Timur, işgal ettiği ülkelerde kan dökme bakımından Cengiz Han’dan hiç de geri kalmadığı halde, seferleri arasında zaman buldukça imar faaliyetlerinde de bulunmuştu. Bilhassa Semcrkand’ı imara çok fazla ehemmiyet vermiş, ele geçirdiği ülkelerden getirttiği usta ve sanatkârlara Semerkand civarında Dımaşk, Mısır, Şiraz, Sultaniye ve Bağdad adlarını verdiği köyler kurdurtmuş[1], şehrin dışında bazıları hanımlar için olmak üzere Dilgûşâ, Şimal, Nakş-i Cihan, Çınar, Taht-ı Karaca adlarını taşıyan bahçeler inşâ ettirmişti. Semerkand kalesinde inşâ olunan Gök Saray[2] ise, daha çok, devlet hâzinesinin saklanması için ve hapishane olarak kullanılıyordu. Timur, Mîranşah, Şahruh, LTluğ Beg ve Muhammed Sultan’ın kabirlerinin bulunduğu türbe ise, Muhammed Sultan tarafından yaptırılan medresenin bitişiğinde olup, Timur tarafından Ankara Sava- şı’ndan dönüşte inşâ edilmişti[3].
Timurlular devri Herat’ının en bayındır yöreleri X. yüzyıl coğrafyacılarının boş yerler olarak söz ettikleri şimdiki Gazirgâh civarındaki sahalar idi. Kertler zamanında (1245-1389) inşâ edilmiş bulunan Zagan[4] ve Sefid[5] bahçeleri, Şahruh zamanında tamir edilerek, bunlardan birincisi Şahruh tarafından hükümet konağı olarak kullanılmış, Bağ-ı Sefid ise 1410 yılında onarılıp, bir köşk ilâve edilerek[6], ölümüne kadar (1433) Baysungur Mirza’nm ikâmetgâhı olmuştur.
Şahruh tarafından Herat’ın imarına memur edilen Büyük Emir Firuzşah ve Alike Kükeltaş şehrin kuzeyinde Incil ve Hıyâbân kanalları boyunda kendileri için konaklar ve bahçeler yaptırmışlar, bu inşaât daha sonraları Hüseyin Baykara devrinde de devam etmiş, Ali Şir Nevaî burada birçok binalar inşâ ettirmişti.
Timur’un ölümünden sonra meydana gelen karışıklıklar dolayısı ile Şahruh’un başlangıçta imar faaliyetleri bir tarafa, dış düşmanlar ile dahi uğraşmaya vakti yoktu. Ancak o şehrin emniyetini sağlamak için îhtiyâreddin kalesinin onarılmasını buyurmuş[7], durum kendi lehine dönmeğe başlayınca, imar faaliyetlerine de girişmişti.
Bu maksatla 812 (1410) yılında Badgis’de bulunurken, Moğol istilâsından beri tahrip edilmiş bir durumda olan Merv şehrinin imarını buyurdu. Hükümdar ayrıca, bütün Horasan’da baştan başa imar faaliyetlerinde bulunulmasını istemişti. Bu emir gereğince birçok yollar düzeltilmiş, yeni köprüler inşâ edilmiş ve eskileri yenilenmişti. Murgab Suyu’ndan çıkan Merv Suyu’nun harap olan şeddinin tamiri ve Merv’in yeniden inşası için Emir Alike Kükeltaş, Emir Musa ve Emir Ali Şegânî vazifelendirilmişler ve onlar bütün bu işleri kısa zamanda tamamlamışlardı. İlk yıl burada 500 çift öküz ziraata koşulmuş, etraftan insan yerleştirilmişti. Suyun uzunluğu şehrin Alemdar kapısına kadar 12 fersah tutmuş, derinliği 5 gezden aşağı olmamak üzere, genişliği başlangıçta 20, sonuna doğru ise 12 gez olarak kazılmış, şehir mescid, pazar, hamam, han, hankâh, medrese ve diğer hayrat ile süslenerek eski canlı İktisadî hayatına dönmeye başlamıştı.[8]
Buna rağmen bu Timurlu hükümdarı babasının Semerkand’da yaptığı gibi, bütün saltanatı boyunca Herat’ı, binaları ile de devletin merkezi haline getirmeye büyük özen gösterdi. Bundan dolayı daha saltanatının ilk yıllarında şehrin kuzeyinde, Kale Altı denilen mahalde, Ihtiyâreddin kalesinin eteğinde bir medrese ile hankâh inşâsına başlanmış ve bunlar 1410 yılında tamamlanmışlardı[9]. Buraya Yusuf-i Evbehî, Yusuf-i Hallaç, Abdurrahim Yar Ahmed ve Lûtfullah müderris olarak tâyin edilmişler, ilk gün bizzat hükümdar da medreseye gelmiş, müderrisler fıkıh ve tefsir gibi konularda ders vermişlerdi. Hankâh’ın şeyhliği ise Şeyhülislâm Ali-i Çaştî’ye verilmiş, imam, müderris, vâiz ve diğer hizmetliler tâyin edilerek her iki bina için birçok yerler vakfedilmişti[10]. Medresedeki derslere zaman zaman Celâled- din Fîruzşah ve Alike Kükeltaş gibi namlı begler ile Herat’taki ulema da geliyor ve ulema arasında İlmî tartışmalar da yapılıyordu[11].
Şahruh’un Hcrat’ta bir Dârüşşifa inşâ ettirdiğini de biliyoruz[12]. Herat’ın 2,5 km. kuzeydoğusunda bir köy ve ziyaretgâh mahalli olan Hâce Abdullah-ı Ensârî’nin (ölm. 1088) mezarı üzerine büyük bir türbe de yine Şahruh tarafından 1425 yılında yaptırılmıştır[13].
Devlet idâresinde büyük bir nüfuza sahip olan Şahruh’un hanımı Gevherşad, imar faaliyetleri ile de kendini göstermişti. Yapımı, Gevherşad tarafından mimar Kıvâmeddin’e havale edilen ve 1418 yılında sona eren Meşhed’deki caminin açılışında Şahruh ve Gevherşad da hazır bulunmuşlardı. Şahruh, caminin bitişiğindeki imam Rıza’nm türbesine üçbin miskallik altın bir kandil armağan edip, ayrıca Meş- hed’in doğusunda bir bahçe ve konak inşâ ettirmişti[14].
Gevherşad Herat’ta Hıyâbân’m başında, Incil kanalının kıyısında da bir cami yaptırtmıştı. Sağında ve solunda iki minaresi, lâcivert çinileri ile güzel bir görünüm arzeden bu caminin kitâbeleri ise oğlu Baysungur’un yanında çalışan devrin meşhur hattatı Cafer’e aittiıs. Fakat Gevherşad’ın yaptırttığı en büyük eser onun medresesidir. Cami ve medrese ikisi yanyana inşâ edilmişlerdir. Medresenin tamamlanışı 836 (H32/33) yılı olarak tarihlenmektedir[16]. Fakat bu tarihte herhalde ancak bir kısmı tamamlanmış olmalıdır. Çünkü üzerinde mevcut kitâbeden anlaşıldığına göre, medresenin inşâsına 821 (1418) yılında, yâni Meşhed’de yaptırdığı cami ile aynı tarihte başlanmış ve 841 (1437) yılında tamamlanmıştı[17]. Hvandmîr, eserlerini yazmakla meşgul olduğu sıralarda bu medresede dört kişinin ders vermekte olduğunu ifade ettiği gibi[18], Babür de Vekâyi’inde 912 (1506/7) yılında buraları gezdiğini söylemektedir[19]. XIX. yüzyılda Afganistan’da bulunmuş olan bazı İngiliz ve Fransız subayları kaleme aldıkları eserlerinde Gevherşad’ın cami ve medresesinin tezyinat ve zarafetinden hayranlıkla söz ederler. Ne yazık ki bu eserler bugün mev- mevcut değildir. Zira Afgan em iri Abdurrahman Hân, 1885 yılında Herat’a hücum etmeleri beklenen Ruslar'a karşı savunmayı güçleştireceği zannı ile yıktırılmalarını buyurmuş, ancak minareler ve aradaki birkaç türbe bırakılmıştır[20].
Gevherşad, medresenin kuzeyinde ayrıca bir türbe de yaptırtmıştı. Şahruh’un oğlu Baysungur[21], Muhammed Cuki[22], Baysungur’un kızı Ayşe Sultan [23], Şahruh’un kızı Meryem Sultan [24], bir müddet için Mirza Şahruh[25], Baysungur oğlu Sultan Muhammed[26], Gevherşad Hatun[27],
Baysungur oğlu Alauddevle[28], Alauddevle’nin oğlu İbrahim[29], LTluğ Beg’in torunu Sultan Ahmed[30] ve Muhammed Cuki[31], Mirza Ebu Said’in oğlu Mirza Şahruh[32] ile Gevherşad’ın kardeşi Emir Haşan Sufî Tarhan[33], oğlu Emir Mihrab Tarhan’ın oğlu Muhammed[34] de burada gömülmüşlerdi[35].
Gevherşad ın Kusuyc (bugünkü Kuhsan)’de bir türbe daha inşâ ettirdiği söylenmekte ise de[36], bu husus kaynaklarda zikredilmemektedir. Bu türbe bizce Gevhcrşad’a âit olmayıp, büyük bir ihtimal ile kendisine bu kasabanın Suyurgal[37] olarak verilmiş olduğu Timur’un hanımlarından Tuman Aga’ya aittir. Zira müverrih Hâfız-ı Abrû (ölm. 833/1430), Zubdetu’t-Tcvârih-i Baysunguri’yi yazdığı sıralarda Tuman Aga’nın hâlâ Kusuye’de oturmakta olup, inşâ ettirdiği ribat, hankâh, medrese ve diğer hayır eserlerinin mamur bir halde olduklarını kaydetmektedir[38].
Şahruh un öteki hanımı Mülket () Aga da imar faaliyetleri bakımından Gevherşad dan geri kalmadı. O, Hcrat’ın dışında Hâce Çihilgczi’nin mezarı[39] yanında bir medrese inşâ ettirdiği gibi[40], Bclh’te bir medrese inşâ ettirmiş ve 844 (1440) yılında Kâbil’de ölünce bu medresenin bitişiğindeki türbesinde gömülmüştü.[41] Herat’ta ona ait hankâlı, dârülhadis, dârüşşifa[42] ve iki hamam bulunduğu gibi, Herat’tan 9 fersah uzaklıkta Dcre-i Zengî ile Çihil Duhterân[43] arasında büyük bir ribatın banisi olarak da o gösterilmektedir [44].
Dinler ve dillerin zamanla değişikliklere uğrayacağı, buna karşılık müsbet ilimlerin hükmünün her zaman sabit kalacağı[45] inancında olan Şahruh’un büyük oğlu Uluğ Beg (ölm. 853/1449), babası tarafından Mâverâünnchr hâkimliğine tayininden (1409) hemen sonra inşâ faaliyetlerine girişmişti. İnşâ ettirdiği eserlerin en eskisi anlaşıldığına göre “kadın-erkek bütün müslümanlara ilim tahsil etmenin farz olduğu” hadisinin, kapısı üzerinde yazılı bulunduğu Buhara’- daki medrese idi. Zira o 1419 yıh sonlarında Buhara’ya geldiğinde inşâ ettirdiği bu medresede konmuş, talebe ve lâyık olan bazı kimselere ihsanda bulunmuştu[46].
Semerkand’da ise şehrin dışında Erk’in yakınında, İki Etik in başı denilen yerde, inşâatı 1417’de başlayıp, 1420 yılında sone eren medreseyi yaptırtmıştı[47]. Medreseye ilk müderris olarak Hvafh Muhammed tâyin edilmişti[48]. Uluğ Beg’in kendisi ve medresede görevli olmayan bazı kimseler birkaç günde bir medresedeki toplantılarda hazır bulunuyor ve ilmi münakaşalar yapılıyordu[49]. Zaman zaman hükümdar ile talebe arasında da herhangi bir ilim dalında münakaşalar oluyordu[50]. Burada ayrıca Kadızâde-i Rumî ve bizzat Uluğ Beg’in de dersler verdikleri rivayet edilmektedir[51]. Talebenin sayısı ise yüzden fazla idi[52]. Hangi ilim dalı ele alınırsa alınsın, o fen erbabının çoğunun Semerkand’da toplanmış olduğu ifâde edilmekle birlikte, müsbet ilimlerde en büyük âlimler olarak Kadızâde-i Rumî, sokaklarda Türk kıyafeti ile dolaşan Ali Kuşçu[53] ile Kâşân’dan getirilen Gıyâscddin Cemşid ve Muinüddin’in adları kaydedilmektedir[54]. Kûhek Tepesinin eteğinde ise Rasathâne inşâ ettirilmişti[55].
Medresenin karşısında ayrıca bir hankâh bina edilmişti[56]. Mirza Uluğ Beg, bu inşâatları için birçok otlak ve kanallar vakfetmiş, buraların idâresini işbilir kimselerin eline teslim etmişti [57]. Uluğ Beg bu medrese ve hankâha yakın bir yerde ise “Mirza Ha- mamı’nı inşâ ettirmişti. Babür’e göre, zemini çeşitli taşlarla döşenmiş olup, Horasan ve Semerkand’da böyle başka bir hamam bulunmuyordu858]. Kûhek Tepesinin batı eteğinde ise Meydan Bağı adı verilen bahçede duvarlarını Çin’den getirttiği çinilerle kaplattığı Çinihâne bulunuyordu[59].
Isfahan ve Şiraz’da hâkim bulunan Ömer Şeyh’in oğulları da aralarında sonu gelmez çatışmalara rağmen imar faaliyetlerinde bulunmuşlardı. Timur’un ölümünden hemen sonra 808 (1405/6) yılında Yezd’e gelen Mirza İskender kale duvarları ile şehrin surlarını birleştirmiş, hendek kazdırıp, şehrin kapısına inip-kalan bir köprü kurdurtmuştu. Kale içinde ise üç katlı bir konak ile hamam inşâ ettirmişti[60]. 814 (1411/12) yılında ise o, Şiraz’da Celâli kalesini inşâ ettirerek, etrafına derin bir hendek kazdırmış, İsfahan’da ise Dudang ve Nakş-ı Cihan’ı şehirden ayırmış, tuğladan bir kale inşâ ettirerek, etrafındaki hendeği su ile doldurtmuş, surlar içinde ikinci bir duvar çektirdikten sonra, burada büyük bir konak, hamamlar, pazarlar, medrese ve dârüşşifa yaptırttığı gibi, ona uyarak begler de kendileri için konaklar yaptırmışlardı[61].
Daha sonraları kendisine Fars bölgesi hâkimliği verilen Şahruh’un oğlu İbrahim Mirza (öm.1435) da 836 (1432/33) yılında Şiraz’da medrese ve hankâh inşâ ettirmişti [62]. Ancak bu medrese pek uzun ömürlü olmamış, 845 (1441/42) yılında Fars bölgesinde aralıksız yağan yağmurların sebebiyet verdiği su baskını sonunda harap olmuştu[63].
Devlet hizmetinde görev almış bâzı kimseler de imar faaliyetlerinde bulunmuşlardı. 1440 yılında ölen Şahruh’un atabeği ve beg- lerbegisi Emir Alike Kükeltaş Semerkand’da bir cami inşâ ettirmişti44. Merv’de birçok hayır eserleri onun adı ile ilgili olduğu gibi[65], ayrıca Herat’ta Hıyâbân yakınında bir medrese[66] ve hankâh, Irak kapısından girişte bir hamam[67] Herat’m beş fersah kuzeyinde, 929 (1523) yıhnda hâlâ ayakta duran bir ribat yaptırtmıştı[68]. öldüğünde doksan yaşını aşmış bulunan Alike Kükeltaş, kendi medresesinin yanındaki türbesine gömülmüştü[69].
Büyük emirlerden Türkmen asıllı Emir Celâleddin Firuzşah’ın Herat’ta cami, medrese ve hankâh inşâ ettirdiğini biliyoruz ki, XVI. yüzyılda bunlar hâlâ mevcuttu[70]. Onun, ülkenin birçok yerinde halkın istifadesi için yukarıda sayılanlardan başka daha birçok hayır eserleri ile ribatlar inşâ ettirdiği söylenmektedir[71].
Şahruh’un yanında itibarlı beglerden biri olup, 843 (1439) yılında ölen Emir Fermanşeyh de Herat’ta Hıyâbân yolu üzerinde bir medrese inşâ ettirmiş olup [72], daha sonra oğlu Ziyâeddin Mahmud, müderris olarak burada bulunmuştu[73].
Yine büyük emirlerden ve önce Uluğ Beg’in atabeği, sonraları ise Harezm valisi olan Şah Melik de, Semerkand’da atabeg olarak bulunduğu sırada bir medrese[74], Herat’ta bir cami[75] ve bahçe[76], Kusuye civarında ise bir ribat yaptırtmış[77], Meşhed’de İmam Rıza’nm türbesi civarında inşâ ettirdiği makberede defnedilmiştir[78].
Meşhed’de, Gevhcrşad’ın hizmetindeki kadınlardan Perizad’ın yaptırdığı medresenin karşısında Şahruh devrinin namlı beglerinden Emir Yusuf Hoca Bahadur b. Şeyh Ali de 843 (1439) yılında “Du Der” adı ile tanınan bir medrese inşâ ettirmiş olup, kendisi de bu civarda yaptırdığı türbede gömülüdür[79].
Maliye Dîvânında çalışan Hvaflı Pîr Ahmed’in, Mimar Kıvâ- meddin tarafından başlanıp, Mimar Gıyâseddin tarafından 848 (1444) yılında bitirilen Harcird’deki, mimarından dolayı Gıyâsiye diye de anılan medresesi[80], Pîr Ahmed’in yine aynı tarihli Tayâbâd’ daki camii[81] ile Memlûk ordusunda iken Çağataylara iltica eden Emîr Çakmak’ın Herat’taki camii[82] ve medresesi[83] de bu devrin kayda değer binaları arasında yer alırlar.
Bu Memlûk emiri Çağataylar yanında büyük bir itibara maz- har olmuş, Baysungur’un kızı Fatma Sultan ile evlenmiş ve karı-koca bilhassa Yezd’de olmak üzere birçok inşâ faaliyetinde bulunmuşlardı. Emîr Çakmak ve hanımı Yezd’de mescid[84], kervansaray[85], hankâh,[88] hamam [87] ve şeker imâlathâneleri[88], değirmen[89] ve bağlar[90] yaptırtmış, kuyular açtırmışlardı[91].
Ayrıca, yapılışları itibarı ile, Selçuklular ve Moğollar zamanına ait olan birçok cami, medrese, ribat, hankâh, köprü, türbe, hamam ve buna benzer hayır eserleri bu devirde tamir edilerek, kullanılmağa devam edilmişlerdir ki, bunların sayısı devrin müverrihlerinden Ah- med b. Hüseyin b. Ali-i Kâtib’in ifâdesine göre bini buluyordu[92]. Yezd Timurlular zamanında en parlak devrini yaşamış, şehrin güzelliği çok erkenden Şahruh’u bile hayretler içinde bırakmış, Mirza Ömer Şeyh oğlu Fars hâkimi İskender üzerine gelip, Yezd’e uğradığında (817/1414), yüksek bir yerden şehre bakarak, parlak ve renkli çinileri ile güzel bir manzaraya sahip olan binaların kimlere ait olduklarını teker teker sormuştu[93].
Timurlu devri yapıları Iran mimari eserlerinden sayılıyor ise de, büyüklük ve dış görünüş bakımından İran numunelerinden üstündür. Bu devrin mimarisinde göze çarpan başlıca yenilik, binaların yüksekliği, büyük masraflarla meydana getirilen satıh kaplamalarıdır. Kubbe, minareler ve eski geleneklerin aksine iç hacimlerinin genişliği ile kalmaz, aynı zamanda damla şeklinde mukarnash cümle kapıları ve kendine has bir hususiyeti olan armut şeklinde kubbeler ile kullanılmakta devam olunan yayvan kubbelerin yanında, büsbütün göze çarpan yüksek kubbeler gibi yeni yapı unsurlarının da kullanıldığı görülür. Bu kubbe, taşıyıcılık vazifesinden başka, altındaki boşluğa yeniden normal yükseklik nisbetleri sağlar.
Daha mühim olan unsur ise, o zamana kadar asla erişilmemiş olan renk zenginliğidir. Binanın bütün görülebilen yerlerini kaplayan çiniler, muhteşem bir renk ve yazı zenginliği arzederler. ister yapı, ister süsleme bakımından olsun, yapı sanatlarının seçkin eserleri ve mimar Kıvâmeddin’in çalışmaları ile Timurlu devri mimarisi hakikaten üstün bir seviyeye erişmiş ve Avrupa’da “Timurlu Rönesansı” tâbirinin ortaya çıkmasına sebep olduğu gibi, bu mimarinin unsurları XVI. yüzyılda Safevîlere geçerek, günümüze kadar devam edip gelmiştir [94].