Kuruçay Höyüğü kazılarının 6. dönem çalışmalarına 31 Temmuz - II Ekim 1983 tarihleri arasında devam edilmiştir[1]. Kazı alanına batıda F-G/ 7-8, kuzeyde H-I /5 karelerinin eklenmesiyle 2500 m 2 yi aşan bir genişliğe ulaşılmış, bu arada D-E/7-9 ve J-I /3-5 plan karelerindeki eski yıllardan biriken atık toprak yığınları, toprak makineleriyle eteklere yayılmış ve kazı alanı çok düzenli bir görünüm almıştır (Res. 1-4).
H-J/5 karelerindeki çalışmalar sırasında, 6 A Yapı Katına inilirken, höyüğün daha önce kazılmış kesimlerinden bilinen tabakalaşmadan farklı bir durum saptandı [2]. Bu alanda ortaya çıkartılan yapı kalıntıları doğudan batıya, höyüğün eğimine uygun olarak yükselen ve yer yer 6 A yapılarının temelleri üzerindeki 2.5 m.lik moloz içine yapılmışlardı. 4 yapı katı halindeki bu temeller plan ve yapım tekniği açısından Kuruçay’ın çok iyi tanınan Geç Kalkolitik Çağ (GKÇ) mimarlığından farklı özellikler göstermekteydiler. Ayrıca bunların içinde bulunan çanak çömlek topluluğu da değişik nitelikte idiler[ 3]. Bu yeni saptanan yapı kadarı Kuruçay Höyüğü tabakalaşmasının ve hatta kültürel sıralama basamaklarının değiştirilmesi ve yeniden isimlendirilmesini gerektirmektedir. Her kazı mevsimi sonunda edinilen bilgilerin, eskiden bilinenleri bir ölçüde değiştirdiğini göz önünde tutarak, bu yılki değişmeleri şimdilik isimlendirmekten kaçınıyoruz. Anlaşılan ،Son Rapor’ aşamasına gelindiğinde, tabakalaşma sorunu yeniden ele alınacaktır. Bu raporumuzda 1983 kazısı sonuçlarını kronolojik sıraya uyarak tanıtmakla yetiniyoruz.
Erken Kalkolitik Çağ
Erken Kalkolitik Çağın (EKÇ) mimarlık kalıntıları F boylamında izlendi. Geçen mevsimlerde bazı duvarlarını açtığımız 6. evin[4] tümüne yakını kazıldı (Res. 5). Kareye yaklaşan planlı, tek odalı yapının içte uzunluğu 6.5 m. kadardır. Her duvarında 1 m. ileriye çıkmış payandaları olan evin tabanında, 20’den fazla değişik ölçülerde ezgi taşına rastlandı. Hele bunlardan bazılarının, birbirleriyle ilgili olduklarını belirtir biçimde sıralanmaları ilginçtir. 7. Yapı Katma ait olan bu yapıya, kuzeyden bitişik bir ikinci yapının bozuk temelleri, anlaşılabilir bir plan vermemiştir Bu çağın daha eski yapı katlarının kalıntılarına, şimdilik yapı katı numarası vermedik. Bunlardan 6. yapının altında kalanı hafif bir kavis yapmaktadır (Res. 6).
Küçük buluntular bakımından fakir olan EKÇ yerleşmelerinde bir iki insan figürini başı ile çok sayıda boya bezemeli keramik ele geçti. Bunlar Hacılar I ve II-V katlarında bulunanlardan farklı değillerdir [5]. Bu yıl, aynı çağın kabartmalı bir çömleğine ait küçük bir parça da bulunmuştur (Res. 29/1). Hacılar H-V katlarının boya bezek öğelerinden biri olan merdiven bezeğinin, kabartma yapılması ilginç bir uygulamadır.
Geç Kalkolitik Çağ
Çalışmalarımız sırasında 6 A yapılarının temellerinin 1/6 karesinde giderek derinleştiği ve birden kesildiği gözlendi (Res. 7-9). Höyükteki yerleşmenin doğu sınırının bu çağda I boylamı olduğu anlaşılmaktadır. 6 A’nın sözünü ettiğimiz yapılarının doğusunda kalan yapılar daha geç bir çağa aittirler ve aşağıda ayrı olarak ele alınacaklardır.
GKÇ’nin en eski yapı katı olan 6 A’daki gelişmeler G/7 ve H-I/5-6 karelerinde görüldü (Res. 7). 6 A, yapı evresinin I/5-6 plan karelerindeki iki evi (XX v.e XXI. evler), yarıdan kesilmiş durumda idiler (Res. 9, 11). Evlerin temelleri daha sonraki bir çağda, bu kesimde yapılacak evler için düz bir alan hazırlanırken kesilmiş gibidir. 6 A2’de bu evler höyüğün doğu yamacında olduklarından sık sık onarım görmüşlerdi ve temeller de giderek derine düşmekteydi. Bu kesim çok bozuk durumda olduğundan yerleşmenin doğu mahallesinin planı tamamlanamamış ve özellikle en dış duvar, savunma duvarının gelişmesi saptanamamıştır. Üst üste yapılmış olan IV ve XI. evlerin her ikisinin de 6 A2’de kısa aralarla yapıldığını sanıyoruz. XI. evin kuzey duvarındaki aralıklar, kapı olamayacak kadar dardırlar (Res. 10).
XI. XV, XX ve XXI. evlerin çevirdiği açık olan, 6 A2 süresince bir meydan olarak kullanılmış olmalıdır (Doğu Avlusu-DA). 6 A.’de alana açılan sokakların duvarlar örülerek kapatıldığı ve DA’nın bir kapalı mekân görünümü kazandığı anlaşılmaktadır. Bu kapatma duvarları, yerleşmenin diğer kesimlerinde olduğu gibi, özensiz ve kabaca yapılmış olup, 6 A2 duvarlarından biraz daha yukarıda kalmışlardır (Res. 11).
Bu yapı katının 1983’de açılan sonuncu yapısı XXII. evdir (Res. 7, 12). Batı yamaca bakan bu evin önce, kuzeybatı köşesindeki ocağına rastlandı. Ocağın çok ilginç planı, evin tümüyle açılmasını gerektirdi ve yapının büyük bölümü kazılmayacak kısımda kalmasına karşın, büyük bir girme yapılarak açığa çıkartıldı (Res. 13). Dikdörtgen planlı XXII. yapı içinde Kuruçay'da ilk kez görülen, çok değişik özellikleri olan bazı taşınmazların bulunması, bu yapının normal bir konut olamayacağını, buranın bir ‘Kutsal Yapı’ olması gerektiğini göstermekteydi. Temellen 30-40 cm. genişlikte ve alışılageldiği üzere, iki taş ile tek sıra örülmüş olan yapının duvarlarının üst kısmı kerpiçle yükseltilmiş ve 2.10 m. yüksekliğe kadar korunmuş durumda idi (Res. 13). Evin ölçüleri 5 x 6.5 m.dir. Kapı aralığı kuzeybatı köşe yakınlarındadır. 1 m. genişlikteki kapının bir kenarında, kapı kasasının oturmasına yarayan bir kil yuva günümüze kadar gelmiştir. Kil sıvalı eşikten düz ayak içeri girilmektedir. Kapının karşısındaki duvarda bir pencere yeri ve kapı ile pencere arasında odanın tam ortasında yuvarlak bir ağaç dikmenin tabana gömülü kısmı kömürleşmiş olarak ele geçmiştir(Res. 13). Kuzeybatı köşede, ince bir kil duvarla ayrılmış bir bölme vardır ve İÇİ kumla doldurulmuştur. Kuzey duvar dibi boyunca tabanda, kuvvetli bir yangın geçirdiğinden dolayı yüzlerce parçaya ayrılmış, yassı ezgi taşlan durmaktaydı. Odanın güney yarısı sıkışık biçimde yerleştirilmiş taşınmazlarla doludur (Res. 12). Tam ortada kerpiç stelli ve önünde ateş yalağı olan bir sunak durmaktadır (Res. 14). Bir iki kırığı dışında sağlam durumdaki stelin yüksekliği 70 cm., kalınlığı 20 cm.dir. Stelin arkasında, bitiştirilmiş kaim bir ağaç dikme vardır ve direğin kille sıvandığı görülmektedir (Res. 15). Böylece odanın uzun ekseninde iki kalın, yuvarlak kesitli ağaç direğin varlığı saptanmış oldu. Stelin arkasında ve odanın güneydoğu kesinde, yuvarlak planlı bir fırın bulunmaktadır (Res. 14, 16). Şimdiye kadar 6 A, 6 ve 5. Yapı Katlarında, evlerin köşelerinde yıkık durumdaki örneklerini gördüğümüz fırın tipi, 'Kutsal Yapı'da el değmemiş şekilde günümüze kadar gelmiştir. Fırının üzeri 7-8 cm. kalınlıkta bir kil kabuk ile kapanmıştır. Basili kabuk tavanlı fırının batıda bir ağzı ve önünde, kenarları hafif yükseltilmiş bir yalağı bulunmaktadır. Fırın ile duvarlar arasında kalan boşluklar çamurla doldurulup sıvanmıştır. Fırının karşı kesinde, yukarıda sözünü ettiğimiz yalaklı ocak yer almıştır (Res. 17, 18). Ocağın masif olan yüksek kısmı kazı sırasında bozulduğundan, orijinal biçimini tam bilmiyoruz. Ancak yüksek kışımda ateş yandığını izlerden anladık. Ateşin daha sonra, öndeki yalağa alındığı düşünülmelidir.
Bu ocak ile fırının orta kesiminde tabana açılmış 25 cm. çapında ve 20 cm. derinlikte bir çukur vardır (Res. 15). İÇİ sıvalı olan çukurda ateş izi yoktur. Kutsal Yapı’nın bu kesiminde yer alan sonuncu eşya, stelli sunak ile ocak arasındaki, İçbükey kenarlı, dörtgen planlı kilden yapılmış masadır (Res. 15). 25 cm. yüksekliğinde ve üzeri düz olan masanın özenle sıvandığı görülmektedir, üzerinde herhangi bir yanık izi yoktur.
Buluntu durumlarım yukarıda belirtmeğe çalıştığımız taşınmaz eşyalar, bu yapının günlük kullanım İçin yapılmadığını açıkça göstermektedir. Bazı dinsel törenlerin yapıldığını varsaydığını odanın nispeten boş olan kuzey yansında ve stelli sunak önünde tapınma ve adak sunma işlerinin yapıldığını sanıyoruz. Bu kesimdeki ağaç dikmenin de dini bir rolü olduğu düşünülebilir. Bir hasırla kaplı olduğu anlaşılan taban üzerinde, bazıları pek kırık durumda 15'ten fazla değişik formda kap ele geçtiğini eklemeliyiz. Odanın güneyinde ise, dini tören öncesi bazı hazırlıkların yapıldığı akla gelmektedir. Hatta bu kısmın sunağın arkasındaki ağaçtan itibaren bir hasır perde ile kapatılmış olduğu da düşünülebilir. Tabanı örten hasırın kömürleşmiş kalıntıları, odanın her yerinde bulunuyordu. Hasırın örgüsü daha önceki kazı mevsimlerinde bulduğumuz ve çatı üzerini örtmek için kullanıldığını önerdiğimiz örgüden farksızdır[6].
Kutsal Yapı bir yangın sonucu çökmüştür. Ancak bu yangından önce yapıda bazı önemli değişikliklerin olduğu gözlenmektedir. Bu değişikliklerin en önemlisi, kapı ve pencere aralıklarının kerpiçle örülerek kapatılmasıdır. Böylece Kutsal Yapı’ya VII. ev tarafındaki sokaktan giriş olanağı kalmamıştır. Buna ek olarak, kapının açılmış olduğu sokak da üç yerinden enine duvarlarla geçişe kapatılmıştır. Bu iki olayın kısa zaman araları ile olduğunu sanıyoruz; ve bu olayı 6 A1'de tüm yerleşmede görülen benzer uygulama ile paralel kabul ediyoruz.
Yapı çok uzun bir süre kullanılmış olmalıdır. Duvarlarda 20 cm.ye varan kalınlıkta, üstüste yapılmış sıvalar sayılmıştır. Koyu kirli beyaz sıvalar üzerinde herhangi bir boya izine rastlanmamıştır.
1983’te saptanan tabakalaşma
Tepede H-J/5 plan karelerinde ortaya çıkartılan yapı kalıntılarından en doğu kenardaki XVI ve XVII. evler 1982 kazılarında bulunmuş ve 6 A2 Yapı evresine ait olarak tanıtılmıştı[7]. İçinde kare planlı ateş yakma yeri, kerpiç steli, duvar diplerinde kanallarla ocakları olan XVII. ev, buluntularıyla bir kutsal yapı niteliğinde idi. Bu yapının taban kodu -5.30 m.dir. Buna bitişik XVI. evin tabanı da -4.75 m. kodundadır. Bu iki evin batısında kazılan XV. ev ise -4.90 m. derinliklerdeydi ve bütün bu evlerin taban yükseklikleri birbirine yakın oluyorlardı. Bu yıl I/5-6 karelerinde derinleşilince XV. evin kuzeydoğu köşesine bitişik olan bazı temellerin -5.45 m. derinliğe düştüğünü ve bu temellerin XVI. evin altına doğru daha da derinleşerek devam ettiğini ve düzenli biçimde kesildiğini gördük (Res. 24). 6 A,’ye ait olan bu yarısı kesilmiş evlerin 2 m. kadar doğusunda ortaya çıkan evlerin temelleri, böylece açıkça XV. evden daha yeni oluyorlardı. XVI ve XVII. evler ile 1983’te geliştirilen kazılarda ortaya çıkartılan yeni tabakalaşma, birbirinden farklı süreçleri belgeliyordu. Kuruçay'da şimdiye kadar GKÇ olarak tanımladığımız tabakalaşmadan yeni olan bu mimarlık kalıntıları 4 yapı katı halindedir ve GKÇ’nin ilerlemiş bir evresine aittir.
- Yapı Evresi: 1982 raporumuzda Kutsal Yapı olarak nitelenen XVII. evin kerpiç üst yapısını kaldırdığımızda, taş temellerin üstte görülen plandan farklı biçimde X\T. evin altında devam ettiğini gördük (Res. 19, 23). Bu temeller, yeni yapılaşmanın en eski evresini oluşturmaktadır. Yapı dikdörtgen planlı olup, biri geniş diğeri dar, iki odalıdır (Res. 23). Eve güneybatı köşe yakınındaki 95 cm. genişlikte bir kapıdan girilmekte ve dar uzun odadan geçildikten sonra, geniş odaya kuzeydeki bir kapıdan girilmektedir. 6 X 8 m. ölçüsündeki büyük oda İçinde hiçbir buluntu ele geçmedi. Terk edilirken tamamen boşaltıldığı anlaşılıyor. Temel iki taş kalınlığında tek sıra yapılmıştır ve üst yapı büyük bir olasılıkla kerpiçtendir. Yapının en önemli özelliği, Kuruçay'da şimdiye dek hiç görmediğimiz biçimde, kapı aralıklarının taş temel dizisinde de açılmış olmasıdır.
- Yapı Evresi: Bir sonraki evrede, ilk yapının bati kenarına bitişik olarak, dar ve iki odalı bir ek yapılmıştır (Res. 20, 24, 25). Bu ek’in taş temelleri I. evre temellerinin 50 cm. kadar yukarısında kaldığı gibi, ilk evin dış kapısının önünü de tamamen kapatmış durumdadır. Bu yeni yapı, İçinde yaşanmayacak kadar dar odalıdır. İşlevi konusunda bir öneri yapmak istemiyoruz. Belki bir süre her iki bina beraber kullanılmıştır.
- Yapı Evresi: Bu evrede önceki iki yapılaşmanın planlan tamamen değişmiştir (Res. 21). 1982'de kazılan XVI ve XVII. evler bu evreye aittirler. XVII. ev bu evrede I. Evre yapısının üzerine ve onun taş temellerinin bir bölümünden yararlanılarak yapılmıştır. XVI. ev ise eski temeller kullanılmadan, onların İçine iki odalı olarak yapılmıştır (Res. 26). Taban düzeyleri farklı olan XVI ve XVII. evler arasında bir de kap, açılmıştır. Kutsal Yapı (XVII. ev)’dan XVI'ya geçmek İçin bir-iki basamaklı bir merdiven kullanılmış olmalıdır. XVI. evin duvarları en alttan başlayarak kerpiçten örülmüştür. Her iki yapıda çok düzenli kerpiçler kullanılmıştır ve büyük bir yangın sonucu bütün kerpiçler sağlam tuğlaya dönüşmüşlerdir (Res. 26). Bu kadar özenli yapılmış duvarlara Kuruçay'da hiçbir yapı evresinde rastlanılmamıştır. XVI. evin çok uzun süre kullanıldığı tabanın en az iki kez yükseltilmiş olmasından anlaşılmaktadır. Son taban üzerinde irili ufaklı 20 kap sağlam durumda günümüze gelmiştir. Bu evin, kutsal yapının bir eki, bir deposu olarak görev yaptığını düşünüyoruz.
Bu evrenin üçüncü bir yapısı XVI. eve batıdan bitişmiş durumdadır. Çok harap şekilde gelen bu evin, höyüğün eğimine uygun olarak, batıya doğru yükseldiği ve 6 A temellerinin 2 m. kadar üstünde kaldığı görülmüştür. - Yap, Evresi: Sonuncu evrenin kalıntıları ve temelleri çok bozuk durumdadır (Res. 22). Yüzeye çok yakın olduklarından taşlarının çıkartıldığım sandığımız bu evre duvarlarından bazı küçük parçalar 1982 ve
- daha önceki yıllarda bulunmuş, ancak bunlara tabaka numarası verilmemişti. Bu yılki kazılarda bunlardan bir evin planı kısmen aydınlanmıştır. Evin temelleri tek Sıra taştandır ve kerpiç üst yapıdan iz kalmamıştır. Diğer yapı evreleriyle ilişkileri pek iyi anlaşılamayan bu yapının büyük bir magazin olduğu, tabanda in-situ olarak ele geçen 30'dan fazla irili ufaklı kaptan anlaşılmaktadır (Res. 27, 28).
Yukarıda kısaca tanımladığımız 4 evreli yapılaşmanın, henüz kazılmamış 6 ve 7. boylamlarda nasıl devam edeceğini bilmiyoruz. Bunlar bir kuşak halinde 6 ve 6 A Yapı Katlarının yıkıntılarının üzerinde ve höyüğün doğu yamacında kurulmuş gibidirler, ilk iki yapı evresi birbiri ile ilişkili, diğer iki evre ise tamamen birbirleriyle ilgisiz görünmektedirler. Hele 4. evre tamamen farklı niteliktedir. Ancak bu yapılaşmanın özellikle son iki evresi İçinde bulunan zengin keramik malzemesi birbirlerine çok benzemektedir ve bunların kısa zaman aralan ile yapıldıkları söylenebilir.
4. Yapı Evresinin temel kodu -2 m. civarındadır. Bu derinlikler G/4-5 karelerinde 1978-79 yıllarında kazılmış ve çok ince bazı taş temellere rastlanmıştı, o yıllara ait kazı raporlarımızda bu temeller Kuruçay 4. Yapı Kati olarak isimlendirilmişlerdi[8]. Ve bu yapı katinin temelleri, tepenin en yüksek yeri ile bati yamaçta, höyüğün eğimine uygun olarak -1.60 m. ile - 2.60 m. derinliklerdeydi. Sözünü ettiğimiz 1978-79 yıllarında ele geçen temeller, bir ev duvarı İçin çok zayıf idiler ve dışta bir savunma duvarı ile çevrilmişlerdi[9]. Bu yıl H karesinde saptanan 4. Evre yapısı ile Kuruçay 4. Yapı Kati ilişkileri İçin şimdiden bir şey söyleyemiyoruz.
GKÇ'nin küçük buluntularına gelince; 6 A Yapı Katma ait küçük buluntular arasında, 1/5 karesinde -5 m. derinlikte bulanan ok ucu önemlidir (Res. 29/5). Beyaz, süt renkli sileksten, baskı yöntemi ile iki yüzü işlenerek şekillendirilmiş olan uç sapsızdır. Sap yeri hafif iç-bükey bırakılmıştır. Yapım tekniği açısından bulunduğu yapı katına ve genel olarak Kuruçay GKÇ'sine yabancı olan ucun biçim açısından da bölgemiz ve yakın çevresinde herhangi bir benzeri yoktur. Bizim ilk araştırmalarımızla saptadığımız tek benzerlik. Ağaçlı (İstanbul) gelişli bir grup buluntu iledir [10]. Ağaçlı uçlarını yayınlayan meslektaşım Doç. Dr. Mehmet Özdoğan'la yaptığımız konuşmalarda, bu tiplerin daha çok Güneydoğu Avrupa’da ve Ege dünyasında. Neolitikten ilk Tunç Çağı sonlarına kadar kullanılmış olduğunu saptadık[11]. Anadolu'nun doğusunda, Fırat vadisi İçinde tik Tunç Çağı yerleşmelerinden bazılarında da sapsız ok uçlarına rastlanmaktadır [12]. Yukarıda söz konusu edilen uçlarla Kuruçay GKÇ ucunun ilişkileri hakkında herhangi bir vurgulama yapmak istemiyoruz.
Diğer küçük buluntular arasında madeni keski (Res. 29/8), madeni iğneler, hızlar ile taştan bilyeler, parlatıcılar ve kemik deliciler sayılabilir. Sileksten bir grup uzun dilgi de 6 A Kutsal Yapısının tabanında toplu halde bulunmuşlardır (Res. 29/7). Bunlardan maden olanlarının daha önceki kazı mevsimlerinden tanındıklarım belirtmekle yetiniyoruz [13].
GKÇ keramiği zenginleşmeğe devam etti. 6 ve 6 A Yapı Katlarının keramiğinde çoğunluk yine ‘A Grubundadır [14].Yapım yöntemleri ve biçim açısından geçen yılların buluntularından farksız olan tüm ve parça halindeki keramikten, sadece Kutsal Yapının içinde ele geçenler, kalite olarak daha üstün durumdadırlar. Bunların biçimleri daha zarif, açkılama çok iyidir (Res. 29/3,4). Tek kulplu bir bardak A tipi keramiğin en güzel örneklerindendir. Kutsal yapının molozu İçinde, belki 6. Yapı Katına ait olabilecek bir çömlek boynu üzerinde yapılmış karşılıklı dört kabartma süs, bu tür bezeme için şimdilik tek örnek sayılabilir (Res. 29/2).
B Grubu adını verdiğimiz, kalın kenarlı, iyi açkılanmış türlerden tüm (Res. 29/6) ve parça halinde bir hayli bulunmuştur.
Bu kazı mevsiminde saptanmış olan yeni GKÇ tabakalaşmasının keramiğine gelince; bu tabakalaşmanın ilk iki yapı evresi (I ve 2. Evreler) molozu içinde, kesinlikle bu yerleşmelere ait olabilecek keramik bulunmuş değildir. Bu tabakaların yapıları terk edilirken hiçbir kalıntı bırakılmayacak biçimde boşaltılmış olmalıdır. 3 ve 4. Yapı Evreleri evleri içinde ise, pek çok tüm kap bulunuyordu. Bu kaplar GKÇ’nin ‘A Grubu’ keramikle akraba gibi görünmekle birlikte, özellikle form açısından önemli farklılıklar gösterirler. Geçmiş kazı mevsimlerinde bulunmuş olup da ‘A Grubu’ içinde tanıtılmış bazı kapların da, bu geç tabakalaşma keramiğine ait olduğunu anlamış bulunuyoruz. Hamur genellikle kaba, ender olarak çok iyi arıtılmış ve yoğrulmuştur. Çoğu kez, orta sıcaklıkta fırınlarda pişirildiklerinden çok kolay kırılmakta ve bu yüzden kazı sırasında bunların tüm halde çıkartılmaları bazen olanaksızlaşmakta idi. Renk çoğunlukla açık devetüyü ile açık gri ya da az sayıda kahverengidir. Elde yapılan kaplar, biçim bakımından fazla çeşitlilik göstermezler. Küçük fincanlar (Res. 30/1), kulplu ve kulpsuz kâseler (Res. 30/2), kulplu bardaklar (Res. 30/3), iri kâseler, silindirik boyunlu tek kulplu çömlekler (Res. 30/5, 6), karında iki yahut dört tutamaklı, boyunlu çömlekler (Res. 30/8, 9), oval ağızlı, karşılıklı yanyana tutamaklı orta boy çömlekler (Res. 30/10), ince uzun boyunlu, tek kulplu testi (Res. 30/4) ile çömlekçiliğin en ilkel örnekleri arasında sayılabilecek bazı kaplar (Res. 30/7) yan yana bulunmuşlardır. Sonuncu kabın küçük bir kulpu ile kenarlarda sivri memecik çıkıntıları vardır. Aynı ilkellikte bir başka kabı ilk kazı mevsimlerinde bulmuş ve tanıtmıştık[15]. Bu yeni keramik arasında GKÇ’nin ‘B Grubu’ndan hiçbir örnek yoktur. Keramik buluntuları arasında sayılabilecek saplı bir kepçe (?) de, yukarıdaki kaplarla bir arada bulunmuş ilginç bir eşyadır (Res. 30/11).
Kısaca tanıtmağa çalıştığımız bu keramik malzeme Kuruçay GKÇ keramiğinden oldukça değişik niteliktedir ve yapım ve kalite farklılıkları yanında, daha önemlisi herhalde kapların formları açısındandır. İki keramik topluluğu arasında biçimler açısından fazla bir benzerlik olduğu söylenemez. Belki uzaktan akraba gibi görünebilirler. Bu yeni kapları karışlaştırabileceğimiz keramik, Beycesultan’ın GKÇ keramiğidir. Beycesul- tan GKÇ 2 ve 3 keramiği içinde tanıtılan bazı kaplar, bizim yeni kap repertuarımızla bazı benzerlikler içindedir. Oval ağızlılar [16], dikey delikli dört tutamaklılar[17]özellikle birbirlerine pek benzemektedirler. Bu arada ilginç bir benzerlik, Res. 30/4’te tanıtılan testi ile Beycesultan ilk Tunç I çağı kabı arasındadır[18].
Sonuçlar
6 A Yapı Katının çok sağlam durumdaki temellerinin doğu ve güneye izlenmesiyle bu çağ mimarlığı hakkında bilgilerimiz artmaktadır. Ancak bu kesimlerde toprak atma yerinden uzaklaşılmakta ve bu alanlarda kazı sahasını genişletmekte artan zorluklar ortaya çıkmaktadır, önümüzdeki kazı yıllarından başlayarak EKÇ ve daha erken yerleşmelerin açılmasına ağırlık verilecek, bir yandan da 6 A’nın aydınlanmayan kesimlerinin kazımına devam edilecektir. Alt katların kazılması için 6 A’nın el değmemiş temellerinin kaldırılması zorunluluğu bizi üzmektedir.
6 A’nın bir değişme evresi geçirdiğini önceki yıllardan biliyor ve onu 6 A1 olarak anıyorduk. Kutsal Yapı’da bu durum bir kez daha açıklıkla izlendi. Yapının kapı ve pencerelerinin örülmesi, ayrıca önündeki sokağın geçişe kapatılması bu ikinci evrenin uygulamalarıdır. Bu düzenleme yerleşmenin hemen her yerinde gözlenmektedir. Anlaşılmaktadır ki, 6 A’nın sonlarına doğru tüm sokak, meydan ve geçitler, hatta evlerin kapılan örülerek kapatılmış ve böylece yerleşme içinde dolaşılamaz hale gelinmiştir. Eğer kasabada yaşam devam ediyor idiyse, evlere sadece çatıdan girilmeliydi. Yerleşme adeta yer altına inmiş gibidir. Bu durum çok büyük boyutlu, önemli bir değişmedir ve yerleşmenin karakteri bozulmuştur. Biz önceleri, sokak ve geçitlerinin kapatılması olayını, savunma işlevli gibi görmüştük [19]. Son gözlemler bu açıklamanın yeterli olamayacağını göstermektedir. Anlaşılması güç, belki de anlamsız şekilde ya mimari gelişmelere ters bir biçimde Çatal Höyük’teki gibi bir yerleşime geçilmiştir, ya da tüm yerleşmenin bu değişimden sonra terk edilmiş olması düşünülmelidir. Bu iki öneriyi de kanıtlayacak arkeolojik bulgulara sahip değiliz.
Kutsal Yapı iç düzeni ile Kuruçay GKÇ’si için yeni bir tip oluşturmaktadır. Odaların ortalarında yalaklı sunak uygulamasını 6a ve 6b katlarından tanıyorduk[20]. Hatta stelli sunakların bulunduğu evlerde yuvarlak planlı fırınların da varlığını biliyorduk[21]. Ocak, adak çukuru, adak masası-adak platformu ve oda ortasında kalın ağaç dikmelerle ise ilk defa bu yapıda karşılaştık. Stelli sunaklar kuşkusuz her çağda kutsal nitelikli yapılarda bulunuyordu. Ancak kutsal yapıların içindeki kutsal taşınmaz eşyaların zaman içinde bazı değişimlere uğrayacağını düşünmek gerekir. Bu değişiklikler gelenek farkından çok törenlerdeki farklılıklara işaret etmelidir.
İlginç bir husus, Kutsal Yapı’nın ikinci bir aşamada kapısının örülmesi olayını 6a ve 6b yapılarında da görmüş olmamızdır[22]. Kapıların örülmesi geleneği, büyük bir ihtimalle 6 A’dan beri süregelmektedir. Acaba kutsal nitelikli yapılar bir süre kullanıldıktan sonra terk mi ediliyordu? Kuruçay’da bu yıl kazılan Kutsal Yapı içindeki eşyaların hiç birine el sürülmemiş olduğunu ve tümünün sağlam durumda bulunduklarını burada hemen eklemek istiyoruz.
1983 yılı kazılarının en önemli sonuçlarından biri doğu yamaçtaki tabakalaşmadır. Kanımızca bu 4 evreli yapılaşma ile Kuruçay 5-6 A Yapı Katları birbirinden ayrı düşünülmelidir. Aralarında organik bir bağ olmadığı gibi bir zaman farkı bile olmalıdır. Bu kesimde açılan XVII numaralı Kutsal Yapı içindeki kare planlı yakma yeri, duvar diplerinde kanallar ve ocaklar Kuruçay GKÇ kutsal Yapı geleneğine tamamen yabancıdırlar. Taş temellerde kapı yerinin belli olması, kerpiçlerin çok düzenli yapılıp örülmesi de bu geç yapı sürecinin özelliklerindendir. Aynı farklılıklar keramik açısından da geçerlidir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, yeni tabakalaşmanın keramiğinin eski tradisyonla ilgisi pek kuvvetli değildir, ilginç olan bir nokta, bu yeni keramik grubunun Beycesultan GKÇ ve ilk Tunç I keramiği ile olan benzerliğidir. Böylece Kuruçay ile Beycesultan arasında ilk direkt ilişki kurulmuş olmaktadır. Yukarıda değindiğimiz bazı paralellikler daha eski raporlarımızda yaptığımız bazı önerileri desteklemektedir. Şöyle ki, önceleri Kuruçay GKÇ’si ile Beycesultan GKÇ’si arasında çok sınırlı ilişkiler olmasından çıkarak, iki merkezin GKÇ yerleşmeleri arasında bir zaman farkının düşünülmesi gerekeceğini söylemiştik [23]. Bu yıl kazdığımız yapılaşma, bilinen Kuruçay GKÇ’sinden daha yenidir ve böylece Beycesultan ile aradaki zaman içine girmelidir. Ancak şimdi bile bu boşluğun tam olarak kapanmadığı ileri sürülebilir. Diğer bir söyleyiş ile, şimdiye kadar Kuruçay GKÇ’si olarak isimlendirdiğimiz uygarlık ile, bu yıl bulunan ve kısmen Beycesultan GKÇ’si ile paralel görünen uygarlık arasında bir zaman aralığı düşünülebilir. Bu saptamalar şu soruyu gündeme getirmektedir: Acaba bizim baştan beri GKÇ olarak isimlendirdiğimiz kültür basamağının adını değiştirmek gerekecek midir? Beycesultan ile çağdaş olabilecek tabakaları, Batı Anadolu’nun bu bölgesi için Geç Kalkolitik saymak ve Kuruçay’ın klasik GKÇ’sini daha eskiye, farklı bir uygarlık basamağına koymak, örneğin GKÇ I ve GKÇ II ayırımını yapmak doğru mu olacaktır? Henüz bilmiyoruz. Bu konu önümüzdeki yıllarda yeni bulgularla açıklık kazanırsa, Kuruçay’ın uygarlık evrelerinin isimlendirilmesi değişecektir.
6 A Yapı Katında bulunan sapsız ok ucu bir başka sorular dizisini ve başka ilişkiler sürecini beraberinde getirmiştir. Anadolu’ya bu çağ için tamamen yabancı gibi görünen ucun, Güneydoğu Avrupa’da yaygın kullanımı olduğunu saptamakla, ilk kez Kuruçay ile Batı arasında bir ilişki mı kurumuş olmaktadır?