Giriş
Diyarbakır, mimari miras bakımından Anadolu şehirleri arasında çok sayıda ve farklı türde anıtlara sahip zengin yerleşimlerdendir. Araştırmamızın konusunu, şehirdeki 16. yüzyıl başlarından 20. yüzyıla kadar geniş bir zaman diliminde inşa edilen Osmanlı dönemi şehir-içi hanları teşkil etmektedir[1] .
Ekonomik ve kültürel potansiyel, Osmanlı imparatorluğu gibi belirli çağlara damgasını vurabilen toplumları, farklı ihtiyaçlar çerçevesinde yapı türleri üretmeye zorlamıştır. Ticaret yapıları, toplumsal ilerlemeye paralel gelişen yoğun ekonomik faaliyetler ve kentleşmede etkin mekânlar olarak mimarlık ve özellikle şehircilik tarihi açısından anıtsal birer yapı taşı niteliğindedir. Osmanlı şehirlerinin mekân zenginliğine katkısı bulunan bu binalar, günümüzde tarihi çehresini koruyabilen kentlerde, işlevsel yenileme bağlamında tekrardan kullanıma sunulmuş olsalar bile, dönemsel gelişimlerini ve mimari karakterlerini yansıtmaktadırlar.
Anadolu Türk Ticaret Mimarisine yönelik günümüze kadar yapıla gelen çalışmalar gözden geçirildiğinde, hanlar hakkındaki yayınların sayıca daha fazla olmakla beraber, mevcut bilgilerin daha ziyade Anadolu Selçuklu dönemine yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Literatür taramasında, Osmanlı ticaret mekânlarını doğrudan konu alan kaynaklar ise genellikle yapı türü[2] özelinde konuyu ele almışlardır. Bununla birlikte, az sayıda kaynağın genel, ticari merkeze daha bütüncül baktığı, kentsel ve mimari ölçekte yapı türlerini ve birlikteliklerini değerlendirdiği görülmektedir. Bu kaynaklar, mekân sınırlaması içerisinde konuyu irdelemekte, bir kısım literatür ise tek eser bazında bilgi üretmektedir. Diyarbakır’daki hanlar, diğer yerleşim merkezlerinin büyük çoğunluğu itibariyle de söylenebileceği gibi, sanat tarihi açısından günümüze kadar yeterince incelenerek değerlendirilememiştir. Mevcut yayınlar gözden geçirildiğinde bu konuya yönelik detaylı bilgiler edinebileceğimiz toplu bir yayın bulunmamaktadır. Hanların tamamını kapsayacak bütüncül bir yaklaşımdan ziyade, hanlarla ilgili toplu veya tek tek mimarlık ve sanat tarihi araştırmalarından elde edilen çok kısa bilgiler içermekle beraber, bilgiler doyurucu olmaktan uzak fakat kısmen fikir verici niteliktedir. Bu çalışmalarda sanat ve mimarlık tarihi açısından toplu bir değerlendirme yapılmadığı ve tek tek bilgi üreten çalışmaların bazılarının çizim, fotoğraf gibi teknik detaylardan yoksun veya yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Tahrir Defterleri[3] , Şer’iye Sicilleri[4] , Salname[5] , vakfiye kayıtları[6] gibi arşiv belgelerinde yerleri, banileri, görevlileri, sayıları ve özellikle tarihlendirme gibi çeşitli yönlerini aydınlatıcı kısa bilgiler mevcuttur. Öte yandan monografik çalışmalar için önemli birer kaynak teşkil eden seyahatnamelerde[7] ise daha çok şehrin coğrafi konumu, genel yapısı, mahalleleri veya nüfusu hakkında bilgiler verilmekle beraber, hanların dönemine göre fiziki durumlarını açıklayıcı bazı notlar da mevcuttur.
“Diyarbakır’da Osmanlı Dönemi Şehir-içi Hanları Üzerine Değerlendirme” başlıklı çalışmamızda Diyarbakır merkezindeki halen mevcut anıtsal Osmanlı dönemi şehiriçi hanlarının mümkün olabildiğince ayrıntılı şekilde değerlendirilmesi ve Sanat Tarihi açısından Osmanlı dönemi şehir-içi hanlarının karakteristik özelliklerinin, Diyarbakır’daki şehir-içi hanlarına yansımalarının tespiti amaçlanmıştır.
Bu amaç doğrultusunda, kütüphane ve arşiv araştırmalarına öncelik verilerek yayın, belge, çizim ve ulaşılabilen eski fotoğraflar taranmış, konuyla ilgili bilgiler derlenmiştir. Binaların mevcut durumlarını ulaştığımız bilgilerle karşılaştırmak üzere sıklıkla Diyarbakır’a gidilmiş; eserler incelenerek günümüzdeki durumları fotoğraflarla belgelenmiştir. Böylece her bir eserle ilgili tarihi kaynaklar, arşiv belgeleri ve yayınlardan elde edilen bilgilerin yanı sıra çizim ve fotoğraf yardımıyla bütün özellikleri dikkate alınarak mimari özellikleri analiz edilmiştir.. Diyarbakır’ın farklı iklim ve coğrafyasından kaynaklanan aidiyetler boyutunda yapılarda okunabilen yerel özellikler tespit edilmiş ve detaylı bir şekilde sunulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda Diyarbakır şehir-içi hanlarının Osmanlı şehir-içi hanlarında görülen benzerlikleri ve mahalli farklılıkları değerlendirilmiştir.
Çalışmamızda, Diyarbakır’daki hanlardan halen mevcut eserler esas alınarak plân tipleri, örtü sistemleri, cephe, malzeme ve süsleme özellikleri itibariyle önce kendi içlerinde benzer ve farklı yanları belirlenmiş, bu özelliklere göre diğer Osmanlı şehirlerindeki hanlar arasında en yakın benzerleri ile karşılaştırmaları yapılarak, gelişim çizgisindeki yerleri açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır. Diyarbakır şehir-içi hanlarının bölgesel işçiliği ve yapı detayları ile süslemelerinde görülen yerel özellikler ön plana çıkarılmıştır. Günümüze ulaşamadıkları halde ismi ve kısmen yerleri tespit edilebilen hanların mimari özellikleri hakkında bilgi edinilemediğinden bunlarla ilgili herhangi bir yorum yapılamamıştır.
Diyarbakır’da Osmanlı Dönemi Şehir-içi Hanları Mimari Özellikleri
Osmanlı’nın fethettiği bölgelerde mimari yapılar, devletin gücünü simgeleyen birer kanıt olarak yerlerini almıştır. Birçok yapı ayrıntısı, yerel koşullar ve işçiliğe göre biçimlense de İstanbul’da gelişen klasik üslup, bütün topraklardaki mimariye damgasını vurmuştur. Bugün hala birçok Anadolu kentinde anıtsal mimari örneklerinin çoğu Osmanlı dönemine ait olanlardır[8]. Osmanlı dönemi Diyarbakır’da belirli bir üslup bütünlüğü gösterebilen en önemli devredir. Geniş topraklara yayılan sanat faaliyetleri en azından büyük programlı devlet yapıları için homojen bir üslup anlayışı gösterir[9].
Araştırmalarımız, Diyarbakır’ın Osmanlı yönetimine geçtiği dönemden, Cumhuriyet dönemine kadar kentte bulunan şehir-içi hanlarının mimari özellikleri ve şehrin yoğun ticaret potansiyelinin tespitini konu almıştır. Günümüze ulaşan dört han ile Osmanlı dönemi mimarisinin Diyarbakır’a yansımalarını irdelemeye çalıştık.
Diyarbakır şehrinin Osmanlı dönemi ticari kent dokusu ve bu dokunun sınırları, Ulu Camii, Hasan Paşa Hanı ve Vahap Ağa Hamamı eserlerinin kenarında bulunduğu Gazi Caddesi ve caddeyle bağlantılı diğer kentsel mekânların dizilişi ile oluşan sokaklar tıpkı bugünkü gibi çarşı ve ticari faaliyetlerin merkezi konumundaydı. Zaman içerisinde şehrin bu merkezden koparak büyüdüğünü, Melik Ahmet Paşa Camii ve Hamamı etrafında ikinci bir ticaret merkezinin şekillendiğini ve önem kazandığını görürüz.
Ticaret merkezi ve çarşısı, günümüzde de olduğu gibi, suriçini dörde bölen kuzey-güney ve batı-doğu doğrultulu iki caddenin birleştiği kavşak ve çevresinde yoğunlaşmaktadır. Kent strüktürüne bakıldığında Mardin Kapısı çevresinin sebzeci ve bahçecilerin, Urfa Kapısı çevresinin kasap ve tabakların, Ulu Camii güneyindeki Balıkçılarbaşı mevkiinin zanaatçı ve tüccarların bir araya geldikleri alanlar olduğu görülmektedir. Bugün mevcut ve mevcut olmayan çarşı ve pazar yerlerinin, Suriçi’ni kuzey-güney ve doğu-batı doğrultulu iki ana arterin ayırdığı dört dilime göre kent içindeki konumları değerlendirildiğinde bunların çok yoğun bir şekilde sağ ve sol üst dilimlerde yani kentin kuzey yarısında yer aldığı görülür. Buna göre kentin üst yarısının ticaret alanında önemli bir rol üstlendiği, ticari faaliyetlerin daha çok bu alanda yoğun bir şekilde gerçekleştiği kanısına varılmaktadır (Çizim1,2).
Kentin ticari hayatının çekirdeğini 19. yüzyıla kadar, kent merkezinde yer alan Hasan Paşa Hanı ve Kuyumcular Çarşısı etrafında gelişen ticaret bölgesi oluştururken, bu yüzyıldan sonra kentin doğusunda çok sayıda han inşa edilmesi, ticari hayatın şehrin kuzeyine, merkezden sur dışına doğru gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır.
Diyarbakır’da Osmanlı döneminde adı bilinen 25 hanın mevcut olduğu tespit edilmiştir. Bu hanlardan Deliller Hanı, Hasan Paşa Hanı,* Çifte Han ve Sülüklü Han, günümüze kadar tamamen veya kısmen ulaşmış hanlardan, yalnız dokuzunun yeri mevcut yayın, arşiv belgelerinden yararlanılarak tespit edilebilmekte, diğer hanların ise adlarından başka bilgiye rastlanmamaktadır[10] (Çizim 2).
Şehir içi hanlarının özellikle Osmanlı döneminde, 15. yüzyıldan itibaren devletin daha da güçlenip merkezi otoritenin sağlanması üzerine yaygınlaştığını görüyoruz. Genellikle kare veya kareye yakın dikdörtgen, bazen de arsanın durumuna göre asimetrik plana sahip, tek veya çok katlı, revaklı bir avlunun etrafına sıralanmış tüccarlara ait depo ve odalarla yolculara ait mekânlardan müteşekkil binalardır[11], iki, üç avlulu veya avlusuz hanlar da mevcuttur. Diyarbakır’daki hanların plan bakımından ayırımı yapıldığında, Çifte Han dışında tek avlulu, iki katlı plan şemasının kullanıldığı görülmektedir. İncelenen hanların Türk Ticaret Mimarisinin gelişim çizgisi içerisinde Osmanlı şehir içi hanlarının önemli temsilcileri niteliğinde olduklarını söyleyebiliriz. Bu tarz binaların Osmanlı döneminde diğer şehirlerde de inşa edildiği, fakat ortak özellikleri yansıtan benzerliklerin yanı sıra çeşitli değişikliklerin de bulunduğu anlaşılmaktadır. Diyarbakır Hanlarının kronolojik sırası ve başka şehirlerdeki benzerlerini dikkate aldığımızda başlıca şu hususlar belirlenebilmektedir:
İncelenen hanların hepsinde de birer konaklama ile hayvanlara ayrılan ahır mekânı başlıca ortak yanlardır. Kronolojik bakımdan, Deliller Hanı ve Hasan Paşa Hanı hariç, Diyarbakır hanlarının inşa tarihleri kesin belli olmamakla beraber, vakfiye kayıtlarına ve mimari özelliklerine dayanarak yaptığımız tarihlendirmeler çerçevesinde Deliller Hanı[12] (1527-1528), Hasan Paşa Hanı[13] (1574-1575), Çifte Han[14] (16. yüzyıl), Sülüklü Han[15] (1680 civarı) şeklinde bir sıralama ortaya konulabilmektedir.
Deliller Hanı, revaklı avlulu ve iki katlı bir binadır (Çizim 3,4). Bu handa esas olarak tek avlu hâkimken, ahır kısmı ise yapıya bitişik ayrı bir bölüm halinde ve incelediğimiz hanlar arasında ahır mekânı binaya bitişik inşa edilmiş tek eser özelliği de taşımaktadır. Osmanlı şehir içi hanları arasında Bursa Emir Hanı[16] Tire Yeni Han[17] (1543), Gaziantep Hişva Hanı[18] (17.yüzyıl), Gaziantep Mecidiye Hanı[19] (19.yüzyıl) da benzer tarzda ahır kısmı binaya bitişik inşa edilmiş eserlerdendir.
Hasan Paşa Hanı, prizmal bir kütle teşkiliyle inşa edilmiş, revaklı avlulu ve iki katlı bir binadır (Çizim 5,6,7). Bodrum katında yer alan ahır bölümü üzerine iki katlı tasarlanmış, ancak bu düzenleme binanın dış cephelerindeki iki katlı görünüme hiçbir şekilde yansımamıştır.
Sülüklü Han ise ilk inşa edildiğinde revaklı avlulu, iki katlı bir bina olarak kurgulanmıştır[20] (Çizim 8). Ayakta kalan bölümler doğrultusunda güney cephe hariç diğer cephelerde revaklara sahip han, kat sayısı bakımından bodrum katında ahır ve üzerine bir kat şemasına sahiptir. Önceden iki katlı şemayla inşa edilen eser, üst katının yıkılması sebebiyle tek katı günümüze ulaşmıştır. Osmanlı şehir içi hanları arasında revaklı avlulu ve iki katlı plan şeması, erken tarihli yapılardan Bursa’daki Emir (Bey) Hanı[21] (14.yüzyıl ikinci yarısı) ile uygulanmaya başlanmış, İpek (Araba cılar) Hanı[22] (15.yüzyıl ilk yarısı), Geyve Hanı[23] (15.yüzyıl), Manisa Kurşunlu Hanı[24] (1497-1498), Tire Yeni Han[25] (1510), İstanbul Küçük (Çukur) Hanı[26] (1556-58), Ankara Çengel Hanı[27] (1522-1523), Kastamonu Yanık Han[28] (XVII. yüzyıl sonu- XVIII. yüzyıl başı), Tokat Voyvoda Hanı[29] (1626-32), Tire Savran Hanı[30] (16. yüzyıl), Gaziantep Yüzükçü Hanı[31], gibi örnekler verilmiş, 19. yüzyıla kadar çeşitli varyasyonları ile devam etmiştir.
Çifte Han ise başta birbirine bitişik iki avlulu han şemasıyla inşa edilmişken daha sonra hanlardan birinin yol yapım çalışmaları sırasında yıkılması sebebiyle ayakta kalan mevcut mekânlar doğrultusunda, tek avlulu revaklı ve iki katlı[32] bir bina olduğunu söyleyebiliriz (Çizim 9,10). İlk inşa döneminde, iki avlulu şemayla kurgulanan Çifte Han’ı, Osmanlı Döneminde inşa edilen iki avlulu hanlar grubuna dahil edebiliriz. Bursa Fidan Hanı[33] (15. yüzyıl ikinci yarısı), İstanbul Kürkçü Hanı[34] (15. yüzyıl), Ankara, Hasan Paşa Hanı[35] (16. yüzyıl ilk çeyreği), Edirne Rüstem Paşa Hanı[36] (1560-1561), İstanbul Büyük Yeni Han[37] (18. yüzyıl ikinci yarısı), İstanbul Sabuncu Hanı[38] (19. yüzyıl) benzer uygulamalarla Osmanlı döneminde iki avlulu olarak inşa edilmiş eserlerden ilk akla gelenlerdir.
Klasik dönem hanlarında mekânların yerleşimi esas itibariyle alt katta; avluyu çevreleyen revaklar ve revakların gerisinde tüccar oda-depoları, üst katta ise revaklı koridorlara birer kapı ve pencereyle irtibatlanan odalardan ibarettir. Diyarbakır hanlarının mekân yerleşimi ana hatlarıyla bu şemaya uymaktadır. Yolcuların/tüccarların kaldıkları ya da büro olarak kullandıkları mekânların genellikle revakların gerisinde, avluyu tek sıra halinde kuşattıklarını görürüz. Deliller Hanı ile Hasan Paşa Hanı’nda farklı bazı düzenlemeler söz konusudur. Hasan Paşa Hanı’nda üst katta bütün kanatlar, dış cephede alt katta yer alan dükkânlardan dolayı geniş tutulmuştur. Bu nedenle üst katta yer alan odalar birer kapı açıklığı ile birbirine bağlı ikişer oda şeklinde düzenlenmiştir (Çizim 5,6). Deliller Hanı’nda ise batı cephede yer alan dükkânlardan dolayı üst batı kanat, geniş tutulmuştur ve ölçü bakımından diğer kanattakilerden farklı olmakla beraber, düz atkı kemerli kapı açıklığı ile birbirine bağlı iki oda düzenlemesi dikkati çekmektedir (Çizim 4). Odaların bazılarında iki niş bulunmaktadır. Benzer uygulamayı Urfa Gümrük Han’da[39] üst kat doğu ve kuzey kanatta da görmekteyiz. Çifte Han’da alt katta kuzey dış cephede dükkân, iç cephede ise revak uygulaması, üst katta dükkânların üzerine denk gelen konaklama odaları ve revak sistemi hâkimdir (Çizim 10). Diğer cephelerde ise alt kattaki odaların üzerinde üst kat odaları ve revak uygulaması görülmektedir. Sülüklü Han’da üst katın günümüze ulaşmaması, düzenleme bakımından bilgi eksikliğini de beraberinde getirmektedir.
Fonksiyon açısından, Diyarbakır hanlarının dışa bakan dükkân üniteleri çarşıyla bütünleşmiş ticari hizmetlere doğrudan katılan eserlerdir. Aynı anlayışı yansıtan Osmanlı ticaret binalarından Merzifon Taş Han (1575-81), Edirne Rüstem Paşa Hanı (16. yüzyıl), Amasya Taş Han, Kastamonu Yanık Han[40], Samsun- Vezirköprü Taş Han, Ankara Çukur Han, Ankara Pilavoğlu Hanı[41] ve benzeri diğerlerinde de karşımıza çıkmaktadır. Hasan Paşa Hanı ise güney ve doğu cephelerine bitişik ters “L” plana ait arasta yapısıyla, Osmanlı şehir içi han mimarisinde örneklerini çok fazla gördüğümüz arasta ile bitişik inşa edilmiş hanlardan bir tanesidir. Külliye şeklinde kurgulanan kompleksten günümüze arasta ve han ulaşmıştır. Buna benzer örnekler arasında Bergama Çukur Hanı[42] (16. yüzyıl), Saraybosna Hüsrev Bey Hanı (16. yüzyıl), Ankara Hasan Paşa Hanı[43] (16. yüzyıl ilk çeyreği), Tire Kutu Hanı[44] verebiliriz. Deliller Hanı’nın batı cephede, Çifte Han’da ise kuzey cephede alt kat sırası boyunca eyvanlar dizisi şeklinde sıralanan dükkânlar, handa ticari faaliyetlerin, konaklayan halkın ve çevre sakinlerinin ihtiyaçlarını karşılaması açısından sosyal bir paylaşım olarak ticari kaygıyla inşa edildiğini gösterir. Sülüklü Han’da ise çoğunluğunu demir ustalarının kullandıkları dükkânlar binayı dört cepheden sarmaktadır. Farklı ölçülere sahip dükkânların çoğunluğu, dikdörtgen ve kare biçimli olup dışa birer kemerle açılmaktadır.
Hanlarda, avlu cephelerine hareketlilik kazandıran revaklar, katların tamamını çevrelediği gibi, bir veya birkaç cepheyle sınırlı da olabilmektedir. Deliller Hanı, Hasan Paşa Hanı, Çifte Han’da[45] avlu cephelerinin tamamı revaklı iken, Sülüklü Han’da üç cephe[46] revak sistemine sahiptir (Foto. 4,5,10,16,17,21,22).
Kemerler, revaklarda, kapı ve pencere açıklıklarında, nişlerde, portal kavsaralarında ve tonozları desteklemek amacıyla kullanılmakla beraber, kemer tipi olarak yarım daire, sivri, dilimli, basık kemer tercih edilmiştir.
Diyarbakır hanlarının örtü sisteminde tonoz, ahşap tavan, düz salma taş[47] örtü ve kubbe kullanılmıştır. Osmanlı devrinde iki katlı hanların sayısının artmasıyla beraber, kubbenin de tonoz kadar yaygın kullanılan bir eleman haline geldiğini Hasan Paşa Hanı’nda da görmekteyiz (Foto. 11). Beşik tonoz, sivri beşik tonoz ve çapraz tonoz[48] kullanımı daha çok tercih edilmekle birlikte, bazı farklı uygulamalar da görülmektedir. Sülüklü Han’ın ahır bölümünde avluya yakın konumlanan sahınlar, yarım ve dar tutulmuş sivri tonozla örtülmüştür (Foto. 24). Çapraz tonoz, hanlardan özellikle Hasan Paşa Hanı’nın revaklarında, ahır kısmında bazı bölümlerin örtüsünde kullanılmıştır (Çizim 7, Foto. 12,13). Deliller Hanı’nda her iki katta köşe odalarında da aynalı tonoz örtü deneyimlenmiştir. Manisa Yeni Han’ın[49] üst kat odalarının tamamı, Girid Hanı[50] mekânlarının bazıları, İzmir Kızlarağası Hanı üst kat mekânlarının hemen hemen tamamı aynalı tonozlarla örtülü eserlerden bazılarıdır. Örtü sisteminde kubbe kullanımına rastladığımız tek han olan Hasan Paşa Hanı’nın ikinci kat odalarının hemen tamamı ise tuğla malzemeye sahip kubbelerle örtülmüştür. Osmanlı şehir içi hanlarından Bursa Emir Hanı’nın üst kat revak köşelerinde, Manisa Kurşunlu Hanı[51] üst kat revaklarının, Trabzon Taş Han’da[52], Tire Yeni Han’ın[53] giriş bölümü üzerindeki mekânın, İzmir Selvili Hanı[54] güneybatı kanattaki mekânların bir bölümünün, İstanbul Büyük Valide Hanı ve İstanbul Kürkçü Hanı üst katlarının örtü sisteminde kubbe kullanıldığı görülen eserlerden bazılarıdır[55]. Osmanlı Mimarisinin tonoz ve kubbelerinde sıklıkla kullanılan tuğla malzeme, teknik yönden kolaylıklar sağladığından Diyarbakır hanlarında da geleneksel teknik uygulamalarından biri olarak farklı bir düzenle karşımıza çıkmaktadır. Tonozlarda kullanılan tuğlalar, uzun yüzeyi görünecek şekilde kullanılmışken kubbelerde daire şeklinde yerleştirilen bir sıra tuğladan sonra yatayda iki sıra halinde yerleştirilerek farklı bir görünüm kazanmıştır (Foto. 11).
Sülüklü Han ve Çifte Han konaklama mekânlarının tamamında ve revaklarda ahşap kirişlemeli düz örtü sistemi uygulanmıştır (Foto. 18, 25). Ahşap örtü kullanımı, Gaziantep Elbeyli Hanı hariç, Gaziantep’teki diğer bütün hanların üst kat revaklarında benzer şekilde, alttan ahşap kirişlemeli düz tavan, üstten kırma kiremit çatı ile örtülüdür[56].
Diyarbakır hanlarında en çok kullanılan malzeme, bölge mimarisine hâkim siyah bazalt taş ve açık renkli sarımsı kalker taşıdır. Taşların, düzgün kesme taş, moloz ve kabayonu taş şekliyle kullanımı yaygındır. Düzgün kesme taş; yapıların duvar, ayak, kemer ve kısmen revak örtülerinde kullanılırken, kabayonu ve moloz taş; yapıların örtü sistemlerinde örgü malzemesi ve dolgu malzemesi olarak kullanılmıştır. İki renkli (siyah, beyaz) taşların alternatif nöbetleşe kullanılmasıyla meydana gelen almaşık örgü sistemi, Deliller Hanı ve Hasan Paşa Hanı’nda cephe ve binanın birçok bölümüne hâkimken, Çifte Han’da kuzey cephe üst kat pencerelerinde kullanılan dilimli kemerlerde karşımıza çıkmaktadır (Foto. 3, 5,8,10). Sülüklü Han’da ise siyah bazalt kesme taş binanın bütün taşıyıcı sisteminde kullanılmıştır (Foto. 19,20).
İnşa tekniği itibariyle Diyarbakır’daki Osmanlı Dönemi Şehir-içi hanlarının önemli bir farklılık sergilemediği gözlenmektedir. Araştırmamız neticesi Diyarbakır’daki ticaret binalarından Sülüklü Han hariç diğerlerinde kullanılan kesme taşların, aynı yüksekliklere sahip düzgün sıralar halinde çok ince derzlerle örüldüğü anlaşılmaktadır. Deliller Hanı’nda özen gösterilerek inşa edilen ön cephe dışında diğer cephelerin kabayonu taşlarla yer yer moloz taşların gelişi güzel konulmasıyla yığma tekniğinde örüldüğü görülmektedir. Bu cephelerde düzenli- düzensiz sıralar halinde esas malzeme olarak kullanılan moloz taş, bütün hanların ahır mekânı duvarlarında da uygulanmıştır.
Eserlerin bazılarında farklı renkteki taşların dönüşümlü yerleştirilmesiyle elde edilmiş iki renkli taş işçiliği uygulandığını da görüyoruz. Hasan Paşa Hanı ile Deliller Hanı ön cephelerinde siyah bazalt ve beyaz kireç taşlarının alternatif nöbetleşe kullanılmasıyla meydana gelen almaşık bir örgü sistemi teknik bakımından onları diğer hanlardan ayıran bir özelliktir (Foto. 2,8). Yine Çifte Han kuzey cephe üst kat pencere kemerleri, Deliller Hanı ile Hasan Paşa Hanı avlu revak kemerlerinde siyah-beyaz taş kullanımı mevcuttur.
Diyarbakır Hanlarında, üst kata geçiş sağlayan merdiven sayısı her handa bir ile dört adet arasında değişmektedir. Hasan Paşa Hanı ve Deliller Hanı’nın doğu ve batı cephelerinde üst kata çıkışı sağlayan merdivenler “T”, Çifte Han’ın üst kata çıkış merdiveni ise düz merdiven şeklindedir. Deliller Hanı ile Hasan Paşa Hanı’nın merdivenleri giriş kemerleri üzerinde yükselerek altlarındaki mekânlara giriş engellenmemiş ve merdivenlerden birinin yapıların örtü sistemlerine çıkışı sağlamak amacıyla devam ettiği görülür. Urfa Hanlarından Samsat Kapısı Hanı, Millet Hanı, Kumluhayat Hanı, Topçu Hanı ve Bican Ağa Hanı[57], Kilis Andibendioğlu Ali Efendi Hanı[58] (1905) ve Birecik Sabunhane’de [59] (1890’dan önce), Sivas Behram Paşa Hanı[60] (1576), rastladığımız benzer merdivenler, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bugün de karşılaştığımız, yaz aylarında damlarda yatma geleneğinin hanlarda da uygulandığını ve 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında inşa edilen hanlarda, üst katların dışarıdan sağlanan girişlerle hanlardan bağımsız birimler haline dönüşmeye başladığını düşündürmektedir.
Anadolu’da mescitlerin şehir içi hanlarında alt kat, üst kat ve avlu ortasında olmak üzere üç şekilde konumlandırıldığı[61] ve çoğunlukla ayrı bir mekânın düzenlendiği görülmektedir. Diyarbakır hanları[62] içerisinde bugün yalnızca Deliller Hanı’nda batıdaki girişin üstünde düzenlenmiş mekân, özel bir mescit ünitesi olarak hazırlanmıştır. Deliller Hanı’ndaki gibi girişin üstünde konumlanan mescit mekânı, Urfa Gümrük Han’da, Tire Kutu Han’da, Ankara Çengel Han(1522-23)’da ve Kastamonu Yanık Han’da[63] (17. yüzyıl sonu-18. yüzyıl başı) aynı özelliklerle karşımıza çıkmaktadır.
Cephe düzenlemeleri bakımından Deliller Hanı ve Hasan Paşa Hanı’nın diğer hanlara oranla daha özenli, dikkat çekici ve görsel etkisi yüksek bir anlayışla tasarlandıkları görülmektedir. Her iki handa da siyah bazalt ve beyaz kireç taşının alternatif nöbetleşe kullanılmasıyla meydana gelen almaşık bir örgü sistemi ilk bakışta dikkati çekmektedir. Çifte Han’da ise farklı bir anlayışla dışa doğru taşıntı yapan ahşap malzemeli cumba diğer hanlarda görmediğimiz daha çok sivil mimari örneklerinde karşımıza çıkan, yerel geleneğin devamı niteliğindedir (Foto. 15). Anadolu’nun bir çok sivil mimari ve han mimarisinde karşılaştığımız bu düzenleme merkez ve taşra ortak anlayışı şeklinde yorumlanabilir. Sülüklü Han’da ise üst katın günümüze ulaşmaması ana cephenin ne şekilde düzenlendiği sorunsalını da beraberinde getirmektedir. Ancak bütün hanlarda alt katlarda ortak olan unsur dışa açılan kemerli dükkân dizileridir.
Diyarbakır hanlarının cephe elemanlarından başlıcasını oluşturan girişler, genişçe birer açıklıkla vurgulanmış durumdadır. Portaller, Osmanlı öncesi Anadolu Türk mimarisinin zengin bezemeli örneklerine göre, sade görünümleri ile ön plana çıkmaktadır. Buna karşın klasik Osmanlı şehir içi hanlarından farklı olarak geleneksel bazı uygulamalara yer verildiği de görülmektedir. Deliller Hanı girişi cepheden taşırılmış bir kütleye sahipken Hasan Paşa Hanı ana girişi cephe ile aynı hizada tutulmuştur. Hasan Paşa Hanı’nın Kuyumcular Çarşısına açılan diğer girişleri ise eyvanımsı bir düzenlemeyle derinlemesine kurgulanmakla beraber diğer dükkânlarla aynı hizada tutulmuştur. Hasan Paşa Hanı, işlevi, konumu ve belki de yaptıran kişinin gücü ile bağlantılı olarak yoğun süslemeli girişlere sahiptir. Hanın avlusuna geçiş sağlayan üç kapı, sivri kemerli eyvanlar içine yerleştirilen basık kemerli açıklıklardan meydana gelmektedir. Her iki handa da giriş kütlesi özelinde dikkati çeken unsur ise binanın ikinci kat seviyesini de geçiyor olmalarıdır (Foto. 3,9). Bu tarz girişi bulunan eserler arasında Safranbolu Cinci Han, Merzifon Taş Han[64] ve benzerleri sayılabilir. Çifte Han ve Sülüklü Han’da gösterişli girişlerden uzak yalın, vurgulanmamış açıklıkların varlığı söz konusudur. Sülüklü Han’da üst katın yıkılmasından kaynaklı tek katlı görünüm, hana geçişi sağlayan girişte de dikkati çekmektedir. Çifte Han’da ise statik açıdan yetersiz kaldığından giriş cephesi asıl dizgesini kaybetmiş durumdadır. Ancak girişi vurgulamak amacıyla açıklığın üzerine yerleştirilen ahşap malzemeli cumba, cephe düzenlemesini tamamlayan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır (Foto. 15). Yüzeysel biçimde cepheye katılan bu mekânlar, 17. yüzyıl karakteristik özelliği sergilemektedir ve aynı düzenleme Eskişehir Kurşunlu Han, Merzifon Taş Han[65], Tire Kutu Hanı, Tire Çöplü Han, Tokat Voyvoda Hanı, Tokat Yazmacılar Hanı, Tokat Paşa Hanı[66], Safranbolu Cinci Hanı[67], İzmir Kızlarağası Hanı[68], İstanbul Çuhacı Hanı[69], İstanbul Büyük Valide Hanı[70] gibi eserlerde de görülmekte ve sadece Diyarbakır’a özgü bir tarz olmadığı anlaşılmaktadır.
Hanlar, cephe düzenlemeleri açısından Suriye ile özellikle Halep’teki Osmanlı yapılarının cepheleri ile paralel özellikler taşımaktadır. Bunda valilerin güney bölgelerde görev yapmalarından dolayı, o bölgeye has beğenileri edindikleri şeklinde düşünülebilir[71]. Ayrıca Diyarbakır’daki yapıların inşasında, Halepli ya da Suriyeli ustaların görevlendirilmiş olabileceği de akla gelmektedir. Söz konusu benzerliği, ortak coğrafyada gelişen ortak bir kültürün göstergesi şeklinde kabul etmek mümkündür[72]. Birer şehir içi hanı niteliğinde olmalarından korunma gereksiniminin ikinci plana alındığı ve dışta kale görünümünden uzaklaşılmış, yapının dışa açılımı arttırılmıştır. Bunun sonucu cephelerde kapıların yanı sıra pencerelerin ölçü ve formlarında farklı arayışlara yoğunlaşarak insani boyutlarda ölçülü ve sade bir süsleme anlayışına gidilmiştir.
Süsleme bakımından Diyarbakır’daki şehir-içi hanlarının fazla zengin olmadığı anlaşılmaktadır. Hanlardan Hasan Paşa Hanı ile Deliller Hanı dışında diğer hanlarda süsleme unsurlarına fazlaca rastlanmadığı veya özgün süslemelerin günümüze ulaşamadığı belirlenebilmektedir. Binaların giriş cepheleri, portal düzenlemeleri, kapı ve pencere alınlıkları süslemelerin yer aldığı kısımlardır[73].
Taş süsleme, Anadolu’da özellikle Selçuklu döneminde yoğun bir kullanım alanına sahiptir ve hemen her yapı türünde bilhassa geometrik motiflerin zengin kompozisyonlarıyla karşılaşılır[74]. Ancak Beylikler ve Erken Osmanlı dönemiyle başlayan sadeleşme akımı, süsleme programını da etkilemiş ve önemli derecede bir azalma meydana gelmiştir[75]. Bir yandan Selçuklu taş tezyinatı geleneği devam ettirilirken diğer yandan bitkisel bezeme ağırlık kazanmıştır[76]. Bu çerçeveye göre değerlendirildiğinde Diyarbakır ticaret binalarının taş süsleme itibariyle oldukça sade yapıldıkları söylenebilir. Dikkat çeken en önemli bezemeler ise Deliller Hanı ile Hasan Paşa Hanı’nda görülür. Bu eserlerde karşılaştığımız süslemeler mahalli karakterde olup benzerleri başka yapılarda görülmemektedir. Süslemelerde siyah bazalt ile sarımsı kalker taş üzerine oyma tekniğinde bitkisel, geometrik ve kısmen de yazı tercih edilmiştir. Dış mimaride sadece batı cephede yoğunlaşan süsleme programları Deliller Hanı ile Hasan Paşa Hanı’nda benzer özellikler göstermektedir. Deliller Hanı’nda siyah bazalt kesme taşla inşa edilen cephe ile iki renkli taş işçiliğine sahip sivri kemerli giriş eyvanı dikkati çekerken, Hasan Paşa Hanı’nda boydan boya iki renkli taşların dönüşümlü kullanımıyla oluşturulmuş duvar örgüsü hakimdir.
Geometrik süslemenin yoğun kullanıldığı bina Deliller Hanı’dır. Binanın giriş eyvanı yan duvar yüzlerine açılan beşgen planlı mihrabiyeler dıştan dört yönden geometrik bordürlerle çevrelenmiştir. İki farklı bordürle çevrelenen nişin dıştaki dar bordürüne karşılık içte daha geniş tutulan bordürün yüzeyine geometrik bir düzenleme işlenmiştir. Kompozisyonda çapraz eksenlerde kesişen ikili zencerek sıraları zeminde sekiz köşeli yıldızlar meydana getirmektedir. Eyvanın güney taraftaki duvar yüzeyine açılan mihrabiyenin etrafında benzer şekilde büyük sekizgenlere geçme yapan yarım küçük sekizgenler zeminde sekiz köşeli yıldız motifleri oluşturmuştur. Eyvanın doğu duvarındaki kapı üstüne yatay dikdörtgen yerleştirilen panonun etrafında da geometrik süsleme bordürleri dikkati çeker. Bordür, yüzeyi oyularak belirtilmiş sekiz köşeli yarım yıldızların yan yana dizilmesinden meydana gelmektedir.
Geometrik süslemenin görüldüğü diğer bir yapı ise, Hasan Paşa Hanı’dır. Batı cephenin ortasındaki asıl cepheden yükseltilerek düzenlenen bölümün alt kesiminde sivri kemerli giriş eyvanının dış köşelerine yerleştirilen gömme sütuncelere geometrik motifler işlenmiştir. Sütunce başlıklarında bileziklerle ayrılan, yukarıya doğru genişleyen ve dikdörtgen bir prizmayla son bulan sistemde, üstte dörtgen prizmanın görünen yüzeylerine işlenen geometrik düzenlemede iki şeritli örgü köşeli “S” kıvrımları yaparak yüzeyde ters- düz “Y” motifleri meydana getirmektedir.
Çarşılarla bağlantılı güney cephenin ortasındaki basık kemerli girişin üstünde üçlü pencere düzenlemesinde sütuncelerin dikdörtgen prizmal, ikinci bölümün görünen yüzeylerinde sekiz köşeli yıldızların yan yana dizilmesinden meydana gelen geometrik süslemeye yer verilmiştir.
Hasan Paşa Hanı doğu cephesi ortasında yer alan giriş eyvanının dış köşeliklerinde yer alan sütuncelerin gövdeleri geometrik kompozisyonla kaplanmıştır. Tek yivli şeritlerin meydana getirdiği kompozisyon sekizgen geçmelerden oluşmaktadır. Büyük boyutlu tam sekizgenlerden geçen küçük yarım sekizgenler zeminde sekiz köşeli yıldız motifleri meydana getirerek kompoze edilmiştir. Eyvanın yan duvarlarında yer alan nişlerin üstünde her iki tarafa yerleştirilen dairesel madalyonlar dışta dairesel yaylarla on altı dilimli olarak düzenlenen silmelerle sınırlandırılmıştır. Çerçevenin içindeki alanın yüzeyi aynı geometrik kompozisyondan alınan kesitle doldurulmuştur. Kompozisyonda tek yivli şeritlerin oluşturduğu dokuz kollu yıldızlar yatay ve dikey eksenlerde birleşerek zeminde beş köşeli ve üç köşeli küçük yıldız motifleri meydana getirmiştir.
Bitkisel süsleme Diyarbakır hanlarından Deliller Hanı, Hasan Paşa Hanı ve Çifte Han’ında görülür. Deliller Hanı’nın sivri kemerli giriş eyvanının sütunce başlıklarının alt bölümün köşelerine yüzeyi yivlendirilerek hareketlendirilmiş birer yaprak motifi ile aralarında konsolvari çıkıntılara yer verilmiştir. Eyvan kemerinin üst bölümünde yer alan iki pencerenin basık kemeri, iki renkli taşlarla geçmeli olarak düzenlenmiştir.
Bitkisel bezemenin görüldüğü Hasan Paşa Hanı’nın giriş kapısının köşelerindeki sütuncelerin başlıklarında, silindirik bölümün yüzeyinde köşeye yerleştirilen palmet motifleri iki yandan rumilerle çevrilmektedir. Rumilerin kollarının yanlara doğru kıvrık dallarla devam ettirilmesi ile boş yüzeyler dolgulanmaktadır. Batı ve doğu cephedeki kapı kemerlerinin iki yanında duvar yüzeyine birer lale ve hataiden oluşan bitkisel dal işlenmekle beraber, lale motifi ve yapraklar küçük dairelerle hareketlendirilmiştir[77] (Çizim 13,14). Şuan mevcut olmayan ve muhtemelen dairelerin içinin kum tanecikleri ve ziftin karışımı ile doldurulması görsel bir hareketlilik amacıyla yapılmış olmalıdır. Diyarbakır’a has mimaride kullanılan bir süsleme tekniği olarak karşımıza çıkan bu teknik, benzer özelliklerle, Halep ve Şam’daki Osmanlı Dönemi mimari eserlerinin süsleme programlarında da görülmektedir. Batı cephesi sivri kemerli eyvanın üstünde iki pencere arasına yerleştirilen büyük boyutlu kare yazı panosunun üst köşelerine ortada ince uzun palmet motifleri, yanlarda yer alan birer lale motifi ile birleşerek bitkisel dal meydana getirmektedir.
Hasan Paşa Hanı’nda kapı, pencere, sütun başlıkları süsleme bordürlerinde palmet, rumi, kıvrık dal, yaprak motifleri gibi bitkisel karakterli düzenlemeler sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.
Diyarbakır hanları arasında Çifte Han’da giriş kapısı kemer köşelerinde, Hasan Paşa Hanı batı ve doğu giriş kemer köşelerinde lale ve hatai motifleriyle düzenlenen bitkisel dal kompozisyonu görülmektedir (Çizim 15). Çifte Han’da diğer bitkisel karakterli süslemeler, kuzey cephe üst kattaki dilimli pencere kemerlerin arasında kalan duvar yüzeylerinde oluşturulan kompozisyonlardan ibarettir. Diyarbakır’a özel, yerel süslemeler olarak gördüğümüz bu süsleme, süzme kirecin yumurta akıyla iyice karıştırıldıktan sonra, muhtemelen metal kalıplarla duvarlara yapıştırılması ve donmaya yakın kalıpların sökülmesi tekniği ile oluşturulmuştur[78]. Diyarbakır sivil mimari örneklerinde de sıklıkla tercih edilen bir teknik olması, mimari dekorasyonda mahalli bir özellik sergileyip diğer Osmanlı Ticaret Mimarisi eserlerinde görülmeyen bir ayrıntıdır.
Diyarbakır Hanlarında kitabeler dışında süsleme amacıyla yapılmış yazılara yalnızca Hasan Paşa Hanı ile Deliller Hanı’nda kûfi yazılı panolarda rastlanılır. Deliller Hanı’nda dört[79] yazı panosunun iki tanesi portal eyvanında, eyvan yan duvar yüzeyindeki mihrabiyelerin üzerinde yer almaktadır. Mihrabiyelerden kuzeydekinin üzerinde iki yönde bakışık olarak “Muhammed” ve güneydekinin üzerinde “bismillahirrahmanirrahim” yazmaktadır (Çizim 11,12). Hanın iç mekânında avlunun doğu cephesinde giriş eyvanı ile aynı eksen üzerinde yer alan eyvanın üst kesiminde iki kare panoda beyaz kalker zemin üzerine bazalt malzemeyle harfler oluşturulmuştur. Bu yazılardan batıdaki okunamamakta, doğudakinin ise “Allah Gani” olması mümkündür.
Hasan Paşa Hanı’nda ise batı cephesi girişi üstünde iki pencere arasında yer alan kûfi panoda dört yöne bakışık “Muhammed” yazısı yer almaktadır.
Sonuç
Günümüze ulaşabilenler üzerinde yürütülmüş araştırmamız, Diyarbakır’ın han ve çarşısı ile ticaret işlevine cevap veren yapılarıyla zengin ticaret potansiyeline sahip bulunduğunu, fakat çoğunun deprem, yangın gibi afetler yanı sıra ne yazık ki bilinçsiz onarımlar başta olmak üzere, insan eliyle yapılan tahribatlar ve ihmal izlerini taşımalarından dolayı asıl vasıflarını kaybettiklerini ortaya çıkartmıştır.
Eserlerden Hasan Paşa Hanı ve Kuyumcular Çarşısı külliye programı çerçevesinde birbirine bitişik konumlanmış, diğerleri ise müstakil binalar halinde karşımıza çıkmaktadır. Hasan Paşa Hanı etrafında hanla organik bağlantılı, sokak boyunca dizilen dükkânlarla teşkil edilmiş çarşı dokusu klasik dönem külliyelerine benzemekte ve ileri şehircilik anlayışını da ortaya koymaktadır.
Eserlerin plan, dış kütle, iç görünüş ve malzeme bakımından Osmanlı geleneğine bağlı kaldığı, fakat ekseriyetle bölgesel karakteristikler sergilediği de anlaşılmıştır. Büyük ölçülere sahip pencere tasarımı ve ocak işlevli nişlerin daha az tercih edilmesi, Diyarbakır’ın sıcak iklim koşullarına bağlı şekillenen yerel özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Elimizdeki verilere göre, plan tiplerini belirleyebildiğimiz hanların tamamı, bir avlu etrafında kullanım mekânlarının dizilmesi ile inşa edilmiştir. İnşa edildiği arazinin kadastral durumuna göre şekillenen hanlar, çoklukla simetrik plana sahiptir. Hanlar, kat durumuna göre iki katlı plan şemasına sahip olduklarını söyleyebiliriz.
Eserlerin örtü sisteminde ahşap kirişlemeli düz tavan, kubbeyle beraber beşik, çapraz ve aynalı tonoz çeşitlemeleri uygulanmıştır. Kubbe geçişleri ise genellikle tromplarla sağlanmıştır.
Diyarbakır şehir-içi hanlarında inşa malzemesi çoğunlukla koyu renk bazalt taşı, kesme tekniğiyle kullanımının yanı sıra beyaz veya sarımsı kireç taşıyla alternatif nöbetleşe kullanılmasıyla meydana gelen almaşık örgü sistemi kullanılmıştır. Binaların özellikle cephelerinde karşımıza çıkan iki renkli taş malzeme, bölgesel bir karakter sergileyerek diğer yapılarda da sıklıkla görülmektedir. Estetik bir anlayışın ürünü şeklinde yorumlayabileceğimiz bu tutumun altında, taşın kendisine doğrudan bir müdahale etmeden, farklı renkte bir taşın kombinasyonuyla görsel bir etki yaratma çabası hissedilmektedir.
Yapılarda dönemlerinin karakteristiğini sergileyen süsleme programlarına belli ölçülerde yer verildiği görülmüştür. Abartıdan uzak yalın bir süsleme programı içinde bitkisel, geometrik ve kısmen de yazıdan oluşan düzenlemeler konu edinmiştir. Süsleme bakımından Hasan Paşa Hanı portallerinin kapı açıklığı etrafına, yukarısına işlenmiş bordür ve rozetler adeta külliyenin bir sembolü niteliğindedir. Yine Deliller Hanı ile Hasan Paşa Hanı’nın portal ve iç mekan duvar yüzeyinde kûfi karaktere sahip yazının kullanımı Artuklu Dönemi Mimarisine damgasını vurmuş süsleme anlayışının, beğenilerinin, tekrardan popülarite kazandığının göstergesidir. Çifte Han’da üst katta duvar yüzeyinde kısmen varlığını koruyan süzme kireç ve yumurta akı karışımı ile elde edilen süsleme tekniği, siyah taşın üzerine uygulanarak karşımıza çıkmaktadır. Beyaz kireç taşı üzerine ise zift ve kum tanecikleri karışımının kompozisyonlardaki daire şekilli oyuntulara doldurarak görsel bir etki yaratılmıştır. Bu iki teknik Osmanlı Dönemi Ticaret Mimarisinde görülmeyen bölgesel özelliklere sahip süsleme detaylarıdır. Taşın işlenmesinden ziyade faklı renk taşların birleşmesiyle oluşturulan etki, yoğun süsleme kompozisyonlarının kullanımını da etkilemiştir. Öte yandan binalara ait pencere ve su şebekeleri, estetik görünüş sergileyen ayrı birer unsurdur.
Araştırmamız sonucu, çok sayıda ve farklı türdeki eserlerle zengin bir mimari dokuya sahip Diyarbakır’da, hem bölgesel hem de uluslararası ticaret ağı içinde ticaretin sağlam koşullarda ve güvenilir bir şekilde devlet eliyle ilerlemesi için çok sayıda binanın inşa edildiğini, ancak bazılarının çeşitli tahribat, bilinçsiz müdahaleler ve bir takım ilavelerle asli özelliklerini büyük ölçüde yitirdiklerini, Çifte Hanı’n da bakımsız bırakıldığı ortaya çıkarılmıştır.
Bir çok yapı ayrıntısı, yerel koşullar ve işçiliğe göre biçimlenmiş olsa da, İstanbul’da gelişen klasik üslup, Diyarbakır şehir-içi hanlarında da okunabilmektedir.