ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Nezihi Aykut

Anahtar Kelimeler: Anadolu Selçuklu Devleti, Alâeddin Siyavuş, Sikke, Türkler, Tarih

Türk tarihinde pek mühim rolü olan Karaman-oğullarının, Moğol hakimiyetinde olan Selçuklu idaresine isyan ederek, başlarında I. Mehmed Bey olduğu halde Konya’yı elde ettikten sonra Türkiye Selçuklu tahtına çıkardıkları Siyavuş’un, kendi adına kestirttiği dinar ve dirhemler, Anadolu Selçuklu meskûkâtının pek nâdir sikkelerinden sayılırlar.

Siyavuş’a ait ilk gümüş sikke, Osman Ferit Sağlam tarafından 1943’de bulunmuş ve ilk araştırma da kendisi tarafından yapılmıştır. Nitekim müellif, Siyavuş’un 675 tarihinde Konya’da bastırttığı dirhemi hakkında 15-20 Kasım 1943’de yapılan III. Türk Tarih Kongresi’ne “Şimdiye Kadar Görülmiyen Cimri Sikkesi” adiyle bir tebliğ sunduğu gibi[1], daha sonra bu tebliği Türk Tarih Kurumu Belleteni’nin 35. sayısında makale halinde neşretmiştir[2]. İbrahim Hakkı Konyalı’nın 1945’de yayınladığı “Akşehir” adlı kitabında da Osman Ferit Sağlam’ın neşrettiği 675 tarihli sikkeden bahsedilmiş[3], yine Osman Ferit Sağlam, yukarıda zikredilen başlık altında Türkçe, Fransızca ve İngilizce olarak 1949’da üç dilde yayınladığı broşürde Cimri ve bu sikkesi hakkında geniş bilgi vermiştir[4]. Ayrıca İstanbul Arkeoloji Müzeleri emekli nümismatlarından İbrahim Artuk, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi’nin 13. sayısında neşrettiği makalesinde[5], Siyavuş devrinin tarihî araşırmasına ilâveten, İstanbul şehir tiyatrosu rahmetli sanatkârlarından Behzad Butak’ın koleksiyonunda bulunan Siyavuş’un 675 tarihli Konya’da kestirilmiş dinarını da neşretmiştir. Bunu müteakip kuyumcu Şerafettin Erci, 1963 yılında yayınladığı “Nâdir Birkaç Sikke” adlı broşürde, Cimri’nin 676 tarihinde Konya’da basılmış dirhemini neşrettiği gibi[6]; İbrahim Hakkı Konyalı, 1964 yılında yayınladığı “Konya Tarihi”nde Cimri’nin Konya’da darbettirdiği 675 tarihli dirheminden tekrar bahsetmiştir[7], Değerli nümismatlar İbrahim Artuk-Cevriye Artuk tarafından hazırlanıp I. cildi 1971 yılında yayınlanan İslâmî sikkeler kataloğunda[8], Siyavuş’un 675 tarihinde Konya’da bastırılan dinarı, Behzad Butak tarafından çizilen resmi ile birlikte, yeniden yayınlanmıştır. Yine Çevriye Artuk'un Türk Tarih Kurumu’nun 1972 yılında çıkardığı “Malazgirt Armağanı” kitabında “III. Keyhüsrev Ve Sahte Selçuklu Sultanı Cimri Adına Kesilen Sikkeler” adiyle yayınladığı makalesinde[9] de adı geçen kataloğun 1166 numarasındaki Siyavuş’un 675 tarihli Konya’da kestirttiği dinarı ile 675 ve 676 tarihli aynı şehirde darbettirdiği dirhemlerinden de bahsedilmiştir. Siyavuş’un sikkeleri hususunda bir diğer inceleme ise Yapı Kredi Bankası’nın “Nümismatik Yayınları” neşriyatı serisinden 2 numaralı broşürün içinde yer almaktadır[10]. Burada Siyavuş’un 675 tarihli Konya’da kestirilmiş dinarı ile 675 ve 676 tarihli yine aynı şehirde darbedilmiş dirhemleri yayınlanmış, ayrıca 675 tarihini taşıyan ve Türkiye Selçukluları meskûkâtında pek nâdir olarak çift darb mahallini, yani Konya ve Lu’lu’a’yı[11] müştereken ihtivâ eden dirhemi de neşredilmiştir.

Nihayet Siyavuş’un 676 tarihli Lu’lu’a’da kestirilmiş dirheminin de bulunarak[12] tarafımızdan yayınlanmak suretiyle ilim alemine tanıtılması, inanıyoruz ki daha evvel bu hususda yapılmış araştırma ve yayınları herhalde tamamlayıcı mahiyette olacaktır.

Kısa tarihî araştırma

Siyavuş, İzzüddin Keykâvus II.’in oğlu olduğunu iddia eden bir Türkmen dervişidir. Kendisine sonradan küçültmek ve tahkir etmek maksadiyle “Cimri” lakabı takılmıştır[13]. Moğol hakimiyeti altındaki, Sultan III. Keyhüsrev’in başında bulunduğu Selçuklu idaresine isyan eden Karaman-oğlu I. Mehmed Bey tarafından Türkiye Selçuklu sultanı ilân edilmiştir[14]. Siyavuş ile birlikte, III. Keyhüsrev’in saltanat naibi Eminüddin Mikâil tarafından müdafaa edilen Konya’yı kuşatan Mehmed Bey[15], 7 Zilhicce 675 (12 Mayıs 1277)’de şehri ele geçirmiş[16] ve Cimri’yi 14 Zilhicce 675 (19 Mayıs 1277) Salı günü Anadolu Selçuklu tahtına çıkarmıştır[17]. Siyavuş adına hutbe okunmuş ve sikke kestirilmiştir[18]. Cimri’nin vezirliğini üzerine alan Mehmed Bey bu arada devletin resmî dili olarak Farsça yerine Türkçeyi kabul ettirmiştir[19]. Fakat Moğol veziri Sâhib Şemsüddin Cüveynî’nin Konya’ya hareket ettiğini haber alması üzerine Mehmed Bey, Karamanlı aşireti ile Ermenak taraflarına çekilmiş ve Siyavuş’u da birlikte götürmüştür[20]. Böylece Siyavuş’un Konya’da otuz yedi gün süren saltanatı fiilen sona ermiştir[21].

Sâhib Cüveyni Tokat’daki Kazova kışlağına çekildikten[22] sonra, Sultan III. Keyhüsrev ve veziri Sâhib Fahrüddin Ali, Karamanlılara karşı 676 kışında (1277-78) harekete geçmişler. Göhürge Noyan kumandasındaki Moğol kuvvetleri ile birlikte Mut ovasına girmişlerdir. Mehmed Bey, Siyavuş’u İç-ildeki kalelerden birine göndermiş, kendisi durumu görmek için kardeşleri, amcasının oğlu ve yakın adamları ile birlikte ilerlemiş, fakat Kurbağahisarı’nda bir Moğol-Türkmen ileri karakolu tarafından dar bir geçitte sıkıştırılıp iki kardeşi ve amcazadesi ile birlikte öldürülmüşlerdir[23].

Karaman-oğullarının maktul düşmeleri üzerine Cimri, Develukarahisar taraflarına çekilmiştir. III. Keyhüsrev ve veziri Fahrüddin Ali yeniden Cimri kuvvetlerinin takibine koyulmuşlar, Develu-karahisarı’nda Pınarbaşı’nda[24], 677 Muharrem (Mayıs-Haziran 1278)’de vuku bulan savaşta[25] Siyavuş kuvvetlerinin büyük bir kısmı yok edilmiştir. Cimri de firar ederken Germiyanlı Alişîr-oğlu Hüsamüddin’in maiyetindeki Türkmenler tarafından yakalanıp, III. Keyhüsrev’in huzuruna getirilmiş, sultanın emri ile fecî şekilde öldürülmüştür[26].

Siyavuş’un dinar ve dirhemleri ve sikkelerinin özellikleri


Türkiye Selçuklu sultanı Siyavuş, dinar ve dirhemlerinde “Es- Sultânü’l-aczam (En büyük sultan)” ve Ankara’dan itibaren bütün batı Anadolu’ya hakim olup mutlak bir hükümdar gibi saltanat sürmüş olduğundan[27]” Ebü’l-feth (Fâtih)” unvanlarını kullanmıştır.

Anonim Selçuknâme’de[28] “Melik Mes'ud”; İbn Şeddad[29] ve Yûnûnî’de[30] “Keyhüsrev” olarak geçen isminin sikkelerinde “Siyavuş” olduğu görüldüğü gibi; İbn Bîbî[31] ve Yazıcı-zâde Ali’de[32] “Gıyâsü’d’dîn”; Müneccimbaşı’nda[33] “Rüknü’d-dîn” olarak geçen lakabının dinar ve dirhemlerine göre “Alâü’dîn” olduğu anlaşılmaktadır.

Tevkî'ler[34] ilk defa I. Keyhüsrev’in sikkelerinde yer almış, bu hükümdarın Tevkî'i olan “El-Minnetü li’llâh (Lutuf ve ihsan Allah’a mahsusdur)” ibaresi, aynı şekilde Siyavuş’un sikkelerinde de Tevkîc olarak kullanılmıştır.

Sikkelerinde sene kayıtları Arabi ibare veya rakamladır. Ayrıca “Dîvânî rakamlar [35]” da kullanılmıştır. Nitekim birler hanesindeki “o”, eski harflerde 5; onlar hanesindeki “ ٯ” dîvânî rakamlarda 70 demektir.

Siyavuş’un sikkelerinin ayar ve ağırlıkları

Türkiye Selçuklularının para sisteminin ana ölçüsü “Dirhem” veya “Aded” denilen gümüş sikkedir[36]. Selçuklu dirhemlerine “Akça-i Rûm” da denilmekteydi[37]. Bütün Anadolu Selçuklu dirhemlerinin ayarlan % 80 ile % 90 arasında değiştiklerinden[38] Siyavuş’un dirhemlerinin ayârlarının da buna uygun olmasının gerekeceği tabiidir.

Türkiye Selçuklularının bastırdıkları dirhemler “örfi Dirhem” ler olup[39] 16 karatdırlar[40]. Kendilerine örnek aldıkları Abbasî dirhemlerinin yine 16 karat ve 3,125 gramlık ağırlığından[41] daha hafif olup resmî ağırlıkları 3,086 gramdır[42]. Bu dirhemler, İlhanlı hükümdarı Gazan Mahmud Han (694-703 = 1295-1304)’ın 696 (1296-97)’da imparatorluğun bütün topraklarındaki sikkelerin bir sistem altında toplanıp standard hale getirilmesine karar vererek, bütün ağırlık ölçülerine Tebriz miskalinin esas alınmasını emretmesine[43] kadar umumiyetle 16-13 karat olarak darbedilmekte devam etmişlerdir. Belirtilen tarihte Gazan Han, para ıslahatiyle İlhanlılara tâbi olan Türkiye Selçuklularının dirhemlerinin 24 karattık ve 4,608 gr gelen Tebriz miskalinin yarı ağırlığında, yani 12 karat ve 2,304 gr olarak darbedilmesini emretmiş[44] ve bu tarihe kadar 3,086 gramlık resmî ağırlık devam edegelmiştir. Nitekim Siyavuş’un dirhemleri de, Gazan Mahmud Han’ın para ıslahatından evvel darbedildikleri için, resmî dirhemin ağırlığına uygun olarak ona yakın ağırlıkta darbedilmişlerdir. Siyavuş’un dört dirheminin ağırlıkları incelendiğinde görülmektedir ki bu dirhemler 3,086 ağırlığındaki tam dirhemden biraz hafiftirler ve en ağırı bunun 0,98’i (— 3,02 gr) ve en hafifi de bunun 0,92’si (— 2,85 gr) bir ağırlığa sahiptirler.

Türkiye Selçuklularının resmî dinar ağırlığı 24 karat ve 4,81 gramdır[45]. Bu ağırlık yine 24 karat ve 4,68 gr gelen Mısır’ın örfi miskalinden[46] daha ağırdır. Bununla beraber bu devletin bastırmış olduğu bütün dinarlar (altın sikkeler) üzerinde yapılan bir inceleme bunların ağırlıklarının 3,72 gr ile 5,40 gr arasında değiştiklerini, fakat en ziyade 4,40- 4,45 gr arasında toplandıklarını bize göstermiştir. Siyavuş’un 675 tarihli Konya’da darbedilmiş bizim gördüğümüz üç aded dinarı ise 8,65, 8,85 ve 8,90 gr ağırlıklarında gelmektedirler[47] ki bunları da “Çifte dinar” olarak kabul etmek gerekmektedir.

* Hazırladığımız bu makale, 20-30 Eylül 1983’te İstanbul'da yapılan V. Millî Türkoloji Kongresi’ne sunduğumuz tebliğin, genişletilip gerekli düzeltmeler yapılmış şeklidir.

Dipnotlar

  1. Kongreye sunulan tebliğin yayını için bk. Osman Ferit Sağlam, “Şimdiye Kadar Görülmiyen Cimri Sikkesi”, III. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1948, s. 224-228.
  2. Osman Ferit Sağlam, “Şimdiye Kadar Görülmiyen Cimri Sikkesi”, Belleten, Ankara 1945, IX/35. 299-303.
  3. İbrahim Hakkı Konyalı, Akşehir, İstanbul 1945, s. 45-51.
  4. Osman Ferit Sağlam, "Şimdiye Kadar Görülmiyen Cimri Sikkesi", İstanbul 1949, s. I-¬II.
  5. İbrahim Artuk, "Sahte Selçuklu Sultanı Cimri", Tarih Dergisi, İstanbul 1958, IX/13, 151-160,
  6. Şerafettin Erel, Nâdir Birkaç Sikke, İstanbul 1963, s. 6-7.
  7. İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri Ve Kitabeleri İle Konya Tarihi, Konya 1964,s.216- 218.
  8. İbrahim Artuk-Cevriye Artuk, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Teşhirdeki İslâmî Sikkeler Kataloğu, İstanbul 1971, I, 380.
  9. Çevriye Artuk, “III. Keyhüsrev Ve Sahte Selçuklu Sultanı Cimri Adına Kesilen Sikkeler”, Malazgirt Armağanı, Ankara 1972, s. 287-296.
  10. Selçukluların nadir Paralarından bazıları ve Cimri’nin sikkeleri, Yapı ve Kredi Bankası Nümismatik Yayınlan nr. 2, İstanbul 1972, s. 9-13.
  11. Bugünkü Ulukışla yakınında Bizanslıların Lulon kalesi olup, Arapça “İnci” manasındadır (bk. Ernst Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı Alm. ter., Fikret Işıltan, İstanbul 1970, s. 39-42.)
  12. Koleksiyonundaki bu nâdir sikkeyi yayınlamam hususunda bana öncelik vermek lutfunda bulunan Sayın Çelil Ender’e şükranlarımı sunmayı bir borç biliyorum.
  13. Anonim Selçuknâme (ter. ve neşr. Feridun Nafiz Uzluk, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi III, Ankara 1952, s. 41)’de ölümünden sonra kendisine bu lakabın verildiği bildirilmektedir.
  14. İbn Bibi, El-Evâmirü’l-cAlâ’iyye Fi’l-Umûri’l-cAlâ’iyye, nşr. Adnan Sadık Erzi, Ankara 1956, I (Tıpkıbasım), 690; Ayn. m ll., Farsça Muhtasar Selçuknâme, ter. ve neşr. M. Nuri Gençosman-F. N. Uzluk, Anadolu Selçukî Devleti Tarihi, Ankara 1941, s. 292; Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, Topkapı sarayı Revan ktb. nr. 1391, 401 b.
  15. İbn Bibi, Tıpkıbasım, s. 690-1; Ayn. m ll., Muhtasar Selçuknâme, göst. yer; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e.. 401 b-402 a; İbn Şeddad, Sîretü'l-Meliki’z-Zâhir, ter. M. Şerefüddin Yaltkaya, Baypars Tarihi, Istanbul 1941, s. 90; Muhammed al-Yûnûnî, Zeyi-i Mir’âtü’z-Zamân, nşr. Dâiretü'l-Maârifi’l-Osmâniyye, Haydarabad 1960, III, , 184.
  16. Anonim Selçuknâme (s. 39)’de Karaman-oğlu Mehmed Bey’in şehri zabtı için “8 Zilhicce Perşembe”; İbn Şeddad (a.g.e., göst. yer)’de “9 Zilhicce Perşembe” veriliyor. Halbuki Perşembe 7 Zilhicce’ye geliyor. Ayrıca her iki kaynağın da verdiği 676 tarihini, mevcut sikkelerine göre, 675 senesi olarak düzelterek verdik.
  17. İbn Şeddad, a.g.e., göst. yer; Yûnûnî, a.g.e., III, göst. yer. İbn Bibi (Tıpkıbasım, s. 697); Ayn. m ll (Muhtasar Selçuknâme, s. 294); Yazıcı-zâde Ali (a.g.e., 404 a)’de “10 Zilhicce 676 Perşembe” tarihini veriyorlar.
  18. İbn Bibi, Tıpkıbasım, göst. yer; Ayn. m ll., Muhtasar Selçuknâme, göst. yer; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e., göst. yer; Aksarayî, Musâmeretü’l-ahbâr, ter. ve neşr. M. Nuri Gençosman-F.N. Uzluk, Selçukî Devletleri Tarihi, Ankara 1943, s. 205; Anonim Selçuknâme, göst. yer.
  19. İbn Bibi, Tıpkıbasım, s. 696-7; Ayn. m ll., Muhtasar Selçuknâme, s. 293-4; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e., 403 b-404 a.
  20. Aksarayî, a.g.e., s. 207-9; İbn Bibi, Tıpkıbasım, 699-701; Ayn. m ll., Muhtasar Selçuknâme, 295-6; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e., 405 b-406 b; Anonim Selçuknâme, s. 40; İbn Şeddad, a.g.e., s. 91; Yûnûni, a.g.e., III,185.
  21. İbn Şeddad, a.g.e., göst. yer; Yûnûnî, a.g.e., III, göst. yer.
  22. İbn Bîbî, Tıpkıbasım, s. 701-3; Ayn. m ll., Muhtasar Selçuknâme, s. 296-7; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e., 407 a.
  23. İbn Bîbî, Tıpkıbasım, s. 703-4; Ayn. m ll., Muhtasar Selçuknâme, s. 297; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e., 407 a-b; Anonim Selçuknâme, göst. yer.
  24. Aksarayî, a.g.e., s. 210; İbn Bîbî, Tıpkıbasım, s. 725-27; Ayn. m ll., Muhtasar Selçuknâme, s. 299; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e., 409 a-b.
  25. Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, Ankara 1970,I, 55. Anonim Selçuknâme (s. 41)’de bir sene sonraki 17 Muharrem 678 (30 Mayıs 1279) tarihi veriliyor. İbn Bîbî (Tıpkıbasım, s. 727); Ayn. m ll (Muhtasar Selçuknâme, göst. yer) ve Yazıcı- zâde Ali (a.g.e., 409 b)’de ise bir sene evvelki 17 Muharrem 676 (20 Haziran 1277) tarihi verilmektedir. Hadiselerin cereyan tarzı düşünülürse bizim kabul ettiğimiz tarihin doğru olduğu anlaşılıyor.
  26. İbn Bîbî, Tıpkıbasım, s. 727-9; Ayn. m ll., Muhtasar Selçuknâme, s. 299-300; Yazıcı-zâde Ali, a.g.e., 409 b-410 b; Aksarayî, a.g.e., s. 210-11; Anonim Selçuknâme, göst. yer.
  27. İbrahim Artuk, “Sahte Selçuklu Sultanı Cimri”, s. 158; Çevriye Artuk, “III. Keyhüsrev Ve Selçuklu Sultanı Cimri Adına Kesilen Sikkeler”, s. 295.
  28. Anonim Selçuknâme, s. 39.
  29. İbn Şeddad, a.g.e., s. 90.
  30. Yunûnî, a.g.e., III. 184.
  31. İbn Bibi, Tıpkıbasım, s. 690; Ayn. m ll., Muhtasar Selçuknâme, s. 292.
  32. Yazıcı-zâde Ali, a.g.e., 401 b.
  33. Müneccimbaşı, Sahâifu'l-ahbâr, ter. Hasan Fehmi Turgal, Anadolu Selçükleri, İstanbul 1939, s. 43.
  34. Tevki’, Türkiye Selçuklu sultanlarının münasebette bulundukları hükümdarlara gönderdikleri mektuplara, ümeraya verdikleri ferman ve menşurlara, mansıb tevcihleri için çıkardıkları beratlara koydukları özel sıfatlarıdır (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara 1970, s. 69).
  35. Dîvân rakamları, Arapçada sayı isimlerini bildiren kelimelerin bazı harflerinden teşkil edilmiş kısaltmalardır. Bu rakam alâmetleri, Araplar tarafından icad edilip İslâm memleketlerine yayılmış, zamanla değişikliklere uğrayarak şifre haline gelmiştir. İlk dört halife devrinde divanda, bilhassa maliye ve muhasebe işlerini gören divanda, kullanılmasından dolayı bu rakamlara “Dîvân rakamları” adı verilmiştir (Salâhaddin Elker, Divan Rakamları, Ankara 1953, s. 8. v.d.)
  36. Mustafa Akdağ, “Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş Ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadî Vaziyeti”, Belleten, Ankara 1949, XIII/51,514-5; Ayn- m ll., Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî tarihi, İstanbul 1979, I, 501-2.
  37. Reşidüddin Fazlullah, Târih-i Mübârek-i GazânI, nşr. Karl Jahn, London 1940, s. 282; A. Zeki Velidî Togan, Umumi Türk Tarihi’ne Giriş, İstanbul 1981, s. 301.
  38. İsmail Galib, Takvîm-i Meskûkât-ı Selçukiyye, Kostantiniye 1309, s. 8; Hasan Ferid, Nakd ve İtibâr-ı Mâli, İstanbul 1330, I, 160.
  39. Örfi dirhem buğday tanesine dayanır ve 16 karatdır. Buna mukabil Şercî dirhem arpa tanesine dayanır ve 14 karatdır bk. Halil Sahillioğlu, Kuruluştan XVII. Asrın Sonlarına Kadar Osmanlı Para Tarihi Üzerinde Bir Deneme, Basılmamış doktora tezi, İstanbul 1958, s. 5.
  40. Karat, keçiboynuzu çekirdeğidir, örfi sistemde 4 buğday tanesi 1 karat olduğu halde (El-Makrızî, El-Nukud el-Kadime ve’l-İslâmiyye, ter. İbrahim Hakkı Konyalı, Eski ve İslâmi Paralar, İstanbul 1946, s. 34; Ayn. ter. İbrahim Artuk, Belleten, Ankara 1953, XVII/67, 379- 80; Süleyman Sûdî, Usül-i Meskûkât-ı Osmâniyye ve Ecnebiyye, İstanbul 1311, s. 19; Halil Sahillioğlu, a.g.t., s. 2), Şercî sistemde 3 arpa tanesi 1 karat kabul edilmiştir (E.V. Zambaur, “Kırat” mad., İ A, VI, 735 a.)
  41. Walter Hinz, Islamische Masse und Gewichte, Leiden 1955, s. 3; Ayn. m ll., Die Bestimmung Von Mithqäl Und Dirhem”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Zeki Velidi Togan’a Armağan (Symbolae In Honorem Z.V.Togan), İstanbul 1950-1955, s. 266.
  42. Walter Hinz, a.g.e., s. 5.
  43. Reşidüddin Fazlullah, a.g.e., s. 288-92.
  44. Halil Sahillioğlu, a.g.t., s. 3. Nitekim llI. Keykubad dirhemlerinin bu standart ağırlığın az aşağı veya yukarısında, ona yakın olarak darbedildikleri görülüyor bk. İsmail Galib, a.g.t., s. 95; Ahmed Tevhîd, Meskûkât-ı Kadîme-i İslâmiyye Katalogu, Kostantiniye 1321, IV, 343-47.
  45. Hinz, a.g.e., göst. yer; Ayn. m ll., a.g.m., s. 269.
  46. Hinz, a.g.e., s. 4-5; Ayn m ll., a.g.m., s. 267-8.
  47. bk. Selçukluların nadir Paralarından bazdan ve Cimri’nin sikkeleri, s. 12-14; İbrahim Artuk-Ccvriye Artuk, a.g.k., I, 380.

Şekil ve Tablolar