ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Mehmet Çayırdağ

Anahtar Kelimeler: Eretnalı Beyliği, Para, Cengiz-Moğol İmparatorluğu, İlhanlılar

Cengiz-Moğol İmparatorluğunun bölümlerinden olup bu devletin İran, Irak ve Anadolu kolu olan İlhanlılar'ın Anadolu valileri ve kumandanları, Anadolu'da kendilerinin hükümdar olacağı müstakil bir devlet kurmak sevdası ile sık sık isyana kalkışıyor, bu isyanlar hemen her zaman İlhanlı Sultanları tarafından kanlı şekilde bastırılıyor, bu arada olan hadiselerin geçtiği Anadolu’daki mazlum halka oluyordu. Anadolu Türkleri, isyana kalkışan bu vâli ve tayin edilen diğer idareciler tarafından zalimane şekilde soyulduğu gibi, bu isyanları bastırmak üzere Anadolu'ya giren İlhanlı ordusunun kanlı kıtalleri ve aldıkları ağır vergileri ile de perişan hâle düşüyordu.Bu dönemde (XIII. yüzyılın ikinci yarısı ve XIV. yüzyılın başı) güya idarede bulunan, İlhanlılar’ın tayin ettiği sözde son Selçuklu sultanları da metbularının isteklerine boyun eğmekten ve hatta kendileri de onlara iştirak etmekten başka bir şey yapamıyorlardı. Bu sırada Moğollar'a karşı Anadolu'nun istiklâl mücadelesini, başta Karamanoğulları olmak üzere Anadolu'da teşekkül eden beylikler veriyor, yaptıkları savaşlarla dağları, taşları kanları ile sililiyorlar, sıkıştıklarında da Mısır'daki Türk Memluklu Devleti'nden medet umuyorlardı.

İlhanlılar'ın son Anadolu vâlilerinden olup, aynı zamanda onların önemli devlet adamı Emir Çoban'ın oğlu olan Demirtaş (Timurtaş), selefleri gibi Anadolu'da istiklâl sevdasına düşmüş, bunu ilan etmek için de, dewin âdeti gereğince, Kayseri'yi kendisine merkez yaparak[1] kendi adına hutbe okutup sikke kestirmiştir[2]. Hicrî 722, Milâdî 1322 yılında vukua gelen bu teşebbüs neticesi bastırılmış olan sözkonusu sikkelerden örneklerin henüz ele geçmemiş olduğu zannediliyorsa da, bazı koleksiyonlara girmiş bulunan, yüzünde daire içinde Kelime-i tevhid ve etrafında Dört Halife'nin isimleri, arkasında yine daire içinde "Sultan El-İslâm Muzaffer/Ed-dünya ve'd- dîn/Halled Allahü mülkühu/Duribe..." yazılı olup senesi yazılmamış bulunan, darb yerleri olarak Kayseri, Kırşehri, Aksaray ve Samsun illerinin yazılı olduğu gümüş sikkelerin Demirtaş'ın bastırmış olduğu sikkeler olması ihtimal dahilindedir (Resim 1, 2). Demirtaş'ın burada kullanmış olduğu "Sultanü'l-İslâm" unvanı onun dinî yönünü ortaya koymaktadır. Zira dewinin kaynakları Aksarayî ve Eflâkî'nin de belirttiği gibi[3] etrafına zamanın meşhur din âlimlerini toplamış ve kendisini "Mehdi-i âhir zaman" (insanları son zamanda dine ve doğru yola döndürecek kimse) ilân etmiştir. Yine her iki kaynağa göre o çok adaletli, dindar, ahlaklı, keramet sahibi idi ve şarabı yasaklamıştı. Aksarayî ondan "âdil hükümdar", "cihan padişahı", "sultan" olarak bahsetmekte ve birçok övgülerde bulunmaktadır.Sikkede geçen "Muzaffereddin" unvanı ise onun Anadolu’da kazandığı başarılarla ilgili olmalıdır. Demirtaşm unvanının "Alaaddin" olduğu da belirtiliyor ise de[4] başka örneklerde görüldüğü üzere bir şahsın birden fazla unvanı kullanmasının mümkün olduğu gibi ayrıca nakledilirken de hata yapılmış olabilir. Nitekim sahte Selçuklu sultanı Siyavuş (Cimri)nin unvanının, kaynaklarda "Gıyaseddin" olduğu belirtilmişken, onun bastırdığı sikkelerinde unvanının "Alaaddin" olduğu görülmüştür.

722/1322 yılında istiklâlini ilân etmiş olan Demirtaş'tan, aynı tarihli Kayseri'deki bir çeşme kitabesinde hiç bahis bulunmazken, 723/1323 tarihli Samsun'daki bir mescit kitabesinde hâlâ ondan "Noyın" (Moğol prensi veya kumandanı) olarak bahsedilmekte ve aynı kitabede Sultan Ebu Said'in ismi geçmektedir[5].

Demirtaş'ın bu isyanı babası Emir Çoban tarafından 724/1324 yılında bastırılmış, kendisine destek olan emirler cezalandırılmış, ancak babasının itibarı sebebi ile Sultan Ebu Said tarafından affedilerek tekrar Anadolu vâliliğine iade edilmiştir. Fakat o hiç bir zaman istiklâl sevdasından vazgeçmemiş, Anadolu'da nüfuzunu kuvvedendirmek için beylikler üzerinde tecavüz ve işkencelerini devanı ettirmiş, Selçuklu hanedanını ortadan kaldırmıştır. Nihayet Sultan Ebu Said ile araları açılan babası ve kardeşlerinin bu sultan tarafından öldürülmeleri üzerine sıranın kendisine geldiğini gören Demirtaş 727/1327 tarihinde, Anadolu'da yerine kayın biraderi Uygur asıllı Emir Eretna'yı bırakarak[6] Mısır'a, Memluklular'a iltica etmiş, orada İlhanlılar'ın baskısı ile öldürülmüştür.

ALAADDİN ERETNA

Orta ve Doğu Anadolu'da, Sivas, Kayseri, Tokat, Amasya, Bayburt Samsun, Gümüşhâne, Erzincan, Erzurum, Malatya, Niğde, Aksaray, Konya ve Ankara şehirleri ile bu şehirler civarında İlhanlılar'ın yerine bir beylik kuracak olan ve Moğollar'ın Anadolu'daki yüzyıllık işgal ve zulümlerine son veren Emir Eratna, beyliğe ilk adımını bu şekilde atmış oluyordu. Bu tarihten sonra, Anadolu'ya tayin edilen diğer İlhanlı valileri zamanında da siyasî kâbiliyeti ile Anadolu Vâliliği vekâletine devam eden Eretna, İlhanlılar'ın son Anadolu valisi olup, daha sonra Bağdad merkez olmak üzere kendi adına bir devlet (Celayirliler) kuracak olan Şeyh Hasan Celayir'e de vekil olarak uzun yıllar aktif idaresini ve devletini teşkilatlandırmayı tehirlice sürdürebilmiştir. Yukarıda bahsi geçen Demirtaş'ın Mısır'da öldürülmesinden ve bilhassa 736/1335 yılında Sultan Ebu Said Bahadır Han'ın ölümünden sonra ortaya çıkan Demirtaş oğlu Şeyh Hasan'ın Celayir Şeyh Hasan’ı 1338 yılında mağlup etmesi üzerine Eretna Demirtaş oğlu Şeyh Hasan'a tâbi olmayı reddedip müstakil hareket euneye başlamıştır. Ancak ataları gibi çok şeci hareket eden Demirtaşlı Şeyh Hasan'dan ve son İlhanlı sultan ve emirlerinin tecavüzünden korunmak ve bu arada ülkesine sık sık saldırarak zarar veren ve kendisine ait Darendeyi de ele geçirmiş bulunan Dulkadıroğlu Karaca Bey'e karşı olmak üzere kuvvetli bir hâini arayarak 738/1338 yılında elçisini (Kayseri kadısı) Mısır Memluklu sultanı Melik Nâsır Muhammed'e gönderip memleketini onun naibi sıfatıyla idare etmek istediğini bildirmiştir. Sultan'ın bu talebi kabul edip ona Anadolu nâibliği menşurunu göndermesi üzerine Eretna, devrinin âdeti gereği hutbeyi Melik Nâsır adına okutmuş ve sultanın adına kestirdiği sikkelerden örnekleri de Mısır'a, Kahire'ye göndermiştir[7]. Bu sikkelerden bugüne kadar ele geçen olmamıştır. Bunları herhalde Memluklular'da, En-Nâsır'a ait sikkeler arasında aramak lazımdır. Ancak tabiiki Sultan adına kesilen bu sikkelerin darp yerleri Kayseri, Sivas gibi Eretnalılar'ın şehirleri olacaktır. Bu dönemde bir özellik olarak, diğer beyliklerde de görüldüğü gibi sikkelere, sikkeyi sultan adına bastıran beylerin adının yazılmamış bulunması bunları kolayca tefrik etmeyi zorlaştırmaktadır. Buna benzer (hırtım Eretnalılar'la çağdaş beylik Karamanoğulları'nın Melik Nasır adına 715 tarihinde Ermenak'ta, 716 tarihinde Lârende’de, 719 ve 721 tarihlerinde Alâiye'de ve 730 tarihinde Beyşehir'de bastırdıkları gümüş şikelerde görülmektedir[8]. Bu sikkelerde Karamanlı Beylerin adları geçmemektedir. Halbuki müşterek sikkelerde genellikle kaide, sikkeye, tâbi olunan sultanla birlikte, sikkeyi bastıran melikin de adının yazılmasıdır. Herhalde bunlar İlhanh korkusundan böyle yapmışlardır.Eretna'nın da Karamanlılar gibi bastırmış olduğu bu sikkelere adını yazdırmamış olması mümkündür. Bu sebeple de şimdiye kadar bunlar gözden kaçmış olabilir.

Eretna 738/1338 yılında tâbiyetlerine girerek adlarına hutbe okutup sikke kestirdiği Mısırlılar için kabul etmiş olduğu bu taahhüdünden 740/1339-40 yılında vaz geçmiş, bunu öğrenen Memluklu Sultanı Melik Nasır da onu cezalandırmak üzere Halep Valisine, Eretna'nın merkezi Sivas’a kadar akınlar yaptırarak yağmalarda bulundurmuştur. Bunun üzerine Eretna elçisini derhal Kahire'ye, kıymetli hediyelerle göndererek. Melik Nâsır'a, taahhütlerini yerine getireceğini bildiriliştir[9]. 1341 yılında vefat eden Melik Nâsır'dan sonra 1342 yılında sultan olan oğlu İmadeddin İsmail'e de elçi gönderen Eretna, Ona da tâbiyetini arz edip Anadolu naibliği için menşur istemiştir[10].

Burada konumuzla ilgili dikkat çekici çok önemli bir durum ortaya çıkmaktadır. Yukarıda görüldüğü gibi Eretna, 738/1338 yılından 743/1343 yılma kadar Memlukhılar'a tâbi ve bu tabiyetin icabı olarak onlar adına hutbe okutup sikke kestirirken, 736/1335 yılında vefat eden son büyükİlhan Ebu Said Bahadır Han'dan sonra, saltanatı peyderpey ele geçiren İlhanh emirlerinin kuklası durumunda olan ve onların sırasıyla hükümdar ilân etmiş oldukları son sözde İlhanlı Sultanları adına da Eretnalı şehirlerinde aynı tarihlerde sikkeler bastırılmıştır. Nitekim bunlardan Muhammed Han adına 738/1337-38 yılında Ankara (Engüriye), Amasya, Bayburt, Erzurum, Kayseri, Kırşehir, Mâden, Samsun, Sivas ve Tokat’ta 739 yılında Erzinca'da (aynı Hanın 737 yılında da Bayburt, Maden ve Samsun'da basılmış sikkeleri bu-lunmaktadır); Toga Timur adına 739 yılında Akşehir, Engüriye, Erzincan, Kayseri, Kırşehir, Konya, Maden ve Samsun'da, 740 yılında Erzincan ve Samsun'da, 741 ve 742 yıllarında yine Samsun’da; Satı Beğ Han (Hâtûn) adına 739 yılında Antalya, Avnik, Erzurum, Bayburt, Tokat ve Sivas’ta, 740 yılında Bayburt ve Samsun’da; , 742 yılında Tokat ve 743 yılında Samsun'da; Cihan Timur adına 739 yılında Erzurum, Harput, Cezire ve Hısın'da, 740 yılında Erzincan ve Erzen'de; Süleyman Han adına 740 yılında Bayburt ve Mardin'de, 741 yılındaErzurum ve Kiğı'da, 742 yılında, Aksaray, Engüriye, Erzurum, Kayseri, Kırşehir, Konya, Maden ve Sivas'ta, 743 yılında Erzurum ve Maden'de; Antışirvan adına tarihi silinmiş olarak Bayburt'ta ve 746 da Kiğı'da basılmış sikkeler görülmüştür[11]. Bütün bunlardan Eretna'nın 738 ve 743 yılları arasında hem Memluklular (örnekleri görülmedi) ve hem de İlhanlılar adına para bastıdığı anlaşılmaktadır. Aşağıda görüleceği üzere Eretna ayrıca 742 ve 743 yıllarında kendi adına da sikkeler bastırmağa başlamıştır. Bu durum son Selçuklu sultanları zamanında da hem kendi ve hem de İlhanlı sultanları adına Anadolu'da para bastırılmış olması ile benzerlik göstermektedir[12]. Belki de Mısırlılar yukarıda bahsi geçen 740 yılındaki itirazlarını Eretna'nın bu şekilde İlhanlılar adına para bastırması üzerine yapmışlardır.

Eretna'nın Ona ve Doğu Anadolu'ya sâhip olup Memluklular'dan destek aldığını gören İlhanlı ümerasından Çoban'ın torunu, Denıiı taş ın oğlu Şeyh Hasan, bu ülkeyi kendisine ait sayarak, bu sebeple hazırladığı orduyu, kendisinin hükümdar yaptığı son İlhanlı sultanı Süleyman Han kumandasında, İran'dan Anadolu'ya, Eretna üzerine göndermiştir. Eretna da karşılık olarak İlhanlı ordusunu Sivas-Erzincan arasında bulunan Karanbük mevkiinde karşılamıştır. Burada yapılan büyük savaşta önce Eretna mağlub olma durumuna düşmüşse de sonradan âni bir teşebbüsle büyük bir zafer kazanmış, İlhanlı ordusu dağılmış ve kaçan Sultan'ın bütün ağırlıkları Eretna'nın eline geçmiştir (744/1343)[13]. Bu zaferleEretna tamamen müstakil hâle gelip hiçbir tarafa bağlı olmaksızın sultan olarak idareye başladığı gibi, 1243 yılında yine aynı çevredeki Kösedağ'da Selçuklu ordusunun Moğol ordusu karşısındaki bozgunundan itibaren Anadolu'da tam yüz yıl devam eden Moğol işgalini de silmiş, bir bakıma o bozgunun intikamı alınmıştır. Böylece devrinde millî kahraman hâline gelen Eretna'nın yine bu zaferi ile, Eretnalılar'la birlikte varlıklarını sürdüren, Osmanlılar dâhil Anadolu Beylikleri daha serbest hareket etme imkânına kavuşmuşlardır. Eretna'nın 1343 yılında bu şekilde tam müstakil olarak başlayan saltanatı, 1352 yılındaki ölümüne kadar on yıl sürmüştür[14].

Alaaddin Eretna'nın kendi adına bastırmış olduğu sikkelerini üç tipte toplamak mümkündür. Bunlardan birinci gurup, 744/1343 yılında vukuu bulan Karanbük Zaferinden önce, yani istiklâl için henüz gücünü tanı olarak isbat imkânını ekle edemeden, 742 ve 743 yıllarında bastırmış okluğu sikkelerdir. Bunlar, o yıllarda karşısında büyük tehdit unsuru olan Çobanlı Şeyh Hasan'ın hâkim olduğu ve Onun tarafından hükümdar yapılan, İlhanlılar'ın sultanı Süleyman Han'ın, yüzünde Kelime-i tevhid, arkasında beyzî şekil içide sultan ismi yazılı olan sikkeleri[15] örnek alınarak bastırılmıştır. O herhalde tedavülde olan Ilhanh sikkelerine uyum için bu tercihini yapmış olmalıdır.Aşağıda görüleceği üzere yine O aynı sebeple ikinci gurup sikkelerinde de, İlhanlılar gibi Uygur-Moğol yazısını kullanmıştır. Yukarıda belirtildiği gibi Eretna Uygur-Türk asıllıdır. Baskısı pek mükemmel olmayan birinci gurup paraların yüzünde daire içinde, ortada Kelime-i tevhid, etrafında Dört Halife'nin isimleri, arkasında beyzî şekil içinde "Es-Sultanü'l-âdil/Alaü'd- dünya ve'd-din/Halled Allahü mülkühu", etrafında dab yeri ve tarihi yazılıdır (Resim 3, 4). Bu paralardan 742 yılında Ankara (Engürü), Aksaray, Akşehir, Bayburt ve Kırşehir'de, 743 yılında Erzincan ve Bayburt'ta, senesi yediyüz kırklı yıllar olup birler hanesi silinmiş ve okunamıyan Kayseri, Sivas ve Maden Şehir'de basılmış olanlar görülmüştür[16]. Buna göre Eretna'nın senesi okunan en eski parası 742 tarihlidir.

Yukarıda bahsedildiği üzere 742 ve 743 yıllarında Eretna’nın sikke kestirdiği şehirlerde veya O'na ait başka şehirlerde son İlhanlı sultanları adına sikkeler kestirilmiştir. Bunlar 742 yılında Samsun'da Toga Timur adına, Tokat'ta Satı Beğ Han (Hatun) adına, Aksaray, Kayseri, Kırşehir, Maden, Konya, Engüriye, Sivas ve Erzurum'da Süleyman Han adına, 743 yılında Samsun'da Satı Beğ adına, Erzurum ve Maden'de Süleyman Han adına basılan sikkelerdir. 743 yılından sonra Anadolu'da herhangi bir İlhanlı sikkesinin bastırıldığı mâlımı değildir. Yine aynı tarihlerde Eretna'nın Memluklular adına da sikke kestirmeğe devanı ettiğini tekrar belirtelim.

Bu ilk sikkelere göre Eretna, 744 Karanbük savaşından önce de, en az 742 yılında, müstakil hükümdarlık unvanı olan "sultan" unvanını kullanmağa başlamıştır. Halbuki O, 740 yılında yaptırmış olduğu Kayseri Köşk Medresesi kitabesinde "Noyın" (kumandan, prens) unvanını kullanabiliyordu. Sikkelerdeki "es-sultanü'l-âdil" unvanı İlhanlılar'nı çok kullandığı sıfatlardandır.

Eretna’nın ikinci grup sikkeleri, yüzünde orijinal dört yıldız köşeli kavisli şekil içinde Kelime-i tevhid, arkasında Mühr-i Süleyman içinde Uygur harfleri ile "Sultan Eretna" ve "HalledAllahü mülkühu" (Allah mülkünü devamlı eylesin) dua cümlesi, Mühr-i Süleyman'ın köşeleri arasında darb yeri ve senesinin yazılı olduğu orijinal tertipli sikkelerdir (Resim 5, 6). Baskıları mükemmel olan bu sikkelerin küçük motif farklılıkları bulunmaktadır. Bunlardan şimdiye kadar 750 tarihli, Erzincan'da basılmış bir altın ile[17], 745 yılındaErzincan, Kayseri, Bayburt, 747 yılında Aksaray, Akşehir, Ankara, Kayseri,Sivas, Tokat, Maden, Erzurum, 748 yılında Ankara, Kayseri, Sivas, Bayburt, Maden 751 yılında Erzincan'da basılmış gümüş sikkeleri görülmüştür[18]. Bunlardan başka Alaaddin Eretna'nın tarihsiz, tarihleri silinmiş veya baskıda çıkmamış Kırşehir, Maden, Maden Şehir, Karahisar, Kögonya (Karahisar-ı şarkî), Kik (Kiğı?), Kayseri, Konya ve Sivasta basılmış gümüş sikkeleri de bulunmaktadır.

Alaaddin Eretna'nın bu grup içinde 750 tarihinde Erzincan'da bastırmış olduğu alnn sikke dikkat çekicidir. Çağdaş beylikler içinde basılabilmiş tek altın örnek bu sikke olmaktadır. Bu dönem bütün beyliklerin bilinen sikkeleri gümüştendir.Altın sikke basmak, devletin İktisadî durumunun ulaştığı zenginliği göstermesi bakımından önemlidir. Anadolu Selçukluları II. Kılıç Arslan, Osmanlılar Fatih Sultan Mehmed zamanında ancak altın sikke bastırabilmişlerdir.

Alaaddin Eretna'nın üçüncü gurup sikkelerine gelince; baskısı bozuk olan bu gümüş sikkelerin belki de Eretna’nın saltanatının ilk zamanlarında biraz acemice hazırlanmış olduğu tahmin edilmektedir. Bu guruptan incelenen örnekler, Eretna'nın birinci gurupta tarif edilen beyzî motifli bir sikkesi ile bir arada bulunmuştur. Sikkelerin özelliği İlhanlılar’da Olcaytu Hüdabende Mehmed ve Ebu Said Bahadır Han'ın bazı sikkelerinde yazıh "Es-sultanü'l-mevlâ" ibaresindeki[19] "El-mevlâ" (المولى efendi, şanlı, şerefli, mâlik) kelimesinin bunlara yazılmış olmasıdır.Bu sikkeler de iki tip basılmıştır. Birinci tipte mevla kelimesi, Kelime-i tevhid'in olduğu yüzde, en üstte ya-zılmış olup, arkasında" /Es-Sultanü'l-âzam/Alaü'ddünya ve'd-in/halled Allahü mülkühu" yazılıdır (Resim 7, 8). İkinci tipte ise bu kelime sikkenin arkasının üst kısmına yazılmış olup, diğer ibareler ve yüzdeki kelime-i tevhid ayıdır (Resim 9, 10). Çok bozuk ve aceleye getirilmiş olarak basılan bu sikkelerde açıkça belli olmayan bazı kısa ibareler de bulunmaktadır. Bunlarla herhalde darb yeri ve senesi yazılmak istenmiştir. Bu paraların İlhanlı veya Memluklular'dan çekinildiği bir dönemde başarılmış olduğu söylenebilir.

GIYASEDDİN MEHMED VE İZZEDDİN CAFER

Eretnalı devletinin kurucusu Alaaddin Eretna H. 753, M. 1352 yılında öldüğünde (Kayseri'de karısı Stili Paşa Hatun için yaptırmış olduğu Köşk Medresesi kümbetinde gömülüdür) Cafer ve Mehmed isimli iki oğlu kalmıştı.Şeyh Hasan (herhalde hâmisi Celayir Şeyh Haşanın ismini vermiştir) isimli büyük oğlu hayatında iken vefat etmişti. Eretnalı ümera ve ülema'nın ittifakıyla tahta, büyük şehzade Cafer Bey değil de küçük kardeş Mehmed Bey çıkarılmıştır. Gıyaseddin unvanını alan Mehmed Bey yaşının küçük ve kendisinin dirayetsiz olması sebebi ile idarede kendisini tahta çıkaran emirler söz sahibi olmuşlar ve ülkede karışıklıklar başgöstermiştir. Ayrıca zayıf ve eğlenceye düşkün olan Sultan, yaşlı ve tecrübeli emir ve ülemayı bir tarafa bırakıp yaşındaki gençlerle düşüp kalkıyor ve eğlenceye devam ediyordu. Bu durumdan hoşnut olmayan bir kısım devlet adamı bir müddet sonra hapiste bulunan ağabeyi Cafer Beyi getirip Onun yerine sultan ilan etmişlerdir (755/1354). Mehmed Bey de kaçarak Konya'ya gitmiş ve Karamanoğııllarına sığınmıştır.izzeddin unvanını alan Cafer Bey idareye, Mehmed Bey taraftarı emirleri etrafından uzaklaştırarak başlamıştır.Bıı şekilde mağdur olan emirler tekrar MehmedBeyi tahta çıkarmak için faaliyete geçmişler ve Ona Karamanoğlundan yardım istemeyi tavsiye etmişlerdir.Bunun üzerine Lârende (Karaman) merkezinde bulunan Karamanlı Beyi Süleyman Bey, Eretnalı Mehmed Beyi tahtına iade etmek için kuvvetleri ile Kayseri'ye göndermiş, Erciyes eteklerinde yapılan savaştan sonra CaferBey kaleye çekilmiş ise de, emirlerinden Kutluşah, mukabil olarak Konya'yı tehdit edip sonra da ele geçirmesi üzerine (755/1354) teşebbüs akamete uğramıştır.Karamanlılar’ın mühim şehirlerinden olup Lârende'den sonra uzun yıllar bu beyliğin başkenti olacak olan Konya'nın, Alaaddin Eretna Beyin burada kesilmiş sikkesi olduğuna göre.EreUia'dan sonra Karamanoğullarına geçmiş, Kuduşah tarafından ikinci defa alınmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu hâdiseler üzerine MehmedBey tek başına Karamanlılar yanından ayrılıp perişan vaziyette gizlice Sivas'a gelmiştir. Onun bu haline üzülen, beylik içinde Sivas, Konya,Amasya ve Tokat'a hâkim güçlü vâli Hacı Kutluşah ile Onu ilk defa tahta çıkaran Vezir Hoca Alişah, MehmedBeyi Sivas'tan alıp tekrar bey yapmak üzere Kayseri'ye Câfer Bey üzerine yürümüşlerdir. İki kardeş ve taraftarları emirlerin Kayseri yakınında Kızılırmak üzerindeki Tekgöz Köprüsü civa-rında, 756/1355 yılında yapmış oldukları savaşta Câfer Bey ve tarafı mağlub olmuş, Mehmed Bey tekrar sultan ilân edilmiştir. Câfer Bey de Mısır Memlukhılarına iltica ederek orada vefat etmiştir[20].

H. 755 ve 756 (M. 1354-1355) yıllarında bir yıldan az bir süre saltanatta bulunan Câfer Bey'in sikke kestirip kestirmediği belli değildir. Onun da bu süre içinde hükümdarlığının tescili bakımından para bastırmış olması kuvvetle mutemeldir. Babası Alaaddin Eretna'nın sikkeleri tarzında olup iki yüzü de Mühr-i Süleyman motifli bir sikkenin Ona ait olabileceği ihtimal dahilindedir. Yüzünde, iki çizgili Mühr-i Süleyman içinde Kelime-i tevhid ve Mühr-I Süleyman'ın köşeleri arasında, çevredeki daireyle kalan boşluklarda Dört Halife'nin isimleri, arkasında noktalı ve çizgili Mühr-i Süleyman içinde "Es- Sultanü'l-âzam/Ed-dünya ve'd-din/Halled Allahü mülkühn", Mühr-i Süleyman'ın köşeleri arasında "Duribe.... (silinmiş)" yazılı gümüşsikke (Resim. 11, 12) Câfer Bey'e ait olabileceğini düşündürmektedir.Cafer Bey'in unvanının İzzeddin olduğu veya Zeyneddin yahut Şerafeddin olabileceği belirtilmektedir[21], O'na ait elimizde bulunan tek belge olan Kayseri'de Seyyid İsa Zaviyesi vakfiyesinde künyesi, "El-e'azzü'l-ekremü'l-mükerrem sâhibü's- seyf-i ve'l-kalem râfıü’l-kadr-i ve'l-ilim Câfer Beğ bin el-merhumü'l-mağfurün- leh es-sâid eş-şehid Es-Sultanü'l-âzaın SultanEretna" olarak yazılıdır[22]. Tarihi yanlış olarak kopya edilmiş bulunan vakfiyede Câfer Bey görüldüğü gibi açıkça herhangi bir unvanla anılmamıştı!'. Burada "Ea'zzü’l-ekremü'l-müker- rem" olarak övülmesinde O'nun unvanının "İzzeddin" olabileceği ortaya çıkabilir. Eğer herhangi bir unvan kullanmamış ise bahis konumuz sikkedeki "ed-dünya ve'd-din" şeklinde yazılan ibare bir anlam kazanmış olur. Yani herhangi bir unvan kullanmayan Câfer Bey parasında "Es-Sultanü'l-âzamü'd- dünya ve'd-din" (dünya ve dinin büyük sultanı) gibi şimdiye kadar görülmeyen bir terkip kullanmıştır denilebilir. Yine yukarıda Demirtaş'a ait olabileceğini belirttiğimiz sikkelerin Câfer Bey'e ait olabileceğini düşünenler de bulunmaktadır.Vakfiyede babası Eretna Sultan olarak anıldığı haldeCâfer Bey'den sadece "Beğ" olarak bahsedilmesi, O'nun vakfı Sultanlığı sırasında yapmamış olabileceğini akla getirmektedir.Aksi takdirde kendisini "Es- Sultânü'l-âzam (belki) İzze'd-dünya ve'd-din Câfer" olarak yazdırması gerekirdi.

İzzeddin Câfer'e ait olabilecek başka bir gümüş sikke Tuncer Şengün kolleksiyonunda bulunmaktadır. Sikkenin yüzünde Câfer Bey'in kardeşi Gıyaseddin Mehmed’in ve İlhanlılar'dan Anuşirvan'ın bir tip sikkelerinin tertibine benzer ancak burada yüzde üç köşeli şekil içerisinde ortada "Ali", etrafında üçgen şeklinde Kelime-i terhid, şeklin dış kenarlarında da diğer üç halifenin isimleri yazılı olup; arkasında "Es-Sultanü'l-âzam İzze'd-dünya ve'd- din halled'Allahü Mülkehu (darb yeri.)" yazılıdır (Resim 13, 14). Bu dönemde kullanılan ön yüz tertibi ve arkada "İzzeddin" unvanı ile bu sikkenin Câfer Bey’e ait olması kuvvetle muhtemeldir. Sikke hakkında bilgi veren ve resmini Câfer Bey'e ait olması kuvvetle muhtemeldir. Sikke hakkında bilgi veren ve resmini gönderen kolleksiyoncu Tuncer Şengün'e teşekkür ederim.

1355 yılında ikinci saltanat dönemine başhyan Mehmed Bey, yine eskisi gibi bu dönemini de eğlence ve kendisine ihanet eden emirleri ile mücadele ederek geçirmiştir.MehmedBey’in teşviki ile öldürülen Karamanoğln SüleymanBey'in yerine 1361 yılında geçmiş bulunan Alaaddin Bey, ağabeyi SüleymanBey'in intikamını almak üzere eski dostu Mehmed Bey üzerine yürüyerek onu mağlub edipKonya'yı geri almıştır[23]. Mehmed Bey daha sonra Osmanlılar'a geçen Ankara'yı geri almak için teşebbüse gemişse de bunda muvaffak olamadığı gibi ülkesinde bulunan karışıklık unsuru Moğol aşiret kuvvetleri tarafından arka arkaya mağlub edilmesi üzerine otoritesi iyice sarsılmış, nihayet Karamanoğln Süleyman Bey gibi kendi emirleri tarafından 767/1365 yılında Sivas’ta öldürülerek cesedi Kayseri'deki aile mezarları olan Köşk Medrese içindeki kümbete defnedilmiştir[24].

Gıyaseddin Mehmed'in bastırmış olduğu paralar iki gurupta toplanabilir. Birinci tip paraları yüzde, ortada daire içinde Dört Halife'den Hz. Ali'nin isminin yazılı olduğu, bunun etrafında, kavisli üçgenler içinde diğer Halifeler olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın isimlerinin yazılı bulunduğu, bu üçgenler ile çevre daire arasında kalan üç boşluğa Kelime-i tevhid'in yerleştirildiği; arkada "Mehmed Eretna/Es-sultanü'l-âzam/Gıyâse'd- dünya ve'd-dîn/Halled Allahü mülkühu" ile altta darb senesi (bazılarında yazılmamış) ve yerinin yazıldığı paralardır. Bu paraların kompozisyonuna, İlhanlılar'dan Anuşirvan'ın (745/1344), yüzünde ortada Ali, etrafında üçgen şeklinde Kelime-i tevhid yazılı olan sikkeleri örnek olmuş gibidir[25], ikinci tip paralara ise, yüze düz olarak Kelime-i tevhid ve etrafına Dört Halife'nin isimleri, arkaya aşağı yukarı birinci tipteki ibareler yazılmıştır. Gıyaseddin Mehmed’in şimdiye kadar Eretnalılar ve sikkeleri ile ilgili yayınlarda ve özel kolleksiyonlarda şu tarih ve darb yerlerinde basılmış sikkeleri görülmüştür: 757 Bayburt; 761 Erzincan,Erzurum, Harput, Konya, Kırşehir, Mâden, Malatya, Samsun, Sivas, Tokat; 762 Bayburt, Larende; tarihi olmayan veya silinmiş, yahut baskıda çıkmamış olanlar Aksaray, Amasya, Ankara, Bayburt, Beyşehir, Erzincan, Erzurum, Kayseri, Maden Gümüş Pazar, Maden Şehir, Niksar?, Samsun, Sinop, Sivas ve Tokat[26]. Görülüyorki Mehmed Bey zamanında da Eretnalılar Anadolu'nun orta ve doğu bölümündeki bütün mühim şehirlerde sikke kestirmişlerdir.Bu 21 darb yerinde basılmış sikkelerden tarihi okunanların hemen tamamı (757 ve 762 yılında iki şehirde basılmış olanlar hariç) 761 yılına aittir. 753 yılında vefat eden devletin kurucusu ve Mehmed Beyin babası Alaaddin Eretna'dan sonra, 761 yılına kadar sekiz yıl sikke kestirilmemiş olması, hele problemli şekilde iki defa ağabeyinin yerine tahta çıkan Mehmed bey'in, hükümdarlık alâmeti olan kendi adına sikkeyi bu tarihlerde hemen kestirmemiş bulunması mümkün gözükmemektedir. Büyük bir ihtimalle birinci tip sikkelerinden tarihsiz olarak basılmış olanlar onun ilk bastırdığı sikkelerdir veya ileride bu devre ait sikkeler de ele geçebilecektir. Yme 761 ve 762 yılından Mehmed Beyin ölüm tarihi olan 767 yılına kadar da sikke kestirilmemiştir. Bu husus ta dikkat çekicidir.

Burada üzerinde durmak istediğimiz önemli bir konu da Mehmed Bey'in, Karamanoğulları'nın o dönemdeki ikinci mühim şehirleri olan Konya'da ve bilhassa başşehirleri Lârende (Karaman) de sikke kestirmiş olmasıdır. yukarıda görüldüğü gibi Konya Alaaddin Eretna zamanında Eretnalılar'ın eline geçmiş, burada para bastırılmış, fakat daha sonra Karamanlılar burayı geri almışlardır. Şehir Cafer Bey zamanında 755/1354 yılında, Eretnalı emirlerden Hacı Kutluşah tarafından tekrar alınmıştır. Bu tarihten 762/1361 yılında Karamanoğlu Alaaddin Bey tarafından geri alınmasına kadar[27] Eretnalı hâkimiyetinde kalmış ve tabii ki diğer şehirlerde olduğu gibi bu mühim merkede de sikke kestirilmiştir. Bu hâdise ve Mehmed Bey'in Lârende'yi ele geçirmesi ile ilgili diğer olaylar, Karamanoğulları'nın özel tarihi (destanları) olan Şikârî'de teferruatıyla anlatılmaktadır. Eserde bu konuda verilen bilgiler özetle şöyledir: Mehmed Bey devlet işlerini bırakıp zevk ü safâ ile meşgul olduğundan beyleri onu tahtan indirip yerine Câfer Bey'i geçirdiler. O da Konya'ya gelerek Karamanlı Beyi Süleyman Bey ve dostu olan kardeşi Alaaddin Bey'den yardım istedi. Karamanlı kuvvetleri Mehmed Bey'le birlikte, onu tekrar tahta çıkarmak için Kayseri üzerine yürüdülerse de karşılık olarak Eretnalı emirlerden Moğol asıllı Hacı Kutluşah kuvvederi ile gelip Konya'yı muhasara etti. Bunun üzerine Karamanlı kuvvetleri ve Mehmed Bey Konya’ya döndüler. Mehmed Bey Konya'da, Karamanlı başkenti Lârende (Karaman) den çağırdığı dostu Alaaddin Bey'le buluştu (s. 66, 67). Hacı Kutluşah Konya içinden işbirlikçiler elde edip şehri ele geçirdi. Mehmed Bey ve Konya’nın Karamanlı vâlisi olan Süleyman Bey in diğer Kardeşi Dâvud bey kaçtılar, Mehmed Bey Sivas'a, Dâvud Bey de Lârende'ye gittiler. Sivas'a gelen Mehmed Bey'in perişan hâline acıyan Eretnalılar'ın ileri gelen emirlerinden Hoca Ali ve kardeşi İbui Kürd, Mehmed Beye taraftar olarak Onu alıp kuvvetleri ile Sivas'tan Kayseri üzerine yürüdüler. Cafer Bey'in kuvvetleri ile Kızılırmak kenarında (Yalnız Göz-Tekgöz Köprüsü mevkiinde) savaşan Mehmed Bey'in müttefikleri Cafer Bey taraftarlarını mağlub edip Kayseri'ye girerek Mehmed Bey'i tekrar Eretnalı tahtına oturttular (1355). Câfer Bey kaçtı ve sonunun ne olduğunu kimse bilemedi. Bu hâdiselerden sonra Mehmed Bey'i Alaaddin Bey Sivas'ta ziyarete geldi. Karşılıklı birbirlerine silah çekmemek üzere anlaşıp ayrıldılar. Karamanoğhı Süleyman Bey kardeşi Alaaddin Bey'i, sürekli olarak Mehmed Bey'den hayır gelmiyeceği hususunda uyarıyordu (s. 68-70). Mehmed Bey'in, veziri Hoca Ali ve kardeşi ile arası açıldı. Onlar gelip Mehmed Bey'i Kayseri'de tahtan indirerek zindana haps ettiler. Mehmed Bey durumunu gizlice bir mektupla Alaaddin Bey'e bildirdi ve yardım istedi. Süleyman Bey yine karşı çıktı ise de Alaaddin Bey dostu Mehmed Bey'e yardım için Kuvvetleri ile Kayseri’ye yürüyüp Mehmed Bey'i kurtardı ve tahtına iade etti (s. 72, 73). Hoca Ali ve kardeşi tekrar Sivas'tan Kayseri üzerine yürüdüler, Mehmed Bey'de kaçarak Lârende'ye geldi. Hoca Ali ve Kardeşi Aksaray üzerinden Konya'ya gelip Hacı Kutluşah ile buluştular. Süleyman Bey Kayseri'ye, Eretna emirlerine, neden beylerini bırakıp âsilere razı oluyorsunuz diye mektup yazdı. Sonra emirleri kumandasındaki büyük kuvvetlerini Mehmed Bey’le birlikte Hoca Ali ve kardeşi üzerine gönderdi. Alaaddin Bey'de Konya üzerine yürüdü. Uzun mücadeleler neticesi Hoca Ali ve Kardeşi mağlub edildi. Onlar Sivas'a kaçtılar, Mehmed Bey Kayseri’de tekrar tahta çıkarıldı (s. 74-79). Sonra Süleyman ve Alaaddin Beyler gelip Konya'yı işgalden kurtarıp geri aldılar. Süleyman Bey Alaaddin Bey'i Konya valiliğine tayin ederek Lârende'ye döndü. Hoca Ali ve Kardeşi tekrar Mehmed Bey üzerine bir teşebbüste daha bulundular ise de Mehmed Bey onları altedip ortadan kaldırarak Sivas dahil bütün Eretnalı ülkesine hâkim oldu (s. 80, 81). Alaaddin Bey, Mehmed Bey'in veziri İsmail Ağa'ya ait eski mülkleri olan Beyşehir'i ele geçirdi. İsmail Ağa ve kardeşi Kutluşah bu sebeple şikayette bulunarak Mehmed Bey'i Alaaddin Bey'e karşı kışkırttılar. Mehmed Bey önce Süleyman Bey'e bir mektup göndererek bu tecavüzden vaz geçilmesini istedi. Kabul edilmeyince harekete geçip Aksaray'a geldi. Burada vâli bulunan Süleyman ve Alaaddin Beylerin kardeşleri Davud Bey'i yakalayıp Kayseri'ye göndererek hapsettirdi. Süleyman Bey Mehmed Beye bir mektup yazarak bunu yapmasının doğru olmadığını ve kardeşini bırakmasını istedi. O da kethüdası İsmail Ağa ve kardeşine yapılan fenalıklar dolayısiyle bunu kabul etmeyeceğini bildirdi. Sonra Dulkadıroğlu'nun araya girmesi ile sulh yapıldı (s. 82-85). İsmail Ağa Mehmed Bey'in yanından ayrılıp Beyşehri'ne gelmek üzere yola çıktı. Yolda kendisine hücum eden Alaaddin Bey Onu yaralayarak ele geçirdi. Lârende'ye götürülen İsmail Ağa'yı Süleyman Bey affedip hizmetine aldı. Mehmed Bey bunun üzerine Karamanlılar'ın başşehri Lârende'ye yürüdü ise de anlaşma yaparak geri döndü. Daha sonra Lârende’de kendisine taraftar olan Karamanlılar, Süleyman Bey'e bir suikast hazırladılar ve Onu 762 Rebiülevvel (1361) de şehid ettiler. Süleyman Bey'in yerine Kasım isimli birini çıkaran âsiler Mehmed Bey'i de davet ettiler. Mehmed Bey Konya önüne gelip buradaki Alaaddin Bey'in kuvvetleri ile savaşa girişti. Uzun mücadele oldu. Sonunda hile ile Mehmed Bey'in kumandanı Ata Bey Konya'ya girip Alaaddin Bey'i yakalayıp hapsetti. Mehmed Bey Konya'ya girerek Karamanlı tahtına çıktı. Alaaddin Bey, öldürülmesi kararlaştırılan günden bir gün önce gizlice, adamlarının yardımı ile hapisten kaçıp perişan vaziyette dağlara sı-ğındı. Beyşehir hâkimi İsmail Ağa ve Alaaddin Bey'in kardeşi Davud Bey Onu kurtararak Beyşehir’e götürüp Süleyman Bey'in yerine beyliğini ilan ettiler. Mehmed Bey ise Konya'ya bir emirini koyup Sivas'a geri döndü. Alaaddin Bey önce Lârende üzerine yürüyüp burasını âsilerden geri aldı. Karaman tahtına çıkarak onları cezalandırdı. Sonra Konya üzerine yürüdü. Uzun mücadeleler sonunda Mehmed Bey'in emiri Ali Zerger'den Konya'yı da aldı (s. 86-102).

Görüldüğü gibi eserden Karamanlı ülkesinin (Lârende-Konya) 762 yılında Eretnalılar'ın veya onların taraftarlarının eline geçtiği anlaşılmaktadır. Şimdiye kadar bilinmeyen, Lârende’de basılmış 762 tarihli Eretnalı sikkesi bu hâdiselerin kesin delili olmakta ve Şikârî'yi doğrulamaktadır. Mehmed Bey'in diğer sikkelerinden farklı şekilde basılmış bulunan 1,47-1,48 gr. ağırlığında, 21-22 mm. çapında bulunan bu gümüş sikkenin

yazılıdır (Resim 15, 16). Bu konuda daha enteresan bir durum, aynı tarihte yine Lârende’de Mısır Memlukhı sultanı En-Nâsır Nâsıreddin (Hasan) namına sikke kestirilmiş olmasıdır. Alman nümizmat Johann Christoph Hinrichs'in bildirmiş bulunduğu[28] bu sikke ile (sikkenin arkası, Mehmed Bey'in yukarıdaki sikkesinin arkasının aynı kalıbıyla basılmıştır) Gıyaseddin Mehmed Bey'in Lârende'de bastırdığı kendi sikkesinin yanında Memluklular nâmına da sikke bastırarak bu beyliği ele geçirmesi sebebi ile Memluklular'dan doğacak husumeti önlemeğe çalıştığı düşünülebilir. Bir başka ihtimal ise Lârende'deki Eretnalı taraftarı isyancıların, Eretnalılar'ın ayrılmasından sonra Memluklu himayesine girdikleri veya girmek istedikleri için bu sikkeyi bastırmışlardır. Yahut ta Süleyman Bey'in yerine geçen Alaaddin Ali Bey, Eretnalılar'a karşı Memluklu himayesini sağlamak için bu sikkeyi bastırmıştır. Tarihi kayıtlara göre Karamanoğhı Alaaddin Ali Bey, 767 yılında, Gıyaseddin Mehmed Bey'in ölümü üzerine, 768/1366 yılında Konya'yı almış ve Karamanlı Beyliğine başkent yapmış, bunu takiben eski Eretna şehirlerinden Aksaray ve Niğde'yi istilâ edip Kayseri'ye dayanarak bu şehri dahi bir müddet sonra ele geçirmiştir[29].

ALAADDİN ALİ

Gıyaseddin Mehmed'in 767/1365 yılında Sivas'ta emirleri tarafından katledilmesi üzerine yerine oğlu Alaaddin Ali (çağdaşı Karamanlı beyi ile aynı isimde), on üç yanında (doğumu Ocak 1353) tahta çıkarılmıştır[30]. Babası gibi kabiliyetsiz ve ahlak zâfıyetinde olan bu hükümdarın en yakın destekçisi, atalarından tevarüs eden Kayseri Kadılığında bulunan ve sonradan emirleri arasına katılıp devlet idaresine iştirak ederek vezir olan Kadı Burhaneddin Ahmed olmuştur. Kadı Burhaneddin, Ali Bey'in ölümünden sonra da Eretnalı Devletini ele geçirip sultan olacaktır. Yaşının küçüklüğü ve liyakatsizliği sebebi ile emirleri elinde oyuncak olan Ali Bey'in saltanatının ilk yıllarından itibaren bu emirler, sahip oldukları şehirlerde merkezî idareden kopup müstakil hareket etmeğe başlamışlardır. 777/1375-76 yılında ansızın Kayseri'ye hücum eden Karamanoğlu Alaaddin Bey, şehirde eğlenmekte olan Ali Bey'i kaçırarak burasını ele geçirmiştir. Şehri Karamanlılardan Kadı Burhaneddin, bir müddet sonra kendi kuvvetleri ile kurtarmıştır. Maraş'taki Dulkadıroğullan, Kayseri'nin Pınarbaşı ve çevresini ülkelerine katmışlardır. Devletin başında bulunan Sivas hakimi Hacı İbrahim hükümdar gibi hareket ediyor, kendisine muhalif gördüğü diğer emirleri tasfiye ediyor ve hattâ Ali Bey'i de ortadan kaldırarak kendisini sultan yapma teşebbüslerinde bulunuyordu. Bunun için göçebe Moğol oymaklarından Samağarlılar'ın desteğini almak için reisleri Hızır Bey’i Kayseri Valiliğine getirip kızı ile de evleniyordu[31]. Sultan'ı da Sivas'ta hapsedip dışarı ile irtibatını kesmişti[32]. Ancak bir müddet sonra halkın tepkisi üzerine tekrar serbest bırakmak zorunda kalmıştı. Hacı İbrahim Moğol güçleri ile yaptığı savaşta öldürülünce kölesi Hacı Mukbil Sultan Alaaddin Ali'yi yine muhafaza altına almıştı. Bunun üzerine Ali Bey Kadı Burhaneddin Ahmed'den yardım istemiştir. Kadı Burhaneddin tahtını Alaaddin Ali'ye iade edip bazı şartlarını da kabul ettirmiştir. Bu arada Hacı Mukbil de öldürülmüştür. Sultan 780/1378 tarihinde Kadı Burhaneddin'i devletin vezirlik makamına getirmiştir. Kadı Burhaneddin'in kabiliyeti ve tecrübesi sayesinde ülke asayişe kavuşmuş, kendisi de gerçek bir sultan olarak hüküm sürmeğe başlamışur. Bundan sonra veziri ile birlikte önce müstakil hareket eden amasya Emiri Hacı Şadgeldi üzerine bir sefer düzenleyip onu itaat altına almış, sonra Karamanlılar eline geçen Develi Karahisar (Yeşilhisar), Niğde ve Aksaray'a doğru harekete geçilmiştir. Bu seferde Karahisar alınmış, ancak sultanın korkaklığı ve telaşı yüzünden Niğde ve Aksaray almamadan geri dönülmüştür. Daha sonra çıkılan, Niksar'daki isyankar Taceddin Bey üzerine yapılan sefer de aynı sebeple başarısızlıkla neticelenmiştir. 1379 senesinde Erzincan Emiri Mutahharten üzerine yapılan sefer neticesiz kalmış ve büyük güçlüklerle karşılaşılmıştır. Mutahharten istiklalini çok ileriye götürerek adına hutbe okutup sikke kestirmiştir[33]. Bu arada karışıklık unsuru göçebe Moğol oymakları ile de uğraşılmıştır. Nihayet kendisine tekrar başkaldırmış ve düşmanlarına yardım eden Amasya Emiri Hacı Şadgeldi üzerine sefere çıkan Ali Bey 782/1380 yılında yolda hastalanarak vefat etmiştir[34] Öldüğünde 28 yaşında bulunuyordu. Yerine küçük yaştaki oğlu II. Mehmed geçirildi ise de 1381 yılı başında Kadı Burhaneddin Ahmed Onu ve saltanata göz koyan diğer emirleri bertaraf ederek Eretna Sultanlığım ele almıştır.

Alaaddin Ali Bey'in sikkelerine gelince; yüzünde kare içinde Kelime-i tevlid ve etrafında ortadaki karenin kenarları hizasında kavisler yapan şekil arasına Dört Halifenin isimleri, arkasında "Es-Sultanü'l-âzam/Alâü'd-dünya ve'd-dîn/halled Allahü mülkühu/duribe sene .... (rakamla tarih ve darb yeri)" yazılı olan paralarda, "hailed Allahü mülkühu" ibaresindeki ortada bulunan "Allah" ismi damga gibi noktalı küçük elips içine alınmıştır. Sikkelerde tarihler tamamen rakamlarla yazılmış olup birinde yazım hatâsı yapılmış, 768 tarihindeki 6 rakamı 2 gibi yazılarak tarih 728 olmuştur. Ali Bey'in bugüne kadar ele geçen paraları, tahta çıkış senesi olan 767/1365 yılına ait Erzincan, Bayburt, 768 senesinde Erzincan, Erzurum, Sinop, Sivas, Tokat ve Kögonya (Şarkî Karaağaç, burada Alaaddin Ali Bey'e ait 766 tarihli bir sikkenin de bulunduğu belirtilmektedir), 771’de Erzurum, 772'de Erzincan, 775'te Tokat, 776'da Sivas ve Tokat, 778'de Erzurum ve 782'de Sivas'ta basılmış olanlar ile tarihsiz olarak Kayseri, Bayburt, Harput, Maden, Malatya, Niksar ve Samsun'da basılanlardır[35]. Görülüyorki devletin bütün zayıflığına rağmen yine de Kayseri'den Erzurum'a kadar on bir merkezde kesilen bu sikkeler, Eretnalılar’ın Alaaddin Ali zamanında da ülkenin eski sınırlarına yakın hâkimiyet sahasını göstermesi bakımından önemlidir.

Altı ay kadar beylik süresi olan çocuk yaştaki son hükümdar II. Mehmed Bey adına sikke kestirilip kestirilmediği malum değildir. Yerine geçen Kadı Burhaneddin adına kesilmiş bulunan sikkelerden örnekler bulunmaktadır[36]. Kadı Burhaneddin’in ölümünden sonra da (1398) ülke, Timur istilasına kadar Osmanlılar'a, Yıldırım Bayezid'e geçmiştir.

Dipnotlar

  1. Kerimeddiıı Mahmud Aksarayî, Selçııki Devletleri Tarihi (Musameretü'l Ahyaı), Yay. M. Nuri Gençosman-F. N. Uzluk, Ankara 1943, s. 344.
  2. Ord. Prof. İ.Hakkı Uzunçarşılı, "Emir Çoban Soldoz ve Demirtaş", Belleten, C. XXXI, S. 121-124, 1967, s. 625, N. 14; Prof. Dr. Faruk Sümer Anadolu'da Moğollar, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, 1969, S. I, s. 86. Demirtaş'tan önce isyan eden kumandanlardan Baltu ve Sülemiş için bkz. Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İst. 1971, s. 617-618, 624, 625; Sümer, a.m., s. 66-69.
  3. Aksarayî, s. 351-354; Ahmed Eflâkî. Ariflerin Menkıbeleri, Çev. Prof. Dr. TahsinYazıcı, İst. 1973, C. II. s. 328-330. Demirtaş’a ait olabilecek olan bu sikkeler Alanya'da sayın ÖmerDiler'in ve Balıkesir'de Tuncer Şengün'ün özel koleksiyonunda bulunmaktadır. Verdikleri bilgiler için teşekkür ederim.
  4. Uzunçarşılı. a.m., s. 641, N. 64.
  5. a.m., s. 643; Mehmet Çayırdağ. "Niksar Tokat Günıenek ve Kayseri Palas ta üç kitabe". Belleten. C. LVI. S. 218. s. 86. 87. Kayseri’deki kitabenin okunamayan kısımlarında yer itibariyle "sultan" isminin bulunması mümkün değildir. Her iki kitabede de Mevlevi Mehnıed'in ve babası Mahmud’un isimleri dikkat çekicidir.
  6. Uzunçarşılı, s. 632.
  7. Doç. Dr. Kemal Göde, Eretnalılar, Aıık. 1994, s. 45. N. 184. 185. Sayın Göde Eretnalılar hakkında doktora tezi olarak müstakil ve son çalışmayı yapmıştır.
  8. Cüneyt Ölçer. Karamanoğulları Beyliği Madeni Paralan, İst. 1982, s. 37-39, 43, 49, 50; İbrahim Artuk-Cevriye Ai ttik, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Teşhirdeki İslâmî Sikkeler Katalogu, İst. 1971, C. I, s. 258; Garo Kürkman-Ömer Diler, Alâiye Paraları, İst. 1981, s. 64-66.
  9. Makrizî. Kitabü's-Sülûk, Kahire 1941, C. II. s. 490, 494; İ. Hakkı Uzunçarşılı. "Sivas- Kayseri dolaylarında Eretna Devleti”, Belleten, C. XXXII, S. 126, s. 167; Sümer, a.m., s. 104; Göde, a.e., s. 46, 59, 50.
  10. Makrizî, s. 635; Uzunçarşılı, s. 168; Sümer, s. 104; Göde, s. 51, 52.
  11. Mehmed Mübarek, Meskükat-ı Kadinıe-i İslâıniye Katalogu. Kısm-ı salis, Kos. 1318. s. 154-187; Arttık, C. II, s. 806-814; Tuncay Aykut-Şevket Pamuk,. Ak Akçe. İst. 1996, s. 102-120, 207-222. Mehmed Mübaret, 745 senesinden itibaren Erzincan (alun). Kayseriye. Sivas. Bayburt ve Maden Şehir'de Eretna adına basılmış Uygur harfli sikkeleri, yanlışlıkla İlhanlı Süleyman Han'a ait olarak neşretmiştir. Süleyman Han'a ait Kayseri Müzesinde envanter no. 1200 ve 75/139 da 742 Mâden. 5912. 72/1423, 75/134-138. 195 te tarihi silinmiş Mâden; 75/126 da 742 Sivas, 75/129, 131 de tarihi silinmiş Sivas; 6309/10 a 742 Aksaray. 4899 da tarihi silinmiş olup Tokat'ta basılmış sikkeler bulunmaktadır. Müzedeki 75 yılı envanter numarası ile başlayan Süleyman Han sikkeleri Kırşehir Definesi olup genellikle 742 tarihlidir. Yine aynı müzede bulunan 85/134-3113 envanter numaralarında kayıtlı. çoğunluğu son Mardin Artuklularından Melik Salih (712-766), Melik Mansur Ahmed (766-769). Melik Muzaffer Davud (769-778) ve Melik Zahir İsa (778-809) ya ait üç bin sikkelik define içinde Süleyman Han'a ait üç tip, bir kısmı Moğol-Uygur’ca yazılı, okunabilen darb yerleri Mardin. Amid ve Tebriz olan dokuz yüz civarında sikke bulunmaktadır.
  12. Mehmet Çayırdağ. "Anadolu Selçuklu şehirlerinde basılan ilk İlanlı sikkeleri", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S. 46. s. 185-190.
  13. Uzunçarşılı, s. 169; Sümer, s. 105; Göde, s. 51-57. Demirtaş'ın oğlu olup. Şeyh Hasan Celayirden "küçük" lakabı ile ayrılan Şeyh Hasan, Karanbük savaşından kısa süre sonra öldürülmüştür. Zâlim ve kötü huyları ile tanınan Şeyh Hasan’ı karısı adamlarına öldürtmüştür. Demirtaş'ın Anadolu Valiliği dönemindeki emirlerinden olması gereken. 728/1328 yılıda ölen ve Kayseri'de İlhanlı mimarı Kaluyan'ın yapmış olduğu türbesi bulunan Emir Şahab Bey in, aynı türbede medfun karısı Kutlıığ Tekin Hatun'un, bu Şeyh Hasan'ın Emir Bayram isimli oğlunun kızı olduğu, mezartaşı kitabesinden ve vakıf kayıtlarından anlaşılmaktadır, Mehmet Çayırdağ, Kayseri'de XIV. ve XV. yüzyıllarda iki emir ailesi. Emir Zahireddin Mahmud ve Emir Şeyh Çelebi. Vakıflar Dergisi. S. XXVII, s. 136, N. 20, resim 11.
  14. Eretna’nın on yıl süren bu saltanatı zamanındaki siyasî faaliyetleri hakkında yukarıdaki notlarda geçen mehazlara bakılabilir. Eretna Kayseri'de. karısı Suli Paşa Hatun için yaptırmış olduğu Köşk Medrese içindeki kümbette medfundur. Köşk Medrese nin yakında teşhis etüğimiz, aynı zamanda Bünyan Ulu Camii ve yukarıda geçen Emir Şahab Türbesini de yapan mimarı Kaluyan bin Kara Bula hakkında Vakıflar Dergisi'nin XXVII. sayısındaki makalemize bakılabilir. Buradaki "Bula" isminin menşei üzerinde yukarıda geçen Menakibû'l-ârifın neşrinin ikinci cildinde Prof. Dr. TahsinYazıcı tarafından durulmuştur (s. 15-17). Yine bu ismin Türkçe unvan olarak kullanıldığına dair Prof. Dr. Fuat Köprülü tarafından Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası'mn ikinci cildinde. Prof. Dr. Mehmet Eröz'ün Hıristiyanlaşan Türkler isimli eserinde (s. 61) bilgi verilmiştir.
  15. Mübarek, s. 175. 176; Aıtuk, C. II, s. 812, No. 2343; Aykut, s. 115, 220, 221. Bu sikkelerden kataloglarda görülen örneklerin tarihleri 743 ve 744 tür. Eretna 742 yılında bu tarz sikke bastırmaya başlamıştır. Buna rağmen Eretna'nın. daha mükemmel olan İlhanlı Sikkelerinden örnek almış olduğunu, bu tarz İlhanlı sikkelerinden henüz 742 tarihli örneklerin görülememiş olabileceğini, büyük devlet İlhanlIların küçük Eretna Beyliğinden örnek almasının mümkün olamıyacağııu düşünüyoruz. Ayrıca Ebu Said Bahadır Han'ın, 727-729 yılında Kayseri. Sivas. Tokat ve Kırşehir'de bastırmış olduğu sikkelerde de beyzî şekil dik olarak bulunmaktadır. Mübarek, s. 100-102; Aı tuk, C. II. s. 782, No. 2249. lev. XVIV; Aykut, s. 99. Eretna kendi bölgesinde basılmış olan bu sikkeleri de örnek almış olabilir.
  16. İsmail Gâlib. Takvim-i Mcskükat-ı Selçukiyye, Kos. 1309. s. 106; Ahmed Tevhid. Meskükat-ı Kadîme-i İslâmiye Katalogu. Kısnı-ı tâbi, Kos. 1321, s. 427, 42; Aı tuk, C. II. s. 824. No. 2380; Göde. s. 163; Doç. Dr. Kerim Türkmen, Kayseri Arkeoloji Müzesinde Bulunan Eretna Beyliği Sikkeleri. Kayseri 1995, s. 3. 4. 9. Bu son yayında Eetnahlar’ın üçüncü hükümdarı Alaaddin Ali'nin sikkeleri, Alaaddin Eretna'ya ait olarak gösterilmiştir. Yine yayınlarda İlhanlIlar a aitSamsun darb yerli sikkelerin Samasur'da basılmış olabileceği ileri sürülmektedir.
  17. Mübarek, s. 170 (bu sikke ve 745 tarihinden sonra basılan aynı tertipteki diğer sikkeler yanlışlıkla Süleyman Han'a ait olarak gösterilmiştir); Arttık, C. II. s. 823.
  18. Mübarek, s. 178, 179, 186; Arttık, C. II, s. 824, No. 2379. 754 yılında Erzincan'da basıldığı belirülen bu son sikkenin tarihi ya hatalı basılmış veya doğru okunanıamıştır.Zira 752 yılında Eretna'nın vefat ettiği kesindir. Yayınlanan sikkelerin vermiş olduğumuz, buradaki ve makalemizin diğer bölümlerindeki sikkeler hakkında kendi koleksiyonlarından ve başka koleksiyonlardan bilgi aktaran nümismadar, Alanya'da Sayın ÖmerDiler'e ve Balıkesir'de Sayın Tuncer Şengün'e teşekkür ederim.
  19. Mübarek, s. 63. No. 85, s. 70. No. 102, s. 74, 75, No. 113, s. 86, No. 129; Artuk, C. II, s. 777, No. 2235, s. 779, No. 2242. Bu grupta incelenen sikkeler Kayseri'de Dr. Mahmut Telcioğlu'nun özel koleksiyonunda bulunmaktadır. Kendisine teşekkür ederim.
  20. Yukarıda bahsi geçen Uzunçarşılı. Sümer ve Göde'ye ait eserlere ve Şikâri'nin Karamanoğulları Tarihi’ne (Yay. mesut Koman. Konya 1946) bakınız. Ayrıca Prof. Dr. Osman Turan, İstanbul'un Fethinden Önce yazılmış Tarihî Takvimler, Ank. 1984, s. 71, 73. Yalnızgöz- Tekgöz civarında Ahmet Hisari mevkiinde (şimdi merkez Yuvalı Köyü yakınında) 652/1254 yılında yine Selçuklu iki kardeş. II. İzzeddin Kevkâvus ile IV. Rükneddin Kılıç .Arslan saltanat mücadelesi için savaşmışlar, ağabey Keykâvus gâlib gelmişti. İbn Bibi. El-Evamirü'l-alâiye Fi'l- Umuri'l-Alâiye, çev. Mürsel Öztürk, Ank. 1996. C. II. s. 136-142.
  21. Göde, s. 90. 94.
  22. Göde. s. 170. Vakfiyede geçen Sırtsaray Nahiyesi, Kayseri'de Erkilet'in kuzeyinde, yerini bugün de Erkiletliler'in bildiği terkedilmiş bir yerleşme yeridir.
  23. Şikârî, s. 84,91.92.94,96.
  24. Halil Edhem, Kayseriye Şehri, İst. 1334, s. 109-116; Göde, s. 100, 101; Turan. Tarihi Taksimler, s. 13, 73. Uzunçarşılı, Mehmed Bey’in ölümünde 25 yaşında olduğunu belirtiyorsa da (Eretna Devleti, s. 180), aşağıda bahsi geçeceği üzere, Onun ölümü üzerine tahta geçen oğlu Alaaddin Ali'nin 13 yaşında bulunması. Ölümünde yaşının çok daha ilerie olduğunu ortaya koymaktadır.Yoksa, Alaaddin Ali Mehmed Bey’in en büyük çocuğu olmuş olsa dahi Onun 10 yaşlarında çocuk sahibi olduğu neticesini ortaya korki bunun imkansızlığı açıktır.
  25. Mübarek, s. 185, No. 361; Artuk, C. II, s. 814, No. 2347; Aykut, s. 118.
  26. Gâlib, s. 106-108; Tevhid, s. 430-436; Artuk. C. II, 824, 825. Yayınlarda bulunmayan paralar Tuncer Şengün ve Ömer Diler koleksiyonlarından alınmıştır, kendilerine teşekkür ederim.
  27. Konya'nın fethi tarihini Takvimler Mehmed Bey'in ölümünden sonra 768/1366-67 yılında gösteriyorlarsa da (Turan, s. 32, 48), Şikârî'ye göre Mehmed Bey'in son günlerinde 766/1364-65 yılında, Moğol gurupların Kayseri'yi ele geçirmelerinden istifade eden Karamanoğlu Alaaddin Bey tarafından geri alınmıştır (s. 100-102); Sümer, s. 123, 126. N. 71.
  28. Anadolu Selçuklu sikkeleri hakkında kapsamlı bir çalışma yaparak yayma hazırlayan araştırmacı, yine Memluklular adına Anadolu'da basılan sikkeler konusunda, Tubingen Üniversitesi İslâmî sikkeler bölümüne bakan Dr. İlisch ile birlik'e hazırladıkları kitaplarının yayımlanacağını haber vermiştir. Ancak araşurmalarında Memluklular adına Eretna şehirlerinde basılmış herhangi bir sikkeye rastlamadığını belirtmiştir.
  29. Tarihî Takvimler, s. 71; Sümer, s. 126; Göde, s. 104.
  30. Tarihi Takvimler, s. 70, 71.
  31. Sivas Valisi olup devlete hâkim olan Hacı İbrahim, ülkesinde bulunan Moğol topluluklarından destek almak gayesiyle Samağarh boyu beyi Hızır Bey'e Kayseri Valiliğini vermiş ve kızını da kendisine almıştır. Aziz bin Erdeşir-i Esterâbâdî Bezm ü Rezm, Çev. Mûrsel Öztürk, Ank. 1990. s. 124. Kayseri'de bulunan ve Kapan, Pembe ve Pamuk Hanı isimleri ile anılan, eski Kapan, yeni Camikebir Mahallesinde. Bedesten'in batısındaki hanın vakıf kayıtlarında vâkıfın ismi olarak yazılı "Şah Hatun binti Hızır Bey”in (Yasemin Demircan. Tahrir ve Evkaf Defterlerine Göre Kayseri Vakıfları, Kayseri 1992, s. 54). bahis konusu Moğol beyinin kızı ve Eretna emiri Hacı İbrahim'in karısı olduğu, Kayseri'deki hanı da yaptırıp vakfettiği anlaşılmaktadır.
  32. Bezm ü Rezm. s. 124.
  33. Mutahharten Timur'un zuhurundan sonra Ona taraftarlığını göstermek için sikkeyi ve hutbeyi Onun adına değiştirmiştir. Bezm ü Rezm. s. 418. Mutahharten'in sikkelerinin hiç birinden bugüne kadar ele geçen olmamıştır.
  34. Bezm ü Rezm. s. 173, 174. Alaaddin Ali Bey için daha geniş bilgi almak üzere yukarıda geçen kaynaklara başvurulabilir.
  35. Tevhid, s. 437-439; .Aittik. C. II, s. 825, 826; Göde, s. 165; Tuncer Şengün ve Ömer Diler koleksiyonları.
  36. Kataloglarda Kadı Burhaneddin'in 782 tarihli ve tarihsiz Kayseri, Sivas. Tokat ve Mâden'de basılmış sikkeleri yayımlanmıştır, Tevhid, s. 442; Arttık, C. II, s. 826, 827.

Şekil ve Tablolar