ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Orhan F. Köprülü

Türk Tarih Kurumu Asli Üyesi

Anahtar Kelimeler: Tarih, Türkler, Amerikanlar, Osmanlı

Konumuza girmeden önce bir hususu çok kısa olarak burada belirtmek isterim. Böyle bir konferansta hemen hemen İkiyüz yıla yaklaşan Türk- Amerikan münasebetlerinin bütününü bir konuşmaya sığdırmanın imkânsızlığı karşısında, bugünkü konuşmamda bu münasebetlerin XIX. yüzyıldaki kısmına ağırlık vereceğimi, esasen daha sonraki münasebetler hakkında son yıllarda memleketimizde de bir takım çalışmalar yapıldığını hatırlatmak isterim.

XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Yeni Dünya'da, 1783'te yapılan Versailles Antlaşması ile Amerika Birleşik Cumhuriyeti, tarih sahnesine çıkarken. Osmanlı imparatorluğu çoktandır gerileme devrine girmiş bulunuyordu.

Amerikan Kongresi’nin, 7 Mayıs 1784'te Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve John Adams'!, ticaret ve dostluk antlaşmaları yapmak üzere görevlendirdiği memleketler arasında Osmanlı imparatorluğu da vardı. Bu da Amerikan tüccarlarım yakalayan veya taciz eden Cezayir korsanlarının Osmanlı pâdişâhının tabii olarak kabul edilmesinden ileri geliyordu. Zira Amerika'nın İngiltere ile sulh antlaşması imzalamasından sonra. Amerikan gemileri, Akdeniz'de artık İngiliz bayrağının himayesinden mahrum kalmışlardı. Ancak sonradan Adams ve Jefferson Bâbıâli ile antlaşma yapmak fikrinden vazgeçtiler[ 1].

Osmanlı Devleti ile bir dostluk antlaşması yapmak üzere ikinci teşebbüs, Amerika'nın Londra ortaelçisi Rufus King'den geldi. Osmanlı Devleti ile bir ticaret ve dostluk antlaşmasının, Amerika'ya bir takım faydalar sağlayacağına King'i ikna edenler, Londra'daki Osmanlı Büyükelçisi İsmail Ferruh Efendi ile Doğuda uzun bir sure oturmuş olan

Peter Abbott adındaki bir Ingiliz tüccarı idi. Arkadanım Prof, Ercümend Kuran ise. Avrupa'da Osmanlı ikamet Elçiliklerinin Kuruluşu (Ankara1968 s.37) adlı cidden iyi hazırlanmış etüdünde bunun tamamen aksini ileri sürdüğü gibi, Rufus King'in adını da söylemeksizin, teşebbüsün Amerika’nın Londra elçisinden geldiğini yazar ki kanaatimizce bu doğru değildir. Zira yukarıda adlan geçen iki kişiden aldığı ilhamla, Amerika Cumhurbaşkanı Adams’a, Osmanlı imparatorluğu ile ticari münasebetlere girişilmesini tavsiye eden kimse Amerika'nın Londra sefiri Rufus King’dir. Onun, bu tavsiyesini dikkate alan Adams, Lizbon'daki Amerikan ortaelçisi William Laughton Smitli'i İstanbul’a giderek bir ticaret ve dostluk antlaşması yapmaya memur etti. Jefferson grubunun muhalefetine rağmen, senato da az bir farkla bunu kabul ederek, bu görevi II Şubat I 799’da onayladı[ 2]. Fakat Amerikan Dışişleri Bakanı Pickering, cumhurbaşkanına, bu sırada Osmanlı Devleti'nin bir yandan Fransa ile harp halinde bulunmasını, diğer yandan Balkanlarda Pazvantoğlu İsyanı ile meşgul olmasını ileri sürerek, İstanbul'da yapılacak bir teşebbüse taraftar olmadığını söylemişti. Adams, görüşünü değiştirmemekle beraber Smith'e de İstanbul'a gitmesi hususunda bir talimat vermedi. 1800 yılı sonlarında da Smith Lizbon'dan Madrid’e tayin edildi.

Adams idaresi İstanbul’a gönderilecek bir elçi hususunda henüz bir karara varmadan, albay William Bainbridge kumandasındaki "George Washington” Akdeniz’e giren ilk Amerikan harp gemisi olmuş ve Trablus Dayısının tavsiyesi üzerine İstanbul'a doğru yola çıkmıştı [3].

Bir Amerikan gemisinin 9 Kasım 1800'de İstanbul limanına girişi, o sıralarda burada bulunan İngiliz seyyahı Edward Daniel Clarke tarafından gayet canlı bir şekilde şöyle anlatılır:

Bir Amerikan firkateyninin, bu ilk gelişi, İstanbul'da yalnız Türkler arasında değil, buradaki bütün kordiplomatikte de büyük bir heyecana sebep oldu. Bir Amerikan firkateyninin limana demirlediği haberi hükümete erişince, Türkler, bu memleketin nerede bulunduğunu ve kimin bayrağını selamladıklarım anlamakta aciz kaldılar. Bu hususun halli ve gelen yabancının nasıl kabul edileceği meselesi büyük bir zaman kaybına sebep oldu. Bu arada biz [Clarke] gemiye giderek kaptanı ziyaret ettik. Onunla oturduğumuz sırada Türk hükümetinden bir haberci gelerek, Amerika'nın Yeni Dünya'da olup olmadığını sordu? Müspet cevap alması üzerine de kaptana hoş geldiniz diyerek, burada büyük bir samimiyet ve hürmet göreceğini kendisine bildirdi [4].

Amerikalı Thomas Harris m ayrıca belirttiğine göre, bu haberci beraberinde sulh nişanesi olarak bir kuzu ile hoşgeldin mânasına gelen bir buket de çiçek getirmişti[5].

Amerikan gemisinin limana girişinden birkaç gün sonra, donanmanın başında İstanbul’a dönen Kapudân Paşa’nın gemisini, “George Washington”un top atışıyla selâmı, Boğaz’dan gelen ânî bir bora sebebiyle karşılık görmemişti. Ertesi gün Kapudân-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa, Amerikan gemisinin selâmına mukabele ederek, Bainbrıdge’den özür dilemiş ve albayı kendi konağına davet etmişti. Bainbridge, Kapudân Paşa’nın büyük nüfuzunu gözönünde tutarak, bu teklifi derhal kabul etmişti. 23 Aralık günü iki taraf arasında yapılan bir konuşmada, Küçük Hüseyin Paşa iki devlet arasında bir antlaşma yapmaya hazır olduğunu ve bir az yukarıda adı geçen Lizbon ortaelçisi Smith, böyle bir antlaşma yapmak için Türkiye’ye geldiği takdirde, onu, imparatorluk dahilinde himaye de edeceğini bildiren bir mektubu, Smith’e teslim edilmek üzere Bainbridg’e vermişti. Bainbridge, yaptığı konuşma sonunda mevcut havanın iki taraf arasında yapılabilecek bir antlaşmaya uygun olduğunu görmüş, ancak kendisine bu hususta bir talimat verilmediğini Kapudân Paşa’ya bildirmişti.

Albay Bainbridge, 7 hafta kaldığı İstanbul'dan 30 Aralık 1800’de ayrılmıştı [6]. öyle anlaşılıyor ki yukarıda da temas ettiğimiz gibi, Smith’in misyonu, Amerika’nın kendi iç meseleleri yüzünden tatbik mevkiine konulamamıştı.

Bununla birlikte bir ticaret antlaşmasının yapılamamasına rağmen Amerikan tüccarlarının, Amerikan bayrağı taşıyan gemileriyle Türk limanlarına gelmeye başladıklarını görüyoruz. Kayıtlara göre, ilk Amerikan ticaret gemisi 1797’de İzmir’e gelmişti. XIX. yüzyıla girerken Başkan Jefferson, ortada bir antlaşma bulunmamasına rağmen William Stewart’i 1802’de İzmir’e konsolos olarak tayin etmiş, bunun, aynı yılın 4 Mayısında senato tarafından onaylanması üzerine Stewart, 1803 Nisanında İzmir’e varmıştı. İzmir’deki bu ilk Amerikan konsolusu, Amerika’ya gönderdiği 25 Nisan tarihli raporunda, Osmanlı Devleti ile bir ticaret antlaşması yapılmasını tavsiye ettiği gibi, İzmir’e gelişinden önceki 2 yıl zarfında bu limanı 3 Amerikan gemisinin ziyaret ettiğini bildiriyordu. Ancak, Osmanlı Devletinin bu tayini tanımaması üzerine 1803 Kasımında İzmir'den ayrılmak mecburiyetinde kalan Stewart İzmir’de oturan, Danimarka ve İsveç Başkonsolosluğu görevini sürdüren bir İngilizi kendi yerine vekil olarak bırakmış, o da bu vazifesini ölümüne kadar sürdürmüştü[7].

[804 Aralık ayından itibaren Amerika’nın Osmanlı Devleti ile münasebetlerinin hızla artmaya başladığı görülmektedir. Amerika’nın Türkiye’den satın aldığı mallar arasında pamuk, yün, zamkı Arabi, sünger, Türk halısı gibi şeyler bulunuyor ama en büyük yeri afyon alıyordu. 1808’de Amerika, Baltimorelu Sloane’ı İzmir’e konsolos olarak gönderdi ise de, Osmanlı hükümeti birincisi gibi bunu da tanımadı. Böylece Amerika, Osmanlı Devleti ile ticaretini yine İngiliz konsolosu aracılığıyla yürütmek zorunda kaldı. Amerika, bu aracılığı dolayısıyla İzmir’deki İngiliz konsolosuna 1799’dan 1811’e kadar 65.500 dolar konsolosluk masrafı ödemişti[ 8]. 181 1 yılı Ağustosunda İzmir’e gelen Philadelphialı tüccar David Oflley, Amerikan ticaretinde gümrük resminin artışından İngiliz tüccarlarını mesul göstermeye çalıştı ise de bir netice alamayınca, İstanbul’a gidip derdini padişaha anlatmış ve şahsî bir anlaşma yaparak Amerikan tüccarlarının Avusturya gibi % 2 tarif ve ilâveten % 15 gümrük resmi ödemelerini sağlamıştı. Bu, hem gelecek hem de gidecek eşyaya aynı şekilde uygulanacaktı [9]. David Oflley 1816’da ise, İzmir’de yeni Kapudân-ı Derya Hüsrev Paşa ile dostluk kurarak, Amerika’dan resmî bir talep olmamasına rağmen, paşadan, Amerikan konsolosu olarak tanınmak imtiyazını kopardı[10].

Kısa bir müddet sonra Bakimore’daki bir firma M.J. Jaussand adlı bir temsilcisini, Osmanlı resmî makamlarıyla müzâkerelerde bulunması için, 1817 ilkbaharında İstanbul’a gönderdi. Bu zat’ın Fransız sefarethanesinde, Osmanlı Devleti’nin bâzı ileri gelenleriyle, bir ticaret antlaşması hususunda yaptığı görüşmede, kendisine, Osmanlı Devleti’yle doğrudan doğruya gizli müzâkerelere girmesi tavsiye edildi. O da, bu durumu Amerikan Dışişleri Bakam ,John Quincy Adams’a bildirdiyse de yine müspet bir netice çıkmadı[11].

İki devlet arasında resmi görüşmeler ancak, 1820'de başlayabildi. Quincy Adams, Luther Bradish isminde Newyorklu bir avukatı iki pasaportla gizli bir soruşturucu olarak İstanbul'a yolladı.

İstanbul’da Reisülküttâbla yaptığı konuşmalardan, kendisine verilen gizli vazifenin, buraya gelmeden önce, ilgililerce öğrenildiğini anlayan Bradish, 20 Aralık 1820’de Amerikan Dışişleri Bakanına yazdığı yazıda, kendisine verilen talimatın tamamıyla geçersiz olduğunu bildirerek, yapılması düşünülen antlaşmanın Amerika’ya aşağı yukarı 50 bin dolara malolacağını bildirmişti [12] .1823’te Quincy Adams, bir adamım Kapudân-1 Derya Hüsrev Paşa ile görüşmek için gönderdi. Hüsrev Paşa, bu zata, 1824 Aralık ayında Akdeniz’deki Amerikan filosu kumandanının, kendisiyle gizlice temasa geçmesini, bir antlaşma İçin ileri sürülecek Amerikan tekliflerini, kendisinin padişaha sunacağım onun da. Amerikan sefirinin İstanbul'a gelip hükümetle müzakerelerde bulunmasının faydalı olup olmayacağına karar vereceğini gelen temsilciye söyledi [13].

Quincy Adanıs'ın ticari temsilci olarak tayin ettiği David Offley, 27 Şubat 1824 tarihli mektubunda, yapılacak bir antlaşma ile Amerika’nın sağlayabileceği faydalardan söz ederken, Osmanlı Devleti ile gizli müzakerelerde bulunulmasını tavsiye ediyordu[14].

Amerika Dışişleri Bakam, komodor John Rodgers'e 1825’te Osmanlı Devleti ile yapılacak ticaret antlaşması hususunda gerekli talimati verirken, Hüsrev Paşa tarafından kabul edilen hususlara İlâve olarak, Amerika’ya ait ticaret gemilerinin Karadeniz'de de faaliyette bulunmalarını sağlamasını istiyordu. 1825 Eylül'ünde Adams’ın yerine Dışişleri Bakanlığına getirilen Henry Clay de, Rogers'a aynı hususları tekrarlamakla birlikte, ayrıca çeşitli limanlara konsolos tayini meselesini de yapılacak antlaşmaya İlâve etmesini istiyordu. Rogers, geciktiği İçin, ancak 1826 Temmuzunda Hüsrev Paşa ile temas kurabildi ve kendisine verilen talimati başarı ile yerine getirdi. Fakat Kapudân Paşa, kendisine, İstanbul’da cereyan etmekte olan olaylar dolayısıyla bu İşin zaman alacağını söylemiş bunun üzerine bir süre bekleyen Rogers, bir netice alamadan 1827 Mayısında Amerika'ya dönmüş, İşin takibini David Offley'e bırakmıştı.

Aynı yılın 20 Ekiminde Osmanlı donanmasının Navarin'de yok edilmesi Osmanlı Devletini yeni bir müttefik aramaya sevk etti. Hattâ, Türkiye, bu antlaşmanın tedafüi ve taarruz! bir antlaşma olmasını teklif etti. Kasım 1827’de Hüsrev Paşa böyle bir antlaşma için müzâkerelere başlama zamanının geldiğini Oflley’e bildirdi. Fakat o, bu işe selâhiyetli olmadığı cevabını verdi. Bunun üzerine Bâbıâli, Şubat 1828’de Offley’e gönderdiği bir yazı ile Amerika adına yollanacak bir müzakereciyi İstanbul’a dâvet etti. Amerika Cumhurbaşkanı da 21 Temmuz 1828’de gönderdiği talimâtta, Ofiley ile Amerikan Akdeniz filosu kumandanı William Crane’i, Osmanlı Devleti ile en imtiyazlı millete tanıdığı haklar seviyesinde bir ticaret antlaşması yapmaya ve gemilerin Karadeniz’e de girme hakkını elde etmek üzere müzâkerelere memur etti.

Crane, İzmir’de beklerken Ofiley, 1828 yılı Aralık ayında müzâkerelerde bulunmak üzere İstanbul’a gitti. Onun Reisülküttâb ile yaptığı müzakereler aylarca devam etti. Osmanlı Devleti’nin ileri sürdüğü, en imtiyazlı milletten sâdece yüzde bir nisbetinde bir farkı bile, kendisine böyle bir şey söylenmediği ve Washington’un böyle bir teklife yanaşmaya hazır olduğunu bilmediği için kabul etmedi. Reisülküttâbın, Navarin’de yok olan Türk donanmasının Amerika tarafından tekrar yerine konulabileceği hususundaki teklifini ise, duymamazlıktan geldi. İzmir’e dönen Ofiley, Crane ile birlikte yazdıkları 17 Mart 1829 tarihli mektupta, Cumhurbaşkanına, talimatı dairesinde bir ticaret antlaşmasının bu safhada henüz mümkün olmadığını bildirdiler[15]. Bu sıralarda Amerika Cumhurbaşkanlığına seçilen Andrew Jackson, 12 Eylül 1829’da, Albay James Biddle, David Ofiley ve Newyorklu bir tüccar olan Charles Rhind’ı Osmanlı Devleti ile müzâkerelerde bulunmaya memur etti [16].

Amerika’nın yeni Dışişleri Bakanı Martin van Buren de, yeni temsilcilere verdiği talimâtta, Amerikan gemilerinin Karadeniz’e de çıkabilmeleri şartıyla, Osmanlı Devleti’nin ileri sürdüğü yüzde bir farkı da kabul edebileceklerini bildirdi. Ayrıca tercüme hatâlarından ileri gelebilecek her türlü yanlış anlamalara da meydan verilmemesini istedi. Gizlilik için alınmış bütün tedbirlere rağmen üç temsilci İzmir’e vardıkları zaman durumun evvelden bilindiğini öğrendiler. Diğer iki temsilci İzmir’de kalırken Charles Rhind, İstanbul’a giderek Reisülküttâb ile uzun süren müzâkerelerden sonra, 8 Şubat 1830’da Amerika’nın istediği gibi bir ticaret antlaşmasının taslağını meydana getirdi ve Başkan’a gönderdiği 10 Mayıs 1830 tarihli mektubunda durumu kendisine bildirdi[17]. Ancak Rhind, antlaşmada yer alan, Osmanlı, Devleti'ne, Amerika'da harp gemileri yapmasına izin veren, gizli maddeden Cumhurbaşkanına bahsetmedi. Bu durumdan, sonradan haberdar olan iki temsilci de isteksiz olmalarına rağmen antlaşma taslağını imzaladılar [18]. Senato,gizli maddeden haberdar olmayarak, yapılan antlaşmayı tasdik etti. Osmanlı Devleti'nin, Amerika'ya tanıdığı kapitülasyonlarla ilgili 4. madde sonraki yıllarda bir ihtilâf konusu olarak kalmıştır[19].

Komodor David Porter, İstanbul’a Charge d'Affairs tayin olunarak, tasdikli antlaşmaların teatisine memur edildi. Porter, İstanbul'da, Osmanlı hükümeti tarafından, daha sonra bir nevi zeyil (codicil) olarak adi geçen ve ileride ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklarda baş vurulacak esas metnin Türkçe metin olduğu hususunu bu codicil’de aynca belirtmeye mecbur edildi[20].David Porter, İstanbul’dan Newyork’taki bir dostuna yazdığı ve sonradan 1835'te Newyork'ta 2 cilt halinde basılan Conslantinople and its Environs in٠Series of Lelters adil eserinde bu antlaşmaların 5 Ekim 1831'de teati merasimini çok canlı ve ayrıntılı bir şekilde anlatır[21]. Türkiye ile Amerika arasında 45 yıl önce başlayan teşebbüsler böylece yarim yüzyıla yakın süren uzun müzakerelerden sonra bir ticaret antlaşması ile neticeleniyordu.

Şurasını hemen belirtmek isteriz ki bir taraftan bu müzakereler devam ederken, daha XIX. yüzyılın, ikinci on yılının sonlarında Osmanlı Devleti ile Amerika arasındaki ticaret hacmi 1 milyon dolara erişmişti. Bu hususta daha iyi bir fikir verebilmek İçin I8ı6’da 8, 1823'te 18, 1825'te 22, 1828'de 28, 1830'da ise 32 Amerikan gemisinin İzmir'e geldiğini belirtmek isterim. Tabii bu hususta en büyük âmil yukarıda çeşitli defalar adi geçen Offley'nin şahsî gayretiydi. Esasen bu yıllar zarfında İzmir'e gelen 78 Amerikan ticaret gemisinden 54 tanesi Offiey'nin Amerika’daki firması olan Woodmas and Ofiley'e mal götüren gemilerdi. Oflley daha ticaret antlaşması imzalanmadan önce 1828'de, “Delos” isimli Amerikan ticaret gemisinin İstanbul'a gitmesine müsaade aldığı gibi iki yıl sonra da henüz ticaret antlaşmasının onaylanmasından önce Amerikan gemilerinin Karadeniz'e çıkışlarını da sağlamıştı [22] 1830'da Amerika’nın Osmanlı İmparatorluğu’na ihracâtı 74 263 dolar olup, başlıca kalemler de yünlü eşya, rom, işlenmiş tütün, barut, zahire ve mumdu. Aynı yıl Amerika’nın Türkiye’den ithal ettiği mallar ise 414.392 dolara varıp, önem sırasıyla afyon, meyve, fındık, gümüş, işlenmemiş yün, deri, şarap ve eski bakırdı[ 23].

1832’de anlaşmanın tasdikinden sonra da arada çeşitli anlaşmazlıklar çıkmışsa da Porter, Ekim ¡832’de Dışişleri Bakanına yolladığı raporda, çevresini iyi tanıdığını, bu bakımdan anlaşmazlıkları kolayca çözebileceğini bildiriyordu [24]. Bu sıralarda Amerikan pamuklu kumaşları Osmanlı imparatorluğu dahilinde iyi bir pazar bulmuştu. O kadar ki, bu kumaşların yalnız dükkânlarda değil, işportalarda da satıldığını yabancı seyyahlar arasında meselâ Josiah Brewer de bize bildirmektedir[25]. Amerika’nın İstanbul'daki konsolos vekili John P. Brown 1834 ve 1838’de yolladığı raporlarında, Amerika’da işlenmemiş yünden çok fazla gümrük alındığı için İstanbul'a gelen Amerikan gemilerinin yükleyecek mal bulamadıklarından ve Türk yününün, üç beş yıl önce adı geçmeyen yeni bir pazar olan İngiltere’ye gittiğinden şikâyet ediyordu[26].

1862’de ise, Amerika ile Osmanlı İmparatorluğu arasında yeni bir dostluk ve ticaret antlaşması imzalandı. Burada, eski antlaşmanın 1. maddesi olan “en imtiyazlı millet muamelesi” ibâresi aynen bırakılıyor. 1839’dan beri % 8 olarak geçerli olan ihraç gümrüğü resminin, tedricen % 1’e kadar indirileceği, ithal gümrüğü resminin ise % 1 olarak kalacağı belirtiliyordu. Yine bu antlaşma, Osmanlı Devleti’nin silah ve cephane için koyduğu yasağı da kabul ediyordu.

Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ithalat ve ihracat ile iki devlet arasındaki ticaret hacmini göstermek İçin Gordon Leland'ın yukarıda adı geçen American Relations Ulith Turke, 1830-1930 kitabından 1832 ile 1912 yıllan arasındaki devreyi İçine alan onar yıllık fasılalarla tertip edilmiş olan tablo bu hususta yeterli bir fikir verecektir [Dolar olarak] [27].



Bu arada Amerika dışındaki ة. Amerikan Ticaret Odasının 1911'de İstanbul'da kurulduğunu ve 1914’te 1. Dünya Harbi'nden önce üye sayısının 400'ü geçtiğini hatırlatmak isterim. “Bk. Gordon Leland, adi geçen eser, s. 155-157, V.s. Department of Commerce,?Turkey Washington 1926, s. 192, 206 ve 224-226'dan naklen].

Yukarıdaki rakamlardan Amerika ile Osmanlı, Devleti arasındaki ticaretin, küçük bir istisna hariç, devamlı olarak arttığı ve bu artışın Osmanlı Devleti lehine olduğu açıkça görülmektedir. 1870'li yıllarda, Amerika'nın Osmanlı imparatorluğuna yaptığı ihracatta görülen büyük artış, Osmanlı Devletin ticaret antlaşmasındaki, Amerika'nın Türkiye'ye ateşli silahlar ve cephane satışını men eden hükmü kaldırmasından ileri gelmektedir. Zira 1877 Türk-Rus Harbi'ne takaddüm eden devrede Osmanlı hükümeti ordusunu yeniden modern silâhlarla donatmak İçin böyle bir karan lüzumlu görmüştü. Bu sıralarda İstanbul'da yaşayan bir Amerika'lı, Henry Otis Dwight, Turkish Life in IVar Time (Newyork 1881) adlı eserinde daha 1877'de Osmanlı ordusunda 334 bin martini ve 39 bin winchester tüfeği bulunduğunu, ayrıca harp esnasında da 100 bin martini'nin daha Türkiye’ye geldiğini yazmaktadır (bk. s. 80, 84-85, 136, 161 ve 163). 1959 yılında Columllia üniversitesinde araştırıcı öğretim üyesi olarak çalıştığım donemde üniversite’nin kütüphanesi olan Butler Library'de 1877/1878 Harbine ait bir kısmı da gazete küpürlerinden meydana gelen büyük bir dosya gördüğümü de bu arada belirtmek isterim. Türk-Rus Harbi’nden sonraki yıllarda ise, Amerika’dan hiçbir silah ve cephane alınmadığını, Amerika’dan satın alınan madenî yağların da 20.948 dolar gibi önemsiz bir rakama düştüğünü görüyoruz. Bunu kanaatimce, bir yandan Romanya’da yeni açılan petrol kuyularıyla diğer taraftan Batum’dan daha ucuz ve daha kolay sağlanan gazyağı ile izah etmek gerekir. Samuel Cox’un, Türkiye’deki ortaelçiliğinden bile haberdar olmayan ve tabiatıyle onun aşağıda bahsedeceğimiz kitabını da görmeyen bazı tarihçiler II. Abdülhâmîd devrinde Amerika ile dikkate değer münasebetlerimiz olmadığını söylerlerse de XIX. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin Amerika ile çeşitli alanlardaki münasebetleri epeyce gelişmişti. Ancak bu devreye geçmeden önce Amerika’nın Osmanlı imparatorluğu dahilinde giriştiği misyoner faaliyetlerinden söz etmek isterim.

1810’da 3 kilisenin temsilcileri tarafından Massachussetts’de kurulan “American Board”, 1818’deki yıllık toplantısında Osmanlı imparatorluğu’- na bir heyet yollamayı kararlaştırdı. 1819’da Kudüs’e gitmek üzere Amerika’dan ayrılan Pliny Fish ve Levi Parsons ilk olarak Ocak 1820’de İzmir’e gelerek ne yapılabileceğini tesbite çalıştılar[28]. Bundan sonraki 10 yılda İzmir, Beyrut ve Kudüs’te faaliyet gösterdiler. Bu arada Malta’da bir matbaa kurdular. Misyoner William Goodell, İstanbul’daki Ermeniler arasında faaliyette bulunmak üzere 9 Haziran 1831’de yâni, yeni ticaret antlaşmasını teâti için gelen ilk Amerikan Chargéd’Aifair’i komador David Porter’dan az önce İstanbul’a gelmişti. Bundan sonraki 30 yılda Goodell, yukarıda adı geçen Otis Dwight, Dr. Eli Smith ve William G. Schaufiler, Ermeni, Rum ve Yahudiler arasında misyoner faaliyetleri yürüterek birçok okullar kurdular. 1833 yılı başlarında küçük bir grup Ermeni mühtedi de bunların yanında yer almıştı. Böylece 1836’da Evangelical Union (Protestanlık Birliği) kurulduğu gibi, Malta’daki matbaa da 1833’te İzmir’e nakledilmişti. 1835’te bu misyonerler Anadolu’da da faaliyette bulunmaya başladılar. 1839’da ise Cyrus Hamlin, İstanbul’daki Ermeniler arasında çalışmaya başladı. 40 yıl İstanbul’da kalan bu zat daha sonra da Robert College’in ilk müdürü olmuştu. İngilizce tedrisat yapan Amerikan ilkokulları Osmanlı İmparatorluğu dahilinde daha 1830’lu yıllarda kurulmuş, daha sonraki yıllarda ise Ayıntab, Harput ve Beyrut’ta daha yüksek seviyedeki Amerikan okulları faaliyete geçmişti. İstanbul’da Robert College 1863’te, mevcut high school’un gelişmesiyle de kızlar için college 1871’de kurulmuştu.

Samuel Cox, 1886 yılında, büyük bir kısmı çeşitli okullarda olmak üzere, çalışan kadın ve erkek Amerikalıların sayısını 254 kişi olarak göstermekte bunların Türk tebaası yardımcılarının miktarını ise 1049 kişi olarak tespit etmektedir. Cox’un bildirdiğine göre, imparatorluk dahilindeki high school ve college'lerin sayısı 35, yatılı kız okullarının sayısı ise 27'dir. Daha aşağı seviyedeki okulların miktarı 508 olup, çeşitli yerlerde öğrenim gören, öğrenci sayısı 25171’dir. Bunlardan 13.750'Sİ Türkiye'de, 6075’İ Suriye’de, 5106’51 da Mısır'da bulunmaktadır [29]. 1859’dan itibaren ise Amerikan doktorları Anadolu'da ilk olarak Sivas’ta faaliyet göstermeye başlamışlardı. 1914'e kadar çeşitli yerlerde 9 hastahane ve 10 dispanser açılmış olup hasta sayısı da 40 bin civarında idi [30].

Osmanlı imparatorluğu ile Amerika Birleşik Devletleri arasında XIX. yüzyılın ikinci yarışında yer alan bu kültürel münasebetleri burada bırakarak 1830'da yapılan ticaret antlaşmasının, çok daha sonraki yıllarda ortaya çıkardığı siyâsî problemlerden söz etmek isterim. Bu antlaşmanın 4. maddesinin, Amerika Birleşik Devletlerine verdiği imtiyazları gösteren, İngilizcesi elimizdedir [31]. Türkçe metnin içinde yer aldığını kuvvetle tahmin ettiğim bir doktora tezini [32], bütün araştırmalarıma rağmen bulamadığım İçin ne kadar bir fark bulunduğunu şahsen tesbit edemedim. Her ne kadar 1857’de Amerikan Başkonsolusu John p. Brown, iki metin arasında farklılıklar olduğunu söylemişse de 1868'e kadar ciddi bir ihtilâf çıkmamıştı. Bu maddenin İngilizce metnine göre, suç işleyen Amerikan tebaası, mahalli otoriteler tarafından tevkif edilemez ve hapse anlamazlar, ancak Amerikan elçisi veya konsolusu tarafından muhakeme edilebilir ve suçlarına göre cezalandırılırlardı [33].

1868'de Osmanlı hükümeti, iki Amerikalıyı bizim kanunlarımıza göre, suç işledikleri töhmetiyle, yakalayıp hapsetti. Bunun üzerine Amerikan elçisi 4. maddeyi ileri sürerek, Osmanlı hükümetinin böyle bir şeye hakki olmadığını iddia etti. Türk hariciye nâzın ise, antlaşmanın Türkçe metninde “Tevkif edilemezler” tabirinin bulunmadığım söyleyerek, Porter'in kabul edip İmzaladığı bir nevi zeyilde, tereddüt halinde Türkçe metin esastır denilmesini iddiasına mesnet olarak gösterdi [34]. Amerika Dışişleri Bakanı, kendi uzmanlarına işi incelettirdiğinde, hatânın İngilizce metinde olduğu görüldü. Cumhurbaşkanı, işi senatoya havale ederek oradan bir cevap istedi ise de bir netice çıkmadı. Aradan geçen yıllarda da iki devlet arasında bu husus münakaşa konusu olarak kaldı. Amerika, İngilizce tercümenin yanlış olduğunu kabul etmekle birlikte 4. maddenin mânasının, zımnen de olsa, bir tutuklamaya müsait olmadığını, bu bakımdan Osmanlı resmî makamlarının bir Amerikan vatandaşını tevkif edemeyeceği görüşünde ısrar etti. Uzun bir müddet mesele öylece kaldı. Hattâ 1890’da Amerika, Osmanlı Devleti’ne, bir dostluk nişanesi olarak, muhakeme etmek hakkından vazgeçebileceğini söylemiş ise de Türk hariciye nazırının cezalandırma hakkından da vazgeçilmesini ileri sürmesi üzerine teklifini geri almıştı [35]. Hem bu hususu bir az daha açıklığa kavuşturmak, hem de Ermeni meselesini başka bir açıdan ele alabilmek için, gözlerinizi bir az geriye çevirmeye çalışacağım. 1860'lı yıllardan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir kısım Ermeni’nin, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmeye başladıklarını görmekteyiz. Ancak bunların bazıları orada Amerikan vatandaşlığını kazandıktan sonra tekrar Osmanlı İmparatorluğu’na dönerek, Amerikan vatandaşlarına tanınan haklardan yararlanmak yolunu aramaya başladılar. Bu husus, Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında yeni bir anlaşmazlık konusu daha ortaya çıkarmış oldu. 1869'da Türkiye’de kabul edilen bir kanuna göre, padişahın müsaadesi olmadan hiçbir kimse Osmanlı vatandaşlığından çıkmak hakkına sahip değildi. Böylece, Amerikan vatandaşlığına geçen bir kimse Türkiye’ye dönüşünde, Osmanlı vatandaşlığından çıkmamış sayılacak ve buna göre muamele görecekti. Amerikan tebalığına geçen Ermenilerin, tekrar Türkiye’ye dönmelerine mâni olmak için devletin başka tedbirler de aldığı görülmektedir. Bu cümleden olarak, Osmanlı Devleti’nin Washington sefiri olan Mavroyeni Bey’in resmî yazışmalarında Newyork Başkonsolosu Baltazzi Efendi’ye (Frasızcada böyle yazılan ismin Baltacı Efendi olduğu söylenebilir) gönderdiği 26 Eylül 1893 tarih ve 6659/24 sayılı yazısında, Amerikan vatandaşlığına geçmiş Ermenilerin pasaportlarını iyice incelemeden vize etmesinin doğru olmadığını ağır bir dille tenkit ile, bunların Osmanlı vatandaşlığı kanununun gereği, Osmanlı tebası olarak kaldığını, bu itibarla bu gibilerin ellerindeki Amerikan pasaportlarının bir değer taşımadığını bildirmişti[36]. Mavroyeni Bey, aynı gün Türk Dışişleri Bakanı Said Paşa’ya gönderdiği 6660/173 sayılı yazısı ile bu durumu açıklamıştı [37].

Mavroyeni Bey'in 3 Nisan 1893 tarih ve 6501/53 sayı ile Dışişleri Bakanı Said Paşa’ya gönderdiği başka bir yazı da burada zikre değer. Washington sefirimiz, bu yazısında, dünyanın çeşitli yerlerinden Amerika'ya göçmen olarak gelen Ermenilerin sayısının 1891 Haziranı sonunda 560.319 kişi iken 30 Haziran 1892’de 623.084’e yükseldiğini söylemektedir ki bu o zamanlar için dikkate değer bir rakamdır. Yine aynı yazıda Osmanlı İmparatorluğu’ndan Amerika’ya göçmen olarak gelen Ermenilerin sayısının da 1891'de 3957 kişi iken ı892'de 6335’e çıktığı da ayrıca belirtilmektedir. O, ayrıca Ermenilerin üçte birinden fazlasının hiçbir meslek sahibi olmadıklarını kaydetmektedir[38]. Mavroyeni Bey’in elimizdeki ciltte yer alan çeşitli yazıları, onun, Amerika’daki Ermenilerin Türkiye aleyhinde gelişmekte olan faaliyetlerini çok yakından ve büyük bir vukufla takip etmekte olduğunu açıkça göstermektedir.

XIX. yüzyılın son çeyreğinde 1885 yazı ile 1887 sonbaharı arasında oldukça kısa süren sefirliğine rağmen, Türk-Amerikan münasebetlerinin kültürel ve siyasî sahada da gelişmesinde âmil olan, adından daha önce de söz ettiğim Samuel Cox’dur. Bu zatın Diversions of a Diplomat in Turkey (Newyork 1887) isimli kitabı, benim 7 yıl önce yazdığını küçük bir makale dışında[39] bugüne kadar kaynak olarak kullanılmamıştır. Samuel Cox, kendinden evvel İstanbul’a gelen Amerikan sefirlerinden farklı olarak, İstanbul’u ilk defa 1851'de özel olarak ziyaret etmiş, 1881’de ise, sonradan halefi olduğu General Lewis Wallace’in elçiliği sırasında da İstanbul’da bulunmuştu. Gerek elçi tayin edilmeden önce, gerek Amerika’ya dönüşünde uzun bir süre kongre azalığında bulunmuş olan Cox, Amerika’da iki devre cumhurbaşkanlığı yapan general Grant’ın yakın dostu idi. O, İstanbul’a vardığı sırada Amerikan harp gemisi Quinnabaug da Boğaz’da demirlemiş bulunuyordu. Bu harp gemisi, padişahın emri ile hiçbir ücret talep edilmeksizin havuzlanmış ve boyanmıştı[40]. İstanbul'a gelişinden 30 gün sonra itimadnamesini II. Abdülhamld'e veren Cox, yukarıda adından söz ettiğimiz kitabında, yıldız sarayım süsleyen resimlerden birisinin de Newyork'lu Mr. Elliot F. Shephard tarafından yapılmış olup, pâdişâhı Nâmık ve Osman paşalarla birlikte açık bir arabada gösteren tablo olduğunu yazar (s. 34). Cox’un kitabında yer alan satırlardan Newyork belediye reisi Mr. Hewit'in birkaç yıl önce İstanbul'u ziyaret ettiği sırada padişahla iyi bir dostluk kurduğunu anlıyoruz. Pâdişâhın, Hewit'e hediye olarak gönderdiği kitaplara karşılık, belediye reisinin de kendisi vasıtasıyla Tiffany'den alınmış çok güzel işlemeli bir vazo ile sigara kutusu şeklindeki bir kibrit kutusunu padişaha taktim ettiğini öğreniyoruz[41].

Padişahla yakın teması olan Cox, 1885 sonbaharında Abdülhamid'in Amerikan ateşli silahlarıyla yakından ilgilendiğini ve bu hususta daha 1881 Aralık ayında eski sefir General Wallace'dan bu silahlan gösteren bir albüm getirtmesini istediğini, fakat bir netice alamadığını kendisine bildirmişti. Bunun üzerine Amerikan harp gemisinin ücretsiz olarak tamir edilip, havuzlandığım hatırlatarak. Dışişleri Bakam Mr. Bayard'dan bu hususun yerine getirilmesini talep etmiş ve bu istek derhal karşılanmıştı [42]. Cox, padişahla yaptığı çeşitli konuşmalarından birinde, sultanin, kendisinden, Amerika'nın hızlı büyümesi ve başarılan büyük İşler hakkında sorduğu suallere. Amerikan elçisi bütün bunların güvenilir nüfus sayımı istatistiklerine dayandığı cevabim vermiş ve ı88o'de yapılan 10. nüfus sayımını ona özellikle tavsiye etmişti. Evvelce Temsilciler Meclisi'nde nüfus sayımı komisyonunun başkanlığını da yapmış olan Cox, pâdişâhın arzusu üzerine 1880 yılı istatistiklerini 250 kiloluk büyük bir koli halinde Amerika’dan getirterek 16 Mayıs i886'da padişaha teslim etmişti[43]. II. Abdülhamîd, yaptığı incelemelerden sonra, bu şekildeki istatistiki bilgilerin Türkiye için de büyük yararlar sağlayacağına kanaat getirerek. Sadrazam Kamil Paşa'dan bir komisyon kurup, bu hususta çalışmalara başlatmasını istemişti [44].

Amerikan elçisi, kitabında, Rusya'dan ve Amerika'dan İstanbul'a getirilen petrol ve gaz hakkında da dikkate değer bilgi vermektedir. Ona göre, 1883'tenberi Bakü'da bol petrol çıkmakta olup, I Ocak 1885'tenaynı yılın Eylül ayı sonuna kadar Bakü'dan Istanbul (Paşabahçe’ye)'a 13.254 ton gaz getirilmişti. Osmanlı Devleti'nin, 1885'te Amerika'dan ithal ettiği petrol ise, 256.870 case yani bildiğimiz gaz tenekesidir. Daha o zamandan beri sakaların çeşmelerden bu tenekelerle su taşıdıkları elimizdeki kitabin 159. sayfasında yer alan fotoğraftan açıkça anlaşılmaktadır. Cox, Amerikan gazinin Ruslarınkine nazaran daha pahalı olduğunu, bir teneke gazin 3-4 kuruş arasında satıldığını. Amerikan parasıyla bunun 13-18 cent civarında olduğunu yazmaktadır ki, buradan 1885'te o zamanki Amerikan dolarından 4.5 misli kadar daha kıymetli olduğu anlaşılmaktadır[45].

Samuel Cox’dan sonraki Amerikan sefirleri zamanında, bugünkü bilgilerimize göre, kayda değer bir şey yoktur. Ancak, bu arada bu yıllar sırasındaki Washington elçilerimizden kısaca söz etmek isteriz. 1886'ya kadar Osmanlı Devleti’ni büyük bir liyakatle temsil eden Mavroyeni Bey'den sonraki elçilerimiz arasında 1897-1901 yıllan zarfında Washington sefiri olan Ali Ferruh Bey, görevini büyük bir ciddiyetle yaptığı gibi, vazifesi olmadığı halde Iran Şahı Muzaffer Uddin Şah'a karşı hazırlanan bir suikasti mabeyn-i hümâyûn başkatibi Tahsin Bey [Paşa]'e bildirecek kadar hassasiyet göstermişti [46]. Ocak 1909’a kadar Osmanlı Devleti ve Amerika, ortaelçilerle temsil edilirken bu tarihten itibaren iki devletin sefirleri büyükelçi payesini taşımışlardır.

Almanya'da doğmuş bulunan, Musevî dinini muhafaza ederek, hem Alman, hem de Türk düşmanı olan Henry Morgenthau'un 1913-1917 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'ni İstanbul'da temsil etmesi iki memleket İçin de büyük bir talihsizlik olmuştur. Sadece tek taraflı ve Ermeni sempatizanı olarak yazdığı Ambassador Morgenthau’s Story (Garden city, 1918) adlı kitabi, bu hususu açıkça göstermektedir [47]. Bu devre ait bu husustaki malzeme bir hayli çok olup, daha tarafsız ve dikkatli bir çalışma için Ralph Elliot'un basılmamış doktora tezi olan United States and the Armenian Question, 1894-1924 [48 ]adlı kitabına bakılmalıdır.

Amerika, 1917 Nisanında, Almanya'ya karşı harp İlân etmesine rağmen, çeşitli sebeplerden dolayı Osmanlı İmparatorluğu'na karşı herhangi bir harekette bulunmadı. Osmanlı hükümeti ise, 20 Nisan 1917’de Amerika ile münasebetlerini kesti. Bunun üzerine, Türkiye'deki Amerikan haklarım koruma görevini İsveç sefareti yüklendi.

Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918)’nden sonra Amerika, Ocak1919’da Lewis Heck’i ilk komiseri olarak tayin etmiş, 12 Ağustos 1919’da ise, 28 Ocak 1919’dan beri Doğu Akdeniz’deki Amerikan deniz kuvvetleri kumandam sıfatıyla İstanbul’da görevli olarak bulunan Amiral Bristol, Amerika’nın Türkiye’deki yüksek komiserliğine getirilmişti. Prof. E. Kuran’ın belirttiğine göre bu zat, daha 17 Ağustos 1919’da yazdığı bir raporda, ileride kesin karara varılmak üzere, şimdiki halde Türkiye’nin bir bütün halinde muhafaza edilmesini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson’a tavsiye etmişti[49].

Diğer taraftan daha 1919 Temmuzunda Paris’te Herbert Hoover ve Henry Morgenthau, Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceği hakkındaki konuşmalarda kesin bir hükme varmadan önce, Tümgeneral James G. Harbord, 1919 yılının 2 Eylülünde İstanbul’a gelmiş, buradan da derhal Küçük Asya'ya geçerek, orada Amerika adına bir ay müddetle temaslarda bulunmuştu. General Harbord, raporunda ayrıca, Türk İstiklâl Harbi’nin başarıya ulaşabileceğini, Mustafa Kemal’in ise bir maceracı değil fakat hakiki bir lider olduğunu da belirtmişti.

Bu arada Amerika Cumhurbaşkanı Wilson, herhalde Anadolu’da durumun bir az daha açıklığa kavuşması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının ertesi gününe kadar, bu raporu Amerikan Senatosu’na vermedi. Senato 1 Haziran 1920’de Doğu Anadolu’da bir Ermenistan mandaterliği kurulmasını, Wilson’a rağmen 23 ’e karşı 52 oyla reddetti [50]. Başlangıçtan beri bir Ermeni mandası fikrine karşı olan ve bunu açıkça ifade eden Amiral Bristol[51]daha 15 Ağustos 1920’de harp günlüğüne, İstanbul hükümeti hakkında şunları yazıyordu: “Türk hükümeti, bir göstermelikten başka bir şey değildir ve Türkiye üzerinde hiçbir kudreti yoktur” [52]. İki ay sonra ise, o, harp günlüğüne “Türkiye’de milliyetçiler dışında iktidar bulunmamaktadır” [53]cümlesini geçiriyordu.

Amerika Cumhurbaşkanı Wilson, 2 Kasım 1920’deki seçimi kaybedince yeni cumhuriyetçi Başkan Harding, Ermeni mandasını Amerika'nın sırtında taşımasına karşı çıkan Bristol’ün Ermeni siyasetini tasvip etmişti. Amiral Bristol 23 Aralık 1920'de günlüğüne yazdığı satırlarda, Kars'tan yeni donen Mr. Fox'dan aldığı bilgilere dayanarak Türklerin, Ermenileri katletmediğini, ancak suçlu olanları cezalandırdıklarını açıkça belirtmişti [54].

Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'nin Lozan Antlaşması'nı imzalamasından sonra Türk delegasyonu ile Lozan Konferansı esaslarına paralel olarak, Türkiye'deki Amerikan kültürel ve dini müesseselerinin Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınacağını garanti eden ayrı bir antlaşmayı 6 Ağustos 1923te Lozan'da İmzalamıştı. Bu antlaşmaya Amerika adına imza koyan sonradan Amerika'nın ilk Türkiye sefiri tayin edilecek olan Joseph c. Grew idi [55].

Lozan Antlaşması'na tekaddüm eden aylarda Türkiye Cumhuriyeti, Bolu Milletvekili Dr. Mehmet Fuad Bey’i [56], istiklal Harbi şehitlerine mâlî yardim sağlamak için, Amerika’ya yollamıştı. Amerika'nın çeşitli şehirlerine giderek, bazı konuşmalar yapmış olan Fuad Bey, 6 Nisan 1923 - 11 Temmuz 1923 arasında üç aydan fazla bir zaman Birleşik Devletlerde kalmıştı. Onun bu seyahati, Türkiye Cumhuriyeti hakkında büyük bir sempati topladığı gibi, yetimler için de 152 bin Türk lirası kadar o zaman için çok iyi bir meblağ sağlamak suretiyle gayesine erişmişti [57]. I. Dünya Harbi'nin sona ermesinden az sonra Şubat 1919’da Amerika’nın Türkiye ile yaptığı ticaret yeniden canlanmış ve Türk pazarına büyük ölçüde Amerikan mail hakim olmuştu. Bu ticaret normal ölçülerine ancak 1923'te inmişti [58]. Harbin devamı esnasında Türkiye'deki birçok Amerikan müessesesi faaliyetine son vermiş olup, harbin sonunda, Türkiye'de sadece 36 misyoner kalmıştı. Buna karşılık Robert College ve Amerikan Kız College’i harbin devamınca, hükümet makamlarından gördükleri yardim sayesinde açık kalmışlardı, o sıralarda Robert College'in müdürlüğünü yapan Gates, bu hususu Not To me Only adlı kitabında samimî bir şekilde ifade eder [59]. Bir az yukarıda sözünü ettiğimiz ve genç Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında 6 Ağustos 1923'te Lozan’da imzalanan antlaşma,Ermeni meselesinin ortadan kaldırılmış olması ve kapitülasyonların ilgası hususlarına yer verdiği için, Amerika'da büyük itirazlara ve patırtılara sebep oldu. Neticede 18 Ocak 1927’de Senato, bu antlaşmayı reddedince iki devlet arasındaki normal münasebetler kesildi [60]. Bu durum üzerine Amerika Birleşik Devletleri, yüksek komiseri Amiral Bristol’ü Türkiye ile siyasî münasebetlerin yeniden kurulmasına memur etti. 17 Şubat 1927’de Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü [Araş] ile Bristol arasında notalar teati edilerek, konsolosluk münasebetlerinin, milletlerarası kanunun prensipleri dahilinde kurulmasına ve en kısa zamanda elçiler gönderilmesine karar verildi. Joseph Grew, 27 Mayıs 1927’de Amerika’nın Ankara Büyükelçiliğine tayin edildi[61]. Türkiye’nin Washington Büyükelçiliğine getirilen Muhtar Bey 1927 Kasımında Amerika’ya müteveccihen yola çıkmadan önce, Büyükelçi Grew, 12 Ekim 1927’de i timad nâmesini, Gazi Mustafa Kemal’e Çankaya’da sunmuş bulunuyordu[62].

1920’li yılların ortalarında Amerika’nın Türkiye’deki yatırımları sâdece 10-15 milyon dolar civarında idi. 1929’a kadar Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika arasındaki ticârî münasebetler 1926 Şubatında imzalanmış olan geçici bir ticaret antlaşması ile sürdürüldü. Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçen bir kanunla, geçici antlaşmaların 1 Haziran 1930’dan sonra geçerli olamayacağı hükme bağlanınca, Birleşik Devletler, Büyükelçisi Joseph Grew’u 1929 yazında, yeni bir ticaret ve denizcilik antlaşması yapmaya memur etti. Müzâkereler, müspet neticelenerek, 5 maddelik bir antlaşma 1 Ekim 1929’da imzalandı. 18 Şubat 1930’da Senato’nun oybirliği ile kabul ettiği bu antlaşma 25 Nisan 1930’da yürürlüğe girdi. Bu, iki devlet arasında yapılan ilk ticarî antlaşma idi. Bunu, 15 Şubat 1932’de yürürlüğe giren ikinci bir ticaret antlaşması takip etti[64] II. Dünya Harbi’ne kadar geçen devrede Türkiye ticareti bakımından, Amerika’nın tek önemi tütün piyasasında oynadığı rol oluyordu.

1948 yılına kadar Amerika ile olan münasebetlerimizde, dostane olmakla birlikte, fazla kayda değer bir gelişme olmadı. Ancak 5 Nisan 1946’da İstanbul’a gelen Missouri zırhlısı, 1934-1944 yılları arasında

memleketimizi Amerika'da şerefle temsil eden büyükelçimiz Münir Ertegün’ün cenazesini de (aslında 1944’te vefat etmiştir) Türkiye’ye getirmişti. Bu gelişi takiben Truman Doktrini dolayısıyla başlayan Amerikan (Marshall) yardımı, Türkiye ile Amerika arasında yeni bir devrenin başladığını gösteriyordu. Amerika Birleşik Devletleri ile son 40 yıllık devredeki münasebetlerimiz son günlerde çeşitli seminerlerde ele alındığı ve benim görüşüme göre, daha ziyade aktüel siyasi platformda kaldığı için bu hususlara girmeyeceğim.

Yalnız iki nokta üzerinde çok kısa olarak durmak istiyorum. Bunlardan birincisi 1930 yılında geçen bir olaydır. Cumhuriyetin 7. yıldönümü dolayısıyla 29 Ekim 1930 gecesi Ankara Türk Ocağı'nda tertiplenen baloda, Amerikalı gazeteci Mrs. Ring’in, Atatürk’e “Türkiye’nin hangi bakımlardan Amerikanlaşmasını düşündüğünü” sorması üzerine, Atatürk “Türkiye bir maymun değildir ve hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye, ne Amerikanlaşacak ne de batılılaşacaktır. O, sadece özleşecektir ’ cevabını vererek, Mrs. Ring’i susturmuştu. Atatürk’ün bu sözleri Amerika’nın o zamanki Ankara sefiri Joseph Grew’un kendi el yazısıyla Cambridge, Mass. deki Houghton Library’de bulunmaktadır [65] .

İkinci nokta ise belki pek az kimsece bilinen bir husus olup, onu da burada belirtmeyi yararlı gördüm. Türk Tarih Kurumu’nun eski Genel Sekreteri Sayın Uluğ İğdemir’den vaktiyle duyduğuma göre, Ankara’daki ünlü Türkocağı binası, Amerika’daki Türk güreşçilerini beğenen Nash (veya Naish) adındaki bir Amerikalı’nın bu iş için bağışladığı 180 bin dolar ile yapılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA

Türk-Amerikan münasebetleri hakkında yazılmış eserler arasında en derli toplu ve kaynaklara inilerek yapılmış olan ve yukarıda sik, sik faydalandığımız çalışma, Walter Kingston Wrightn American Relations with Turkey to 1831 (Princeton University 1928) basılmamış doktara tezidir.

Türk-Amerikan ticârî münasebetleri bakımından ise, bir az tertipsiz ve karışık olmakla beraber, baş vurulabilecek en iyi monografi Leland j. Gordon'un American Relations with Turkey 1830-1930(Philadelphia 1932) adını taşıyan eseridir.

Daha sonralar, ise Amerikan Dışişleri Bakanlığı mensuplarından Wiliam Arthur Helseth'in Turkey and the United States, 1784-1945 (Princeton) adını taşıyan ve 1957'de hazırlanmış ve çok sınırlı bir sayıda çoğaltılmış fakat basılmamış olan çalışma da Türk-Amerikan münasebetleri hususunda büyük bir değer taşır.

Memleketimizde ise bu konuda yapılan ilk ciddî çalışma, eski arkadaşım Fuad Ezgü'nün, Osmanlı imparatorluğu ile A.B.D. Arasında İktisâdî ve Kültürel Münasebetlerin Kuruluşu ve Gelişimi (İst. Üniv. Edebiyat Fakültesi, basılmamış doktora tezi, 1949)adını taşıyan doktora tezi olup, burada Başbakanlık Arşivindeki belgelerden geniş şekilde faydalanılmıştır. Bu makalemizi hazırlarken Ezgü'nün bu tezinden kütüphanede bulunamadığı İçin yararlanamamıştır.

Metinde adi geçen eser ve makalelerin dışında Türk-Amerikan münasebetleri hakkında aşağıdaki çalışmalara da başvurulabilir.

John Kingsley Birge, a Guide،٥Turkish Area Study(Washington 1949).

Alfred Bonne, State and Economics in the Middle-East (London 1953).

Josiah Brewer, a Residencea، Constantinople in the year 1817(New Haven 1830).

Philip Marshall Brown, Foreignersin Turkey, 7heir Juridical Status (Princeion 1914).

A. Emil Davies, Investments Abroad(Chicago ve New york 1927).

Henry Otis Dwight, Constantinople and its Problems (Ncwyork 1901).

WILLIAM GOODELL, The Old and the New or, the changes of Thiry rears in the East (New york 1853).

Cyrus Hamlin, Among the Turks (Ncwyork 1878).

Cyrus Hamlin, My Life and Times (Boston 1892).

Harry N. Howard, The Partition of Turkey 1913-1923(Oklahama Pres 1931).

Cordell Hull, The Memoirs of Cordell Hull (New York 1948).

Eliot GRIMMELL Mears, Modern Turkey (Newyork 1924).

Samuel Eliot Morison, TA، Maritime History of Massachussetts 1783-1860 (Boston 1921). Boston ile Izmir arasındaki ilk ticari münasebetleri gösterir.

Mary Mills Patrick, a Bospours Adventure (Stanford University Press 1934).

Sir Edwin Pears, Forty Tears in Constantinople (Newyork 1916). اًالآل؟جأ.ذ٢. ناً. ة, Forty ï،ars in the Turkish Empire or Memoirs oj Reti. William Goodell ؛NewyorV. 1876).

Lynn a. Scipio, ¡My Thirty Tears in Turkey (New Hampshire 1955).

Oscar s. Straus, Under Four Administrations (Boston ve Newyork 1922).

George Washburn, Fifty Tears in Constantinople (Boston ve Newyork 1909).

Roderic H. Davison, Turkish Diplomacyfrom Mudnos ،0 Lausanne (Princeton University Press 1953).

E.W. RIGGS, The Missionary Outlook in Turkey, TA، Moslem World,cilt XIII, April 1923.

E.W. RIGGS, The American Board and the Turks, The Moslem World, XAN, January 1924.

CHARLES S. STALLE, American Opium Trade to China to 182o, Pacific Historical Review, cilt IX, December 1940 (Izmir'den yap~ lan afyon ticareti hakk~nda bilgi vard~ r).

ORAL Sander Ve KURTHAN FİŞEK, A B D. Difijleri Belgeleriyle Turkiye-ABD Silah Ticaretinin //* Tiigyih 1829-1929 (Istanbul 1977).

İLBER ORTAYLI,, Some Observations on American Schools in the Ottoman Empire, Turkish Public Administration Annua/. 1981, c. VIII, s. 63.

BARBARA WALKER,, Turk Amerikan Münasebetleri Hakktnda Konferans ل،؛اي١اً. The Turkish Studies Association Bulletin, September 1984.

* Bu makale 1985-1986 yılı Atatürk Konferanslar dizisi İçinde 11 Nisan 1986'da Tarih Kurumu konferans salonunda yaptığım konuşmamın bir az genişletilmesi ve arkasına İlâve bir bibliyografya eklenmesiyle meydana gelmiştir

Dipnotlar

  1. Walter Livingston Wright, Amerikan Relations Ulth Turkey to 1831 (basılmamış doktora tezi), Princeton University 1928, s. 9.
  2. The Life and Correspondence of Rufus King, Newyork 1894-1900 c. II s. 463.
  3. Thomas Harris, The LifC and Services of Commoder William Bainbridge (Philadelphia 1837, s. 43-46 ).
  4. Edward Daniel Clarke, Travels in Varions Countries of Europe, Asia and Africa (4. baskı, Newyork 1814) Part the second, section 1, sayfa 36.
  5. Thomas Harris, aynı eser, 47.
  6. Daniel Clarke, aynı eser, göst. yer.
  7. Dr. Walter L. Wright, American Relations... S. 45 v.d.
  8. Samuel Eliot Morison, Forcing the Da~danelles in 181o, New England Quarterb,, April 1928, cilt 1, S. 213 v.d.
  9. S. E. Morison, Aynı makale, S. 216.
  10. Dr. Wright, American Relations, s. 64 v.d.
  11. Dr. Wright, Ayni Eser, s. 79-81.
  12. House Document, No. 250, S. 4-12.
  13. Dr. Wright, Aynı eser, S. 94-99.
  14. Dr. Wright, Ayni eser, S. 101-103.
  15. House Document, No. 250, supp. S. 1-27.
  16. Dr. Wright, American Relations... S. 161-163.
  17. Dr. Wright, American Relations... s. 168-tgo ve House Document No. 250 S. 69-74.
  18. Dr. Wright American Relations. S. 192-206.
  19. Gizli maddenin metni için bk. An American, Sketches Turkey in 1832 (Newyork 1833), s. 294-295-
  20. Treaties and Other International Acts of the United States of America (n~r. David Hunter Miller), cilt III, s. 585.
  21. Cilt 1, sayfa 5 1.
  22. Senate Documents, No. 200.
  23. Gordon Leland, American Relations With Turkey 1830-1930 (Philadelphia 1932) S. 49.
  24. Senate Documents, No. 200, S. 21 v.d.
  25. Josiah Brewer, A Residence at Constantinople in the rear 1827 (New Haven 1830) S. 73; bir de bk. Sketches of Turkey in 1831-1832 (Newyork 1833) S. 191.
  26. Senate Documents, No. 200, S. 52-56, 79-80, 136 v.d.d.
  27. Gordon Leland, American Relations.... S. 46-47.
  28. Bu hususta bk. Alvan Bond, Memoir of the Ret). Eliny Fish (Boston 1828) s. 97. Ayrıca bk. Levi Barton, Daybreak in Turkey (Boston 19o8), S. 119 v.d.
  29. Bk. Samuel Cox, Diversions of a Diplomat in Turkey (Newyork 1887), s. 296
  30. Barton, Daybreak. s. 207-210.
  31. Treaties and Diker International Acts of the United States of America (nşr. Miller) III, 542.
  32. Fuad Ezgü Osmanlı imp. ile ABD. Arasında Iktisadi ve Kültürel Münasebetlerin Kurulu~u ve Gelişimi (basılmamış doktora tezi) (Istanbul üniv. 1949).
  33. John Basset Moore, A Digest of International Law (Washington 1906) II, 676.
  34. John Basset Moore, aynı eser, II. 679.
  35. Brown, Foreigners in Turkey, s. 78.
  36. Bilal Şimşir, (nşr.) Documents Diplomatiques, Affairs Armeniennes 1886-1893, Ankara 1985, C. 1. 432-
  37. Aynı eser. I. 433.
  38. Aynı eser I. 243'
  39. Dr. Orhan F. Köprülü, XIX. Asırda Bir Amerikan Sefirinin Gözüyle Türkiye, Kubbealtz Akademi Mecmuası, Temmuz 1979, yıl 8, sayı 3, S. 56-61.
  40. S. Cox, aynı eser, S. 23
  41. S. Cox, aynı eser, s. 64
  42. S. Cox, aynı eser, s. 36 v.d.
  43. S. Cox, ayni eser, s. 37 v.d.
  44. S. Cox, aynı eser, S. 44.
  45. S. Cox, aynı eser, s. 165 v.d.
  46. Tafsilât için bk. Nejat Göyünç, Muzafferüddin şah ve II. Abdulhamid Devrinde Türk-Iran Dostluk Tezahürleri, Iran Şehinşahlığın 2500. Kuruluş yıldönümüne Armağan, İstanbul 1971, s. 148.
  47. Morgenthau'ın kitabının Fransızca tercümesi de vardır.
  48. Ralph Elliot, basılmamış doktora tezi, The Fletcher School of Law and Diplomacy, 1957.
  49. Mark L. Bristol Papers, Library of Congress, War Diary, 17 Aug, 1919'dan naklen E. Kuran, Milli Mücadele ve Amiral Bristol, Dış Politika, Mart 1983, s. 35.
  50. Bu hususta geniş bilgi almak için bk. Dr. Seçil Akgün, General Harbord'un Anadolu Gezisi ve Raporu, İstanbul 1981, yine aynı yazarın, Ana Hatlanyla General Moseley Raporu: Türkiye'de Amerikan Mandast ( Belleten, Ocak-Nisan 1984, sayı 189-190, S. 95-1o8, özellikle s. 97. v. dd.) adlı makalesine bakılmalıdır.
  51. War Diary, 4 March 192o'den naklen E. Kuran, aynı makale, gös. yer.
  52. E. Kuran, aynı makale, s. 37
  53. E. Kuran, ayni makale, gös. yer.
  54. E. Kuran, aynı makale, S. 36.
  55. Bu hususta geniş bilgi için bk. Joseph C. Grew, Turbulent Era, A Diplomatic Record of Forty rears (Boston 1952, I. s. 587-605).
  56. Sonradan Umay soyadını alan Fuad bey uzun yıllar Kırklareli milletvekilliği ve Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanlığı yapmıştır.
  57. Prof. E. Kuran, Dr. Fuat Mehmet Bey'in Amerika Gezisi, reni Forum ı Mart sayı 108
  58. Gordon Leland, American Relations.... S. 21 ve 59 v. dd.
  59. Princeton 1940, s. 2013, 24.0.
  60. N. Sousa, The Capitulatog, Regime in Turkey Baltimore, 1933, S. 269-273; Gordon Leland, ayni eser, S. 202 v.d.
  61. Joseph C. Grew'un memleketimizdeki çalışmaları için bk. Prof. E. Kuran Büyükelçi Joseph C. Grew'in Faaliyeti (19.27-1932), yeni Forum, 1 Nisan 1984, sayı 110.
  62. Robert W. Dunn, American Foreign Investment, Newyork 1926, s. 169.
  63. Treaties... (nşr. Miller), IV, 4667-4670 ve müzakereler için bk. Joseph C. Grew, aynı eser, II, 832-837.
  64. Prof. E. Kuran, Türk Kültürü, IV . 64 ve aynı dergi, V. sayı 50, s.114'ten naklen Joseph C. Grew's Diaries, Cambridge, Mass. Haughton Library, Ms. Am. 1687, C. 49, S. 1981. v.d.

Şekil ve Tablolar