İslamiyetten önceki Türk hukuk tarihiyle ilgili bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Özellikle Eski Türk dönemlerinde hukuku düzenleyen yasaların yazılı şekilleri, kanunnameler günümüze kadar ulaşmamıştır. Bu alanla ilgili sahip olduğumuz birçok bilgi dolaylı kaynaklardan gelmektedir. Bugün eski Türk hukuk düzeniyle ilgili bilgi edinebildiğimiz en önemli kaynaklardan biri Turfan Uygurlarına ait hukuk belgeleridir. Bu belgeler 13. ile 14. yüzyıllar arasına kapsayan bir döneme aittirler. Orta dönem yerleşik Türk kültürünün en güçlü temsilcisi olan Turfan-Uygur toplumuna ait bu hukuk belgeleri, gerek şahıslar arasındaki gerekse şahıslarla devlet arasındaki hukukî süreçleri bize tanıklamaktadır[1].
Bu yazı kapsamında Uygur hukuk belgelerindeki ceza hukukuyla ilgili uygulamalar ele alınmaya çalışılacaktır. Bu alanı seçme sebebimiz, ceza hukukunun, hukuk dalları içinde en eski yere sahip olması ve ayrıca, ceza hukukunun sosyal bakımdan, toplum kültürü ile yakından ilgili bir alan oluşudur. Bir anlamda ceza hukuku toplum kültürünün bir çeşit ifadesidir. Turfan-Uygur Devleti temelinde ele alacağımız bu konunun, gerek kaynakları gerekse uygulama alanları ile çok daha geniş bir araştırmanın konusu olduğunu baştan ifade etmek yerinde olacaktır. Uygur ceza hukukunun temel kaynakları olan yazılı yasa veya kanunnamelerin günümüze kadar ulaşmadığını belirtmiştik. Türk-Uygur hukukunun köken bakımından kaynakları şüphesiz Hun devrinden itibaren gelen eski Türk resmî ve örfî yasalarında yatmaktadır. Öte taraftan Uygurların yüzlerce yıl bir arada yaşadığı Çinlilerin hukuk anlayışlarının izlerini, aynı şekilde Moğolların etkisini de bu belgelerde görmek mümkündür. Genel olarak Uygur sözleşme geleneğinde, Çin sözleşmelerinin model alındığı ve birçok Çince kökenli terimin Uygur belgelerinde kullanıldığı görüşü kabul edilir. Uygur hukuk belgeleri ile eski Çin sözleşmeleri arasındaki şekil ve içerik benzeyişleri dikkat çekicidir. Japon Uygurist Masao Mori[2], bu konuda Çin tesirini kabul etmekle birlikte, Uygurların yazışma geleneğini kendi kültürleri temelinde, Çin unsurlarını karıştırarak, Türklere özgü bir biçimde ortaya koyduklarını söyler. Bir başka deyişle Uygurların kendilerine özgü örf ve adetlerinin olduğunu ve bunu Çin’deki uygulamalardan da esinlenerek mükemmel ve kendi dilerine özgü bir hâle getirdiklerini söylemek yanlış olmayacaktır. Öte taraftan Uygur-Türk hukuk anlayışındaki Çin tesirini değerlendirirken; Uygurlarla Çinlilerin Asya kültür sahası içinde yüzyıllardır bir arada yaşamalarından dolayı, benzer hukukî telakkileri de geliştirmiş olabileceği konusu göz ardı edilmemelidir[3].
Ceza hukuku ile ilgili uygulamaların geçtiği Uygur belgelerine içerik bakımından bakıldığında; arazi, köle satım belgelerinden evlatlık edinme ve evlat verme, köle azat etme, ödünç alma, vasiyet ve nüfus sayımına temel teşkil eden kişi ve aile beyannamelerinden oluştuğu görülür. Kişiler arasında ya da kişilerle devlet arasında belirli bir konuda yapılan akiti içeren bu sözleşmelerde, senetlerin getirdiği hükümleri koruma altına almak ve yapılacak haksız itirazlara karşı caydırıcı bir önlem olmak adına birtakım cezaî şartlar geçmektedir. Sözleşmelerin çok büyük bir kısmında tespit ettiğimiz bu cezaî şartların benzer özellikler taşıması, Uygur toplumunda düzenli bir şekilde işleyen bir ceza hukuku anlayışının olduğunu bize göstermektedir.
Bu düzenin yasaları günümüze kadar ulaşmamış olsa da, ceza hukukunun dayandığı resmî kanunlarla ilgili bazı ipuçlarını tespit etmek mümkündür: Örneğin Mi04 numaralı vergi ödemeleri ile ilgili bir belgede[4] geçen; men oz-mış togrıl kin öŋdün basa togrıl-ka kim-niŋ kayu-nıŋ küçin tutup çam çarım kılsar-men yasa-takı kıyın ka tegir-men “Ben Ozmış Togrıl sonra önceden Basa Togrıl’a herhangi birinin gücüne güvenip itiraz etsem yasadaki cezaya razıyım”, “yasa-takı kıyın-ka tegir-men” ibaresi dikkat çekicidir. Ad01 numaralı evlat edinme sözleşmesinde[5] de geçen “men çintso ayag-qa tegimlig-niŋ inim içim oglum kam kadaşım ilmezün tartmazun apam birök ilgli tartıglı sakınsar savları yorumazun yasa-takı kın-ka tegsünler “Ben saygıdeğer Çintso, kardeşim, amcam, oğlum, akrabam karışmasın, zorla almasın eğer zorla alırlarsa sözleri geçerli olmasın yasadaki cezaya çarptırılsınlar”. Burada cezanın belirli bir yasa temelinde uygulandığı görülüyor. Sözleşmelerde hukukun dayandığı kanunlar, Moğolca kökenli yasa kelimesi ile adlandırılmıştır. Aynı anlamda, yine Moğolca kökenli yosun[6] kelimesi de sözleşmelerde kullanılmıştır.
Uygur hukuk belgelerindeki ceza uygulamalarının dayandığı iki kaynak görüyoruz. Birincisi devletin başındakilerinin koydukları resmî yasalardır. Bunlar devlete karşı işlenen suçlarla, şahıslar arasındaki çeşitli mülkiyet haklarını kapsayan konulardaki ceza işlemlerini belirler. İkincisi ise örfî yasalardır. Bilindiği gibi örfî yasalar sosyal hayatı tanzim eden ve gelenekte yaşatılan törelerden oluşur. Uygurlarda kişiler arasındaki alışveriş, kiralama, ödünç alma gibi işleri kapsayan sözleşmelerde cezalar büyük ölçüde örfî yasalara dayanmaktadır. Gerek resmî yasaların gerekse örfî yasaların bir arada geçtiği bu hukuk anlayışı, Uygurların sosyal ve ekonomik hayatında düzeni sağlayan en önemli unsurlar olmuştur.
Uygur sözleşmelerinde örfî yasalara göre verilen ceza uygulamaları, il yaŋınça “il kanununa göre” ibaresi ile geçmektedir. Yani bir anlamda il yaŋınça terimi, örfî yasayı karşılamaktadır. Örneğin bir ödünç alma sözleşmesinde geçen cezaî şartın il yaŋınça yani örfî hukuka göre belirlendiği görülmektedir:
“Yılan yıl üçünç ay (iki yangık-a) manga kıryakuz-ka böz kergek bolup vaptudın iki [iki] bag böz aldım yaŋıd-a iki şıg tarıg birürmen birmedin keçür[ser] -ser-men il yaŋınça tüşi bile köni birürmen “Yılan yılı, üçüncü ayın ikisinde bana Kıryakuz’a böz gerek olup Vaptu’dan 2 iki bağ böz aldım. İlk günlerde 2 şıg darı vereceğim. Vermeden (zamanı) geçirirsem il kanununca faizi ile tamamını vereceğim.” (Yamada Lo15, TM 212, U5257, USp.29, Clark 13)
Yine bir başka belgede; rehin verme sözleşmesi olan Pl02’de[7] geçen ibare de dikkat çekicidir: men sambokdu tutuŋ birtke …bolmışka ton etük adak baş birmez-men ev teg yogun iş işletser men il-niŋ tutug y(a)ŋınça birürmen kalmış turuşı yangı tutug y(a)ŋınça bolzun “Ben Sambokdu, Tutung birt (vergisi için) …Bolmış’a baştan ayağa giyim-kuşam, ayakkabı vermem. Eğer onu evde yoğun işte çalıştırırsam, ilin (ülkenin) rehin yasasına göre vereceğim. Geri kalan yaşantısı yeni rehin yasasına göre olsun”. Bu sözleşmede geçen ilniŋ tutug yaŋınça bize örfî yasada belirlenmiş rehin verme ile ilgili özel kuralların olduğunu göstermektedir.
İl yaŋınça’daki yaŋ Çince kökenli bir kelime olup temel anlamı “a pattern, model” ve abstractly “kind, sort, manner” (Giles 12, 854) bk. (ED940b). Kelime Uygurca yanında İslam sonrası edebî literatüre de girmiştir: DLT yaŋ “birşeyin merkezi, kalıbı” (III, 361). KB yaŋ “örf, adet, tarz”, Kİ yoŋ (< yaŋ) “örfi hukuk”, Çağ. yaŋla “gibi”. Osm. yaŋ “shape, form, kind”. İl kelimesi ile birlikte geçen bu kavram Uygur toplumunda “örfî yasa” anlamında kullanılmıştır. İl yaŋınça ibaresi aynı şekilde Divanü Lugati’t-Türk ve Kutadgu Bilig’te de geçmektedir.
Uygur Hukuk Belgelerindeki Ceza Çeşitleri
Uygurist Reşit Rahmeti Arat, Uygur hukuk belgelerinde geçen ceza uygulamalarını ana hatlarıyla beşe ayırmıştır[8]:
1. Ölüm cezası
2. Dayak cezası
3. Para-mal cezası
4. Yasa cezası
5. Töre ve yargı hükümlerine göre ceza
Bu makalede, Reşit Rahmeti Arat’ın tasnifini esas alınarak, her bir ceza uygulaması, Uygur hukuk belgelerine dayalı olarak ele alınmaya çalışılacaktır. incelememizde cezaya neden olan suçun teşkili, cezanın doğrudan muhatap olduğu kişiler, cezaî yaptırımı elinde tutan güç (devlet, toplum vb.), çeşitli hukukî işlemlerdeki farklı ceza uygulamaları ve devletin yasa koyucu olarak cezalardaki rolü ve ağırlığı konuları da değerlendirilecektir.
Bu türden cezaların başında insan için en ağır olan ölüm cezası gelmektedir. Hukuk belgeleri içinde ölüm cezasını sadece nüfus sayımlarına esas teşkil eden kişi beyannamelerinde görüyoruz. Eski dönemlerde nüfus sayımları, kişilerin devlete karşı her türlü yükümlülüklerini düzenlemede esası teşkil ederdi ve bu nedenle de nüfus sayımlarının doğru kayıtlar üstüne kurulması son derece önemliydi. Söz konusu beyannamelerin, devletin sosyal, askerî ve ekonomik yapısını düzenlemedeki rolü göz önüne alındığında, bu tür beyanların doğru olması ve yanlış beyanların önüne geçilmesi için devlet caydırıcı cezalar koyuyordu:
“[Iduk] kut t(e)ngrikeni[m(i)zke] ülcey tümen ilçi begler-ke tümen ilçi beg[lerke] m(e)n yıgmış bitig birürmen ulug depter-te bititmiş negü kimimtin taş negü m-e yok bar tip ayıg ünüp sözi (ayak ürüp sözi) çın bolsar öz başım ölürm(e)n “Iduk-Kut hazretlerine saadet olsun! Tümen elçi, beylerine, ben Yıgmış, senet veriyorum. Ulug depterde yazdırılmış kimselerimden başka herhangi biri var diye laf çıkar ve bu söz doğru olursa kendi ölümüme razıyım” [USp.40 (T.I.T.M. 224 (101/016/R.40)]
Bu belgelerde kişinin yanlış beyanı karşısında, ‘ölüm cezasına’ razı olacağı ibareleri dikkati çekmektedir. Bu durum nüfus kayıtlarının[9] son derece ciddi ve titiz bir şekilde tutulduğuna da işaret ediyor. İncelediğimiz mevcut belgeler içinde başka herhangi bir suça karşılık verilen ölüm cezasına rastlanmamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla bu ceza Uygurlarda, sadece devletin güvenliğine, ekonomisine vb.ne yönelik suçlarda sözkonusu olmuştur.
İkinci sırada geçen dayak cezasını da örnekleyebildiğimiz belgeler vardır. Yine bir Uygur ailesine ait ayrıntılı (sicil kaydı) beyannamede dayak cezasını görüyoruz[10]. Sözkonusu beyannamede Yölek adlı kişinin ve onun aile bireylerinin adları ve yaşları yazılmıştır. Aynı kısımda verilen bilgilerin doğruluğu için, muhtemelen onları tanıyan veya komşuları olan Yoluga ve Çerig adlı iki kişi şahit olarak gösterilmiş ve yanlış beyan olduğu takdirde de “57 kamçı” cezası ile ayrıca para cezasına razı olacakları belirtilerek Yölek’in tamgasına yer verilmiştir:
“.... [al]tı k[işi erür] [m(e)n] yölek beş al[tmış yaşar] · [k]işim arıg-a otuz yaşar · [k]ızım b[ak]şal üç y(i)g(i)rmi yaşar · ... oglum [kut]lug sı[ŋgur] on yaş[ar] ....en oglum buyan sıŋgur [se]kiz yaş[ar]....n o[glu]m barak sıŋgur beş yaşar · [munça] kişi-ler-im-niŋ barı çın · munça yaş-lıg erür-i çın · bu [kişi]-ler-im-ni yolug-a · çerig ekegü bilir bu sözler çın ezük [bo]lup ayıg ünser ’elig yeti kamçı yip maŋa tegir yastuk -tın kurug kalır-m(ä)n “....altı kişidir. Ben Yölek 55 yaşındayım. Eşim Arıga 30 yaşında. Kızım Bakşal on üç yaşında.....Oğlum Kutlug Sıŋgur on yaşında. ....en oğlum Buyan Sıŋgur sekiz yaşında.....n oğlum Barak Sıŋgur beş yaşında. Bunca kişilerimin hepsi gerçek. Bu kadar yaşta oldukları gerçek. Bu kişilerimi Yoluga (ve) Çerig her ikisi bilir. Bu sözler gerçek, yanlış olup hile olsa elli yedi kamçı yeyip bana ait yastuktan mahrum kalırım”.
Belgenin ikinci kısmında Yoluga ve Çerig, Yölek’in üst satırlarda beyan ettiği tüm bilgilerin doğru olduğuna şahitlik ederek, aksi çıktığı takdirde Yölek’e verilecek cezaya razı olduklarını söylemişlerdir. Buradaki ceza uygulamalarının benzerleri, Çin geleneğindeki nüfus sayımlarında da vardır. Örneğin Tibetli Budist rahip Sangha (Sang-ko) tarafından 1289 yılında Yüan imparatorluğunun kontrolü altında bulunan Güney Çin’de bir nüfus sayımı gerçekleştirilmişti. Güney Çin’deki tüm yerleşiklerin kendilerine uygun yerel hükûmet bürolarına giderek kayıt yaptırmaları istenmiş, kaydedilen ailelere de damgalı sertifikalar (hu-t’ieh) verilmiştir. Herhangi bir yanlışlık, yalan beyan olmaması için kaydolanlar komşularını kontrol etmekle yükümlü olmuşlardır. Emre göre kaydolmayanlar ölümle cezalandırılıyor, komşusunun yanlış kayıt verdiğini bilenler 107 kez değnek cezası, gelirlerini yanlış beyan edenler ise 77 kamçı cezası alıyorlardı[11].
Bir başka kamçı cezası WP04’te[12] geçiyor. Bu belge, bir kişinin malını çocukları arasında bölüştüren ve ortak kullanılması gereken mülkten herkesin eşit istifadesini şart koşan bir vasiyetname belgesidir. Genellikle Uygur vasiyetnamelerinde yer alan cezalar, devlete mal-para olarak ödenmiştir. Ancak bu belgede (WP04) vasiyetnameye itiraz edecek kişinin ismi zikredilerek vasiyetten pay almaması ve kamçı cezasına çarptırılmaları istenmiştir:
“...bu bitig-ni kayu-sı taplamadın çatış-…y-lar…-nı yorıtmamış yazuk-ka tgip ülüş almadın kişi-si......yiti kamçı berge yip yitzün. “Bu vasiyeti herhangi biri onaylamadan çatışır.. geçerli olmasın (onların sözleri geçmesin), Bir şeyin geçerli olmasını engelleme suçu ile ilgili olarak, pay almayıp, onun eşi....yedi kamçı ip yesin” (WP0431-34)
Uygur hukuk belgelerinde geçen üçüncü ceza türü de para-mal cezasıdır. Sözleşmenin hiçbir şekilde bozulmaması için caydırıcı bir ceza olarak paramal cezası, malî bir tazminat olarak her zaman geçmiştir. Para cezasının tarihçesi çok eskilere kadar gider. Bu tür ceza uygulamalarında, suç karşılığında maddî tazminat; diyet olarak verilecek mal ve paranın miktarının tespit ve ödenmesini sağlamaktan ibarettir. Bu tazminat suçtan zarar görenin kendisine veya akrabalarına verilirdi. Ancak değişik hukuk sistemlerinde bu bedelin bir kısmını da devlet almaktaydı[13].
Uygurlarda arazi ve köle satım sözleşmelerinde, köle azat etme, evlatlık verme belgelerinde, vasiyet belgelerinde ve birtakım hukukî süreçleri gösteren karışık konulu sözleşmelerde devlete ödenen para ve mal cezasını görmekteyiz. Ancak Uygur belgelerinde para veya mal cezasının ödendiği yer konusunda, bazı farklı uygulamalar dikkati çeker. Aynı içeriğe sahip ancak farklı tarihlerde düzenlenmiş olan Uygur sözleşmelerinde, farklı ceza uygulamaları karşımıza çıkmaktadır. Örneğin bir satım sözleşmesinde, anlaşma bozulduğu takdirde, anlaşmayı bozan kişinin, alıcıya, satıma konu olan şeyin iki katını verme cezası yaygınken ve devlet bu cezadan herhangi bir pay almazken, muhtemelen daha ileri tarihlerde düzenlenmiş olduğunu kabul edebileceğimiz başka satım sözleşmelerinde ceza bedeli, mağdur olan kişiye değil, devlete para ve mal olarak ödenmiştir.
İncelediğimiz Uygur hukuk belgelerinde, sözleşmenin türüne göre mal ve para cezaları iki şekilde ödenmektedir. Birincisi, ceza hukuku tarihinde önemli bir yeri olan uyuşma kurumudur. Bu kurum suç işleyen ile suçtan zarar gören arasında bir anlaşma yapılmasına dayanmaktadır. Uygurlarda özellikle toprak satım sözleşmelerinde başlangıçta bire bir ya da çoğunlukla bire iki oranında olmak üzere, zarar gören kişinin hakkı, aynı cins mal ile, suçu işleyen tarafından temin edileceği ifadesi sözleşmelerde güvence olarak yer alırdı. İncelediğimiz toprak satım sözleşmelerinin büyük bir kısmında ceza ödemeleri bu şekilde uyuşmaya dayalıdır. İkinci bir usül, yine incelediğimiz belgelerin bir kısmında da, artık ön plana çıkan devlet kurumunun ceza uygulamalarında daha çok söz sahibi olmaya başlaması ve doğrudan para-mal cezalarının devlete ödenmesi şeklindedir.
Arazi/Toprak Satım Sözleşmelerindeki Ceza Uygulamaları
Uygurlarda arazi satım sözleşmelerinin getirdiği hükümleri koruma altına almak ve yapılacak itirazlara karşı caydırıcı ve yaptırımcı olması bakımından verilecek cezalar, sözleşmelerde açıkça belirtilmektedir. Özellikle alıcıların, üçüncü şahısların müdahalesinden dolayı herhangi bir zarara ve haksızlığı uğramaması için, bizzat satıcı tarafından bir tür güvence olarak sunulan ceza uygulamaları belgelerde geçmektedir.
Toprak satım sözleşmesinin hükümlerine itiraz edecek, dava açacaklar için çeşitli cezaların mevcut olduğunu belgelerde açıkça görmekteyiz. Bugünkü hukukî uygulamaların aksine, Uygurlarda zapta karşı tekeffül (Başkalarının malda hak ileri süremeyecekleri durumu) farklı bir şekilde yer almaktadır. Bugünkü satım sözleşmelerinde satıcı bu borç ile yükümlüdür, yani üçüncü bir kişinin malda üstün bir hak ileri sürerek malı alıcının elinden alması ya da onun malı kullanmasına engel olmasına karşı satıcının sorumlu tutulmasıdır.[14] Ayrıca satıcı alıcının bundan doğacak zararlarını tazmin etmekle de yükümlüdür. Uygur sözleşmelerinde ise satıcı alıcıya satım hakkı için birinci ağızdan sözlü güvence vermekle birlikte, zapta karşı tekeffül borcunu, satıcının kendisinin değil, itiraz eden üçüncü kişinin ödemekle yükümlü olduğunu ve zarardan itiraz eden üçüncü kişilerin sorumlu tutulduğunu görüyoruz. Sözleşmelerde satıcının, alıcının kaybının telafisinde, doğrudan sorumluluğu olmadığı, sadece sözleşmeyi bozabilecek muhtemel üçüncü kişilere karşı, uyarı mahiyetinde ifadelerin geçtiği görülmektedir. Satım sözleşmelerinde bu ceza uygulamalarının verildiği kısımlar, genellikle benzer şekillerde ifade edilir:
Sa04[15]
“…men şabi-nıŋ ogulum kızım içim inim kam kadaşım ygenim tagayım aytmazun istmezün aytglı istgli skınsr savları yorımazun takı birök erklig beg işi küç-in tutup alayın yulayın tiser-ler bu ok ögen üze suvak-lıg iki tançu yir yaratu birip yulup alzun yultaçı kişi kor-lug bolzun basmıl kor-suz bolzun… “…Ben Şabi’nin; oğlum, kızım, ağabeyim, küçük erkek kardeşim, akrabalarım, yeğenim dayım (bir şey) söylemesinler, istemesinler (itiraz etmesinler)! Söylemeyi istemeyi (itiraz etmeyi) düşünürlerse sözleri geçerli olmasın (ve) dahi eğer güçlü bey ve eşinin nüfuzunu kullanıp geri alayım derlerse bu su kanalında sulamalı iki parça yeri hazırlayıp satın alsınlar. Satın alacak kişi zararlı olsun! Basmıl zarar görmesin”
Sa08[16]
“…biz ikegü-niŋ inimiz içimiz kamız kadaş-ımız çamlamazun kim erklig beg işi küçün tutup çamlasar bu ok yir tenglig iki yir birip alsun-lar yulsun-lar yulguçı korlug bolzun toyınçog korsuz bolzun..ç “Biz ikimizin; küçük erkek kardeşimiz, ağabeyimiz, akrabamız itiraz etmesinler. Her kim güçlü bey (ve) eşi(nin) nüfuzunu kullanıp itiraz ederse bu yer denkliğinde iki yer satın alsınlar! Satın alıcılar zararlı olsun, Toyınçok zarar görmesin”
Sa15[17]
“men sinsidu-nuŋ akam inim on-lukum…. kılmasun-lar ’erklig beg işi küçin tutup…. yir birip sözler-i yorımasun yuldaçı….kök buka korsuz bolzun “Ben Sinsidu’nun; ağabeyim, erkek kardeşim, onluğum... itiraz etmesinler! Güçlü bey ve eşinin nüfuzunu kullanıp... yer verip sözleri geçerli olmasın. Satıcı... Kök Buka zarar görmesin”
Belgelerde itiraz eden kişiler için, yultaçı kişi (Sa04, Sa15, Sa06, Sa07, Sa09), yulguçı (Sa08) çamlaguçı kişi “itiraz eden kişi” (Sa16) terimleri geçmektedir. Bunların sözleşmeye müdahaleden dolayı, öngörülen cezaya çarptırılıp zararlı olmaları, öte yandan alıcının ismi zikredilerek, onun bu ihlalden hiçbir şekilde zarar görmemesi dile getirilmektedir. Burada geçen yultaçı, yulguçı ve çamlaguçı kelimelerinin ifade ettiği kişi, sözleşmenin ihlalinde zapta karşı tekeffül borcunu ödemekle yükümlü olan kişidir.
Elimizdeki satım sözleşmelerinde, üçüncü kişilerin müdahalesinden doğan zararların, alıcı lehine telafisinde iki yol uygulanmış gözükmektedir. Bunlardan birincisi ve yaygın olanı; sözleşmeyi ihlal eden kişinin alıcıya, satıma konu olan arazi, bağ vb. denince iki arazi veya bağı vermesidir. Yani cezaî şart bire iki oranında olmuştur. Sadece Sa01 ve Sa02’de alıcının kaybını telafi için, itiraz eden kişilerin, satıma konu olan araziye denk tek bir araziyi vermesi dikkati çekiyor. Bunun dışında Sa03, Sa04, Sa05, Sa06, Sa07, Sa08, Sa09, Sa10, Sa13, Sa15 ve Sa16 numaralı toprak satım sözleşmelerinde[18], anlaşmanın şartlarına itiraz eden kişi, satıma konu olan bir araziye karşılık ceza olarak 2 araziyi mağdur olan kişiye vermekle yükümlü oluyor.
Arazi satım sözleşmesi yanında, bir arazi takas sözleşmesinde de, sözleşmenin şartlarının ihlal edilmesi durumunda, aynı arazi satım sözleşmelerinin bir kısmında olduğu gibi, mağdur olan kişiye bire iki oranında tazminat verildiği görülür. Yine eksik kısımları olan Ex01’de[19], bir araziyi bir bağ ile değiş tokuş yapan iki kişinin, verdikleri araziyle ilgili kendi yakınlarının, ağabeylerinin, kardeşlerinin ve akrabasının itiraz etmesi durumunda ceza olarak sözkonusu yer gibi iki yeri mağdur olan kişiye vereceklerinin belirtildiği görülür.
Uygur arazi satım sözleşmelerinde, kaybın telafisi için yapılan bir başka ceza uygulaması ise belirli terimler ile adlandırılan ceza paralarının devletin üst makamlarına verilmesidir[20]. Sa11 ve Sa12 numaralı toprak satım sözleşmesinde kontratı bozan kişilerin cezayı doğrudan devletin üst kurumlarına ödediği dikkati çekiyor:
Sa11[21]
“…bu borluk yolınta men terbiş-niŋ akam inim yigenim tagayım kim kim m-e bolup çam çarım kılmazun-lar apam birök erklig beg işi yat yalavaç küçin tutup çam çarım kılsar-lar ulug süü-ke bir altun yastuk içger-i agılık-ka bir bir kümüş yastuk beget-ler-ke birer eder-ke yaraşu at kızgut birip söz-ler-i yorımazun…” “…Bu bağ konusunda ben Terbiş’in; ağabeyim, küçük erkek kardeşim, yeğenim ve dayım her kim olursa olsun itirazda bulunmasınlar. Fakat eğer güçlü bey ve eşi(nin), yabancıların nüfuzunu kullanıp itiraz ederlerse Ulu majestelerine (Büyük Kağana) 1 altun yastuk, saray hazinesine 1 gümüş yastuk, beylere birer eyere yaraşır at ceza (parası olarak) verip sözleri geçmesin!”
Sa12[22]
“…bu kün-tin mınça tapmış-nıŋ aka-sı ini-si yigen-i tagay-ı kim kim m-e çam çarım kılmazun-lar apam birök erklig beg iş-i küçin tutup çam çarım kılsar-lar ulug süü-ke bir altun yastuk basıp il beg-ler-iŋe eder-ke yaragu at birip sözler-i yorımazun çamlaguçı kişi koor-lug bolzun vapso tu koor-suz bolzun… “Bu günden itibaren Tapmış’ın ağabeyi, erkek kardeşi, yeğeni, dayısı her kim olursa olsun itiraz etmesinler! Fakat eğer güçlü bey ve eşi(nin) nüfuzunu kullanıp itiraz ederlerse Ulu majestelerine (Büyük Kağana) 1 altun yastuk verip il beylerine eyere yaraşır at verip sözleri geçmesin. İtiraz edecek (kişi) zararlı olsun, Vapsotu zarar görmesin”
Bu metinler, o dönemde cezalandırmanın devlet tekelinde olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Her iki belgede de ceza olarak ulug süü[23]’ye (Ulu majestelerine” bir altun yastuk verilmesi şartı geçmektedir. Bu ceza ödemesine ek olarak yalnızca Sa11’de içgerü ağılık’a “saray hazinesine” birer gümüş yastuk verilmesi isteniyor. Bunun dışında her iki belgede de ek olarak beylere, il beylerine eyere yakışır birer at verilmesi yer almaktadır. Ayrıca sözleşmede, bu ödemeleri yaparak ağır cezaya çarptırılmaları ve sözlerinin geçerli olmaması dilenmektedir. Cezanın mağdur olan kişiye değil de, devletin resmî görevlilerine ödenmesinin nedeni, kuşkusuz cezanın caydırıcı bir unsur olarak, toplumsal açıdan kabul edilmesi ve devletin de gücünün, hakimiyetinin, yasa koyuculuğunun ortaya konmasıdır. Devletin en üst kademesinden itibaren, belirli bir hiyerarşi içinde yer alan önemli kişilere sunulan para ve mallar, ayrıca ceza bedeli olarak devlet için bir gelir ve kazanç olma özelliğine de sahipti. Uygurlardaki durumu da bu şekilde izah etmek mümkündür.
Bir başka arazi satım belgesi olan Sa03’te farklı bir ceza ödemesi dikkati çekmektedir:
Sa03[24]
“…men yrp yanga-nıŋ edgünüŋ içimiz inimz kamız kadaşımız ogulumız kızımz ayıtmaz-un istemezün ayıtglı istegli sakınsar-lar savları yorımazun-lar birök ‘erklig beg işi küçin tutup alayın yulayın tiser-ler bu’ok ögen-te bu yir tngin-çe iki yir birip alzunlar bu sav-ta kayu-sı agısar-biz üçer yüz bişer otuz ku(a)npu içre kuvpar birüşür-biz “Ben Yrp Yanga ve Edgü’nün; ağabeyimiz, küçük erkek kardeşimiz, akrabamız, oğlumuz, kızımız (birşey) söylemesin, istemesinler (itiraz etmesinler)! (Bir şey) söylemeyi ve istemeyi (itiraz etmeyi) düşünürlerse sözleri geçerli olmasın. Şayet güçlü bey ve hanımı(nın) nüfuzunu kullanıp geri satın alayım derlerse, bu su kanalında bu yer dengince iki yer verip alsınlar. Bu sözden hangimiz dönersek 325’er quanpu içeriye ceza parası vereceğiz”.
Bu sözleşmede, sözleşme şartlarına itiraz eden kişinin hem alıcıya hem de devlete ceza ödemesi yaptığı görülmektedir. Sözleşmede alıcıya, satın aldığı araziye karşılık aynı değerde iki arazi verme sözü yanında, satıcı kendisiyle birlikte ortak sorumluluk içinde olan, itiraz edebilecek kişilerin, sözlerinden caydıkları durumda, ceza parası olarak 325 kuanpu[25]yu saraya, resmî makamlara ödeyecekleri söylenmektedir. Sözleşmenin ihlaliyle ilgili kaybın telafi edilmemesi durumunda, yine alıcının mağduriyetinin önüne geçilebilmesi için, para cezasını, satıma itiraz eden üçüncü kişiler üstlenmektedir. Resmî kurumların ceza uygulamalarındaki kontrol ve yaptırım gücüne de işaret etmesi bakımından bu belge son derece önemlidir. Ancak ne yazık ki bu içeriği karşılaştıracak başka belge bulunmamaktadır.
Bu sözleşmede geçen bu sav-ta kayu-sı agısar-biz üçer yüz bişer otuz ku(a)npu içre kuvpar birüşür-biz “Bu sözden hangimiz dönersek 325’er kuanpu (25) içeriye (saraya) ceza parası (olarak) vereceğiz.” cümlesindeki kuvpar ~ kuvar kelimesi Çince kökenlidir. “Ceza parası, cezalandırma (Bussgeld, Bestrafung)” anlamındadır[26]. Kelime bir arazi satım belgesiyle, bir köle satım belgesinde geçmektedir: Ad02[27] kayusı bu sav-tın agış-sar-biz birer yasduk kuvar birüşürbiz “Her kim bu sözden dönerse birer yastuk ceza parası vereceğiz”. Kelime satış sözleşmelerinde “resmî para ceza”sı anlamında kullanılan teknik bir kelime olmalıdır. Uygur hukuk belgelerinde geçen Çince kuvpar’a karşılık Türkçe kökenli kızgut[28] dikkat çekicidir. Sa11’de geçen kızgut kelimesi Sa03’te geçen kuvpar ~ kuvar ile karşılaştırılabilir. Kızgut Uygur hukuk belgeleri içinde ayrıca Mi01 ve Em01’de de “ceza parası, ceza” anlamında geçmektedir[29].
Köle Satım Sözleşmelerindeki Ceza Uygulamaları
Köle satım belgeleri de arazi satım belgelerine benzemektedir. İncelediğimiz sözleşmelerin bir kısmında ceza gerektiren bir durumda uyuşma anlaşmasının yapıldığı anlaşılmaktadır. Örneğin köle satımıyla ilgili Sa21, Sa22, Sa23, Sa24, Sa26, Sa28 ve Sa29 numaralı sözleşmelerde, satıma itiraz eden kişi veya kişilerin, mağdur olan kişiye 1 köle yerine, bu köleye denk 2 köle ceza olarak vermesi ile ilgili anlaşma ibareleri geçiyor:
Sa22[30]
“..bu karabaş yolınta men yrp togrıl …içim inim tugmışım kadaşım yigenim tagayım kim kayu çam çarım kılmazunlar apam birök çam çarım kılsarlar bu karabaş tenginçe iki karabaş yaratu birip yulup alzun “Bu köle hakkında; ben Yrp Togrıl ...ağabeyim, kardeşim, akrabam, yiğenim, dayım her kim olursa olsun itiraz etmesinler, şayet itiraz ederlerse bu köle dengince 2 köleyi hazırlayıp versinler”.
Sa24[31]
“Men atay tutuŋnuŋ içim inim tugmışım kadaşım ygenim tgayım kim kim me erser çam çarım kılmazunlar apam birök erklig beg işi yat yalavaç küçin tutup yulayın alayın sakınsarlar bu krabaş tenginçe iki krabaş birip yulup alzunlar “Ben Atay Tutung ağabeyim, kardeşim, akrabam, yiğenim, dayım her kim olursa olsun itiraz etmesinler, güçlü bey ve eşinin nüfuzunu kullanarak alayım satayım derlerse, bu köle dengince 2 köleyi alıp versinler”.
Sa27 numaralı köle satım belgesinde ise ceza uygulamasında uyuşma usülünün işletilmediğini, sözleşmeye itiraz eden kişilerin cezayı devlete ve üst makamlara ödediği anlaşılmaktadır: …kim kim me bolup çam çarım kılsar ulug süüke ak yastuk beglerke ederke yaragu at birip sözleri yorımazun “…Her kim itiraz ederse ulu majestelerine bir ak (gümüş) yastuk, beylere eyere yaraşır at verip sözleri geçmesin”.
Köle Azat Sözleşmelerindeki Ceza Uygulamaları
Bir kölenin efendisi tarafından azat edildiğini gösteren Em01[32] numaralı sözleşmede, sözleşmeye itiraz edebilecek, başta azat edilen kölenin sahibiyle, onun yakınlarının devlete ve devlet hiyerarşisinde yer alan kişilere ceza ödeyeceği belirtilmektedir:
“Bu bitigteki söztin öngi bolsar biz ulug suuka bir altun yastuk aka ini tegitler birer kümüş yastuk ıdukkutka bir yastuk şazın ayguçıqa bir at kızgut ötünüp sözleri yorımazun “Bu senetteki sözden başka bir şey olursa, ulug süü’ye 1 altun yastuk, büyük ve küçük prenslere birer gümüş yastuk, İdikut’a (Uygur hükümdarına) bir yastuq, şazın ayguçı’lara (danışmanlara) bir at kızgut (ceza parası) ödenip sözleri geçerli olmasın” .
Özellikle bu belge bize, devlete ödenen cezalarla ilgili olarak diğer belgelerden daha fazla ipucu vermektedir. Söz konusu belge, diğer resmî para-mal cezalarının olduğu sözleşmelerde görülmeyen, daha sistematik bir ceza uygulamasının mevcut olduğunu gösteriyor. Bir başka deyişle bu belgedeki cezaların daha gelişmiş ve daha kapsamlı olduğu dikkati çekiyor. Kuşkusuz resmî para ve mal cezalarının geçtiği belgelerin tarihlerinin birbirinden farklı olabileceğini göz önüne almamız gerekiyor. Bu belge, muhtemelen devletin cezalardan daha geniş pay aldığı bir dönemden kalma bir belge olmalıdır. Ceza ödemesinde başta Büyük kağan (Ulug Süü) yanında, büyük kağana bağlı Uygur kağanı İdikut’a da ödeme yapıldığı görülüyor. Buradaki hiyerarşik düzeni göz önüne aldığımızda cezanın merkezde oturan Büyük Kağana 1 altun yastuk, onun halefleri olan prenslere birer gümüş yastuq, ardından Uygur kağanına (İdikut’a) bir yastuk ile devletin resmî danışmanlarına birer at verilmesi isteniyor. Bir başka sözleşme olan Mi01’de de resmî cezanın İdikut’a verildiğini görüyoruz.
Evlatlık Verme Sözleşmelerindeki Ceza Uygulamaları
İncelediğimiz 3 evlatlık verme sözleşmesinden[33] ikisi devlete ödenen resmî cezaları içerirken, bir sözleşmede (Ad03) cezanın, diğerlerinden farklı olarak, töreye göre verilmesi isteniyor.
Ad01 ve Ad02 numaralı evlatlık verme sözleşmelerinde cezaî yaptırımların devletin inisiyatifinde olduğunu görüyoruz. İncelediğimiz belgeler içinde oldukça eski tarihli kabul edebileceğimiz Ad01’de devletin koyduğu yasalar çerçevesinde bir cezanın uygulanacağı ayrıca belirtilmektedir:
Ad01
“men çintso ayag-ka tegimlig-niŋ inim içim oglum kam kadaşım ilmezün tartmazun apam birök ilgli tartıglı sakınsar savları yorumazun yasa-takı kın-ka tegsünler “Ben saygıdeğer Çintso’nun kardeşim, amcam, oğlum, akrabam karışmasın, çekip almasın eğer çekip alırlarsa sözleri geçerli olmasın yasadaki cezaya çarptırılsınlar”.
Evlat edinmeyle ilgili bu sözleşmede, evlat edinen kişinin yakınlarından itiraz edebilecek kişilere karşı, yukarıda zikredilen yasaya göre şu cezalar ödenecektir:
“Ögödey süüsinge iki yürüng atan ötünüp ambı balık tarugalarınga ederke yaraşu at birip Çintso ayagka tegimligke birke iki birip agır kınka tegirbiz “Ögödey majestelerine iki ak deve ödenip Ambı Balıq darugalarına eyere yaraşır at verip, saygıdeğer Çintso’ya bir yerine iki (evlatlık) verip ağır cezaya çarptırılırız”.
Bu belgenin Büyük kağan Ögödey döneminde düzenlenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu belgede resmî ceza ödemesinin para olarak değil mal olarak yapıldığı görülüyor. Devleti temsilen Ögödey’e 2 deve, devletin vilayetlerdeki idari temsilcileri, valileri durumundaki darugalara da birer at verilmesi isteniyor.
Burada dikkati çeken bir başka husus da sözleşmenin ihlalinden dolayı zararlı çıkan kişiye bire iki nisbetinde bir tazminatın mevcut oluşudur. Bu ibare devlete ödenen diğer remî cezaların olduğu belgelerde geçmemektedir.
Ad02 numaralı bir başka evlatlık verme belgesinde doğrudan devlet erkânının ismi zikredilmemekle birlikte, devlete ödenen resmî ceza olan kuvar (~ kuvpar) için itiraz eden kişilerin birer yastuq ödeyecekleri belirtilmektedir:
“Kayusı bu savtın agışsarbiz birer yastuk kuvar birüşürbiz “her hangimiz bu sözden dönerse (devlete) birer yastuk ceza parası vereceğiz”.
Vasiyetnamelerdeki Ceza Uygulamaları
Aile hukukunu ilgilendiren meselelerdeki cezaî uygulamaların da devlete ödenen resmî cezalardan olduğu anlaşılmaktadır.
Uygurlarda vasiyetnamelerin getirdiği hükümleri koruma altına almak ve yapılacak itirazlara karşı caydırıcı ve yaptırımcı olması bakımından verilecek cezalar vasiyet belgelerinde açıkça belirtilmektedir. Özellikle varislerin vasiyet hükümlerinden dolayı herhangi bir zarara ve haksızlığı uğramaması için bizzat murisin ağzından yapılan beyanlar ve itirazlar karşısındaki cezaî uygulamalar belgelerde yer alır. Vasiyetname hükümlerine itiraz edecek, dava açacaklar için para, mal ve dayak cezalarının mevcut olduğunu görmek mümkündür.
WP01[34] numaralı bir vasiyet belgesinde, kocanın eşine bıraktığı ev için itiraz edebilecek oğullara karşılık şu ceza uygulamaları geçer:
“oglum koşang ’esen kay-a olar ögey anamız biz-ke tgir alır-biz tip almazun katıl-mazun-lar apam birök alır-biz tip çamlasar-lar ulug süü-ke bir altun yastuk oglan tigit-lerke birer kümüş yastuk içgerü agılıg-ka bir yastuk içgerü agılıg-ka bir at birip agır kıyn-ka tgip sözleri yorımazun “Oğullarım Koşan, Esen Kaya onlar üvey annemiz bize aittir, alacağız diye müdahalede bulunmasınlar. Eğer alacağız diye dava ederlerse büyük majestelerine 1 altun yastuk, prenslere birer gümüş yastuk, iç hazineye bir yastuk, iç hazineye bir at verip, ağır cezaya çarptırılsın ve sözleri geçmesin” (WP017-17).
Aynı şekilde bir başka vasiyet belgesinde (WP02), murisin azatlık belgesi verdiği kişiye itiraz edecekler için benzer cezaî uygulamalar dikkati çekmektedir:
“ev-teki katınlarım mning tugmış-larım kim yme çmlamazun-lar çmlasar-lar içgerü agılıg-ka bir altun yastuk koço beginge bir at balıg beginge bir ud birip agır kıyn-ka tegzün “evdeki kadınlarım, benim akrabalarım her kim olursa itiraz etmesinler. İtiraz ederlerse (dava açarlarsa) iç hazineye 1 altun yastuk, Koço beyine 1 at, şehir beyine 1 sığır verip ağır cezaya çarptırılsınlar” (WP0211-16).
Vasiyetnamelerde, cezaların ödendiği kurumların doğrudan üst devlet kurumları olduğu dikkati çekiyor. Belgelerde geçen ulug süü’ye ‘ulu majesteleri (Büyük Kağan) bir altun yastuk verilmesi şartı geçmektedir. Bu cezaî ödemeye ek olarak prenslere birer gümüş yastuk, içgerü ağılık’a ‘saray hazinesine’ bir yastuk ile bir at verilmesi belgelerde yer almaktadır. Ayrıca bu ödemeleri yaparak ağır cezaya çarptırılmalarını ve sözlerinin geçerli olmamasını dilemektedir. Diğer bir vasiyetname belgesinde de iç hazineye 1 altın yastuk, Koço şehrinin hükümdar beylerine 1 at ve 1 sığır vererek itiraz edecek kişiler ağır cezaya çarptırılıyor.
Para ve mal ödemesiyle ilgili cezalar dışında WP04 numaralı belgede ise vasiyetnameye itiraz edecek kişinin ismi zikredilerek vasiyetten pay almaması ve kamçı cezasına çarptırılması istenmiştir.
Karışık İçerikli Sözleşmelerdeki Ceza Uygulamaları
Devlete ödenen mal ve para cezalarına, hukuk belgeleri içinde, içerik bakımından karışık konulu belgeler olarak nitelendirdiğimiz senetlerde de rastlamaktayız. Örneğin Mi01[35] numaralı bir senette; bir kız rehin olarak veriliyor ve sonra geri alınıyor. Geri alındıktan sonra kızın elbiseleri ve eşyaları konusunda herhangi bir itirazın yapılmaması isteniyor. Şayet itiraz edilecek olursa büyük majestelerine 5 altun yastuk, şehzadelerin herbirine bir altun yastuk, İdik-Kut’a bir altun yastuk ve Koçu şehrinin danışmanına bir gümüş yastuk verilecektir. Bu belgedeki ceza uygulaması dikkat çekicidir. Diğer senetlerde geçen ve devlete ödenen ceza oranlarıyla karşılaştırınca bu sözleşmedeki ceza oranının çok daha fazla ve ağır şartlarda olduğu görülüyor:
“Kim kayu kişi ineçike çam… kılmazunlar apam çam çarım kılsarlar ulug süüke biş altun yastuk aka ini tigitlerke birer altun yastuk kızgut ötünüp idukkutka bir altun yastuk kögürüp koço balık ayguçıka bir kümüş yastuk birip agır kıynka tegzünler “Her kim İneçi’ye itiraz… etmesinler, şayet itiraz ederlerse büyük majestelerine 5 altun yastuk, büyük küçük prenslere birer altın yastuk ceza parası ödenip İdikut’a 1 altın yastuk bırakıp Koço şehrinin danışmanına 1 gümüş yastuk verip ağır cezaya çarptırılsınlar” (Mi01).
Muhtemelen bu belge de diğer belgelerden daha geç bir tarihte hazırlanmış olmalıdır. Bir başka karışık içerikli belgede (Mi03); bir şahsın yanında çalışan köle kayboluyor. Kaybolan bu kölenin cesedini bir başka şahıs buluyor ve üzerindeki elbiseyi kendine mal ediyor. Bu elbise yüzünden kölenin sahibi ile kölenin elbisesini bulan arasında bir pazarlık yapılıyor. Neticede yapılan bu pazarlığa, kölenin sahibi itiraz edecek olursa büyük majestelerine 2 yastuk, miŋ begine 1 yastuk, Lükçüŋ darugasına yarım yastuk ceza ödeneceği ifade ediliyor:
“…ulug süüke 2 yastuk ötünüp miŋ begike 1 yastuk lükçüŋ targuıŋa yarım yastuk birip agır qın tgirmen “… Ulu majestlerine 2 yastuk ödenip bin beyine 1 yastuk, Lükçüŋ şehrinin darugasına yarım yastuk verip ağır cezaya çarptırılacağım.” (Mi03).
Uygur Sözleşmelerindeki Töre ve Yargı Hükümlerine Göre Ceza Uygulamaları
Uygur sözleşmelerinde resmî cezalar yanında, örfi yasalara dayanan töre ve yargıya göre cezalandırma da vardır. Bu tür cezalar; özel menfaatlerin zarara uğraması hâlinde tamamiyle maddî zararın tazmini yönündedir. Töre ve yargı hükümlerine göre olan cezalar daha ziyade borç-ödünç alma belgelerinde, rehin alma ve takas belgelerinde görülmektedir. İl yaŋınça ibaresinin yer aldığı bu sözleşmelerde ceza oranı, bulunulan ildeki töreye göre belirlenmektedir. Bu tür cezaî işlemlerde devletin herhangi bir pay almadığı görülür. Ödünç alma, rehin ve takas belgelerinde geçen cezalar genellikle benzer özellikler taşımakla birlikte, bazı istisnalar da bulunmaktadır. Örneğin genellikle resmî cezaî işlemlerin yer aldığı evlatlık verme belgelerinden birinde cezanın töreye göre yapılması talep ediliyor. Ad03 numaralı sözleşmede, evlat edinmeye itiraz edecek kişilerin törü yargu yosunı birle ata yazmış yazukka tegsün “töre yargı kanunu ile ataların yazdığı cezaya çarptırılsın” şeklinde bir ibare geçmektedir.
Sözleşmelerin türüne göre cezai işlemler ve cezalandırmaların kaynakları değişebilmektedir. Örneğin özel borç ilişkilerini ilgilendiren ödünç alma belgelerinde cezai uygulama olarak faizler dikkati çekiyor:
a. Ödünç Alma Sözleşmelerindeki Uygulamalar
Uygur hukuk belgeleri içinde sayıca en kalabalık grup ödünç alma belgeleridir. İncelediğimiz 30 ödünç alma belgesinin36 hemen hemen hepsinde ceza uygulamasının il yaŋınça “il kanununa, töresine göre” olduğu görülmektedir. Bu sözleşmelerdeki ceza uygulamaları, ödünç alınan bir nesnenin geri verilmemesi durumunda, ödünç veren kişinin mağdur olmaması için caydırıcı bir önlem olarak yer almaktadır. İncelediğimiz ödünç alma sözleşmelerinde; aynı mal cinsinden veya başka bir üründen, örfî yasalara göre değişik faiz oranlarını içeren ceza ödemeleri dikkati çekmektedir:
“Luu yıl ekinti ay beş otuz-ka maŋa torçı-[k]a süç[üg]-ke böz [ker]gek bolup k(a)yımtu-tın bir y(a)rım böz aldım küz y(a)ŋı-ta otuzar tenbin süçüg-ni bir kap berürmen bermedin keçür-ser-men il yaŋınç-a asıgı bilä köni berürmen “Ejderha yılı, ikinci ay(ın), yirmi beşinde bana Torçı’ya şarap karşılığında pamuklu kumaş gerek olup Kayımtu’dan bir buçuk pamuklu kumaş aldım, güz gününde otuzar tenbin şarabı bir kap vereceğim. Vermeden (zamanı) geçirirsem il kanunlarınca faizi ile doğruca vereceğim” (Lo14).
Sözleşmelerde ödünç alınan nesnenin geri ödemesindeki faiz oranlarının genelde yüksek olduğu görülür. Sözleşmelerde yer alan ceza faizlerinin oranı ile ilgili ise açık bir ifade yer almamaktadır. Bunlar muhtemelen, sözleşmenin hukuken tâbi olduğu il kanununa göre değişen oranlarda olmaktadır:
b. Rehin Verme Sözleşmelerindeki Uygulamalar
Rehin verme belgelerinde[37] de cezaî uygulamaların örfî kurallara göre düzenlendiği anlaşılmaktadır. Pl01 numaralı belgede cezaî işlem olarak faiz ödemesi istenmiştir. Bir başka rehin belgesinde (Pl02) dikkati çeken husus ise rehin alma ile ilgili özel bir yasanın mevcut olduğudur:
“men sambokdu tutung birtke … bolmışka ton etük adak baş birmez-men ev teg yogun iş işletser men il-niŋ tutug y(a)ŋınça birürmän kalmış turuşı yaŋı tutug y(a)ŋınça bolzun “Ben Samboqdu, Tutung birt (vergisi için) …Bolmış’a baştan ayağa giyim-kuşam, ayakkabı vermem. Eğer onu evde yoğun işte çalıştırırsam, ilin rehin yasasına göre vereceğim. Geri kalan yaşantısı yeni rehin yasasına göre olsun”.
Sonuç
Genel olarak Uygur hukuk belgelerindeki ceza uygulamaları; kişisel menfaatlerin zarara uğraması durumunda, maddî zararın faiziyle tazmini ya da devlete ödenen özel tazminatlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ölüm ve dayak gibi daha ağır cezaları, devlete karşı işlenen suçlarda görmekteyiz. Kişinin özellikle mülkiyet haklarıyla ilgili hususlarda, başlangıçta örfî hukuk uygulamalarının geçerli olduğunu daha sonra devletin tekelinde olan ceza uygulamalarının yerleştiğini anlamaktayız. Sözleşmelerdeki bu uygulama farklılıkları, bize bir anlamda Uygur ceza hukukunun gelişim tarihini de yansıtmaktadır.
Genellikle ceza hukuku açısından bakıldığında malî tazminlerin, kişiler arasındaki uyuşma (diyet) süreciyle yapıldığı görülmektedir. Genellikle bire karşı iki şeklindeki diyet uygulaması yanında, değişen faiz oranlarındaki geri ödemelerin Uygur sözleşmelerinde yer aldığı görülür. Bu sözleşmelerde cezayı ödeyen kişi, anlaşmayı bozmak isteyen üçüncü kişilerdir. Sözleşmelerdeki bu tür cezalar, doğrudan önleme ve caydırıcılık fonksiyonunda olup, asıl sorumlu olan kişinin karşı tarafa bir güvence vermesi şeklinde görülür.
İslamiyetin kabulünden önce Türk devletlerinde ceza hukuku bakımından tek yetkili devlet idi. Ancak halkın oluşturduğu, yazılı olmayan örfî kanunların da bu ceza hukuku içinde işlevsel bir yere sahip olduğunu görüyoruz. Özellikle kişiler arasındaki anlaşmaların bozulmasında, uyuşma sürecinin etkili olması ve cezaî tazminlerin devlete değil, mağdur olan kişiye yapılması hususu dikkat çekicidir.
Uygur belgelerinin bir kısmında ceza ödemelerinin mağdur olan kişiye değil, devlet kurumuna yapıldığı görülür. Muhtemelen devlet de bundan bir tür gelir elde ediyordu. Eldeki sözleşmelerin tarihlerinin farklı yıllara ve farklı siyasî dönemlere ait olması, aynı işlemlerde farklı ceza uygulamalarını görmemizi de mümkün kılmaktadır. Örneğin Uygurlarda sözleşmelerde başlangıçta mağdur olana ödenen ceza, sonradan mağdur yanında devlete de ödenmeye başlanmıştır.
Devletin bu cezalardan pay alması Uygurlarda, Cengiz tâbiyetinden sonra olmalıdır. Bilindiği gibi 1209 yılında Uygurlar Cengiz İmparatorluğuna tâbi olmuşlardır. Cengizliler yayıldıkları bölgede devlet kurumunu geliştirip güçlendikten sonra da cezalandırma yetkisini devletin tekeline almışlardır. Resmî cezaların ödenmesinde ilk sırayı merkezdeki büyük kağan (ulug süü) almaktadır. Birkaç belgede büyük kağan ve onun beylerinin ardından cezaî ödemelerin yapıldığı Uygur hükümdarı İdikut gelmektedir. Merkezdeki Büyük kağanlığın bu ceza ödemelerinden bir gelir elde ettiğini de görmekteyiz. Buna göre Uygurlardaki ceza uygulamalarının Cengiz tabiyetinden sonra değiştiğini söylememiz mümkündür.
Uygurlarda cezayı da içine alan hukuk sisteminin kaynakları meselesinin ayrı bir araştırmanın konusu olduğunu belirtmiştik. Bu hukuk anlayışını şekillendiren Türk örfî yasaların, ayrıca devleti yönetenlerin koyduğu resmî yasaların yanında içinde tüm Asya milletlerinin (Çin, Hint, Moğol) dâhil olduğu müşterek bir hukuk düzeninin de etkisi olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Kaynağı ne olursa olsun, yerleşik, medeni bir toplum olarak Uygurların bu hukuk düzenini, toplumsal yaşamlarında başarılı bir şekilde uyguladıklarını, sözkonusu hukuk belgeleri bize açık bir şekilde göstermektedir.