Balkan halkları özellikle de Bulgarlar arasında Rusya’nın faaliyetleri sonucu yayılan Panslavist ideolojiyi etkisiz hale getirmek ve Osmanlılık anlayışını egemen kılmak amacıyla 1861’de Niş’e, 1864’te de Niş, Vidin ve Silistre’nin birleştirilmesiyle oluşturulan Tuna Vilayeti’ne vali olarak atanan Midhat Paşa’nın eğitim alanındaki reformlarından olan ıslahhaneler, bu çalışmaya konu olmuştur. Bölgedeki kimsesiz ve muhtaç çocukların müslim-gayrimüslim ayırt etmeksizin devlet güvencesinde topluma kazandırılmak üzere yetiştirilmesini hedefleyen Midhat Paşa Niş’te bulunduğu sırada ilk ıslahhaneyi açmış, beklenen fayda sağlandığı için Tuna Vilayeti’nin kurulmasından sonra Rusçuk ile Sofya’da da benzer kurumları hayata geçirmiştir. Bu çalışmada, söz konusu kaza merkezlerinde faaliyet gösteren ıslahhaneler özellikle, ilk vilayet gazetesi olarak anılan Tuna Gazetesi’nde[1] yer alan makaleler ve haberler esas alınarak değerlendirilmiş[2], Tuna Vilayeti Salnameleri[3] ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde tespit edilebilen farklı defter ve belge tasniflerindeki bilgilere de yer verilmiştir.
Niş Islahhanesi
4 Şubat 1861 tarihinde vezaret rütbesiyle valiliğe getirildiği Niş’te asayişi sağlayarak huzur ve güven ortamı yaratmakla işe başlayan Midhat Paşa, Bulgarlar’ın Slav komitelerinin tahriklerine kapılmalarını önlemek ve devlete bağlılıklarını artırmak amacıyla bir dizi reform gerçekleştirmiş[4], daha sonra açılacak sanayi okullarının temelini oluşturacak ıslahhaneyi de bu reformlar çerçevesinde hayata geçirmiştir. Paşa 1863 yılında Osmanlı toprakları üzerinde ilk kez açılan böyle bir eğitim kurumunun hem fikir hem de isim babası olmuş, Kur’an’daki bir ayetten esinlenerek temel bilgilerin yanında mesleki eğitimin de verileceği bu okula ıslahhane adını vermiştir ki daha sonra kurulan aynı nitelikteki bütün eğitim kurumları bu isimle anılmıştır[5].
Müslüman ve Hristiyan kimsesiz, yetim çocukların sokaklarda başıboş dolaşmalarını önlemek, onları mağduriyetten kurtarıp bir çatı altında toplayarak eğitilmelerini, temel bilgileri öğrenmelerini ve birer meslek edinmelerini sağlamak gayesiyle kurulan Niş Islahhanesi’ne 5-13 yaş arası çocuklar alınmıştır. Islahhane açıldıktan kısa bir süre sonra sayıları 41’e ulaşan bu çocukların her türlü ihtiyaçları karşılanmış, Müslüman çocuklar için Müslüman hocalar, Hristiyan çocuklara da kendi din ve mezheplerinden olanlar öğretmen olarak atanmıştır. Birer sanat dalında yetiştirilmeleri amacıyla ustalar da görevlendirilmiş, öğrencilerin altı-yedi ay gibi kısa sürede okur-yazar hale geldikleri, terzilik ve kunduracılık gibi mesleklerde ilerleme kaydettikleri gözlenmiştir. Kurumun istikrarlı bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesi kısa zamanda öğrenci sayısının artmasına yol açmış, mevcut binanın kapasitesi sayıları 50’yi aşan çocukları barındırmaya yetmez olmuştur. Bu nedenle daha büyük bir binaya ihtiyaç duyulmuş, 50.000 kuruş iane toplanarak 150 kadar çocuğun barınabileceği bir bina inşa edilmiştir. Buraya 120 çocuğu geçmeyecek şekilde fakir ve kimsesiz olanların kabul edileceği ayrıca kanunen suçlu olup cezalarını çekmek üzere hapse atılması gereken çocukların hapishane yerine kendileri için ayrılan özel bölüme yerleştirileceği[6], valilik tarafından belirtilmiştir. Bundan dolayı ıslahhane özelliği kazanmış olduğundan söz edilen kurumda, bu durumda olan çocuklara aldıkları cezanın bitimine kadar mesleki eğitim verileceği böylece onların da bir meslek sahibi olabileceği ifade edilmiştir. Islahhaneye alınacak üçüncü bir grubu, ailesi ve akrabası olduğu halde onlar tarafından korunması mümkün olmayanlar oluşturmuştur. Bu şekilde ıslahhanede eğitim alacakların her türlü masraflarının aileleri tarafından karşılanacağı, ailelerin bunu kabul etmeleri halinde çocuklarının ıslahhanedeki eğitimden faydalanabilecekleri yine valilik tarafından ilan edilmiştir[7].
Başlangıçta terzilik ve kunduracılığın birer meslek olarak kazandırılması amaçlanan çocuklara Rumeli’de bulunan Osmanlı askerinin elbiseleriyle ayakkabılarının dikilmesi görevi verilmiş, çocuklar bir günde 30 adet asker elbisesi dikerek 25 çift ayakkabı üretir hale gelmiştir[8].
Islahhanede sonradan debbağlık sınıfı da oluşturulmuş, öğrencilerin bir kısmının bu sanat dalında yetiştirilmesine çalışılmıştır[9]. Tuna Gazetesi’ne yansıyan bir haberden Niş Mutasarrıfı Abdurrahman Paşa’nın, Şehirköy’de imal edilen kilimlerin örnek alınarak ıslahhanede dokuma işinin de öğretilmesini ve ev mefruşatında kullanılacak döşemelik kumaşın üretilmesini önerdiği anlaşılmaktadır[10] ki Şehirköy’den bu işle uğraşan birkaç usta kadın getirtilerek bazı numunelerin hazırlanması sağlanmıştır. Ancak mevcut sermaye yeterli olmadığından öncelikle ıslahhaneye gelir sağlayacak bir girişimde bulunulmasına ve bunun için bölgedeki askere satmak üzere kilim üretilmesine karar verilmiştir. Beylik denilen kilimler ölçüsünde imal edilen bir numune vilayet merkezine gönderilerek onay alınmış, ıslahhanede üretilecek olan bu kilimlerin her birinin 52,5 kuruştan satılması[11] kararlaştırılmıştır. Islahhane öğrencileri askeriyeye elbise, ayakkabı ve çizme üretmekle meşgul olduklarından ıslahhanenin tutukluların kaldığı bölümünde bulunan hüküm giymiş kadınlara bu işin öğretilmesi düşünülmüş hatta kilimlerin satılmasıyla elde edilen gelirden belli bir miktarın kadınlar adına biriktirilmesi, çıkacakları zaman birikmiş olan meblağın ellerine verilmesi uygun görülmüştür[12].
Kısa zamanda ıslahhane kuruluş amacına uygun bir kurum haline gelmiş, sahipsiz dolayısıyla suça meyilli çocuklar topluma yararlı bireyler haline getirilmiştir. Burada temel bilgilerle donatılan, dinlerine göre eğitim alan çocuklar hayata hazırlanırken aldıkları mesleki eğitim sayesinde hayatlarını da kazanabilecek duruma gelmiştir. Her milletin kendi dil ve dinlerine göre ayrı eğitim verilen ıslahhanede, yeteneğiyle dikkat çekenler çalışma hayatına daha erken başlamıştır. Tuna Gazetesi’nde yer alan bir haberde Niş mutasarrıfının ıslahhaneyi teftişi sırasında Müslüman çocuklar arasında Türkçe okuyup yazmada başarılı olan bir çocuğun teşvik maksadıyla Tahrirat Kalemi’ne alınmasından, bu özendirici davranışın etkisiyle ıslahhanedeki Hristiyan çocuklardan 3-4 tanesinin paşayı ziyaret edip Türkçe okuma ve yazma konusunda istekli olduklarını bildirmelerinden bahsedilmiştir. Kendilerine Türkçe öğretilmesi için izin verilmesi ricasında bulunan çocuklara ve arzu eden olursa başkalarına da herhangi bir zorlama olmaksızın kendi dilleri dışında Türkçe’yi öğrenmelerine müsaade edilmiştir[13]. Bölgede Panslavist akımın etkisini yok etmek amacıyla hayata geçirilen uygulamalar arasında bulunan ıslahhane örnekten anlaşılacağı üzere bu konuda da beklentileri karşılar hale gelmiştir.
Islahhanenin her türlü gideri için pek çok hayırsever bağışlarıyla katkı sağlamış[14] ayrıca memleket malı denilen miriye ait olan 7 adet gayrimenkul o dönemde Tuna Valiliği görevini sürdüren Midhat Paşa tarafından 1866 yılı Ekim ayında ıslahhane idaresine devredilerek daimi gelir sağlanmıştır[15]. Bunların dışında hapishanede tutuklu bulunanların ürettikleri ayakkabıların satışından elde edilen kazancın bir miktarı ile mahkemeye davet tebligatlarının yani ihzariye tezkerelerinin[16] her birinden alınması kararlaştırılan 20 paranın kâğıt ve basma masrafı çıktıktan sonra kalanı bu kuruma tahsis edilmiştir[17]. Islahhanede yukarıda söz edildiği gibi öğrenciler tarafından üretilenlerin satışından sağlanan gelir de yine kurumun ihtiyaçları için kullanılmıştır[18]. Tüm bu gelir kalemlerinden sağlanan yıllık gelir 200.000 kuruşa ulaşmıştır[19].
Rusçuk Erkek Islahhanesi
Midhat Paşa’nın Bâbıâli tarafından takdirle karşılanan Niş’deki başarısı paşaya, kendisinin de katkısıyla hazırlanıp 13 Ekim 1864 tarihinde yürürlüğe giren Vilayet Nizamnamesi’nin ilk uygulayıcısı olma ünvanını kazandırmıştır. Balkan topraklarının sorunlu bölgelerinden olan Vidin ve Silistre eyaletleri Niş’i de kapsayacak şekilde nizamnamenin uygulanacağı pilot bölge olarak Tuna Vilayeti adıyla birleştirilmiş[20], paşa merkezi Rusçuk olan bu vilayetin valiliğine getirilmiştir. Burada nizamnamenin öngördüğü düzenlemeleri yaparken bir yandan da bölgenin refah düzeyini artıracak girişimlerde bulunmuş, Niş’teki uygulamalarını bölgenin geneline yaymakla birlikte yeni kurumlarla pek çok ilke imza atmıştır[21].
Midhat Paşa’nın kaderine terk edilmiş ve toplumun dışına itilmiş çocuklara yönelik Niş’te hayata geçirdiği ıslahhane projesinin amacına ulaşmış olması onun Rusçuk’ta da benzer bir kurumun açılması için harekete geçmesini sağlamıştır. Hatta paşa Kırım Savaşı nedeniyle fazla göç alan Tulça, Dobruca, Köstence ve çevresinde sahipsiz pek çok çocuk bulunduğundan Köstence’de de bir ıslahhanenin açılması için uğraşmıştır[22]. Ancak vilayetin üçüncü ıslahhanesi olarak Köstence’de faaliyete geçen bu kurum uzun ömürlü olmamış, o bölgedeki pahalılık öne sürülerek kapatılmıştır[23].
Tuna Gazetesi’nin 4. sayısında “…Niş’de yapılan ıslahhane gibi merkez-i vilâyet olan Rusçuk’da dahi İslâm ve Hristiyan ve muhâcir eytâm ve etfâlinin infâk ve idâre-i terbiyesi için bir ıslahhâne ve bir de hastahâne te’sîs ve teşkîli mukarrer bulunmuştur…” denilerek haberin devamında başta padişah olmak üzere üst düzey devlet adamları tarafından yapılan bağışlarla ıslahhane inşasının tamamlanabileceğinden söz edilmiş, diğer masrafların hayırseverlerin yapacağı yardımlarla karşılanabileceği belirtilmiştir. Ayrıca sokaklardan toplanmış çocukların sayılarının 60’tan fazla olması dolayısıyla inşaat bitinceye kadar geçici kaydıyla bir binanın kullanılmaya başladığından bahsedilmiştir[24]. Açılış tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte 1865 yılının ilk yarısında faaliyete geçtiği tahmin edilen ıslahhanede, Niş’teki gibi mesleki eğitime ağırlık verilmiştir.
Hayırlı bir girişim olarak algılanan ıslahhane projesi gazetede ifade edildiği gibi gerek devletin merkezinde gerekse vilayette bulunan memurlar ile halk nezdinde kabul görmüş, başta padişah ve devlet adamları tarafından yapılan yardımlarla başlatılan kampanya vilayet genelinde de büyük bir katılımla destek bulmuştur. Tuna Valisi sıfatıyla Midhat Paşa’nın 7.500 kuruş ile vilayette başlattığı kampanyaya üst düzey görevlilerin yanında tüccardan olanlar ve imkan sahibi hayırseverler katkıda bulunmuş, toplanan paralar ıslahhane sandığına teslim olunmuştur. Tuna Gazetesi’ne yansıyan yardımların toplamı Midhat Paşa’nın bağışı da dahil olmak üzere 189.392 kuruşu bulmuş[25], bu meblağ dönemin padişahı Abdülaziz’in 80.000[26] kuruşluk katkısıyla 269.392 kuruş olmuştur. Daha sonraki dönemde araba şirketinden[27] aldıkları hisseleri bağışlayanlar da olmuş[28], yıllık getirisi 200 kuruş olan bu hisseler kuruma kaynak oluşturmuştur. Bunların dışında kira geliri olan gayrimenkullerini devredenlere rastlanmış, Silistreli İbrahim Bey senelik kira geliri 600 kuruş olan bir bahçeyi ıslahhaneye bırakmıştır. İstanbullu Şerife Hatice Hanım ise Tuzcu İskelesi’nde bulunan bir fırın ile bir bakkal dükkanını ve yine aynı yerdeki yarı hissesine sahip olduğu başka bir fırının kendisine ait kısmını ıslahhane için vakfetmiştir[29]. Ayrıca Tırnova’da bulunan fakir ve kimsesiz çocuklara her yıl Ramazan Bayramı’nda devlet tarafından dağıtılması âdet olan 5.590 kuruşluk ayakkabının gerçek ihtiyaç sahiplerine verilip verilmemesiyle ilgili olarak duyulan şüphe nedeniyle Tırnova’ya özel olan bu uygulamadan vazgeçilmiş, belirtilen bedel 1867 yılından itibaren ıslahhanelere tahsis edilmiştir[30].
Midhat Paşa kendi eseri olan, devlet-toplum işbirliğiyle ihtiyaçları karşılanmaya çalışılan ıslahhanelerin daha mükemmel kurumlar haline gelmesi ve bir nizamname dahilinde yönetilmesi için yürürlükte olan talimname ile tenbihnameleri, bunlara ilave edilen zeylleri bir araya getirerek “Islahhanelere Dair Nizamname” adıyla hazırlayıp yayınlamıştır[31]. Nizamnamenin dîbâcesinde
… peder ve vâlidesi ve yahud veli ve akrabâsı olmayan aceze-i eytâm bîkes ve bîvâye kalıb ekserisi telef olduğu ve kimisi gayet fenâ’ bir hâl içinde yaşayıp iktisâb eylediği sû-i ahlâk kendilerini bir netice-i vahîmeye îsâl eylediği görüldüğünden…her milletin etfâl ve sıbyânından o makule bîkes ve bîvâye hâl-i zillet ve sefâletde kalmış olan eytâmın telefden muhâfazasıyla mümkün mertebe tahsîl-i ilim ve sanat etdirilerek fezâil ve hasâis-i insâniyyeden hissedâr edilmek niyet-i hâlisesiyle…bazı vilâyetlerde terbiyet-i etfâl için birer mahâl tahsîs olunmuş…
denilerek ıslahhanelerin açılma gerekçesi hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca kimsesiz çocuklara sahip çıkmanın medeniyet gereği ve insanlık vazifesi olduğundan söz edilen dîbâcede, suç işleyen çocukların büyüklerin hapishanelerinde cezalarını çekmeleri uygun görülmediğinden çocuk mahkumların bu kurumlara alınmasından bundan dolayı buralara ıslahhane denildiğinden de bahsedilmiştir. Devamında Niş ve Rusçuk ıslahhanelerinin mevcudu ve öğretilen mesleklerle ilgili bilgi verilmiş, Niş Islahhanesi’nde eğitimi sürdürülen mesleklere ilave olarak bez, şayak ve aba dokuma işinin öğretilmesine karar verildiği belirtilmiştir. Son olarak ıslahhanelerin gelir kaynakları sayılmış, yıllık gelir ve giderleri anlatılmıştır[32].
Üç ana bölümden oluşan nizamname oldukça ayrıntılı olarak hazırlanmış, ilk bölümde bu kurumlara alınacak çocuklarla ilgili şartlar yer almıştır. Birinci maddede; ıslahhanelere yerli veya yabancı din ve mezhebi ne olursa olsun ayırım gözetmeksizin annesi, babası olmayan 12- 13 yaşından küçük çocukların alınacağı ya da bunlardan birisi olmasına rağmen fakir veya çalışamaz durumda olanların çocuklarının kabul edileceği belirtilmiştir. Maddenin devamında, çocuğun eğitim süresi bitmeden veli veya akrabaları tarafından kurumdan çıkarılmak istenmesi durumunda burada bulunduğu süre boyunca çocuğa yapılan harcamaların ödenmesi halinde bırakılabileceği[33] bildirilmiştir. İkinci maddede; bakacak kimsesi olduğu halde ailesi tarafından bu kurumlarda yetiştirilmesi talep edilen 13 yaşın altında olan çocuklarla ilgili bir düzenlemeden söz edilmiş, sene başında masraflarına karşılık olarak yıllık 500 kuruş ödenmesi koşuluyla bu çocukların da ıslahhanelere alınabileceği ifade edilmiştir. Üçüncü maddede; yine 13 yaşından küçük olup herhangi bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hüküm giymiş çocukların hükümet kararıyla ıslahhaneye alınmasıyla ilgili bilgiye yer verilmiş, bunların tutuklu oldukları süre boyunca kurumdan dışarı çıkamayacakları belirtilmiştir. İlk bölümde ayrıca çocuklara verilecek yiyecek[34], giyecek[35] ve bazı temel ihtiyaç maddeleri[36] hakkında bilgi verilerek çocukların kuruma geldikleri andan itibaren bir hafta içinde okuyup yazmadaki durumları ile yetenekli oldukları meslek dalının[37] saptanacağı ve buna göre eğitime tâbi tutulacakları bildirilmiştir. Eğitimin beş yıl olduğu, günümüzdeki uygulamanın tersine ilk yılın beşinci, son yılın da birinci sınıf olarak değerlendirildiği ıslahhanede çocukların sabahları iki saat mektep odalarında dinlerine göre ayrı hocalardan okuma-yazma, basit matematik gibi teorik dersler[38] alacakları, sonra mensup oldukları sanat dalında eğitim görmek üzere akşam saat 10.30 veya 11.00’e kadar atölyelerde çalıştırılacakları[39] nizamnamenin son bölümünde ifade edilmiştir. Çocukların her yıl yapılacak sınavlarda[40] başarılı olmaları durumunda bir üst sınıfa geçebilecekleri, aksi halde bulundukları sınıfı tekrar edecekleri, birkaç sene başarısız olmaları halinde ise bir alt sınıfa indirilecekleri belirtilmiştir. Buna karşın alt sınıflarda olan bir öğrencinin üst sınıflara uygulanan sınavlara katılıp başarılı olması durumunda aradaki birkaç sınıfı atlayarak üst sınıflara yükselmesine imkan tanınmış, böylece beş yıllık eğitimi kısa sürede tamamlaması için fırsat yaratılmıştır. Çocukları teşvik amacıyla dördüncü sınıfa geçenlere birer, üçüncü sınıfa geçenlere ikişer, ikinci sınıfa geçenlere üçer kırmızı şerit, birinci yani son sınıfta bulunanlara ise yalnız birer sırma şerit verileceği bildirilmiş ayrıca birinci, ikinci ve üçüncü sınıfta olan öğrencilere yaptıkları işlere yani ürettiklerine karşılık olmak üzere bir miktar para ödeneceği vaat edilmiştir. Birinci sınıfta olup bu sınıfa ait sınavlardan geçenlerin şehadetname alarak mezun olacakları, isterlerse ıslahhanede ücret karşılığında çalışabilecekleri, istemedikleri takdirde kendilerine ıslahhaneden ödünç olarak verilen sermaye ile dükkan açıp mesleklerini icra edebilecekleri nizamnamenin son maddesinde ifade edilmiştir. Mezuniyet sonrasında da bu şekilde korunup kollanan çocukların iş hayatlarında takip edileceği, iş yeri açıp başarısız olanların durumlarını düzeltmeleri için destek verileceği ayrıca belirtilmiştir[41].
Nizamnamenin ikinci bölümünde ıslahhanelerin idaresi ve görevlendirilecek personel ile ilgili düzenlemelere yer verilmiş, istihdam edilecek olanların sorumluluk alanları ile görev tanımları yapılmıştır. Islahhanelerde hem çocukların eğitimi ile ihtiyaçlarının karşılanmasından hem de imalat ve buna dair işlerden sorumlu olacak bir umum müdür bulunacağı, güvenlikten sorumlu olmak üzere bir zabıta müdürü atanacağı, üretim faaliyetiyle ilgilenecek bir imalat müdürünün tayin edileceği ayrıca eğitim ve imalat daireleri için birer başkâtip ile maiyyet kâtibi görevlendirileceği bildirilmiştir. Bunlardan başka biri Türkçe diğeri Bulgarca olmak üzere çocuklara ders verecek iki lisan hocası, terzi ve kunduracı olarak iki usta, bir vekilharç, bir aşçı, iki veya üç çamaşırcı, güvenlik için birkaç zaptiye çalıştırılacağı, Niş’te bir de debbağ ustası bulunacağı ifade edilmiştir. Tüm ıslahhane çalışanlarının vilayet merkezinde bulunan bir nazır ile muavin, kâtip ve sandık emininden oluşan bir heyet tarafından atanacağı, ıslahhaneye ait bütün işlerin ve hesapların vilayet matbaası ile araba şirketi idaresinden de sorumlu olan bu heyetin nezaretinde olacağı belirtilmiştir[42].
Nizamnamede çocukların uymakla yükümlü oldukları kurallara, uymamaları durumunda ve suç işlemeleri halinde uygulanacak cezalara[43] da yer verilmiş, sıkı bir disiplinin var olduğu anlaşılan ıslahhanelerde edepli, terbiyeli, vasıflı insan yetiştirme gayesiyle hareket edilmiştir.
Niş’te kazanılan tecrübe, Rusçuk’ta yeni açılmış olan ıslahhane burada kısaca değerlendirilmeye çalışılan nizamnamenin oluşmasını ve yürürlüğe girmesini sağlamış, söz konusu kurumların bu esaslara uygun olarak yönetilmesi planlanmıştır. Ancak uygulamada farklılıklar yaşanmış, örneğin öngörülen idari kadronun istihdam edilemediği saptanmıştır[44]. Bu çalışmada nizamname ile belirlenen ilkelerden çok, tespit edilebilen veriler ışığında ıslahhanelerin işleyişi ve fiili durum ele alındığından yönetmeliğe dair esaslar üzerinde daha fazla durulmamıştır. Islahhanelerle ilgili her konu Tuna Gazetesi’ne haber olmuş, kurumlar hakkındaki tüm bilgiler gazete sayfalarında yer bulmuştur. Söz konusu kurumların uygulamalarının yansıdığı bu haberler işleyişe dair önemli ve çeşitli farklılıklar sunmuştur. Islahhanelere alınan çocukların eğitimleriyle ilgili bilgiler de verilen gazetede ilginç haberlerin yanı sıra haber değeri olmayan sıradan olaylar ve ıslahhaneler tarafından yayınlanması istenilen ilanlar da mevcuttur. Genellikle gazete verileri üzerine kurgulanan bu çalışmada Midhat Paşa’nın mimarı olduğu kurumların icraatları örneklerle çeşitlendirilerek sunulmuştur.
Yukarıda belirtildiği üzere Niş, Rusçuk ve Köstence’de faaliyete geçen ıslahhanelere kimsesiz ve çaresiz durumda olan çocuklar yerleştirildikleri halde hâlâ sokaklarda, dilencilik yaparak yaşamlarını sürdüren 12 yaşından küçüklerin bulunması yöneticileri harekete geçirmiş, bu durumda olanların “infâk ve terbiyesi maksadıyla yapıldığı” belirtilen kurumlara gönderilmesi gerektiği Tuna Gazetesi aracılığıyla ilan edilmiştir[45]. Hatta yine sokaklarda dilenen görme özürlü olanların da Rusçuk Islahhanesi’ne alınacağı ve kendilerine özel olarak hasır örme işinin öğretileceği vilayet gazetesinde haber olarak verilmiştir[46]. Böylece Rusçuk Islahhanesi’nde Niş’ten farklı olarak hasır örme eğitimine başlanmış, kimsesiz ve suçlu çocuklardan başka gözleri görmeyenlerin de buradaki eğitim olanaklarından yararlanması sağlanmıştır. Islahhanelere alınacak çocukların yaşlarıyla ilgili alt ve üst sınırlar nizamnamede öngörülmesine ve bu kurala göre hareket edilmesine rağmen Rusçuklu bir ailenin yeni doğmuş bebeklerine bakamayıp bebeği cami kapısına bırakması yaşla ilgili düzenlemenin de değişmesine yol açmış, sahipsiz kalan bebek ıslahhaneye alınarak bir sütanne bulunup bakımı sağlanmıştır. Bu olaydan sonra aileleri tarafından bakılamayacak olan bebeklerin ıslahhaneye kabul edilip bakımlarının üstlenileceği yine gazete sayfalarında yer almıştır[47].
Niş’te olduğu gibi Rusçuk Islahhanesi’nde de öğrenci sayısı hızla artmış, başlangıçta terzilik, kunduracılık, debbağlık meslekleri öğretilmeye çalışılmıştır[48]. Terzilik ve kunduracılık eğitimi alanlar ıslahhanede yetiştirilmiş, debbağlık ile sonradan çeşitlenen diğer mesleklere ilişkin eğitim ilgili kurumlarda verilmiştir[49]. En işe yarayan ve revaçta olan mesleklerden biri olarak kabul edilen debbağlık sanatını layıkıyla öğretebilecek ustaların bulunmaması Niş ve Rusçuk ıslahhanelerinden bu alanda yetiştirilmek üzere seçilen 10 öğrencinin bu işin oldukça ileri düzeyde yapıldığı İstanbul’daki Debbağhâne-i Âmire’ye gönderilmesine neden olmuştur[50]. Bu çocuklara sanayi taburlarında bulunanlara verildiği gibi Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî’nin kararıyla devlet tarafından tayinat ödenmesi uygun görülmüştür[51]. Burada üç yıl eğitim gören ve öğrenimlerini tamamlayıp başarılı olanlar geldikleri ıslahhanelerde çalışmak üzere geri dönmüştür[52].
Şehrin merkezinde iki katlı olarak inşa edilmiş ve sarıya boyanmış kendi binasında 1866 yılının sonunda hizmet vermeye başlayan Rusçuk Islahhanesi’nde[53] Niş Islahhanesi’nden farklı olarak yukarıda ifade edildiği gibi sonradan kâtiplik, kondüktörlük, demircilik, makinistlik ve mürettiblik gibi sanat dallarında da eğitim verilmiştir. Bu sanat dallarına mensup çocuklar meslekleriyle ilgili kurumda bizzat uygulama yapma imkanı bulmuşlar, kitabet tahsil edenler vilayet kalemlerine, kondüktör olarak yetiştirilenler Rusçuk Belediyesi’ne, demircilik mesleğini öğrenmek isteyenler araba şirketi demirhanesine, makinistlik eğitimi alan öğrenciler de İdâre-i nehriyye[54] Tersanesi’ne devam ederek mesleği öğrenmeye çalışmışlardır. Vilayet matbaasına teknik eleman yetiştirmek amacıyla Türkçe ve Bulgarca hatta Fransızca mürettiblik eğitimi verilenler ise matbaada pratik yaparak mesleği öğrenmişlerdir[55]. Kısa zamanda matbaada gösterdikleri gayretin sonucunu gören 13 yaşlarındaki 6 Türk çocuk Tuna Gazetesi’nin Türkçe nüshasını, yine 12-13 yaşlarında olan 4 Bulgar çocuk da Bulgarca basılacak nüshayı kendileri dizer hale gelmiştir. Emek verdikleri gazetede kimlikleri açıklanarak onurlandırılan bu çocukların gayret ve yeteneklerinden övgüyle söz edilmiştir[56]. Bir süre sonra bu işi meslek edinen ıslahhane öğrencileri gazete nüshalarını tamamen kendileri hazırlar duruma gelmiştir[57]. Bu alanda kısa sürede bir gazete çıkartıp matbaa idare edebilecek bilgi ve donanıma sahip ihtiyaçtan fazla eleman yetiştiği için vilayet matbaasında istihdam edilemeyen[58] ve açıkta kalan çocuklara iş bulmak amacıyla gazeteye ilan verilmiş, bu çocukların İstanbul veya diğer vilayet matbaalarında Türkçe ve Bulgarca mürettib olarak çalışabilecekleri, talep olması halinde münasip maaşla gönderilebilecekleri bildirilmiştir[59]. Eğitimini aldıkları meslekler sayesinde hayatlarını kazanmaya başlayan bu çocuklardan başka yine Rusçuk Islahhanesi’nde yetişmiş olan hesap işlerinde yani matematik alanında iyi oldukları için işe yerleştirilenler de olmuştur. Bu özellikte olan 4 Müslüman çocuktan ikisi Şumnu, biri Lom, diğeri de Tırnova taraflarında inşası devam eden yol yapımında 300’er kuruş maaş karşılığında kondüktör olarak çalışmak üzere görevlendirilmiştir[60]. Islahhane eğitim vermekle kalmayıp yetiştirdiği öğrencisine karşı sorumluluğunu nizamnamede belirtildiği gibi mezuniyet sonrasında da sürdürmüş ancak kurumun, yönetmelikte yer alan “ücret karşılığı ıslahhanede çalıştırılmak veya dışarıda dükkan açmasına yardımda bulunmak” biçimindeki iki seçeneğin dışında iş olanakları sunmaya çalıştığı da görülmüştür.
Yukarıda değinildiği gibi mesleki eğitimin önemsendiği ıslahhanede 1868-1873 yılları arasında, nizamnamede biraz matematik bilgisiyle dini eğitim ağırlıklı okuma-yazmaya yönelik teorik dersler öngörüldüğü halde sadece Türkçe, Bulgarca ve Fransızca[61] dersleri verilmiş, sonradan Fransızca’nın yerine Arapça tercih edilmiştir. 1873 yılından itibaren öğretilmeye başlanan Arapça ile birlikte Coğrafya dersi de müfredata eklenmiş[62], buna rağmen birkaç sene sonra çocukların eğitim düzeylerinin istenilen seviyede olmadığı anlaşıldığından rüştiyelerde okutulan derslerden verebilecek bir öğretmen arayışına girilmiştir. Hanya Rüştiyesi’nde öğretmenlik yapmış olan Mehmed Raşid Efendi Maarif Nezareti tarafından bu göreve getirilmiş[63], 1876 yılından itibaren 600 kuruş aylıkla Matematik dersi ile birlikte Coğrafya ve Arapça derslerini vermekle görevlendirilmiştir[64]. O dönemde faaliyette olan kız ıslahhanesinde de Arapça derslerine giren Raşid Efendi aldığı ücretin artırılmaması nedeniyle bir süre sonra buradaki görevinden çekilmiştir. Kendisi gibi her iki ıslahhanede birden görev yapan Bulgarca Hocası Daskal Nikola Efendi’ye 600 kuruştan başka kız ıslahhanesindeki görevine karşılık 150 kuruş verildiğini, kendisine de aynı ödemenin yapılması halinde göreve devam edebileceğini bildirmiştir. Talebinde haklı bulunan Raşid Efendi’ye ıslahhane gelirinden emsali gibi ödeme yapılmasına karar verilmiş, kız ıslahhanesindeki görevini sürdürmesi istenmiştir. Ancak aradan üç-dört ay geçtiği halde belirtilen zammın yapılmaması üzerine yeni bir dilekçe ile durumunu arz eden Raşid Efendi[65] muhtemelen umduğunu bulamadığı için görevinden ayrılmış, bir sonraki yıl her iki ıslahhane kadrosunda da yer almamıştır[66].
Teorik derslerin kalitesini artırma çabasının ne derece etkili olduğu bilinmemekle beraber mesleki eğitim açısından önemli bir ilerlemenin kaydedildiği kesindir. Nitekim sanayinin gelişmesi, üretimin artırılması ve ıslahhanedeki öğrencilerin mensucat imaline alıştırılması amacıyla 1877 yılı başlarında kuruma Avrupa’dan iplik makinesi, çuha, fanila ve çorap imaline yarayan tezgah ile çeşitli alet-edevat getirtilmiş, çocukların bu araç-gereçle üretim faaliyetlerini sürdürmesi sağlanmıştır[67]. Bölgede prestijli eğitim kurumları haline geldiği için rağbet gören ıslahhaneler[68] nizamnamede belirtildiği gibi para karşılığında eğitim alınan okul niteliğine kavuşmuştur. Özellikle vilayet merkezinde bulunan kız ıslahhanesi az sayıda da olsa paralı öğrencilerin devam ettiği bir kurum olmuştur[69].
Tuna Gazetesi Rusçuk Islahhanesi öğrencilerinin nizamnamede öngörüldüğü gibi her yıl yapılan sınavlarına geniş yer vermiş, çocukların hem teorik hem de meslek derslerinde kaydettikleri gelişmeleri uzun uzun değerlendirmiştir. Gazeteden edinilen bilgilere göre öğrenciler Tuna valisi, Rusçuk’ta bulunan devlet erkânı, vilayet memurları, meclis azaları ve halk ile esnafın ileri gelenleri huzurunda sınanmış, bilgi ve becerileri ölçülmüştür. 1868 yılı Haziran ayında yapılan sınava ıslahhanede mevcut olan 187 öğrenciden henüz muktedir olamayan 45 çocuk dışındakiler dahil edilmiş, kondüktörlük, mürettiblik, terzilik, kunduracılık, demircilik, marangozluk, boyacılık, sarraclık ve litoğrafya dallarında yapılan sınavlarda başarılı bulunarak sınıf geçmiştir[70]. Tümünün okur-yazar durumda olduğu gözlenen bu yıl sonu sınavında 14 çocuk da eğitimini tamamlayarak mezun olmuş ve mesleklerini icra etmek üzere ustalık şehadetnamelerini almıştır[71]. Bir sonraki yıl 22 Ağustos 1869 tarihinde yapılan sınava 155 öğrenci katılmış, kâtiplik, kondüktörlük, demircilik, makinistlik, mürettiblik, kunduracılık ve terzilik dallarında sınanan çocuklar hem teorik derslerde hem de ilgili oldukları meslekte başarılı bulunmuştur. Sınav komisyonunda bulunanlar çocuklar tarafından üretilenleri oldukça beğenmiş ve çocukların maharetlerini takdir etmişlerdir. 17 öğrencinin mezun olduğu sınavda 10 çocuk mürettib olarak şehadetname almaya hak kazanmış, bunların mürettib talep eden matbaalara gönderilmesi planlanmıştır. Sınavlar hakkında bilgi veren vilayet gazetesi çocukların başarısı üzerine “…ıslahhânelerin âcize-i etfâl için bir mekteb-i feyz-mekseb olduğu işte bu kere dahî zuhûr-ı âsâr-ı aleniyyesiyle meydân-ı perveze çıkmış…” diyerek ıslahhanelerin birer okul halini aldığına ve verilen emeğin karşılıksız kalmadığına dikkat çekmiştir. Haberin devamında sınavın ertesi günü 27 ıslahhane öğrencisi için sünnet töreninin yapıldığından ve vali tarafından kurumdaki bütün çocuklara ziyafet verildiğinden de söz edilmiştir[72].
1870 yılı sınavı yine Ağustos ayında yapılmış, bu defa 25 öğrenci mezun edilmiştir[73]. Rüştiyelerdeki gibi yılda bir kez yapılmaya devam edilen sınavın vilayet gazetesinde yer alan haberlerden belli bir tarihte uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim 1871 yılı imtihanının Eylül ayı sonlarında yapıldığı görülmektedir[74]. 1872 yılında Ağustos ayı ortalarına doğru uygulandığı tespit edilen sınav[75], bir yıl sonra Eylül ayı ortalarında yapılmıştır. 1873 yılı sınav döneminde gerek erkek gerekse 1872 yılı sonundan itibaren faaliyete geçmiş olan kız ıslahhanesindeki çocuklar tarafından üretilenler ilk kez sergilenmiş, gazete aracılığıyla serginin gezilebileceği ilan edilmiştir. Hanımların da ertesi gün sergiyi görebileceği yine aynı ilanda bildirilmiştir[76]. Maarif Nezareti’nin çocuklar tarafından üretilenlerden birer numunenin, her yıl sonunda Sanayi Mektebi’nde[77] muhafaza edilmek üzere gönderilmesini talep etmesi nedeniyle on beş parça ürün İstanbul’a gönderilmiştir[78]. Kız ve erkek öğrenciler tarafından hazırlanan birer çift terlik ile birer adet kanaviçe işleme yastık ve örme masa örtüsü gibi ürünler de başta sadrazam olmak üzere ıslahhanelerin kurucusu Midhat Paşa’ya, Maarif Nazırı Cevdet Paşa ile Maliye Nazırı Hamdi Paşa’ya hediye olarak takdim edilmiştir[79]. Ağustos ayında yapıldığı anlaşılan 1874 yılı sınavında öğrencilerin kaydettikleri ilerlemenin anlaşılması nedeniyle Bâbıâli tarafından Rusçuk, Niş ve o dönemde faal olan Sofya ıslahhanelerinin gelirlerinin artması için sancaklarda bulunan zabtiye askerinin elbiselerinin ıslahhanelerde yaptırılması istenmiştir[80]. Yine Ağustos ayı ortalarında yapılan 1875 yılı imtihanında hem kız hem de erkek ıslahhanesindeki öğrenciler önceki yıllara göre daha başarılı bulunmuş, çocuklar ve onları yetiştiren öğretmenler ile ustalar övgüyle anılmıştır[81]. Sınavlarla ilgili tespit edilebilen son kayıt 1876 yılına ait olup burada belirtilen yılın sınavlarının yapıldığından ve kız-erkek ıslahhaneleri öğrencilerinin imtihan cetvellerinin Ticaret Nezareti’ne gönderildiğinden söz edilmektedir[82] ki daha önceki yıllarda da aynı uygulamanın yapılmış olduğu tahmin edilebilir.
Sınav döneminde çocukların önce bazı öğretmenler ve memurlar tarafından birkaç gün ile bir hafta zarfında sınandığı, bu sınavdan geçenlerin vali, vilayet ileri gelenleri, hükümet memurları ile halkın önde gelenleri huzurunda umumi imtihana alındıkları anlaşılmaktadır. 1872 ve 1873 yılı sınavlarına aileleriyle birlikte bazı devletlerin konsoloslarının da katıldıkları tespit edilmiştir. Vilayet gazetesinde genellikle sınava giren bu öğrencilerden ve ürettiklerinden övgüyle bahsedilmiştir. Sınava nezaret edenlerin de çocukların ürettiklerini gördükçe sonuçtan memnuniyet duydukları, güzel sözlerle onları taltif ettikleri her defasında yine gazetede belirtilmiştir[83].
Islahhanede 1877 yılında Osmanlı-Rus Savaşı başlayıncaya kadar düzenli olarak eğitim-öğretim faaliyetleri sürdürülmüştür. Savaş ile birlikte öğrencilerin güvenliği nedeniyle bina boşaltılmış dolayısıyla eğitime ara verilmiştir. Söz konusu bina askeri hastane olarak kullanılmaya başlamıştır. 1877 yılı yaz aylarındaki Rus saldırıları sırasında da ne yazık ki tamamen yıkılıp kullanılamaz hale gelmiştir[84].
Diğer ıslahhanelere göre daha fazla gelire sahip olan Rusçuk Islahhanesi’nin Tuna Vilayeti’nin merkezinde bulunması nedeniyle imkanlarının diğerlerine oranla fazla olmasına dikkat çeken Midhat Paşa kurumun yıllık gelirinin 300.000 kuruşu geçtiğini belirtmiştir. Paşa bu meblağın sadece 1/3’nin Varna demiryolunun inşaatı sırasında Hezargrad (İnebekçi) ve Işıklar[85] istasyonları civarında ıslahhaneye gelir sağlaması amacıyla 200.000 kuruş harcanarak yaptırılan kargir zahire ambarlarının kirasından sağlandığını ifade etmiştir[86]. Hayırseverlerin yaptığı yardımlar sayesinde ıslahhaneye gelir getirecek akar edinilmeye sonraları da devam edilmiştir. Islahhane için otel, gazino, han, çeşitli bina ve dükkan gibi emlak inşa ettirilmiş[87], böylece kurumun yıllık geliri artarak 500.000 kuruşa erişmiştir[88]. Islahhaneye kira geliri sağlayan gayrimenkullerin dışında Niş’te olduğu gibi ihzariye tezkerelerinden de gelir aktarılmıştır[89]. Ayrıca öğrenci üretiminden elde edilen kazanç kurumun diğer gelirleri arasında küçümsenmeyecek düzeye ulaşmıştır[90].
Rusçuk Islahhanesi’nin gayrimenkulleri arasında; Nisbiye Köyün’de han, Niğbolu’da hamam, Silistre’de iki bina, Varna’da buzhane, Köstence’de ıslahhane binası, Kaspiçan ve Kayalıdere köylerinde 52,5 dönüm arazi, yine Kaspiçan’da bahçe ve bina, Hezargrad’da İnebekçi İstasyonu karşısında tüm müştemilatıyla birlikte bina, İnebekçi İstasyonu’nda 14 göz ambar, Işıklar/Âşıklar İstasyonu’nda 11 göz ambar, bir dükkan, üç oda ve bir baraka, Rusçuk’ta Avusturya Konsolosluğu tarafından kullanılan bir bina ile ona bitişik arsa, otel ve gazino, otel civarında 7.000 ilâ 8.000 zirâ‘[91] kadar arsa ve dört odalı bir ev, Tuzcu İskelesi’nde dükkan ve biri yarım hisse olan iki fırın, kız ıslahhanesi altında üç mağaza, hükümet dairesi civarında kıraathane ile dört ev ve Tuna sahilinde bulunan bir vapur değirmeni[92] sayılabilir[93]. Görüleceği üzere diğer ıslahhanelere göre epeyce fazla akara sahip olan Rusçuk Islahhanesi ihtiyaçlarını karşılamakta herhangi bir darlığa düşmemiştir. Hatta gelir fazlasının binası tamamlandığı halde kaynak yetersizliği nedeniyle açılamayan kız ıslahhanesine aktarılması uygun görülmüştür[94].
Islahhane emlakı arasında bulunan Avrupai tarzda üç katlı olarak taştan yapılmış olan otel Rusçuk’un sosyal yaşamına renk katmıştır. Tuna’ya nazır olan ve karşı kıyıdaki Yergöğü’ne bakan otelde genellikle üst düzey memurlar, yabancılar[95] ve Rusçuk’tan geçen diplomatlar[96] konaklamıştır. İlk katta 8, diğer iki katta da 24 olmak üzere 32 oda bulunan binada, büyük bir salon, Viyana’dan alınmış mobilyalarla donatılmış bir gazino ve eski bir Macar göçmeni tarafından düzenlenmiş geniş bahçe mevcuttur. Otelin giriş katında yer alan restoranda tabldot ve alakart servis için konulan masaların yanında Macar ve Fransız şaraplarının sunulduğu, Yunan, Fransız ve Bulgar gazetelerinin bulunduğu bir büfenin mevcudiyeti bilinmektedir. Bu gösterişli bina Rusçuk’ta geçici bulunanlara konaklama mekanı olmasının yanında çeşitli eğlencelere[97], balolara[98], tiyatro gösterileri[99] ile sergilere de ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca kura usulü ile satışına karar verilen gayrimenkullerin piyango çekilişleri[100] yine otelde yapılmıştır[101]. XX. yüzyıl başlarında şehrin en lüks otellerinden biri olarak kullanılmaya devam eden bina aynı yüzyılın ikinci çeyreğinde Rusçuk Belediyesi’nin merkez binası haline getirilmiştir[102].
Sofya Islahhanesi
Sofya tarafında erzak ile zahirenin ucuzluğu, ıslahhane öğrencilerine öğretilen aba ve şayak dokuma işi için bölgenin daha uygun olduğu düşüncesiyle 1866 yılı sonlarında Sofya’da da bir erkek ıslahhanesi açılmıştır. Buraya dokumacılık alanında eğitim almak üzere Niş ve Rusçuk ıslahhanelerinden ayrılarak gönderilen öğrenciler ile diğer ıslahhanelerde olduğu gibi acz içinde olan, muhtaç durumda bulunan çocuklar kabul edilmiştir. Bölge halkı böyle bir kurumun faaliyete geçirilmesinden memnun olmuş, bazı hayırseverler 100.000 kıyye (128.200 kg.) kadar buğday bağışlayarak katkıda bulunmuştur. Tuna Vilayeti askerinin elbiseleri için gerekli olan şayak, çuha ve astar gibi kumaşların buradaki ıslahhane öğrencileri tarafından üretilmesine karar verilmiş, bu nedenle bir de fabrika açılmıştır[103]. Viyana’dan getirtilen makineler ve ustalarla ilk deneme 1867 yılı başlarında yapılmış, 2 arşın (yaklaşık 1,5 m.) genişliğinde dokunan Moskov çuhası denilen numune asker elbisesi için yine Viyana’dan gelen kumaştan daha sağlam olup ucuza mâl olacağından bu işin geliştirilmesine çalışılmıştır. Nitekim iki yıl içinde bu sanat dalında çocuklardan çoğu ustalık seviyesine ulaşmıştır[104].
Sofya Islahhanesi öğrencilerine zamanla kenevir bezi dokuması da öğretilmiş, çoğu günde 20 ilâ 25 arşın (yaklaşık 15 m.-19 m.) kadar bez dokur hale gelmiştir. Bunların arasında bulunan 13 yaşındaki Bekir isimli çocuk bir günde 35 zirâ‘ (yaklaşık 26,5 m.) kadar bez dokuduğu için fabrikaya alınması düşünülmüş ancak tezgahın oldukça büyük çocuğun ise küçük olması nedeniyle büyüdüğünde alınmak üzere bundan vazgeçilmiştir. Islahhane öğrencilerini haber yapmaya devam eden, bu çocukların başarılarına sıkça yer veren vilayet gazetesi çocuğu ve kurumu övmüş, eğitimin önemine dikkat çekerek halkın kendi çocuklarının eğitimi konusunda da duyarlı olmaları gerektiğini vurgulamıştır[105]. Birkaç yıl sonra bu defa da Amerika’dan getirtilen makine aracılığıyla dokuma işinde yetiştirilen ıslahhane öğrencilerinin çorap numuneleri hazırladığını, bunların gayet güzel olduğunu yazan gazete Rusçuk ve Sofya ıslahhanelerindeki öğrencilerin bu dalda yetiştirilmesi için aynı makineden altı veya yedi, fanila ile gömlek dokuyan türünden ise birkaç tane satın alınacağını duyurmuştur[106]. Nitekim fabrikada çorap ve fanila makineleriyle de üretim yapılmaya başlamış ancak Sofya’daki ıslahhanede dokuma eğitimi yanında terzilik ve kunduracılık öğretimi de devam ettiğinden öğrenci mevcudu yeterli olmadığı için Rusçuk Islahhanesi’nden 30 kadar çocuğun Sofya’ya nakli istenmiştir[107].
1291/1874-1875 yılına kadar 3.000’den fazla vilayet askerinin elbisesi için gerekli olan çuha Sofya Islahhanesi’ne ait fabrikada öğrenciler tarafından üretilmeye, elbiseler ise üç ıslahhanenin öğrencileri tarafından dikilmeye devam etmiştir[108]. Ancak Zabtiye Nezareti tarafından, 1291/1874-1875 yılı için Niş, Rusçuk ve Sofya ıslahhanelerinde hazırlanacak elbiselerin Sofya’daki fabrikanın ürettiği Moskov çuhası yerine fiyatının daha uygun olduğu gerekçesiyle Feshane çuhasından dikilmesine karar verilmiştir. Birkaç seneden beri ihyasına çalışılan Sofya’daki fabrika bu şekilde kayba uğramış, Feshane çuhası kalitesinde üretim yapması için birtakım iyileştirme çalışmaları da başlamıştır[109].
Salnamelerden mesleki eğitimin dışında sadece Türkçe ve Bulgarca derslerinin verildiği anlaşılan ıslahhanede genellikle 100’ün üzerinde öğrenci barındırılmıştır[110]. Burada Rusçuk Islahhanesi’ndeki ders çeşitliliğine rastlanmamakla birlikte okur-yazar hale gelen çocukların diğer ıslahhanelerde de olduğu gibi ilgili oldukları sanat dallarındaki eğitimlerine önem verilmiş ve bir meslek erbabı olmaları için çalışılmıştır.
Gelirleri hakkında fazla bilgi edinilemeyen kurum hakkında Midhat Paşa, Tabsıra-i İbret’te yıllık gelirinin istenilen düzeye getirilemediğinden söz ederek ıslahhane fabrikasında yılda 30.000 metre kadar kaba çuha imal edildiğini ve bunun epeyce kâr bıraktığını ifade etmiştir[111]. Fabrikadaki üretimden sağlanan gelirle ihtiyaçların önemli bir kısmının karşılandığı anlaşılan kuruma hayırseverler de bağışlarıyla katkıda bulunmuştur.
Rusçuk Kız Islahhanesi
Kimsesiz ve çaresiz erkek çocukların içinde bulundukları durumdan ıslahhaneler sayesinde kurtarıldıkları, sahipsiz olan kızların ise benzer bir kurumda barındırılarak yetiştirilmeleri gerektiği düşüncesiyle Rusçuk’ta erkek ıslahhanesinin yanında yukarıda ilgili yerlerde belirtildiği gibi bir de kız ıslahhanesi açılmıştır. Bu konuyla ilgili olarak Meclis-i Umumi tarafından hazırlanan 28 Ekim 1867 tarihli mazbatada kimsesiz ve muhtaç olan kız çocukların bir kısmının bazı hayır sahiplerinin yanına verildiğinden, özürlü olanların sahipsiz kalmaları üzerine böyle bir kuruma ihtiyaç duyulduğundan bahsedilmiştir. Devamında vilayet genelinde ıslahhanelere tahsis edilen gelirin daimi olarak 500 kadar çocuğun ihtiyaçlarını karşılayacak düzeye ulaştığından ancak kız ıslahhanesinin inşası ve giderleri için yeni kaynaklara gereksinim olduğundan söz edilmiş, bu kurumda erkek ıslahhanelerinde olduğu gibi çoğunlukla göçmen kızların yaşayacağı belirtilerek binanın yapımına muhacir aşârı[112] fazlasından 150.000 kuruş ayrılması önerilmiştir[113]. Tuna Vilayeti Meclis-i Umumi kararı merkez tarafından uygun bulunmuş[114], tıpkı diğer ıslahhanelerin yapımı sırasında olduğu gibi halkın desteğine de başvurulmuştur. 1867 yılı Kasım ayında Midhat Paşa ile üst düzey memurların katıldığı bir ziyafet sırasında açılması planlanan kız ıslahhanesi için Vilayet Defterdarı Edib Efendi 1.000 Frank bağışlayarak kampanyayı başlatmış[115], daha sonraki dönemde gerek vilayet yöneticileri gerekse halkın yaptığı bağışlarla toplanan para 83.234 kuruşa ulaşmıştır[116]. Bunlardan başka sahip oldukları araba şirketi hisselerini inşası devam eden ıslahhaneye bağışlayanlar da olmuş, yukarıda söz edildiği gibi yıllık getirisi 200 kuruş olan bu hisseler ıslahhane için düzenli gelir oluşturmuştur[117].
Toplanan yardımlarla binanın inşaatı tamamlandığı halde Midhat Paşa’nın valilikten alınması ve ıslahhanenin masraflarını karşılayacak kaynak olmaması nedeniyle kurum kısa sürede faaliyete geçirilememiştir. Erkek ıslahhanesinin giderlerine tahsis edilen gelirden artan meblağın kızlara kullanılabileceği görüşü üzerine 1872 yılında, gerekli personelin oluşturulması ve “…öksüz kızların toplanarak terbiye ve nakış gibi ta‘lîm-i sanâyi‘-i lâzıme edilmesi için…” kurumun bir an önce açılması emredilmiştir. Öncelikle inşaata harcanan paradan artan ve erkek ıslahhanesi sandığında bulunan yaklaşık 22.000 kuruş ile yatak ve karyola gibi temel ihtiyaç maddelerinin alımı sağlanmıştır. Aynı yılın Eylül ayı itibariyle kurumun yakında resmen açılacağı açıklanmıştır[118]. Islahhaneye 10 yaşından küçük öksüz ve yetim olanların veya anne-babasından biri hayatta olmakla birlikte muhtaç durumda bulunanların alınacağı ilan edilerek bu durumdaki kız çocukların kaydına başlanmıştır[119]. Nitekim aynı yılın sonlarına doğru ıslahhane faaliyete geçmiş, erkek ıslahhanelerinde olduğu gibi buradaki kızlara dinlerine göre Türkçe veya Bulgarca dersleri yanında yabancı bir hanım tarafından Fransızca, dikiş ve piyano eğitimi verilmiştir. Böylece sahipsiz ve çaresiz erkek çocuklardan sonra aynı durumdaki kızlar da devlet koruması altına alınmış, hayata hazırlanmaya çalışılmıştır. Islahhane açıldığı ikinci yıldan itibaren kimsesiz ve muhtaç kızların dışında belirlenen yıllık bedeli ödeyerek eğitim alan küçük kızların devam ettiği bir kurum haline de gelmiş[120], paralı öğrencilerden alınan meblağ ıslahhaneye gelir kaydedilmiştir[121]. Tuna Gazetesi’nde yer alan haberlerde öğrencilere uygulanan yıl sonu sınavında küçük kızlar tarafından hazırlanan ürünlerin sergiye konulması ve görenlerin oldukça beğenmesi[122] üzerine kendi kızlarının da okuryazar hale gelmesi, dikiş ve el işleri öğrenebilmesi arzusuyla ailelerin ücret karşılığında çocuklarını kuruma gönderdiklerinden söz edilmektedir. Islahhaneye sabah gelip akşam evlerine dönecek olan bu kızlar için aylık 25 kuruş alındığı ayrıca piyano eğitimi almayı da istemeleri halinde yine aylık olmak üzere 50 kuruş ücret ödemeleri gerektiği haberin devamında belirtilmiştir[123].
Nitelikli Eleman Yetiştirme Gayretleri
Sahipsiz çocukların barındırılarak eğitim verildiği ıslahhaneler meslek edindirme ve nitelikli eleman yetiştirme gayesiyle hizmet vermişlerdir. Bu nedenle gerek ıslahhanede gerekse öğretilmesi hedeflenen sanat dalıyla ilgili kuruluşlarda verilen eğitimin dışında 1867 yılından itibaren yurt dışına öğrenci gönderilerek yetiştirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu konuyla ilgili Tuna Gazetesi’nde
Islahhânelerin te’sîs ve güşâdından beri görülen fevâid ve muhassenât-ı mâddîye ve ma‘neviyyesi müstağnî-i tavzîh ve tekrardır ıslahhânelerde bulunan etfâl ve eytâm bilâfark ta‘lîm-i ulûm ve tahsîl-i sanâyi‘e çalışdırılmakda olmasıyla şimdiye kadar derûn-ı vilâyetde güşâd olunan Niş ve Rusçuk ve Sofya ıslahhânelerinde dört yüz nefere bâliğ olan şâkirdânın ekserîsi okuyub yazmakla beraber terbiyet-i insâniyyede ve sanâyi‘-i muhtelifede dahi teveccühle ilerledikleri âşikârdır bunların yalnız mülkümüzde bulunan sanâyi‘in dâire-i mahdûdesiyle iktifâ’ ettirilmeyib Avrupaca dahi bazı sanâyi‘-i mu‘tebere tahsîliyle ilerde vatan ve memleket için o yoldan dahi menfaat ve fâideleri istihsâl edilmek niyet ve arzusuyla…
denilerek dışarıda eğitim gören öğrenciler aracılığıyla Avrupa’daki bilgi ve teknolojinin ülkeye taşınmasına çalışıldığı belirtilmiştir. Bu amaçla gönderilecek öğrenciler için beş yıl eğitimden sonra geri dönmeleri ve belirli bir süre ıslahhanede çalışmaları koşulu getirilmiş böylece öğrendiklerini öğretmeleri hedeflenmiştir. Nitekim Rusçuk Islahhanesi’nden masrafları karşılanmak üzere bir Türk, iki Bulgar, bir Çerkez, bir Tatar ve bir Ermeni olmak üzere 6 öğrenci beş yıllığına Fransa’ya gönderilmiştir. Bundan sonra da ülkede rağbet gören ve ihtiyaç duyulan sanat dallarında yetiştirilmek üzere her yıl 6 öğrencinin gönderileceği gazete aracılığıyla ilan edilmiştir[124].
İlk giden gruptan bir buçuk yıl kadar sonra yeni bir grup daha gönderilmiş[125], öncekilerle birlikte Paris’te bulunan 12 çocuğun Fransızcayı öğrendikleri ve eğitimini aldıkları meslek dalında epeyce ilerledikleri vilayet gazetesinde haber olarak verilmiştir. Bu durumun memnuniyet yarattığı ayrıca belirtilmiştir[126]. Bir süre sonra bu çocuklardan biri ne yazık ki ölmüş, biri de kötü davranışlarından dolayı geri iade edilmiştir. Geriye kalan 10 çocuktan İvranyalı Abbas ile Çerkez Nesib mimarlık, Rusçuklu Mıgırdiç debbağlık, Şehirköylü Dore (?) fağfuri, Samakovlu Vasil litoğrafya, Vidinli İbrahim marangozluk, ressamlık, mühendislik ve ziraat, Zekeriya ve Nişli Yovan ziraat, Rusçuklu Panayot Fransızca, Nişli Ahmed Emin de geometri, matematik ve ressamlık eğitimi almıştır. Islahhane gelirlerinin her yıl gönderilmesi planlanan 6 kişinin masraflarını karşılayacak düzeyde olmaması nedeniyle bu iki gruptan başka öğrenci gönderilememiş, Paris’tekiler döndükten sonra yenilerin gönderilmesine karar verilmiştir[127]. Nitekim ikinci grup gideli beş yıl olmadığı halde 1872 yılı Ağustos ayında Paris’te bulunan 10 öğrencinin geri dönmesi istenmiş, yerlerine gönderilecek çocuklar ıslahhane idaresi tarafından belirlenmiştir[128]. Aynı yılın sonbaharında ülkeye dönen bu çocuklardan İbrahim, Mıgırdiç, Vasil ve Dore (?) geçici olarak İstanbul’daki Sanayi Mektebi’nde istihdam edilmiş, eğitimini aldıkları meslekleri buradaki öğrencilere öğretmekle görevlendirilmiştir[129]. Gelenlerin yerine bu defa İstanbul’daki Sanayi Mektebi’nden seçilen 10 çocuk ile Rusçuk, Niş ve Sofya ıslahhanelerindeki yetenekli öğrencilerden 10 kişi olmak üzere toplam 20 çocuk gönderilmiştir[130]. Bir yıl sonra vilayet ıslahhanelerinden seçilen 5 öğrenci daha diğerlerinin yanına gitmiştir[131].
1873 sonbaharında gönderilen bu çocuklardan başka bir grubun gidip gitmediği ve Paris’te eğitim alanların da yeterince faydalı olup olmadığı tespit edilememiştir. Sadece yukarıda belirtildiği gibi gelenlerden 4’ünün İstanbul’daki okulda değerlendirildiği ve yine bunlardan biri olan İbrahim’in Rusçuk’a döndükten sonra bir dükkan açıp marangoz olarak mesleğini icra ettiği bilinmektedir. İbrahim’in Paris’te yetiştiğini belirten Tuna Gazetesi, Rusçuk’ta Kız Islahhanesi altında açtığı dükkanda masa, kanepe, karyola gibi ev eşyası yaptığını, bu tarz mobilyaya ihtiyacı olanların kendisine müracaat etmeleri gerektiğini duyurmuştur[132]. Kalifiye eleman yetiştirmek düşüncesiyle dışarıda eğitim aldırılan, kendilerine yatırım yapılan dolayısıyla ıslahhanedeki diğer çocuklardan daha şanslı olan bu gençlerin iyi bir üretici haline gelen İbrahim gibi hayatlarını kazanıp hizmet sundukları tahmin edilmektedir.
Islahhanelerin İktisadi Faaliyetleri
Yukarıda ilgili yerlerde belirtildiği gibi Tuna vilayetinde bulunan 3.246 askerin elbiseleri ile ayakkabı ve çizmeleri ıslahhanelerdeki öğrenciler tarafından üretilmiş[133] hatta elbise için gereken kumaş dahi belli bir dönem Sofya Islahhanesi’ne ait fabrikada imal edilmiştir. Bu gelişme bir ara imparatorluk genelindeki Osmanlı askerinin elbise ve kunduralarından bir miktarının da ıslahhanelerde üretilmesi görüşünü ortaya çıkarmıştır. Bu düşüncenin hayata geçirilip geçirilmediği bilinmemekle beraber vilayetteki askerin ihtiyacı olan giyeceklerin ıslahhaneler tarafından imali kesintisiz devam etmiş, 1873 yılında ıslahhane öğrencilerinin çalıştırıldığı Sofya’daki fabrikada askeriyeye satılmak üzere yıllık 60.000 arşın (yaklaşık 45.464 m.) aba ile 100.000 çift çorap üretilebileceği Tuna Gazetesi’nde haber olarak verilmiştir[134]. Islahhanelerin devamlı müşterisi durumunda olan askeriyeye ıslahhane üretimiyle ilgili tespit edilen son örnek 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na rastlamaktadır ki bu dönemde cephedeki askerin ihtiyaçları için başlatılan kampanyada halktan istenilen hırkaların tanesi 12 kuruştan Rusçuk Islahhanesi’nde üretilmesine karar verilmiştir. Bunun için 4.846 kuruşu Bulgar halktan gerisi de Müslümanlar’dan olmak üzere 22.056 kuruş toplanmış ve 1.838 hırkanın ıslahhanede üretilmesi sağlanmıştır[135].
Sofya’da imal edilen kumaş dışında Rusçuk Islahhanesi zaman zaman gerekli olan kumaşı ihale yoluyla tüccardan temin etmiştir. Bunun için ıslahhane idaresi ihtiyaç duyduğu kumaşı vilayet gazetesine ilan vererek uygun fiyat verecek tüccardan satın alma yoluna gitmiştir. Örneğin; 1873 yılında Moskov bezi olarak tanımlanan, çuha olduğu tahmin edilen 4.000 arşın’lık (yaklaşık 3.030 m.) kumaşı ihaleyle satın almayı tercih etmiş, bunu da gazete ilanıyla bildirmiştir[136]. Islahhaneler Müfettişliği tarafından yine gazeteye verilen bir ilanda 5.000 arşın (yaklaşık 3.788 m.) Kazan Abası denilen kumaşa ihtiyaç olduğundan söz edilmiş, temini için verilen tekliflerin Vilayet İdare Meclisi’nde değerlendirilip sonuçlandırılacağından bahsedilmiştir[137]. Aynı tarz başka bir ilan da 100 top Amerikan bezi için verilmiş, ıslahhanedeki numuneye uygun olmak şartıyla temini, ilgilenenlere bildirilmiştir[138]. Kumaşın yanında Tuna’daki asker için hazırlanacak olan kundura ile çizmelere gerekli malzemenin sağlanması da aynı yöntemle olmuş, ıslahhane idaresi ihaleye katılmak isteyenlere gazete aracılığıyla çağrıda bulunmuştur[139]. Görüleceği gibi en düşük teklifi veren tüccardan sağlanan malzeme ile Tuna ordusunun elbise ve ayakkabı ihtiyacı karşılanmaya çalışılmış, çocukların küçük birer üretici olarak bulundukları kurumun gelir elde etmesine bu şekilde katkısı sağlanmıştır.
Askeri kuruma yönelik öğrenci üretimine dayalı bu faaliyetin dışında ıslahhanelerde çocukları çeşitli meslek dallarında yetiştiren ustalar da kurumda gerek siparişe dayalı bireysel talepleri karşılayarak gerekse doğrudan satışa yönelik seri üretim yaparak ıslahhaneye gelir akışına katkıda bulunmuştur. Yine Tuna Gazetesi’ne verilen ilanlar ile bu faaliyet duyurulmuş, halkın dikkati çekilmeye çalışılmıştır. 19 numaralı Tuna Gazetesi’nde Rusçuk Islahhanesi kundura atölyesinde sipariş kundura ve potin ile her cins ayakkabı yapılmakta olduğu, bunların %5 oranında piyasanın altında satıldığı belirtilerek isteyenlerin buradaki ustaya ölçü verip beş gün sonra bedelini peşin ödemek kaydıyla ayakkabılarını alabilecekleri bildirilmiştir. Kişiye özel üretilen kunduranın ölçüye uygun yapılmaması halinde bu durumun telafi edileceği, yeni bir tane hazırlanarak verileceği de ilana eklenmiştir[140]. Başka bir sipariş yöntemiyle ayakkabı imali duyurusuna daha sonraki yıllara ait bir gazete nüshasında da rastlanmış, potin ile birlikte bir çift kundura sipariş edenlerin 100 kuruş, sadece potin isteyenlerin ise bir çift için 57,5 kuruş ödeyerek istediklerini yaptırabilecekleri belirtilmiştir[141]. Sipariş dışı üretilen ayakkabılar Rusçuk’ta Said Paşa Camii karşısında bulunan ve kapısının üzerinde “Islahhane Kundurası Fürûhtuna Mahsus Dükkandır” yazan yerde satışa sunulmuştur. 1867 yılı ortalarında bu dükkanda farklı modellerde 400 ilâ 500’den fazla ayakkabı bulunduğu kaydedilmiş, bunlar yine %5 indirimli olarak alıcı beklemiştir[142]. 1870 yılı Ocak ayının 27. Perşembe ve 28. Cuma günlerinde Rusçuk Islahhanesi’nde üretilmiş olan kundura, çizme ve potinlerin müzayede yöntemiyle satılacağı ıslahhane idaresi tarafından yine gazete aracılığıyla ilan edilmiş, toptan ve perakende olarak verilebileceği belirtilen bu ayakkabılarla ilgilenenlerin belirtilen günlerde idareye müracaat etmeleri istenmiştir[143]. Çeşitli yollarla satışı yapılan ayakkabılardan başka ıslahhanede görevli terziler tarafından sipariş üzerine dikilen giyeceklerle de kuruma gelir sağlanmaya çalışıl-mıştır. Örneğin; 1870 yılı Mart ayında vilayet gazetesinde yer alan bir ilanda Rusçuklu meşhur bir gayrimüslim terzinin kalfalarıyla birlikte ıslahhaneye alındığından parası peşin ödenmek koşuluyla çarşıdaki terzilerden daha uygun fiyata elbise diktirilebileceğinden söz edilmiş, ilgilenenler ıslahhaneye davet edilmiştir[144]. Yukarıdaki örneklerden ıslahhanedeki kundura ve dikim atölyelerinin çocuklara meslek öğretilen yerler olmaktan başka birer imalathane halini aldığı anlaşılan kurumda yapılan üretim, ıslahhane giderlerinin karşılanmasında kullanılmıştır. Islahhanelerin gelir kalemlerinden birini oluşturan bu faaliyet sonucu Niş Islahhanesi’nde üretilenler de çarşı ve pazarda satılmak üzere alıcıya sunulmuştur[145].
Islahhanelerde üretilen ve kazanç elde etmek için ticareti yapılan giyecek ve ayakkabılar nedeniyle 1867 yılından itibaren ıslahhanelerin mamul mal imali için gerek dışarıdan gerekse ülke sınırları dahilindeki herhangi bir yerden satın aldıkları hammaddeden[146] gümrük vergisi alınmasına karar verilmiş hatta Rusçuk Rüsumat Nezareti tarafından önceki iki yıla ait Tuna askerine hazırlanmış olan elbise ve ayakkabılar için getirtilen malzemenin vergilerinin de ödenmesi istenmiştir[147]. O dönemde Tuna Valisi olan Midhat Paşa bu taleple ilgili olarak yaptığı açıklamada Niş ve Rusçuk ıslahhanelerinde üretilip çarşıda satışı yapılan ayakkabılar için iki sene zarfında dışarıdan alınan malzemenin 7.000 (küsur) kuruş kadar olduğunu ifade ederek bunun gümrük vergisinin ödeneceğini belirtmiştir. Paşa askeriyenin siparişi olan elbise ve ayakkabılar için dışarıdan alınan malzemenin de %8 oranındaki gümrük vergisinin ödenmesi halinde bu durumun elbise fiyatlarına yansıyacağını, 150 kuruşa verilen bir kat elbisenin fiyatının artacağını ifade etmiştir. Moskov çuhasıyla üretilen elbisenin kullanılan astar ve iplik ile birlikte her bir takım için maliyetinin 120 ilâ 130 kuruş arasında olduğundan söz eden paşa, takım başına 10 kuruş vergi ödeneceğini böylece satış fiyatının 160 kuruşa çıkacağını belirtmiştir. Paşa ayrıca aynı durumun asker ayakkabıları için de geçerli olduğundan bahsederek bundan böyle istenen verginin ödeneceğini, bunun fiyatları artıracağını, önceki iki yıla ait hesapların vilayet tarafından kapatılıp defterlerin hazineye gönderildiğini dolayısıyla geçmiş yıllara ait verginin ödenmesinin mümkün olmadığını bildirmiştir. Islahhanelerde üretilen ayakkabıların piyasanın %5 altında satılmasını %8’lik verginin ödenmemesine ve bundan dolayı ucuza verilmesine bağlayan Rüsumat Emaneti’ne verdiği cevapta da paşa, çocukların yaptığı üretimin kalitesinin dışarıda kunduracılar tarafından üretilenlere göre düşük olduğunu belirtmiş, bu nedenle indirimli satış yapılmasına mecbur kalındığını ifade etmiştir. Paşa ayrıca ayakkabı imalinde çalışan öğrencilere emeklerinin karşılığı olarak “üstadiye” verilmemesinin de fiyatın düşürülmesinde etkili olduğundan bahsetmiştir. Midhat Paşa yaptığı açıklamayla tatminkar olabilmiş midir, bilinmemekle birlikte önceki iki yıla ait talep edilen verginin alınmasından vazgeçildiği tespit edilmiştir[148].
Sonuç
Merkezileşme hedefi güden ve Slavist etkiyi ortadan kaldırarak özellikle Bulgar toplumunun devlete bağlılığını artırmak, aidiyet duygusunu yaratmak dolayısıyla Osmanlılık anlayışını hakim kılmak isteyen Midhat Paşa önce Niş valiliği sırasında, Tuna Vilayeti’nin kurulmasından sonra da buranın ilk valisi olarak bölgenin genelinde bir dizi reform gerçekleştirmiş, ıslahhane adı verilen kurumlar bu süreçte hayata geçirilmiştir. Sanayi mekteplerinin temelini oluşturacak ıslahhanelerin ilki Niş’te açılmış, savaşlar ve göçler nedeniyle kimsesiz durumda kalmış olan çocuklara devlet kontrolünde barınma imkanı tanınmıştır. Kısa bir süre sonra vilayet merkezi olan Rusçuk’ta, daha sonra da Sofya’da faaliyete geçirilen ıslahhanelere Niş’te olduğu gibi öncelikle sokaklardaki bakıma ve yardıma muhtaç sahipsiz erkek çocuklar alınmıştır. Anne veya babasından biri olduğu halde geçim sıkıntısı nedeniyle bakılamayacak durumda bulunanlar ile işledikleri suçlar nedeniyle hüküm giymiş çocuklar da ıslahhanelere yerleştirilmiş, suçlu olanlar hükümet kararıyla tutukluluk sürelerini bu kurumlarda geçirmiştir.
Sosyal devlet uygulamalarının ilk örneklerinden olan ıslahhaneler, çocukları topluma yararlı, düzgün insanlar olarak yetiştirmek, tedris-i ulûm ve tâlim-i sanayi etmelerini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur[149]. Dolayısıyla ıslahhaneler, dini ve etnik bakımından herhangi bir ayırım gözetilmeksizin buralara alınan çocuklar için güvenli bir yaşam alanı olması ve ihtiyaçlarının karşılanması yanında temel bilgilerin öğretildiği, mesleki eğitim verildiği bir okul görevini yerine getirmiştir. İyi birer meslek erbabı olarak yetişmeleri ve hayatlarını kazanabilecek duruma gelmeleri hedeflenen çocukların yerli üretimin gelişmesine de katkıda bulunacakları düşünülmüştür. Nitekim daha eğitimleri döneminde dokumacı olarak yetiştirilenler Tuna bölgesinde bulunan askerin ihtiyacı olan elbiselerin kumaşını dokumaya, terzi olmak üzere eğitilenler elbiseleri dikmeye, kunduracı olanlar ise asker ayakkabılarını üretmeye başlamıştır. Bu şekilde elde edilen gelir ile içinde yaşadıkları kuruma katkıda bulunan çocuklar bir yandan pratik yapma imkanı bulmuş, diğer taraftan ise aktif birer üretici olma vasfına kavuşmuştur. Beş yıllık eğitim sonunda başarılı bulunarak mezun olan çocuklardan bir kısmına ıslahhanelerde çalışma fırsatı sunulmuş, bir kısmına da ıslahhanelerin yetkilileri tarafından iş bulunmuştur. Kalifiye eleman olarak kolaylıkla istihdam edilebilen mezun durumdaki çocuklardan bazıları da kendi adlarına dükkan açmayı ve mesleklerini burada icra etmeyi istediklerinden ıslahhane idareleri tarafından borç kaydıyla sermaye verilmiş, düzenlerini kurmalarına başka bir deyişle hayatlarını kazanmalarına olanak sağlanmıştır. İş yaşamlarında da korunup kollanmaya devam edilen çocukların herhangi bir olumsuzluk yaşamaları önlenmeye çalışılmıştır.
Yukarıda söz edilen üç merkezde açılan erkek ıslahhanelerinin kuruluş amacına uygun olarak işleyişini sürdürmesi üzerine Rusçuk’ta kızlar için de bir ıslahhane açılması uygun görülmüş ancak bu proje gecikmeli olarak hayata geçirilmiştir. Diğer ıslahhanelerde olduğu gibi devlet-toplum işbirliğiyle açılan kurum küçük kızlar için umut kapısı olmuştur.
Islahhaneler toplumda büyük ölçüde kabul görmüş, başta devlet adamları olmak üzere müslim ve gayrimüslim halkın yaptığı bağışlar ihtiyaçların karşılanmasında kullanılmıştır. Kurumlara ait gayrimenkullerin kira gelirleri, ihzariye tezkerelerinden alınan harçlar ve ıslahhanelerdeki üretimden elde edilen kazanç da giderler için kaynak oluşturmuştur. Hizmetlerini bu şekilde devam ettirme imkanı bulan ıslahhaneler çoğu Müslüman olmak üzere Hristiyan ve az sayıdaki Yahudi çocuğa[150] eğitim sunmuş, nitelikli eleman yetişmesini sağladığından refah seviyesinin yükseltilmesine dolayısıyla toplumun kalkınmasına katkıda bulunmuştur.
Midhat Paşa tarafından daha çok siyasi ve sosyal nedenlerle açılmış olan ıslahhaneler yine paşa sayesinde yaygınlaşmıştır. Tuna Vilayeti valiliğinden alındıktan sonra İstanbul’da bir ıslahhanenin açılmasını sağlayan Midhat Paşa, sonraki dönemde vali olarak görev yaptığı vilayetlerde de aynı projeyi hayata geçirmeyi başarmıştır.