Nasıru'd-Devle Ebu'l-Fevaris[1] Süleyman Şah (?- o86), Anadolu Selçuklulan Devleti'nin kurucularından olup, Bizans kaynaklarından Skylitzes'e göre Kutalmış'ın beş oğlundan biridir[2]. Bunlardan dördünün adı, muhtelif vesilelerle Bizans ve Doğu kaynaklannda geçer[3]. Süleyman'ın kardeşlerinin adları Mansur, Alp ilek veya Alp Yülük,[4] ve Devlet veya Dolat idi[5]. Bildiğimize göre, bu şehzadelerden biri, ilk defa babalarının, büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan ile yaptığı mücadele sırasında (Kasım 1064) esir düşmesi münasebetiyle, "kardeşlerden en büyüğü olan Kutalmış oğlu" şeklinde geçer[6]. Bunun Mansur olduğu muhalcicaktır. Öteki kardeşlerinin, bu arada Süleyman'ın babaları Kutalmış ile birlikte olduklarını, savaşın mağlübiyetle sonuçlanmasından sonra, onların da şu veya bu şekilde Alp Arslan'ı n eline geçtiğini kabul etmemek için hiçbir sebep yoktur. Zira, bu Selçuklu hükümdannın, zaferden sonra Kutalmış'ın bütün oğullannı ve akrabalannı öldürmek istediği, vezir Nizamü'l-Mülk'ün, bu hareketin devlete hayır getirmeyeceği mülahazası ile mani olduğu[7], bütün kardeşlerin, Alp Arslan'ın saltanatı boyunca, Güney-Doğu Anadolu (Suriye, Fı rat havzası)'da bir nevi sürgün veya mekübiyet hayatı yaşadı kları bilinmektedir[8].
X. Kutalmış Oğullanrun Orta Anadolu'ya Geçmeleri
1. Ortak Hakimiyet Devri (Tak. 1073-1077)
Babası Alp Arslan'ın yerine Büyük Selçuklu imparatorluğu tahtına oturan Melikşah (1072), Kirman Selçuklu Devleti hükümdan Kavurd ile mücadele ederken, Anadolu'nun doğusunu fethetmiş olan Türkmenler de, başlarında bilhassa adları geçen Kutalmış oğullannın bulunduğu halde, yaşadıkları yerlerden hareketle, Kızılırmak'ı geçtiler ve Orta-Anadolu'yu fethe başladılar. Onlar, Tutak ve Artuk gibi büyük Türkmen/Oğuz Beyleri ile birlikte, bir yandan Bizanslılarla savaşarak onları yenerlerken, öte yandan Orta-Anadolu şehirlerini teker teker alıyorlardı.
Aradan çok geçmeden, Kutalmış oğulları da, tıpkı babaları gibi, Büyük Selçuklu imparatorluğu tahtını ele geçirme davasına kapılarak, bu imparatorluğun başında bulunan Melikşah'a karşı isyana hazırlandılar. Fakat, Bağdat Abbas i Halifesinin aracılığı ile ihtilaf bir anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşma gereğince, Kutalmış oğulları, Melikşah tarafından Anadolu'nun fethine resmen memur edilmişler, fethettikleri ve edecekleri memleketlerin hükümdarlık "menşurnunu almişlardir9. Böylece, Büyük Selçuklu imparatorluğu'nu teşkil eden vassal devletler manzumesine dahil, birinci grupta -yani başlarında Selçuklu soyundan hükümdarlann bulunduğu- bir devlet daha kurulmuş oldu (1073)[10].
Yukarıda verilen bilgiden anlaşılıyor ki, hükümdarlık "menşur"u, Kutalmış- oğullanndan herhangi birine değil, dört veya beş kardeşe birden verilmiştir. Ortak tevcihin özel bir amaçla verildiği söylenebilir[11]. Sultan Melikşah'ın, ortak hüküm sürmelerini öngören bir "menşur"u verirken, Selçuklu soyunun bu iki kolu arasında bulunan ve kökü dedeleri Selçuk zamanına kadar uzanan rekabeti; Selçuklu hanedanının başı olmak için babaları Kutalmış'ın mücadellerini ve son defa bizzat Kutalmış oğullan-nın, kendisine karşı isyan hazırlamalarını hatırda tuttuğu muhakkaktır. İç-lerinden birinin tek başına devlete hâkim olmak amacıyla ortaya atılması yüzünden, kardeşler arasında bir iç mücadele çıkmasa bile, bir şahsın hâ-kim olacağı bir devlete nisbetle, dört veya beş kardeşin ortaklaşa hakim olacakları bir devletin, yapı bakımından daha zayıf bulunacağı meydanda-dır. Eğer Sultan Melikşah, kardeşlerin ortak hâkimiyet sürmelerini hedef tutan bir "menşur”u verirken, onlar arasında er veya geç bir anlaşmazlık çıkması ihtimalini gözönünde tutumuşsa, bunda aldanmamış olduğu biraz aşağıda görülecektir. Yalnız, yine görüleceği üzere, fetihler sırasında üç ay-ii gruba ayrılmış bulunmalarına rağmen, -ister kendi inisiyatifi ile olsun, ister yaşının büyüklüğünün tabii neticesi olsun; isterse kardeşlerinin aldık-ları bir kararla olsun- büyük kardeşleri Mansur'un -derecesi ve şumülü pek tayin edilmeyen- bir üstünlüğe sahip olduğu söylenebilir.
Anadolu'nun fethine, Kutalmış-oğullarının emrinde de olsalar, Artuk ve Tutak'tan başka, Arşin, Dilmaçoğlu, Tarankoğlu ve Duduoğlu gibi Türkmen/Oğuz Beylerinin, Sultan Melikşah tarafından memur edilmele-ri [12]; Büyük Selçuklu imparatorluğu ile vassalı Anadolu Selçukluları Devle-ti arasında Kuzey-Doğu Anadolu'dan batıya doğru Saltukoğulları, Mengücekoğullan ve nihayet Dânişmendoğullan [13] gibi ikinci gruptan, ya-ni başlarında Türk soyundan hükümdarların bulunduğu vassal devletlerin kurulmasına müsaade edilmesi, aynı Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun, Kutalmış-oğullannın bulunduğu devletten gelecek tehlikelere karşı diğer ihtiyat tedbirleri olarak kabul edilebilir. Böylece, bütün Anadolu'nun Ku-talmış oğullanna bırakılmadığı, bu rakip vassal devletler vasıtasıyla Anado-lu Selçuklulan Devleti'nin gelişmesine, metbı'm Büyük Selçuklu impara-torluğu için herhangi şekilde bir tehlike teşkil etmesine, daha kuruluşu sırasında sed çekilmek istendiği görülmektedir. Nitekim, Anadolu'da kurulan bu Selçuklu Devleti'nin ilk hükümdan Süleyman Şah ile I. Kılıç Ars-lan[14], Selçuklular'ın ilk fetih, yollan üzerinde kurulmuş bu devletlerin teşkil ettikleri engel yüzünden, Doğu'ya Kuzey Suriye üzerinden yeni bir yol açmak için çok uğraştılar ve bu uğurda mücadele ederken, hayatlarını kaybettiler.
Kutalmış oğulları, üç gruba ayrılarak, her grup, Anadolu'nun bir bölgesinde fetihlere giriştiler.iki büyük kardeş, Mansur ve Süleyman ayrı ayrı fethe çıkarken, iki veya belki de üç küçük kardeş bir grup teşkil etmişti.
Mansur, Anadolu'nun batı kısmını ve Adalar Denizi'ne kadar olan bölgeleri fethetmeye çalışırken, Süleyman Şah da Birecik'i üs yaparak, Güney-Doğu Anadolu'yu fethe uğraşıyordu; Antakya üzerine başarı lı bir sefer yapmıştı; harekât sahası, muhtemel olarak, Yeşilı rmak ve Kelkit havzasına kadar uzanıyordu (1075) [15].
Üçüncü grubun başında bulunan Kutalmış oğlu Alp İlek ile Devlet'in, büyük kardeşleri kadar rol oynamadı kları, rol oynamaya teşebbüs ettikleri zaman da, başarısızlığa uğradı kları görülüyor.
Sultan Melikşah'ın komutanları ndan Suriye fatihi Atsız ile arası açı lan bir Türkmen Beyinin, Şöklü'nün, davet ve teşviki üzerine, buradaki Bizans arazisinin fethini bı rakarak, Atsız'a karşı mücadelete girişen bu iki şehzâde, amcaları Restıl Tekin ile birlikte, onun eline esir düştüler. Bu sırada Suriye'ye inen ve Haleb şehrini kuşatmaya başlayan Süleyman Şah, Haleb hükümdan Arap Nasr b. Mahmud'un, Sultan Melikşah'ın vassallarından olduğunu söylemesi üzerine, kuşatmayı kaldı rdı [16]. Bu hadise, Süleyman Şah'ı n, vassalı Sultan Melikşah'a bağlı lığının ve onun hakimiyet haklarına saygı göstermesinin ilk delilini teşkil etmektedir. Asi Irmağı kenarında karargah kuran Süleyman Şah, Atsız'a haber göndererek, ondan kardeşlerinin veamcasının kendisine geri verilmesini istedi. Atsız, meseleyi Sultan Melikşah'a arzettiğini, Büyük Selçuklu imparatorluğu büyük "Divan" ından cevap gelmeden önce, hiçbir şey yapamayacağını bildirdi. Onun bu cevabı üzerine Süleyman Şah'ın kardeşlerini almak için bir teşebbüs ve harekette bulunmaması, bu vassal Anadolu Selçukluları hükümdannın, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'a itaat ve sadakatını gösteren ikinci hadisedir [17].
Süleyman Şah'ın, vassalı bulunduğu Sultan Melikşah'a itaat ve sadakatını gösteren üçüncü hadise ise şudur: Süleyman Şah, Büyük Selçuklu Sultan! Melikşah'dan gelen ve esir kardeşleri ile amcasının, nezdine, imparatorluk payitahtı İsfahan'a gönderilmesini emreden -ve derhal tatbik edilen- fermanı sükünet ve tevekkülle karşılamış tı r. Görünüşe göre, Süleyman Şah, bu emriyle "ortak hakimiyet düzeni"ni zedeliyen Büyük Selçuklu Sultanı 'nı protesto etmek şöyle dursun, kardeşlerini ve amcasını kendisine geri vermesi için aynı Sultan'a ricada bulunmağa bile cesaret edememiştir.
Bütün bu hadiselerin, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ı n, Süleyman'a karşı olan güvenini artı rdığı muhakkaktır. Süleyman Şah, bu hareketinin mükafatını görmeyi ümit edebilirdi: Daha başlangıçtan itibaren Anadolu'nun fethinde büyük roller oynayan Türkmen/Oğuz Beyi Artuk'un, Sultan Melikşah'ın bir emriyle Anadolu'dan alınması (1076), Süleyman Şah'ın bu türlü davranışlarının ilk mükâfatı sayı labilir. Zira, Kutalmış oğullarmın, kendileriyle geçinemeyen bu Türkmen Beyi'ni Melikşah'a şikayet etmesi, aynı Türkmen/Oğuz Beyi'nin bu Selçuklu Sultanı tarafı ndan Anadolu'dan alınmasına ve başka yere nakledilrnesine sebep olmuştur [18]. (Melikşah'a yapılan şikayetin müşterek olması, yani bütün kardeşler tarafından beraber yapılması, yukarıda ileri sürülen mütalanını değerine halel getirmez).
Ayrıca açı klı yacağımız gibi, Bizans İmparatorluğu'nun fethi hususunda iyi sonuçlar aldı kları sı rada, Anadolu hakimiyetini paylaşamayan Mansur ile Süleyman Şah'ın araları açıldı [19] Nlansur'un nisbi üstünlüğü öteden beri bilindiği için, bunu, Süleyman Şah'ı n, büyük kardeşlerinin otoritesine karşı mücadele ve onun üstünlüğünü red ve inkârdan başka, bu bozuşmadan sonra geçen hadiselere bakınca, fazla olarak, Anadolu Selçukluları Devleti'ne tek başına hâkim olmak istediği şeklinde yorumlamak mümkündür.
Süleyman Şah, kardeşi Mansur'un, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'na karşı isyana hazırlanmakta olduğunu, vassal bulunduğu Sultan Melikşah'a ihbar etti. Bu şikayetin ifade ettiği, mânâ, Süleyman Şah'ı n vassalı bulunduğu Selçuklu Sultanı'na sadı k olduğunun bir defa daha sabit olmasıdır. Bu şikayeti ciddiye alarak, gereken tedbirlere hemen başvurması, Melik-şah'ın Anadolu'da cereyan eden hâdiselere karşı ne kadar hassas olduğu-nu gösterdiği gibi, kardeşi Mansur hakkında yaptığı ihbarı, araştırmaya, soruşturmaya gerek görmeksizin, derhal gerçek olarak kabul etmesi, Süleyman Şah'ın Büyük Selçuklu Sultanlığı payıtahtında şahsi etrafında uyandırmak istediği itimad hususunda başarı sağlandığını gösterir. Zira, Sultan Melikşah, bu sırada İstanbul'da misafir olarak bulunan Mansur'un öldürülmesi için Bizans İmparatoru'na elçi göndermiştir. Fakat, impara-tor, söz verdiği halde, sözünde durmamış, Mansur da Anadolu'ya geçerek, kardeşi Süleyman Şah ile mücadeleye girişmiştir. öte yandan, uzaktan ya-pılan teşebbüs ile meselenin halledilmediğini gören Melikşah, Mansur'un çıkardığı isyanın bastırılması için, en meşhur komutanlarından Porsuk'un emri altında Anadolu'ya büyük bir ordu gönderdi. Bu ordu, Süleyman Şah'ın kuvvetleri ile birleşti. Porsuk ile Mansur'un yaptıkları teke tek vu-ruşmada, Mansur hile ile öldürüldü[20]. Böylece, sefer tertip etmek suretiyle takip edilen amaca ulaşıldı.
Öteki iki kardeşin, Alp İlek ile Devlet'in, Sultan Melikşah'ın emri ile, görüldüğü şekilde, imparatorluk merkezine nakledilmelerinden sonra, za-ten zedelenmiş olan "Ortak Hâkimiyet Düzeni", Masur'un da öldürülme-sinden sonra büsbütün zedelenmiş, hatta denilebilir ki, Anadolu Selçuklu Devleti çökmüştür. Şu halde, bu devleti, yeniden tanzim etmek zorunlulu-ğu meydandadır; yani Anadolu'ya yeni bir vassal hükümdar tayin etmek gerekir.
2. Stileyman Şah 'ın Tek Başına iltildimdar Oluşu
Anadolu'da Selçuklu soyundan bir şehzâdenin başkanlığında -birinci gruptan- vassal bir devletin devamı sözkonusu ise, ortada en iyi aday ola-rak, Büyük Selçuklu Sultanı NIalikşah'a sadakatini, görüldüğü gibi, muh-telif vesilelerle defalarca isbat etmiş bulunan Süleyman Şah'dan başka kimse kalmamıştır. Nitekim, Sultan Melikşah, vassal Anadolu Selçukluları Devleti tahtına, yeni bir "menşur" ile, tek başına Süleyman Şah'ı geçir-mekte tereddüt etmemiştir (1077) [21].
Selçuklu hanedanı arasındaki rekabeti körüklemek için, Süleyman Şah'a "Sultan" unvanı ile hitap eden "menşur" ile Bağdad Abbasi Halifesi tarafından hükümdarlığı tasdik edilmişse de, [22] Süleyman Şah'ın Büyük Selçuklu imparatorluğu "Divanı"nda kayıtlı resmi unvanı "Melik" idi. Bu durum, ciddi Doğu kaynaklarınca da teyid edilmektedir [23].
Süleyman Şah, vassal Anadolu Selçuklulan tahtına oturmakla, Sultan Melikşah'a sadakatının ve bağlılığı= mükâfatını gördü. Bunu elde edebilmek için, onun zaman, zemin ve şartlara göre, nasıl sistemli bir siyaset takip ettiği müşahede edilmektedir.
3. Süleyman Şah'ı,: Batı Siyaseti
Anadolu'nun fethi ve bunun sonucu olarak, başka soydan, başka medeniyetten ve dinden insan kitlelerinin yaşadığı bu ülkede yeni bir Türk yurdunun meydana gelmesi, birçok salhalar arzeder. Anadolu'da kurulmuş adı geçen mahalli devletlerin bu yoldaki faaliyetleri, bunun son safhasını teşkil eder[24].
Başta Malazgirt Meydan Muharebesi [25] olmak üzere, Büyük Selçuklu imparatorluğu hükümdarlannın veya onların emriyle, Selçuklu şehzadelerinin ve komutanlarının Bizans İmparatorluğu'na karşı kazandıkları birçok zaferler, yukanda adları sayılan Türk devletlerinin Bizans toprakları üzerinde kolaylıkla kurulmalannı sağladılar. Zira, kazanılan bu Bizans İmparatorluğu'nun askeri gücünü hemen hemen tamamiyle çökertmiş ve Bizans imparatorluğu tarihinde çok şiddetli iç bunalımlar devrinin açılmasına da başlıca âmil olmuştu.
Bu buhranlardan bizi burada ilgilendiren, Bizans'taki taht mücadeleleridir. Anadolu Selçuklulan Devleti'nin hükümdan Süleyman Şah, bu mücadelelerden maharetle istifade ederek, başında bulunduğu devletin arazisini Bizans imparatorluğu aleyhine daima genişletmiştir.
"Ortak Hakimiyet" zamanında baştakilerin üç gruba ayrılarak, muh-telif yonlerde kendi başlarına fetihlere giriştiklerini gördük. Şu halde, onla-rın Bizans İmparatorluğu'na karşı planlı bir siyaset takip etmedikleri söyle-nebilir. Eğer böyle bir siyasetleri olsaydı, herhalde onların da bütün güçlerini batı yönüne tevcill etmeleri gerekirdi.Bu sırada Bizans'ın iç işleri-ne müdahale ederek, menfaatlerinin gerektirdiği şekilde, Bizans Devleti'ne isyan edenleri veya meşru Bizans İmparatoru'nu tutanlar, daha ziyade Trı-tak ve Artuk gibi Türkmen/Oğuz Beyleridir[26].
Süleyman Şah'a gelince, bilhassa tek başına Selçuklu hükümdarı ol-duktan sonra, Bizans imparatorluğu ile olan savaş ve barış münasebetleri-ni bizzat ele aldığı görülmektedir. Gerçekten de o, daha kardeşi Mansur ile birlikte devlete hakim olduğu sırada, âsi Botaniates'e karşı meşru Bi-zans İmparatoru'na yardım ettiği gibi[27], daha sonra, yani tek başına Ana-dolu Selçukluları Devleti'nin hükümdarı olarak, bu siyasete devam etti. Böylece, Anadolu'nun tek hâkimi durumuna gelen Süleyman Şah, Bi-zans'ın içinde bocaladığı perişanlıktan yararlanarak, hakimiyetini genişlet-meye başladı. Durumun gittikçe aleyhine geliştiğini gören Bizans, sonun-da Süleyman Şah ile anlaşmak mecburiyetinde kaldı. Dragos çayı sınır ol-mak üzere barış yapıldı (ro82). Bu sırada Türkmenler, Üsküdâr'dan To-roslara kadar bütün İç Anadolu yaylasına yerleşmiş bulunuyorlardı.
Bu suretle arkasını emniyet altına alan Süleyman Şah, ordusu ile güneye yöneldi; Adana ve Tarsus bölgesini fethettikten sonra Antakya önlerine geldi. Süleyman Şah, iyi uyguladığı bir baskın hareketi ile, Suriye ve Anadolu arasında kilit durumunda olan Antakya şehrini ele geçirdi ( o85).Şehirdeki büyük kiliseyi hemen camiye çevirerek, 120 müezzin tara-fından okunan ezandan sonra maiyeti ile birlikte burada ilk cuma nama-zını kıldı.
4. Siileyman Şah 'in 13iiyiik Selçuklu imparatorluğu İle Rekabete Girişmesi ve Sonu
Süleyman Şah'ın güneye inerek, yayılma siyaseti gütmesi, bölgedeki Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun vassalı olan hükümdarlar tarafından hoş karşılanmadı. Bilhassa, Halep Arap emin i Müslim, daha önce Antakya şehrinden almakta olduğu vergiyi, bu defa Süleyman Şah'tan istedi. Üste-lik, onu büyük Sultan Melikşah'a itaatsizlikle suçladı ve tehdit etti. Süley-man Şah, Müslim'in haksız isteğini reddettiği gibi, ordusu ile üzerine yürüdü. Tek başına Süleyman Şah ile başedemeyeceğini anlayan Müslim, Suriye Selçuklu hükümdan Tutuş'tan yardım istedi. Yardım gelmeden ya-pılan savaşta Süleyman Şah galip geldi ve Müslim'i yakalayarak öldürdü. Fakat, Süleyman Şah, yetenekli komutan Artuk Bey ile birleşerek, Müslim'in yardımına gelen Tutuş'a yenildi ve savaş meydanında intihar etti ( o86).