MAuRrrs N. VAN LOON (ed.), Hammam et-Turkman 1-il. Report on the University of Amsterdam's 1981-1984 Excavations in Syria, , İstanbul Hollanda Arkeloji Enstitüsü yayını (Leiden 1988), 23 bölüm, 727 sayfa, 208 levha (fotoğraf, plan, keramik çizimi), 158 tablo. ilgili fotoğraflar, çizimler ve ka-taloglar her bölümün sonuna eklenmiştir.
Eser iki ciltten oluşur. Suriye'de Belih Irmağı üzerinde ve Türkiye sınırına oldukça ya-kın bir bölgedeki Hammam et-Turkman ile 2 km. kadar kuzeyindeki Damişliya höyükleri-nin raporudur. Bu höyüklerde kazılar Amsterdam Üniversitesi'nden van Loon'un başkanlı-ğında yapılmıştır. Her iki höyük tüm stratigrafi ve buluntulanyla ekip elemanlan tarafından van Loon'un edisyonuyia sunulmuştur.
Anadolu ve Mezopotamya arasındaki tüm yolların kavşak noktası olan bir bölgede yer alırlar. Bölgedeki çok sayıdaki höyükten, kazı için, Hammam et-Turkman'ın seçilmesinin nedeni, 500x45ox4o m.lik boyutlannın yanısıra, Suriye protohistoryasının en karanlık nokta- sı olanM.Ö.II. binyıla ışık tutabilecek yüzey malzemesine sahip olmasıydı. Aynca bu se- çimde eski Babil itinererlerinde adı geçen Zalpa kenti ile eşitliği yolunda yapılmış önerinin de rolü önemlidir.
Ilk ciltte Neolitik (I-II), Halaf (III), Demir Çağ (IX) ve Part/Roma (X) dönemlerini kapsayan Damişliya Höyüğü'nün tüm stratigrafisi ve buluntuları ile Hammam et-Turk-man'ın en erken evreleri olan Obeyd (IV, numaralar Damişliya ile beraber verildiği için Hammam IV'ten başlar) ve Geç Kalkolitik (V) Çağın keramikleri yanında tüm tabakaların mimarisi ele alınmıştır. Aynca bu ciltte Höyüğün Çevresel özellikleri; Kazı Sistemi Ve Ke-ramiğin Incelenme Yöntemleri ile Mezarlar gibi —değişik yazarlarca kaleme alınmış—bölümlere de yer verilmiştir.
Ilk cildin P.Akkermans tarafından hazırlanmış olan 3. bölümünde Damişliya Höyüğü konu edinilmiştir. 1984 yılında kazılan 5-6 m. yüksekliğinde ve 70 x 6o m. boyutlanndaki höyükte, Hammam'da eksik olan erken dönemler incelenmiş; ana toprağa ulaşılamamış ol-makla birlikte toplam beş kültür katının varlığı belirlenmiştir. Bunlardan en eskiye ait olan Neolitik Çağ [(I) Akeramik Neolitik, (II) Neolitik] yedi yapı katıyla temsil edilir. Akeramik Döneme ait bir dizi küçük oda dışında -Part/Roma çukurlannın büyük tahribatı nedeniyle-kayda değer bir mimariye rastlanmamıştır. Neolitik Çağa ait ikinci kültür katı keramiğinin oldukça kuvvetli yerel özellikler göstermesine karşılık, gerek keramiksiz ve gerekse keramikli katlann taş alet endüstrisinin hem doğu, hem de batı ile ilişki içinde olduğu belirtilir. Hiç-bir mimari kalıntı vermeyen Halaf kültür katının (II!) ise kısa süreli ve küçük bir yerleşime ilişkin olduğu kabul edilmiştir. Bu küçük yerleşme yerinde saptanan keramiklerin yerel ya-pım olmadığı; bu tekniğe sahip civardaki sabit bir yerleşimle ilişkisi düşünülerek mevsimlik bir kamp yeri olduğu görüşü benimsemiştir. Ancak Halaf kültür katının son derece dar bir alanda incelenmiş olması nedeniyle varılan sonuçların tam anlamıyla inandırıcı olmaktan uzak olduğuna inanıyorum. Erken Kalkolitik Dönem'den sonra uzun süre terkedilen höyüğün, Demirçağı'nda (IX) bir mezarlık olarak kullanıldığı; Part/Roma Döneminde (X) ise gayet zayıf bir iskana sahne olduğu anlaşılmıştır.
Geç Kalkolitik Çağa ait (VB 7) tapınak ile Geç Tunç Çağına ait (VIIA Ib) saray komp-leksidir. Tapınak 1.75 m. kalınlığındaki duvarlannda üç oyuklu nişleri olan bir koridorla depo niteliğindeki odalardan oluşur. Mimari özellikleri ve buluntuları nedeniyle söz konusu yapının törensel amaçlar için kullanıldığı ve ekonomik fonksiyona sahip olduğu düşünülür. Kuzey Mezopotamya etkili bu mimariye ilişkin tabakanın M.O. 3400-3200 yıllarındaki bir yangında sona erdiği belirlenmiştir.
VIIIA'daki Geç Tunç Çağı sarayı ise 15 x ıl m. boyutlannda bir avluyla ayrılmış iki kanattan oluşur. Hammam et-Turkman'ın en ilgi çekici mimarlık buluntusu olan ve "sa-ray" olarak nitelenen bu kompleksin doğu kanadı hem mimarisi, hem de buluntulanyla domestik bir karakter gösterirken, batı kanat düzenli mimarisiyle daha anıtsaldır. Resmi bir karakter taşıdığı düşünülen batı kanatta, bir holle birlikte 7 mekan belirlenebilmiştir. Ana giriş holünden diğer mekanlara açılan kapların her iki yanında 1.20 x Loo x 0.20 m. bo-yutlannda taş ortostatlar vardır ve duvarlar beyaz kireç sıvalıdır. Yapının iki kez tadilat ge-çirerek 15o yıl boyunca kullanıldığı düşünülür. Henüz küçük bir bölümü kazılmış olan bu yapının, bölgedeki türünün ilk örneği olması açısından büyük önemi vardır. Hitit impara-torluk Çağı saraylan ile çağdaş olan bu kompleksin aynntılan konusunda yeterli bilgiler derlenebilmiş değildir. Buna karşılık, yazarların hilani türünde sütunlu girişi olan, Suriye ti-pi bir yapı düşündükleri anlaşılmaktadır ki, bu gayet doğaldır.
J.van Haaften ile L.Thissen'in kaleme almış olduğu mimarinin tüm detaylan ile çeşitli dönemlere ait 4.4:3 adet mezann incelenidği 5. ve 6. bölümleri izleyen 7-12. bölümlerde, kro-nolojik sıraya göre keramikler çeşitli yazarlarca ele alınmıştır.
7. bölümde Hammam et-Turkman Höyüğü'nün en erken evresini oluşturan Obeyd Dönemi (IV) keramiğini P. Akkermans etüd etmiştir. M.Ö. 4400-3600 tarihleri arasına yer-leştirilen bu dönem keramiğinin çoğunluğunun tamamen bölgesel özellikler gösterdiği belir-tilir.
Yine aynı yazarca hazırlanan 8. bölümde ise Geç Kalkolitik Dönem (V, M.Ö. 3600-3200) keramiği tanıtılmıştır. Özenli mimarisi ve keramiğinin toplu üretimi nedeniyle bu dönemin erken evresinin (VA) kent yaşamına geçişi gösterdiği, geç evrede ise (VB, M.O. 34.00-3200) gerçek bir kent karakterinin ortaya çıktığı kabul edilir. Büyük bir yangınla sona eren Geç Kalkolitik Dönem tabakalarının hemen ardından gelmesi gereken Uruk keramiği-nin Hammam et-Turman'da yokluğu nedeniyle, bu tabakanın sona erişinin, M.O. 3200-3000 yıllarına tarihlenen Uruk-Cemdet Nasr Kolonizasyonu ile ilişkili olduğu kabul edil-miştir. Geç kalkolitik ve İlk Tunç Çağ arasındaki bu boşluk Güneydoğu Anadolu'daki Kur-ban Höyük ve Hassek Höyük malzemeleriyle doldurulabilir.
Ilk cilt yukarıda tanıtmaya çalıştığımız 8. bölümle son bulur. İkinci cildi 9-23. bölümler ve ekleri oluşturmaktadır. Burada İlk Tunç Çağı (VI), Orta Tunç Çağı (VII), Geç Tunç Çağı (VIII) ve Part/Roma (X) dönemi keramikleri ile tüm tabakaların küçük bulun-tuları ve analizleri konu edinilmiştir.
9. bölümde İlk Tunç Çağı keramiği H.Curvers tarafından incelenir. Bu dönemin mal-zemesi, höyüğün doğusundan ve batısından ele geçenler olmak üzere iki ayrı kısında ele alınmıştır. Doğdan bulunanlar erken III. binyıla, bandankilerse geç III. binyıla aittir ve Ba-tı Suriye ile Orta ve Aşağı Fırat'la, Amuq ve Hama ile paralellikler kurulur. Batı Suriye'nin "reserved slipped ware" ve "multiple brush ware" türünde keramikleri yoktur. Ancak bu yokluğun yetersiz kazıdan kaynaklanmış olması ihtimali oldukça güçlüdür. Çünkü benzer mallara ve Kuzey Suriye'nin oldukça iyi bilinen diğer büyük mal gruplarına hemen kuzey-deki Harran Ovası höyüklennde bolca rastlanır.
ı o. bölümde yine Curvers, Orta Tunç Çağ keramiğini erken ve geç olmak üzere iki kısımda ele almıştır. Bitki ve kireç katkının çok yaygın olduğu bu keramiğin egemen rengi kremdir. Dönemin karakteristik biçimleri olan keskin karınlı, hareketli ağızlara sahip çanak-ları, yivli kaseleri, boynunda yivler ve kazınarak yapılmış dalgalı hatlar bulunan çömlekleri Suriye'deki çağdaşlanyla paralellik gösterir. Türkiye sınırları içindeyse Diyarbakır/üçtepe Höyüğü'nün malzemesiyle benzer özelliklere sahiptir.
11. bölümde, F. Smit'in iki evreye ayırarak incelediği Geç Tunç Çağının ilk evresi (VIIIA) VII'nin devamıdır. Suriye ve Kilikya'da görülen bu devamlılığın Hammam için de geçerli olduğu belirtilir. Nuzi stilindeki kadeh parçalannın ortaya çıkışı bu evrenin yenilik-leri arasındadır. Bu dönemin kısa süreli geç evresinde (VIIIB) keramiğin kalitesinde düşüş görülür; açkı hemen hemen hiç kullanılmamıştır, keskin profiller yoktur, nipple base görülmeye başlar. Tüm bu değişiklik ve yenilikler, henüz tabakaları kesinleşmemiş olan Di-yarbakır/üçtepe Höyüğü için de geçerlidir. Hammam'da VIIIB'nin terkinin Şuppiluliu-ma'nın Alalah IV'ü tahribi ile (M.O. 137o) paralel olduğu kabul edilmiştir. Aynca Nu-zi'nin sona ermesine de Assur-uballit'in M.0.136o civarındaki askeri aktivitelerinin neden olduğu düşünülerek, Hammam'ın M.O. 14. yüzyıl sonlarından önce terkedildiği sonucuna varılmıştır.
Hammam et-Turkman Demir Çağı'nda iskan edilmemiştir. Bu durum söz konusu dönemde 39 m. yüksekliğe erişen höyükten suya ve araziye gitmenin çok zor duruma gir-miş olmasıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Kammaca bu yeterli bir neden değildir. Çünkü, Güneydoğu Anadolu'daki Samsat ve üçtepe höyüklerinin 35 m.'nin üzerinde bir yükselliğe sahip olmalarına rağmen, Demir Çağı'nda önemli birer iskan alanı olarak kullanıldıklan bi-linmektedir.
Hammam et-Turkman'ın son yerleşimi Part/Roma Dönemi (X) Ana I.Lazaro tarafın-dan 12. bölümde ele alınmıştır. Bu dönemde yerleşme yeri bir garnizon karargalnydı ve olasılıkla Kammisinbela adında bir Part kalesiydi. Doğu sigillatalan bu tabakanın M.O. I. yüzyılla M.S. III. yüzyıl arasına tarihlenmesinde oldukça önemli bir rol oynamıştır. Bu Dönemde gittikçe artan zirai güvene nedeniyle halkın tarlaların ortasındaki küçük köylere veya çiftlik evlerine yerleştiklerine inanılır ki bu görüş, Diyarbalur/üçtepe kazısı çerçevesin-de sürdürülen surveylerle de desteklenmektedir. Özellikle Dicle Vadisi gibi ziraate elverişli alanlarda Part/Dönemi'ne ait küçük yerleşimlere sıklıkla rastlanır.
Her biri ayrı birer yazar tarafından kaleme alınmış 13-21. bölümlerde küçük buluntu-lar malzemelerine göre grııplandınlıp, tiplere göre sınıflandınlarak, kronolojik bir düzen içinde incelenmiştir.
Aynen Keban yöresindeki Korucutepe'de olduğu gibi, M.N. van Loon'un yine genç bilim kuruluyla ortaklaşa olarak kaleme aldığı bu eser, özellikle Güneydoğu Anadolu ar-keolojisi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Çalışma alanının Harran Ovası'nın kuşu-çumu 25 km. kadar güneyinde bulunuşu bu önemi arttırmaktadır. Henüz bitmeyen bir ka-zının ilk raporu olması açısından tüm tartışmalara enine boyuna yer verilmemiş olmakla birlikte, iki ciltlik eser, bu alanda çalışanlara örnek olacak bir titizlikle ele alınmıştır. Buna karşılık, Geç Tunç Çağının saray alanı dışında, daima açmalann dar kalıplan içinde kalın-mış olması, höyüğün tanınmasında bazı zorluklar ortaya atmış gibidir. Nitekim aynı zorluk, kanımızca, daha önce kazılmış olan Korucutepe için de geçerlidir.