1971 yılının son haftalarında İstanbul tarihi ve arkeolojisi ile Türk sanat tarihi bilimine büyük hizmetleri olan Celâl Esad Arseven aramızdan ayrıldı[1]. Yazdığı monografyaları, yabancı dillerden çevirdiği sanat tarihi veya sanat incelemeleri, derlediği büyük sanat tarihi sentezleri, arada bir el attığı sahne oyunları, yalnız başına hazırlıyarak baskısını sona erdirdiği büyük bir ansiklopedisi, kara kalem ve suluboya tekniğinde yaptığı resimleri, ve daha bir çok şeyi ile Celâl Esad Arseven kültür tarihimizin önemli ve önemli olduğu kadar da renkli bir siması idi[2]. Bunların dışında üzerine aldığı idarî görevleri, uzun süreli öğretim üyeliği, iki devre süren milletvekilliği de “çok taraflı”lığının başka işaretleridir. Arseven, Atatürk’ün 1932-34 yıllarında yazdırmaya çabaladığı büyük bir Türk Tarihinin Ana Hatları eserine de Türk sanatı ile ilgili iki yazı vermek suretiyle, Türk tarih çalışmalarına da katılmış bir kimsedir.
I
HAYATI VE RESMÎ GÖREVLERİ
Celâl Esad’ın babası Ahmed Esad Paşa (1828-1875), sol kol ağası Mehmed Ağa adında bir subayın oğlu olarak Sakız’da doğmuştur. Ahmed Esad İstanbul’a getirilerek, Harbiye’de okumuş 1857 de teğmen olarak mezun olmuş ve çeşitli askerî görevlerde bulunmuştur[3]. 1871 de Yemen valisi olarak yola çıkarken, ikinci bir emirle Serasker nasbedilmiş, az sonra üzerine Tophane müşirliği de eklenmiş ise de Sadrâzam Mahmud Nedim Paşa’nın emriyle Esad Paşa vali olarak Anadolu’ya gönderilmiş, Nedim Paşa’nın düşmesi üzerine 1872 de Bahriye nezaretine getirilerek az sonra tekrar Serasker nasbedilmiş, nihayet 17 Zilhicce 1289 (= 15 Şubat 1873) de Sadrâzamlık makamına geçirilmiştir. Esad Paşa’nın bu ilk sadrâzamlığı ancak iki ay kadar sürmüştür. Doğru, bilgili ve gayretli bir kişi olmasına rağmen yaşının gençliğini bahane eden Hüseyin Avni (1820-1876) ve Şirvanî-zade Rüşdü (1828-1874) Paşaların oyunları neticesinde 17 Safer 1290 (16 Nisan 1873) de kendisinden sadaret mührü geri alınarak yeniden vali olarak Konya’ya gönderilmiştir. Esad Paşa 1874 de Suriye valisi, 1875 de tekrar Bahriye nazırı olmuş, ve 20 Rebiülevvel 1292 (26 Nisan 1875) de ikinci defa Sadrâzam nasbedilmiştir[4]. Bütçedeki beş milyon liralık açığı kapatmak üzere, önce kendininkinden başlıyarak, maaşlarda büyük ölçüde kısıntı yapması aleyhinde cereyanlara sebep olmuş, buna Hersek’deki karışıklıklar ve hattâ belki de Gedikpaşa tiyatrosunda oynanan Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre'sinin yarattığı telâş da katılınca dört ay sonra, 24 Recep 1292 (26 Ağustos 1875) de sadaret mührü bir defa daha geri alınmıştır[5], önce Nafia (= Bayındırlık) nezaretine getirilen Esad Paşa bir kaç gün sonra da Ay'dın valiliğine tayin edilmiştir. Yeni görevine gidince Menteşe, Aydın, Çeşme ve Sakız’ı teftiş ederek İzmir’e dönen Esad Paşa bir iki gün sonra birdenbire hastalanmış ve 30 Şevval 1292 (= 29 Kasım 1875) de vefat ederek, orada Şeyh Seyyid Mükrimüddin tekkesi haziresine gömülmüştür.
Mehmed Cclâleddin Esad, babasının ölümünden bir ay (veya kırk gün) kadar önce 1292 (= 1875) de Beşiktaş’daki konakta doğmuştur. Annesi Fatma Suzidil Hanım, Sakızlı Mustafa Efendinin kızıdır. Babasının ölümü üzerine amcası, bebeğe vasî tayin edilmiştir. Küçük Celâl, ilk öğrenimini babasının konağı yakınındaki Taşmektep’de ve Hamidiye okulunda yapmış, 1885 de Beşiktaş Askerî Rüşdiyesi’ne geçmiş, 1888 de Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’ne girmiştir. Fakat az bir süre sonra buradan ayrılarak 1889 da Mekteb-i Mülkiye’ye geçmiş ve bu arada Sanayi-i Nefise Mektebi’ne de bir süre devam etmiştir. Fakat Sultan II. Abdülhamid’in iradesi ve “askerin oğlu asker olur” gerekçesi ile Mekteb-i Harbiye’de öğretim görmesi istendiğinden, Celâl Esad 1891 de bu Askerî okulun Zadegân sınıfına yazılmıştır. Buradan mülâzım (teğmen) olarak mezun olan Celâl Esad’ın askerlik hayatı çok kısa sürmüştür. Kolağası rütbesinde iken, ikinci Meşrutiyetten az önce istifa etmek suretiyle askerlikten ayrılmıştır. Askerliği sırasında 1903 de Amerika’da Saint Louis’ de düzenlenen Milletlerarası Sergi’de Türk mahallesinin projelerini de o hazırlamış[6] ve böylece bazı yayınları ile birlikte esas çalışma sahasının sanat olduğunu ispat etmiştir. İkinci Meşrutiyeti (1908) takip eden yıllarda bir süre resmî bir görev almaksızın, yazılar yazmak, bazı sanat ve arkeoloji araştırmaları yapmak suretiyle yurd içinde ve yurd dışında yaşamıştır[7]. Nihayet 1912 de onu Galata Tahrir-i müsakkafat Reisliğinde (Binaları kayıt dairesi) bir resmî görev aldığı görülüyor. Bir yıl sonra 1913 de Şehremaneti Umur-u Fenniye ve İstatistik müdür muavini olmuştur. İlk dünya savaşı yıllarında Kadıköyü Belediye Dairesi Başkanlığı’na getirilmiştir. Savaş içinde, Celâl Esad, Viyana ve Berlin’de açılan Türk resim sanatı sergilerinin başında bulunmuştur[7a]. Savaşın sona ermesinden sonra yurduna dönen Celâl Esad, 1920 de Sanayi-i Nefise Mektebi ( = Güzel Sanatlar Akademisi)nde öğretmen olmuş, burada önce Belediyecilik ve Şehircilik, sonraları da Mimarlık Tarihi ve Şehircilik derslerini okutmuştur. Celâl Esad’ın Akademideki bu görevi aralıklar ile 1941 e kadar sürmüştür. 1923 den sonra kısa süreler için Darülbedayi (= Şehir tiyatrosu) Müdürlüğü ile İstanbul Ticaret Odası Neşriyat Müdürlüğü gibi görevlerde de bulunmuştur. 1925 de Celâl Esad, Ankara’nın imar plânını hazırlamak üzere gelen Alman şehircilik uzmanı Prof. H. Jansen’in yanında Ankara şehri imar müşaviri olarak çalışmıştır[8]. İki yıl kadar bu büroda çalıştıktan sonra, yeniden Akademi’ye dönmüş, 1928 de Türkiye’yi ve Türk ürünlerini batıya tanıtmak üzere Avrupa limanlarında seyyar sergi halinde dolaşan Karadeniz vapurunda Ticaret odasının görevlisi olarak bulunmuştur.
Celâl Esad, 1917 de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde kurulan Muhafaza-i Abidat Encümeni ( = İstanbul Eski Eserleri Koruma Encümeni)’inde üye olmuş[9], 1933 den 1937 ye kadar Kadıköy Halkevi Başkanlığı yapmış[10], nihayet 1942 de VII. Dönem’de İstanbul ve 1946 da VIII. Dönem’de de Giresun Milletvekili olarak Büyük Millet Meclisi’ne katılmıştır. 1950 seçimlerine giremeyen Celâl Esad, 1951 de 5805 sayılı kanun ile kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'na üye seçilmiştir. Onun 5 Kasım 1951 den 15 Kasım 1953 e kadar bu Kurul’un başkanı olduğunu da biliyoruz. 1958 başlarında istifa etmek suretiyle bu kurul üyeliğinden ayrılmıştır.
Celâl Esad üç defa evlenmiştir. İlk eşinden Sinan Esad adındaki oğlu ile Leylâ Hanım adındaki bir kızı olmuştur. Üçüncü eşi ressam Leman Hanım ile 1940 da evlenmiş ve hayatının geri kalan yıllarını bu hanım ile mutlu olarak geçirmiştir. 1971 yılına kadar, ilerlemiş yaşına rağmen dinç ve kafası işler durumda olan Celâl Esad bu yıl içinde yatağa düşmüş, Ekim ayında yapılan törenleri, yapılanları hissetmiyecek halde geçirmiş, ve yavaş yavaş sönerek 13 Kasım 1971 günü sabaha karşı son nefesini vermiştir. Kadıköy’de 14 Kasım 1971 (Pazar) güneşli bir günü Osman Ağa camiinde kılınan cenaze namazının arkasından, Sahra-ı Cedîd kabristanında toprağa verilmiştir.
II
ESERLERİ VE ÇEŞİTLİ SAHALARDAKİ ÇALIŞMALARI
Celâl Esad Arseven, 1944 de Ankara’da Sergi evinde 300 kadar suluboya eseri ile bir sergi düzenlemişti[11]. 16 Ekim - 29 Ekim 1962 tarihleri arasında da Beyoğlu’nda İstiklâl caddesinde, Şehir galerisinde bir sergisi açılmıştır[12]. Burada, ilk çalışmaları, yağlı ve suluboyalar, tanınmış çehreler, portreler, figürler, peyzajlar, krokiler ve eskizler, Paris’te Akademi çalışmaları, tarama resimler, Dulac tarzında masal resimleri, Bizans devrinde İstanbul ve Kadıköy (10. asır) havadan görünüş, Saint Louis sergisinde İstanbul, İstanbul’un arkeolojik plânı, Kırım muharebesi, Martinik zelzelesi, linoleum ve bakır üstüne kazıma resimler sergilenmiştir. Yapı ve Kredi Bankası, “Kültür ve Sanat Hizmetleri” serisi içinde hazırladığı sergilerin 71.sini Sanat Yolunda Bir Yüzyıl: Celâl Esad Arseven başlığı ile ona ayırarak İstanbul’da Galatasarayı’ndaki galerisinde 7 Ekim 1970 Cumartesi gününe kadar açık duran bir sergide, Türk kültür tarihinin bu yorulmak bilmez ihtiyarının yayın ve sanat eserlerini, meraklıların önüne yaymak kadirşinaslığını göstermişti[13]. Nihayet, 1971 yılı içlerinde, kısa ömürlü Kültür Bakanlığının başındaki Bakan Talât Halman 24 Ekim 1971 günü akşamı saat 18.30 da Celâl Esad’ın yatağı başında yapılan mütevazı törende bir konuşma yaparak ona Devlet Kültür Armağanını vermişti[14]. Aynı akşam Güzel Sanatlar Akademisinin de bir plaketi sunulmuştu. İstanbul Teknik Üniversitesi Senatosu, 14 Mayıs 1970 de ona fahrî doktorluk payesini vermeyi uygun görmüş, fakat bu payeyi belirten yazı ancak 9 Kasım 1971 de Arseven’e verilebilmiştir. Bu sırada artık Celâl Esad çoktan komaya girmiş bulunuyordu.
Celâl Esad, pek çok şeyleri merak eden, Güzel Sanatların çeşitli dalları ile müzik de dahil olmak üzere uğraşan bir kimse olmuştur. Değişik müzik aletlerini çaldığı gibi, resim de yapmış ve edebiyat türlerinin bir kaçında hikâye ve roman da dahil olmak üzere eser vermiştir. Bunların arasında bilhassa, sahne için yazılmış oyun metinleri epeyi yüklü bir sayıdadır, idareci, şehirci, sanat ve belediyecilik konuları yazan, sahne oyunları yazarı[15], rejisör, ressam, arkeolog, sanat tarihçisi, öğretim, üyesi, ansiklopedici Celâl Esad’ı bu çok çeşitli ve aynı derecede de renkli verimleri ile tahlile bir nekroloji yazısının çerçevesi içinde, imkân olamaz. Hele onun irili ufaklı birbirinden değişik konulardaki kitap ve makale halindeki yayanlarını derlemek, ayrıca “Güneş” “Servet-i Fünun” gibi dergiler ile, Tanin, Akşam[16], Cumhuriyet[17], Hâkimiyet-i Milliye, Ulus, Yeni İstanbul[18], Dünya[19] gazeteleriden basılan tek veya sürekli yazılarının tam bir listesini çıkarmak, uzun ve külfetli bir çalışma istemektedir.
Celâl Esad’ın çok taraflı şahsiyetinin Türk sahne tarihindeki yeri ise apayrı ve başlı başına bir inceleme konusu olacak derecede zengindir. Onun, samimî dostu ve arkadaşı Salâh Cimcoz ile Selim-i Sâlis (III. Selim) adı ile yazdığı bir piyesi İstanbul’da, Mınakyan Efendi’nin idaresinde Osmanlı Dram Kumpanyası tarafından 6 Eylül 1910 tarihinde, Beyoğlu’nda eski Fransız Tiyatrosunda oynanmıştır. Pek çok defa tekrarlanan bu eserin rejisörlüğünü C. Esad bizzat yapmış, dekorlarını da kendisi çizmiştir. III. Selim piyesi, yakın tarihlerde Devlet Tiyatrosu’nda ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda yeniden sahneye konulmuştur[20]. Celâl Esad’ın Şaban adındaki almanca bir operası ise 20 Şubat 1918 de Viyana’da Volksoper’de sahneye konulmuş, sonra yine almanca olarak İstanbul’da da oynanmıştır[21]. Ayrıca İstanbul’da 1931 de Saatçi ve 1932 de Büyük İkramiye adlı üçer perdelik operetlerinin (ilki 9 diğeri 13 defa) oynandığı bilinir. 1914 de Darulbedayi (Şehir Tiyatrosu) de sahneye konulan Büyük yarın adlı üç perdelik bir dramı ise, 1937 de Bay Turgan başlığı ile kitap halinde basılmıştır. Orta Asya’da “Türklerin eski hayatını” konu olarak alan bu piyes, müzikli olarak 20 Nisan 1936 da Kadıköy Halkevi salonunda tekrar oynanmıştır. Piyesin bu basılmış metnindeki resimlerde 1914 ve 1936 da rol alan sanatçılar ve üç perdenin dekorları da görülür. Tercüme ettiği Gökte ararken adlı piyesi ise Sâdi Tek tiyatrosunda oynanmıştır. Bunlardan başka Peçe altında, Yaman Ağa, Nermin, Bir, iki, üç, dört adlarında başka oyunları da vardır.
1956 da yayınlanan bir yazıdan öğrenildiğine göre, Celâl Esad Almanya’da Münih’de 1918 yıllarında Trans-Orient Films-Essad adı ile bir film şirketi kurmuş ve Die Tote Wacht ( = Koruyan ölü) adında bir senaryo yazarak, rejisörlüğünü bizzat yaptığı bu konuyu, Kenan Reşit adında bir fotoğrafçı yardımiyle Alman artisleri ile birlikte film haline getirmiştir[22]. Bir prolog ve altı bölümden meydana gelen filmde, Münih’in çeşitli sahnelerine mensup o devrin tanınmış artisleri rol almışlardı. Ayrıca Ölüm kulesi ile Semra ve Turgut adlarında iki senaryo yazdığı öğrenilmektedir.
Celâl Esad’ın daha öğrenci iken İkdam gazetesinde, Fransızcadan çevirdiği yazıları basılmıştı. Askerlikten ayrıldığı sıralarda dostu Salâh Cimcoz (1877-1947) ile beraber edebî bir mizah dergisi çıkarmağa da girişmişti[23]. Haftalık Kalem adlı dergi 21 Ağustos 1324 tarihinden itibaren çıkmağa bavlıyarak, 16 Haziran 1327 e kadar devam etmiştir. Kalem çıkmağa başladıktan az sonra takibata uğramış, ve arada kesilmiştir[24]. Celâl Esad, bu derginin renkli kısımlarını Paris’de hazırlatıp gönderiyordu. Celâl Esad, orada sahne oyunları, hikâyeler yazmak suretiyle edebiyat ile bağlantısını kesmemiştir.Kendi eliyle resimlediği hikâyeler de yazmıştır. Nitekim bunlardan bir tanesinde 1453 de İstanbul’un muhasarası sırasında Galata’da cereyan eden bir aşk macerasını anlatmış ve hikâye kendi eseri üç resim ile süslenmiştir[25]. Bu arada musiki ile uğraşmış hattâ mehter hakkında ufak bir de broşür yazmıştır[26].
Arseven’in çok taraflılığı, en akla gelmeyecek sahalarda bile kendisini belli eder. Meselâ bir ara eski harflerin reformunu düşünerek Kûfî harflere benzeyen bir yazı sistemi kurmak için bazı teşebbüsler yapmıştır[27]. Fakat onun oldukça zengin yayınlarında bu çok taraflılık açık surette görülür. Bunların arasında bir kısmı, resim sanatı tekniği hakkında el kitabı (manuel) mahiyetinde küçük yardımcı eserlerdir[28]. Başka bir kısmı ise Belediyecilik ile ilgili küçük kitaplardır. Üçüncü bir grup yayım genel sanat meseleleri bilhassa modern sanat ile ilgilidir. Dördüncü bir grup yayım sanat sözlük ve ansiklopedileri, beşinci grup ise Türk sanatı hakkındaki eserleridir. Bunlardan başka hatıralarını da yayınladığı gibi, bazı şehir imar plânlarında da çalışmıştır. Ankara imar işlerinde Prof. Jansen’in yanındaki müşavirliğinden başka, 1962 yılındaki Resim sergisi broşüründen öğrenildiğine göre, Kütahya ve Niğde-Aksaray imar plânlarının düzenlenmesinde rolü olmuştur. Ancak bu husustaki çalışmasının ne derecede olduğunu araştırmadık[29].
“Resim Kütüphanesi” başlıklı bir dizi içinde, resim tekniğine dair küçük kitaplarının ilk 1313 (= 1895) de basılan Resim dersleri'dir. Bunu 1316 (= 1899 da ) Ressam ve mimarlara mahsus menazır takip etmiş, arkasından 1318 (= 1901/02) de Ressamlara rehber ve 1319 ( = 1903) de Renkler ve Yağlıboya adlı kitapları basılmıştır. Sonraları bu konular ile ilgili olarak Yapı malzemesi, ve Mektepler için resim modelleri başlıklı eserlerini vermiştir. Celâl Esad böyle küçük el kitaplarını başka sahalarda da yazmıştır. “Maarif Vekâleti neşriyatı” olarak 1340 (=1924) de basılan Notlar ve Kütüphanelere dair usul-i tasnif bu hususta misal teşkil eder. Belediyecilik ile ilgili olarak ise Belediyelerde evrakın kayıt ve tasnifi nasıl olmalıdır?, Belediyelerde inşaatın emaneten idaresi, ve Belediyeler teşkilâtı, başlıklı üç kitabının olduğu öğrenilmekte ise de, bunlardan sonuncusunu elde etmek ve görmek mümkün olmamıştır. Arseven’in musiki ile ilgili iki yayını da tesbit olunmakta ise de, bunları da hiçbir kütüphanede ve hattâ bibliyografyada bulmak kabil değildir. Türk musikisi ve yeniçeri mehter muzikası başlıklı kitabı gibi, Büyük halk bestecisi Muhsin Sabahaddin hakkındaki monografyası da hemen hemen hiç tanınmamıştır[30].
Celâl Esad, Camillo Sitte’den çevirdiği Şehir Mimarisi adlı kitabını 1926 da yayınlayarak şehircilik ile ilgilenmeye başladığını ortaya koymuştur. Çok sonraları bu ilgisi genişlemiş ve 1937 de Şehircilik başlıklı kitabını bastırmak imkânım sağlamıştır. Bu arada, André Lurçat’ın yeni mimariye dair eserlerini esas alarak, Yeni mimarî başlıklı küçük bir kitabı 1931 de, E. G. Benito’dan çevirdiği Yeni resim hakkında başlıklı kalın bir kitabı da 1947 de yayınlanmıştır. Bunlardan Yeni mimarî ilk Dünya savaşından sonra ortaya çıkan yeni mimarî cereyanları özetliyor, çeşitli memleketlerde yapılan örnekleri tanıtıyordu. Yeni mimarinin gittiği yolu belirtmek gayesinde olan bu kitap, küçük bir deneme olmasına rağmen, hemen hemen tek kalmıştır[31].
Celâl Esad Arseven’in en önemli ve eser verdiği en faydalı gördüğümüz diğer çalışma sahaları başında İstanbul tarihi ve eski eserleri hakkındaki incelemeleri gelmektedir. Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda, İstanbul’da çeşitli milletlerden sanat ve tarih meraklıları, bu zengin geçmişli şehrin tarihi ve eski eserleri hakkında araştırmalar yapıyorlar ve bunları kitap veya makale halinde yayınlıyorlardı. Çeşitli milletlerden yabancılardan başka İstanbullu Rumlar veya buraya yerleşmiş Hıristiyanlardan da bu yolda çalışanlar vardı. Bunların çoğunun esas meslekleri başka olduğundan bu araştırmaları daha ziyade amatörce idi. Türklerden de bu amatör şehir tarihi ve eski eserleri uzmanları arasına katılanlar oldu. Aslında bir subay olan Mehmed Râif (öl. 1917)[32] ile İhtifalci lâkabı ile tanınan aslında Millî Eğitimci olan Mehmed Ziya (öl. 1930) Beyler[33], bunların başlıcalarıdır. C. Esad da bu iki araştırıcı gibi şehrin tarihine eğilenlerden oldu. Fransa’da bulunduğu sırada C. Esad, Paris’de Renouard ve H. Laurens yayınevlerinin “Yabancı memleketlere dair sanat araştırmaları” serisi içinde, İstanbul hakkında yeni bir kitabın fransızcasını da yayınlamağı kabul ederek, eserini bizzat fransızcaya çevirmiş, içine Türk sanatı ve şehrin Türk eserleri hakkında da büyük bir bölüm de katarak büyük boyda 290 sahifelik mükemmel bir eser halinde Constantinople, De Byzance à Stamboul başlığı ile 1909 da yayınlamıştır. Çok iyi kaliteli bir kâğıda, metin dışı levhalar ve bir de arkeolojik plan ile basılan bu kitabın içinde Türk sanatı bir Batı dilinde tanıtıldıktan başka, sonunda Mimar Sinan’ın hayatı ile Tezkiretü' l-ebniye'nin fransızcası ve Mimar Mehmed Ağa’nın kısa biyografyası da eklenmiş bulunmaktadır. Kitabın başında, yazarı ve eserini tanıtan iki önsöz yer alınıştı. Bunlardan birincisi tanınmış Bizans tarihi uzmanı ve Sorbonne’da Profesör Charles Dichl (1859-1944) tarafından kaleme alınmıştı. Burada Diehl, yazarın meslekden bir eski eser uzmanı olmamakla beraber uzmanların araştırmalarını iyi bilen bir amatör olduğunu belirtiyordu. Diğer yazı ise esas mesleği hekimlik olan fakat Bizans eserleri üzerinde değerli yayınlar yapan Dr. Mordtmann (1837-1912)’m imzasını taşıyan, biraz mübalâğalı bir medhiye idi. Celâl Esad, bu kitabı hazırladığı sıralarda yine Fransızca açıklamalı olarak İstanbul’un Bizans devri topografyası ve eserleri ile birlikte Türk devri eserlerini de gösteren bir de arkeolojik harita hazırlamıştı. 54x36 cm ölçüsünde renkli baskılı bu güzel plânın yanında bir de 32 sahifelik indeks bulunuyordu. Plan archéologique de Constantinople başlıklı bu ufak eserin son derecede nadir olduğunu sanıyoruz, üzerinde baskı yeri ve yılı olmamakla beraber 1910-1912 yılları arasında İstanbul’da basıldığı tahmin edilebilir. Celâl Esad, fransızca büyük kitabının bir kısmının türkçesini Eski İstanbul, âbidat ve mebanisi, şehrin tesisinden Osmanlı fethine kadar, başlığı ile 1328 (= 1912/13) yılında zenginleştirilmiş olarak on yıl sonra, bastırılmıştır. L'art Turc baş-İstanbul’da bastırmıştı. Adından da anlaşıldığı gibi, bu önceki eserin tamamı olmayıp sadece bir kısmı, Bizans devrindeki İstanbul’u anlatan bölümlerinden meydana gelmiş, Türk devri eserleri kitabın çerçevesi içine alınmamıştı. Cildin başında Diehl’in önsözü (bazı çıkartmalar ile) ve Mordmann’ınki Türkçe olarak eklenmiş, ayrıca en başa, Müzeler Müdürü Halil Edhcm (Eldem) Bey’in (1861-1938) kısa bir önsözü de katılmıştır. Eski İstanbul, şehrin Bizans devrindeki tarihi, topografyası, eski eserleri hakkında bir Türk tarafından, türkçe yazılmış ilk kitap olup, bu durumunu günümüze kadar korumak mutluluğuna erişmiştir. Çağına göre bu güzel baskılı, derli toplu, metodlu ve bölümleri dengeli kitap, Batı’da yayınlanan benzerlerini hiç bir bakımdan aratnuyacak mükemmeliyette idi. Aradan geçen altmış yıl içindeki yeni bilgiler de katılarak, bugüne kadar daha iyisi yerine konulamamıştır. Celâl Esad’ın İstanbul hakkmdaki eserlerinin dördüncüsü ise Eski Galata ve binaları adı altında 1329 (= 1913/14) de yayınladığı küçük kitaptır. Galata’nın tarihi ile birlikte arkeolojisinin de derlendiği bu güzel eserde mükemmel bir de plân bulunmaktadır. Çeşitli devir ve sanatlara ait değişik karakterdeki yapıları, surları, Cenova hâkimiyetine işaret eden armaları ve kitabeleri, şehircilik bakımından Ortaçağın Akdeniz şehirleri özelliklerine sahip bu şehir parçasını devri için çok ileri bir ilmî anlayışla ortaya koyabilmiştir. Batı ilim âlemi için ne yazık ki bu kitap hemen hemen meçhul kalmıştır[34]. Eski harflerle ve Türkçe olan kitabın bu mahzurunu gidermek üzere C. Esad, onun fransızcasmı da hazırlamıştı. 1937 de bir ziyaretimizde, bu müsveddeyi görmüştük[35]. Basılmadan kalan bu fransızca müsveddenin bugün nerede ve ne durumda olduğunu bilmiyoruz. Kadıköyü’nde Belediye Daire Başkanı olduğu sırada, bu küçük kasaba ile de ilgilenmiş ve 1329 ( = 1913) da Kadıköyü hakkında tetkikat-ı Belediyye başlığı ile bir kitap yayınlamıştır. Bunun da içinde Kadıköyü’nün iyi plânları bulunmakta, bu kasabanın tarihi ve eski eserleri hakkında bilgi verilmektedir. Bu ince kitap, diğerleri gibi sadece bir eski eser ve tarih araştırması olmayıp, zaten eski eser bakımından hiç de zengin olmayan Kadıköyü’nün Belediye bilgilerini derlemektedir. İçinde, Yoğurtçu deresinin köprüden ağızına kadar iki kıyısının park halinde tanzimi için bir projenin de yer aldığı dikkati çeker (s. 75). Bu proje, fransız sanat tarihçisi J. Ebersolt (1879- 1933) ile İstanbul’un eski Bizans kiliselerinin rölövelerini çizmek üzere gelen mimar A. Thiers tarafından meydana getirilmiştir.
Arseven, İstanbul’un eski devirdeki görünüşü ile ilgili resimler de yapmıştır ki bunlar arasında Bizans İstanbul’unu tasavvur eden büyük deseni tanınmıştır. Bu resmi, 1962 de sergilemiş, ve bir reprodüksiyonu Hayat dergisinde çıkmıştır[36]. Celâl Esad’ın İstanbul tarihi üzerindeki çalışmaları bu kadarla kalmış, bu konu üzerine bir daha dönmemiştir. Şehircilik, genel sanat ve dolayısıyle modern sanat onun ilgisini çekmeğe başlamış bir taraftan da sanat terimleri çalışmalarına girişmiştir. Bu onun Türk sanatı ile birlikte en büyük eserini verdiği iki sahadan biri olmuştur. Arseven bu yoldaki ilk denemesini 1324 ( = 1908/09) da basılan küçük bir broşür halindeki Istılahat-ı mimariyye adlı kitabı ile yapmış, bunu 1328 (= 1912/13) de aynı başlıklı fakat daha kalın başka bir kitabı takip etmiştir. Nihayet Maarif-i Umumiyye Nezareti’nin Istılahat-ı İlmiyye Encümeni için, bir sanat terimleri sözlüğü hazırlıyarak, bunu 1330 (= 1914) de yayınlamıştır. Istılahat-ı İlmiyye Encümeni tarafından Sanayi-i Nefisede mevcut kelimat ve tabir al için vaz ve tedvini tesbit olunan ıstılahat mecmuası başlığı altında basılan bu 109 sahifelik kitap, Sanat sözlükçüsü ve ansiklopedicisi C. Esad’ın bu sahadaki çalışmalarının başlangıcına işaret eden ilk üç kitaptan sonuncusudur. Bunları 1926 da Kamus-u Sanat takip etmiş, yazar bu kitabı ile ilk defa sanat terimlerini fransızca karşılıkları ile resimli olarak açıklamıştır. Böylece, bu yorulmak bilmeksizin çalışan zekânın, Türk kültürüne en büyük hizmeti olan Sanat sözlüklerinin temeli atılmıştır. Arseven, bu önemli ve sanatla uğraşan her okur yazara elzem kitabın, harf inkılâbı ile işe yaramaz hale geldiğini görmüş ve aynı konuyu çok daha zenginleştirerek yeni büyük bir eser halinde vermeği düşünmüştü. İşte bu surette millî kütüphanemizin ana eserlerinden biri olan Sanat Ansiklopedisi doğarken, Fransızca'dan Türkçe'ye Sanat Lügati'ni de Ankara’da 1944 de yayınlamıştı. Esas büyük eser ise formalar halinde 1943 de basılmağa başlandı ve 1952 de bitti. İçinde bütün sanat terimlerine karşılıklar vermeğe çalışılan, ayrıca çeşitli sanat devirleri veya teknikleri hakkında geniş ansiklopedik bilgiler de bulunan bu beş büyük cilt teşkil eden resimli Ansiklopedi, tek kişinin himmeti ile hazırlanarak, 2644 sahife tutan abidevî bir eser halinde tamamlandı. Eserde bazı hatalar, bazı eksiklikler görülebilir. Fakat bu ölçüde bir kitabın, tek kişi tarafından hazırlanıp -sadece bazı maddeler uzmanlarına yazdırılmıştır- ortaya konulması inanılmaz bir çalışma azminin verimi sayılmalıdır.
Celâl Esad Arseven’in bu eserlerinin yanında, daha fransızca İstanbul kitabını yazarken 1910 larda el attığı bir konu vardı ki, bu da Türk sanatı idi. Yukarıda, onun bu konuyu Bizans İstanbul’un karşısında Batılı okuyucuya tanıttığına işaret edilmişti. Arseven bunu işlemiş ve nihayet 1928 de Türk Sanatı adlı kitabını vermiştir. İlk defa burada Batılıların kâh Arap, kâh İran sanatına bağladıkları Türk Sanatı ayrı bir varlık olarak etraflı surette işleniyor ve resimler, plânlar ile destekleniyordu. Kitap tam harf inkılâbı sırasında basılmış, hattâ içinin eski harflerle olmasına karşılık kapağı yeni harfler ile dizilmişti. Atatürk, Türk Tarihinin Ana Hatları başlığı ile 1930 da yaptığı ilk denemenin yerine 1932 de daha büyük bir eser yazdırmak için çalışmalara giriştiğinde, bu geniş çaplı eserin sekizinci bölümü Türklerin medeniyete hizmetleri'ne ayrılmış, bunun içinde de bir bölüm Güzel Sanatlar olarak ayırd edilmişti[37]. Arseven, Türk Tarihinin Ana Hatları müsveddelerinin, 1932 de 49. fasikülünde Türklerde Mimarî'yi işleyerek, 15 sahifelik bir teksir broşürü halinde sunmuştur. Sonra 1934 de ikinci seri müsveddelerin 28. fasikülü olarak, Türklerde Mimari (Eti ve Selçuk mimarileri) başlığı ile 13 sahifelik bir broşür halinde bir daha kaleme alınarak bastırılmıştır. Bu broşürler fazla acele edilmiş ve o sıralarda hâkim olan “tarih tezi”ne uygun düşürülmeğe çalışılmış birer denemeden ileri gidememişlerdir. Fakat C. Esad bu yoldaki çalışmalarını kesmemişti. Nitekim Anahatları kitabının netice vermeden unutulmasına rağmen Türk sanatı ile bağlantısından uzaklaşmayan Arseven, vaktiyle yazdığı Türk Sanatı'nı çok genişletmiş ve resimleri zenginleştirilmiş olarak on yıl sonra, bastırtmıştır. L'art Turc başlığı altında büyük boyda güzel bir kitap halinde, ve fransızca olarak yayınlanan bu kitap hayli yıl Türk sanatı çalışmalarının tek kaynağı olmuştur. Bir Batı dilinde yazılmış olması da onun yabancılar tarafından kullanılmasını sağlamıştır. Bunu Türk tezyini sanatları hakkındaki yine bol resimli ve temiz baskılı, büyük ölçüde ikinci kitabı takip etti. Yine fransızca olan Les arts décoratifs turcs, 360 büyük boy sahifede önceki kitabının tezyini sanatlar bölümünü genişletiyor ve Türk küçük sanatları ve tezyinatını bol ve güzel resim malzemesi ile tanıtıyordu. Bu eserinin önsözünde yazar, gayesinin Arap ve İran’dan ayrı “bağımsız Türk sanatını” ortaya koymak olduğuna işaretle, belki bu çalışmasının daha derin araştırmalara yol açacağına işaret ediyordu. Arseven’in bu temennisi olmuş, bir yol açılarak, Türk sanatı üzerinde araştırmalar günden güne çoğalmağa, bilinmeyen pek çok eser tanınmağa, hatalar düzeltilmeye, karanlık problemler çözümlenmeye başlamıştır.
Hayatının son yıllarında Türk sanatının bu azimli kök ihtiyarı, Türk sanatı hakkındaki sentez denemesini yeniden ele aldı. Büyük boyda, Türkçe olarak Türk Sanatı Tarihi formalar halinde yayınlanmağa başladı. Bu eser, yeni bilgilere dayanmak gayesini gütmekle beraber, artık iyice yaşlanmış olan Arseven’in takatinin üstünde idi. Fakat bütün güçlüklere rağmen, C. Esad Arseven, böyle bir eseri de meydana getirmekten geri kalmamıştır. Hayatı boyunca Türk sanatının bütün kolları üzerinde yaptığı araştırmaların bir sentezi olan bu büyük eserde, Türk sanatı hakkındaki diğer kitaplarına dağılan bilgi ve görüşler de bir araya getirilmiş olacaktı. Ancak ne var ki, C. Esad’ın artık yaşı, her gün yeni bilgilerle zenginleşen Türk sanatının tam bir sentezini yapmasına meydan vermeyecek kadar ilerlemişti.
C. Esad Arseven’in, Belediyeci, sahne yazarı, Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyesi ve ressam olarak değerini ve verdiğini araştırmak bu sahaların daha yakınından ilgililerine düşen bir görevdir. Hattâ bu apayrı sahaların herbirinde Arseven’in şahsiyeti hakkında ayrı monografyalar yazılması gerekir. En azından, başarılı bir sulu-boya ustası olduğu anlaşılan Arseven’in ressam tarafı, dağılmış çeşitli tekniklerdeki eserleri incelenerek başlı başına bir çalışma halinde ortaya konulmalı, eserlerinin bir katalogu derlenmeye çalışılmalıdır[38]. Dergilerde ve günlük gazetelerde çıkan tek veya seri halindeki sanat ve hatıra yazıları ise hatırşinas bir el çıkıp bunları derlemediği takdirde bu süreli yayınların koleksiyonlarında unutulup kaybolmağa mahkûmdur.
III
İSTANBUL TARİHÇİSİ, ANSİKLOPEDİCİ VE SANAT TARİHÇİSİ OLARAK DEĞERİ
Biz bu nekroloji yazımızda onun sadece İstanbul araştırıcısı ve Türk sanatı tarihçisi ile ansiklopedicisi tarafları üzerinde biraz durmak, onun bu sahalarda Türk bilim hayatına ne getirdiğini ve verdiğini belirtmek isteriz. C. Esad, bir “amatör” İstanbul tarihçisi idi. Geçen yüzyılın sonlarında İstanbul’da, şehrin tarih ve arkeolojisini merak edenlerin çoğu gibi esas meslekleri başka olan araştırıcılardan biri idi. Paris’de basılan büyük kitabı, ona bir önsöz yazan Prof. Ch. Diehl’in dediği gibi, zevkle okunan parlak fakat özet halindeki kitaplarla, ciddî, ağır ve alelade okuyucuyu genellikle sıkan ilmî eserler arasında tam ortaya işaret etmektedir. “Onun ilgi çekiciliğini, faydalılığını ve bir bakıma yeniliğini de sağlayan işte bu meziyetidir" (Le livre de Djelal Essad bey tient le milieu entre ces deux sortes d'ouvrages. C'est ce qui fait son intérêt, son utilité et, en une certaine manière, sa nouveauté). Fakat Diehl bir eksiğe de işaret eder: Celâl Esad’ın kolaylıkla yerinde yapabileceği bazı orijinal araştırma ve tesbitleri ihmal etmesi. Fakat ne olursa olsun, bu ilim otoritesinin görüşüne göre yazar kendisine çizdiği programda başarılı olmuş ve “…. uzman olmıyan okuyucunun eski Bizans'ın çok zor topografyasında ve eserleri hakkında pek çok şey öğrenmesini….." sağlayacak bir kitap ortaya koymuştur. Fakat kitabın ikinci yarısını kaplıyan Türk eserleri ve Türk sanatı bölümleri değişik ve Batılı okuyucu için yeni bilgiler ile dolu idi. C. Esad, Türk Sanatı kitabının önsözünde, Türk sanatı adının yayınevi idarecilerine garip geldiğini, hattâ yadırganan bu tabir yüzünden kitabın baskısından vaz geçmeği bile düşündüklerini, ancak Diehl gibi bir otoritenin önsözünün yardımı ile eserin basılabildiğini yazmıştır[39]. Arseven’in bu kitabı, bir bakıma Hermann Barth’ın 1901 de basılan Almanca eserini takip etmişti. Aynı yazarın imzası ile bu monografya 1906 da metni biraz değiştirilerek Fransızca olarak da basılmıştı[40]. Ve tuhaftır ki, bunun Fransızcasını da üç yıl sonra C. Esad’ın kitabını basan Renouard ve H. Laurens Yayınevi üzerine almıştı. Bu kitapta Türk İstanbul’dan da bahsedilmiş olmakla beraber (almancasında s. 141-186, fransızcasında s. 122-164) bu sahifeler şehrin Türk eserleri hakkında doğru ve açık bir fikir verecek değerde değildir. Prof. Ch. Diehl, bir fransız gazetesinde yazdığı uzun bir yazıda zevkle hatırladığı Türk ve İslâm İstanbul’u anlatacak[41], ve yıllar sonra Renouard-Laurens kitapevi, Barth’ın kitabının yerini tutacak yeni bir eser yayınlamağı düşündüğünde, bu işi Ch. Diehl’e havale edecek, o da “Türk İstanbul'dan kalanlar" başlığını koyduğu beşinci bölümünde (s. 91-148), C. Esad’ın ilhamı belli olan sahifelerde İstanbul’un Türk eserlerini geniş surette tarif ve tasvir edecektir[42]. Arseven’in İstanbul hakkındaki kitabı Avrupa’da hayli tesirli olmuş, bibliyografyalara girmiş ve hattâ ilk Dünya savaşı içinde Rus diline de çevrilerek, 1919 da yayınlanmıştır.
C. Esad’ın pek nadir rastlanan Fransızca, İstanbul'un arkeolojik plânı (Plan archéologique de Constantinople) ise üzerindeki bir kayıttan öğrenildiğine göre, kitabına rehber olmak üzere hazırlanmıştı. Bu güzel ve temiz baskılı renkli plânda, şehrin 1900 lerdeki sokakları üzerinde siyah ve kırmızı işaret ve yazılar ile belli başlı Bizans ve Osmanlı mahalle semt adları, eski eserleri işaretlenmiş ve adları yazılmıştı. Kısa önsözünde C. Esad, önceki plânların eksik ve yanlış taraflarına işaretle, onlardan daha iyi ve tamam bir eser meydana getirdiğini sandığını bildirir. Bu plân üzerinde tarih olmamakla beraber indeks kısmında Galatasaray Sultanisinin yakın bir geçmişte yandığı ve şimdi tamir edilmekte olduğu kaydedildiğine (s. 21) göre 1908 yılına doğru yayınlanmış olmalıdır. Ancak önsözünde yazar haritasının klişesinin Meşrutiyetin ilânından (1908) önce hazırlandığını bildirmektedir. Bu arkeolojik plân büyük bir boşluğu doldurmuş ve henüz yerine bir yenisi konulamamıştır. Her ne kadar Dr. Mordtmann, E. Oberhummer, A. M. Schneider, M. İs. Nomidis (MİSN takma adı ile) ve R. Janin’in arkeolojik plânları var ise de, bunlar yalnız Bizans eserlerini gösteren çalışmalardır. Bu plânlarda şehrin Türk karakteri ve eserleri işaretlenmemiştir. W. Kleiss’ın 1965 de basılan İstanbul’un arkeolojik plânı da bu bakımdan tatmin edici değildir. C. Esad’ın Eski Galata ile ilgili 1911 de basılan küçük kitabı bu bölgenin Türk ve Türkten önceki eserlerini bir arada tanıtıyordu. Ayrıca Cenova devrinin arma ve kitabeleri de bu kitapta ele alınmıştı. Burada Arseven, J. Gottwald’in 1907 de basılan çalışmasından faydalanmıştır[43]. Fakat kitabına eklediği güzel plân ve metinde temas ettiği surların eski kalıntıları ile Türk eserleri, ilerideki Galata araştırmalarına destek olacak değerdedir. Hattâ denilebilir ki C. Esad’ın orijinal malzeme verdiği en iyi İstanbul çalışması bu kitaptır. Eserin en faydalı tarafı ise hiç şüphesiz sonuna eklenmiş olan güzel plân idi. Aynı yıl basılan Kadıköy, metni ve resimleri bakımından Eski Galata'nın zenginliğine erişememiştir.
Arseven’in sanat sözlükleri ve sanat ansiklopedisi sahasındaki verimi önce küçük teknik kitaplar ve Fransızcadan Türkçeye sözlükler ile başlamıştır. Bu arada birçok sanat ve mimarî terimine Türkçe karşılıklar da aradığı dikkati çeker. Bu pek kolay bir iş değildir. Çalışmaların sonunda, bütün dağınık bilgileri de bir araya getiren bir Ansiklopedi hazırlamış ve bu beş büyük cilt tutan eser basılarak Türk kültür kütüphanesine girmiştir. Önsözünde “…. sanat sahasında kalkınmamız için en evvel sanat ıstılahlarını tespit etmek lüzumuna kanaat ….” getirdiğini belirten Arseven sanat ve mimarî terimlerini yabancı dillerden almanın doğru olmadığına ısrarla işaret ediyordu. Bu büyük ansiklopedide yalnız sanat terimleri değil fakat belirli sanat ve arkeoloji konuları müessese ve kazıları üzerinde de durularak bazen bunlar hakkında küçük makaleler ölçüsünde, içinde o madde ile Türklerin ilgisine de işaret eden maddeler yazılmıştır. Meselâ Cam (s. 309-323), Cilt (s. 341-348), Dekor (s. 436-442), Eski eserler (s. 531-533), Eski Eserleri Koruma Encümeni (s. 533-534), Ev (s. 546-575), Fildişi (s. 587- 591), Halı (s. 673-676), İşleme (s. 843-851), Kemer (s. 1006-1018), Kereste (s. 1046-1050), Kukla (s. 1149-1161), Manazır (s. 1271-1278), Mimari (s. 1352-1408), Ölçü (s. 1560-1573), Sergi (s. 1783-1788), Silâh (s. 1799-1816), Tarih öncesi (s. 1921-1940), Tezhip (s. 1982-1986), Türk Sanatı (s. 2053-2143), bu hususta örnek gösterilebilir. Aralarında bazıları da o sahaların uzmanlarına yazdırılarak, adları da işaret edilmiştir. bk. Cilâlıtaş-Türkiye'de (Ş. Aziz Kansu) s. 340-341; Efes kazıları (Aziz Oğan) s. 504-505; Haiti sanatı (H. G. Güterbock) s. 693-700; Hellenistik devir sanatı (A. M. Mansel) s. 707-715; İskender'in lâhdi (Aziz Oğan) s. 827-828; Kütüphane (Adnan Ötüken) s. 1201-1209; Mitoloji-Kürklerde (H. Namık Örkun) s. 1447-1449; Müzeler -Türkiye'de (Aziz Oğan) s. 1487-1490; Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, (Elif Naci) s. 1490-1491; Resim ve Heykel Müzesi (Halil Dikmen) s. 1491- 1493; Topkapı Sarayı Müzesi s. 1493-1494; ayrıca sonda daha etraflı olarak aynı madde (Tahsin Öz) s. 2015-2028. Bu ansiklopedi büyük bir eser olmakla beraber, tek kişinin gayretinin üstündedir. İleride yeni bir baskısı yapıldığında maddeler gözden geçirilerek daha düzenli bir şekile sokulabilir, eksikler ve boşluklar giderilebilir. Nitekim bazı tarifler yeteri kadar aydınlatıcı değildir. Meselâ Halhal “kadınların ayaklarına taktıkları halkalar” olarak tarif edilmiştir. Bunun doğrusu “ayak bileklerine geçirdikleri bilezikler” olmalı ve bunun Arap memleketlerine mahsus olduğu belirtilmelidir. Meselâ Hatire kelimesinin doğrusunun Hadire olduğu belirtilmiş fakat dilimizde daha yaygın olan Hagire yazılışı ihmal edilmiştir. Kubbe maddesi önemine uymayacak derecede kısa ve eksik, Türk sanatının değerli örnekler verdiği Şebeke maddesi yetersiz ve konulan klişe manasızdır. Hind, Çin, Rus, Amerika v.s. gibi memleketlerin sanatlarına birer madde ayrılmasına karşılık meselâ Macar sanatı maddesi yoktur. Tabiî ileride böyle eksiklikler giderilmelidir. Alman’ların meşhur Pauly-Wissowa, ilkçağ Ansiklopedisinin, aslında 1839-1852 yılları arasında basılan altı ciltlik Pauly tarafından hazırlanan, Real-Encylopädie der classischen Alterthumsıvissenschaft'dan doğduğu göz önüne getirilecek olursa, ileride Sanat Ansiklopedisi'nin de onun yaratıcısının adı ile, daha tamam ve daha mükemmel bir halde derlenerek yeniden basılması düşünülebilir. Herhalde, kendi çalışmalarının sadece başlangıç olduğunu daima belirten ve Türk Sanat Tarihi biliminin ilerlemesini isteyen Celâl Esad Arseven’in ruhu bundan şâd olacaktır.
Arseven’in Türk kültürüne büyük hizmetlerinden bir başkası da, Türk sanatı tarihine dair yazdığı kitaplarıdır. Eski harfler ile 1928 de basılan Türk Sanatı, 1939 da fransızca yayınlanan L’Art turc, daha sonra çıkan yine Fransızca Les Arts décoratifs turcs, ve nihayet türkçe olarak basılan Türk Sanatı, bu sahadaki çalışmalarının başlıca verimleridir. Bu eserlerin hepsinde de C. Esad, Türk sanatına en eski köklerini tespite çalışmakta ve onu kaynaklarından itibaren gelişmesini takip etmektedir. Burada en büyük güçlüğü kaynakların (veya köklerin) incelenmesi teşkil etmiştir. Türk sanatını başlıbaşına bir varlık olarak tanıtmak için gerekli malzeme o sıralarda çok eksik ve azdı. Buna rağmen Arseven bu yolda sentezini ortaya koyabilmiş ve hataları, eksikleri olabileceğini Fakat bunun bir başlangıç, olduğuna işaret etmek tevazuunu da göstermiştir. Arseven Türk Sanatının kök ve kaynaklarını pek az sayıda esere dayanmak sureti ile araştırdığı gibi, Anadolu’yu bile İstanbul dışında ancak Bursa, Konya gibi bir iki merkezin yardımı ile derlemişti. Bugün Türk Sanatının iz ve hatıraları günden güne daha çok ve daha iyi olarak tanınmaktadır. Bu yoldaki çalışmalarının kurucusu ve yol göstericisi ise Celâl Esad Arseven olmuştur. Eseri Türk sanatı adı verilen bir varlığın ergçekten olduğunu, içeride ve bilhassa dışarıda gösteren, bir Türk’ün kalemi ile öğreten ilk adım olmuştur. Bu bakımdan Türk sanat tarihi bilimindeki yeri hiçbir vakit, hattâ çok daha ileri, çok daha doğru ve tamam çalışmaların yapıldığı devirlerde dahi azımsanmıyacaktır.
Celâl Esad Arseven, renkli ve çok taraflı zengin ve değişik karakterli eseri ile, bugün bizim için artık insan gücünün üstünde ve inanılmaz gibi görülen çalışmalar yapabilen tipik bir Ondokuzuncu yüzyıl insanı idi[44]. Ressam, sahne yazarı, şehirci, güzel sanatlar teoricisi gibi taraflarının dışında, Arseven Türk kültür tarihinde, üç bilim dalının hemen hemen kurucusu olmak şerefine sahip bulunmaktadır[45].
Celâl Esad Arseven bizzat kendisi de belirtmek alçak gönüllülüğünü gösterdiği gibi derinliğine bir ilim adamı değildir. Bütün kaynaklardan faydalanan, eserleri bizzat inceleyen ve bunun desteği ile sanat tarihi araştırmaları yapan bir bilim adamı sayılamaz ise de bu onun değerini azaltmaz. Fakat çok geniş merakı, olağanüstü zekâsı, ve sanata karşı aşırı sevgisi, onun vaktiyle Prof. Charles Diehl tarafından da takdir edilen çok iyi derleyicilik vasfı ile birleşmiş ve böylece kültür kütüphanemize değerli eserler verebilmesini sağlamıştır. İstanbul tarihçisi, ansiklopedici ve Türk sanatı tarihçisi olarak o, bir yolu açmış ve kendi imkânlarının çok üstünde olan eserlerini vermiştir. Açılan bu yolda ilerleyen, yeni yeni araştırma ve sentezler ile bu bilim dallarını daha ileriye götüren yeni kuşaklar Arseven’i mesleklerinin “Pir”i olarak daima anacaklardır. Celâl Esad Arseven için Allah’dan rahmet diler ve Türk sanat tarihi biliminin bu öncüsünün hatırası önünde saygıyla eğiliriz.
IV
KİTAP HALİNDEKİ YAYINLARININ BİBLİYOGRAFYASI
Arseven gibi çok değişik konulara ilgi duymuş ve bunlar üzerinde yazılar yazmış bir insanın bibliyogafyasını yapmanın güçlüğü bellidir. Biz bu denememizde kitap halinde basılmış olanları tespit ettik. Basılmadan kalanlar ile, gazete ve dergilerde çıkan tek veya seri halinde yazıları ise bu bibliyografyanın çerçevesi dışında bırakılmıştır[46]. Bunlardan sadece birkaç seri makale önemleri göz önünde tutularak bibliyografyamızın sonuna eklenmiştir. Arseven’in yayınlarının birkaçını bulmak ve dolayısıyle tam ve doğru künyelerini tesbit etmek mümkün olmamıştır. Diğer taraftan yayınları gruplar halinde toplayıp böylece sıralamayı uygun gördük. Bu şekil, onun çeşitliliğini daha iyi göstermektedir. Yayınlardan eskilerinin baskı tarihlerini mali-rumi olarak kabul ederek buna göre miladi'ye çevirdik. Bu tarihler hicrî olarak kabul edildiğinde karşılıkları birkaç yıl fark etmektedir. Bu bibliyografyamızı bir deneme olarak kabul etmek yerinde olacaktır. Bazı yayınları görmek, hattâ bunların tam künyelerini kontrol etmek mümkün olmamıştır. Ankara’da Millî Kütüphanede, İstanbul’da Bayazıd Kütüphanesinde ve eski harfli yayınlar bakımından çok zengin olan Seyfeddin özeğe kütüphanesinde dahi bu yayınları bulmak kabil olmamıştır. Kendi imkânlarımız ile derlediğimiz bu bibli-yografyayı, Güzel Sanatlar Akademisi Başkanı, Prof. Feridun Akozan’da bulunan ve Celâl Esad’dan alınan liste ile de karşılaştırdığımıza da burada işaret etmek isteriz. Akozan’da ayrıca merhumun makalelerinin de bir listesi bulunduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.
I. Piyes ve Roman:
Sevda Çağı, İstanbul 1319 ( = 1903/04) Matbaa-i Tahir Bey, 107 s. Büyük yarın, tarihî facia - 3 perde, 1339 ( = 1923) İkdam Matbaası, 173 s. ve 2 res. Sondan s. 165-173 gazetelerde eser hakkında çıkan yazılara ayrılmıştır.
Bay Turgan, tarihî facia - 3 perde, İstanbul 1937 (içinde baskı yılı: 1936), Asrî Basımevi, 89 s. resimli.
Yukarıdaki Büyük yarın başlıklı piyesin değişik adla tekrarıdır.
II. Belediyecilik :
Belediyelerde evrakın kayd ve tasnifi nasıl olmalıdır?, [Belediye kitapları: 2] İstanbul 1331 (1915/16), Ahmet İhsan ve Şürek. matb. Şirketi 29+1 s. ve 1 cedvel.
Belediyelerde inşaatın emaneten idaresi, İstanbul 1331 (1915/16), Ahmet İhsan ve Şürek. matb. şirketi, 15 s. ayrıca 12 adet cedvel.
Belediyeler ve teşkilâtı, İstanbul 1332 ( = 1916), Arşak Gazayan matbaası, 68 s.
III. Kütüphanecilik:
Notlar ve Kütüphanelere dair usul-ü tasnif, Dersaadet [= Türkiye Cumhuriyeti - Maarif vekâleti neşriyatından, 57], 1340 (= 1924) Matbaa-i Âmire, 73 s.
IV. Sanat Tekniği:
Resim dersleri, İstanbul 1313 (1897/8) Şirketi Mürettibiye matb., 118 s., resimli.
Ressam ve mimarlara mahsus menazır, [Resim kütüphanesi: 2] İstanbul 1316 (ıgoo/oı), Kaspar matb., 163 s., resimli.
Ressamlara rehber, [Resim kütüphanesi: 3] 1318 (1902/03), Tahir Bey matb., 166 s., resimli.
Renkler, renkli resimler ve yağlıboya, [Resim kütüphanesi: 4] İstanbul 1319 (1903), Tahir Bey matb., 237 s.
Yapı malzemesi, İstanbul 1323 (1907/08), Ahmed İhsan matb. 148 s.
Resme başlayanlara icab eden malûmat-ı iptidaiyeyi cami ve yirmi kıta karakalem modelden mürekkep mecmuayı havi eser, Tam künyesi tespit olunamadı.
Fotoğrafya, İstanbul 1316 (= 1900/01) Tahir Bey matbaası, Bu küçük kitabın adına F. Akozan’daki listede Taşlanmıştır. Aslı hiçbir kütüphanede bulunmadığından tam künyesini elde etmek mümkün olmamıştır.
V. Genel Sanat Tarihi ve Modern Sanat:
Mimarî tarihi - Kurun-ı kadime, I, İstanbul, Devlet Matbaası 1928, VI4-2it s. resimli.
Yeni mimarî, İstanbul, Agâh-Sabri Kitaphanesi 1931, 65 s. resimli. Yeni Resim hakkında, (E. G. Benito’dan), İstanbul 1947, İbrahim Horoz Basımevi, 232 s.
VI. Şehircilik
Şehir mimarisi, (Camillo Sitte’den), İstanbul 1926, Şehremaneti matb., 120+5 s.
Şehircilik ( Urbanizm), İstanbul 1937, Devlet Basımevi, 228 s.
VII. İstanbul İncelemeleri :
Constantinople, De Byzance à Stamboul, [Les études d’art à l’étranger] Paris - Lib. Renouard-H. Laurens Edit. 1909, 5 + 289 s. resimli, metin dışı 56 lev. ve 1 plân.
Konstantinopol' ,Od Vizantii do Stambula, Moskova -M. ve S. Sabasnikov edit., 1919,336 s. ve 1 plân. Yukarıdaki Fransızca eserin rusca tercümesi olan bu kitap, tanınmış Rus bizantinisti P. Bezobrazov tarafından çevrilmiştir. Bunun da başında Ch. Diehl’in önsözü yer almıştır. [47]
Eski İstanbul - âbidat ve mebânisi, Şehrin tesisinden Osmanlı fethine kadar, [Muhtar Halil Külliyatı - Kısm-ı tarihi: 4] İstanbul 1328 (= 1912/13) Matbaa-ı Hayriye ve Şükerâsı, 250 s. resimli ve 1 plân.
Eski Galata ve binaları, İstanbul, Ahmed İhsan Matb. 1329 (1913/14), 120 s. ve 1 plân.
Kadıköy hakkında tetkikat-ı belediyye, İstanbul 1329 (1913-14) Ahmed İhsan Matb., 97 + 3 s. resimli ve 1 harita ve 1 plân.
Plan archéologique de Constantinople, Byzance et Stamboul, baskı yeri ve tarih yok, (1908-1909?), 4+32 s. metin ve renkli plân 57x38 cm.
Bu yayının baskı tarihi hususunda yukarıda s. 191-192 de yaptığımız tahmine bakınız.
VIII. Türk Sanatı Tarihi [48] :
Türk sanatı, İstanbul 1928, Akşam Matb. [Türk Ocakları merkez heyeti tarafından neşrolunmuştur], 229 s. resimli ve 270 şekil, 37 lev. Eski harf, yalnız baş sahife yeni harfler ile dizilmiştir.
Türklerde mimarî, [T. T. Anahatları müsveddeleri I. seri no. 49.] 1932, Ankara Başvekâlet Matb., 15 s. (teksir). Yalnız 100 nüsha basıldı.
Türklerde mimari - Eti ve Selçuk mimarileri, [T. T. Ana hatları eserinin müsveddeleri, Seri II, no. 28], İstanbul 1934, 13 s. 100 nüsha basıldı.
L’art turc, depuis son origine jusqu'à nos jours, [içişleri Bak.-Basm- Yayın Genel Müdürlüğü Yayını], Istanbul 1939, Devlet Basımevi, 305 s. resimli. Aynı kitap 1970 yılında bir özel teşebbüs tarafından türkçe olarak yeniden bastırılarak satışa çıkarılmıştır.
Les arts décoratifs turcs, Istanbul, tz., Millî Eğitim Basımevi, 360 + 2 s. resimli, büyük boyda.
Türk Sanatı, Menşeinden bugüne kadar mimarî, heykel, resim, süsleme ve tezyini sanatlar, İstanbul tz., (1956 dan itibaren), Millî Eğitim Basımevi, 2 cilt, resimli.
Türk Sanatı, İstanbul 1970, Cem yayınevi, 286 s., resimli. Bu, esasında yazarın fransızca olarak 1939 da basılan kitabının türkçe aslıdır. Ona nazaran daha ufak boyda olup resimlerde de farklar vardır.
IX. Sanat Sözlük ve Ansiklopedisi :
Istılahatı mimariyye, İstanbul 1324 (1908/9) (kapakta: 1325= 1909/10, [Resim Kütüphanesi: 7] Ahmed Ihsan Matbaası, 90+1 s. şekil.
Istılahat-ı mimariyye, İstanbul 1328 (1912/13), Matbaa-i Hayriyye, 250 s.
Istılahat-ı İlmiye Encümeni tarafından sanayi-i nefîsede mevcut kelimat ve tabirat için vaz ve tedvini tensip olunan ıstılahat mecmuası, [Maarif-i Umumiye Nezareti Istılahat-ı İlmiye Ene. 2], İstanbul, Matbaa-i Âmire 1330 (= 1914/15), 109 s.
Fransızcadan Türkçeye ve Türkçeden Fransızcaya Sanat Kamusu, sanayi nefiseden resim, nakış, naht, mimarî, hak ve asar-ı atikaya ait ıstılahları havidir. Dictionnaire des termes d'art, Français-Turc, Turc-Français, Istanbul, Matb. Âmire, 1340 (dışda 1926), ikinci kısım 1341 (= 1925), 269 + 60 + 2 s.
Fransızcadan Türkçeye Sanat Lügati - Dictionnaire d'art français-turc, Muharririn Sanat Ansiklopedisine Fransızca indeks vazifesi de görür. Ankara 1944, Kıral Matb., 185 s.
Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1943-1952 Maarif Matb., Cilt I-V, 2644 s. resimli ve levhah.
X. Musiki Tarihi:
Büyük halk bestecisi Muhlis Sabahaddin, hayatı, eserleri, musikimizdeki yeri, İstanbul 1947, İbrahim Horoz Basımevi, 32 s.
Türk musikisi ve Yeniçeri mehter muzikası hakkında mutalâat, Türk musikisinin teşvik ve ihyası maksadıyle Celâl Esad Bey tarafından ilk defa olmak üzere tertip ve ihya edilen tarihi ve musiki müsamere dolayısıyla Türk musikisi ve yeniçeri mehter musikisi hakkında mütalâat, İstanbul 1327 ( = 1911/12), Matbaa-i Hayriye ve Şürekâsı, 15 s.
XI. Hatırat:
Seyyar sergi ile seyahat intibaları, İstanbul 1928, Cumhuriyet Matb., 100 s.
Türk Resim sanatında yetmiş yıllık hayatım, "Yeni İstanbul" gazetesinde 4 Mart 1955 den itibaren tefrika edilmiştir.
Yıldız Sarayından Mütarekeye kadar Celâl Esad Arseven'in hatıraları, "Dünya" gazetesinde 17 Ovcak i960 dan itibaren 31 tefrika.
XII. Tespiti Yapılmayan Eserler:
a) Yayınlananlar:
F. Akozan’daki listede daha bir takım yayınlar gösterilmiş ise de bunların C. Esad ile ilgisi derecesi anlaşılamamaktadır. Bu çeşit yayınları da ilerideki araştırmalarda kontrol edilebilmeleri için burada kaydetmeği fay'dalı buluyoruz:
Tetkikat-ı Belediye hakkında rapor, 1330 (= 1914).
1329 senesinde Avrupa seyahati, tetkikat-ı fenniye hakkında rapor, İstanbul 1330 (= 1914) Ahmed İhsan Matb.
Yapı ve Yollar kanunu lâyihası, İstanbul 1330 (= 1914) Ahmed İhsan Matb., 30 s.
Alphabet turc, İstanbul 1928, Cumhuriy'et Matbaası, 31 s.
Kıraat kitabı, İstanbul 1932
Böyle bir kitap Türkiye bibliyografyasında bulunmamaktadır.
Kadıköy Halkevi 1935-1938, İstanbul 1938, Cumhuriyet Matbaası, 125 s. resimli. Bu sıralarda C. Esad Kadıköy Halkevi Başkanı olduğundan bu anonim kitabın ne dereceye kadar ona ait olduğu düşünülebilir.
b) Yayınlanmamış olanlar:
Film yapma usulü,
Bizans İmparatorları portreleri,
İtalya'da bir gezinti,
Eski İstanbul, Galata ve Kadıköy-Adalar,
Darb-ı meseller ve halk deyimleri.
Hayatımdan hatıralar,
Tanınmış çehreler,
Türk bezemeleri.