Konya Karahöyük Kazıları 1953 yılında S.Alp ve E.Akurgal’ın eş başkanlığında yapılmaya başlanmış ve sonra 1994 yılına kadar S.Alp tarafından yürütülmüştür.
S. Alp’e göre “Konya Karahöyük XXVII kattan oluşmaktadır. Bu son kat, Troya I’den biraz daha eskidir”[1]. Konya Karahöyük’ün ilk tabakası MÖ. II. bin yılın ilk çeyreğinin sonlarına tarihlenmelidir. Böylece Kayseri Kültepe’nin Ib katıyla çağdaş olduğunu söyleyebiliriz.
S. Alp tarafından Konya Karahöyük mühürleri etraflıca incelenmiş ve yayımlanmıştır. Ancak başta mimari ve seramik vb. olmak üzere kazı sonuçları yeterince işlenip yayımlanmadığından, Anadolu arkeolojisinde Konya Karahöyük’ün yerinin yeterince kanıtlanamamış olduğunu düşünüyoruz. Karahöyük kazıları yayınlarını şimdi biz üstlenmiş bulunuyoruz. Yayınlarımız başlangıçta küçük raporlar şeklinde olacak, eğer imkânlar oluşursa, daha geniş kapsamlı yayınlara geçilecektir.
Konya Karahöyük’ten Buğday Örneği
Son yıllarda iyice gelişen arkeoloji teknikleri ve yardımcı disiplinleri arasında Eski Anadolu’nun endemik bitkileri, ekolojik ve klimatolojik durumu, insanlar ve hayvanların beslenmesi açısından paleobotanik büyük gelişmeler kaydetmiştir. İnsanların beslenmesinde, Anadolu’nun endemik bitkileri arasında yer alan buğdayın bilhassa özel bir yeri vardır[2]. Son yıllarda bilinçsiz su kullanımı ve çağdışı tarım sulama yöntemleri yüzünden bir zamanların “tahıl anbarı” şampiyonluğunu kaybeden Konya Ovası’nın tarihteki rolüne bakıldığında konu daha da ivedilik kazanır. Bu nedenle burada höyüğün I. tabakasında ele geçen buğday kalıntıları üzerinde duracağız.
Karahöyük’te ele geçen söz konusu buğday örnekleri 1988 yılında açılmaya başlanan I. tabakaya ait X açmasının 8 nolu odasının arkasında ele geçmiştir. 1989 yılında da çalışmalar devam edince yapı kompleksi büyük bir alana yayılmıştır. Bu durumda 8 nolu odanın arkası ifadesi 9 nolu odayı karşılamaktadır.
Bu mekân ritualin yapıldığı bir yer izlenimini uyandırmaktadır (Bak. Plan).
I. tabaka 9 nolu odada ele geçen buğday örneklerinin 2007 yılında yapılan incelemesinin raporu ilişiktedir (Bak. Rapor).
Çiviyazılı Kültepe kaynaklarında buğday cinsleri hakkında kesin bir bilgiye rastlayamıyoruz.
Çiviyazılı Boğazköy Hitit kaynaklarında ise
ZÍZ.A, ZÍZ.AN.NA=Kızılca buğday
ZÍZ harkiyaš , harkiyaš ZÍZ = beyaz buğday
ZÍZ zenantaš = güz buğdayı
gibi buğday türleri geçmektedir[3].
Hititçe leksikal çalışmalarda
ZÍZ haršanandaš, ZÍZHI.Ahar-ša-a-ar-ra, ZÍZ haršanili- = başak
gibi türler de tesbit edilmiştir[4].
Öte yandan A.Ünal son çıkan sözlüğünde şu buğday çeşitlerini vermektedir : hattar, kant-, kanza-, karaš-, KUNĀŠU, šeppit-, ZÍZ, ZÍZ-tar, ZÍZ KALAG.GA “sert buğday”, ZĪZU[5].
Konya Karahöyük’te ele geçen buğdaylar ve benzeri tahıllar (Res.1) Res.2 a,b’deki gibi bir düzenekle un haline getiriliyordu. Burada sürtülerek öğütme söz konusudur. Öte yandan dövülerek ya da ezilerek-sürterek un haline getirildiğine dair pek çok düzeneğin varlığını arkeolojik buluntulardan biliyoruz[6].
Saray ve tapınaklarda çalışan çok sayıda personelin karnını doyurmak için mutfaklarda çok sayıda değirmen işçileri çalıştırılıyordu. Romalılar devrine gelinceye kadar un değirmeni ve dolap beygiri yöntemiyle un öğütmek bilinmediğinden, bu değirmenlerde çoğu kadın ırgatlar çalıştırılıyordu. Kaçmalarını önlemek için pek çoğunun gözleri kör ediliyordu[7].
Anadolu'da daha M.Ö. 6800'lerde, Çatalhöyük'te tek taneli (einkorn) kızıl buğday, çift taneli “kavuzlu” (emmer) ve ekmeklik buğday çeşitlerinin kültür bitkisi olarak ekildiği kanıtlanmıştır. Erken Bronz Çağında ise ekmek yapımında yaygın olan iki çeşit buğday yetişmekteydi: Triticum vulgare ve triticum compactum’dur[8].
Bugün Anadolu’da başlıca üç buğday tipinden un üretilmektedir:
1- Ekmeklik orta sert ve yumuşak buğday (Triticum aestivum),
2- Ekmeklik ve bisküvilik yumuşak “topbaş” buğdayı (Triticum com-pactum),
3- İrmiklik (bulgurluk ve makarnalık) sert buğday (Triticum durum).
Bilgilerimize göre bu buğday tohumlarının kökeni maalesef İspanya, ABD, İsrail ve diğer bazı ülkelerdir, yani endemik değillerdir. Bu yüzden bilim adamlarına düşen görev Anadolu kökenli buğday türlerini (tabii eğer tohum bankalarında kalmışsa!) bir an önce tükenmeden ortaya çıkarmaktır. Aksi takdirde bugün nasıl yerel –genleriyle oynanmamış– domates tohumları arıyorsak aynı şekilde Anadolu’ya özgü buğday için aynı şey söz konusu olacaktır.
Konumuz olan sert ve dayanıklı “durum” buğdayı MÖ.II. bin yılın ilk çeyreğinde Anadolu’da yetiştiriliyordu. Şimdi İtalya başta olmak üzere pek çok ülkede yetiştirilmektedir.
Bu konuda başvurulacak seçilmiş bibliyografya yayın tarihi göz önüne alınarak aşağıda gösterilmiştir: