Türk tarihinde pek mühim rolü olan Karaman-oğullarının, Moğol hakimiyetinde olan Selçuklu idaresine isyan ederek, başlarında I. Mehmed Bey olduğu halde Konya’yı elde ettikten sonra Türkiye Selçuklu tahtına çıkardıkları Siyavuş’un, kendi adına kestirttiği dinar ve dirhemler, Anadolu Selçuklu meskûkâtının pek nâdir sikkelerinden sayılırlar.
Siyavuş’a ait ilk gümüş sikke, Osman Ferit Sağlam tarafından 1943’de bulunmuş ve ilk araştırma da kendisi tarafından yapılmıştır. Nitekim müellif, Siyavuş’un 675 tarihinde Konya’da bastırttığı dirhemi hakkında 15-20 Kasım 1943’de yapılan III. Türk Tarih Kongresi’ne “Şimdiye Kadar Görülmiyen Cimri Sikkesi” adiyle bir tebliğ sunduğu gibi[1], daha sonra bu tebliği Türk Tarih Kurumu Belleteni’nin 35. sayısında makale halinde neşretmiştir[2]. İbrahim Hakkı Konyalı’nın 1945’de yayınladığı “Akşehir” adlı kitabında da Osman Ferit Sağlam’ın neşrettiği 675 tarihli sikkeden bahsedilmiş[3], yine Osman Ferit Sağlam, yukarıda zikredilen başlık altında Türkçe, Fransızca ve İngilizce olarak 1949’da üç dilde yayınladığı broşürde Cimri ve bu sikkesi hakkında geniş bilgi vermiştir[4]. Ayrıca İstanbul Arkeoloji Müzeleri emekli nümismatlarından İbrahim Artuk, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi’nin 13. sayısında neşrettiği makalesinde[5], Siyavuş devrinin tarihî araşırmasına ilâveten, İstanbul şehir tiyatrosu rahmetli sanatkârlarından Behzad Butak’ın koleksiyonunda bulunan Siyavuş’un 675 tarihli Konya’da kestirilmiş dinarını da neşretmiştir. Bunu müteakip kuyumcu Şerafettin Erci, 1963 yılında yayınladığı “Nâdir Birkaç Sikke” adlı broşürde, Cimri’nin 676 tarihinde Konya’da basılmış dirhemini neşrettiği gibi[6]; İbrahim Hakkı Konyalı, 1964 yılında yayınladığı “Konya Tarihi”nde Cimri’nin Konya’da darbettirdiği 675 tarihli dirheminden tekrar bahsetmiştir[7], Değerli nümismatlar İbrahim Artuk-Cevriye Artuk tarafından hazırlanıp I. cildi 1971 yılında yayınlanan İslâmî sikkeler kataloğunda[8], Siyavuş’un 675 tarihinde Konya’da bastırılan dinarı, Behzad Butak tarafından çizilen resmi ile birlikte, yeniden yayınlanmıştır. Yine Çevriye Artuk'un Türk Tarih Kurumu’nun 1972 yılında çıkardığı “Malazgirt Armağanı” kitabında “III. Keyhüsrev Ve Sahte Selçuklu Sultanı Cimri Adına Kesilen Sikkeler” adiyle yayınladığı makalesinde[9] de adı geçen kataloğun 1166 numarasındaki Siyavuş’un 675 tarihli Konya’da kestirttiği dinarı ile 675 ve 676 tarihli aynı şehirde darbettirdiği dirhemlerinden de bahsedilmiştir. Siyavuş’un sikkeleri hususunda bir diğer inceleme ise Yapı Kredi Bankası’nın “Nümismatik Yayınları” neşriyatı serisinden 2 numaralı broşürün içinde yer almaktadır[10]. Burada Siyavuş’un 675 tarihli Konya’da kestirilmiş dinarı ile 675 ve 676 tarihli yine aynı şehirde darbedilmiş dirhemleri yayınlanmış, ayrıca 675 tarihini taşıyan ve Türkiye Selçukluları meskûkâtında pek nâdir olarak çift darb mahallini, yani Konya ve Lu’lu’a’yı[11] müştereken ihtivâ eden dirhemi de neşredilmiştir.
Nihayet Siyavuş’un 676 tarihli Lu’lu’a’da kestirilmiş dirheminin de bulunarak[12] tarafımızdan yayınlanmak suretiyle ilim alemine tanıtılması, inanıyoruz ki daha evvel bu hususda yapılmış araştırma ve yayınları herhalde tamamlayıcı mahiyette olacaktır.
Kısa tarihî araştırma
Siyavuş, İzzüddin Keykâvus II.’in oğlu olduğunu iddia eden bir Türkmen dervişidir. Kendisine sonradan küçültmek ve tahkir etmek maksadiyle “Cimri” lakabı takılmıştır[13]. Moğol hakimiyeti altındaki, Sultan III. Keyhüsrev’in başında bulunduğu Selçuklu idaresine isyan eden Karaman-oğlu I. Mehmed Bey tarafından Türkiye Selçuklu sultanı ilân edilmiştir[14]. Siyavuş ile birlikte, III. Keyhüsrev’in saltanat naibi Eminüddin Mikâil tarafından müdafaa edilen Konya’yı kuşatan Mehmed Bey[15], 7 Zilhicce 675 (12 Mayıs 1277)’de şehri ele geçirmiş[16] ve Cimri’yi 14 Zilhicce 675 (19 Mayıs 1277) Salı günü Anadolu Selçuklu tahtına çıkarmıştır[17]. Siyavuş adına hutbe okunmuş ve sikke kestirilmiştir[18]. Cimri’nin vezirliğini üzerine alan Mehmed Bey bu arada devletin resmî dili olarak Farsça yerine Türkçeyi kabul ettirmiştir[19]. Fakat Moğol veziri Sâhib Şemsüddin Cüveynî’nin Konya’ya hareket ettiğini haber alması üzerine Mehmed Bey, Karamanlı aşireti ile Ermenak taraflarına çekilmiş ve Siyavuş’u da birlikte götürmüştür[20]. Böylece Siyavuş’un Konya’da otuz yedi gün süren saltanatı fiilen sona ermiştir[21].
Sâhib Cüveyni Tokat’daki Kazova kışlağına çekildikten[22] sonra, Sultan III. Keyhüsrev ve veziri Sâhib Fahrüddin Ali, Karamanlılara karşı 676 kışında (1277-78) harekete geçmişler. Göhürge Noyan kumandasındaki Moğol kuvvetleri ile birlikte Mut ovasına girmişlerdir. Mehmed Bey, Siyavuş’u İç-ildeki kalelerden birine göndermiş, kendisi durumu görmek için kardeşleri, amcasının oğlu ve yakın adamları ile birlikte ilerlemiş, fakat Kurbağahisarı’nda bir Moğol-Türkmen ileri karakolu tarafından dar bir geçitte sıkıştırılıp iki kardeşi ve amcazadesi ile birlikte öldürülmüşlerdir[23].
Karaman-oğullarının maktul düşmeleri üzerine Cimri, Develukarahisar taraflarına çekilmiştir. III. Keyhüsrev ve veziri Fahrüddin Ali yeniden Cimri kuvvetlerinin takibine koyulmuşlar, Develu-karahisarı’nda Pınarbaşı’nda[24], 677 Muharrem (Mayıs-Haziran 1278)’de vuku bulan savaşta[25] Siyavuş kuvvetlerinin büyük bir kısmı yok edilmiştir. Cimri de firar ederken Germiyanlı Alişîr-oğlu Hüsamüddin’in maiyetindeki Türkmenler tarafından yakalanıp, III. Keyhüsrev’in huzuruna getirilmiş, sultanın emri ile fecî şekilde öldürülmüştür[26].
Siyavuş’un dinar ve dirhemleri ve sikkelerinin özellikleri
Türkiye Selçuklu sultanı Siyavuş, dinar ve dirhemlerinde “Es- Sultânü’l-aczam (En büyük sultan)” ve Ankara’dan itibaren bütün batı Anadolu’ya hakim olup mutlak bir hükümdar gibi saltanat sürmüş olduğundan[27]” Ebü’l-feth (Fâtih)” unvanlarını kullanmıştır.
Anonim Selçuknâme’de[28] “Melik Mes'ud”; İbn Şeddad[29] ve Yûnûnî’de[30] “Keyhüsrev” olarak geçen isminin sikkelerinde “Siyavuş” olduğu görüldüğü gibi; İbn Bîbî[31] ve Yazıcı-zâde Ali’de[32] “Gıyâsü’d’dîn”; Müneccimbaşı’nda[33] “Rüknü’d-dîn” olarak geçen lakabının dinar ve dirhemlerine göre “Alâü’dîn” olduğu anlaşılmaktadır.
Tevkî'ler[34] ilk defa I. Keyhüsrev’in sikkelerinde yer almış, bu hükümdarın Tevkî'i olan “El-Minnetü li’llâh (Lutuf ve ihsan Allah’a mahsusdur)” ibaresi, aynı şekilde Siyavuş’un sikkelerinde de Tevkîc olarak kullanılmıştır.
Sikkelerinde sene kayıtları Arabi ibare veya rakamladır. Ayrıca “Dîvânî rakamlar [35]” da kullanılmıştır. Nitekim birler hanesindeki “o”, eski harflerde 5; onlar hanesindeki “ ٯ” dîvânî rakamlarda 70 demektir.
Siyavuş’un sikkelerinin ayar ve ağırlıkları
Türkiye Selçuklularının para sisteminin ana ölçüsü “Dirhem” veya “Aded” denilen gümüş sikkedir[36]. Selçuklu dirhemlerine “Akça-i Rûm” da denilmekteydi[37]. Bütün Anadolu Selçuklu dirhemlerinin ayarlan % 80 ile % 90 arasında değiştiklerinden[38] Siyavuş’un dirhemlerinin ayârlarının da buna uygun olmasının gerekeceği tabiidir.
Türkiye Selçuklularının bastırdıkları dirhemler “örfi Dirhem” ler olup[39] 16 karatdırlar[40]. Kendilerine örnek aldıkları Abbasî dirhemlerinin yine 16 karat ve 3,125 gramlık ağırlığından[41] daha hafif olup resmî ağırlıkları 3,086 gramdır[42]. Bu dirhemler, İlhanlı hükümdarı Gazan Mahmud Han (694-703 = 1295-1304)’ın 696 (1296-97)’da imparatorluğun bütün topraklarındaki sikkelerin bir sistem altında toplanıp standard hale getirilmesine karar vererek, bütün ağırlık ölçülerine Tebriz miskalinin esas alınmasını emretmesine[43] kadar umumiyetle 16-13 karat olarak darbedilmekte devam etmişlerdir. Belirtilen tarihte Gazan Han, para ıslahatiyle İlhanlılara tâbi olan Türkiye Selçuklularının dirhemlerinin 24 karattık ve 4,608 gr gelen Tebriz miskalinin yarı ağırlığında, yani 12 karat ve 2,304 gr olarak darbedilmesini emretmiş[44] ve bu tarihe kadar 3,086 gramlık resmî ağırlık devam edegelmiştir. Nitekim Siyavuş’un dirhemleri de, Gazan Mahmud Han’ın para ıslahatından evvel darbedildikleri için, resmî dirhemin ağırlığına uygun olarak ona yakın ağırlıkta darbedilmişlerdir. Siyavuş’un dört dirheminin ağırlıkları incelendiğinde görülmektedir ki bu dirhemler 3,086 ağırlığındaki tam dirhemden biraz hafiftirler ve en ağırı bunun 0,98’i (— 3,02 gr) ve en hafifi de bunun 0,92’si (— 2,85 gr) bir ağırlığa sahiptirler.
Türkiye Selçuklularının resmî dinar ağırlığı 24 karat ve 4,81 gramdır[45]. Bu ağırlık yine 24 karat ve 4,68 gr gelen Mısır’ın örfi miskalinden[46] daha ağırdır. Bununla beraber bu devletin bastırmış olduğu bütün dinarlar (altın sikkeler) üzerinde yapılan bir inceleme bunların ağırlıklarının 3,72 gr ile 5,40 gr arasında değiştiklerini, fakat en ziyade 4,40- 4,45 gr arasında toplandıklarını bize göstermiştir. Siyavuş’un 675 tarihli Konya’da darbedilmiş bizim gördüğümüz üç aded dinarı ise 8,65, 8,85 ve 8,90 gr ağırlıklarında gelmektedirler[47] ki bunları da “Çifte dinar” olarak kabul etmek gerekmektedir.