den sonra anılan Bia, Huşa, Tariu ve Aşqalaşi ülkeleri, Çıldır Gölü’nün güneybatı köşesindeki Taşköprü yazıtı (Res. 5) dikkate alı-narak, Erzurum ile göl arasındaki bölgeye lokalize edilmekteydi[30]. Ancak 1992 yılında yayınlanan yeni yazıun konumu, bu ülkeler için önerilen bölgenin gerçekte daha kuzeyde olması gerektiğini göstermektedir. Çünkü Ortakent yazıtında da Diauehe ülkesine karşı yapılan sefer bağlamında Tariu ülkesi ele geçirildikten sonra Huşa, Bia ve Aşqalaşi ülkesine kadar gidildiği vurgulanmaktadır. Bu doğrultuda yazıtı keşfeden Dinçol, Tariu’yu Hanak/ Ortakent’e; Huşa, Aşqalaşi ve Bia ülkelerini ise yazıtın çevresindeki bölgeye lokalize etmiştir[31].
Daha ileri bir tanımlama yapmak gerekirse Tariu dışındaki Huşa, Bia ve Aşqalaşi adlı üç ülke, Urartu ordularının geliş yönü dikkate alınarak Çıldır Gölü’nün kuzey ve kuzeybatısında, Yalnızçam Dağlarının doğusundaki, Kura Nehri ve kollarının suladığı, dağ yükselüleri ile birbirinden ayrılan Ardahan, Hanak ve Kurtkale gibi coğrafi birimlere yerleştirilebilir. Ancak yazılı belgeler bunların bölgeye hangi sıra ile dağıldıkları konusunda bir ipucu vermez. Yalnızca Huşa ülkesi, II. Sarduri dönemi yazıtlarının verdiği ipuçlarına göre Qulha ile ilişkili olabilir ve aşağıda bu ülkenin lokalizasyonu çerçevesinde yeniden ele alınacaktır.
Horhor Yazıtı’nda Tarin, Bia, Huşa ülkelerine yapılan sefer sonrasında gidilen yerleri ve seferin izlediği yolu anlamada ise güçlük daha da artmaktadır. Burada adları sıralanan Zabahae, Uzinabitarna, Sirimu, Iga(ne), Maqaltu, Eriahe, Apune, Ureiu ve Witeru(he) adlı ülke, kent ve dağların bulunduğu alan, seferin hedefi ve bölgede bırakılan yazıtlar dikkate alınarak ancak genel anlamda belirlenebilir. Eski Van kentindeki stelde bu isimlere eklenen Didi, Qada, Etiune, Luşa, Katarza ve Guluta(he)[32] gibi ülke ve kentler de göz önüne alınırsa seferin oldukça geniş bir bölgeyi etkilediği anlaşılmaktadır.
Bu isimlerden Iga(ne) ülkesi ve Maqaltu kenti, II. Sarduri dönemine ilişkin Taşköprü[33] yazıtında da görülmesi nedeniyle, yazıtın bulunduğu Çıldır Gölü bölgesine yerleştirilmektedir[34]. Luşa, Katarza ve Witeru(he) adlı boyların Aras Güneyi Dağları çevresinde yaşadığına değinmiştik. Etiuhe/ne ve Eriahe gibi ülkeler ise bizim üzerinde taruşuğımız alanın bir kısmını da içine almakla birlikte daha çok doğuya doğru uzamaktadır (Res. 17)[35]. Genel olarak buradaki yer adları Barnett’e göre, doğuda Sevan Gölü’nün güney batısına, baüda ise Erzurum ve Çoruh Vadisi’ne, kuzeyde de Çıldır Gölü’ne kadar uzayan bir alanı kapsamaktadır[36]. Böylece Urartu Krallığı’nın kuzeyde bırakuğı bütün izler ve ilişkili bölgeler bu tanımın içine alınmıştır. Ancak kenderin yerinin çoğunlukla, Zabahae = Djavakh örneğinde olduğu gibi yalnızca isimler arasındaki ses benzerliğine dayandırılmış olması, bazı noktalardaki kuşkuları ortadan kaldırmamaktadır.
Anlaşıldığına göre I. Argişti ikinci yılında, babası döneminde olduğu gibi Diauehe Krallığı üzerine giderken, krallığın başlangıcından bu yana denetim aluna alınamayan Aras Güneyi Dağları bölgesindeki Luşa, Katarza ve Witeru(he) boyları ile kuzey ve kuzeydoğusundaki geniş Etiune ülkesini yağmalamıştır. Yine Etiune seferinden söz eden Sarıkamış yazıtının[37] konumundan hareketle Urartu ordusunun Aras Vadisi’nden kuzey ve kuzeydoğuya Erzurum - Pasinler - Horasan - Sarıkamış - Kars yolunu kullanarak gittiği söylenebilir[38]. Kars bölgesinden kuzeye doğru çıkışta, Urartu için bu yönde üçüncü engel olarak tanımlanabilecek Allahuekber, Kısır ve Akbaba Dağlarının oluşturduğu sıranın, Iga(ne) ülkesinin bulunduğu Çıldır Gölü bölgesinden aşıldığı anlaşılmaktadır.
I. Argişti yıllığının yukarıda verdiğimiz ikinci yılına ayrılan bölümü ile ülkenin en kuzeyindeki Hanak/ Ortakent yazıtında söz edilen kenderin bir kısmı çakışmakla birlikte[39], içerikteki farklılıklar nedeniyle, bu iki yazıtın aynı seferden söz edip etmediği konusu belirsizdir. Çünkü Horhor yazıtında Tariu ülkesinin adı geçmekle birlikte kentin kesin olarak alındığı bile belirtilmezken, Ortakent yazıtının başında, aşağıda görüleceği üzere iki kez Tariu adı adeta harekatın amacı ve hedefi olarak öne çıkarılmaktadır:
“Tanrı Haldi kendi silahıyla sefere çıktı. Düşman ülkesi olan Tariu ülkesini ele geçirdi ve ...ele geçirdi. Argişti önünde yere çaldı. Tanrı Haldi güçlü- dür. ...Minua oğlu Argişti sefere çıktı. Tanrı Haldi önden gitti. Argişti der ki: Tariu ülkesini ele geçirdim. ...Huşa ülkesine kadar ve Bia ülkesine kadar ilerledim. Aşqalaşi ülkesine gittim. Tanrı Haldi’nin buyruğuyla Argişti der ki: Diauehe ülkesinin kralı önümde göründü ve haraç verdi (?). Ahuria şehri ...dışarıya attım. ...Qu[ ]uni şehrini ...Orada 72.080 besili büyük baş hayvan, 7.000 ...11 ...Kimilerini öldürdüm, kimilerini (de) canlı götürdüm. 6 kale yerle bir ettim. 50 şehir yaktım. Minua oğlu Argişti, güçlü kral, Biainili ülkesinin kralı, Tuşpa şehrinin hükümdarıdır. Her kim bu yazıtı tahrip ederse tanrı Haldi ve tanrı Quera onu güneş ışığından yoksun etsinler. ”[40]
Buradaki içeriğe uygun bir durum I. Argişti yıllığının ondördüncü yılma ilişkin bölümünde de karşımıza çıkmaktadır[41]. Söz konusu yıl olayları anlatılırken Ortakent yazıtının kurgusuna yakın biçimde iki kez Tariu adı anılmakta; burası alındıktan sonra da bölgede 11 kale ile pek çok yapının yıkıldığı vurgulanmaktadır. Ayrıca ilginç bir biçimde bu sefer sırasında Tariu ülkesinde bir de yazıt diktirildiği belirtilmektedir. Hem ifadelerdeki benzerlik ve hem de bir yazıt diktirildiğinden söz edilmesi, kanımızca Ortakent yazıtı ile ondördüncü yıl seferi arasındaki ilişkiyi güçlendirmektedir.
Eski Van kentinde bulunan yazıta göre I. Argişti son yıllarında kuzeye Dianehe Krallığı üzerine bir sefer daha gerçekleştirmiştir[42].
I. Argişti, tartıştığımız üç seferi dışında, kuzeydeki eylemlerini daha çok Arpaçay’ın doğusuna Aras Nehri’nin kuzeyine kaydırmış gözükmektedir. Krallığının üçüncü yılında Etinne ülkesi yağmalanmış, beşinci yıl ise söz ko-nusu alanda bn kez dini ve idari anlamda yönetim merkezi niteliğindeki Erebuni (Arin-Berd) kenti kurulmuştur[43]. Onbirinci yıldan itibaren de yine önemli bir idari merkez olan Argiştihinili (Armavir-Bhır) kentinin ve su kanallarının inşasına başlanmış ve Urartu Krallığı bu bölgeye iyice yerleşmiştir[44].
II. SARDURİ VE QULHA ÜLKESİ
Argişti’nin yerine geçen oğlu II. Sarduri’nin (M.O. 756-730) Van Kalesi’nde “Analıkız” olarak bilinen alanda ve sonradan Snip Pogos Kilisesi duvarına konmuş bir stel üzerinde bulunan yıllıkları babasınınki kadar düzenli değildir. Bundan dolayı da olayların sıralaması ve tarihleri konusunda bazı tartışmalar bulunmaktadır. Genel olarak II. Sarduri döneminde de Urartu Krallığı’nın kuzey politikası I. Argişti’nin çizgisinde devam etmiş ve bu doğrultuda Aras Vadisi’nin kuzey ve kuzeydoğusundaki Dianehe, İga(ne), Abiliane, Etiline ve Eriahe bölgeleri üzerindeki baskı artırılmıştır. Yağmalanan ülkeler listesine bu dönemde eklenen Qulha üzerine ise iki sefer düzenlenmiştir.
II. Sarduri kuzeye ilk seferini krallığının başlangıcında, çağdaşı Assnr kralı Assur-nerari (M.O. 754-745) ile karşılaştığı yıl gerçekleştirir. Snip Pogos Kilisesi’nde bulunan yazıta göre bu yıl Sevan Gölü’nün güneybatısına yerleştirilen Weliku ülkesinin[45] kralı Manini üzerine gitmiştir[46]. Seferin Kars üzerinden geçtiği varsayılarak yazıtta söz edilen kentler Ani ile Kağızman arasındaki bölgeye de yerleştirilir[47]. II. Sarduri yıllıklarında Qulha seferi öncesine yerleştirilen, genel olarak kuzey bölgelerini de kapsamakla birlikte tartıştığımız konuda fazla bulgu vermeyen bir sefer daha vardır[48].
Urartu yazıtlarında ilk ve son kez II. Sarduri döneminde karşımıza çıkan Qulha ülkesi üzerine yapılan seferlerden birincisi Analıkız’daki stelin ön yüzüne; yaklaşık üç yıl sonrasına ilişkin İkincisi ise aynı stelin sağ yüzüne yazılmıştır. Salvini’nin yaptığı sıralamaya göre ilk sefer M.O. 749, İkincisi ise M.O. 746 yılında gerçekleştirilmiştir[49]. Birinci sefer şu şekilde anlatılmaktadır:
"... Qulha ülkesine karşı sefere çıktım. Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle Huşa ülkesinin kralı Haha(ni) ’yi ve halkını orada esir aldım, onları sürgün ettim ve benim ülkeme yerleştirdim.
Sarduri der ki: Aynı yıl ordularım Abiliaııe ülkesine karşı sefere çıktı. Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle bir gün içinde ülkeyi ele geçirdim. Kaleleri yerle bir ettim. Şehirleri yaktım ve ülkeyi tahrip ettim. Oradan erkek ve kadınları sürgün ettim. Sarduri der ki: Tanrı Haldi’nin uğruna böyle kahramanlıkları orada yaptım. X bin 890 delikanlı, 3 496 canlı erkek, ve 6(?)408 kadın götürdüm. Toplam 9 904 kişi sürgün ettim. Kimilerini öldürdüm, kimilerini de canlı aldım. Ayrıca 65 at, X bin 090 büyük baş hayvan ve 10 897 küçük baş hayvan sürüp çıkardım. Sarduri der ki: Tanrı Haldi’nin uğruna bu kahramanlıkları bir yıl içinde yaptım”[50]
İkincisi ise şöyledir:
“...Sarduri der ki: Qulha ülkesine karşı sefere çıktım. Ülkeyi ... Qulha ülkesinin tahkinıatlı krali şehri Ildaınuşa’yı güç kullanarak ele geçirdim ve halkını yaktım. Qulha ülkesinin sadece orada bulunan ...adamlarını öldürdüm. Demir bir mühür hazırlattım. Ildamuşa şehrinde bir yazıt diktirdim. Şehirleri yakıp yıktım ve ülkeyi tahrip ettim. Erkek ve kadınları sürgün ettim ”[51].
Görüldüğü üzere Qulha ülkesinin yerini belirlemede yazıtlar çok açık dayanaklar vermemektedir. Ancak Ildamuşa adlı krali bir kente sahip olduğu ve Huşa ülkesi ile ilişkili bir alanda bulunduğu sezilebilmektedir. Dolayısıyla tartışmaya, Huşa ülkesi ile ilişkisi konusunda yapılacak bir değerlendirme ile başlanabilir. Sonraki adımlarda Urartu Krallığı’nın siyasi gelişme seyri, seferlerin hedef bölgeleri ve bütün bu gelişmelerin yaşandığı coğrafyanın yazıtlarda çizilen resme uyumu gibi olgular, ayrıca yazıdardaki isimler ile yaşayan yer adları arasında kurulacak benzerlikler konuya katkıları oranında sorgulanacaktır.
Yukarıda değindiğimiz gibi Huşa ülkesi ilk kez I. Argişti’nin ikinci yılında çıktığı Diauehe seferinin devamında, Bia ve Tarin ülkeleri ile birlikte anılmaktadır. Yeri konusundaki dayanaklar ise yine aynı ülkelerle birlikte geçtiği Ortakent yazıtının konumundan çıkarılmakta ve bu bölgeye lokalize edilmektedir[52]. Huşa ülkesinin Ardahan yakınlarına yerleştirilmesi, Qulha için de ilişkili bir alan önerilmesini gerektirmektedir.
Birinci adımda elde ettiğimiz bu yaklaşım, Qulha’nin günümüze kadar yaygın biçimde kabul gören Yalnızçam Dağlarının bansındaki eski Kolkhis ile eşitlemesi fikrini geçersiz kılmamakla birlikte yeni tekliflere de kapı açmaktadır. ikinci adımda, Qulha ülkesinin Doğu Anadolu’nun bir parçası olan bölgede mi, yoksa bütünüyle farklı yapısı olan Yalnızçam Dağlarının batısındaki Aşağı Çoruh Vadisi (eski Kolkhis) içinde mi olduğu sorununa, Urartu yazıtlarının ganimet bölümleri incelenerek çözüm aranabilir.
Kuzeye ilk seferlerin yapıldığı İşpuini döneminde Luşa, Katarza ve Witeru(he) ülkelerinden alınan ganimetler, erkek, kadın, at, küçük ve büyük baş hayvandan oluşmaktadır[53]. Benzer şekilde Minua döneminde Aras Vadisi'nin kuzeydoğusuna doğru uzayan alandaki İrekua, Etiune ve Luhiune gibi ülkelerden elde edilenler de at, küçük ve büyük baş hayvan sürüleridir[54]. 1. Argişti’nin ikinci yılında, en kuzeyde Ardahan bölgesindeki Bia ve Huşa ülkeleri de dahil olmak üzere Aras Nehri’nin kuzeyindeki bölgelerden elde ettiği daha kabarık ganimet listesinde yine aynı kalemler sayılır[55]. Ancak Diauehe ülkesinden aldıkları hem sayısal olarak hem de içerik bakımından farklıdır. Diauehe’den insan nakledilmemiş, buna karşılık bölgeden büyük ve küçük baş hayvanlara ek olarak 20.5 kg altın, 18.5 kg gümüş ve 5 tonun üzerinde de bakır alınmıştır[56]. Kralın onüçüncü yılında kuzeydoğuda Sevan Gölü’ne doğru yaptığı seferde aldıkları yine at ile büyük ve küçük baş hayvandan oluşur. En kuzeydeki Ortakent yazıtından da bölgeden büyük ve küçük baş hayvanların alındığı anlaşılmaktadır[57]. Aynı bölgeye II. Sarduri’nin yaptığı seferlere ilişkin yazıtlara bakıldığında da amacın değişmediği görülebilir[58]. Qulha ve çevresine yapılan ilk seferden elde edilen yıllık ganimetler, toplam olarak 9 904 insan, 65 at, X bin 090 büyük baş hayvan ve 10 897 küçük baş hayvan olarak belirtilmektedir[59].
Urartu yazıtlarının sözünü ettiğimiz bu ganimet listelerinden, Qulha ülkesinin Doğu Anadolu’dan farklı bir coğrafyada yer aldığı veya farklı ekonomik girdileri olan bir ülke olabileceği yönünde bir bulgu elde edileme-mektedir. Oysa Urartu ordularının sefer yaptığı ülke farklı ekonomik ve hatta coğrafi özelliklere sahip ise bu durum çoğu zaman elde edilen ganimet listelerine de yansımaktadır. Örneğin Urmiye Gölü’nün güneyindeki Mana ülkesinden deve[60]; batıda Fırat Nehri’nin ötesindeki Qumaha (Qummuh, Adıyaman) Krallığı’ndan altın, gümüş, giysi, bakır kalkan ve kase[61] alındığı belirtilmiştir[62]. Aynı şekilde Diauehe’den almanlar arasında da altın, gümüş ve bakırın olduğuna değinmiştik.
Qulha ülkesi ile ilişkili olarak yalnızca ikinci sefer kaydındaki “demir bir mühür hazırlattım” ifadesi Kuzeydoğu Anadolu için çizilen genel çerçevenin dışına çıkmaktadır. Ancak bu da Urartuların demircilik konusundaki başarılarına Qulha’nin kaynaklık ettiği gibi büyük bir varsayıma[63] temel olacak güçte değildir. Zira son yıllarda Van bölgesinde yapılan yeni kazı çalışmaları Urartuların başkent çevresinde en azından Krallığın başlangıcından itibaren gelişmiş bir madencilik endüstrisine sahip olduğunu gösterecek bulgular sağlamıştn[64].
Qulha bilindiği üzere, modern tarihi coğrafya çalışmalarında, Doğu Karadeniz kıyısında, oldukça farklı özellikleri ile tanınan Antik Dönem’in Kolkhis adlı bölgesi ile eşlenmiştir[65]. İlginç bir biçimde de bu eşitlik Urartu Krallığı’nın kuzeyindeki en belirgin nokta olarak algılanmış ve buna dayanılarak çeşitli öneriler geliştirilmiştir. Bu eşitliği temel alan önerilerden en önemlisi Urartu Krallığı’nın Karadeniz’e çıktığı ve Grek Koloni kentleri ile ilişkiye geçtiği[66]; bir diğeri ise Urartu Devleti’nde maden ile ilgili gelişmelerin Kolkhis ile ilişkilendirilmesidir[67]. Gerçekte son derece zayıf olan bu eşitlemenin tek dayanağını iki isim arasındaki benzerlik oluşturmuştur.
Bilindiği üzere Kolkhis, antik kaynaklarda genellikle, 111. yüzyıl yazarı Rodoslu Apollonius’un dört kitaplık “Argonautika” adlı eserinin de konusunu oluşturan Aıgonautlar efsanesinden alıntılarla birlikte anılır. Daha çok mitolojik altın ve altın post motifleri ile süslü bu anlatının geçmişi Hoıneros[68] dönemine kadar çıkar[69]. Antik Çağ yazarlarına göre bu ülke, Kafkas Dağlarının güneyinde, Aşağı Çoruh (Akanıpsis) Vadisi’nin bir bölümünü de kapsamakla birlikte esas olarak Karadeniz kıyısından Rioni (Phasis) Vadisi’ne doğru uzanan bir bölgedir[70]. Urartu ve dolayısıyla üzerinde tartıştığımız Qulha’mn lokalizasyonu çerçevesinde gündeme getirilen güney ve güneybatı sınırı konusunda, Antik yazarların yeterince açık olmayan ifadelerinden kaynaklanan belirsizlik bulunmaktadır. Strabon’un[71] ifadelerine göre bu sınır Trabzon (Trapezus)'un doğusunda yer alan Zygopolis adlı bir kentten sonra başlamaktadır.
II. Sarduri dönemindeki gelişmelere göre Qulha ülkesinin bulunması gereken muhtemel sahanın genel anlamda Ardahan ile ilişkili olması gerektiğini belirtmiştik. Eğer Qulha ile Yalnızçam Dağlarının batısındaki Kolkhis eşitliği kabul edilirse, Urartu ordularının Erzurum (Diauehe) veya Ardahan bölgesinden (Huşa, Bia ve Tariu) bu ülkeye gittiği öngörülebilir. Bu aşamada, tarihi coğrafya tartışmasının üçüncü adımı olarak Urartu yayılım stratejisinin bu öngörüye ne kadar uyduğu ele alınmalıdır.
Özellikle at arabaları, süvari ve piyadeden oluştuğunu bildiğimiz Urartu orduları için Erzurum’dan Çoruh Vadisi boyunca Artvin’e ulaşmanın ne kadar zor olduğuna değinmiştik. Ardahan’dan ise Yalnızçam Dağlarını aşarak eski Kolkhis bölgesine inen aynı derecede zorlu iki önemli geçit bulunmaktadır. Bunlardan biri Yalnızçam geçidini geçerek Ardanuç üzerinden Çoruh Vadisi’ne; İkincisi ise Sahara’dan aşarak Şavşat üzerinden Berta Suyu boyunca ilerleyip aynı vadiye ve oradan da Karadeniz sahiline ulaşır (Res. 17). Daha kısa olan Ardahan - Ardanuç ve sahilde yer alan Hopa arasındaki yol yaklaşık 153 km uzunluğundadır.
Yolların zorluğu dışında bölgenin coğrafi yapısı ve elde edilen ürünler de Urartu’nun beklentileri ile çakışmamaktadır. Doğu Karadeniz Dağlarının uzantısı olan Kaçkar, kuzeyde Karçal ve doğuda da Yalnızçam Dağları arasındaki Orta ve Aşağı Çoruh havzasının engebeli coğrafi yapısı ve bununla bağlantılı olarak yerleşim dokusu ile geçim kaynakları Doğu Anadolu ve Kafkasya’nınkinden oldukça farklıdır. Sahil kesimi dışında bölgede derin ve dik vadi tabanları genellikle yerleşime uygun değildir. Günümüzde de yerleşmeler Çoruh’un kollarının kaynak bölgelerinde ve daha çok iğne yapraklı ormanların kapladığı yamaçlarda gelişmiştir[72]. Buralarda, ancak küçük çaplı olmak üzere tarım ve hayvancılık yanında sebze ve meyvecilik yapılabilmekte; Urartu yazıdarına yansıyan büyük hayvan sürüleri için uygun alan bulunmamaktadır. Ayrıca arazinin yapısı, özellikle tekerlekli araçların ulaşımı için uygun değildir. Bütün bunlara ek olarak Urartu ordularının sefer yaptığı yaz aylarında, Çoruh Vadisi içindeki köylerin büyük bir bölümünün de hayvanlarıyla birlikte Yalnızçam Dağları üzerindeki yaylalara çıkıyor olması, bu tartışmada göz önüne alınmalıdır[73].
Buna karşılık Yalnızçam Dağlarının doğusundaki Ardahan çevresi ise Urartu ganimet listelerinde sözü edilen küçük ve büyük baş hayvan sürüleri ile atların bulunabileceği oldukça uygun bir coğrafi yapıya ve odaklara sahip-tir. Step sahalarına göre yağışın daha fazla düştüğü Sarıkamış, Kars, Ardahan, Göle ve Çıldır’ın yer aldığı 1800-2000 m yükseklikteki bu platolarda uzun boylu çayırlar (step çayırlar) yer almaktadır. Yazları kısa ve serin olan bölgede, zaman zaman bir metrenin üzerine çıkan çayır örtüsünden oluşan organik maddelerin, sıcaklığın düşüklüğü yüzünden ayrışamaması toprağın zenginleşmesini sağlamaktadır. Bu durum hem sıcak mevsimlerde tahıl bakımından yüksek verim alınabilmesine ve hem de özellikle hayvancılık açısından büyük bir potansiyel oluşmasına ortam hazırlamaktadır[74]. Nitekim yaşam biçimini hemen bütünüyle hayvancılık oluşturan bölgede, süt ve yapağı verimi yüksek saf sığır (Doğu kırmızısı) ve koyun (Tuj koyunu) türleri gelişmiştir[75].
Yazılı belgeleri anlamlandırma ve araziye uyarlamada bir sonraki adım olarak Qulha ve çevresinde varlığı bildirilen kalelerle ilgili bir tartışma yapılabilir. Yukarıda bir bölümünü aldığımız yazıtlardan I. Argişti’nin 14. yılına ilişkin Tariu (Hanak/ Ortakent) seferinde genel olarak bölgede tahkimadı 11 kalenin ele geçirildiği (XI E.GALmeş-ri-a a-gu-nu-ni); Ortakent yazıtında ise 6 kale ve 50 şehrin yıkıldığı belirtilmektedir. I. Argişti ve II. Sarduri yazıtlarında ayrıca Iga(ne) ülkesinde Maqaltu adlı bir kentin varlığı bildirilmektedir.
Ardahan bölgesindeki yüzey araştırmalarında, yazıdardaki bu ifadelerle karşılaştırılabilecek, 3 grup alunda toplayabileceğimiz kalıntılar saptanmıştır[76]’. Birinci grupta çevresi surlarla kuşatılmış 2 büyük kent (Senger Kale ve Ziyaret Kale), ikinci grupta bir kule ve çevre duvarından oluşan ortak plana sahip 6 kale (Karakale, İncedere, Ziyaret Kale, Çataldere, Derindere, Köroğlu) ve üçüncü gnıpta da duvarları arazinin şekline göre yönlendirilmiş 7 kale (Taşköprü, Akçakale, Yamaçyol, Ballıkaya, Gürçayır, Sügöze ve Tepeler) yer almaktadır. Bu yapılar Çıldır, Ardahan, Hanak ve Göle Ovası’nın verimli otlaklarını denetleyen konumları ile dikkati çekmektedirler (Res. 1).
Birinci gruptaki Senger Kale ile Ziyaret Kale çevresi 5 m kalınlığa ulaşan surlarla kuşatılmış büyük yerleşim alanı (kent) özelliği ile diğerlerinden ayrılırlar. Çıldır Gölü’nün hemen kuzeydoğu kıyısındaki Senger Kale’de stadel bölümü ayrı bir sur ile kuşatılmışken, Hanak yakınındaki Ziyaret Kale’de en yüksek noktaya, ikinci grupta değerlendirdiğimiz türde bir kule yerleştirilmiştir (Res. 6-7, 16). Bu durum surlarla kuşatılmış kentler ile kule görü-nümlü yapıların ilişkisi ve tarihlenmeleri konusunda bir dayanak olabilir. Her iki kentte de yerleşmeler yamaçlarda yer almaktadır.
İkinci gruptaki kalmalardan Çıldır Ovası’nın kuzeydoğusunda Karakale (Res. 8-9); Hanak bölgesinde Çotsuyu kıyısında İncedere (Res. 10) ve Ziyaratkale; Ardahan Ovası’nın batısında Yalnızçam Dağlarının doğu eteklerinde Çataldere (Res. 11-12) ve Derindere (Res. 13) ile Göle’nin güneyinde Allahuekber Dağlarının kuzey eteklerindeki Köroğlu Kalesi (Res. 14-15), bulundukları alana hakim noktalarda kurulmuşlardır. Az işçilikli büyük taşlardan inşa edilmiş, dörtgen planlı yapılar 8.30 x 9 m ile 16 x 25 m arasında değişen boyutlara sahiptirler. Hemen hepsinin yanında duvarlarla çevrili bir bölüm daha bulunmaktadır (Res. 16)[77].
Bölgedeki kalelerden Akçakale ve Taşköprü, Çıldır Gölü bölgesindedir. Gürçayır, Sugöze ve Tepeler Ardahan Ovası'nın güneyine sıralanmışken; Ballıkaya bu ovanın kuzey kesiminde, Çataldere yakınında yer alır. Yamaçyol ise Hanak’ın kuzeybatısında Çotsuyu’nun sağ kenarında, yukarıda değindiğimiz Incedere ile aynı hat üzerinde bulunur. 30 x 40 m ile 70 x 100 m arasında değişen boyutlara sahip olan kaleler, kule görünümlü yapılar kadar standart benzer mimari özellik göstermemektedir. Ortak yanları arasında, yukarıda belirttiğimiz gibi çevre duvarlarının arazinin şekline göre yönlendirilmiş oluşu, az işçilikli veya işçiliksiz daha küçük taşlardan inşa edilmiş olmaları sayılabilir. İki örnekte, (Akçakale ve Ballıkaya) çevre duvarlarının iç yüzüne bitişik mekanlar bulunmaktadır.
Bütün bu yapıları tarihleme konusunda, taş işçilikleri ve plan anlayışları dışında fazla yüzey bulgusu elde edilememiştir. Temel olarak üç grup altında incelediğimiz, kimi alt grupları da kapsayan farklı plan ve taş işçiliği gösteren kalıntıların uzun bir zaman dilimi içinde yapılmış olabileceği göz ardı edilmemektedir. Nitekim Gürcistan’da “Kyklopik” olarak adlandırılan kabaca düzeltilmiş taş duvarlı kaleler için de aynı problem vurgulanmaktadır[78]. Mikaelian[79], benzer bir durumun Ermenistan’daki kaleler için de geçerli olduğunu belirtmiş ve tarih olarak Urartu öncesi dönem ile II. binyıl arası gibi geniş bir zaman dilimini önermiştir. Son yıllarda Smith-Kafadarian[80] tarafından Ermenista’da belgelenen, bazı yönlerden benzer kaleler de Erken Demir Çağı na tarihlenmiştir. Shirak Ovası’ndaki Horom’da yapılan kazı çalışmaları da bölgede Erken Demir Çağı’ndan itibaren yeniden merkezi güçlerin ortaya çıkışını gösteren bulgular sağlamıştır[81]. Ziyaretkale ve Tepeler’de elde ettiğimiz Erken Demir Çağı türündeki çanak çömlek parçalan da bu tarihlemeye uymaktadır[82]. Ancak bölgenin hemen kuzeyinde Doğu Gürcistan’da Geç Tunç Çağı ile Erken Demir Çağı kültürü arasında belirgin bir değişimin saptanamaması[83], şimdilik kaleler için de esnek bir tarih düşünmeyi zorunlu kılmaktadır[84].
Kura Nehri kaynak bölgesinin bu yapısına karşılık Çoruh Vadisi’ndeki arkeolojik bulgular oldukça farklıdır. Gerek bizim üç yıl boyunca sürdürdüğümüz yüzey araştırmalarında[85] ve gerekse daha önce yapılan çalışmalarda[86], Yalnızçam Dağlarının batı yamaçlarındaki söz konusu alanda, Urartu yazıtlarında sözü edilen kalelerle ilişkilendirilebilecek türde kalıntılar saptanamamıştır. İsim benzerliği nedeniyle Urartu yazıtlarındaki Diauehe’nin kenti Şeşetin(ele) ile eşitlenen Şavşat ve Qulha’nin krali kenti İldamuşa olabileceği öne sürülen Ardanuç kaleleri[87] de M.S. X. yüzyılda Gürcüler tarafından kurulmuş birer Orta Çağ kalesidir[88]. Bu durum da Qulha’nin Kolkhis ile varsayılan ilişkisinde dikkate alınmış olması gereken önemli bir noktadır.
Görüldüğü gibi Urartu yazıtlarının Qulha, Huşa, Tarin, Bia ve Aşqalaşi ülkelerine yapılan seferler bağlamında sözünü ettikleri yağmalanan mallar, yıkılan kaleler ve kentlerle ilgili tanımları Kura Nehri’nin kaynak bölgesindeki bulgularla uyuşmaktadır. Buna karşılık, Aşağı Çoruh havzasını da kapsadığı varsayılan eski Kolkhis bölgesinin coğrafi yapısından kaynaklanan farklılıkları ile Urartu yazıtlarında belirtilen ekonomik girdilere tam anlamıyla sahip olmayışı gibi etkenleri de göz önüne alırsak, Qulha için Ardahan yayla ovasında bir yer önermemiz gerekecektir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi yazıtlar Qulha için, Hanak yakınlarına lokalize edilen Huşa ülkesi ile ilişkili bir konum ortaya koyarlar. Ancak II. Sarduri dönemine kadar Qulha adının hiç anılmaması, söz konusu ülkenin sıkça kullanılan sefer yollarının dışında aranması gerektiğini akla getirmektedir. Ayrıntılarıyla anlattığımız üzere, İşpuini döneminde Urartu orduları Aras Vadisi’ne ulaşmış; Minua döneminde Erzurum ve çevresindeki Diauehe Krallığı vergiye bağlanmıştı. Sarıkamış, Taşköprü ve Ortakent yazıtlarından anlaşıldığı kadarıyla da I. Argişti ve II. Sarduri döneminde Aras Vadisi’nden Kars - Arpaçay - Çıldır yoluyla Ardahan’a seferler yapılmışu. Bu hattın doğu-sundaki Sevan Gölü bölgesinde ise I. Argişti döneminden itibaren iki güçlü yönetim merkezi kurulmuştu. Bölgede bu kapsamlı seferlerin etki alanı dışında kalabilecek tek nokta, Urartuların geliş yönü olan Kars’tan, 3 000 m’yi aşan, kuzeydoğu- güneybatı yönlü Allahuekber Dağları ile ayrılan Göle Ovası gibi görünmektedir. Kura Nehri’nin kaynaklandığı, kuzey kesimleri 2 500 m yüksekliğe kadar sarıçam[89] ormanlarıyla kaplı bu dağ sırası ancak kuzeydoğu ve güneybatı uç kesiminden aşılarak Kars ve Erzurum’a geçit verir.
Göle, Çaldır, Hanak ve Ardahan ovaları gibi zengin otlaklar ve hayvancılığa elverişli yaylalar yanında, Urartu öncesi dönemde yerleşildiğini gösteren kalıntılara da sahiptir. Göle’nin güneyinde, Allahuekber Dağlarının kuzey yamaçlarında, çeneye hakim bir tepe üzerinde kurulmuş 18 x 11 m boyutlarındaki Köroğlu Kalesi (Res. 14-17)[90], planı, taş işçiliği ve gerekse 4.50 m’ye varan duvar kalınlığı ile Urartu yazıtlarında sözü edilen yerli beylere ilişkin kalelerden biri olabilir. Ayrıca ikinci grupta değerlendirdiğimiz benzer örneklerin Ardahan bölgesinde çok sayıda saptandığına değinmiştik.
Görüldüğü gibi Urartu siyasi yayılım alanındaki Göle bölgesi, yazıtların Qulha ülkesi için bize verdiği ipuçlarına uygun bir konumdadır. Hayvancılığa elverişli yapısı, Hanak/ Ortakent yazıtı ve dolayısıyla Huşa ülkesi ile rahatça kurulabilecek bağlantısı, Urartu öncesi dönem iskanı ve ilk sefer yollarının biraz dışındaki konumu bu çerçevede sayabileceğimiz özelliklerdir.
Son adımda bu öneriye, Edwards’in Orta Çağ kaynaklarının verileri ışığında ele aldığı, Qulha ile Göle’nin eski adı arasındaki benzerliğe değinilerek destek verilebilir. İlçenin Orta Çağ’daki adı olan “Kola”[91] gerçekten de bu lokalizasyon sorununda dikkate alınacak kadar Qulha’yi çağrıştırmaktadır. Göle adı Gürcü kaynaklarında “Kola”, Ermenice’de “Kol” biçiminde geçmekte[92]; eski isimlerin yazılı olduğu haritalarda da ilçe merkezinin kuzeyinde yer alan Gümüşparmak (Dedeşen) köyünün batısındaki bir yükselti Kola Dağı adını taşımaktadır[93].
Bütün bu bulgular ışığında, Qulha’yi yerleştirmek etmek için Göle’nin Aşağı Çoruh havzası ve Doğu Karadeniz bölgesinden daha öncelikli bir konumda olduğu söylenebilir. Qulha’nin Göle bölgesine lokalizasyonu, II. Sarduri’nin bu bölgeye yaptığı ilk seferde Qulha’dan sonra aldığı Huşa ülkesini de, bölgenin kuzeydeki ilk çıkış noktası olan Ardahan Ovası ile ilişkilendirmeye olanak sağlar. Bu durum yukarıda tartıştığımız Huşa adının geçtiği Horhor Kroniği ve Ortakent yazıtının içeriği ile de uygun düşmektedir.
Analıkız yazıtında, Qulha seferleri sonrasında (740 yılında) kuzeye ve kuzeydoğuya doğru büyük çaplı bir yağma harekatının daha yapıldığı belirtilmektedir[94]. Stel kaidesinin ön yüzünde sıralanan yerler arasında. Çıldır Gölü bölgesine lokalize edilen Iga(ne) ülkesinden söz edilmesi seferin üzerinde tartıştığımız bölgeye de uğradığını göstermektedir. Ancak Urartu Krallığı’nın ilgisinin bu dönemde, Transkafkasya’ya Sevan Gölü çevresine kadar uzayan alana yöneldiği; Kars ve çevresinin de bu uzak seferlerde yağmalandığı anlaşılmaktadır.
Çıldır Gölü’nün güneybatı köşesinde yer alan Taşköprü yazıtı[95] da II. Sarduri’nin bölgeye yönelen bu seferlerinin bir işareti olarak yazdırılmıştır. Burada Uhime adlı bir ülkeye yapılan sefer dönüşü Maqaltu kentinin ele geçirildiği ve bölgeden esirler alındığı anlatılır. Uhime adı Urartu yazıtlarında ilk ve son kez burada anıldığı için, yeri konusunda yazıtın bulunduğu alanla ilişkili bölge önerilmiştir[96]. Maqaltu kenti ise I. Argişti dönemi yazıtlarında İga(ne) ülkesinin krali kenti olarak anılmakta ve Taşköprü yazıtının bulunduğu alana lokalize edilmektedir. Gerçekten de Taşköprü yazıtının bulunduğu kayalığın üzerinde bir kalenin varlığı bilinmektedir[97]. Yukarıda söz ettiğimiz gibi Iga(ne) ülkesinin bulunduğu anlaşılan Kısır Dağı ile Akbaba Dağı arasındaki bölgede, Taşköprü Kalesi dışında Çıldır Gölü’nün kuzeydoğu kıyısına yakın bir yarımadada Akçakale, karşı yamaçlarda Sengerkale ve kuzeyinde de Karakale adını taşıyan üç kale daha bulunmaktadır. Kanımızca yazıtlardaki önemi doğrultusunda Maqaltu kentini yerleştirmek için, bölgedeki çevresi surlarla kuşatılmış en büyük yerleşme olan Sengerkale’nin düşünülmesi daha doğru olacaktır.
II. Sarduri döneminde Taşköprü dışında, yöredeki faaliyetlerin işareti olarak bırakılan bir diğer yazıt, Pasinler’in Güzelhisar köyündeki bir kaleden Erzurum Müzesi’ne taşınmıştır. Ancak bu stelde tartıştığımız konuya katkı sağlayacak satırlar büyük oranda tahrip olmuştur[98].
Urartu Krallığı’nın II. Sarduri sonrası kuzeydeki Erzurum, Kars ve Ardahan bölgesi ile ilgisini gösteren bulgular oldukça azalmaktadır. Bu döneme ilişkin yazılı belgeler söz konusu alan içindeki yerlerini tartıştığımız Diauehe, Iga(ne), Maqaltu, Huşa, Tarin, Aşqalaşi ve Qulha gibi adlardan söz etmezken, arkeolojik belgeler de fikir verecek yoğunlukta değildir.
Diauehe Krallığı’nın bulunduğu Erzurum bölgesi, II. Sarduri döneminin sonuna kadar vergi ve haraç vermek koşulu ile mahalli beylerin yönetimine bırakılmış gibi gözükmektedir. Ancak bölgede bulunan yazıtlara ek olarak kale ve mezar gibi kalıntılar da, mahalli unsurların izleyen dönemde Urartu egemenliğine girmiş olabileceğini gösterecek türdedir[99]. Buna karşılık elimizdeki verilerle Aras Vadisi’nin kuzeyinde, Arpaçay’ın batısında yer alan Kars - Ardahan yayla ovası için aynı şeyi söylemek oldukça zordur. Söz konusu bu alanın Urartu Krallığı sınırları içinde gösterilmesi için kullanılan kanıtlar, yalnızca yağma seferleri sırasında kuzeye çıkan ana yol üzerinde bırakılan yazıtlardır. Bunlar yukarıda değindiğimiz gibi Minua dönemine ait Süngütaş (Zivin) [100]; I. Argişti zamanında bırakılan Sarıkamış[101] ve Ortakent[102] ile II. Sarduri’nin Taşköprü[103] yazıtından oluşmaktadır[104]. Ayrıca Sarıkamış’ın kuzeybatısında, Allahuekber Dağlarının güneydoğu eteklerindeki Zakim adlı bir yerden geldiği bildirilen Urartu kemer parçası da aynı gruba sokulabilir[105].
Günümüze kadar Erzurum yakınındaki Sos Höyük[106]’ de dahil olmak üzere Aras Nehri’nin kuzeyinde Ardahan[107], Kars bölgesindeki Ani[108] ve Dündartepe’de (Azat)[109] yapılan kazı çalışmaları ile bölgede gerçekleştirilen yüzey araştırmaları[110] da Urartu dönemi açısından bekleneni vermemiştir. Bizim 1995-97 yıllarında gerçekleştirdiğimiz yüzey araştırmalarında[111] da yalnızca Ardahan Ovası’ndaki Tepeler Höyüğü’nde kırmızı astarlı birkaç parça Urartu çanak çömleği ele geçmiştir.
SONUÇ
Anlaşılacağı üzere, az olmakla birlikte çanak çömlek gibi Urartu maddi kültür unsurları Ardahan bölgesine kadar ulaşmışur. Hatta Gürcistan’da VII. ve VI. yüzyıllarda, kırmızı kilden yapılmış mallar ile bazı çanak çömlek formlarının ortaya çıkışı, Urartu etkisindeki toplumların buraya kadar sızmaları ile açıklanmaktadır[112]. Ayrıca herhangi bir Urartu yazıtı veya kalesi olmamasına karşılık, seferlerin Kars- Ardahan ve Kura Nehri vadisi üzerinden buraya kadar çıkmış olabileceği öne sürülmektedir[113]. Ancak yine de bu buluntulara dayanarak, Urartu kültürünün Kura Nehri’nin kaynak bölgesinde yerli unsurlardan daha öne çıktığını söylemenin zor olduğunu belirtmek durumundayız.
Urartu ordularının ulaştığı ve bazı durumlarda yazılı stel veya ana kaya üzerine kazdırdıkları bir yazıt ile işaretledikleri, en uzak uç noktaları ülkenin sınırı olarak kabul etmek ne kadar doğru olur? içeriğinden anlaşıldığı kadarıyla hemen bütünüyle yağma ve ganimet elde etmeye yönelik bu türde seferler sonrası, yağmalanan bölgelerde bırakılan gösteriş yazıtları dışında sosyal ve siyasal yapı ile kentleşmede hangi türde Urartu izlerinin ortaya çıkması gerekmektedir? Yani bir bölgenin Urartu Krallığı’nın siyasal ve kültürel anlamda denetimine girdiğini söyleyebilmek için bulunacak arkeolojik kalıntılar neler olmalıdır? Ya da yalnızca söz konusu yazıdar bunun için yeterli midir? Kanımızca bütün bu soruların cevapları, ancak Urartu Krallığı tarafından merkezden yönetildiği konusunda daha güçlü kanıtların bulunduğu Van Gölü çevresi, Elazığ’a kadar olan Murat Vadisi, Aras Vadisi'nin İğdır bölümü, Sevan Gölü’nün güneyi ve Erevan bölgesi, Urmiye Gölü’nün güney batısı, Bastam’ın bulunduğu Akçay Vadisi gibi bölgelerde[114] bulunan kahnüların ortak noktaları dikkate alınarak tartışılmalıdır.
Krali yazıtlar ve bölgedeki bir inşaattan söz edenler, merkezden yönetilen bölgelerin belirlenmesinde kuşkusuz ilk adımları sağlarlar. Yukarıda saydığımız bölgelerin tümünde bu türde yazıtlar bulunmaktadır[115]. İçlerinde yalnızca kral adı, yağmalanan bölge ve alınan ganimederin belirtildiği gösteriş yazıdarına ise dikkatle yaklaşmak gerekmektedir. Bunların çoğu zaman kral tarafından yapılan bir seferin ulaştığı en uzak noktasında dikildiği anlaşılmaktadır. Benzer uygulama Urartu’nun güney komşusu Assur için de geçerlidir. Örneğin I. Tiglat-Pileser (M.Ö. 1115-1077) döneminde Daiaeni ülkesine yapılan seferin anlatıldığı Yoncalı yazıtı[116] Bulanık yakınlarında dikil-miş; ikinci kez bu bölgeye bir Assur ordusu ancak III. Şalmaneser (M.Ö. 858- 824) döneminde, yani 200 yıla yakın bir süre sonra gelebilmiştir[117]. Dolayısıyla bir bölgede bu türden bir yazıt olması her zaman burasının merkezi yönetim altına girdiği anlamını taşımamaktadır.
Askeri açıdan oldukça hızlı genişleyen krallığın, fethedilen bütün bölgelere aynı hızla kültürünü götürmesi beklenmese de, merkezden yönetilen bölgelerde gösteriş yazıtları dışında, eyalet merkezi, tapınak ve mezar gibi başka kalıntıların da bulunması umulur. Ana kayaların yontulup düzeltilmesi ile hazırlanan temel yatakları üzerinde yükselen duvarların taş işçilikleri de Urartu’ya özgü yanları ile dikkati çekebilir. Kaya mezarları ile kare tapınaklar da Doğu Anadolu’da merkezi bölge ile sıkı bağları olan önemli Urartu merkezlerinde veya yakınlarında karşımıza çıkar[118]. Çanak çömlek ve diğer küçük buluntuları, kültürel etkileşim ile ülkenin sınırları dışına da yayılabilme özelliklerinden dolayı bu bağlamda biraz daha farklı değerlendirmek gerekmektedir.
Bütün bu tartışmalar ışığında, Kura Nehri’nin kaynak bölgesindeki Qulha (Göle), Huşa (Ardahan), Tariu (Hanak), Bia, Aşqalaşi, İga(ne) (Çıldır) gibi adlarla anılan, kabaca Ardahan yaylasının Urartu merkezi ile siyasi bağlarının çok sıkı olduğunu söylemenin zorluğu görülmektedir. Nitekim krali yazıdarda da, Araş Nehri’nin kuzeyinde Kars ve Ardahan illerinin bulunduğu alanda kale, yönetim merkezi (E.GAL), kanal (PA5) ve diğer türde yapı (E) inşasına ilişkin herhangi bir not bulunmaması[119] bu değerlendirmeye destek olarak sunulabilir[120]. Buna karşılık, İşpuini döneminden II. Sarduri döneminin sonuna kadar buraya yapılan seferlerin kayıtları, Urartu Krallığı için bu alanın bir başka açıdan önemli olduğuna işaret etmektedir. Bu önem, özellikle küçük ve büyük baş hayvan, at ve olasılıkla iş gücü ile asker ihtiyacının karşılanmasında bölge kaynaklarının yağmalanması biçi-minde ortaya çıkmaktadır. Urartular özellikle VIII. yüzyılda yağma seferleri ile Kura Nehri’nin kaynak bölgesine kadar olan alanı denetlemeye çalışmışlardır. Ardahan’ın kuzeybatı ve batısını çeviren Yalmzçam Dağları, hem yağma seferlerinin ve hem de Urartu izlerinin sınırını çiziyor görünmektedir (Res. 17). Ortaya çıkan bu tablo doğrultusunda Qulha ülkesinin Göle’ye lokalize edilmesi, Urartu Krallığı’nın Aşağı Çoruh Vadisi ve Karadeniz kıyısındaki Kolkhis ile varsayılan ilişkisi konusundaki tek kanıtı da ortadan kaldırmaktadır.