ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Fahri Ç. Derin

Anahtar Kelimeler: Tüfengçibaşı Ârif Efendi, III. Selim Devri, III. Selim Islahatları, Nizam-ı Cedid, IV. Mustafa

Osmanlı tarihinin III. Selim devri ve onu takip eden ıslahat teşebbüsleri ile dolu, buhranlı günlerini hikâye eden eserler arasında, Tüfengçi-başı Ârif Efendi Tarihçesi adıyle tanınan eser, hiç şüphesiz, orijinal kaynaklardan biridir. Eserin yazarı olan Mehmed Arif Efendi, Ankaralı veya başka bir söylentiye göre de İzmirlidir. Fatin Tezkiresi’ne göre, h. 1171 (1757/1758) yılında doğmuş olup İstanbula gelerek sarayda eğitim ve öğrenim görmüştür. Câbî Said Efendi’de bulunan bir kayıt da bunu doğrular niteliktedir. Arif Efendi, sonradan ilmiye sınıfına geçmiş, 1230 (1815)’da Yenişehr-i Fener, 1232 (1817)’de Edirne kadılıklarında bulunmuş, 1239(1823/1824)’da Mekke, 1242 (1826/1827)’de İstanbul payelerini kazanmıştır, ölümü, 12 Şevval 1243 (27 Nisan 1828)’tedir.

Arif Efendi, eserinde, III. Selim devrinde ihdas edilen Nizâm-ı Cedîd ıslahatına kısaca dokunduktan sonra, Kabakçı isyanı diye anılan isyanı, III. Selim’in hal' ve IV. Mustafa’nın cülûsunu ve saltanatının ilk günlerini oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatmakta ve olayları 22 Şaban 1221 (4 Ekim 1806) gününe kadar getirmektedir. Arif Efendi’nin olaylara bizzat tanık olması, eserine önem kazandıran hu-suslardan biridir. Bu bakımdan, Cevdet Paşa’dan başlayarak bu devri inceleyen yazarlar, onun eserinden yararlanmışlardır. Biz, bu kaynaktan daha geniş ölçüde yararlanmayı mümkün kılabilmek için Tarihçe’nin yayımlanmasını uygun bulduk.

Tarihçe’nin tespit edebildiğimiz iki nüshası mevcuttur :

1 — Veliyüddin Efendi Ktb. Cevdet Paşa kitapları, No. 3374/77 (Bayezid Devlet Kütüphanesi içinde, V nüshası). Eserin 1a sayfasında “Esbak Tüfengçibaşı olup İstanbul ma'zûllerinden olduğu halde vefat eden Ârif Efendi’nin eser-i hâmesidir” ibâresi mevcuttur.

2 — Hazine Ktb. No. 1595 (Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi içinde, H nüshası). Eb’adı: 215X125 mm.; yaprak: 48; yazı: talik; satır: 15; istinsah tarihi ve müstensih adı mevcut değil.

Bu iki nüshadan ikincisinin daha süslü bir üslupla ve miktarı çok olmayan değişik bazı ifadelerle yazıldığı görülmekte ve kullanılan ifadeden IV. Mustafa’ya sunulduğu sanılmaktadır. Biz, daha sade ve tarafsız bir ifade ile yazıldığına kanaat getirdiğimiz V nüshasını esas metin olarak aldık ve H nüshasıyla aralarındaki farkları sayfa altında dipnotları şeklinde gösterdik. Metinde geçen kişiler ve tarihler hak-kında, başka bir makalemizde bilgi verildiği için burada aynı açık-lamaların tekrarından kaçındık.

Tüfengçi-başı Ârif Efendi Tarihçesi

Erbâb-ı elbâba pûşîde ve mestur değildir ki ذا اراد الله تعالى ثيئأ هيا٠ اسباب fehvâsınca Sultan Mustafa Han ibnü’s-sultan Abdülhamid Efendimiz Hazretlerini taht-ı âlî-baht-ı Osmânî üzre cülûs-ı hümâyûnlarına irâde-i ezeliyye-i Rabbani ta'allûk etmekden nâşî bundan mukaddem Sultan Selim Han-ı Sâlis Efendimiz Hazretleri’nin on üç seneden berü vaz' u tesis ettiği kanûn ve Nizâm-ı Cedîd-i askeriyyeye Levent Çiftliği’nde ve Üsküdar ve Anadolu’da semt semt kışlalar binâ ve inşâ ve derûnlarını mu'allem askerde imlâ eylediğiyçün envâ'-ı niza ve muhârebe ve erâcîf ve muhâvere hudûsu ile yeniçeri- yârun nefsâniyyet-i şedide ve ağrâz-ı ekîdesi vukû' bulup işbu iki sınıf asâkir-i Devlet-i Aliyye beyninde münâfese ve adâvet mütezâyid ve efzûn ve Nizâm-ı Cedîd askerine iyâzen bi’llahi te'âlâ tekfir derecesinde mu'âmeleleri rûnümûn olduğundan mâ'adâ îrâd-ı Cedîd nâmıyle vaz' ve cem' ve tahsil olunan emvâl ve irâdât bi’z- zarûre gûnâgûn mezâlim ve ta'addi ve kavgaya bâdî olduğu zâhir ve hademe-i devlet ve erkân-ı saltanat beyninde müşterek olan menâfi-i kesîre dahi nice seneden berü enderûn ve bîrûnda sekiz dokuz şahsa münhasır olmağla şâirleri mahrûm ve me’yûs ve bu evzâ' teneffür-i külûb-ı nâsa sebeb olmak ve nefsü’l-emirde etvâr ve reftarları sûret-i hasenedc ise dahi bu cihetten kabûl-ı âmme bulunmayup kâffe-i ef'âl ve ârâları mecmû'-ı nâsa zişt ü kerih görünmeğin bir fitne ve fesâd zuhuriyle bunların ve bu güne haletlerin zeval ü def‘ olmasına cümle temenni ve isti'dâd-ı tam ve terakkubu intizâr hâsıl u müheyyâ oldu.

Sebeb-i Zuhûr-ı Mukaddime-i Fesâd-ı Yamakân ve Yeniçeriyân-ı kıla’-ı seb'a der Boğaz-ı Bahr-i Siyâh.

İşbu 1221 senesi evâilinde Devlet-i Aliyye üzerinde Rusyalu bağteten nakz-i ahd ve fesh-i sulh ile hudûdda bulunan kıla' ve serhaddât-ı hakaniyye ve bilâd-ı islâmiyyeye nâgehan hücûm ve istilâ ettiği eclden def' ve tenkil ve kahr [u] istîsâl için Asitâne’den Sadrıâzam ve ricâl-i devlet ve dergâh-ı âlî yeniçerileri ve Ağası ve zâbitânı ve sâir ocaklu livâ-i sa'âdet sâyesinde ihrâc olunan ordu-yı hümâyûnla azimet etmeleri ile sefer ve cihâd kapusu güşad olup savb-ı Rumeli’ye azimet ile Âsitâne-i aliyye’de lâzım gelen menâsıb-ı ricâl-i devlete ve şâir merâtibe vekiller nasb u ta'yîn olunduktan sonra Karadeniz’in Rumeli ve Anadolu sevâhilini dahi Rusya donanması tasallutundan muhafaza ve Karadeniz Boğazı’nda (2 a) vâki’ kıla'-ı sebaya istihkâm ve metanet ve tertîb-i asâkir ile muhârese lâzım gelmeğin Boğaz-ı mezbûrun Rumeli cânibinde muktazi olan mahallere tabyeler inşâsıyle toplar vaz’ içün Selim Sâbit Efendi ve Anadolu cânibine kezalik Seyyid Mehmed Efendi Binâ Emini nasb olunarak irsâl ve bu husûsları tanzim ve rü’yet ve irâde-i Devlet-i Aliyye’yi icra ve temsil içün cümlesinin üzerine Reisülküttâb-ı esbak Mahmud Râif Efendi nezâret eylemek içün b'as ve isbâl kılınmış olmağın tanzîm-i umûr-ı mezkûr ile meşgûl oldukları hengâmelerde Levent Çiftliği’nde mukîm Nizâm-ı Cedîd askerîsinden bir gürûh Hınzır Deresi nâm mahalle ve o havâli muhâfazasına ta’biye ve tavtîn ve Üsküdar Nizâm-ı Cedîd askerîsinden bir gürûh dahi Fil Burnu ve şâir mahaller muhâresesinc vaz' u teşhîn olunup aralık aralık kışlalardan asker celb ve nakli ile zikrolunan Boğaz kal'elerinde asâkir-i merkûmenin tekessürü ve fi’l-asl muhâfazada bulunan yamakan ve yeniçeriyânın idâdına gâlib gelüp cüyûş-ı merkûmun kesret ve yamakların kılleti hasebiyle Nizâm-ı Cedîd askerîsine mahsûs olan elbise ve kisve telbîsi ve harbeh tüfeng istimali teklif olunacağını ve adem-i kabûllerinde dahi Nizâm-ı Cedîd askerîsinden kesret üzere içlerinde bulunmalarıyle cebren ve kerhen vatanları mesabesinde olup alâka-i külliyeleri olan kal’elerden tard ve def’ olunacaklarını zu’mlarınca tavr-ı hareketlerinde hissetmeleriyle aralık aralık tenha mahallerde cem'iyyet eyleyerek "biz eben an ceddin yeniçeriyüz Nizâm-ı Cedîd libâsın giyüp yeni baştan asker olmak mümkün ve mutasavver değildir" deyu kîl u kâl hudûs etmeğe başladı ve bu esnâda Bostancı-başı Hüseyin Şakir Bey dahi bu maslahatı teshil ve temşiyete me’mûr olmağın câ-be-câ Boğaz-ı mezkûr canibine sandal-süvâr-ı azimet ve mûmâileyh Mahmud Râif Efendi ile bu husûsu müzâkere ve meşveret ile bazı yamaklara hafîce "Behey canım sizin bu yerlerde alâka-i külliyeniz ve bağ ve bostânınuz olup sâye-i pâdışâhîde rahat ve safâ ile ta'ayyüş ediyorsunuz, ne var Nizâm-ı Cedîd askerîsi olsanız ve kisvesini giyseniz yevmiyye ve esâmeniz ziyâde ve tayinleriniz mükemmel olarak yine kemâkân (2 b) mahâllerinizde ve kal'elerde muhafaza hizmetinde ikâmet ile kâr u kisbinîzde olsanız ne be’is var, bunda her veçhile menfa'atlü ve hayırlu maslahattır” dedikçe "Biz kuloğlu kul ve yeniçerioğlu yeniçeriyiz" diyerek sa'at besa'at âteiş-i gayz u kinleri alev-hîz-i iştî‘âl olmağa başladı ve bu esnada Şehriyâr-ı müşarünileyh Hazretleri cum’a günü Sultan Bayezid-i Veli câmi'-i şerifi selâmlığında arzu sohbete dâhil olan Segban-başı Mehmed Arif Ağa’ya: "Ağa, ordunun azimeti sebebiyle İstanbul hâli ve kolluklarda yeniçeri neferatı az kalmağın Nizâm-ı Cedid askerîsinden her bir kolluğa üçer beşer adam koşam münâsib olmaz mı?” buyurduklarında Segban-başı-i mumaileyh "Emr ü ferman pâdişâhımız Efendimizindir, ancak kulunuz bir vekil kölenizim, irâde-i şahaneleri buyurulur ise bu husûsu orduda Yeniçeri Ağası kulunuza bir kerre yazayım” dedikde Şehriyâr-ı müşarünileyh "Yok yazma dursun, istemem” dediği kelâm dahi Yeniçeri Ocağı beyninde hafi havadis olup Yeni-Odalar ve Eski-Odalar kışlalarında gecelerde cem’iyyet ve akd-i meşveret ve nâs arasında kil u kâl ve güft-gû ve erâcîf çoğalıp esvâk ve dekâkin havâdisât ve türrehâtla doldu ve bu günlerde Eski ve Yeni-Oda’lar kışlalarında Boğaz-ı mezkûr yamakları tarafından hafice ta'lîm-i fitne içün gönderilen tebdîl-i câme Kara Kullukcular Ocaklu tarafından şu güne hareket etsinler ve şu veçhile davransınlar deyû tefhim olunduğuna mebni tâ ki iki yüz yirmi iki senesi mâh-ı rebî'ü’l-evvelin on altıncı pazar günü Karadeniz Boğazı’nda vâki' kıla'-ı seb'anın mezbûrûn neferât ve yamakları olan yeniçeriler bi’l-ittifak ikâz-ı fitne ve fesada mübaşeret ve bir mahâlde tecemmü' ederek akd-i şûrâ ve meşveretleri üzerine Macar tâbyesinin zabiti bulunan Halil Haseki gelüp “Ne sohbet ediyorsunuz, bu cem'iyyetin sebebi nedir ? Dağılın!” deyince neferât-ı merkûme huşûnet üzere Haseki-i mezbûre cevâb ile mukabele ve giderek beyinlerinde muhâvere ve müşâteme hudûsü ile ihtirâ‘-ı fitne ve fesada bahâne-cû olan mezkûr yamaklar Haseki-i mezbûru paraladıkları haber-i bâridi Rumeli Kavak kal'esinde ikâmet ve umûr-ı (3 a) kılâ'a nezâret eden mûmâileyh Mahmud Râif Efendi’ye vârid oldukda siyâk u sibâk-ı ahvâlden kenduye dahi suikast edeceklerini cezm ve tayakkun ile ol mahâlden icâleten zevrak-süvâr-ı firâr olmuş ise de verâsından on beş kadar yamak kayıkları ile deryâdan ta'kîb ve Büyükdere’de mûmâileyhe vusûl ve tüfeng endâhtı ile yamak Kara Ali mezbûr Efendi’yi yanındaki hizmetkâriyle ma'an idâmdan sonra avdet ve Umur yeri’nde tecemmü' edüp meşveret üzereler iken Macar tâbyesi zâbiti ve ağası olan Hassa Hasekilerden Halil Ağa gürûh-ı cem'iyyetine vürûd ile bunlara tefhîm-i kelâm ve merâm sadedinde olmak hulyâsında olıcak fitne ve bahane cüst-cû eden fi’e-i yamakân derhal Halil Haseki’yi dahi paralamak ile bu sûretle mezbûr Boğaz yamakları izhâr-ı ısyân ve ilân-ı tuğyan etdikleri haberi bu tarafda sâmia-yi Devlet-i Aliyye’ye mün'akis oldukda cânib-i saltanat-ı seniyyeden def’ ve teskîn-i fitneleriyçün Bostancı-başı Şâkir Bey ta'yîn olunup iki def'a sandal ile Boğaz’a azimet ve gâile-i fesâdı def' ve teskin edemeyeceğini derk ve fehm ile gâh Büyükdere’den gâh Bebek’den avdet edüp piç ü tâb-ı hayret ve ıztırâb ile kat'-ı ümmid eyledi. Paşa Kapusu’nda dahi Kaymakam Musa Paşa huzûrunda ricâl-i devlet def‘-i fitne içün iki gün meşveret edüp gâh asker-i cedîd irsâli ile def' ve tenkil ve gâh şâyed deryâdan İstanbul’a vürûd ve hücûm dâiyesinde olurlar ise bahren istisâlleriçün Tersâne-i Âmire yerlisi meyân-ı deryâda mürurlarına mâni' ve hâciz olmak tedbîrine teşebbüsden nâşî Tersâne liman Reisi Bâb-ı Âli’ye ihzâr olunup bu husûs dahi müzâkere olunduysa da elhâsıl rû-gerdânî-i baht u tâli’ hasebiyle bir tedbîr-i savâba muvaffak olamayup birkaç gün böyle perişân-ı rey ve şu'ûr oldukları hâlde şehr-i mezbûrun on sekizinci salı günü fesâd-ı mezkûrun def' iyçün Yeniçeri Ocağı’ndan Orta mütevellileri ve Orta ihtiyârlan ve aşçı ustaları ve yazıcılardan otuz kırk kimesne taraf-ı Devlet-i Aliyye’den Boğaz’a gönderilmiş ise dahi usât-ı merkûme cem'iyyet-i tâmme ile İstanbul’a azimet dâiyesinde bulunduklarına mebni Büyükdere’ye vürûdlarında meb'ûslara bi’t-tesadüf tarafeyn birbirleriyle mülâki olup hafi mukavele ve ittifaka mebni tarîk-i fitne ve fesâdı zîr u bâlâsiylc müzâkere ve meşveret ve sûret-i zâhirde mezbûrlara (3 b) her ne kadar nush u pend etdiler ise de kat'â havâle-i gûş u itibâr etmeyerek inâdlarında ısrar ile azm u tasmîmlerinden rücû’ eylemediklerini zikrolunan me’mûrlar müşahede etmeleriyle nâçâr-ı ca'lî me’yûsen avd u insirâflarında fi’e-i usât içlerinden Kastamonulu Yirmi-Dört Segbanın Kabakçı Mustafa ve Yirmi-Beş cemâ'atin İbiş ve Altmış-Dörd’ün Arnavut Ali ve Ahıshalı Memiş nâmân kimesneleri intihâb ve kendülerine serkerde nasb kılup cümlesi bu dört kimesnenin emr ü reyi üzere hareket ve kulluğunu ahd u iltizâm ile kasd u azimet etdikleri ve Nizâm-ı Cedîd bertarâf olmadıkça azimet ve teveccühlerinden dönmemek üzere eymân u peymân ve ittifak u ittihâd üzere kılıç atlayup yekdil ve yekcihet oldukdan sonra,

mâh-ı mezbûrun on dokuzuncu çarşamba günü Şehriyâr-ı gerdûn- iktidâr Hazretleri Kaymakam Paşa’yı Sarây-ı Humâyûn’da vâki' Sünnet Oda’sına ihzâr edüp ahrâm-nişân-i huzûr-ı tâcdârîleri oldukda .. Paşa, bu ne güne haleldir, bu Karadeniz Boğazı'ndaki fitne ne içün def' olmuyor? Bu neden iktizâ ediyor?" deyu suâlinde Kaymakam Paşa zemin-bûs-ı sükût olıcak "Bu işlere sebeb benim hilmiyetimdir" buyurmalariyle tekrar "Vâki'a benim hilmiyetimden iktizâ ediyor." demişler. Fitne-i usât yevm-i mezbûrda ba'de’l-asr Büyükdere Çayırı’ndan cem'iyyet-i kübrâ ve gürûh-ı enbûhları ile hareket ve berren ve bahren Tophâne’ye azimet ve önlerine gelen eşhâsı sevâd-ı cem'iyyetlerine ilhak ve reh-i rastlarında olan halkı alaylarına da'vet ederek ba'de’l-ışâ Tophâne-i Âmire’ye vusûllerinde Topçu Ocağı neferât ve zâbitânı ile mükâleme ve mu'âhcde ve dâire-i ittifaklarına idhâlden sonra ocaklarının kazganını âmâde-i ittifâk ve ittihâl eyleyerek Tophâne Meydâm’na ihrâç etdiler. Bu peyâm-ı muhiş ol gece Şehriyâr-ı müşarünileyhin ma'lûm-ı hümâyûnları oldukda cevf-i leylde Kaymakam Paşa’ya irsâl-i haber ile tulû‘-ı fecr hengâmı nezd-i şâhânelerine Yeniçeri ocaklusundan üç beş âdem icâletcn taleb etmekden nâşî Kaymakam Paşa ve Segban-başı Mehmed Ârif Ağa ma'iyyet ve marifetleriyle tulû’-ı fecr vaktinde Yetmiş-Beş cemâ'atin kâtibi Kazgânî Ömer Efendi ve Yirmi-Beş bölüğün ihtiyân Kazgânî Laz Hacı Mustafa ve Yirmi-Beş (4 a) cemâ'atin mütevellisi Hacı Süley-man ve Dokuzuncu cemâ'atin mütevellisi Mustafa ve Altmış-Dört cemâ'atin mütevellisi Hacı Yakub ve On-Yedi Bölüğün Arnavud Hacı Mehmed Oda-başı ve Ser-Turna Osman ve Ser-Turna Ali ve Ocak Muhzırı biecmaihim bunlar Sünnet Odası’nda huzûr-ı şâhâneye dâhil ve makam-ı edebde dest beste-i huzû' kâim olduklarında Şehriyâr-ı müşârünileyh bükâ ederek cümleye hitâb edüb "Bu cem'iyyetin sebebi nedir- Eğer kavgaları Nizâm-ı Cedîd ifün ise ben bunları Nizâm-ı Cedîd askeri edecek değilim ve şimden sonra Nizâm-ı Cedid'i ref' ü def' etdim, işte Segban-baçı Ağa-ya tenbîh eyledim, varsun Nizâm-ı Cedîd kışlalarına kilit ursun ve kurçun akıtsın. Bu cemi'iyyeti def' edin. Piriniz açkına olsun" dedikde mecmû’u zemîn bûs edüp avdet ederler iken içlerinden birisine "Sen Kazgânî Ömer Efendi değil misin-" deyu suâl buyurmuşlar. Bu sûretle huzûr-ı hümâyûnlarından ric'aderinde Ağa Kapusu’na dahi Ocaklu ale’s-seher cem’ olup ol zamân huzûr-ı hümâyûna gidenlere müterakkıb idiler. Vakta ki Segban-başı mahiyyetinde olanlar ile Ağa Kapusu’na vürûd eylediklerinde Segban-başı binek taşına çıkup pâdişâhın emr ü taçkrfrini hâzır ve müheyyâ olan Ocaklu’ya ifâde ve beyân etdikde cümlesi bi’l-ittifâk sayha ve feryâd edüb “Bu sözlere itimâd etmeyüz; Nizâm-ı Cedid’i ref ' etmez, çimdiye kadar bu Nizâm-ı Cedîd içün Edirne ve Tekfur dağı ve Rumeli ve Anadolu'da nice maddeler vukû' bulup bunca nüfûs-ı kesîre telef oldu, âlem zulümle doldu, memâlik harâb oldu, yine Nizâm-ı Cedid’i etmedi ve etmez" deyu bir ağızdan çağrışdılar ve "Bizler bu fitneyi ref' ve teskin edemeyiz" deyû kat'î cevab verdiklerinde Segban-başı dahi çâre bulamayub Divânhâneye doğru savuşdukda orada bulunan ma'lûm ve müte'ayyin dört yüz kadar Ocak ihtiyarları ve söz sâhibleri Süleymâniye Câmi'-i şerifi havlisine avdet ile hâl neye müncer olacak deyu cem’ ü müterakkıb oldular. Kaymakam Paşa dahi huzûr-ı hümâyûndan Bâb-ı Âlî’ye avdetde Şeyhülislâm Efendi’yi ve sudûr-i kirâm ve ulema-yı ızâmı tebdîl-i kıyafet ve ricâl-i devleti dahi cem' edüp def‘-i fitne içün akd-i meşveret ile (4 b) sohbet üzere iken nâgehân şehr-i mezbûrun yirminci perşembe günü ale’s-sabah cem'iyyet-i mezkûreye topçu neferâtı ve Galata yeniçerileri ve her fırkadan ecnâs-ı muhtelife-i mütenevvi'a iltihak ile Tophâne ve o sevâhilden müsellâh olarak fevc fevc mavna ve piyâdelere süvâr olup bayraklariyle İslambol’a güzâr ve Unkapanı ve Cebe Ali Kapusu’ndan duhûl ve Eski Yeni Odalar kışlasına teveccühlerini Paşa Kapusu’nda olan ulemâ ve ricâl-i devlet gûş etdiklerinde ulemâdan ma'ada vesvesesi olan ricâl-i devlet firar ve ihtifâ kaydına düşdüler. Bu hilâlde ulemây-ı ızâm dâîleri Enderûn-ı humâyûn’a azimetle cânib-i pâdişâhîde bulunalım deyu rikâb-ı hümâyûna telhis olunduysa da gelmemelerine ve Bâb-ı âsafî’de ve Ağa Kapusu’nda tevakkuf eylemelerine dâir cânib-i şehriyâr-ı mûşârünileyhden cevâb sudûr eyledi. Bu tarafda Süleymâniye havlisinde müetemi' olan ihtiyârlar ve söz sâhibleri dahi usât-ı merkûmenin mürurlarını istimâ’ etdikleri vakt idi ki Ocak Baş Çavuşu Kahveci Mustafa Ağa Segban-başı tarafından Süleymâniye’ye vürûd ile “Beş on ihtiyar ve söz anlarlar gelsün, bu fitne ve fesâdun def‘i çâresini söyleşelim” demekle beş on ihtiyar Süleymâniye’den Ağa Kapusu’na vardıklarında Segban-başı bunlara hitâb edüp “Ne rey edersiniz, Pâdişâh şu fitnenin def‘ini matlûb ediyor, ne tedbîr edersiniz ne yapalım" deyince ihtiyarlar “Siz bilirsiniz" deyu mukabele etdiklerinde tekrar Segban-başı "Allah aşkına olsun söyleyin buna çâre nedir ?” diyerek hitâb etdikde cevâb verdiler ki "Şeyhülislâm Efendi’yi ve Sadreyn Efendileri bu mahâlle yettirelim bu husûsda müzâkere ve meşveret edelim, bakalım fesâdın def‘i ne sûretle olur" demeleriyle Segban-başı “Şeyhülislâm Efendi Ağa Kapusu’na yelmek kanun mudur, vukû'u var mıdır?" deyu suâlinde "Vukû'u vardır, kanundur" dediklerine mebnî Dergâh-ı Âlî Baş Kâtibini der-akab Bâb-ı Âlî’ye irsallerinde Şeyhül-islâm Seyyid Mehmed Ataullah Efendi başı şâl ile melfûfen ve Sadr-ı Rumeli Ahmed Muhtar Efendi ve Sadr-ı Anadolu Mehmed Hafîd Efendi Ağa Kapusu’na vürûdlarında tekrar Süleymâniye’den ihtiyârlar ve söz sâhibleri Ağa Kapusu’na gelüp (5 a) Segban-başı’ya “Bize izin verin kışlalarımıza yidelim, asker kışlalarımıza dolmuşlar yelen yoldaşları yerleşdirelim" demeleriyle Segban-başı “Göreyim sizi bir ferde zarar ve ziyân olmasun" deyu tenbîh ile icâzet verdikde cümlesi Yeni Odalar kışlasına avdet etdiler.

Mürür-ı usât-ı asâkir ez Tophâne-i Amire be Asitâne ve duhül-kerden-i îşân be-meştâ-yı Cedid Odahâ ve iltifâk-kerden-i cümle-i yeniçeriyân-ı Dergâh-ı Âlî

Çün yevm-i mezbûrda fi’e-i usât Tophane’den İstanbul’a mürur ve kışlalara duhûl ederler iken Ağa Kapusu tarafından zikr olunan ihtiyârân ve söz sâhibleri ve cümle yeniçeriyân serkerdegân ve asâkiri istikbâl ile vürûd edüp Meydân-ı Lahm’de Tekye ta'bîr olunan mahâlde cümlesi akd-i ittifâk ile yek-dil ve yek-cihet olup der-akab kazganları Meydân’a ihrâc ve Cebeciler Ocağı’na dahi bir bayrak asker gönderüp cebehâne neferâtını ve kazganlarını davet ve getirüp ittifâk ve ittihâd ve ahd ü misâklarına idhâl edüp Meydân-ı Lahm deryâ-yı asker-i bî-pâyân ile doldu.

Tahrîr-i isimhâ-i ba'zî ez-ricâl-i enderûn ve bîrûn be-defter berây-ı idâm-ı îşân ve irsal ü istid'a-kerden ez-cenâb-ı Şehriyâr-ı müşârünileyh

Bundan sonra ihtiyârlar ve söz sâhibleri ve serkerdeler yevm-i mezbûrda müzâkere ve meşveret edüp bir defter tahrîr ü terkîm ve en-derûn ve bîrûnda olan meşâhir-i ricâlden Kethudâ İbrâhim Nesim Efendi ve Hacı İbrâhim Efendi ve Kethudâ Memiş Efendi ve Reis Safî Ahmed Efendi ve Vâlide Kethüdası Yusuf Ağa ve Sır Kâtibi Ahmed Efendi ve Mabeynci Ahmed Bey ve Darbhâne Emini Ebûbekir Efendi ve Defterdâr-ı İrâd-ı Cedîd Ahmed Bey ve Kapan Nâibi Lûtfullah Efendi’yi derûn-ı deftere derc ile “Bu kimseleri hayyen ve meyyiten Pâdişâhımız'dan taleb ederiz. Bunlar mülkü harâb u yebâb etdiler; bu âdemler bize teslim olunsun" deyu defter-i mezbûru Kaymakam Paşa’ya irsalden sonra “Bizim maslahatımız burada görülmeyicek Sultan Ahmed cami'inde vâki' At Meydânı'na gideriz ve emvâl-i ahâli-i İstanbul'u nehb ü gäret ederiz ve nâsa ta'arruz kılarız" diyerek Boğaz serkerdeleri bayrakları ve askeri kaldırup hurûc dâiyesiyle Meydân-ı Lahm Kapusu’na azimetlerinde (5 b) Yetmiş-iki’nin Kâtibi Ali Efendi nâm kimesne “Aman yoldaşlar tevakkuf edin gitmeyin, bizler sizin maslahatınızı bu mahâlde görürüz, ümmet-i Muhammed'e ta'arruzdan ferâgat edin. Bunun neticesinde sîzler ve bizler azim vehâmet çekeriz" deyüp bayraklarının önüne geçüp men" ve redd kaydına düşdükde muşta ve sille ile bîçâreyi darb ederek binişini parçaladıklarına bakmayup bin belâ ve muhâvere ile bayrakları çevirdikde şâir ihtiyârlar dahi yetişüp serkerdeleri ve askeri teskin etdiler. Merkûm Ali Efendi’nin min tarafi’llah cümle ümmet-i Muhammed hakkında böyle bir azim hizmeti zuhûra geldi. Bundan sonra serkerdelere “Bu hareketden derdiniz nedir, niçün böyle nâbecâ hareket ediyorsunuz, maslahatınız ne ise bi'l-ittifâk rü'yet ederiz" denildikde “Bizim şer'an murafa'amız ve görülecek da'vamız var ; Şeyhülislâm Efendi'yi ve Sadreyn Efendileri Meydân'a gelmelerin isteriz" demeleriyle fi’l-hâl Ağa Kapusu’na bir yazıcı gönderilüp Şeyhülislâm Efendi ve Sadreyn Efendi’ler ve Segban - başı ve Segban-başı ma'zûlleri cümlesi getirilüp Meydân Tekyesi’nde ikâmet etdirilüp ba'dehu cümle reyiyle bir bayrak asker çıkarup İstanbul’un her tarafını devr etdirüp asker önlerince dellâllar nida etdirdiler ki “Cümle dükkânlar açılsın ve herkes san'al ve kâr u kisbile meşgûl olsun ve bir kimesnenin mâl ve cânına ve ırzına her kim ta'arruz ve tasaddîeder ise paralarız ve helâk ederiz" âvâzesiyle kûşe- be-kûşe münâdîler nida etdirmeleri ile cümle halktan havf u vesvese zâil olup biraz itminan geldi. Bundan sonra Şeyhülislâm Efendiye “Defterde olan ricali hayyen ve meyyiten elbette matlûb ederiz ve Nizâm-ı Cedîd külliyen ref' olunsun, nâm u nişânı kalmasun” demeleriyle ma'rûzâtlarına Şehriyâr-ı müşarünileyh hatt keşide etdi ve matlûblanna müsâcade-i külliye eyledi. Bu esnada Boğaz askerinden pürsilâh İsmâilli bir genç yiğit Şeyhülislâm Efendi’ye “Siz olmazsınız da kim olur, şeri'âti doğru söylemezsiniz de bizim gibi baldırı çıplaka söz düşürürsünüz. Edirne vak'asında fetvâ veren sen değil misin ?" diyerek mu'âheze etdikde Şeyhülislâm Efendi “Ben ol vakit Şeyhülislâm değildim, benden evvelki Efendi fetvâ vermiş, ben bilmem" deyüp ra'şe tutdu.

(6 a) Bu hilâlde “Nizâm-1 Cedîdref oldu" havâdisi Levent Çiftliğinde ve Üsküdar’da olan Nizâm-ı Cedîd askerine vâsıl oldukda cümlesi kışlaları terk ile etrâf u eknâfa ve memleketlerine perâkende ve perişân oldular ve bu hengâmda Şeyhülislâm Efendi İstanbul pâyesi Seyyid Münib Efendi’yi ve İstanbul kadısı Murâd-zâde Seyyid Mehmed Efendi’yi nezdine dâvet ve celb etdi. Ba'dehu Meydân ağaları Şeyhülislâm Efendi’yi ve şâir efendileri Tekye’den kaldırup rahat etsünler deyu Yetmiş-Beş cemâ'atin kışlasına nakl etdiler. Bu esnâda bir gürûh asker matlûbları olup firâr ve ihtifâ eden ricâlden sabık Devlet Kethüdası İbrahim Nesim Efendi’yi cüst-cû ederek Kumkapı’daGüllâbî-oğlu nâmzimmî hanesinde muhtefiyyen bulup keşân ber-keşân Et Meydânı’na getirürler iken mûmâileyhin yanında Mehter-başısı olan Ali nâm kimesne bulunup “Amanın yoldaşlar kıymayın Efendime'' diyerek üstüne fütâdc olup giryân giryân niyâz eder idi. Askerî taifesi dahi mezbûru ref’ ederler idi. Yine üstünden ayrılmayup bu hâl ile Meydân-ı Lahm Kapusu’nä getürdüler. Mezbûr bir veçhile Efendisi’nden ayrılmadı ve müfîd olmadı. Nihayet Efendisi’nin üstüne kapanmağın ikisini birden pâre pâre etdiler.

Garîb ü acîb hâlet idi ki Meydân-ı Lahm Kâğıthâne seyri gibi şehirli ve seyirci ile mâlâmâl olup taraf taraf tabikârlar ve satıcılar ile dolup kimesne parasını vermeden bir habbe alamazdı ve cebr ede-mezdi ve cümle nâs pür-silâh iken bu vak'a tamâm oluncaya kadar bir tüfeng patlamadı.

Kethüda Nesim Efendi’yi hay u huy ile Meydân’a getürürlerken “Nizâm-ı Cedîd askeri Meydân'ı basdı" deyu bir havadis zuhûr etmeğin Meydân’da olan Boğaz askeri ve cümle yeniçeri kışlalar derûnuna firâr edüp böyle bir şey oldu. Hele tashih olunup İbrahim Kethüda ile gelenlerin hay u huyu olduğu tahkik olunmağın Meydân Ağaları tekrar askeri zor ile ve sopalar ile Meydân’a çıkardılar ve bu esnâda Sultan Mehmed semtinde sâkin âhad-i nâsdan bîçâre makûlesi bir âdemi ashâb-ı ağrâzdan bir kaç mel’ûn ve küştenî “Bu âdem (6b) Bolu Voyvodası Hacı Ahmed-oğlu'nun Kapu Kethüdasıdır” deyii ahz edüp bir gürûh haşaratla Meydân’a getirüp paraladıklarında Meydân Ağaları ve Ocak ihtiyarları “Bu ne demekdir? Herkes garazı olduğu ve istediği adamı Meydân'a getirüp paralamak bu olur iş değildir; bundan sonra böyle şey olmasın, istemeyiz. Min ba’d bizim ilmimiz olmadan kimesneye bir fiske vurulmasın, her kim cesâret eder ise parça parça ederiz ve vücûdumu lokma lokma eyleriz. Şimdiden sonra kimseyi tutup Meydân’a getirmesinler ve bizler görmedikçe ve bilmedikçe bir şey olmasın” deyüp bu mazmûnda İstanbul içinde sû-be-sû dellâllar nidâ etdirdiler. Bu husus çok kimesnenin sebeb-i nccâtı olup ashâb-ı ağrâz olan müfsidler yedinden rehayâb oldular. Şehriyâr-i müşâ- rünileyh Saray-ı hümâyûnda Bostancı-başı Hüseyin Şâkir Bey’i idâm ve Bâb-ı Asâfî’de dahi Kaymakam Paşa, Kethudâ Memiş Efendi’yi ve Reisülküttâb Ahmed Safi Efendi’yi ve Darbhâne Emini Ebûbekir Efendi’yi idâm cdüp ruûs-ı maktû’alarını Meydân’a irsal ve anların mansıbları ile Haseki Ağa Sanyarh Ali Ağa ve Hasan Tahsin Efendi ve Beylikci-i Dîvân-ı hümâyûn Said Halet Efendi ve Seyyid Mehmed Efendi bekam oldular. Ol gece Şeyhülislâm Efendi ve ma'iyetinde olan Efendiler Yetmiş-Beş’in kışlasında beytûtct etdiler ve Bâb-ı Asâfî’de olan Efendiler dahi Reis-i ulemây-i ızâm Arab-zâde Arif Efendi menzilinde hâb-güzîn-i rahat oldular. Ol gün ba'de’l-asr serkerdeler ve tavâif-i asker “Devletlû şehzade efendiler hazer âtını kimesneye inanmayız, itimadımız yoktur, elbette yanlarına taraflarımızdan emin ve mu'temed âdemler koyup muhafaza ederiz” demeleriyle bu madde Bâb-ı Âsafî’den hüsn-i ta'bîr ile Rikâb-ı hümâyûna telhis olundukda “ulemây-ı ızâmdan biriyle Sekban-başı Sarây-ı humâyûn'a vürûd ve bildikleri gibi muhâfaza-i şehzâdegâna kıyâm etsinler" deyu hatt-ı hümâyûn sudur etdikde Ocak tarafında csbâb Segban-başı Osman Ağa ulemây-ı zîşândan dahi Şeyhülislâm Efendi intihâbiyle Rumeli pâyesi tmâm-ı Ewel-i Şehrîyârî Hafız Derviş Mehmed Efendi ta'yîn olunup Sarây-ı Humâyûn’a irsal olundukları Şehriyâr-ı müşârünileyhe ifâde olunmağın huzûr-ı şahanelerine ruhsâtyâb-ı duhûl olduklarında Segban-başı-i esbâk merkûma “Seni şakiden ıtlak ve Âsitâne'ye getürdüm ve sana miri piyade ze'âmetini ben verdim" buyurup îmâm-ı Evvel Efendi’ye “Senin geldiğinden mahzuz oldum, ihrâm-nişin ol (ya) sohbet edelim" deyu ku'ûda ruhsât verdiklerinde Efendi-i mûmâileyh Şehriyâr-ı müşârünileyhi mu'âtebe ve mu'âhezeye cesâretle “Sen İsmâil Paşa gibi vezirin kadrini bilemedin, İbrahim Kethudâ'ya itimâd etdin, İbrahim Kethüda cihanı harâb etdi, ben onun şerrinden iki senedir Tokat arpalığını iltizâm edemedim, hemân sen ona teslîm-i zimâm-ı mülk etdin, anın sözü ile İsmail Paşa gibi sâdık veziri az kaldı ki idâm edecek idin" deyince Şehriyâr-ı müşârünileyh “Efendi öyle değil" deyu cevâb verdikde “Ne, bileyim biz böyle işitdik" deyu mukabele ve Ali Veli Beşe’ye olunan hitâb ve mu'âmele gibi tavr ile şân-ı pâdişâhı hetk ve adem-i himmet-i saltanat-ı veli ni'metle edebsizlik kılup rûh-ı Abdürrahim ve Kara Çelebi-zâde’yi şâd etdiği Efendi-i mûmâileyhin kendinden nakl olunur. Ba'dehû Şehriyâr-ı müşârünileyh “Efendi'yi götürün, rahat etsin" deyüp huzûrundan def’ etmişler. Bir gün evvel kibâr-ı Enderûn’dan Mâbeynci Sır Kâtibi Ahmed Fâiz Efendi Sarây’da Topkapı nâm mahal kurbünde Bağ dedikleri mebîtinden Hazine Kethudâsı Salih Bey’e seheri bir şukka tahrîr ve irsal ile bargire süvâr olup hanesine gitmiş. Derûn-ı şukkada tahrîr etmiş ki “Şevketlû Efendimiz bu kullarını çerâğ etsinler. Bu bendelerini çırağ etmek hem kendilerine ve hem kullarına hayırlıdır. Kullarına müderrisin tarîkından hâmise ihsan etsinler” demiş. Mîr-i mûmâileyh dahi şukkayı Şehriyâr-ı müşarünileyhe arz etdikde “Hâmise ihsân-ı hümâyunum olmuştur” deyu hatt keşide edüp çırağ ve hattı Şeyhülislâm Efendi’ye irsal edüp Hâne-i hassa ağalarından Bülbül Hâfız Fcyzullah Efendi’yi Kâtibü’s-sır ve Mâbeynci nasb etdiler ve yine ol gece ricâl-i Enderûn’dan Mâbeynci Halil Paşa-zâde Muhtar Bey’i Kapucu-başılık ile çırâğhğı hâvi Silâhdâr Ağa’ya hatt-ı hümâyûn ısdâr etdiler. Şehzâdegân-ı kirâm hazarâtını muhâfaza içün Sarây-ı Humâyûn’a îmâm-ı Evvel Efendi ve esbâk Segban-başı Ağa vusûllerinde Şehriyâr-ı müşarünileyh Bâb-ı Âsâfî’ye “Benim zürriyetim yokdur, şehzadeler benim evlâdım ve nûr-ı aynımdir, ma'azal lalı ben anlara suikasd ile devlet ve mülk-i Âl-i Osmân’ın ve silsile-i pâkîze-i Osmâniyye'nin inkıraz ve izmihlaline sebeb olmak hiç hayâl ve hâtıra gelir şey değildir. Allahu te'ala o günleri göstermesin, Cenâb-ı (7b) Bârî gün be-gün anların ömürlerin müzdâd eylesin” mazmununda hatt-ı hümâyûn irsâl etmeğin Paşa Kapusu’nda cümle muvacehesinde kırâ’at olundukda ulemâ girye ve bükâ etdiler. Andan hatt-ı humâyûn-ı mezkûr Meydân-ı Lahm’de dahi kırâ’at olundukda ağlaşdılar. Ve’l- hâsıl ol gece cümle ahali-i İstanbul bîdâr olup “Ayâ yarın âyine-i devrân ne suret gösterir ve ne zuhûr eder” deyu müterakkıb ve müterassıd ve nigerân oldular.

Hal'-i Sultan Selim Hân-ı Gazi ve cülûs-ı Sultan Mustafa Hân ibnü’s-Sultan Abdülhamid Hân-ı Gazi

Ol gecenin ferdâsı, ki mâh-ı mezbûrun yirmi birinci mubârek cum'a günü ve mayıs ayının on yedisi ve kamerin Burc-ı Hut’da olduğu gündür, ale’s-sabah Yeni Odalar kışlalarından Yetmiş-Beş’in kışlasında beytûtet eden Şeyhülislâm Efendi ve ma'iyyetinde olan ulemâ efendiler ve Segban-başı ve Segban-başı ma’zûlleri ve Serturnâyîler ve Ocak ihtiyârları ve söz sâhibleri müzâkere edüp "Gayri bir maslahat kalmadı, matlûbları olan şeylere Padişah müsâ'ade etdi ve Nigâm-ı Cedîd ref' oldu ve ricalden matlûb etdiklerinin ba’zısı ihtifâ etmiş ise de tecessüs olunuyor, bulundukça kayıdları görülür, herkesyerlü yerine çekilsün, cem'iyyet dağılsun, Boğaz serkerdelerine hil'atler ilbâs olunsun ve rütbeler verilsün ve atıyyeleri tanzim olunsun ve nefer âti arına dahi bahşiş verilsün" dendikde tekrâr Şeyhülislâm Efendi “Varın serkerde ve başbuğlara bir kerre suâl edin daha bir mes'ûlleri var mıdır, tamâm mıdır? istifsar olunsun” demekle ihtiyârlardan üç dört kimesne serkerdelerin olduğu mahâlle varup ifâde ve beyân etdiklerinde mezbûr başbuğlar “Varalım bir kerre neferâ- tımız ile ve asker ile söyleşelim” deyüp Meydân-ı Lahm’de namazgâh ıtlak olunan mahâlle askeri cem’ edüp serkerdeler müzâkere ve sohbet ile meşgul oldukları esnâda yine Şeyhülislâm Efendi ve Segban-başı bir kaç ihtiyâr irsâl edüp "Gelsinler, maslahat kalmadı, hilkatlerini telebbüs eylesinler, cem'iyyeti bertaraf edelim, dahi bir sözleri ve söyleyecekleri var mıdır?” kelâmlarını serkerdelere ifâde etdiklerinde: “Bizim bir matlûbumuz ve sohbetimiz dahi vardır, ol dahi râbıta bulmalıdır ve elbette husûl-pezîr olmalı-dır” demeleriyle ihtiyârlar : "Nedir sizin matlûbunuz beyân edin, söyleyin, Şeyhülislâm Efendi suâl ediyor” dediklerinde (8a) serkerdelerden Kabakçı Mustafa ve Bayburdî Süleyman "Sultan Selim'i istemeyiz, hilâfetini kabûl etmeyiz, Şehzade Sultan Mustafa Efendimizi isteriz, pâdişâhımızdır” dediklerinde ihtiyarlar: “Biz bu sohbeti ifâde edemeyiz, varın siz Şeyhülislâm Efendi'ye ifâde eyleyin" olur olmaz muhâveresini eder iken cümle asker bir uğurdan “Sultan Mustafa Efendimizi isterüz" deyu çağrışmalariyle pes serkerdeler ve İhtiyarlar namazgâhdan kalkup Şeyhülislâm Efendi ve ulemâ ve ağalar huzûruna varmışlar idi ki ol vakit Şeyhülislâm Efendi Paşa Kapusu’na âdem yollayup Bâb-ı Âsâfî’de olan ulemâyı hemân Meydân’a taleb etmekle kışlada Şeyhülislâm Efendi meclisine cem’ olmuşlardı. İbtidâ Yüzüncü’nün Bay- burdî Süleyman cülûs ve hal'i söyledikde ayakdaşları Kabakçı ve Memiş ve Ali dahi ma'iyyet edüp, “bu husûs elbette rabıta bulmalıdır" dediklerinde Şeyhülislâm Efendi “öbürünü ne yapalım?" deyince ihtiyâr ve serkerdeler “Varsın Sultan Mustafa Han Efendimiz’in mahâllinde ikâmet etsin, bir kılına hata geldiğine rızâmız yoktur. Merhûm Sultan Ahmed Hân Hazretleri hal' olundukdan sonra altı yıl bu bucakda oturdu, mu'ammer oldu, sonra ecel-i mev'udiyle vefâl etdi. Varsun Sultan Selim Efendimiz dahi bucakta otursun, râhat etsün” dediklerinde ol vakit Mustafa İzzet Bey ve Münib Efendi ve Hafîd Efendi ve İstanbul kadısı Murâd-zâde Efendi “Bu lâyık ve münâsib değildir, bu sevdâdan ferâgat ediniz" dediklerinde Bayburdî Süleyman “Şimden sonra pâdişâh ile kul beynine nefsâniyyet girdi, ne o bize pâdişâhtık edebilir ve ne biz ana kulluk edebiliriz, hemân bu maddeye nizâm verelim" deyu müzâkere ve muhâverc ederlerken aşağıda Meydân’da bir uğurdan Şevketlû Efendimizin cülûs-ı humâyûnlarıçün fâtiha okunup du’â ve senâ kıhnmağla “âmin" sadası ayyuka vâsıl oldu. Madde-i cülûs karâr-dâde oldukda Şeyhülislâm Efendi : “Şimdi, buna neyapalım” deyu Ocakluya suâl etdikde “Siz ve ulemâ Efendiler gidersiniz, iclâs edersiniz” demeleriyle Efendi-i mûmâileyh “Ben yalnız gidemem, asker isterim, ma'an gitsünler” dedikde “Beşyüz âdem olsun mu?” dediklerinde “Daha ziyâde olsun” deyince “Pek güzel, askerîden iki bin kimse ma'iyyetinize terfik edelim, Saray-ı hümâyûn'a varıncaya kadar yirmi bin (8 b) âdem olur” demeleriyle iki bayrak, ki iki bin askerden ibârettir, anlar ve Segban- başı ve a ma'zûlleri ve Ocaklu, ulemânın önüne düşüp Meydân-ı Lahm’den hurûc ve Sarây-ı Humâyûn’a teveccüh edüp askerî tâifesine müekked tenbihler etdiler ki, Bâb-ı Humâyûn’a vardıklarında min ba'd kimesne kapudan içeri duhûl etmeyüp bayrakları Bâb-ı Humâyûn’un iki cânibine nasb edüp tevakkuf etsünler, bu sûret asker Bâb-ı Hümâyûn önüne ve ulemâ Paşa Kapusu’na vürûd ile cem’ oldular. Şeyhülislâm Efendi, Münib Efendi’ye hitâb edüp : “Segban-başı Ağa'yla bi'l-ma'iyye Enderûn-ı Hümâyûn'a Sultan Selim Efendimize varup mülâkal birle cümle kulları Efendimizin râhatını ve Sultan Mustafa Efendimizin saltanatını matlûb etdiklerini ifâde edin” dedikde Münib Efendi “Efendim kerem ve lûtf et, beni bu hizmetden afv buyurun” demekle dönüp Anadolu Kadıaskeri Hafîd Efendi’ye bu mazmûnla hitâb eyledikde “ale'r-res ve'l-ayn” deyüp Segban-başı ile bi’l- ma'iyye Sarây-ı Humâyûn’a azimet ile Bâb-ı Hümâyûn’a vürûd- larında kapu mesdûd olmağın güşâd etdirmeğe imkân olmayup avdet üzereler iken Bâb-ı Âsafî’den cümle tarafından olarak, Sultan Selim Hazretleri’nin rahatını ve Sultan Mustafa Hazretleri’nin saltanat ve cülûsiyle emr-i bî'at hitâm bulmadıkça asker perişan olamıyacağını mübeyyin Dârüssa'âde Ağası’na tezkire tahrîr ve Vezir Kara-kulağı yediyle Soğuk Çeşme Kapusu’ndan Enderûn’a irsal olundu. Yevm-i mezbûr rûz-ı mahşerden bir nümûne idi ki Paşa Kapusu’ndan Bâb-ı Humâyûn’a varınca ve Saray meydânı ve Ayasofya civarında kebîr ü sagîr elli bin kadar nüfûs cem' olup "Sultan Mustafa Efendimizi isteriz” deyu feryâd u âvâzcleri âsumâna peyveste ve cihâna velvele ve zelzele verir idi. Paşa Kapusu’nda oalan ulemâ ve ricâle hayret gelüp şaşırdılar ve askerî tâifesi "Bâb-ı Âsafî'de bunlar daha ne dururlar” deyu Paşa Kapusu tarafından teveccüh dâiyesinde iken bir gürûh askerî tâifesi Bâb-ı Âsafî meydânına gulgule vermeleriyle Çavuş-başı Hamdullah Bey “N eduruyoruz, iş işden geç di, bundan sonra cüz' î tevakkuf etmek lâznım gelür ise, şimde asker bu mahalle hücûm ederler, ma'âzallâhu te âlâ cümlemiz telef ve heder oluruzı” deyu Şeyhülislâm Efendi’ye (9 a) ve Kaymakam Paşa’ya "Buyurun durmayalım, Sarây-ı Hümâyûn'a gidelim” dedikde ulemâ ve Kaymakam Paşa ve ricâl-i devlet kıyâm ve hareket ve esblerine süvâr ile Sarây-ı Humâyûn’a azimet eylediler. Bu esnâda ricâl-i Enderûn’dan Mâbeynci Ahmed Muhtar Bey firâr ve ihtifâ etmiş olmağın tecessüsüne me’mûr olanlar Kumkapı’da bir hânede bulmalariyle Paşa Kapusu’na getürürler iken Terziler Kârhânesi önünde asker paraladılar.

Ezîn cânib ittifâk-ı ârâ ile Dârüssa’âde Ağası tarafına irsal olunan tezkireyi bilâ fekk-i mühr heyetiyle Ağa-yı mûmâileyh Sünnet-Odası’nda Şehriyâr-ı müşarünileyh yedine teslim ve itâ eyledikde açup mazmûn-ı tezkireye tahsîl-i vukuf ile bundan sonra mülk-i saltanatdan ye’s ve hüznle kat'-ı ümmîd edüp Sünnet Odası’ndan hareket ve Harem-i hümâyûn’a azimet ile Sultan Mustafa Hân Hazretlerinin mukîm oldukları mahalle varup keyfiyeti ifâde ve beyân ve taht u tâcı tebrik ve tehniye müşârünileyhin yerinde karâr ve müzâheme-i nâsdanuzlet ihtiyâr etmeleriyle der-akab Bâbü’s-sa'âde pîşgâhma taht-ı cülusu saltanat ihrâc ve vaz’ olundu. Bu tarafta ulemâ ve Kaymakam Paşa ve ricâl-i devlet Paşa Kapusu’ndan Sarây-ı Humâyûn’a azimetlerinde Bâb-ı Humâyûn’u şâyed açmazlar ise kal’ içün lâğımcı tedârikine âdemler irsâl edüp Bâb-ı Hümâyûn önüne vardıklarında Bâb-ı Hümâyûn verâsındaki sakbelerden hafi temâşâ eden kapucular ve me’mûrlar Şeyhülislâm Efendi’yi ve Kaymakam Paşa’yı ve ulemâ ve ricâli gördükleri an bilâ tevakkuf Bâb-ı Humâyûn’u güşâd etdiler. Andan duhûl ile Orta Kapu’ya vusûllerinde ol dahi mesdûd olmağın derakab anı dahi açmaları ile duhûl ve Bâbü’s-sa'âde’ye vusûllerinde, fakat Şeyhülislâm ve Kaymakam Paşa Bâbü’s-sa’âde’den girüp “Sofa” ta'bîr olunan mahalde “Harem-i hümâyûn Mâbeyn Kapusu” ıtlak olu-nan mahalle vürûd edüp kudûm-i Şehriyâr-ı cedîd’e muntazır olmalariyle Şehriyâr-ı müşarünileyh Hazretleri dahi Dârüssa'âde Ağası ve Hazinedâr Ağa bagalgîr olarak Mâbeyn Kapusu’ndan arz-ı cemâl-i şâhâne buyurduklarında ibtidâ Şeyhülislâm Efendi ve Kaymakam Paşa hâk-pûsî-i pâdişâhâneleriyle bî'at kılup Hırka-i Şerife Odası’na teşriflerinde sâhib-i Bürde-i şerife Pâdişâh-ı her dü-şerâ aleyhi efdâlü’t-tâhâyâ Efendimiz Hazretleri’nin ruhiyyet-i mukaddeslerine teşebbüs ve teveccüh ile Cenâb-ı Râbbü’l-âlemîn’den istimdâd ve istid‘â-yı (9 b) tevfîk ve tazarrû' ve niyâz akabinde Hâne-i Hâssa ve Bâbü’s-sa'âde ve Enderûn-ı Hümâyûn ağaları bi ecmaihim itmâm-ı bî'at-ı hassadan sonra hemân Şeyhülislâm Efendi’ye ve Dârüssa'âde Ağası’na ve Kaymakam Paşa’ya ve Silâhdâr-ı şehriyârî’ye semmur kürkler iksâ buyurulmağla Bâbü’s-sa'âde pîşgâhında âmâde olan taht-ı hümâyûna cülûs-ı hümâyûn için azimetlerinde âlem-baha mücevher sorguç ile ârâste örf-i mülûkâne’yi zîver-i re’s-i şâhâne ve cevâhir çap-rastlu semmûr-ı siyah-tâba duhte kapâniçe-i pâdişahâneyi pirâye-i dûş-ı husrevâne buyurup hırâm ve ihtizâz-ı şehinşâhâne ile Bâbü’s-sa’âde’den arz-ı cemâl ve sa'at-ı eşref-i gurûbi beşi otuz beş dakika mürûrunda şevket ü ikbâl ile taht-ı âlî-baht-i Osmânî üzere cülûs buyurduklarında “aleyke αυnu'llah" âvâzesi tanîn-endâz-ı nüh kıbâb-ı dâr-ı mülûkâneleri olan ulemâ-yı izam ve ricâl-i devlet ve Ocaklu’dan erbâb-ı bey’at hâk-bûsî-i şâhâneleri izz ü şerefiyle şâd u hândan oldular. Emr-i bî'at hitâmında top şenliği icrâ ve yevm-i mezbûr cum'a olduğundan hâric-i Bâb-ı Humâyûn’da rûy-ı enverlerine müştak olan askerî tâifesi dahi hisseyâb-ı sürûr-ı evfâ buyurulmasını istid'âya binâen kemâl-i şevket ü ikbâl ile Ayasofya câmi'inde salat-ı cum'ayı edâ ve yemîn ü yesârda saf-beste-i intizâr olan askeri ve şâire selâm ve iltifât-ı şâhâneleriyle taltife sezâ buyurmalariyle

Târih

Kıldı Sultan Mustafa evreng-i pür-‘uluwa cülus

طو، جلوس تتلدى تجلطان مسخم اورنك ر

beşâret ü müjdesi heft iklime vâsıl ve münteşir oldu.

Yevm-i mezbûrda müşârünileyh Efendimiz gulâm-ı hassı ve perverde-i ni’am-ı hassü’l-hassı olan Hâne-i Seferli’den Çukadar-ı şehriyârî Abdülfettah Ağa kulları ve Sinan Ağa ve Hazine Odası’ndan Selim Ağa ve Kilar-ı Hassa’dan Abdülkerim Ağa kerem ve âtıfet-i şâhâneleriyle Hâne-i Hassa’ya nakl olunup Has Oda’dan dahi Sü-leyman Ağa ve Tayfur Paşa-zâde Ali Bey ve Tayfur Bey mâbeyncilik hizmet-i kurbiyyeti ile mesrûr ve şâdân olup Tayfur Bey’e Sır kitabeti hizmeti dahi ilâve ve inayet buyuruldu. Cenâb-ı Rabbü’l- âlemin serîr-i saltanatları üzere dâim ve ber-karar ve düşmenân-ı dîn u Devlet-i Aliyye’lerin karin ü kalır u demâr eyliye âmin (10 a). Ba'de’l-bey’at ulemâ ve asker hey’et-i mecmu'asiyle yine Meydân-ı Lahm’e avdetlerinde defter-i istidalarında olan ricâl-i devletden Hacı tbrâhim Efendi firâr etmiş olduğundan cüst-cû olunur iken Beylerbeyi’nde vâki’ sahilhânesinde me’mûrlar bulup ahz ile Paşa Kapu’sunda Çavuş-başı Odası’na götürdükleri bir güruh askerînin ma'lûmu oldukda Bâb-ı Âsafî’ye gelüp girîbângîr olarak sürükleyüp Sultan Bâyezid’da Yemeniciler önüne getürdüklerinde paraladılar ve yine defter-i mes’fillerinde olup firâr ve ihtifâ eden ricâl-i Enderûn-ı Humâyûn’dan Kâtibü’s-Sır Ahmcd Faiz Efendi Şehzâdebaşı’nda Bozdoğan Kemeri kurbünde kendü aşcı-başısının menzilinde muhtefî olup bulmağa ta'yîn olunan kimseler o mahalleri tecessüs ederler iken ihtifâ etdiği menzil-i mezbûra şâyed gelürler vesvesesiyle bir kaç hâne aşuru damdan gürîzân olmak kaydında iken damdan sokağa düşmekle o mahalde bulunan acemi oğlanı neferâtından birisi başını kesüp Meydân-ı Lahm’e îsâl eyledi. Ol gün Meydân-ı Lahm’de tecemmü’ eden Şeyhülislâm ve ulemây-ı kiram ferdâsı ‘ale’s-sabah yine Meydân’a gelmek şartiyle herkes ba'de’l-asr hânelerine gidüp ertesi

Akd-i müzâkere kerden-i ulemâ ve Ocakıyân der Meydân-ı Lahm berây-ı tanzîm-i mesâlih-i asker! ve serkerdegân

Mâh-ı mezbûrun yirmi ikinci Sebt günü Şeyhülislâm Efendi ve ulemây-ı ızâm seheri yine Meydân-ı Lahm’de vâki’ odalar kışlalarına tecemmü’ ve Segban-başı Ağa ve ma'zûl ağalar ve ihtiyârlar ve söz sâhibleri ulemâyla akd-i meclis-i meşveret ve askerînin ve serkerdelerinin tanzîm-i umûrlarına mübâşeret edüp Boğaz başbuğ-larına "Şevketlû Efendimizden me'mûl ve matlûbunuz ne ise müsâ'ade-i hümâyûnları erzânidir" deyu istifsârlanndan Kabakçı Mustafa Karadeniz Boğazı’nda vâki’ Rumeli kalelerinin nezâret ve ağalığı ki mukaddemce kıla’-ı mezbûreye iki tuğ ile İnce Mehmed Bey nasb olunmuş iken vak'a zuhûrunda firâr ile hânesinde ihtifâ etmekden nâşî mîr-i mûmâileyh yerini iltimâs etmekle Ser Turna teka'üdlüğüyle vech-i iltimâs üzere tanzim olundu ve serkerde Arnavud Ali dahi Ser Turna teka'üdlüğiyle kezâlik Boğaz-ı mezbûrun Anadolu kal'eleri nezâret ve ağalığını iltimâs etmekle ol dahi (10 b) râbıta-pezîr oldu ve Bağbuğ Bayburdî Süleyman Tersâne-i Âmire sancak kapudanlığı istid'a etmeğin temşiyyet verildi ve serkerde Memiş’e merâmı suâl olundukda "Bin altın isterim gayri bir şey matlûbum değildir" dedikde "Sen de yolluca bir şey iltimâs kıl, sana da bir rütbe verilsin” bâbında biraz muhavereden sonra yüz yirmi akçe yevmiyye ile haseki teka'üdlüğüne razı olmağın nizâm verildi. Bundan sorna serkerdelerin on yedi çavuşlarına mütefâviten altmış ve elli ve kırk ve otuz ve yirmi akçe yevmiyyeler tertîb ve tanzim olunup Ocak Baş Kâtibi Efendi cümlesini ber minvâl deftere tahrîr edüp cümlenin huzûrunda bu tertîb üzere rütbelerini ve esâmilerini kıraat etdikde böyle râzı olmalariyle Segban-başı Ağa bu tarafa ilâm eyleyüp makbûl-i hümâyûn olmağla kalemlere kayd olundu. Şâir neferât-ı Boğaz dahi “Bizler de yirmişer akçe yevmiyye isteniz” deyu meclis-i mezbûrda nizâ'a tasaddi etdiklerinde "Bakın ağalar ve ihtiyârlar, ben dîn ü devlet ve pâdişâh hâini değilim. Bu kadar akçe beytü' l-mâl-i müslimîne bâis-i hasârât-ı azîmedir ; hâlâ sefer-i hümâyûn böyle bu kadar masârif-i beytü'l-mâl böyle bunların matlûbları senevi bin kese eder. Ben bu hıyâneti irtikâb etmem; beni ne yaparlar ise yapsunlar. Hem bunların esâmeleri dolgundur. Şevketlû Efendimiz bunlara bahşiş kerem etsün ; ben bunlara bir akçe esâme arz edemem” deyu sebât-ı kadem ile Boğazlıların kelâmına kat'â iltifât etmedi ve Ocaklu’nun kulağına sırren "Allah içün şu maddeyi def' edin” doyu tazarrû'eder idi; bu bâbda Segban-başı bu gâ'ileyi def’ ile dîn ü Devlet-i Aliyye’ye azîm hizmet ve sadâkat etdi, bu hizmeti ferâmuş olunur madde değildir; senevî beytü’l-mâle bin kese kadar menfa'ati oldu. Hakka ki hizmet ve sadâkat-i azîmedir. Bu esnâda defter-i istid'âlarına idhâl etdikleri kimesnelerden Kapan Nâibi müderrisinden Şeyh-zâde Abdüllatif Efendi ihtifâ etmiş olmağın me’mûrlar bulup ahz olunduğu haberi Meydâna geldikde Meydân ağaları "Kapan Nâibi Efendi tarîk-ı ulemâdandır, meydâna getürülmesin; anın tertib-i ceza ve te'dibi Şeyhülislâm Efendi'ye havale olunsun" deyüp ana havale etdiler. Bu husûslar râbıta-pezîr oldukdan sonra ba'de’z-zuhr Şeyhülislâm Efendi ve sudûr-ı ulemâ hânelerine azimetle meclis bertaraf olduğu evânda dâhil-i defter-i mes’ûlleri olan ricâl-i devletden lrâd-ı Cedîd Defterdân Ahmed Bey (11 a) firâr ve Eski Odalar’da Yüzüncü cemâ'atin kışlasında kazgana ilticâ ile matbahta ihtifâ ve ol mahalle dahîl düştüğü haberi Meydân-ı Lahm’de Ocaklu’ya vusûl buldukda cümlesi dediler "Ocağa ilticâ eyledi, kanûn-ı Ocak üzere ana ölüm yoktur, kurtuldu, gayri çâre yokdur" deyüp Segban-başı’ya ifâde ile bir kaç usta ve ihtiyâr ta'yîn olunup Eski Odalar’da muhtefî olduğu Yüzüncü kışlasında matbahdan çıkarup Yeni Odalar’da Elli-altı cemâ’atin kışlasına nakl etdiler, şol hey’et ve kıyâfetle ki arkasında köhne rîze rîze bir kırmızı cübbe ve ayağında parça parça bir çakşır ve başında on akçe etmez bir şopâra, sâil şeklinde getürdüklerinde bîçâre havf-ı cân ile herkesin eline sarılup ağlayarak niyâz ederdi, ihtiyârlar istimâletler verüp "Efendi, havf ve vesvese etme, sana ölüm yokdur, Ocağa düş dün necât buldun" derler idi. Hânesinden libâsım ve etba'mı getürüp ol gece, ol mahalde beytûtet ile ertesi günü hânesine sağ ve sâlim zâhib oldu. Defter-i istid'ây-ı i'dâma idhâl etdikleri ricâl-i devletden bu Ahmed Bey’den mâ'adâ rehâyâb-ı merg olmuş yokdur. Ecel-i mev'ûdu hulûl etmediğine binâen necât buldu. Ol gün Ahmed Bey’i Eski Odalar’dan ihtiyârlar Meydân’a getürürler iken müteveffâ Sır Kâtibi Ahmed Bey’i tebdîl-i kıyâfet Enderûn bostancılarından ba'zısı pâyine zimmîlere rîsmân takdırup sürükleyerek Meydân’a götürdüklerini görmeleriyle cümlesini men’ ve kâfirleri tard ve def' ile ol gün maktûllerin cenâzclerini sâhib ve akraba ve velîlerine def‘ tenbîh olunup Meydân’dan ve şâir mahallerden kaldınlup ber-taraf etdiler. Ocaklu ve askerî taifesi fîmaba'd bu güne bir dahi fitne ve fesada tasaddi etmemeleri ve umûr-ı devlete ve azl ü nasba müdâhale kıl-mamaları ve külliyen Nizâm-ı Cedîd’in def' ü ref’ olunduğunu ve bu def'a cümlenin zuhur eden cerâyimi afv olunup bu vak'a içün muâheze ve mu'âtebe olunmayacaklarını şâmil bâlâsı on satır kadar hatt-ı şerîf-i şâhâne ile müzeyyen ve mu'anven İstanbul pâyesi Münib Efendi tesvidiyle tahrîr ü tebyiz olunan kabâle-i muâhede (11 b) ve senedi Şeyhülislâm Efendi ve Kaymakam Paşa ve ulemâ efendiler imza ve temhir edüp bir sureti Başmuhâsebe’ye kayd kılınmağla sened-i mezkûru dahi Yirmi-beş Bölüğün kışla sandığına vaz‘ ve hıfz eylediler. Yevm-i mezbûrda ulemânın ve Ocaklu’nun huzuruna bir Tersâne Kalyon Çavuşu dâhil olup "Tersane Emini Hacı İbrahim Efendi idam olunmak hasebiyle iki gündür Tersâne-i Amire hâli ve mu'al t al kaldı. Cümle Tersâne ahâlisi selâm etdi, Mustafa Reşid Efendi'yi’ Tersâne Emini isterler" demek ile cümlesi “Münâsibdir" deyüp Bâb-ı Âlî’de Efendi-i mûmâileyhe Tersâne Emâneti’ne ilbâs-ı hil'at olundu. Efendi-i mûmâileyhin akrabasından sâbıka Anadolu Kadıaskeri Emin Paşa-zâde Mehmed Emîn Bey Efendi, “muhakkik ve dindâr adamdır, bizimle gelsün, Meydân'da ma'iyyet etsün, işimize yarar" deyu bir iki kerre Şeyhülislâm Efendi’ye söyleyüp çend bâr Şeyhülislâm Efendi hânesine adam yolladıysa dahi ihtifâ etmeğin bulunamadı. Yevm-i mezbûrda ashâb-ı ağrâz ve müfsidlerden başı şallu bir kimse serkerde ve başbuğlara bir pusula getürüp derûn-ı puslada sarrafân tâifesinden yahudi Şamanto ve Tankır-oğulları ve Şabcı ve Güllâbi-oğlu ve sair on kadar zimmî mastûr olup Kabakçı’nın eline verüp “Bunları Meydan'â getürüp izâle ve idam edin" dedikde Kabakçı dahi puslayı Yetmiş-iki’nin kâtibi Ali Efendi nâm kimesneye verüp “Bunları ne yapalım, izâle edelim mi ?" deyu suâl etdikde merkum Ali Efendi “Behey cânım, böyle şey olmaz, bunlar cümlenin işine yarar bazirgânlardır ; Devlet-i Aliyye'nin dahi hizme-tini ederler bir alay bi-cürm re'âyâ ve zımmî makûlesi kefereyi bilâ mûcib idâm olamaz, bu müzevvir adamın bu kefereler ile da'vâsı ve hakkı var ise, işte Paşa Kapusu ve hâkim kapusu, varsın arzuhâl etsün, hakkını alsun, böyle münâsebetsiz şey olamaz, puslasını şak ve herifi tard ve def' et" demekle puslayı şak ve herifi “Çık” deyüp tard etdiler ve yevm-i mezbûrda Ocaklu ve serkerdeler ve askerî tâifesmi ma'lûmü’l-esâi ba'zı vüzerâ ve vâli-i memleket ve ayân-ı bilâdın tertîb-i cezâ ve izâle olunmalarını istid'â ve bir defter tanzim ve atebe-i aliyye’ye takdim (12 a) olundukda makbûl-ı pâdişâhı olup lâkin istid'â olunan nüfus ve eşhâsın idâm ve izâleleri vakte muhtaç ve tiz elden vücûd bulması mümkün olamadığından imhâl olundu. Ol gece Kazgânî Hacı Mustafa ma'rifetiyle kışlalara taraf-ı Devlet-i Aliyye’den olarak pirinç ve revgan-ı sâde ve kahve verilerek ziyâfet ve it'âm olundu.

Hitâm-pezîr şuden-i cem'iyyet-i asâkir ve reften-i serkerdegân ve neferât-ı yamakân be sûy-ı Boğaz ve perişân şuden-i heme be-menzil-i hîş

Şehr-i mezbûrun yirmi üçüncü pazar günü seheri Ocaklu ve serkerdegân ve askerî tâifesi Ağa Kapusu’na umûmen azîmetlerinde serkerde ve çavuşlara ve lâzım gelen neferâta hil'atler ve kalafatlar ilbâs olunup herkes me’mûr olduğu hizmetiyle ve kulluğiyle meşgul ve mukayyed olması tenbîhâtiyle Boğaz serkerdeleri ve neferâtı Kılâ‘-ı seb’a’da olan kışlalarına ve mahallerine ve Ocaklu ve askerî taifesi ve herkes hanelerine ve yerlü yerine azimet ile cem'iyyet-i guluvv perişân ve bî-nevâ kazganlar Meydân’dan kaldırılup yerlerine ve matbahlarına vaz' ve Meydân-ı Lahm hâli oldu. Mâbeyncilik ihsân-ı hümâyûn buyurulan Süleyman Ağa kullarına yevm-i mezbûrda Kahveci-başılık hizmet-i çelilesi dahi zamîme-i cihândârî buyuruldu.

İhsân-ı atıyye-i culûs-ı humâyûn-ı şevket-makrûn be-yeniçeriyân-ı der- gâh-ı âlî ve be-neferât-ı yamakân-ı Boğaz.

Mâh-ı mezbûrun yirmi dördüncü pazar ertesi günü yeniçeriyân-ı dergâh-ı âlî kullarına cülûs-ı hümâyûn bahşişi olarak yüz seksen bin guruş atıyye-i şâhâne ve hemşire-i cclîlü’ş-şânları ismetlû Esmâ Sultan aliyyetü’ş-şan hazretleri tarafından dahi şükrâne-i cülûs-ı hümâyûn yirmi bin guruş ihsân ve inâyet buyurulup Segban-başı Ağa’ya teslim olundu ve Kılâ’-ı seb‘a yamak ve neferâtına dahi yüz bin guruş ihsân-ı hümâyûn buyurulup Ağay-ı mûmâileyh ma'rifetiyle Ocak Baş Çavuşu Kahveci Mustafa Ağa’ya teslim ve ma'iyetinde bir meyâne yazıcısı ve Ocak’dan üç beş ihtiyâr ve Odabaşılar olarak cümlesi Karadeniz Boğazı’na irsâl olundu ve yevm-i mezbûrda Kaymakam Paşa’nın mesnedinde takrir ü ibka ve rü’yet-i mesâlih-i ibâdda dikkat ü itinâsını hâvi Mîr-i ahûr-ı evvel-i Istabl-ı Âmire Şemseddin Bey ile Paşa-yı mûmâ-ileyhe hatt-ı hümâyûn irsal ve ısdâr buyuruldu.

Yirmi beşinci salı günü (12 b) Şevketme’âb Efendimizin vakt-i sabâvetlerinde ve şehzadeliklerinde lalaları olan emekdârân-ı kadîmlerinden Fodla Kâtibi Mehmet Efendi’yi tâcü’l-muhâdderât devletlû Valide Sultan aliyyetü’ş-şân hazretlerine kethüda nasb u ta'yîn buyurdular.

Yirmi altıncı çarşamba günü Vâlide-i müşârünileyhânın Kahveci-başıları Hüseyin Ağa’ya kapucu-başılık ile Duhan Gümrüğü Emâneti ihsân ve Ser Kahve-i sânîleri Bülbül Hâfız Efendi Kâtib-i Ağay-ı Dârüssa'âde ve Hafız Ali Rcşid Efendi Şehr Emânetiyle şâdân olundu.

İrsâl-i lihye kerden ve icrây-ı sünnet-i seniyye nümûden-i Şehriyâr-ı Şev- ketmedâr.

Şehr-i mezbûrun yirmi yedinci perşembe günü cenâb-ı Pâdişah-ı heft-kişver icrây-ı sünnet-i seniyye-i dilcû ve irsâl-i lihye-i anberîn-bû kılmak irâde-i seniyyesine mebnî Enderûn-ı Humâyûn’da Sünnet Odası’na şeref-endâz-ı kudûm-i hümâyûn olmalarıyle Berber-başı Mehmed Ağa kulları irsâl-i mehâsin-i ka- mer-tal'at-ı enverleri etdikde ferve-i semmur iksâsiyle mazhar-ı atıyye-i cezilc-i şâhâne buyurduklarından sonra Has Oda ağaları kullarına zer-feşân-ı encüm-şumâr olup Hırka-i şerif hücresine vürûd ile çehre-sây-ı şükr-i ma'bûd olarak Enderun odaları lıâccsi efendiler dest berdâşte-i da'avât-ı tebrîk-i lihye-i pâkîzeleri olmağın edây-ı te’mîn-i sûz u güdâz-ı tazarru’ u niyaz buyurup her birerlerine ferve-i zîbâ vü dilârâ ilbâsiyle iç ağaları sahasında vâki’ kütübhâne-i hümâyûna teşrîf-sâz olmalariyle Enderûn ağalarına sîm ü zer nisâr etmeğin cümlesini dest-mâye-i inâyet ü atâile mugtenim ve ol gün bu vetire üzere icrây-ı merâsim buyurdular. Hakk te’âla müteyemmin ve ferhûnde eyleyüp mûy-ı anberîn bûy-ı pâkîzeleri mikdarınca ömr ü şevketlerin efzûn evliye, âmin. Yevm-i mezbûrda kanûn-ı kadîm üzere Kethüda Kâtibi Sâdık Efendi Tophâne-i Amire nâzın nasb olunup yerine Recâyî-zâde Celâl Bey kethudâ kâtibi nasb kılındı.

Yirmi sekizinci cum'a günü selâmlık ile Bağçekapusu’nda vâki' Hadice Turhan Sultan Valide Câmi'ine teşrîf-i hümâyûn ile edây-ı salât-ı cum'adan sonra avdetlerinde vâlid-i mükerremleri cennet-mekân Gazi Sultan Abdülhamid Hân Hazretleri’nin türbe-i şerîfelerin ziyâret ile ruhâniyyet-i tayyibelerinden istimdâd ve îsâl-i hatemât-ı Kur’âniyye ile rûh-ı pür-fütûhlann şâd etdiler.

Mukaddema beyân olunduğu veçhile Boğaz neferâtı Yeni Odalar kışlasında “Biz dahiyirmi-beşer akçe yevmiyye ve esâme (13 a) isterüz" deyu Sekban-başı Ağa’ya ilhâh u ibrâmlannda Ağa-yı mûmâileyh izhâr-ı sebâtla “Beni pare etseniz Beytü'l-mâl-i müslümîne bu hasâ- reti etmek mümkin değildir" deyu cevâb-ı kat‘1 verüp “Gayeti, Şevkellû Efendimiz size bahşiş kerem etsünler, niyâz edelüm" demişti. Binâen alâ hâzâ yüz bin guruş cülûs-ı hümâyûn bahşişi nâmiyle merkumlara taksim olunmağıçün ihsân-ı hümâyûn kılınmakdan nâşî Ocak Baş Çavuşu Kahveci Mustafa Ağa yediyle meblâğ-ı mezbûr Boğaz’a irsâl olundukda neferât-ı merkûme “Biz yevmiyye isteriz, bu meblâğ bize kalildir, şudur, budur" diyerek kil u kal etdiklerinde Ocak Baş Çavuşu dahi “Ben Segban-başı olsam idi size yevmiyye yirmişer akçe esâmeye rabıta verir idi" deyu ağızlarına bal çalmış ve’l-hâsıl tekrâr taraf-ı hümâyûndan kırk bin guruş dahi in'âm olunup yevm-i mezbûrda Boğaz tarafına irsâl olunmak üzere iken ol gün Boğaz serkerdeleri çavuşlarından dört nefer çavuş rikâb-ı hümâyûna ref‘-i arzuhâl edüp zikr olunan kırk bin guruş Boğaz başbuğları çavuşlarına ihsân-ı hümâyûn buyurulmuş iken “Vermiyorlar" deyu bess-i şikâyetde arzıhâlleri taraf-ı cihândârîden Bâb-ı Âsafi’ye gönderilüp andan Segban-başı’ya îsâl olundukta mezbûr çavuşları ihzâr ve nice muhâvereden sonra merkûmları iskât ve def' etdiler. Nihâyet-i madde, bir kaç bin guruş kapmak dâiyesine mcbni Kazgânî Hacı Mustafa’nın ta'lîm ve tahriki olduğu zahir oldu.

Teşrif-i Sarây-ı humâyûn Vâlide Sultan aliyyetü'ş-şân ez-Sarây-ı atîk

Şehr-i Rebî'ü’l-âhır gurresi yevm-i pazar devletlû Vâlide Sultan Hazretleri gerdûne-süvâr-ı devlet ü ikbâl olarak Sarây-ı atîk’den azîm alay ve debdebe ve dârâtla Sarây-ı hümâyûn’a teşriflerinde Şehriyâr-ı müşârünileyh Efendimiz dahi Orta Kaptı pîşgâhından mâder-i müşfikaların istikbâl ve pîş-i makdem-i aliyyelerinde râkiben lurâmân olarak Harem-i hümâyûna dâhil oldular.

Taklîd-i seyf kerden-i Şehriyâr-ı mâcid der Türbe-i Hazret-i Hâlid

Şehr-i mezbûrun beşinci perşembe günü husrev-i seyyâre-haşem ve Pâdişâh-ı encüm-hadem Hazretleri mücevher sorguçlu örf-i şâhâne mübârek serlerinde ve mücevherâtla ârâste çab rastlu kapaniçe-i (13 b) hıdîvâne ferhunde duşlarında ve ala-yı vâlây-ı mülûkâne ile berren Ebu’l-Feth ve’l-megâzî cennet- mekân, firdevs- âşiyân mcrhûm ve mağfûrunleh fâtih-i belde Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin türbe-i enver ve merkad-i mutahharaların ziyâret ve hatm-i Kur’âniyye ile rûh-ı şeriflerin ihyâya himmet buyurup andan yine eşheb-süvâr-ı şâhâne olarak kemâl-i debdebe ve dârâtla Türbe-i Eba Eyyûb Hâlid bin Zeydi’l- Ensârî رغى ات عنه ربه ابارى ye azimet ve ol makâm-ı mubârekede dest-berdâşte-i Cenâb-ı Rabbü’l-izzet olarak ruhâniyyetlerinden istimdâd u istifşâ birle kahr-ı adây-ı din niyyet-i hâlisesiyle cedd-i evvel ve a’lâlan cennet-mekân Gazi Sultan Osman Hazretleri’nin seyf-i memâlik-güşâların Şeyhülislâm Efendi ve Nakîbüleşrâf Dürrî-zâde Abdullah Efendi mübâşeretleriyle miyân-ı hamiyyet-i şâhânelerine bend ü taklîd etdikleri sâ'at-ı gurûbî beşi yirmi üç dakika mürûrunda râbıta-pezîr olup ba'dehu Türbe-i sa'âdetden hareket ve Defterdar îskelesi’ne kadar esb-süvâr-ı azamet olarak vürûd andan sandal - süvâr-ı celâdet ve bahren Sarây-ı Humâyûn’a avdet buyurmalariyle Humbarahâne ve Tersane pîşgâhından mürurları esnâda top şenlikleri icra olundu.

Altıncı cum'a günü merhûm ve mağfûrünleh Sultan Bâyezid Hân-ı velî Hazretleri’nin câmi'-i şeriflerine selâmlık olup edây-ı salât-ı cum'adan sonra Segban-başı Ağa’ya bir kıt'a murassa hançer ihsân-ı hümâyûn buyurulup Türbe-i Bayezid-i Velî Han ziyâreüyle Sarây-ı Humâyûn’a avdet buyuruldu.

Dokuzuncu günü Sarây-ı dilârâda vâki' Ağa Bağçesi nâm mevki'-i dilefrûzda biniş ve rikâb-ı hümâyûn olup Şeyhülislâm Efendi’ye ve Kaymakam Paşa’ya ilbâs-ı ferve-i semmûr ve Kaymakam Paşa’ya bir kabza mücevher hançer dahi i'tâ buyurdular.

On birinci günü orduy-ı hümâyûnda Sadrıâzam İbrâhim Hilmi Paşa azlinden mühr-i cedîd-i hümâyûn Boğaz Seraskeri Çelebi Mustafa Paşa’ya i'tâ olunmağın Hazinedâr-ı Hazret-i şehriyârî Beşir Ağa mübâşeretiylc ordûy-ı hümâyûn canibine irsâl olundu. Yevm-i mezbûrda Silahdâr-ı Şehriyârî Süleyman Bey ve Çukadar Arnabud Ahmed Ağa ve Hazine Kethudâsı Salih Rif'at Bey ve Baş Çukadar Mehmed Bey ihrâc olunup Rikâbdâr (14 a) Reşîd Ahmed Bey Silahdâr-ı Şehriyârî ve tarîklarınca bi-merâtibihim silsile olup Mâbeynci Selim Ağa’ya Hazine Kethudâhğı ve Mâbeynci Andülfettah Ağa’ya Baş Çukadarlık ihsân olundu.

On üçüncü günü Ayasofya’ya selâmlık olup salât-ı cum'ayı ol ma'bed-i kadîmde edâ ve vâ'ız-ı kurrây-ı Enderûn-ı Hümâyûn Şekerci-zâde Feyzullah Efendi’ye iksây-ı ferve-i semmûr ile bin beş yüz guruş itâ buyuruldu.

Azl-ί Ser-Segban Mehmed Arif Ağa ve Ser-Segban şuden-i Ser-Çavuş Kahveci Mustafa Ağa

Mâh-ı mezbûrun on yedinci sah günü Segban-başı Mehmed Ârif Ağa azl olunup yerine Ocak Baş Çavuşu Mustafa Ağa nasb olundu. Mûmâileyhin sebeb-i azli budur ki yeniçeriyân-ı dergâh-ı Âlî neferât ve zâbitanına ve Âsitâne’de tevzi' ve taksimi lâzım gelen cümle Ocaklu’ya ihsân-ı hümâyûn olan cülûs-ı pâdişâhı bahşişinden altmış bin guruş ifrâz edüp Yeniçeri Ağası Kara-kulağı Abdullah Ağa’ya bu maldan beş bin guruş itâ etdikde mezbûr Karakulak “Bu mikdar meblâğ bana kalildir, ziyâde matlûb ederim” dedikde Ağa-yı mumaileyh dahi “Ben bu akçeyi külliyyen eki ü bel’ edecek değilim, bu maldan kârhâneliye ve köşk bekçilerine ve miyâne yazıcılarına ve kapu hademelerine taksim ü i'tâ edeceğim, bana dahi beş on kese bâki kalur ise ancak” dedikde Kara-kulak muârazayı müzdâd edüp ziyâde meblâğ talebinden kefl-i yed etmeyerek ısrâr ve bu sebebten beynlerînde burûdet ve iğbirar vukû'undan nâşî mezbûr Kara-kulak Ocak Baş-Çavuşu merkûm Kahveci Mustafa Ağa’yla ittifak ve meşveret edüp merkûm dahi mukaddemce Boğaz’a cülûs-ı hümâyûn bahşişi naklinde Boğaz serkerdeleri ile ahd ü âmân ve eğer Segban-başı olur ise neferâtın matlûbları olan yevmiyye yirmişer akçeyi tanzim etmek üzere ve bu def'a dahi mezbûr Kara-kulak ile muâhede ve Segban-başı nasb ettirmeğe ahd ü mîsâk etmeleriyle Ocağın ba'zı ihtiyârlarını ve söz sâhiblerini hafî hafi "Ne duruyorsunuz Segban-başı Pâdişâh’m size ihsân etdiği meblâğdan altmış bin guruş ketm ve eki ü bel' eldi” diyerek işâ'a ve Ocaklu’yu itmâ ile tahrîk-i fitne ve fesada mütecasir olduklarından Ocak ihtiyârları ve söz sâhibleri ve Oda-başı’lar ve kışla mütevellileri Yeni Odalar kışlası nezdinde vâki' Terkim (…) (14 b) câmi'inc cem' olup Segban-başı’nın bu ketm etdiği bu yüz yirmi keseyi zâhirc ihrâc içün müzâkere ve meşveret edüp şöyle bir bahâne ve sebeb bast-ı mukaddime tertibine re’y ü tedbîrleri karardâde oldu ki “Segban-başı bizim kolluklarımızı yol ile vermiyor ve Balat ve Kumkapı ve Langa Yeni-kapu'su gibi olan yerler-den caize ve rüşvet alup nemâlı olan kollukları akçe ile bey'-i men yezîd ediyor ve Orta'ların et ve ekmeğine bakmıyor" deyüp bu ma'nâları dere ederek cümlesi ittifak ile bir arzuhâl tahrîr ve Ocak ustaları yediyle tesyîr eylediklerinde Segban-başı “Ben yoldaşların lahm u nânına dikkat ve her umurlarına s a'y u gayret ederim, ancak kolluklardan caize almasam ne güne ta'ayyüş edeyim, kolluklar benim iradimdir" deyu cevâb verüp bu maddeden bir gün sonra selâmlık etmekle Ocaklu’yu cem' ü ihzârdan sonra cümleye hitâb edüp "Bir arzuhal irsal etmişsiniz, ma'lûmum oldu, her umûrıınuza sa'y u gayret ederim, lâkin kolluklardan caize almasam umûrumu ne ile idare edeyim, ta'ayyüş ne güne olur, benim başka iradım yoktur, elbette kolluklardan caize alurum, bunu yeniden ben mi îcâd u ihdas etdim?" dedikde Ocaklu dahi “Aman efendim, kerem ü inayet edin, afv edin etmeyin" deyu niyâz etdiklerinde “Siz benimsiniz, kasavet çekmeyin" deyu se-lâmlığı bertaraf ve cem'iyyeti def' eyledi. Ol gece Ocaklu birbirlerine muhâbere ve mukavele ile yarınki gün Süleymaniye’ye cem' olmağa karar vermeleriyle seheri Süleymâniye câmi'i havlisine cem' olup müterakkıb-ı fitne olan Ocak Baş Çavuşu ve Ocak Baş Kâtibi ve Ocak Kara-kulağı Kapu’dan cem'iyyetlerine celb ü ihzâr edüp “Segban-başı'ya biz kolluklardan caize vermeyiz ve şevketlû Pâdişâhımızın kullarına ihsân etdiği cülûs bahşişinden külliyetlü meblâğ ketm ü ihfâ etdi. ol malı da isteriz, bizimdir ; Pâdişâhımız bize kerem ü inâyet etdi. Segban - başı'ya varın bu maddeleri ifâde kılup râbıtasını verün” dediler. Merkûmlar Ağa-yı mumaileyhe gelüp mesmu'âtlarını ifâde ve takrir eylediklerinde Segban-başı “Ben mal ketm etmedim baki meblâğı kârhâneliye ve köşke ve kâtib efendilere ve hademeye verdim ( 15 a) ve kolluklardan câize ulunmasın diyorlar, bu mesnedde ne ile ta'ayyüş etmelidir, değil illâ bunların cem'ıyyetlerinden murâd u merâmları bir fesâd u mel'anetdir ne ise anı söylesinler” dediğim fakat Kara-kulak avdetle Süleymâniye’de cem'iyyete ifâde ve tebliğ etdikde cemciyyet-i merkûme “Biz hem ketm olunan akçeyi isteriz ve hem bu günden sonra anı Segban-başı'lıkda istemeyiz” deyu feryâdlannda maslahat evvelden Boğaz’da müzâkere ve muâhede olunup bu tarafda dahi on dört Oda-başı’ya birer kese va'diyle râbıta-pezîr olmuş musanna' bir keyfiyyet olmağla Kara-kulak cümle cem'iyyet muvâcehesinde dedi ki: “Ben size bir söz söyleyim, ana râzı olunuz, siz de, münâsib görünüz; hâlâ Baş Çavuş olan Kahveci Mustafa Ağa Segban-başı'lığa ensebdir, anı Segban-başı etdirelim, hem sizin ketm olunan malınızı ahz eder, hem her bir umurunuza dikkat eder” dedikde evvelden mev'ûd ve ta'limli tarafdar bulunan Odabaşı’lar “İsteriz isteriz” der demez Karakulak bargire süvâr olup icâleten Bâb-ı Âlî’ye gelüp “iş işden geçdi şöyle oldu, böyle gitdi” deyu Kaymakam Paşa’ya feryâd ve mugalâta etdikde der-akab rikâb-ı hümâyûna telhis olunmağın müsâ'ade-i şâhâne zuhûr etmekden nâşî Baş Çavuş merkûm Kahveci Mustafa Ağa Segban-başı nasb olunması hasebiyle cem'iyyet perişân olup fakat taraftarlar Ağa Kapusu’na azimetle mev'ûdu ahz edüp nâil-i matlab oldular. Ma'zûl Segban-başı Hazinedâr Çiftliği’ne me’mûr olmağın mal-ı mezbûru taleb ve hesâbını rü’yet içün dört ihtiyâr ve bir miyâne yazıcısı ta'yîn olunup dört gün kadar hesâbının rü’yetiyle yüz yirmi kesesi ahz olunup meblâğ-ı mezbûr Segban-başı-i Cedîd ma'rifetiyle tekrâr Oda’lara tevzi' ve taksim olunup ma'zûl ağa dahi Bursa’ya nefy ü tagrîb kılındı ve yevm-i mezbûrda bundan mukaddem tarîk-ı haccdan avdet ile Bursa’da meksi fermân olunan sâbık Vâlide Kethudâsı Yusuf Ağa, Meydân Ağaları’nın defter-i istid'âlarında dâhil olmağın Bursa’da cezâsı tertîb olunup mübâşiri yediyle ser-i maktû'u Asitâne’ye vâsıl oldu.

Yirminci cum'a günü selâmlık ile câmi'-i Nûrıosmâniyye’ye (15 b) pertev-bahş-i cemâl oldular.

Azl-i Kaymakam Musa Paşa ve nasb-ı Ser Çavuşân-ı Divân-ı Hümâyûn Şehsuvâr-zâde Hamdullah Beyefendi

Mâh-ı mezbûrun yirmi ikinci pazar günü rikâb-ı hümâyûn Kay-makamı Musa Paşa azl olunup Baş Çukadar Abdülfettâh Ağa irsâliyle Bâb-ı Âsafî’den Çavuş-başı Şehsuvâr-zâde Hamdullah Beyefendi huzûr-ı hazret-i hilâfet-penâhî’ye da'vet ve Şeyhülislâm Efendi ma'iyyetiyle hâkpây-ı humâyûn-ı şahaneye yüz sürdükden sonra rütbe-i vâlây-ı vezâretle kaymakamlık tevcih ve itâ buyuruldu ve yevm-i mezbûrda sabık Hububat Nâzın Hacı Mustafa Efendi Rikâb Kethüdası nasb olunup ma'zûl Hasan Tahsin Efendi dahi Kaymakam Paşa’dan münhal olan Çavuş-başılık mansıbiyle tatyib kılındı.

Yirmi dördüncü günü Derviş Paşa vekilharcı Seyyid Mehmed Efendi Baruthane nezâretiyle kâmrevâ oldu. Bundan akdem Meydân Ağaları’nın defter-i istid'âlarında olup Bursa’ya nefy olunan Kapan nâibi Şeyh-zâde Abdüllâtif Efendi’nin mahall-i mezbûrda kaydı görülüp mübâşiri yediyle ser-i maktû'ı yevm-i mezbûrda vârid oldu.

Mâh-ı mezbûrun yirmi beşinci günü şükâtı vürûdiyle Âsitâne’ye ihzâr olunup Tomruğa vaz' olunan Kayseriye mütesellimi Dırâz-oğlu nâm kimesnenin verâsından üç yüz kadar husemâsı Asitâne’ye vürûd ile müsellahen Bâb-ı Âsâfî duhûl ve "Elbetde mütesellim-i merkûmu bize itâ edin idam edelim" deyu arbede ve hücûm etmeleriyle merkûmu icâleten Tomruk’dan ihrâc ve Paşa Kapusu’nun ard tapusundan çıkarup Bâb-ı Humâyûn’a irsal ile anda cezâsı tertîb olundu.

Yirmi altıncı günü İncilü Köşk’e biniş ve rikâb-ı hümâyûn olup rü’yet-i mesâlih-i ibâd ile imrâr-ı vakt buyuruldu.

Yirmi yedinci cum'a günü selâmlık ile Sultan Bâyezid Hân-ı velî câmi'-i şerifine teşrif ve ba'de edâ’i’s-salât biniş-i hümâyûn ile Sarây-ı atik’ı cilvegâh-ı makdem-i münîf buyurdular.

Yirmi sekizinci günü Kaymakam Paşa’ya Kapucılar Kethüdası Sa'îd Bey ile hatt-ı hümâyûn ısdar ve tesyâr buyuruldu.

Cumâde'l-ûlâ gurresi salı günü Dârendeli hafidi Ahmed Bey Baş-bakı kulu (16 a) Fikri Mehmed Efendi Haremeyn-i şerîfeyn müfettişi ve Hassa hasekilerden Ali Bey Vezir Kara-kulağı nasb olundular.

Üçüncü günü Cânib-i sabık Salih Efendi Mühimmat Nâzın ve Azmi Ahmed Efendi kethudây-ı Beyhan Sultan nasb olundular.

Dördüncü cum'a gecesi bi-kazai’llahi te’âla Galata’da harik zuhûriyle on altı sâ'at mikdârı mümted olmağın Pâdişâh-ı İslâm def'-i harik ve ibadullahı siyânet bâbında ikdâm ve ihtimâmlarından nâşi Bağçe-kapusu’nda Valide câmi'ini teşrif ve andan nezâret üzere vakt-i salât-ı cum'a duhûl etmeğin câmi'-i mezkûrda edâ buyurdular.

Altıncı günü Ahmed Şakir Efendi Bahr-i Sefîd Boğazı Seraskeri Sadr-ı esbâk Hafız îsmâil Paşa ma'iyyetine ve Tâhir Ağa-zâde Mehmed Emin Efendi, Hâdim-zâde ma'iyyetine Nüzül Emîni ta'yîn olundular.

Azl-i Şeyhülislâm Seyyid Ataullah Efendi ve nasb-ı Ömer Hulûsî Efendi

Şehr-i mezbûrun yedinci pazar ertesi günü Ser Kahve-i Hazret-i Şehriyârî Süleymân Ağa kulları irsâliyle sâbık Müfti-i dîn u devlet Sâmânîzâde Ömer Hulûsî Efendi’yi huzûr-ı hümâyûna da'vet ve Kaymakam Paşa’yla ma'an hâk-pây-i şâhâne’ye vürûdlarında beyaza kaplu ferve-i zîbây-ı fetvâ iksâ ve def'a-i saniye olarak Meşihat-i vâlâ itâ olundu.

Azl-i Şeyhülislâm Sâmânî-zâde Ömer Hulûsî Efendi ve nasb-ı Seyyid Mehmed Ataullah Efendi saniyen.

Mâh-ı mezbûrun sekizinci salı günü bir gün evvel azl olunan Şerîf-Efendi-zade Seyyid Ataullah Efendi taraf-ı hümâyûndan Silahdâr Ağa risâletiyle Enderûn-ı Humâyûn’a da'vet ve huzûr-ı hümâyûna duhûlünde def'a-i saniye olarak ilbâs-ı ferve-i fetva ve kemâkân Mcşihat-i islâmiyye’de ibka ve bir gün evvel nasb olunan Sâmânî-zâde Efendi kendü hanesinde meşgûl-i duâ oldu.

Garibe : Bâ‘is-i azl ü nasb budur ki Reisülküttâb-ı Rikâb-ı hümâyûn Sa'id Hâlet Efendi Şeyhülislâm-ı mûmâileyh Ataullah Efendi’nin hîn-i sabâvetinde mürebbî ve lalasının ferzendi ve evân-ı tufûliyyetinde ikisi de hem-sinn ü akran olmak mülâbesesiyle berâber mulâ'abe ve müdâ’abe ederek resîde-i sinn-i temyîz-i nîk ü bed ve ol hanedânın perverdesi olup ta'alluk ve münâsebeti mü’ebbcd olmak mülâbesesiyle Efendi-i mûmâileyhin azlini (16 b) Kaymakam Paşa sırren Reis-i merkûm Hâlet Efendi’ye iki gün mukaddem ifâde ve işrâb etdikde “Siz Şeyhülislâm Efendi'yi azl etdirirsenizyine bir gün zarfında cebren ve kerhen size nasb ildirirler, bu sevdadan feragat edin” dedikde Kaymakam Paşa “Ben azl olunmamasına çok ikdam etdim, çâresini bulamadım, Şevketli! Efendimiz beher hâl azlini irâde buyuruyorlar” demiş. Bu sohbet üzerine yek-dü rûz mürûrunda Şeyhülislâm Efendi azl oldukda, el-uhdetü ale’r-râvî mezbûr Reis Hâlet Efendi îkâz-ı fitneye mübaşeret ve bir defter tertîb ve tahrîrine mübâderet ile derûnuna Karadeniz Boğazı’nda serkerdeleri ve Segban-başı’yı ve Ocak’dan ma'lûm ve müte'ayyin bir kaç Odabaşı’ları derc ü tahrîr ve ol defteri Boğaz’da serkerde Kabakçı Mustafa’ya gönderüp “İşbu defterde esâmileri mastur olanların idam ve izâleleriyle ma’zûl Şeyhülislâm Efendi’den fetvây-ı şerife taleb olundukda bu hususa bir veçhile râzı olmıyarak imtinâ‘ eylemelerinden nâşi azl olunup yerine gelen Müfti Ömer Hulusi Efendi’den taleb olundukda if tâ etmekle ber mûceb-i fetvây-t şerife sîzleri i'dârn ve izâle edecekleri mukarrerdir” deyu iş'âr ve ifhâm etmeğin Kabakçı’nın aklı başına sıçrayup der-akab defter-i mezkûru Boğaz’dan Segban-başı’ya irsâl ile maddeyi ihbar etmeğin bu tarafdan dahi merkum Reis Sa'îd Halet Efendi ol gece Süleymâniye semtinde müderrisîn-i kiramdan Burnaz Bey-zâde Derviş Mehmed Esad Efendi hanesine nihânî Segban-başı Ağa’yı celb ile cem’iyyet ve ulemây-ı izamdan birkaç kimseler ile müzâkere vü meşveret etdikde, kendinde nefy ü te’dîb vesvesesi olan efendiler: "Aman ne yaparsan yap, Ömer Hulûsî Efendi'yi agi, yine Atâullah Efendi’ye bezl-i makdûr edüp nasb etdir. İş sana kaldı. Ak akça kara gün içindir; her ne masraf olur ise, biz ifâ ederiz” demeleriyle mâddeye karâr verdiklerinde, hemen Segban-başı, mahsûsça cem'iyyet etmek üzere cevf-i leylde kışlalara haber gönderüp kendüye müte'allik ve tarafdar olan, on dört kadar Oda-başı’yı Ağa Kapusu’na celb ü ihzâr ve cebinden defter-i mezkûru ihrâc ve Oda-başı’lara irâe ve maddeyi lede’l-ifâde anlar ile kavi ü karar edüp “Zarin seheri Kaymakam Paşa'ya fitne ve maglatayı hâvi tezkire tahrîr edüp mülakat olunup maslahata temşiyyel verebilürsem ne güzel ve illâ sûret veremezsem siz kışlalardan Süleymâniye havlisine cem edebildiğiniz mikdar yoldaş cem' ü ihzâr edin (17 a) bakalım elbette bu maddeye bir suret ve râbıta veririz” deyüp Oda-başı’lara birer kese akçe verüp ol gece cümlesini Kul Kethüdası Odası’nda tevkif ile sabahladılar. Pes Segban-başı seheri Kaymakam Paşa’ya “Pek muktezi maslahat zuhur etdi, şimdi bild te'hır cenâb-ı devletleriyle mülâki olup müzâkere etmek müstaceldir” diyerek tezkire tahrîr ve Bâb-ı Âsâfî’ye tesyirinde Kaymakam Paşa hareminden telâş ile hurûc ve “Sultan Bâyezid-i veli türbesine tebdilen şimdi gelsin, ben de geliyorum” cevâbiyle mersûlü [mürseli] ircâ ve kendisi Türbe-i mezkûra can atup Segban-başı ile lede’l-mülâkat “Süleymâniye cami'i havlisi Ocaklu ile lebâleb oldu, bir veçhile Şeyhülislâm-ı cedidi istemiyorlar, yine ma'zûl Efendi'yi taleb ediyorlar ve illâ şimdi bir fesâd-ı azim zuhur eder” deyu böyle bir tezvir te’lîf ve ifâde eyledikde Kaymakam Paşa: “Behey Ağa, bu maskaralık mı ? Devlet-i Aliyye’nin a'zam-ı merâtibinden olan meşihâl-i kübrâ-yı islâmiyye mel'abe-i sıbyan mıdır? Dün azl olunup bu gün nasb olunmak Pâdisâh-ı âlem-penâh’ın nüjûz-ı hümâyûnlarına halel iras eder ve mehâbel ve şevketi izâ'a edecek maddedir, bu hâl ü hareket şân-ı saltanata hürmet etmemekdir, bu olur şey değildir” diyerek Segban-başı’yı ilzam u ifhâm kaydına düşmüş ise dahi Segban-başı-i merkûm “Şimdi İstanbul yağma ve gäret" olur fitne-i şedide zuhûriyle sabi ve nisvân ayaklar altında kalur", elbette bu madde râbıta bulmalıdır ; aman devletlû iş işden geçdi, ne duruyoruz” deyu ibrâm ve ilhâh eyledikde Kaymakam Paşa’ya hayret gelüp piç ü tâb ve ıztırâb ile zikr olunan Segban-başı’yı ve Rikâb Kethüdası Mustafa Efendi’yi ve ehl-i fitne ve fesâdı ikâz eden Reisülküttâb Sa’id Hâlef Efendi’yi der-akab Bâb-ı Âsafî’ye ihzar ve andan Enderûn-ı Humâyûn’a dahi terfik ile azimet ve huzûr-ı humâyûn’a icâleten dâhil oldular. Bu aralık Segban-başı: “Maslahat râbıta buldu, Süleymâniye'ye neferât cem’ine hâcet yokdur, ma/ıûd on dört Oda-başı'lar hânelerine gitsünler” deyu Ağa Kapusu’na haber gönderdi. Ezin cânib mûmâileyhim hâkpây-ı humâyûn-ı Hazret-i Şâhâne’ye vürûdlarında ibtidâ Segban-başı (17 b) iftitâh-ı kelâm cdüp “Ocakla yine ma'zûl Şeyhülislâm Efendi'yi istiyorlar; bize suâl etmeden Şeyhülislâm’ı azl edüp yerine Sâmânî- zâde’yi kim nasb etdi?" deyu vikahet ve hetk-i hürmet-i saltanat kıldıkda ccnâb-ı şehriyâr-ı şevket-medâr : “Şeyhülislâm'ı ben nasb etdim" buyurup Kaymakam Paşa bir tarafdan Segban-başı’yı iskât kaydına düşüp def'i husûsuna sa‘y u gayret etdiyse de müfîd olmayarak merkum Segban-başı peyderpey huzûr-ı hümâyûnda ibram u ilhâh-ı tâmm ile: “Şimdi bir fitne-i azîme kopar, İstanbul’’ here ü mere olur" diyerek ısrâr ve Şevketlû Efendimiz’e “Bu defalık bu madde râbıta bulsun fî mâba'd bir dahi bir fitne ve fesâd zuhur eder ise beni kati eyle" dedikde Şehriyâr-ı müşârünileyh dahi “Kati edeyim mi ?" buyurunca, tekrar Segban-başı-i merkûm “Kati et" dedikde nâçâr Pâdişâh-ı zîşân “öyle olsun" buyurup Silahdâr Ağa’yı ânifen beyân olunduğu veçhile ma'zûl Efendi’ye irsâl ile ihzar ve saniyen iksây-ı ferve-i fetva buyurdular.

Dokuzuncu günü Tophâne-i Âmire’ye biniş olup top dökümü temâşâsına teşrîf-ı hümâyûn buyurulup cümle neferât ve sekene-i Tophâne-i Âmire’yi müstagrak-ı ihsân-ı bî-pâyân buyurdular.

On birinci cum'a günü selâmlık ile câmi'-i şerîf-i Ebâ Eyyûb-ı Ensârî’de edây-ı salât-ı cum'adan sonra hemşire-i celîleleri devletlû Esmâ Sultan aliyyetü’ş-şân Hazretleri’ne med'uvven mahall-i mezbûrda vâki' sâhil-serâlarma kudüm ve anda tenâvül-i ziyâfet-i uht-ı zî-şânları ile dil-seyr olup sâhil-serây-ı mezkûrda Segban-başı’ya bir kabza murassa’ hançer ihsân eylediler.

On üfüncü günü silâhşorân-ı hassa’dan ve zu‘emây-l dergâh-ı âlî’den Eyyub Ağa-zâde Seyyid Mehmed Ağa’ya Şemseddin Bey azlinden Mîrahûr-ı evvellik rütbe-i refî'ası i'tâ olundu.

On altıncı günü mühr-i sâdâret-i uzmâ ile Çelebi Mustafa Paşa cânibine azimet eden Hazinedâr-ı Hazret-i Şehriyârî Beşir Ağa orduy-ı hümâyûndan Âsitâne’ye vârid oldu.

On yedinci günü Hurrcm-âbâd denmekle ma'rûf olan (18 a) Bebek Bağçesi’ne biniş ve rikâb-ı hümâyûn oldu.

On sekizinci cum'a günü Beylerbeyi’nde vâki’ vâlid-i zîşânlan Sultan Abdülhamid Han Hazretleri’nin binâ ve ihyâsına muvaffak olduğu câmi'-i şerife selâmlık oldu.

Yirminci günü Tuğcu-zâde Abdülkadir Efendi, Hafîd Behçet Efendi azlinden Hekim-başı’lık mansıbiyle şâdkâm oldu. Yevm-i mezbûrda Enderûn-ı humâyûn’dan ihrâc olunan sâbık Baş Çukadar Mehmed Bey İçel’e nefy ü iclâ kılındı.

Yirmi beşinci cum'a günü selâmlık ile Ayasofya câmi'ini teşrif buyurup ba'de’s-salât hemşire-i iffet-ârâları devletlû Hibetullah Sultan aliyyctü’ş-şân Hazretleri’nin sarây-ı vâlâlarma kâdime-cünbân-ı şevket ve mesned-ârây-ı ziyâfet oldular.

Yirmi altıncı günü sâbık Hazine Kcthudâsı Sâlih Bey Kıbrıs ceziresine nefy ü tagrîb olundu.

Cemâziye'l-âhırın gurresinde nefy olunan sâbık Hazine kethudâsı Sâlih Bey, afv u ıtlâk olunup Surre Emini nasb u ta'yîn buyuruldu. Kendüsü Âsitâne’de mevcûd bulunmadığından lâzım gelen hil'ati Bâb-ı Âsafî’de Teşrifâtî Efendi’ye iksâ olundu.

Azl-i Kaymakam Şehsuvâr-zâde Hamdullah Paşa ve nasb-ı Musa Paşa saniyen

Şehr-i mezbûrun ikinci perşembe günü Kaymakam Hamdullah Paşa azl olunup bundan mukaddem hufyeten Tebdil Hase-kisi Emin Ağa kulları irsaliyle Gelibolu’dan celb ü ihzar olunan Kaymakam-ı sabık Musa Paşa huzûr-ı şâhâneye duhûl ve hâk-pây-ı humâyûn-ı şehinşâhîye müsûl ile sâniyen ferve-i kaymakamı ilbâs buyurulup tebcil olundu.

Üçüncü cum'a günü Sultan Ahmed Han Hazretleri’nin câmi’-i şeriflerine selâmlık ile teşrif ve salât-ı cum'ayı edâdan sonra türbelerde medfûn olan merhûmun selâtîn ü şehzâdegânı ziyâret ve ruhlarına fâtiha-hân olarak avdet buyurdular.

Altıncı günü Kaymakam Paşa Kapu Kethudâsı Çaprâstlı dâmâdı Hasan Efendi Çavuş-başı nasb olunup ma'zûl Hasan Tahsin Efendi, Defter Emâneti’yle taltif olundu. Yevm-i mezbûrda Gülhâne’ye biniş ve rikâb-ı hümâyûn olup hitâmında sâde nakkare faslı ile kesb-i irtiyâh buyurdular.

Dokuzuncu günü Dolma-bağçe kasrına biniş-i hümâyûn ile teşrif (18 b) buyurulup Enderûn-ı hümâyûn cündîleri cerîd-bâz olmağın kesb-i inşirâh ve tenezzüh buyuruldu.

Onuncu cum'a günü selâmlık ile cennet-mekân Sultan Süleymân Han-ı Gâzî câmi‘-i şerifine teşrif buyurulup Dergâh-ı âlî Yeniçeri Ağası Kapusu pişgâhında âmâde kılınan şerbet-i şirîn-güvârı nûş ve kâse-i şerbeti lebrîz-i dînâr edüp Sultan Mahmud Hân-ı merhûmun kanûnunu icra buyurdular.

On üçüncü pazar ertesi gecesi bi kazâ’i’llahi te'âla sâ'at beş sularında Bal-kapanı nâm mahalde vâki' Kadı Hânı derûnundan harîk zuhûr etmeğin sâ'at on ikide mündefi' oldu.

On beşinci Çarşamba gecesi bi kazâ’i’llahi te'âla Şehzâdebaşı’nda Acemi Oğlanları kolluğu köşesinden harîk zuhûriyle on sâ'at kadar şiddet-i imtidâd ve i'âne-i rüzgâr ile o havâliler sûzân olup intifâ buldu.

Yirmi ikinci günü Karadeniz Boğazı’nda olan neferât ve yamaklara Enderûn-ı Hümâyûn hademesinden Çantacı Emin Ağa kulları yediyle üç yüz elli kese atıyye-i seniyye-i şâhâne irsâl olunup cümlesine tevzi' ü taksim olundu. Yevm-i mezbûrda Kâtibü’s-sır Tayfur Bey kulları vâsıtasiyle cümle sudûr ve mevâlîye boğçalar ihsân ü i'tâ olunmağın cümlesi def'aten Şeyhülislâm Efendi’nin du'âhânesinde tevzi' olunup iltifât-ı şâhâneye mazhar olmalariyle gülbang-i da'avât-ı pâdişâh rûy-ı zemîn îsâl-i bargâh-ı Melik-i mu'în kılındı.

Yirmi üçüncü perşembe günü ihrâc-ı mevâcib-i kıst-ı vâhid içün icmâl ve yazı oldu.

Yirmi dördüncü cum'a günü selâmlık ile cennet-mekân merhûm Sultan Selim Hân-ı Evvel câmi'-i şerifine teşrif buyurup salât-ı cum'ayı edâ buyurdular. Yevm-i mezbûrda sabıka İzmir kadısı Sıdkı-zâde Ahmed Reşîd Efendi ordu-yı hümâyûn kadısı nasb u ta'yîn buyuruldu.

Yirmi yedinci pazar ertesi günü biniş-i hümâyûn ile Kasr-ı İzzet - âbâd’a şeref - bahş oldular.

Yirmi sekizinci günü kâ'ide üzere divân-ı hümâyûn olup kıst-ı vâhid mevâcibi ihrâc u îtâ olundu.

Receb-i şerif gurresi cum'a günü ma'bed-i kadîm olan Ayasofya Câmi'inde edây-ı salât-i cum'a buyurdular.

Üçüncü gecesi Sultan Mehmed semtinde (19 a) Atik Ali Paşa’da harîk zuhûr edüp üç sa'at kadar etrâfını sûzân edüp müntafî oldu.

Dördüncü günü Dolmabağçe kasrına biniş ve rikâb-ı hümâyûn olup Enderûn-ı Hümâyûn cündîleri icrây-ı san'at-ı cirid-bâzî eylemeleriyle819 kesb-i imbisât buyuruldu.

Yedinci günü Cebeciler Baş Kethudâsı Hüseyin Ağa Rikâb Cebeci - başısı ve Selim Sâbit Efendi Yeniçeri Efendisi nasb olunup Şehzâde - başı harîkında Eski Odalar Kışlaları nısfına kadar muhterık ve sûzân olmağın müceddeden binâ ve inşâsı Efendi-i mûmâileyhe havale olundu.

Sekizinci cum'a günü câmi'-i Ebu’l-Feth Sultan Mehmed Hân-ı Gâzî’ye selâmlık olup yevm-i mezbûrda Hudâvendigâr-ı sabık Sultan Selim Hazretleri’nin harem-i ismet-me’âblarından Baş Kadın’ın serzede-i bürûz olan ba'zı harekât-ı nâ-becâsma mücâzât olarak Enderûn-ı Humâyûn’da Topkapı nâm mahalde mahnûkan îdâm olunup na'şı civâr-ı Ebû Eyyûb-ı Ensârî’ye nakl ile takbîr olundu.

Dokuzuncu günü İzzet Paşa-zâde azlinden Kapucular kethudâhğı mansıbı Mchmed Tâhir Bey’e tevcih buyuruldu. Yevm-i mezbûrda taşra Kilar hademesinden Derviş nâm Kilarlı südûr eden cünhasına mebnî Boğaz kalelerinde yamakân taraflarına firar ve iltica etmiş ise dahi ahz olunup Bâb-ı Hümâyûn pişgâhında cezası tertîb olundu.

Onuncu günü Çelebi Reşîd Mustafa Efendi, Rikâb Kethüdası ve Yusuf Agâh Efendi, Tersâne-i Âmire Emini ve Mâlikâne Halîfesi Mehmed Râif Efendi, Şıkk-ı Evvel Defterdârı ve Avni Efendi, Şıkk-ı sânî ve İbrâhim Efendi, Malikâne Halifesi ve Reis Kesedârı Mustafa Efendi, Tezkire-i Evvel nasb u ta’yîn olundular.

On birinci gecesi Daltaban Çeşmesi kurbünde harîk-i cüz’î zuhur edüp bi-hamdihi te'âlâ nısf sâ'atde bertaraf oldu.

On ikinci günü Divân-ı Humâyûn’da kâ’ide-i Devlet-i Aliyye üzere surre-i Haremeyn-i muhteremeyn huzûr-ı şâhânede ihrâc olundu.

Vak'a-i acibe ve ikdâm-ı yamakân-ı Kılâ'-ı Boğaz

On üçüncü çarşamba günü mukaddemâ vak'a-i cülûs-ı hü-mâyûndan berü Kılâ'-ı seb'a yamakları İstanbul ve nevâhisinde (19 b) ve Boğaz-içi’nde silâh ile geşt ü güzâr ve perde-bîrûn harekete ictisâr ve İstanbul içinde fevâhiş ile mu'âmeleleri âşikâr ve ba'zı ehl-i ırz nisvân taifesine dahi ta'arruza ibtidâr ve re'âyâ emval ve harîmine dest-dırâz ile müdâhele ve âzârdan hâli olmadıkları ve Boğaz-içi’nde bî-edebâne tavra sülük ve zâbitlerine adem-i itâ'at ve fevâhiş ile dest be-dest alâ mele’i’-n-nâs iskelelere inüp kayıklara rükûb ve rûz-ı rûşende alenen kayık içinde bâde nûş ederek ve nâre urarak ve sayha eyleyerek fevâhişi kal'elere götürüp bu güne i'lân-ı fısk u fücûru pişe ve kâr edinmeleriyle min indi’llah tertîb-i cezây-ı sezâlarına meşiyyet-i Bârı ta'allûk eyleyüp yevm-i mezbûrda Şevket-meâb Efendimiz Hazretleri Beşiktaş’da vâki' Gülşen-âbâd ıtlâk olunan Çırağan sâhilhânesinde hemşîre-i zîşânları devletlû Esma Sultan aliyyetü’ş-şân Hazretleri kesb-i hevâ ve tebdîl-i mâ içün sâkin olmalariyle hcmşîre-i celîleleri ziyaretine sâhilhâne-i mezkûra tebdîlen teşrif-i hümâyûn buyurmuşlardı. Yevm-i mezbûrda Beşiktaş Mevlevî-hânesi’nin mukabele günü olmağla Yahya Efendi fezası müzdahimgâh-ı ricâl ü nisâ olduğu rûz idi ki Boğaz yamakları olan iki nefer pür-silâh nekbet Beşiktaş meyhânelerinde sarhoş olup birbiri ile bî-edebâne tavr u hareket ile Çırağan yalısı kapısı önünden mürûr ederlerdi. O mahalde hâzır olan Beşiktaş bostancıları bunları dûrdan temâşâ etmek esnâsında mezbûr yamaklar vesvese ve havfa zâhib olarak silâha davranup piştov endaht etdiklerinde Yahya Efendi’de bulunan üç beş yamak-ı kal’e dahi piştov sadâsı tarafına şitâb eyleyüp yoldaşları olan mezbûr yamaklara mülhak oldular. Çırağan Kapısı önünde maddeyi seyr eyleyen Baş Çukadar Abdülfettah Ağa hâzır olan bostancı taifesine “Bre ne durursuz, bu bî-edebler Şevketlû Efendimiz bu mahalde iken ne demekdir, şu mel'ûnları urun” demesiyle mevcûd olan bostancılar dahi piştov ve tüfeng ve sopa ile hücûm etmeleriyle (20 a) habisler dahi karşılayup muhârebe ve mukâteleye mübâderetlerinde der-akab Beşiktaş ve Kara-bâli ve etrâf bostancılarına haber irsâli ile cem’ olduklarında muhârebeye tasaddî ve mezbûrlar ceng ederek Levent Çiftliği yolunu tutdular. Bu evanda Şevketlû Efendimiz Çırağan yalısı hareminde maddeye vâkıf olduklarında kat'â temkîn-i şevket-mekînlerine halel veımeyip deryâ-yı gazab-ı şâhâneleri meve-hîz ve kef-engiz olmağın bi-edeblerin birisi firâr etmeyerek ahz u istisâl olunmasını haremden Baş Çukadar-ı mûmâileyhe emr ü fermân buyurmalariyle Ağa-yı mûmâileyh dahi ikdam ederek bostancılar mezbûrların verâsından ceng eyleyerek Levent Çiftliği yolunda vâki' kapu’ya kadar varup anda cümlesini ahz eldiler. Hattâ ol esnâda Levent Çiftliği ustası Deli Ahmed dahi orada eşkiyây-ı merkûmeye bi’t-tesâdüf birisini ahz ü girift eyledi. Eşkıyây-ı merkûme mecrûh u zahmdâr ve müşrif-i helâk olarak giriftâr olup bostancılardan dahi birisi helâk ve bir kaçı zahmdâr oldu. Ezin cânib Baş Çukadar Ağa zikr olunan zahm-horde eşkıyâyı Tebdil Hasekisi Emin Ağa ile Segban-başı’ya emr ü itâb-ı şâhâ- neyi hâvi tezkire ile gönderdikde Segban-başı’nın can başına sıçrayup gelen mecruhları der-akab zindana îsâl ile idâm ve ol gece eşkıyâ te’dîb ve tenkiliçün beyâz üstüne fermân istid'â etmeğin fermânı tedârük ve ertesi şehr-i mezbûrun on dördüncü perşembe günü kârhâneli ve bazı Ocak ihtiyâr ve serkerdeleri ile silâhlanup ve İstanbul kal'e kaplılarını sed etdirüp tecessüs ile bulunup ele götürdüğü yirmi üç kadar kal'e yamaklarının gündüz alenen bilâ âmân boğup meytlerini hammallara yükledüp alâ mele’i’n-nâs deryâya ilka ve levs-i vücûd-ı cşkıyâdan İstanbul’u tathîr ü imha eyledi.

On beşinci cum'a günü Ayasofya câmi’ine selâmlık oldu.

On yedinci günü Bagdad Vâlisi Ali Paşa’yı gulâmlarından birisi şehîd etdiği haberi vârid oldu.

On sekizinci günü Sadr-ı sâbık İbrâhim Paşa’ya Selanik ve Osman Paşa’ya Karahisar-ı sâhib sancağı tevcih olunup yevm-i mezbûrda cezâsı tertîb olunan Kars Vâlisi Mehmed Paşa’nın ser-i maktû'u vâsıl oldu.

On dokuzuncu günü Divân-ı hümâyûn tercümânı Aleko zimmînin sudûr eden hıyânetine mebnî Bâb-ı Hümâyûn önünde cezâsı tertîb olundu.

Yirmi ikinci günü selâmlık ile cu’mayı Eyyûb-ı Ensârî câmi‘-i şerifinde cdâ buyurdular.

Yirmi üçüncü (20 b) günü Surre Emini ve Saka-başılar Üsküdar’dan hareket ve rehrev-i tarîk-ı hacc-ı şerif oldular.

Yirmi dördüncü günü Erzurum vâlisi Sadr-ı esbâk Yusuf Ziya Paşa’ya Bagdad eyâleti ve sâbık Çıldır vâlisi Şerif Paşa’ya Kars eyâleti ve Ma'den Emini Abdi Paşa’ya vezâretle Diyârbekir eyâleti tevcih, yirmi beşinci günü vezâretden mütekâ’id Hakkı Mehmed Paşa’ya tuğlan îtâ olunup Erzurum eyâleti tevcih olundu.

Yirmi sekizinci günü Şevket-meâb Efendimiz’i Beyhân Sultan aliyyetü’ş-şân Hazretleri dacvet etdiklerine binâen tebdîlen Sarây-ı vâlâlarına icâbet-nümây-ı ziyâfet oldular.

Yirmi dokuzuncu cum'a günü selâmlık ile Mahmud Paşa-yı velî câmi'ine teşrif buyurdular ve yevm-i mezbûrda teşrifât-ı seniyye-i hümâyûn ile Baş Çukadar Abdülfettâh Ağa kullan orduy-ı hümâyûn cânibine irsâl ü i'zârn kılındı.

Şa'ban-ı şerifin gurresi gecesi sa'at dokuzda sâbık Şıkk-ı Evvel Defterdârı Sadullah Efendi hânesinden harik zuhûr edüp âhara sirâyet etmeksizin menzil-i mezbûr muhterik u sûzân oldu ve ol gün Şemseddin Efendi hasbe’n-nevbe mükerreren Sadr-ı Rumeli nasb olundu.

Üçüncü günü Şevketlû Efendimiz, Enderûn-ı hümâyûn hzînesine teşrif buyurup temâşâ-yı mücevherât ve eşyây-ı nefise ile imrâr-ı vakt ve Hazine Kethudâsına iksây-ı ferve-i semmûr buyurdular.

Dokuzuncu günü Hazine-i hümâyûn ağalarından Sır Kâtibi Yamağı Ferîd İbrahim Bey mâbeyncilik hizmeti ile mümtâz oldu.

On dördüncü cum'a günü Sultan Bayezid Hân-ı velî câmi'ine selâmlık oldu.

On beşinci sebt günü Sâdâbâd’a biniş-i hümâyûnla revnak-fezây-ı azimet ve Enderûn-ı hümâyûn cündileri cirid-bâz olmağın mesîre-i mezbûrede kesb-i teferrüc ü irtiyâh eylediler. Yevm-i mezbûrda Bahr-i Sefîd Boğazı muhâfızı Sadr-ı esbâk İsmâil Paşa’nın fevti haberi vârid oldu ve yevm-i mezbûrda müddet-i vâfireden berü Cânik’den firar ile Petreburg’da ikâmet eden Tayyar Mahmud Paşa Kırım’dan sefineye rükûb ile Âsitâne’ye vâsıl oldu.

On yedinci günü vezâretden mütekâ'id Yemenici-zâde Yusuf Paşa’ya ibka-i vezâretle Bahr-i Sefîd Boğazı muhâfızlığı tevcih buyruldu.

Yirmi birinci cum'a günü Şehzade câmi'ine selâmlık oldu.

Yirmi ikinci sebt günü mukaddemce Teşrîfât-ı seniyye ile ordu-yı hümâyûn cânibine âzım olan Baş Çukadar Abdülfettah Ağa hitâm-ı memûriyyet ile avdet ve hâk-pây-ı humâyûn-ı şâhâneye çehre-sây-ı ubûdiyyet oldu.