1071 Malazgirt Muharebesi'nden sonra, Türkler’in Anadolu'nun her tarafına hızlı bir şekilde yayılması ile daha XI. asrın sonlarında Doğu ve Orta Anadolu’da Bizans hâkimiyeti yerini Selçuklu Türkleri'nin hâkimiyetine bırakmıştır. Batı Anadolu ise Bizans hâkimiyetinde kalmakla birlikte bu bölgedeki şehirler, uçlarda bulunan Türkmenler'in baskısından olsa gerek, XII. yüzyılda Bizans imparatorları tarafından kendi hallerine bırakılmışlardır[1]. Bu sebeple Menderes, Orta Anadolu ve Sakarya havalisi Bizanslılarca Türklere terk edilmiştir.
Anadolu'ya gelen Türkler ise; a) Alanya, Aksaray, Beyşehir gibi şehirleri kendileri kurmuşlar, b) Samsun, İzmir, Konya'nın güneyindeki Madenşehir misallerinde olduğu gibi Hıristiyan şehirlerinin yanına aynı adla zikredilen Müslüman şehirler tesis etmişler, c) Bizans tarafından terk edilen Eskişehir ve Denizli gibi şehirlerin üzerlerine yeni şehirler kurmuşlar, d) Mevcut olan herhangi bir şehrin terk edilmiş mahallelerine ve varoşlarına yerleşmişlerdir[2].
Anadolu Türk Şehirleri'nin inkişafında şeyh ve denişlerin çok önemli rolü olmuştur. Bir şehre gelen şeyh tarafından kurulan zaviyenin etrafında daha sonra kendi adıyla zikredilecek Türk ve Müslüman mahallesi teşekkül etmekteydi. Ayrıca bu zaviyeler, önemli yekûn tutan vakıflar ile yaşatılmaktaydı. Bu tür mahallelerin sayısız örnekleri arşiv belgelerinde bulunmaktadır. Hatta, şeyh ve derviş adını taşıyan mahalleler günümüze kadar gelmiştir[3]. Diğer taraftan, Osmanlı Devleti'nce de şehirlerde kurulan zaviye ve imaret gibi içtimai kurumlar vakıflar yoluyla desteklenmiş; ayrıca Uzunköprü, Saraybosna, Karapınar (Sultaniye) ve Nevşehir vakıf şehirler olarak tesis edilmiştir[4] . Bu şehirlerden, II. Selim tarafından şehzadeliği esnasında 1560 yılında tesis edilen ve banisinden dolayı Sultaniye diye zikredilen Karapınar'ın kuruluşu ile ilgili hüküm enterasandır[5] .
Anadolu ve Balkanlar'da şeyh ve dervişler tarafından kurulan sayısızköyvardır[6]. Fakat gerek Anadolu'da gerekse Balkanlar'da şeyh ve dervişler tarafından kurulmuş bir tek şehir vardır, o da kurucusunun adıyla zikredilen Seydişehir'dir.
Seydişehir'in kurucusu Seyyid Harun'un hayati ve faaliyetleri onun soyundan gelen Şeyh Musa bin Abdülkerim tarafından H.962/M.1554 yılında yazılan "Makâlât-1 Seyyid Harunda geniş bir şekilde izah edilmiştir[7]. Buna göre, Seyyid Harun Horasan'da bir "emir"[8] olup soyu baba tarafìndan Caferi Sadık ve ana tarafından Veysel Karani'ye çıkmaktadır[9]. Seyyid Harun Horasan emiri iken, atalarının mezarım her ziyaretinde gaibden kendisine Rum (Anadolu)'da Karaman iline gitmesi ve Küpe dağı eteklerinde bir şehir kurmasi emredilmiş; o, emirliği terk etmiş ve kırk kişilik maiyyeti ve ailesi ile önce Bağdad'a uğramış, muhtemelen XIV. asrin başında da Konya'ya gelmiştir[10]. Oradan hareketle bugünkü Seydişehir civarına gelen Seyyid Harun, harabe haline gelmiş, eski bir şehir olan Vervelid'in kalıntılarından istifade ve onun şöhretini işiten civar halkın -dülger, demirci, arabacı, ırgat v.s.- yardımı ile etrafı duvarlar ve burçlar ile çevrili, içinde cami, mescid, medrese, türbe ve şehre yerleşecekler için evler inşa ettirmiştir[11]. Evvela, Seyyid Harun'un bölgedeki mezkûr faaliyetlerini tereddütlü bir şekilde takip eden Eşrefoğlu Mehmed Bey [12], daha sonra mezkûr şeyhin müridi olmuş ve sosyal amaçla yapılan bu eserlere bir çok şeyi vakfetmiştir[13]. Gerek Eşrefoğlu Mehmed Bey gerekse Seyyid Harun ve daha sonra tahsis edilen vakıflar ile Seyyid Harun Külliyesi vakıf gelirlerinin, XV-XVI. yüzyıllar arasında Seydişehir ve Bozkır bölgesi vakıf gelirleri içindeki nispeti % 17 ile % 36 arasında değişmektedir[14]. Bu zengin vakıflar sayesinde Seydişehir, etraftan gelen halkın yeni evler yapması ile şenlenmiş ve tam bir şehir görünümüne bürünmüştür[15].
Nitekim, 1520 yılına gelindiğinde, yani kuruluşundan tam iki asır sonra Seydişehir, 1 cami, 8 mescid, 1 medrese, 1 zaviye, 1 hamam, 9 dükkân ve 9 mahallesinde sakin tahmini 2625[16]nüfuslu bir şehirdir[17].
Diğer taraftan, yaşlanan Seyyid Harun, ömrünün son zamanlarında halife ve dervişlerini Anadolu'da muhtelif yerlerin halkını irşad için göndermiş[18]ve türbesindeki kitabeye göre H. 23 Rebiülevvel 720/M. 3 Mayıs 1320 tarihinde vefat etmiş; vasiyeti gereği kendi adıyla zikredilen caminin bitişiğinde defnedilmiştir[19].
Seyyid Harun'un vefatından sonra kimin şeyh olacağını görüşen dervişler, onun kardeşi oğlu Seyyid Musa'nın küçük olmasını dikkate alarak, kızı Halife Sultan'ın şeyhliğini kabul etmişler[20]; daha sonra ise şeyhlik mezkûr Seyyid Musa'nın soyundan devam etmiştir[21].
Ayrıca, XVI. yüzyıla gelindiğinde Seyyid Harun zaviyesi de faaliyetine devam etmektedir. 1520 senesinde bu zaviyenin derviş ve hizmetlilerinden 11 neferin Seydişehir Hacı Muslihiddin Mahallesi'nde sakin olduğu ve avarız ve rüsümdan muaf oldukları görülmektedir[22]. Yine, ayni tarihte Seyyid Harun zaviyesinde avârız ve rüsumdan muaf 4 şerif ve 32 derviş bulunmaktadır[23].
Bundan başka, Seydişehir'e ait, 15 Cemaziyelevvel 1289/22 Temmuz 1872 tarihli bir şer'iyye sicil kaydına göre Seyyid Harun'un nesli XIX. asrın sonlarına kadar devam etmiştir. Bu sicil kaydında, Seyyid Harun soyundan Osman oğlu Seyyid Ahmed Halife'nin oğullarından Seyyid Osman'ın Seyyid Harun Medresesi müderrisi, Seyyid İsmail'in mezkur medresenin hatibi oldugu ve Seyyid Sadeddin'in de Seyyid Harun Türbesi türbedarlığına getirildiği kayıtlıdır[24] .
Seyyid Harun soyundan gelen bir kol Seydişehir'de ikamet ederken, diğer bir kol da Konya Sahrasi'nda sakin olan konar-göçer Atçeken Oymaktan[25], arasında bulunmaktadır. Bunlar tahrir defterlerinde bir oymak olarak yer almakta olup, mezkür defterlerde açıkça "Cemâ'at-1 Evlâd-1 Seyyid Hanin”[26] şeklinde kayıtlıdırlar. Yine, aynı tahrir ve mühimme defterlerinde, bu oymak mensuplarından "sâdât"[27]diye bahsedilmesi: ayrıca, Seydişehir'e mücavir bir bölge olan Turgud[28] Kazası'nda sakin olmaları, onların Seyyid Harun'un neslinden geldiklerinin açık delilleridir.
XVI. asrın başlarına gelindiğinde bir oymak teşkil edecek nüfusa sahip olan Seyyid Harun Evlâdının Seydişehir'den ne zaman ayrıldıkları, Atçekenler arasına ne zaman geldikleri ve Seydişehir'i niçin terk ettikleri meçhüldür. Yine, Seyyid Harun soyundan olan bu cemaat mensuplarının Seydişehir'i terk ediş biçimleri ve kaç kişi oldukları bilinmemektedir.
Evlâd-1 Seyyid Harun Oymağı'na ilk kez 1520 yılı tahririnde rastladık. Bu tarihte mezkûr cemaat, Turgud Kazâsı'na bağlı ve timar tasarrufunda olan Yapalu Kabilesi oymakları arasında yer almakta olup, zikrolan kazaya tabi Kabaklu Köyü'nde sakinlerdir[29]. Başbakanlık Arşivi, Tapu-Tahrir Defterleri tasnifi 32 numarada kayıdı. Karaman Eyaleti konargoçerlerine muhtevi 1500 tarihli tahrir defterinde Evlâd-1 Seyyid Harun Oymağı bulunmamaktadır. Bu durumda, Seyyid Harun Evlâdı büyük bir ihtimalle 1500-1520 yıllan arasında Kabaklu Köyü'nde yerleşmiştir.
Seyyid Harun Evlâdının kendilerine yurt olarak Turgudoğullan'mn sakin olduğu Turgud Kazâsı'na bağlı bir yeri (Kabaklu) seçmelerine gelince; Bu meseleyi menkıbelerden harekede, Seyyid Harun-Dediki Sultan ve Turgud Bey üçgeninde tahlil etmek gerekir. Turgud Kazâsı sakinlerinin büyük bir çoğunluğunu Turgudogulları[30] oluşturmaktaydı[31]. Turgudoğulları'nın atası Turgud Bey ile manevi bir şahsiyet olup, ilgin civarında yaşayan ve bölgede kerametleri ile tanınan Dediki Sultan[32] arasında manevi bir bağ vardır. Söyle ki, Dediki Sultan iki kardeş olan Turgud ve Bayburd'u Horasan'dan Anadolu'ya göndermiş kendisi de önce Hicaz'a sonrada Konya Bolgesi'ne gelmiştir[33]. Dediki Sultan ile Turgud Bey burada tekrar buluşuyorlar ve Dediki Sultan'ın kerameti ile Turgud Bey'in kısrağından meşhur atı doğuyor[34]. Bu ve benzeri hadiseler sonucu, Dediki Sultan Turgudoğulları nezdinde manevi bir şahsiyet olarak saygı görmüş: hatta, Turgudoğulları'ndan Pir Hüseyin Bey, Dediki Sultan'ın ilgin yakınlarında olup, Turgud Kazâsı'na tâbi Mahmudhisar Köyu'ndeki tekke ve zaviyesine vakıflar tahsis etmiştir[35] . Diğer taraftan, gerek Seyyid Harun Makâlâtı'na ve gerekse Dediki Sultan Menakibnâ- mesi'ne göre, Seyyid Harun ile Dediki Sultan arasında bir dostluk mevcuttur[36].Ayrıca, Seyyid Harun Camii'nin kuzeyinde Turgudogulları'na mensup Rustem Bey ve Turgudoğlu Emin Sah Bey kızı Sultan Hatun'a ait türbe bu- lunmaktadır. Turgudoğulları'na mensup bu şâhısların türbelerini buraya yaptır- malarındaki etken, onların Seyyid Harun'a karşı besledikleri sevgiden olsa gerektir[37]. Yukarıda da zikrettiğimiz üzere, Turgudoglu Pir Hüseyin Bey'in Dediki Sultan Tekke ve Zaviyesi'ne vakıflar tahsiside Dediki Sultan'a olan sevgi ve saygıdan kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifade ile Dediki Sultan ve Seyyid Harun bölge halkının özellikle Turgudoğulları'nın sevip saydığı, hürmet gösterdiği manevi şahsiyetlerdir.
İşte bu sebeple, ayni zamanda Atken olan Turgudoğulları Seyyid Harun soyundan gelen ve bir oymak halinde bulunan Seyyid Harun Evladları'ın kendi yurtlarında barındırmışlardır.
Seyyid Harun Evlâdı, yukarıda da bahsettiğimiz üzere, 1520 yılı tahrir defterinde Turgud Kazasına tabi ve timar tasarrufunda bulunan Yapalu Kabilesi oymakları arasında yer almaktadır. Yalnız, XVI. asrin henüz başında mezkûr oymaklar konargöçer iken, bunlar zikrolan tahrir defterinde Kabaklu Köyü'nde sakinlerdir. Halbuki, diğer oymaklar kendilerine devletçe tahsis edilmiş ve "yurt" diye adlandırılan mezraalarında sakinlerdir. Diğer taraftan, Kabaklu hem köy hem de mezraadır. Soyle ki, mezkûr köy aynı zamanda Atken olup, Turgud Kazasına tabi Kosunlar(Hosunlar) Cemaati'nin yurt mezraasıdır [38]. Nitekim, 1500, 1518, 1591 ve 1643 yılında tanzim edilen tahrir defterlerinde Kabaklu Mezraası Koşunlar Oymağı'nın hisse yurdu olarak kayıtlıdır[39] . Buna gore, Kabaklu Mezraasi'nın diğer hissesinin Seyyid Harun Evladına ait olması gerekir. Bununla birlikte, 1591 yılına gelindiğinde dahi, tahrir defterinde Seyyid Harun Evladi'nm Kabaklu Mezraası'ndaki hisseleri yurt olarak değilde "der-yed" tasarruf şeklinde kayıtlıdır[40].
Kabaklu Mezıaası'nın mezkûrlara yurt olarak tahsisi ancak 1643 yılı tahriri ile gerçekleşmiştir[41]. Bu durum muhtemelen, Seyyid Harun Evlâdının bu yöreye sonradan gelmesinden kaynaklanmıştır.
Seyyid Harun Evlâdının Atçekenlige girişine gelince: Osmanlı Devlet teşkilatında "karye" yani köy zirâatin yapıldığı yer anlamına gelmektedir[42]. Diğer bir ifade ile köy yerleşik ve ayni zamanda zirâat yapanların barındıkları İskân birimidir. KonargCçer Atçekenler'in sakin bulundukları mahaller ise tahrir defterlerinde "mezraa" olarak kayıtlıdır. Bu durum en azından XVI. yüzyıl başlan için geçeridir.
1520 tarihli tahrir defterinde Seyyid Harun Evlâdı'nın sakin olduğu Kabaklu köy olarak kayıtlıdır[43] . Halbuki yukarıda da zikrettiğimiz üzere mezkûr mahallin diğer hissedarı yani Koşunlar Cemâati ayni tahrir defterine kaydedilir iken, Kabaklu'dan mezraa olarak bahsedilmektedir[44]. Bu durumda Kabaklu hem köy hemde mezraadır. Yerleşik olan Seyyid Harun Evlâdı için köy, konar-göçer olan Koşunlar Oymağı için ise yurt mezraadır. Bu ifadelerden, Seyyid Hanin Evlâdı'nın konar-göçer Atçekenler arasında yaşamalarına rağmen yerleşik oldukları anlaşılmaktadır, o halde, Seyyid Harun Evlâdı tahrir defterlerinde niçin "cemâat" olarak kayıtlıdır? Bu, muhtemelen onların konar-göçer Atçekenler arasında yaşamalarından ve daha sonra da onlar ile aynı statüye tâbi tutulmalarından ileri gelmektedir.
1520 yılı tahrir defterine timar tasarrufunda bir cemâat olarak kayıtlı olan Seyyid Hanin Oymağı, 1591 tarihli tahrir defteri (TD. 636)'nde bir önceki tahrire yapılan atıfta (muhtemelen XVI. yüzyıl ortasında tanzim edilen ve bugün çok az bir kısmı elimizde bulunan Ebü'1-Fazl tahririnde) Atçeken olarak zikredilmektedir[45]. Yine, Atçeken tahrir eminine gönderilen 15 Muharrem 1000/2 Kasım 1591 tarihli bir hükümde, sâdât olan Seyyid Harun Evladinin önceleri Atçeken olmadığı ve Ebû'1-Fazl tarafından Atçekenlige dahil edildikleri belirtilmektedir[46]. 1591 yılı tahririnde mevcut durum teftiş edilmiş ve Seyyid Harun Evlâdı, tahrir defterine Atçeken reâyâsı olarak değil, müstakil kaydedilmiştir[47] . Bununla birlikte önceleri mezraa hasılı olarak ödedikleri 1050 akça ve 2050 akça tutan "at akçası"[48]toplamı olan 3100 akçayı kendi rızaları da alınarak Kabaklu Mezraası mahsûlatının bedel-i öşrü olarak vermeleri uygun görülmüştür [49]. Ayrıca, 1591 yılı tahririne göre, mezkûrlar senelik 500 akça adet-i ağnam ve 300 akça bâd-1 heva vergisi ödemekle yükümlü kılınmışlardı[50]. 1643 yılı tahririnde ise kesin bir şekilde Atçeken olarak kaydedilen Seyyid Harun Evlâdının at akçası mukabili 4000 akça ödemekle mükel- lef oldukları görülmektedir. Seyyid Harun Evlâdı bu vergilerin haricinde klasik raiyyetin devlete ödemekle yükümlü oldukları resimlerden ise muaftır. Bu durum şüphesiz onların hem sâdât hemde Atçeken statüsü içinde yer almalarından kaynaklanmaktadır.
Evladı Seyyid Harun Cemaatinin ikamet ettiği Kabaklu Köyü XVI. asrın sonlarına kadar Konya Sancağına bağlı Turgud Kazâsı'na tabidir. XVI. yüzyıl sonlarında ise mezkûr kazadan ayrılarak teşkil edilen Mahmudlar Kazâsı'na bağlanmıştır. Diğer taraftan, 1643 senesi tahririnde Mahmudlar Kazâsı'nın kazâlığı lağvedilmiş ve Turgud Kazasına bağlı bir nahiyeye dönüştürülmüştür[51].
Seyyid Harun Evlâdı 1520 yılında 22 nefer[52]nüfusa sahipti[53]. 1591 yılında ise bu nüfus 74 nefere yükselmiştir[54]. Bununla birlikte, yukarıda zikredilen hükümden, Seyyid Harun Oymağı ile beraber ikamet eden 31 neferin sâdât olmakla birlikte, Seyyid Harun soyundan gelmedikleri anlaşılmaktadır[55] . Buna gore, 1591 yılında Seyyid Harun Evlâdının nüfusu 43 neferden ibarettir. 1643 yılında ise Osmanlı Devleti'nin genelinde ve Atkenler'de olduğu gibi, Seyyid Harun Evlâdının da nüfusu azalmış ve bu tarihte 19 nefere düşmüştür[56].
Diğer taraftan, Seyyid Harun Oymağı'na mensup bazı şâhısların Osmanlı askeri teşkilatında görev yaptıkları görülmektedir. Buna göre, 1591 yılında, 8 merd-i timar, 1 gureba-i yesar, 1 silahdar, 1 cebeci (hassa), 4 sipahizade ve 3 kulzade olmak üzere. 18 şahıs ya askeri hizmet mensubu ya da onların evladları olarak tahrir defterine kayıtlıdır[57] . 1643 yılı tahririnde ise askeri görevli olarak sadece 1 sipahizade bulunmaktadır[58].