Yer adları, dilbilimciler, tarihî coğrafya, bölge ve şehir tarihleri üzerinde çalışan tarihçi ve coğrafyacılar için büyük önem taşır. İsimlerin menşe’leri, hangi sebeblerle verildikleri yanında bunlarda yapılan değişiklikler de çok mühimdir. Zîrâ, isim değişiklikleri, araştırmaların sağlıklı yürümesini zorlaştırır. Bazı adlar değiştirildiği halde eskisi tamamen unutulmadığından saha araştırmasında bunları tesbit etmek mümkündür. Bazıları ise eski haritalardan bulunabilir. İçişleri Bakanlığınca yayınlanan Köylerimiz adlı eserler de değişen isimlerin tesbitinde yardımcı olurlar[1].
Yer tesbitinde karşılaşılan bir güçlük de salgın hastalık veya deprem yahut toprak kayması gibi bir tabiî âfet sonucu yerleşme yerinin haritadan silinmiş olmasıdır. Bunlar bazı büyük ölçekli haritalarda mekân adı olarak görülebilmekte, bazan da sadece “harabe” bulunduğuna işâret edilmektedir.
1. İsimlerin Veriliş Şekli
İsim değişiklikleri ve yarattığı güçlüklere geçmeden önce isimlerin hangi kıstaslara göre verildiği üzerinde durmak faydalı olacaktır.
a. Coğrafî Özelliklere Göre Verilen İsimler
Bunlar,
* Toprağın veya suyun rengine göre ak, boz, kızıl, sarı, küçük, büyük (yahut sagir, kebir) vs.
* Yüzey şekillerine göre belen, boğaz, burun, çay, dağ, dere, ova, tepe, yaka, yar, yayla vs.dir.
* Bunlardan bazıları tek olarak, bazıları ise bir isim veya sıfatla birlikte kullanılmışlardır: Bozburun (Karaburun-İzmir), Bozdağ, Burunova (Bornova-İzmir), Dağdibi, Dereağzı, Derebaşı, Değirmendere, Kösederesi (Karaburun-İzmir), Eğridere (Seferihisar-İzmir), Koldere (Manisa), Ecetepe (Manisa), Gökyaka (Tavas-Denizli), Gümüşyaka, Kayapınar (Manisa), Ovacık (İzmir), Yaylaovacığı (Tavas-Denizli), Tepecik, Kuşbeleni Mersinbeleni yahut Akçay (Büyük Menderes’in kolu), Kızılırmak, Yeşilırmak gibi.
* Bazı yer adları Çam (Germencik), Çamarası (Karacasu), Sarıçam (Aydın Merkez-Köşk Nahiyesi), Karaağaçlı (Germencik), Palamut (İzmir), Palamutçuk (Karacasu-Aydın), Kabalakağacı (Karaburun-İzmir), Bademler (Urla-İzmir), Çeltikçi (Aydın) gibi bölgede yetişen bitkiye göre verilmişlerdir. Bitkinin cinsi, yetişme alanı (ova, tepe, dağ, sazlık, vs.), hangi yüksekliklerde yetiştiği bilindiği takdirde köylerin mevkilerini de tesbit etmek mümkündür[2]
b. Tarihî Adlar
Anadolu, Türklerin gelip yerleşmesinden önce birçok kavimlerin, devletler kurup yaşadığı bir yerdir. Türklerin fethi ve buraya yerleşmelerinden sonra, antik devirlerden kalan isimler de Türk hançeresine uydurularak devam ettirilmiştir[3] . Özellikle şehir adlarında bunlara daha çok rastlanır. Kostantinopolis Konstantıniyye’ye; Smyrna İzmir’e; Hadrianapolis Edrenbolı, Edrene ve nihayet Edirne’ye; Ankyra Engürü, sonra ilk şekline daha yakın Ankara’ya; Mobola, Mogola ve nihayet Muğla’ya; Prusa Brusa, sonra Bursa’ya; İkonion, Iconium, Kuniya, Konieh ve nihayet Konya’ya[4] ; Kotiaeion[5] (Cotyeum, Cotyaium) Kütahya’ya; Amisos, Simisso ve Samsun’a; Sinope Sinop’a; Trapeza’dan türetilen Trapezaus, Trapezunda, Trapezund ve nihayet Trabzon’a; Sebasteia Sivas’a; Pergamon Bergama’ya; Fokia Foça’ya; Kallipolis/Gallipolis Gelibolu’ya; Lampsakos Lapseki’ye; Spili İpsili’ye; Heraklea Hereke’ye, Harpasa Arpaz’a, Neapolis İnebolu’ya, çevrilmişlerdir ki bu örnekleri çoğaltmak mümkündür[6] . Bunlarda bir değiştirmeden değil, söyleyiş özelliğinden söz edilebilir. Maamafih, tarihî isimlerin tamamen değiştirildiği de vaki‘dir ki bunlara aşağıda temas edilecektir. Tarihî adlar, sadece eski çağlardan günümüze gelenlerden ibâret değildir. Mühim bir olayın geçtiği yer sonradan o adla anılmaya başlanmıştır. Meselâ, Osmanlı tarihinde Sırp Sındığı Muharebesi veya Fatih’in ilk saltanatında askerin yarım akçe fazlalığı kabûl etmedikleri için olay çıkardıkları yere Buçuktepe adının verilmesi gibi isimler bunlardandır.
c. Boy/Aşiret/Cemaat/Şahıs Adları
Daha Malazgirt Savaşı’ndan önce Anadolu’ya Türklerin gelmeye başladığı malûmdur. Malazgirt galibiyeti ise Anadolu kapılarını Türklere açmış, büyük gruplar doğudan batıya akmışlar ve önce de Batı Anadolu’da yerleşmişlerdir. Moğol istilâsı ise daha büyük grupların buralara gelmesi sonucunu doğurmuştur[7] . Bu akınlar karşısında yerli halk kuzeye ve adalara kaçmış, hemen bütün Batı Anadolu bazı şehirler dışında Türkleşmiştir[8] . Yeni gelenler bir zaman sonra yerleşik hayata geçmiş ve köyler kurmuşlar, kurdukları köylere de mensub oldukları boy, aşiret veya cemaatin adını vermişlerdir. Bunlar Anadolu, hatta Rumeli topraklarında yayılmışlardır. Bunun için de birbirinden çok farklı yerlerde aynı adı taşıyan cemaat menşeli köy adlarına rastlanmaktadır[9] . Oğuz boylarından Oğuz[10], Kayı [11], Eymir[12], Avşar[13], Bayındır (bir kaza)[14], Döğer/Düğer[15], Kınık[16], Yıva/Yiva[17] gibi isimler bunlardandır[18].
Oğuz Boylarının Adlarını Taşıyan Köyler (XVI. yy.-1981)[19]
Cemaat adı taşıyan köylere gelince: Bunlar, genellikle Emrezlü[20] ve Hamidlü[21] ve Kırıklu[22] (İzmir), Yıvacalu[23] ve Otacalu (Urla), Emirdoğanlu[24] ve Reislü[25] (Karaburun), Alayundlu[26], Ilgınlu[27] ve Umurbeğlü[28] (Manisa), gibi “lu/lü” takısını alanlar çoğunluktadır. Bunlar içinde Eşeklü (Tavas)[29], Keçülü[30] (Manisa), Tekelü[31] (Manisa ve eski Subuca, bugünkü Koçarlı) gibi hayvan adlarına da rastlanır. Mes‘ûdî[32] (Aydın)’de olduğu gibi “î” yahut Şeyhler/Işıklar[33] Kayırlar (Manisa)[34], Ahmedler (Eşme-Uşak)[35], Kırıklar (Dalama-Aydın)[36] gibi çoğul ekleri görülür. Maamafih, İsmail/İsmailobası [37], Alacaat (Çeşme)[38], Temsiye (Seferihisar)[39], gibi böyle bir takı almamış cemaatler ve dolayısiyle onların adını taşıyan köyler de vardır. Bunların bazılarında zamanla ekler düşmüş, bazıları ise farklı telaffuzlarla anılmaya başlanmıştır ki bu, ismin menşe’ini tahkik etmeyen yazarların yanlış yorumlarına da yol açmıştır. Bunlardan biri İzmir’in Karaburun Kazası’na gelip yerleşen Emirdoğanlu[40] Cemaatinin kurduğu köy için yapılandır[41]. XV. yüzyıl Aydın Sancağı tahrir defterlerinde de rastladığımız[42] bu cemaatın adı XVI. yüzyılın ikinci yarısındaki Sığla Sancağı tahrir defterinde[43] sondaki ek düşmüş olarak görünür. Zaman içinde ise “emir” kelimesi “mor”a dönüşerek günümüzde Mordoğan adını almıştır. Bilge Umar, ismin esas şeklini bilmediğinden yanlış bir yorum getirmiştir. Ona göre, “mor bir doğan türü” olmadığından isim, Gediz Nehri için kullanılan ve “Ma Irmağı ülkesi” demek olan “Mardawana”dan bozmadır[44].
Bir diğer örnek Çeşme Kazası’nda bugün bir sörf merkezi haline gelmiş olan Alaçatı’dır. Köyün XVI. yüzyıl defterlerindeki adı Alacaat’tır ve bu isimde bir cemaat mevcuttur. Ancak Türkay’ın eserinde bu cemaatın Tokat’tan Karasi’ye kadar yaşadığı yerler sayıldığı halde Çeşme’nin adı yoktur. Bu sebeble de İsmail Gezgin, eserinde böyle bir cemaatin mevcudiyetine temas etmekle beraber cemaate bu bölgede rastlanmadığı görüşünden hareketle[45] bir Yunan tezine ağırlık vermiş ve ismin Grekçe menşeli olabileceği husûsunu dile getirmiştir. Bu teze göre isim, 1313 tarihli Aydın Vilâyeti Salnâmesi’nde bölgedeki bazı âilelerin dokumacılıkla uğraştığı kaydına dayanarak, Osmanlı kayıtlarında “alaca” olarak geçen bir kumaş cinsi olan Grekçe alatzas (alaças)’dan veya “tuz” demek olan alati yahut tuzla karşılığı olan alikiden türeyen “alatos” ile bir ölçü birimi olan “sata”nın birleşmesi ile Alatsata kelimesinin meydana geldiği, bunun da zamanla Alaçatı haline dönüştüğü yolundadır[46]. Görüldüğü gibi burada da kelimenin aslî şekli değil, bozulmuş hali ile yorum yapılmıştır.
Anadolu’da bir aşiret adı taşıyan, fakat cumhuriyetten sonra ufak bir telâffuz farkıyla ismi değiştirilen yerler de vardır ki Diyarbakır bunlardan biridir. Aslında bu şehir birkaç defa ad değiştirmiştir. Yunan ve Lâtin kaynaklarında şehrin adı Amido veya Amida olarak geçer. Arablar Âmid, Osmanlılar başlangıçta Karaamid demişler; fakat Bekr aşiretinin yerleşmesinden sonra Diyâr-ı Bekr olarak anılmaya başlanmış, 1937’de ise Atatürk’ün şehri ziyareti sırasında (15 Kasım 1937) “bekr” “bakır” yapılmıştır[47]. Böyle bir isim değişikliği de El-Aziz’in Elazığ’a çevrilmesinde görülür. Şehrin adı Kasım 1937’de “azık ili” manasına gelen Elazık’a dönüştürülmüş, daha sonra 10 Aralık 1937’de de sondaki “k” harfi “ğ”ye çevrilerek Elazığ şeklini almıştır[48].
Osmanlı devrinde kurulan şehirler içinde isimleri tamamen değiştirilenlere de rastlanır. Bunlar için tipik bir örnek olarak Çanakkale verilebilir. İstanbul’un fethinden sonra Akdeniz Boğazı’ndan geçişi kontrol etmek üzere 1466’da buraya bir kale inşa edilerek Kal‘a-yı Sultâniyye adı verilmiş, buradaki yerleşim yeri de aynı adla anılmıştır[49]. Bu isim önce Çanak Kal‘ası sonra Çanakkale’ye dönüşmüştür[50].
2. İmlâ Farklılıkları [51]
Tarihî coğrafya alanında çalışanlar için hiç şübhe yok ki, birinci derecede kaynaklar tahrir defterleridir. Ne var ki, bunlarda isimler hep aynı imlâlarla yazılmamışlardır. En tipik örneklerden biri İzmir-Torbalı yolunda yer alan ve günümüze de ulaşmış olan Oğlananası Köyüdür. Bu köyün adı XVI. yüzyıl mufassal tahrir defterleriyle 932 (1525-26) tarihli yaya defteri[52], 990 (1582) tarihli timar defteri[53] ve Kanunî devri vakıf defterinde[54] Oğlanas (اوغلاناص (şeklinde yazılmıştır[55]. 1478 tarihli Aydın mufassal defterindeki imlâ ise Oğlu-anası [56] (اوغلياناسي (şeklindedir. Fakat 952 (1545-46) tarihli yaya defteri[57], 1007 (1599) tarihli mensuh yaya defteri[58] ve Sultan Yavuz Selim devri vakıf tahrir defterlerinde[59] Oğlananası (اناسي غلاناو ;( 1070 (1659- 60) tarihli avârız defterinde ise Oğulduruk (اوغلدرق( [60] imlâlarına da rastlanır. Yine İzmir-Torbalı yolunda XVI. yüzyıl tahrir defterlerinde Deryanda veya Diryanda (دريآندا (okunacak tarzda yazılan[61] köyün ismi 1478 tarihli defterde “dal”la değil “t” ile Tiryanda ( آد تريان (şeklindedir. Aydın Salnâmesinde de bu imlâ ile yazılmıştır[62]. Ramsey, buraya, Efesos’a 30 strada uzaklıkta olmasından dolayı Trianda adının verildiğini yazar[63].
Çeşme’nin Zeytünlü Cemaati’nden olduğu anlaşılan köylerinden biri de tahrir defterlerinde farklı imlâ kullanılarak yazılmıştır[64]. XV. yüzyıl tahririnde “elif” ve “ye” ile (ايكى زيتون” (Zeytünini”[65] şeklinde kaydedilen isim, 1528’de “elif”ten sonraki “ye” atılıp harekelerin ilki esre, ikinci kesre yapılmak sûretiyle (زيتوناكى (“Zeytüneni/Zeytüneki”[66] okunabilecek şekle sokulmuş; 1575’de ise “elif” ve “vav” ile yazılarak (زيتوناوكى” (Zeytünönü”[67] haline getirilmiştir. Başka köylerde de “in” ekinin zamanla “ön” haline gelmesine rastlandığı için bu durum yadırganmamalıdır. Nitekim, 1830 nüfus sayımında Datça Yarımadasında “Hisarini”[68] olarak geçen köyün adı bugün “Hisarönü” haline girmiştir.
İzmir’in Seferihisar Kazası XVI. yüzyılda Çeşme Kazası’na bağlı bir nahiyedir ve ismi de Sivrihisar şeklinde geçmektedir, Seferihisar şekline sonradan girmiştir[69]. Buraya bağlı Temsiye yürüklerinin kurduğu köy de XVI. yüzyıldaki ilk mufassal defterde Temsiye (تمسيه( [70] şeklinde iken sonra “Temese” veya “Temse” (تمسه( [71] okunacak bir imlâyla yazılmıştır ki bugün de bu adla anılmaktadır. Bu misâlleri çoğaltmak mümkündür.
Dikkat çeken bir husus da aynı ismi taşıyan değişik yerlerdeki köylerin farklı imlâlarla yazılmasıdır. Buna misâl olarak İzmir Kazası’ndaki köyün adının Kesrî (کسرى( [72], Tavas’dakinin Kesre (کسره( [73] şeklinde yazılması gösterilebilir.
Tahrir defterlerinde çoğunlukla nokta ve hareke kullanılmadığı için de okuma güçlükleriyle karşılaşılmaktadır.
3. İsim Değişiklikleri
Yer isimlerindeki değişikliklere Osmanlılar devrinde başlanmıştır. İsmailobası’nın Çeşme’ye dönüşmesi veya çift isimlilerin zamanla sadece birinin kullanılması gibi bazıları kendiliğinden gelişmiş olmalıdır. Bazıları ise devlet tarafından değiştirilmiştir. Meselâ Meğri’ye Fethiye ve ona bağlı Papas’a İzzeddin, Manastır’a ise Kınalı adlarının verilmesi 1332 (1914)’dedir. Değişen adlardan bir kısmı –yukarıda da işâret edildiği gibi– antik çağlardaki isimlerin Türk telâffuzuna uydurulmuş şekilleridir. Ancak büyük şehirler dışındaki yerleşme yerlerinde buna uyulduğu pek söylenemez. Meselâ, Büyük Menderes bölgesinde Myus Avşar’a, Miletos Balat’a, Priene Güllübahçe’ye, Tralles Aydın’a, Alinda Değirmencidere (Karpuzlu)’ye, Nysa Eskihisar (Sultanhisar)’a, Ortosia Yenipazar’a, Alabanda Araphisar (Çine)’a dönüştürülmüşlerdir[74].
Köy isimlerinde yapılan esas değişiklik Cumhuriyet dönemindedir. Cumhuriyet devrinde Türkçe olmayan isimlerin değiştirilmesine daha 1925’te başlanmış; fakat bu tarihteki çok sınırlı kalmıştır. Asıl değişiklikler 1950’li yıllarda yapılmaya başlanmıştır. Aslında bu değişiklikler, genelde 1940’lı yıllarda yayınlanan 8589 sayılı genelgeye dayanmaktadır. Burada gāye “yabancı dil ve köklerden gelen ve kullanılmasında büyük karışıklığa yol açan yerleşme yerleri ile tabiî yer adlarının Türkçe adlarla değiştirilmesi”dir. Genelgeyi takiben valiliklerce değiştirilmesi gereken isimlerin tesbiti yoluna gidilmeye başlanmışsa da uygulanması II. Dünya Savaşı dolayısiyle 1950’lere kadar gerçekleştirilememiştir. 1949’da İl İdaresi Kanunu çıkarıldıktan sonra isim değiştirme kanûnî bir veche kazanmış; fakat tatbikatına başlanması 1957 yılını bulmuştur. Bu tarihte kurulan “Ad Değiştirme İhtisas Kurulu”nun çalışmaları aralıklı olarak 1978’e kadar sürmüş ve 28.000 kadar köy adı değiştirilmiştir[75]. Gerçekten İçişleri Bakanlığı’nca yayınlanan 1946 ve 1967’deki köy adlarını gösteren kitablar değişikliklerin büyük kısmının bu iki tarih arasında yapılmış olduğunu ortaya koymaktadır. 1967-68’e kadar yapılan değişiklikleri ihtiva eden 1968 tarihli Köylerimiz’in girişinde değişikliklerin 7367 sayılı kanun ile yapıldığına da işâret edilmektedir.
Ancak, bu tarihte bazı tarihî adların da değiştirilmesi yoluna gidildiği görüldüğünden tatbikat, bir süre kesintiye uğramış, ancak 1983’de yeniden değiştirilme faaliyetine başlanmıştır[76].
1957 komisyonu tarafından değiştirilen isimler arasında Tavas’a bağlı olan Muğlasun Gümüşdere ve Nikofer/Nikfer Büyükkonak, Muğla’ya bağlı olan Valanya/Belanya Göktepe, İzmir’e bağlı olan Kesrî Özdere, Tavas’a bağlı olan Kesre Esençay adlarını almışlardır[77].
Muğla’nın Eşen Kazası’na bağlı Farilya Uzunyurt[78],
Mesevli’de Nefs-i Mesevli Çayboyu[79],
Eski Düğer, bugünkü Fethiye Kazası’nda Zeyve Güneşli[80], eski Eşen yeni adıyla Fethiye Kazası’nda Girdav Alaçat[81]
Kesteb Eşen[82];
Köyceğiz’de Kerteli Narlı [83];
Milas’da Tekfurderesi Ekindere[84],
Tekfuranbarı Ekinanbarı [85];
Bodrum’da Faralya Gündoğan[86], Müsgebi Ortakent[87];
Marmaris’de Fanayit Taşlıca[88],
Muğla’nın Milas Kazası’nda Varvil Dörttepe’ye[89] çevrilmişlerdir.
Seferihisar’ın İpsili Köyü Doğanbey[90], İzmir’in Trianda Köyü Ayrancılar[91], Bursa’nın Mudanya Kazası’na bağlı zeytiniyle meşhur Tirilye ise Zeytibağı olarak adlandırılmışlardır[92].
Değişikliğe uğratılan isimler –yukarıda da işâret edildiği gibi– yalnız Türk hakimiyetinden önceki yerleşim yerlerinin adları veya Osmanlı döneminde aynen muhafaza edilen İmparatorluk bünyesindeki çeşitli ırklara mensub topluluklarca verilen isimlerin değiştirilmesiyle sınırlı kalmamıştır. Türkçe isimlerle de şuursuzca oynanmıştır. Bu, yöre halkının isteğiyle olabildiği gibi idarecilerin tasarruflarından da kaynaklanmıştır.
Mesevli’deki Belyolu’na Çamyayla[93], Milâs’daki Sepetçiler’e İçmeler[94], Tavas’daki Sarıyar’a Narlı, Tilkili’ye Altınova isimleri verilmiştir. Daha da garibi, Adnan Menderes’in hatırasını canlandırmak için olacak, İzmir Cumaovası Havaalanı’nın ismiyle beraber kazanın Türkçe Cumaovası adı da 3 Haziran 1988’de Menderes[95] olarak değiştirilmiştir. Halbuki bu ismin tarihî bir geçmişi vardır. Aslında Cumaovası ismi tarihî olduğu kadar da son derecede mânâlıdır. Zîrâ XVI. yüzyılda burada bir köy değil yaya çiftlikleri ve bu asırda Kāsım Paşa tarafından yaptırılmış [96] bir cuma camii vardır; cuma günleri –hâlâ devam eden– bir pazar kurulur. Civar köylerdeki halk, bu pazara mal getirip satar ve karşılığında mamûl maddeler satın alır; cuma namazını kılıp geri dönerdi. İkinci bir husus “menderes” kelimesinin menşe’inin Türkçe olmayışıdır. Kelime, her ne kadar Türkçeleşmişse de bir taraftan grek, lâtin, vs. menşeli isimler değiştirilirken diğer taraftan Türkçe bir ismin yerine yabancı menşe’li bir isim konması son derece garibdir. Bu hata devam ettirilirse, belki de bir nesil sonra eski adı tamamen unutulacak sadece tarihi kayıtlara dayanılarak yapılmış araştırmalarda kalacaktır.
93 Harbi adıyla anılan 1877-78 savaşını müteâkıb gelen göçmenler çoğunlukla Ege Bölgesine yerleştirilmiş ve yeni kurulan köylere de Sultan II.Abdülhamid’e izâfeten “Hamidiye” adı verilmişti. Cumhuriyet devrinde bu köylerin adlarının değiştirilmesi yoluna gidilmiş; fakat bu arada İzmir’in Bornova Kazası’na bağlı bir cemaat yerleşmesi olan Hamidlü Köyü[97] de diğerleri gibi Sultan Abdülhamid tarafından kurulan köylerden sanılmış olacak ki, adı Doğanlar’a değiştirilmiştir[98]. Bu arada Çepni, Çavuldur gibi Oğuz boylarına âit adlardan bir kısmının da yabancı menşeli sanılarak değiştirilmiş olduğu unutulmamalıdır.
Bazı köy isimleri ora halkının isteği ile değiştirildiği halde bazılarında bunun tam tersi olmaktadır. Meselâ Tavas’ın Nikfer Köyü’nün adı önce Konak’a çevrilmiş; fakat postada İzmir ve Malatya’daki “Konak”larla karıştığı için başına “büyük” sıfatının ilâvesiyle “Büyükkonak” yapılmıştır. Ne var ki, buranın özel bir dokuması olduğu ve bunun ihraç malları arasında yer aldığı gerekçesiyle halk, bu isim değişikliğinden hoşlanmamış ve eski adının verilmesi husûsunda teşebbüslerde bulunmuş, lâkin sonuç alamamıştır. İzmir’in Gümüldür’ü ise, bu konuda daha şanslı çıkmış, eski ismini tekrar kazanabilmiştir[99].
Bunların tam aksi örnekler ise pek çoktur. Meselâ, Tavas Kazası’nda derin bir vadide kurulan ve toprağının rengi dolayısiyle “Sarıyar” adı verilen köyün adı Narlı’ya değiştirilmiştir. Bu bölgede yaşayan bazı kimseler dahi Sarıyar isminden artık haberdar değildir.
Etrafındaki bazı kazalarla birleştirilen Meğri’ye “Fethiye” adı verilmiştir ve artık kimse buranın eski adını kullanmamaktadır.
Bunun gibi daha pek çok örnek vardır.
4. İdârî Teşkilât ve İsimlerindeki Değişiklikler
a. Mahalle Adları
XVI. yüzyıl tahrir defterlerinde bütün şehir ve kasaba merkezlerinde mahalle ayırımı yapılmamıştır. Meselâ Çeşme kaza merkezi olduğu halde köy statüsünde görünmektedir. Nefs-i Tavas’da da mahalle ayırımına rastlanmaz. XIX. yüzyıl nüfus ve temettü defterlerinde bile durum aynıdır. XVI. yüzyılda mahalle ayırımı görülen Çeşme’ye bağlı Sivrihisar/Seferihisar’da ise bu asrın başı ile sonu arasında bile farklılık vardır. Beş mahalleden dördü şöyledir: Mescid-i Fenârîzâde, Cami, Kebeci/Çırapazarı ve Hıdırlık. XVI. yüzyıldaki ilk tahrirdeki Mescid-i Yeniceoğlu ismi ise ikincide görülmez; bunun yerine Topraklık adlı bir mahalleye rastlanır. İlk tahrirde Kebeci Mahallesi’nin iki ismi kaydedilmesine rağmen Yeniceoğlu’nda böyle bir kayıt bulunmamakla beraber bu mahallenin ikinci adının Topraklık olduğu düşünülebilir.
Seferihisar’ın günümüzde de beş mahallesi olmakla birlikte bunlardan sadece Cami ve Hıdırlık eski isimlerini korumuşlardır. Mahallelerden biri Turabiye adını taşır. “Turab”ın ayak basılan yer, toprak mânâlarına geldiği düşünüldükte Topraklık Mahallesi’nin isminin “Turabiye” şekline girmiş olması pek mümkün görünmektedir[100].
Mahalle ayırımı olup değişikliğe uğradığını tesbit ettiğimiz diğer bir kasaba Bodrum’dur. 1830’da Bodrum’un dokuz mahallesi vardır. Bunlar Çarşı, Eski Çeşme, Tepecik, Kisrelik, Kilerlik, Tersane, Türkkuyusu, Umrukça ve Yeniköy’dür[101]. Bugün bunlardan Kisrelik, Kilerlik ve Tersane mahallelerine rastlayamıyoruz[102]. Eskiçeşme Mahallesi ise kapladığı alan dolayısiyle olacak üçe bölünmüştür. Bir parçası eski adını muhafaza ederken diğerleri Cevat Şakir ve Gümbet adlarıyla anılmaktadır. Kilerlik ve Kisrelik mahallelerinin yerlerini tesbit etmek mümkün olamamışsa da günümüze sadece kapısı kalan Osmanlı Tersanesi’nin mevkii belli olup bugün yat limanı olan yerdedir[103]. Tersane Mahallesi de bunun civarında olmalıdır. Büyük bir ihtimalle Eskiçeşme Mahallesi, Tersane Mahallesi buraya katıldıktan sonra üçe bölünmüştür.
b. Sokak Adları
Sokak adlarıyla da oynanmaktadır. Yerli veya yabancı bir devlet büyüğüne cemile yapmak üzere veya ölen bir şahsın hatırasını yaşatmak yahut hayattaki bir şahsın yaptıklarını mükâfatlandırmak için adı bir cadde, meydan veya mahalleye verilmektedir. Bu elbette kabûl görecek bir keyfiyettir ama böyle isim vermeler iskâna yeni açılan yerler için yapılmalı, asırlarca kullanılan, yerleşmiş isimlere dokunulmamalıdır. Zaten bazıları sadece resmî yazışmalarda kalmakta, halk arasında pek tutulmamaktadır. 1960 ihtilâlinden sonra Beyazıt Meydanı’nın adı Hürriyet Meydanı olarak değiştirilmiş; fakat bu sadece otobüs tabelalarında kalmıştır. Yine Karagümrük’teki Löküncüler, Prof. Naci Şensoy Caddesi olarak değiştirilmiştir. Fakat orada yaşayanlar arasında dahi caddenin yeni isminden haberdar olmayanlar vardır. İstanbul’da Osmanlı baruthanesinin bulunduğu alanda yeni bir semt kurulurken buraya Ataköy adı verilmiş, bazı cadde ve sokaklara da Ali Rıza Efendi, Zübeyde Hanım, Makbule Atadan gibi Atatürk’ün yakınlarının ismi konmuış, Cenk Bayırı ise yine bu düşünceyle Conk Bayırı’na çevrilmiştir. Bunların yanında bir ana caddeye de adının Strasburg olduğunu gösteren tabelâ dikilmiştir ki ne semtin, ne de diğer sokaklarının adlarıyla bir yakınlığı yoktur. Yine aynı semtte kavak ağaçlarınının fazlalığı dolayısiyle halk tarafından “Kavaklı Park” adı verilen parka yakın bir tarihte “Attila İlhan” adı konmuş ve parka bir de heykeli dikilmiştir. Şüphe yok ki Attila İlhan’ın cumhuriyet devrinin edip ve şairleri arasında mühim bir yeri bulunmaktadır. Ancak burada yerleşmiş bir ismin değiştirilmesi husûsunda bir zorlama vardır. Belediyeler bu konularda hassas davranmalıdır.
c. Yerleşme Yerlerinin Değişmesi
Sahillerde olsun iç kısımlarda olsun korsan, haramî ve eşkıyalara karşı can ve mal emniyetinin temin edilemediği eski devirlerde yerleşme yerleri çoğunlukla tepelere kurulurdu. Denizden gelecek saldırılara karşı sahilde, karadan geleceklere karşı ise tepelerde kaleler inşa edilirdi. Meselâ, İzmir’in biri körfezin girişinde Sancakkale[104], diğeri, iç limanda[105] olmak üzere iki sahil kalesi, bir de tepede, bugün hâlâ mevcut olan, Kadifekale ismi verilen kalesi vardı. Çeşme[106], Foça Bodrum, ve Alanya kaleleri sahilde idi. Ancak Alanya sarp bir yamaç üstüne kurulduğu gibi, diğer sahil kaleleri de sırtlarını bir yamaca dayamışlardır.
Karadaki kalelerde de, etrafın emniyetli olup olmaması çok önemliydi. Bunun için de etraf kontrol edilmeden kale kapıları açılmazdı [107].
Zaman içinde ovaların emniyetli hale gelmesiyle yerleşme yerleri de tepeleri terk ederek ovaya inmişlerdir. Tavas (Kale), Gümüldür, Kesrî (Özdere), Karaburun Emirdoğan (Mordoğan) gibi yerleşme yerleri bunlara misâl olarak verilebilir.
Ovada olduğu halde yer değiştiren köylere de rastlanmaktadır. İzmir’in Oğlananası Köyü böyledir. XVI. yüzyıl vakıf defterinde bu köyde bir cuma cami‘i kayıtlıdır. Fakat günümüzdeki cami yeni bir yapıdır. Ayrıca köy sakinleri buranın 1924’de kurulduğunu iddia etmektedirler. Öyle anlaşılıyor ki, yerini ve zamanını tayin edemediğimiz bir tarihte köy yer değiştirmiştir. Zîrâ, yine köylülerin ifadesine göre tarlaların bulunduğu kısımda “Cami Yeri” denilen bir mevki vardır. Bu tesbit, eski köyün o kısımda olduğu, sonra yer değiştirdiğini göstermektedir[108].
Sonuç olarak tarihî coğrafya araştırmacılarının bütün bu hususları göz önünde bulundurarak, büyük bir titizlik içinde çalışmaları icab ettiği ortaya çıkmaktadır.