Demografik durumuyla değişmelerini mütalaa etmek istediğim dönem uzun ve pek çok açıdan karışıktır. Bir taraftan, uzun olan bu dönemin kaynakları hazan son derece az, bazen ise çok çelişkilidir. Öte yandan, siyasi istikrardan mahrum olan bu karışık dönemde yerleşmelerin bir haylisi aynı zamanda bir değil, iki-üç devlet temsilcisine ait olup, bunlardan bize birbirinden farklı etkinlikteki vergilendirmelerinin yazılı belgeleri kalmıştır. Yüzyıllar sonra, bizim hangi sorulara mümkün olduğu ölçüde kesin cevap almak isteyeceğimizi bilmiyorlardı elbet. Bu nedenle gerçeği bütünüyle ve ayrıntılarıyla yansıtabilme yolundaki arzudan vazgeçmemiz lâzım. Nüfusun rakamlarla nitelenebilecek göstergelerini ana hatlarıyla saptamakla, kimi konularda ise varsayımlarla yetinmemiz gerekecek. Az veya çok başarılı olacağı ümidiyle inceleyebildiğimiz başlıca alanlar şunlardır: Nüfusun toplam sayısı, köy ve şehir kesiminde yaşayanların oranı, ortalama yerleşim bölgesi büyüklüğü, nüfus yoğunluğu, köylerin yok oluşu, milli dağılım ve bunların zamanla değişmesi. Doğrudan doğruya Osmanlı dönemi öncesi ve hemen sonrası nüfus sayısını daha yakından bilseydik, işimiz çok daha kolay olurdu. Ancak, hareket tarihimiz 1526 (yani Mohâcs /Mohaç/ meydan muharebesi yılı ) bile olsa, hemen hemen bütün ülkeyi içeren ilk vergi tahririnin yapıldığı zamana kadar daha 30 yıl geri gitmemiz gerekiyor[1]. Osmanlı egemenliği altında olan toprakların büyük bir kısmı tekrar ele geçirildikten sonra ise, ilk ülkesel, fakat azami ölçüde güvenilmez olduğu anlaşılan tahririn hazırlanmasına kadar yine 30 yıla yakın zaman geçti[2]. Böylelikle ilk gerçekten güvenilir rakamlar sadece 1787 yılında bitirilen ilk resmi nüfus sayımından elde edilebilir[3]. Nitekim şimdiye kadar yürütülen tarihi araştırmalar şu iki ana temele dayanmıştır: Bir taraftan 1494-1495 yılı "Porta" olarak anılan vergi birimlerinden çıkartılan 3,5 - 4 milyon civarındaki toplam nüfus sayısı, öte yandan 1787'delti 8,5 - 9,2 milyon arasındaki ahali. (Bu rakamlara Hırvatistan ve Eski Slavonya dahil değilken Drava nehri ötesindeki üç yeni Slavon ili, yani Valkö, Szerem ve Pozsega dahildir.) Osmanlı dönemindeki durumun hangi rakamlarla karşılaştırıldığı son derece büyük önem taşıdığı için, XV. yüzyılın çıkış noktasını oluşturan değerini ele almakta yarar vardır. Bu bakımdan Istvn Szabö'nun iki hesaplama yöntemi kıyaslanabilir.
Bunların birinde 1494-1495 tahririnde sıralanan 250.000 vergi ünitesi temel alınıyor. Çok yönlü spekülasyonlardan sonra köy ve "kasaba[4]' nüfusu 3 ile 3,2 milyon arasındaki bir değerde saptanıyor[5]. İkinci hesap: köy şebekesinin meydana gelişini incelediği kitabında 1401-1526 arasındaki devrenin ortalama köy büyüklüğünü tespit ediyor. Ona göre, 1200'den sonra azalma eğilimi gösteren bu rakam 86 idi. Belgelerde gösterilmeyen halk oranını % 10-20 olarak belirtiyor, "kasaba" ahalisinin tahminen % 16-20 civarında olduğunu öne sürüyor, köylerin sayısını ise 18-19.000 olarak veriyor[6]. Ortalama nüfus sayısını önerdiği daha yüksek rakamlarla çarpsak bile, elde edilen nüfus 2,3 - 2,5 milyondan fazla olmayacak ve aynı iki yerleşim kategorisini kapsayan bu gösterge önceki tahmine göre 700.000 kişilik bir negatif fark gösteriyor.
İki rakamın karşılaştırılması Macaristan nüfusunun Osmanlı dönemi arifesinde büyük bir ihtimalle 3,5 milyona daha yakın ve belki bundan da biraz daha az olduğu intibaını uyandırıyor[7]. Bu görüşü kanıtlayacak bir nokta daha var: "Portaların sayısı başta Baranya, Somogy ve Tolna illerinde inanılırlık sınırını aşan ölçüde yüksektir. Örneğin Szabö'nun hesaplama yöntemini izlediğimizde Baranya ilinde ortalama köy büyüklüğü 200 kişi civarında olacak[8] ki bölgenin özelliklerini bilenler için kesinlikle ihtimal dışı bir rakamdır. Çünkü bu il Macaristan'ın hâlâ en çok küçük köye sahip olan yöresidir.
Osmanlı dönemine geçtiğimizde ilk göze çarpar' zorluk, birbirlerinin zararına bazen büyüyen, bazen küçülen siyasi oluşumların (yani Türk ve Habsburg Macaristan'ın ve Erdel'in) yüz ölçümünü bilmememizdir. Sınırların böylesine değişmesinin yanı sıra tamamıyla kontrol altında bulundurulan veyahut ahalisinin ancak bir kısmı vergilendirilebilen yerleri kolay kolay ayırt edemiyoruz. Vergi defterlerine taraflar en asgari miktarda vergi veren köyleri bile kaydediyorlardı. Uçlarda olan bu yerlerin ahalisinin bazen çok yüksek bir oranı tahrir dışı kaldı.
Bunu kimi bölgelerde rakamlarla da belgeleyebiliyoruz. Hem Türkler, hem Macar derebeyleri tarafından vergilendirilen köyler başlıca olarak kuzey sancaklarda bulunuyor. Örneğin Esztergom /Estergon/ sancağına bağlı ve 1570 tahrir defterinde[9] karşımıza çıkan Bars iline bağlı köylerin 104 tanesi 1598 yılında gerçekleştirilmiş hane sayımına[10] ilişkin verilerle karşılaştırılabilir. Defterde sıralanan 1.400 haneli vergi mükellefine karşılık 1598'de 4.200 hane ve 5.100 aile reisi bulunuyordu (rakamlar yuvarlaktır). % 300'ü aşan fark, Bars ilindeki bu köyleri Osmanlıların ancak kısmen deftere alabildiklerini açıkça gösteriyor. Başka bir deyişle, bu yerler tam anlamıyla 'Osmanlı egemenliği altında olan topraklar' değildi. Türk tahririnde hili ez raiyyet kaydedilen yerlerin bir kısmında yoğun ahalinin mevcut olması gerekti ki bu, 28 yıl sonra 20-40, hatta 100 haneye sahip olmalarından anlaşılıyor, bu gerçeği daha da teyit eder[11].
1578 N6grâcl /Novigrad/ tahrir defterinde[12] ise terazinin kefesi Türk kaynağı tarafına kayıyor: Karşılaştırılan 27 köyde Türkler 771 aile kaydettikleri halde hane sayımında ancak 401 hane sıralanıyor. Demek ki bu bölge gerçekten Osmanlı kontrolü altındaydı. Hont iline bağlı köylerde kuzey ve güney yöreler arasında belirgin bir fark var: Daha aşağıda bulunan köylerde Türk muharririnin etkinlik derecesi daha yüksek iken yukarıya gidildikçe durum değişiyor ve hanelerin sayısı fazlalaşmaya başlıyor.
idari bölümlerin sınırları böylelikle vergilendirme şeridi ile bu kenar bölgelerde aynı olmadığından XVI. yüzyılın sonlarına doğru hangi devlete ne kadar toprak düştüğünü, bu özelliği göz önünde tutarak hesap etmemiz lazım. Yüzyılın sonunu vurgulamamızın sebebi en güvenilir ve kıyaslanabilecek kaynaklara bu dönemde sahip olmamızdır. ihtiyaç gereği, Habsburg Macaristanı yerine Ortaçağ Macaristan'ının Osmanlıların elinde olmayan illerini ve Erdel Büyük Prensliği yerine tam anlamıyla Erdel'i birer ünite olarak kabul etmek zorundaydık.
Bu hesaplamaların sonucu olarak Osmanlı bölgeleri ve Macaristan illeri için 100-120.000 km2 ve Erdel için 60.000 km2 elde edildi[13].
Nüfus sayısının saptanmasına Türk topraklarıyla başlayabiliriz. 1568- 1580 yılları arasındaki devreden her Macar sancağı için ilke olarak tüm vergi mükellefini içeren defterler kalmıştır. 12 yıllık zaman farkı doğal olarak bir çeşit belirsizlik kaynağı olabilir, fakat son yekünu önemli ölçüde etkileyebilecek nitelikte olamaz. Çünkü söz konusu olan dönem nispeten rahattır ve böylelikle ölüm oranında ani bir değişme beklenemez. Göç edenler hakkında kesin bir şey söylemek daha güçtür, fakat bunu, defterlerde mevcut olan müphemiyetler arasına rahatlıkla sıralayabiliriz. Buda /Budin/ vilayetine bağlı 16 sancağın 1577-1578den kalma cizye toplamları demin anılan amaçla hazırlanmıştı[14]. Ayrıntılara girmeden şunu belirteyim: Bu listeden, gerçekten Osmanlı bölgesi olan yerler için tahminen 62.000 aile başkanı kalıyor. Temesvâr /Tımışvar/ vilayeti tahrir defterlerini teker teker gözden geçirdikten sonra 36.000 aile reisi toparlanabildi[15]. Nihayet Szer6n /Sirem/ sancağında 12.000'e yakın[16], Pozsega /Pojega/ sancağında ise en az 10.000 aile başkanı kaydedildi[17]'. Bunların yekünu 120.000 aile başkanı eder. Önceki araştırmalar, deftere geçirilmeyenlerin oranını bütün nüfusa göre % 30 civarında tespit etti[18]'. Buna göre, gerekli ilâve yapılınca 170.000 aile reisi elde edilir, ki bu, 850.000'lik sivil nüfusun mevcudiyetine delâlet eder. Buna 50.000 kale eri ile umarlı asker[19] ve sivil Müslüman eklenebilir. Demek ki Osmanlı bölgelerinin toplam nüfusu 900.000 kişi olarak tahmin edilebilir.
Habsburg Macaristanı'nda bu dönemde yapılan değişik vergi listeleri gerçek nüfus şartlarını pek yansıtmıyorlar[20]. Bu nedenle, ülkenin kuzey bölgelerindeki nüfus sayısının tespitine 1598'den kalma yukarıda anılan, ötekilerden çok daha güvenilir ve hemen hemen her il için mevcut ev sayımı malzemesini kullandım. Evlerin sayısına dayanarak var sayılabilen 1.600.000'lik nüfusa listeden eksik "serbest kral şehirleri"[21], maden şehirleri ahalisi ve kale erlerinin yanı sıra muaf olan çeşitli kitleler ekleniyorsa ve sayıları 200.000 olarak tespit ediliyorsa, bu bölgenin toplam nüfusu aşağı yukarı 1.800.000 olacaktır.
Erdel'de yaşayanlar hakkında o dönemden kalma verilerimiz çok daha kısıtlıdır. Sadece Sekel ve Saksonların yaklaşık sayısını biliyoruz[22]. Bu yüzden XV. yüzyılın 500.000'lik nüfusundan hareket etmek daha akla yakın geliyor ve bu durumda nispeten az zarar gören bu bölgenin toplam ahalisi için 700- 800.000 kişi pek fazla gözükmüyor.
Yukarıdaki tahminlerde yüz bir kişilik hatalar mümkün olsa bile bu sonucumuzu önemli ölçüde etkileyemez: XVI. yüzyılın sonunda Macaristan'ın nüfusunu 3,5 milyona yakın bir değerle karakterize edebiliriz[23]. Bu rakam önceki yüzyılın sonundaki ile aşağı yukarı aynıdır, belki biraz daha fazladır.
Nüfus sayısında böyle bir durağanlık gözlenirken halkın milli dağılımı alanında kimi değişmelerin meydana geldiği şüphesizdir. Bunun miktarı hakkında kesin bilgimiz yok, olamaz da zaten; çünkü başlangıç noktasındaki sayısal durum sadece birtakım tahminlerden ibarettir. Bunlara göre, Mohâcs öncesinde Karpat havzasında yaşayanların yüzde 80 civarındaki oranı Macard1[24]. Kanaatime göre, bu oran en iyi ihtimalde bile maksimumdur hatta biraz iyimser bir savdı r. Fakat azınlıkların önemli bir kısmı savaşların dokunmadığı çevre bölgelerde oturduğu için, bunları n, yani Slovak, Rusin, Romen ve Almanların doğal artışı kaybolmadı. Buna karşılık, ülkenin Macarların yaşadığı orta bölgelerinde bu artış silindi. Hatta Mohâcs - Szeged /Segedin/ - Arad çizgisinden güneye düşen illerde yayaşan Macarların büyük çoğunluğu uzayan savaşlara ve bir Sırp asisi, Yovan Çemi'nin yönettiği isyana kurban olduğu için yerlerine - kısmen Osmanlılardan kaçan - yabancı unsurlar geldiler[25].
Şimdi, kısmen yayımlanmış, kısmen henüz incelenmemiş defterlere dayanarak Osmanlı bölgelerinde köy ve şehir kesimindeki ahalinin oranını saptamaya çalışacağım. Türkler tarafından Macarlardan alınan varoş /varos/ kelimesiyle adlandırılan her yerleşim merkezini şehir olarak kabul ettim. Bu prensip izlendiğinde Buda sancağının gayri Müslim kent halkı 1546da toplam nüfusun yüzde 25'ini oluşturuyordu. Bu oran 1580'e kadar yüzde 28'e ulaşırken, 10 yıl sonra yüzde 22'ye geriledi[26]. Böyle olmakla birlikte bu son rakam bile oldukça yüksektir, fakat kimi yöreler bundan da müspet değerler gösteriyor. Mesela Szekszard /Seksar/ sancağında şehir ahalisi 1580 dolaylarında yüzde 40'a yakındı[27] (ve önceleri bunun da üstündeydi). Aynı zamanda kentleşme bakımından daha geri kalmış bölgeler de vardı: Simontornya /Şimontorna/ livasında şehirlerde oturan Hıristiyanların nispeti 1565'ıe yüzde 5'i bile aşmıyordu[28]. Çelişkili değerler aldancı olmasın diye araştırılan alanı genişleterek Buda ve Temesvar' ı vilayetlerinde 15 sancağın [29] yaklaşık 67. 000 aile başkanım bu açıdan tasnif ettim. Bunların 15.000 küsuru, yani yüzde 22,4'ü şehirlerde yaşıyordu. Müslimleri de hesaba katarsak, bu oran daha da yükselecek, çünkü Macaristan'da bunlar, pratikte sadece kent halkını artırdılar. Bir araya getirdiğimiz malzemede birkaç "serbest kral şehri[30]' de mevcut olmasına rağmen, bu değeri kıyaslayabilmek için önceki araştırmaların XV. yüzyılın sonunda "kasabalar" ahalisinin oranını yüzde 16-20 arasında saptadikim hatırlatmakta yarar var[31].
Sorunun olumsuz yanı, uzun vadede hemen hemen hiçbir şehrin sürekli bir gelişme gösteremediği, tam aksine, arada bir zirveye erişen nüfus sayısını beklenmedik ve ansızın gerilemelerin takip ettiğidir. Bunun nedeni yerlere göre farklıdır: Örneğin yönetim merkezi olan kentlerden Macarlar genellikle kaçıyorlardı, yerlerine Müslim askerler ve az miktarda başkaları geliyorlardı; bazen istenen vergi dayanılmayacak kadar yüksekti; Tatar yardımcı kuvvetlerince yapılan akımların gayesi daha büyük yerlerdi ve sonuçta bunlar daha fazla etkileniyordu.
Acaba dayanıklılık gücü daha az sanılan köylerin ortalama nüfusu XVI. yüzyıl boyunca artış mı, yoksa azalma mı gösteriyor? Buda sancağında, savaşların sona ermesinden birkaç yıl sonra, yani 1546'da 296 köyün deftere geçirilen aile başkanı sayısı yerleşim yeri başına 24,5 idi. Bu gösterge 1580'e kadar 28'e erişti. Bu yıllarda bölgenin köyleri de sarsılmış olmalı, çünkü 1590a kadar ortalama değer ilk tahririndekinden de bir kişilik azalma göstererek 23,5 kişiye indi[32]. Kapsadığı yörelerde çağa göre büyük sayılan, yani 60 aile reisinden daha kalabalık köylerde oldukça büyük miktarda sahip olmasına rağmen Gyula livasının ortalama köy ahalisi Buda'nınkine oldukça yakındır: 1567'de 24,3 ve 1579'da 27,7 aile başkanı[33]. Bu verilerin tezatı olarak Lippa /Lipova/ sancağının 417 köyü, başta Romenlerin kurduğu bir sürü küçük köyün etkisi altında, sadece 9 ailelik ortalama veriyor[34]. Simontornya sancağında ise bu ortalamalar şöyle bir dağılım gösteriyor: 1546 - 17,3; 1552 - 24,9; 1565 -21,0; 1570 - 20,6; 1580 - 20,5; 1590 - 18,8[35]. Buda ve Temesvâx'â. bağlı ve şimdiye kadar ele alabildiğim 12 sancakta[36] ve bunların 2.300'e yakın köyünde 1568 ile 1580 arasında tipik olan kaydedilen aile başkanı sayısı tanı 20 idi. Bu değer, defter dışı kalanları da hesaba kattığımız takdirde, önceki yüzyıl için ülke çapında hesaplanan ortalamaya nazaran belirli bir artışa delâlet ediyor. Yukarıda anlattığımız gibi, XV. yüzyıl için verilen ve az bulduğumuz 86 kişilik[37] ortalama yerine 110-120 kişi ile hesaplarsak bunun karşısında -Türk defterlerinin verilerini de düzelterek- adı geçen sancaklardaki ortalama 140 insan yakınında olacak. Macaristan'ın geri kalan illerinde benzer sonuçlara varmak mümkün. 1598 ve sayımında ortalama ev sayısı 25'tir ki bu, 150-175 kişiye eşittir.
Toplam ahali sayısında iki ana bölge arasında gördüğümüz farklılıkların netice itibarıyla sorumlusu nüfus yoğunluğundaki değişikliklerdir. Osmanlıların elinde olan bölgelerin ortalama nüfus yoğunluğu 7,5 kişi idi. Buna karşın kuzey illerde km2 başına 15 insan düştü. Köylerin ortalama nüfusu da birbirine çok yalkın idi, böylelikle dengesizliğin asıl nedeni, Osmanlı bölgelerindeki halkın çok daha az, ötekinin hemen hemen yarısını oluşturan yerleşim merkezinde oturmuş olmasıdır.
Başta Macar Ovası'nda olmak üzere köy şebekesinin daha seyrek oluşu kısmen önceki dönemlerin mirası olup, bölgenin coğrafi koşullarına bağlıdır[38]. Fakat bunda, önceden sık sık dile getirilen ve kimi zaman köylerin üçte ikisinin silindiğinden bahseden varsayımlardan daha düşük ölçüde olmakla birlikte, boşalan köylerin de payı vardır. Yerleşim yerlerinin yok oluşları sürecinin ilk ve en şiddetli dalgasında, yani savaşlar sırasında köylerin küçümsenmeyecek bir kısmı terk edildi. (Örneğin Simontornya livasında meskûn yerlerin aşağı yukarı yüzde 20'si nihai olarak mezraa haline geldi[39]; ve bu oran Duna /Tuna/ ve Drâva nehirlerinden kuzeye uzanan bölgelerde bundan da fazla idi). Fakat daha sonraki yıllarda, yani 1568 ile 1593 arasında oldukça rahat bir dönem geldi ve bu sırada kimi yerler ihya edildi bile. Türk tahrir defterlerine dayanarak elde edilebilen sonuçlar son yıllarda Macaristan'da yaygınlaştı. Bunlara göre, 1567 ile 1579 arasında Gyula sancağında kaydedilen 217 köyden bir tek tanesi mevcudiyetini yitirdi'". Simontornya yöresinde 45 yıl içinde boşalan ve yeniden canlandırılan karyelerin sayısı çok düşüktür ve birbirini dengeliyor[41]. Buda livasında ahalisini kaybeden yerlerin oranının yüzde 10'un altında kalmasının yanı sıra yeniden iskan edilen yerler bunu yarıya indiriyor[42]. Kimi bölgelerde konu XVII. yüzyılda bile incelenebilir. Bars ilinde bulunan 105 köyün kaderini 1570 ile 1664-1668 arasında takip eden bir çalışmaya göre, dönemin sonuna kadar bunlardan sadece 5 köy haritadan silindi[43].
Köylerin boşalması ile ilgili olarak önemli bir konuya daha değinmek yararh olacak. Macar kaynaklarında "deserta" kavramı ile gösterilen yerleri daha önceki araştırmalarda genellikle gerçek -geçici veya kesin- mezraaya dönüşme olayı olarak niteliyorlardı.Ne var ki, kaynakların birinde "insanın hatırladığından beri deseni" şeklinde zikredilen bir yerin başka bir belgede aynı yıl ya da az sonra oldukça kalabalık ve normal tarım ürünlerinden vergi veren bir köy olarak sıralandığına da rastlamak mümkündür. Demek ki "deserta" kavramı çok kez sadece vergilendirme bakımından boş olma anlamına geliyor ve aynı yerde ahalinin olup olmadığı ile ilgisi yoktur[44]. Az önce gözlediğimiz gibi, bu yöntemi bazen Türkler de uyguladılar.
XVII. yüzyılda meydana gelen demografik değişmelerin takip edilmesi çok daha güçtür. Bu devirde yalnız Macar kaynakları devamlı ve hızlı olarak değer yitirmekle kalmıyor[45], cizye defterlerindeki hane rakamları da bunlarla yarışırcasına azalıyor. Taht-ir defterleri ya hiç hazırlanmıyor ya da öncekilerin kopyalandır. Bu karanlıkta bize ışık tutan bir tek, ama çok önemli unsur vardır. 1608 yılından sonra Macar "porta" ünitesinin 1 "porta" = 4 çift sahibi veya 12 çift sahibi olmayan köylü ailesi şeklindeki belirlenmesine[46] benzer biçimde, XVII. yüzyıl Osmanlı vergilendirme sistemi için de bir vergi biriminin birkaç ailenin birleştirilmesiyle meydana getirilmesi yabancı bir şey değildi. Bu pratiğe başlangıç olarak avarız-i divaniyenin tarh edilmesinde rastlıyoruz[47], fakat büyük bir ihtimalle cizye için de geçerli bir yöntemdi[48]. Macaristan için Kira Hegyi bu tür uygulamaların var olduğunu kimi yerlerde tespit edip devlete ait vergilerin alınmasında bir ünitenin 3'ten 20'ye kadar değişen aileden oluşturulduğunu kanıtladı[49]. Daha düşük değerler daha varlıklı, daha yüksekleri ise daha fakir bölgeler için karakteristik olabilir.
Bunu göz önünde tutarak, XVII. yüzyıl cizye hanelerinin XVI. yüzyıla nazaran neden o kadar dengesiz bir şekilde azaldığını biraz daha iyi anlayabiliyoruz. (örneğin 1662-1663'ten kalma, demin anılan listede Transdanubya'da - örneğin Mohks, Pecs, Koppâny /Kopan/ sancaklarında - nispeten daha küçük, Büyük Ova'da başta Buda, Hatvan ve Szolnok sancaklarında- ise dramatik bir azalma gözlenebilir. Şöyle ki Buda sancağındaki gerileme oranı yüzde 90'a ulaşıyors[50], ancak bunu, şimdi anlatılanların ışığı altında tam bir gerçek olarak kabul etmememiz lâzım. Tam aksine...) Maalesef şu andaki bilgimiz, hangi idari birimde nasıl bir çoğaltıcı kullanmak gerektiğini göstermeye yeterli değil. Bunun için hâlâ en güvenilir metot XVIII. yüzyıldaki kesin rakamlardan hareket ederek XVII. yüzyıl sonundaki nüfus sayısını, geriye doğru sonuç çıkarma yöntemiyle tahmin etmektir. XVIII. yüzyılın başlangıcı (1715-1720 yılları) için en akla yakın gelen değer 4 milyon vatandaş civarındadır[51]. Bunu Viyana bozgununu takip eden savaşların çıkmasından önceki devir için de kabul edebiliriz; çünkü beklenen artışı bir yandan Habsburg-Osmanlı mücadeleleri, öte yandan 1703-1711'de cereyan eden Râcköczi kurtuluş savaşı mutlaka tamamıyla eritti.
Ülkenin nüfusu 1580 ile 1680 arasında toplam olarak 3,5'tan 4 milyona çıkmış olsa bile, bunun oranı her bölgede aynı değildi. 1593-1606 harbi, Tatarların XVII. yüzyılda yoğunlaşan akınları, daha sonra ûjvâr /Uyvar/ ve Viyana seferleri her halde birçok yerleşim merkezinin yok olmasına sebep oldu. Baranya, Tolna ve Fej6- ilinin kimi yöreleri ahalisini tamamen kaybetti. Buda yakınında da bir sürü köy mezraaya dönüştü. Erdel'de ise Mezösg bölgesindeki ve nehir boylarındaki Macar köyleri şebekesi seyrekleşti. Başka taraflarda -ve buna kısmen Osmanlıların egemenliğindeki yerler de dahildir nüfus, döneminin sağlık şartlarının elverdiği ölçüde artabiliyordu. Özellikle Kuzey Macaristan'ın illerinde ahali, Karpatlar'ın ötesinden gelenlerin katkısıyla birlikte, yükselebildi. Erdel'de dağlar arasına sıkışmış köylerin Romen halkı rahat çoğalabildi. Transdanubya'ya ve ülkenin güney bölgelerine de İslavların yeni dalgaları vardılar. XVI. yüzyıla nazaran (Transdanubya'nın kimi yöreleri hariç) dil sınırı pek fazla kaymamakla beraber, Türk dönemi sonundaki nüfusun ancak yarısı, tahminen 2 milyon kişi, Macard1[52]. Bunu izleyen XVIII. yüzyıldaki yabancı yerleştirmelerle bu unsurlar çoğunluk kazandılar.
Toplam nüfusu üç siyasi teşekkül arasında dağıtmak tehlikeli bir teşebbüstür. Osmanlı hâkimiyeti altında olan toprakların ahalisi eski sayısını koruyabiliyor, yeni fetihler (Eger /Egri/, Vârad /Varat/, Ûjvar) sonunda genişleyen bölgelerinde belki de 1 milyon kişi de yaşayabiliyordu. Artış, Habsburg Macar illerinde en yüksek olup oraya düşen nüfus sayısı 2,1 milyona kadar tırmanabiliyordu. Buna göre, Erdel'in barındırdığı insan sayısı 900.000 civarında olmalıydı. (Tabii olarak, bu tahminlerdeki yanlışlık ihtimali önceki yüzyılınkinden daha büyüktür).
Özetleyerek diyebiliriz ki, başta Macar unusuru olmak üzere Macaristan'ın halkı, ele alınan 150 yıl sırasında doğal artışının büyük bir oranını kaybederek oldukça sarsılmıştır. Böyle olmakla birlikte, bu menfıseyir daha önce düşünülen boyutlara hiç varmadı ve Osmanlı döneminden sonra yabancılara sık sık öncelik veren ve onları kitle halinde memleketimize getiren Habsburg'ların devri gelmemiş olsaydı, demografik durum zamanla daha sağlıklı bir şekilde düzelebilirdi.