Alaköy Van il merkezinin 28 km. kuzeybatısında. Merkez ilçeye bağlı bir köydür (Harita I). Bunun 1 km. kuzeyinde, köylülerce “Garibin Tepe” olarak adlandırılan bir kaleye ait kalıntılar bulunmaktadır. Alaköy-Ağartı (Ayanıs) arasındaki eski dağ yolunun hemen doğusundaki kale, haritalarda “Yumru Tepe” olarak gösterilmiştir (Harita II). Deniz seviyesinden 1867 m. yüksekte bulunmasına rağmen, yerleşim alanının çevresindeki rakımın 1800-1850 m. civarında olması kalenin alçak bir tepe gibi görünmesine neden olmaktadır. Alaköy’ü Ayanıs’a[1] bağlayan yeni yola 150 m. uzaklıkta olmasına karşın uzun yıllar fark edilmemiştir. Bunun nedeni sur duvarlarının anakaya seviyesine kadar sökülmüş olmasıdır. 1993 yılında yaptığımız bir yüzey araştırmasında, köylülerin “fil heykeli” çıktığını söyledikleri yüzeyi bazalt parçaları ile kaplı yerleşim alanının küçük boyutlu bir Urartu Kalesi olduğu anlaşılmıştır.
Alaköy Kalesi kuzey-güney doğrultusunda 200m., doğu-batı doğrultusunda 40 m. genişliğindedir (Plan). Yerleşim alanı, kuzey ve güney olmak üzere iki bölümlüdür. İki bölümün arasında üzerinde temel izleri bulunan 30-40 m. uzunluğunda düz bir kayalık alan yer alır. Kalenin güney ve güneydoğusunda yüzeyde bulunan çanak çömlek parçaları bu alanın bir “dışkent yerleşimi” olduğuna işaret etmektedir.
Kalenin güneydoğusunda, tarımsal faaliyetlere uygun ve yakın tarihlere kadar üzüm bağlarıyla kaplı olan Alaköy düzlükleri başlamaktadır. Kalenin bulunduğu yörenin tarımsal faaliyetler için gerekli olan su kaynakları bakımından zengin olduğu anlaşılmaktadır[2](Res.l).
Yerleşim alanının etrafını bir sur duvarı çevirmektedir. Kabaca işlenmiş yaklaşık 90x80 cm. boyutlarındaki büyük boy taşlar ile inşa edilmiş olan sur duvarları büyük oranda sökülerek günümüz Alaköy yapılarında kullanılmıştır. Sur duvarlarına ait kalıntılar kalenin nisbeten dik olan güney ve doğu kesiminde daha sağlam olarak görülebilmektedir. Doğu bölümünde yüzeydeki anakaya üzerindeki sur taş blokları tamamen sökülerek taşınmıştır[3].
Kale ulaşım açısından uygun bir konumdadır. Van’dan gelen ve yakın döneme kadar kullanıldığı belirtilen bir yol kalenin doğu ve kuzeyinden geçerek kuzeybatıya doğru uzanmaktadır. Sözünü ettiğimiz yol kalenin 200m. kuzeydoğusunda ikiye ayrılmıştır (Harita II). Bunlardan biri batıya dönerek Düz Sırt boyunca ilerleyip Ayanıs Kalesi’ne (Ağartı) ulaşırken diğeri Yukarı Sırt'tan Kızılgüney Tepe’nin doğusuna doğru devam etmektedir. Yol çoğunlukla kış dönemlerinde kullanılmamış ve tepenin güneyine yenisinin açılmasının ardından işlevini giderek yitirmiştir.
Kaleye girişin nisbeten daha alçak olan kuzey kesiminde yer aldığı düşünülmektedir. Tepenin doğu yamacını boydan boya kateden yol kalenin konumuna uygun olarak batıya dönmekte ve tepenin kuzey kesiminden hafif bir rampa ile giriş kısmına ulaşmaktadır.
Alaköy Kalesi’nde yüzeyde bazı yapı kalıntıları tesbit edilmiştir. Nispeten düz olan kuzey kesiminde duvarla tahkim edilmiş dikdörtgen planlı bir yapı yer alır. 50-60cm. boyutlarındaki orta boy düzgün taşlarla inşa edilen duvarlar, destek çıkmalarına sahiptir. Yaklaşık 40x30 metre boyutlarındaki yapının kuzey bölümünde mekanlara ait temel izleri dikkati çekmektedir; güney bölümü ise daha çok açık avlu şeklindedir.
Tepenin güneyinde küçük bir höyüğü anımsatan bir toprak yükseltisi dikkati çeker. Bu kesim ile kuzey bölümü arasında kayalık bir alan bulunmaktadır. Bu alan düzeltilerek üzerine inşa edilecek yapılar için temel yatakları açılmıştır. Ancak bunlardan hiçbiri günümüze ulaşamamış; yapılar temeline kadar sökülerek tahrip edilmiştir.
Alaköy stratejik açıdan önemli bir kale olmamasına karşın güneybatıdaki Van Kalesi'ni görebilmektedir. Bu özelliği ile kale iskan yerini koruma, askeri yönden yol güvenliğini sağlama, bulundukları bölgeyi gözetleyerek yaklaşan düşmanla ilgili bilgileri diğerlerine ve başkente iletme işlevini yerine getirme özelliklerine sahiptir. Bastiyon şeklinde çıkıntılı duvarlara sahip dikdörtgen planlı ve konumu açısından ; Urartular’ın egemenlik sınırlan içinde Kuzey Batı İran’dan, batıda Elazığ-Malatya Bölgesi’ne kadar geniş bir coğrafi alanda tesbit edilen kalelere benzemektedir[4]. Başka bir deyişle burayı Urartular’ın konaklama merkezi (kervansaray) özelliğini taşıyan, bir karakol olarak görmek mümkündür. Bununla birlikte konumunu yalnızca başkent ile iletişim sağlayan ve karayolunu koruyan bir karakol olma özelliği ile sınırlandırmak hatalı olur. Çünkü çevresi aynı zamanda verimli toprakları ve sulamaya uygun kaynakları ile bağ-bahçe tarımına uygundur. Güneydoğusunda günümüze ait bir vardır. Bu gölet tarla ve bahçe tarımı yapmak amacıyla Urartular döneminde inşa edilerek kullanılmış olabilir[5].
Alaköy Kalesi’nin önemli özelliği burada bulunmuş olan bazı taştan hey- kellerdir. Tepenin güneyinde yer alan yükselti definecilerin dikkatini çekmiş ve yer yer kazılmıştır. 1993 yılında tepenin ortasında 2 metre çapında 2-3 metre derinliğinde bir çukur açılmış ve bu kazı sırasında işlenmiş bir andezid bloğu bulunmuştur (Res.2). 1995 yılında çukur iki metre kadar genişletilmiş ve bu aşamada da iki heykel parçası daha ortaya çıkartılmıştır. Ancak tahribat bununla sona ermemiş ve açığa çıkartılan heykeller kazanlar tarafından kırılarak büyük oranda tahrip edilmiştir [6].
Definecilerin yaptığı tahribat! temizlemek, ortaya çıkan buluntuları ve mimarisini inceleyebilmek amacıyla kalede 1995 yılında kısa süreli bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar sırasında defineciler tarafından ortaya çıkartılan ve tahrip edilen Urartu heykellerinin çevresi temizlenmiştir. Yerinde yapılan incelemede parçaların hiçbirinin insitu olmadığı anlaşılmıştır. Kazı alanında yapılan temizlik sırasında olasılıkla heykellerin bulunduğu yapıya ait olduğu düşünülen taş temele ve üzerinde yanık izleri tesbit ettiğimiz içi sıvalı kerpiç bir duvara rastlanılmıştır.
URARTU HEYKELLERİ
Heykeller siyah andezid taşından yapılmışlardır. Bunların ikisi tüme yakın, biri çok harap olarak ele geçmiştir.
1. Heykel (Çiz.l: Res.2): 1.3OXO.75m. boyutlarındadır. Kalınlığı O.7Om. olan parçanın yarışına yakın bölümü kırılarak tahrip edilmiştir. Parçanın beş ayrı tarafı farklı özellikte işlenmiştir. Kırık olan dar tarafı oval şekilde bitirilmiştir. Uzun taraflarından birinde düz bir yüzey, ikinci uzun tarafında uzunlamasına bir sırt yeralır. Tahribat nedeni ile taşın diğer taraflarında ne olduğunu saptamak güçtür. Hemen tüm yüzeyleri farklı şekillendirilen heykel parçasının bitirilemediği anlaşılmaktadır.
2. Heykel (Çiz.2): 1.20x0.90 m. boyutlarındadır. Defineciler tarafından bulunduktan sonra parçalanmıştır. Müzenin bahçesinde kabaca bir araya getirilen parçalardan, heykelin sağlam olan dış konturlarının özgün şekli ile korunduğu, önemli sayılabilecek bir eksiğinin olmadığı anlaşılmıştır. Çizim üzerinde birleştirilen heykelin bir hayvan başı olduğu ve omuz kısmına kadar kabaca yontulduğu görülmüştür. Başın arkasında üst kısma doğru çıkan oval boyun bölümü ve tepe kısmı diğer yönlerine oranla daha özenli işlenmiştir. Kulak kısmına denk gelen yerde dışa çıkıntı yapan bir kabartı vardır. Çene yuvarlak bir şekilde gösterilmiştir. Heykelin yüz kısmı kırık olmasına karşın, üzerindeki izlerden, kafanın diğer bölümlerinde olduğu gibi buranın da detaylı şekilde işlenmeden kabaca bırakıldığı anlaşılmıştır. Şekil olarak bir arştan başını anımsatan heykelin yarım bırakılarak bitirilmediği gözlenmiştir.
3. Heykel (Çiz.3; Res.3,4) ; diğerlerine göre şekli daha belirgindir. l.OO m. yüksekliğindeki heykelin omuz kısmı 0.71 m., kafa kısmı ise 0.56 metre genişliğindedir. Yüzü defineciler tarafından parçalanmıştır. 2 no'lu örnekten farklı olarak tamamlanmış durumda olan heykelin, yelesiz olarak yapılmış bir Urartu arslan başı olduğu anlaşılmaktadır.
Arslanın yelesiz iri boynu omuzdan başın üst bölümüne kadar oval olarak gösterilmiştir. Her iki yanak kenarında boyun altından başlayıp kulakların altında biten bir kabartı yeralır. Bir bölümü kırılmış olan 0.10 m. genişliğinde ve 0.12m. uzunluğundaki kulaklar uçlara doğru daralan iri damla görünümündedir. Kulakların üzerinde , kafanın üst kısmına denk gelen yerde, 0.15 m. çapında 0,02m. yüksekliğinde disk şeklinde iki yükselti bulunur. Başın üstü alın kısmında 0.02m.lik bir yükselti ile ayrılmıştır. Böylece yeleli arslanlarda görülen yele ve yüz ayrımı burada da vurgulanmıştır. Kafanın üst kısmından ve yanda yüze doğru kabartı şeklinde iki bant uzanmaktadır. Bunlardan kulakların önünde başlayıp gözlere doğru uzanan şeritler göz altı kırışıklığını oluşturur. Arslanın yanak kabartısı kulakların altından başlayıp çene altına doğru uzanır.
Arslanın yüzü, ağızın içi ve ağız kısmını sınırlayan bir kabartı dışında alt ve üst çene ile birlikte tümüyle kırılarak tahrip edilmiştir. Kalan izlerden ağızının açık ve kükrer durumda olduğu anlaşılmaktadır.
Arslan başı kendi sağına doğru yatık durumdadır ve her iki omuzu farklı şekillendirilmiştir. Sağ omuzu oval, sol omuzu ise düz bir şekilde yapılmıştır. Baş üzerindeki bu tür izler ve özellikler heykelin işlevi konusunda az da olsa ipucu verebilmektedir. Eğer baş büyük bir gövdeye aitse, bu durumda arslanı, kafası sola dönük yatık durumda ya da Altıntepe fildişi heykeli gibi, dört ayağı üzerinde oturur şekilde düşünmek mümkündür[7]. Arslan başı bitirilmemiş durumdaki diğer aslanla birlikte önemli bir yapının girişlerine "kapı koruyucusu" olarak yerleştirilmiş olabilir. Bu durum kalede, olasılıkla kutsal nitelikli, önemli bir yapının varlığına işaret etmektedir.
Kale’de bulunan ve tamamlanmış durumdaki 3 No’lu heykeli stilistik açıdan inceleyerek diğer Urartu eserleri ile karşılaştırmak mümkündür. Urartulara ait az sayıdaki plastik taş eserler içinde arslan figürlü olanlar daha çok kabartma şeklindedir[8]. Bazı farklı özelliklerine karşın Alaköy arslanı ile karşılaştırılabilecek tek anıtsal eser Gevaş arslanıdır[9]. Arslanın çene yanındaki kabartısı Gevaş arslanında da bulunmaktadır; ancak görüldüğü kadarıyla bu özellik dışında iki arslan arasında stilistik bir benzerlik söz konusu değildir. Arslanımız işleniş açısından Gevaş arslanına göre oldukça plastik özelliklere sahiptir. Heykeli yapan sanatçı eserdeki detaylara önem vererek arslanı, yüksek bir kabartmanın ötesinde tam bir heykel şeklinde işlemiştir. Arslanın yelesiz oluşu, detayların alçak kabartma şeklinde ya da kazıma çizgilerle verilmesi stilistik açıdan Gevaş arslanından ayrılmaktadır. Bu durum arslanlar arasındaki bir farklılık gibi görünmesine karşın; arslanların yeleli ya da yelesiz biçimde yapılmaları stilistik bir farklılıkdan çok, cinsiyet ile ilişkili olabilir. Bu nedenle Alaköy arslanı dişi arslan olarak yapılmış olmalıdır.
Urartu plastik sanatında anıtsal arslan heykellerinin bulunmaması[10]stilistik karşılaştırmayı Kuzey Suriye ve Assur taş eserleri ile yapmamızı mümkün kılmaktadır. Ankara Müzesi'nde bulunan bir Geç Hitit arslanı yelesiz yapım tarzı ile Alaköy arslanını anımsatır[11]. Zincirli’den üç arslan protomu[12] ve sitadelin güney kapısından elde edilen bir ortostat üzerindeki arslan kabartması[13] şekil bakımından benzerlik göstermesine karşın ayrıntıya önem vermeyen kaba ve kübik yapılan ile Alaköy arslanından ayrılırlar. Alakoy arslanının tüm olmaması ayrıntılı karşılaştırma yapmamızı olanaksızlaştırır. Bununla beraber Alaköy arslanı estetik olarak Assur stilinde yapılan Geç Hitit örneklerine daha yakındır. Malatya'da bulunan sırtından okla yaralanmış arslan[14], Assur sanatının özelliklerine sahip Zincirli'de kral heykeli altındaki kaidede yeralan arslanlar ve Sakçagözü kapı alanlar[15] stil olarak bizimkine benzemektedir. Bu nedenle arslanları Assur plastik sanatına özgü arslan motifinin naturalist örnekleri ile karşılaştırabiliriz. Çünkü Yakındoğu'nun en canlı av sahnelerini yaratan Assurluların, saray kabartmalarında görülen, plastik yapının hareketlilikle birleştiği naturalist üslubu bir ölçüde Alaköy arslanında da bulmak mümkündür. Alaköy eseri, üslup yönünden.II. Assur- nasirpal (M.Ö.883-859) ve Asurbanipal'in (M.ö.668-627) arslan avı sahnelerindeki dişi ve erkek arslanların [16]başlarına benzemektedir. Kuzey Suriye arslanlarındaki stilize edilmiş kulak yerine naturalist kulak şeklinin ve basık boyun yerine uzun, estetik görünüme sahip boyunun yapılmış olması eserimizi Assur arslanlarına yakınlaştırmaktadır[17] .
Yelesiz olarak yapılan Alaköy arslanını tunç ve altından yapılmış urartu küçük eserleri ile karşılaştırmak mümkündür. Kulak, çene kabartısı ve kulak üstündeki disk şeklindeki kabartılan ile Alaköy arslanma benzer türde üç Urartu eseri bilinir. Bunlardan birincisi Van Müzesi'nde sergilenen Patnos arslanıdır[18] . Bir şamdanın üç ayağı üzerinde bulunduğu anlaşılan arslanlardan ikisi şamdan ile birlikte Kudüs Müzesi'nde sergilenmektedir [19]. Yelesiz olarak yapılmış Patnos arslanının çene ve kulak üstü yapısı Alakoy arslanı ile yakın benzerlik gösterir. Bir başka benzer ise Zürih, Mildenberg kolleksiyonunda bulunan altından yapılmış bir süs eşyası üzerinde görülebilir[20]. Burada yanyana yelesiz dört arslan yerallır. Benzer özelliklere sahip üçüncü eser Karmir Blur'da bulunan kazan eklentisidir[21]. Eklenti üzerindeki arslan başı Alaköy arslan başının bir kopyası gibidir. Alaköy arslanının yüz kısmı tamamen kırık olmasına karşın, kafanın diğer taraflarının görünümü sözünü ettiğimiz üç Urartu eseri ile aynı özelliktedir. Çenenin altından başlayan ve kulak altına doğru giden kabartı, kulak üstünde yer alan iki disk, alından yüz kısmına geçişte karşılaşılan detay ve yelenin bulunmayışı bu eserlerin ortak özellikleri olarak dikkati çeker. Bir grup küçük arslan heykelciği yeleli olarak yapılmalarına karşın damla şeklindeki kulakları, kulak üstündeki yuvarlak kabartıları ile kükrer durumda betimlenmişlerdir[22]. Bu tür arslan heykelcikleri içinde kazı buluntusu olarak Ayanıs’de bulunmuş olan bronz üzerine altın kaplamalı baş dikkati çekmektedir (Çizim 4). Arslan başı yeleli yapılmasına karşın stil bakımından Alaköy arslanından farklı değildir.
Krallık dönemi süresince Urartu plastik sanatındaki stilistik gelişmeleri tesbit etmenin zor olduğu dikkate alındığında, üzerinde herhangi bir yazıt tesbit edilmeyen Alaköy arslanını kesin olarak tarihlemek zordur. Alaköy arslanı ile benzer özelliklere sahip küçük eserler genel olarak MÖ.8-7. yüzyıl içine tarihlenmişlerdir[23]. II. Rusa (MÖ.685-645) dönemine ait Ayanıs Kalesi ve burada bulunan arslan heykelciği de dikkate alındığında, Alaköy arslanlarının yapım tarihinin ve kalenin inşaasının MÖ.7.yüzyıl içinde gerçekleştirildiğini önermek yanlış olmayacaktır. Kuşkusuz kale üzerinde yapılacak kazı çalışmaları bu konunun ayrıntılı bir şekilde aydınlatılmasına olanak sağlayacaktır.
KISALTMALAR VE KAYNAKLAR | |
AA | Archäologischer Anzeiger |
Akurgal 1968 | E.Akurgal, Urartäische und Aliraniche Kunstzentren, Ankara. |
AMI | Archäologische Mitteilungen aus Iran |
AS | Anatolian Studies |
AST | Araştırma Sonuçlan Toplantısı |
Barnett 1950 | R.D.Barnett, The Excavations of the British Museum atToprakkale near Van, fra؟ XII, Ivd. |
Burney 1966 | C.A.Burney, First Season of Excavations at tire Urartian Citadel of Kayalidere, AS XVI, 55 vd. |
Datga 1992 | M.Darga, Hitit Sanati ,İstanbul. |
Frankfort 1954 | H.Frankfort, The Art an Architecture of the Ancient Orient, Harrnondsworth. |
Ist.Mitt | Istanbuler Mitteilungen |
Kellner 1976 | H.J.Kellner, Urartu. Ein Wiederentdeckter Rivale Assyriens. Katalog der Ausstellung. Mtnilr. |
Kozloff 1981 | A.Kozloff, Animals in Ancient Art from the Leo Mildenberg Collection, Cleveland. |
Merhav 1991 | R.Merhav, Secular and Cultic Furniture, Urartu. A Metalworking Center in the First Millennium B.C.E. (ed.R.Merhav), Kudus, 244vd. |
MerhavRnderl991 | RMerhav A.Ruder, Tire construction and production of a monumental bronze candelabrum of King Menua of Urartu, Anatolian Iron Ages, The Proceedings of the Second Anatolian Iron Ages Colloquium held at izmir, 4-8 May 1987 , ed. A. Çilingiroğlu and D.H.French, Britislr Institut of Archaeology at Ankara Monograplr 13, Oxford, 75 vd. |
Orthmann 1971 | W.Orthmann, Untersuchungen zur spathethitischen Kunst, Bonn. |
Ozgüç 1969 | T.özgü؟, Altintepe II. Mezarlar, Depo Binasi ve Fildişi Eserler, Ankara. |
Piotrovskii 1960 | B. B. Piotrovskii, Bronzobiye Izdeliya s Nadpisyami Sardur II iz raskolok na Karmirblurye, Issledovaniya po Istorii Kulturi Narodov Vostok, FS. IA.Orbeli, Moskova, 119vd. |
Seidl 1993 | U.Seidl, Urartaische Bauskulpturen, Aspects of Art and Iconography. Anatolia and its Neighbors. Studies in Honor of Nimet özgüç, Ankara,557vd. |
Sevin 1988 | V.Sevin, The oldest highway:between the reqions of Van and Elazığ in Eastern Anatolia. Aniquityb2, 547vd. |
Sevin 1991 | V.Sevin.The southwest expansion of The Proceedings of the Second Anatolian Iron Ages Colloquium held at izmir, 4-8 May 1987, (ed. A.Çilingiroğlu and D.H.French) British Institi! of Archaeology at Ankara Monograpli 13, Oxford, 97 vd. |
Sevin 1993 | V.Sevin, An Urartian Lion from Gevaş, Van, Aspects of Art and Iconography. Anatolia and Its Neighbors. Studies in Honor ofNimet özgüç, Ankara, 565vd. |
Zahlhaas 1991 | G.Zahlhaas,Personal Adornments, Clothing Accessones and Jewelry, Urartu. A Metalworking Center in the First Millennium B.C.E. (ed.R.Merhav), Kudus, 184vd. |