Giriş
Güney Afrika Milli Arşivleri her ne kadar günümüze değin Türk tarihçilerinin büyük bir kısmı tarafından görmezden gelinmiş olsa da, Osmanlı tarihinin özellikle İngiltere’nin Afrika sömürgeleriyle ilgili olan yazışmaları içermesi bakımından bir belge hazinesine sahiptirler. Başkent Pretoria arşiv merkezi başta olmak üzere Cape Town, Port Elizabeth Pietermaritzburg, Durban ve Bloemfontein şehirlerindeki arşivler olarak ülkenin dört bir yanında binlerce belge, resim ve mikrofilm metaryaliyle araştırmacılara hizmet vermektedir.[1] İngiltere’nin himayesi altında bir sömürge olarak 1919 yılından bu yana oluşturulan Güney Afrika Milli Arşivleri, ancak 1996 yılında tasnifi tamamlandıktan sonra araştırmacıların kullanımına açılmıştır.[2]
Güney Afrika Milli Arşivleri’nin Cape Town şubesindeki kayıtlara göre Osmanlı Devleti’nin Güney Afrika`daki ilk fahri konsolosu Cape Town şehrinde bulunan William Greig idi. Onun tertip ettiği 1852 yılına ait bir belgeyle başlayan yazışmalar, Osmanlı Devleti’nin Birinci Cihan Harbi’ne girmesiyle konu itibariyle daralmış, sadece savaş ve barış görüşmeleri hususundaki yazışmalardan ibaret kalmıştır. Fakat mezkur ilişkilere baĝlı olarak zamanla ikili münasebetlerin geliştiĝi anlaşılmaktadır.[3]
Mesela, 1862 yılında Ümit Burnu’na gönderilen Ebubekir Efendi ve ailesiyle ilgili onlarca dosya ayrı ayrı önemi haiz bilgiler içermektedir. Modern Türkiye’nin kurulmasından sonra da olup biten gelişmeleri kayıt altına alan İngiltere’nin Güney Afrika sömürge hükümeti, Sultan Vahdettin’in Malaya zırhlısıyla İstanbul’u terketmesi ve hatta Mustafa Kemal Atatürk’ün 1938 yılında vefatı sebebiyle bayrakların yarıya çekilmesiyle alakalı ayrıntılı belgeler barındırıyor. İki ülke arasındaki ilişkilere dair, Güney Afrika’da Apartheid Hükümeti’nin sona ermesiyle 1992 yılında yeniden başlatılan münasebetlerle belgeler son bulmaktadır. Bu çalışmada Güney Afrika Milli Arşivleri’nin Osmanlı tarih yazıcılığı açısından siyasi, ekonomik ve sosyal münasebetler bağlamında ne derece öneme sahip oldukları ortaya konulmaya çalışılacaktır.[4]
1. Güney Afrika Milli Arşivleri’nin Osmanlı Tarihçiliğindeki Yeri
Güney Afrika Milli Arşivleri’ne göre, Osmanlı Devleti’nin o havalideki tarihi geçmişi resmi olarak yüzelli yılı aşkın olmakla beraber tahmin edildiğinden çok daha önemli ve kapsamlı olaylara gebedir. Mezkur arşivlerin önemini müşahhas delillerle ortaya koymak için kronolojik olarak bu arşivlerin barındırdığı tarihi belgelerle ilgili bilgiler vermek icap eder. Zira ilk resmi ilişkilerin başladığı on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından 1990`lı yıllara kadar, ikili münasebetlerin kaydedildiği görülmektedir. Bu minvalde o tarihten günümüze Sahra-altı Afrika ile olan ilişkileri siyasi, ticari ve sosyo-dini münasebetler olarak üçe ayırmak mümkündür.[5]
a. Osmanlı Siyasi Münasebetleriyle İlgili Belgeler
Osmanlı-Güney Afrika ilişkilerinin resmen başlamasına delil oluşturan 1852 yılı tarihli Osmanlı Devleti`nin Cape Town Fahri konsolosu ile alakalı belge, iki ülke arasındaki siyasi münasebetlerin miladı olarak addedilebilir.[6] Bu belgeden anlaşıldığı kadarıyla 1850’li yıllarda Ankara tiftik keçisinin İngiltere’nin Güney Afrika sömürgesinde tanıtılmak istendiği anlaşılıyor. Fakat aynı zamanda Osmanlı devlet ricali o havaliden Mekke’ye hac vazifesi için gelen Güney Afrikalı Müslümanlar’ın güvenlik meseleleri için onlara yardım maksatlı bir konsolosluğun mevcudiyetinin Ümit Burnu’nda gerekli olduğunu anlamıştı. [7] Hakikaten 1865 yılında bölgedeki hac kafi lelerinin güvenliğini sağlamak için Osmanlı Devleti’nin Ümit Burnu havalisine iki savaş gemisi gönderdiği vakidir.[8]
1855 yılında Ümit Burnu’da yekün teşkil eden Malay Müslümanlarının sorunlarını gündeme taşıyan Cape Sömürge Parlamentosu’nda dikkat çeken üyelerden Petrus Emanuel de Roubaix, İslam dinine aykırı birtakım cemaatlerin bazı dini inanışları sebebiyle anlaşmazlığa düşmesine bağlı olarak mezkur sorunun çözümüyle halk nezdinde itibar kazanmak için konuya müdahele etmişti. 1855 yılında Long ve Church sokaklarının kesiştiği köşede 36 numaralı hanede ikamet eden Roubaix, 21 Aralık gecesi[9] , aynı sokakta oturan komşusu imam Javakel’in evinde vukua gelen olaya bizzat şahit olmuştu. Öyleki, Ratip adında bir ritüeli ifa eden bazı Müslümanlardan zikir esnasında kendine şiş sokan birinin ölmesi ile duruma polis müdahele etmek zorunda kalmıştı. O döneme ait Cape sömürge mahkeme kayıtlarına göre tören esnasında Javakel’in evinde 27 İmamın bulunduğu gecede dini ritüel esnasında çeşitli kesici aletler, zincir ve şişlerin bulunduğu tespit edilmişti. Bu Halife adındaki İslam’a aykırı düşen ritüelin Müslüman halk arasında hezeyana sebep olduğunu ve şehrin huzuru için sömürge hükümetince ele alınmasını öneren Roubaix, bu vesileyle zamanla Osmanlı Devleti’nin de müspet yönde dikkatini çekmişti. Malay Müslümanlarının bu tür sorunlarını gündeme taşıyarak onların nezdinde itibar sağlayan Roubaix, Chappini Cami baş imamı Şeyh Ahmet’in de takdirini kazanmıştı. Bu vesileyle Osmanlı Hilafeti tarafından 1860 yılında kendisine İstanbul’dan gönderilen teşekkür mahiyetindeki gümüş tütün kutusu, Roubaix’e ilerleyen zamanlarda Cape Town’da Osmanlı Devleti’nin fahri konsolosu olma yolunu açmıştı. [10]
Roubaix’in 1861 yılında Osmanlı Devleti’nin Cape Town fahri konsolosu olmasından sonra Osmanlı - Güney Afrika ilişkilerinin başka bir boyut aldığını söylemek icap eder. Zira bunun hemen ardından Güney Afrika camilerine bazı din kitaplarıyla Kuran-ı Kerim gönderilmesi ve 1862 yılında mezkur havaliye bir Osmanlı İslam aliminin gönderilmesi hususundaki yazışmalar, Cape Town arşivinde yer alan mühim belgelerdendir.[11] Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile olan münasebetlerini de muhafaza eden bir merci olarak Güney Afrika arşiv belgeleri dikkate şayandır.[12]
Öyle ki, İngiliz Hükümeti’nin onayıyla Osmanlı Hilafet makamının da yetkisiyle Cape sömürgesine gönderilen Ebubekir Efendi Güney Afrika’da bir eğitim hamlesi başlatmıştı. Onun Güney Afrika havalisinde yirmi yıla yakın yaptığı çalışmaları ile ilgili İstanbul’a sunduğu raporları, Cape Town arşivinde yer almaktadır. Yazışmalar siyasi, dini ve ticari konuları kapsamakla birlikte bazen İngiltere’nin Osmanlı Hilafeti’nin Müslümanlar üzerindeki nüfuzu hakkında endişelerini de içermektedir.
Bu minvalde Osmanlı−Güney Afrika siyasi münasebetleri ile ilgili yazışmaların bir rapor niteliĝi taşıdıĝı görülmektedir. Öyle ki, 1894 yılında Osmanlı Devleti’nin İngiltere sefi ri Rüstem Paşa’nın vefatından sonra Kostaki Musurus Paşa’nın Londra Sefareti’ne atandığı kaydı Güney Afrika Milli Arşivinde yer almıştır.[13] Güney Afrika’nın Osmanlı Devleti ile olan yazışmaları Londra’daki Osmanlı Sefareti yoluyla olduğu için telgraf yada arîzaların Londra-İstanbul-Johannesburg üçgeninde döndüğünü ifade etmeliyiz. 1890’ların sonuna doğru Güney Afrika’nın Johannesburg’daki Osmanlı Fahri Konsolosu Alman yüzbaşı Bretelhmen’di. Yine birtakım belgelere göre 1890 yılında Cape Town Osmanlı fahri konsolosu Mr. Myborgh olduğu anlaşılıyor.[14] Aynı tarihlerde Osmanlı Devleti’nin Cape Town şehrinde de Ludwig Wener’in aktif bir konsolosunun olması Osmanlı Devleti’nin çoğrafi uzaklığa rağmen bölgeye önem verdiğine delalet eder. Fahri konsolos Wener, Cape Town şehrinin haricinde Natal ve Durban gibi şehirlerde de Müslüman nüfusun yoğunluğu sebebiyle konsolosluklar açılması gerektiğini öneriyordu.[15] Güney Afrika arşiv belgeleri bu dönemde onlarca İngilizce ve Afrikaansca arşiv malzemesi içermektedir. 1899 yılında Cape Town’da yeni bir fahri konsolosunun vazife yaptığı anlaşılmaktadır.[16]
Yirminci yüzyılın başları aynı zamanda Güney Afrika tarihinde dönüm noktası olan senelere denk gelir. Zira elmas ve altın maden yatakları için çok kanlı bir mücadeleye giren İngilizler ve Afrikaner diye bilinen Güney Afrikalı Flemenkler (Boer) 1899 yılında büyük bir savaşa tutuşurlar. Bu savaşın akıbetini takip eden Osmanlı Hükümeti Güney Afrika’ya Osmanlı Washington askeri ateşesi Binbaşı Aziz Bey’i gözlemci olarak göndermiştir. Kolonel Aziz Bey’in 1899 yılında Pretoria’da savaş alanında diğer temsilcilerle çekilmiş fotoğrafı Güney Afrika arşivindedir. Bu tarihte Anglo-Boer savaşına Winston Churchill’in de bir gazeteci sifatyla muharebe sahasında gözlem yaparken Afrikanslara esir düştüğü bilinmektedir.[17] Bu tarihlerde Ebubekir Efendi’nin iki oğlu Ahmet Ataullah Bey ve Hişam Nimetullah Efendi’nin eğitim alanında ve Hicaz Demiryolu Projesi için Güney Afrika’daki faaliyetleri de Güney Afrika Milli Arşivinde yer alan konulardan birisidir.[18]
1910 yılının Ekim ayında ilk Osmanlı başkonsolosu olarak Ohannes Majakyan Efendi’nin Johannesburg’da vazifesine atandığına dair kayıt, iki ülke arasındaki ilişkilerin bundan sonra başka bir boyut kazandığını ortaya koymaktadır.[19] Zira 1910 yılına kadar siyasi ilişkilerin fahri konsoloslar ve hatrı sayılır dini liderler aracılığı ile yürütüldüğü elimizde olan belgelerden anlaşılmaktadır. Ohannes Efendi’nin Güney Afrika’ya gelişinden İsviçre’deki yeni görevine atanmasına, yani 1913 yılına kadar Johannesburg’daki Osmanlı başkonsolosluğunun çok aktif çalıştığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Balkan ve Trablusgarb Savaşı`nda Güney Afrika Müslümanlarının Osmanlı Devleti’ni desteklediğine dair çok kayda değer belgeler mevcuttur.[20]
1913 yılının sonuna doğru Osmanlı Devleti’nin bölgeye yeni bir başkonsolos olarak atadığı Mehmet Remzi Bey’in 1914 yılında Güney Afrika’ya ayak bastıĝı anlaşılıyor. Aynı tarihlerde Cape Town fahri konsolosu Ludwig Wener’le Remzi Bey’in bölge Müslümanları konusunda yazıştıkları anlaşılmaktadır. Öte yandan Birinci Cihan Harbi’nin başlamasıyla Güney Afrika - Osmanlı Devleti ilişkilerinin ne yönde etkileneceğini Fahri Kosolos Wener, Osmanlı Devleti’ne rapor etmişti.[21] Pretoria arşiv merkezindeki belgeler ise Mehmet Remzi Bey’in 1915 yılına kadar diplomat olarak görevini yürütürken Birinci Cihan Harbi’nin patlak vermesiyle savaş esiri olarak Güney Afrika’da tutuklanması ile son bulmuştur.[22]
Mehmet Remzi Bey’e karşılık olarak tutuklanan İngiltere’nin Erzurum bölge konsolosu ile değiştirilmesi mevzubahis olmasına karşın onun henüz müzakereler başlamadan şüpheli bir şekilde genç denebilecek bir yaşta cezaevinde vefatı ile bilgiler, Güney Afrika Milli Arşivi’nde mevcuttur.[23] Bunlarla birlikte savaş yıllarında bazı siyasi konularda Osmanlı Devleti’nin aleyhine tertip edilen organizelerin Cape Town ve Pretoria arşivinde bulunan birtakım belgelerden anlamak mümkündür. Bunlardan ilk dikkat çeken belge, İngilizler’in Ermeni tehcirini bir katliam gibi dünya kamuoyunda lanse etmesidir.[24] Aynı tarihlerde Osmanlı Yahudileri’nin de sürgün edildiğine dair asılsız haberler ve propagandalara arşiv belgelerinde rastlamak mümkündür.[25] Bu iddianın tam aksine Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar’ın zulmünden kaçan Yahudileri Osmanlı Ordusunun koruduğu Yahudi tarihçilerin kaydettiği bir gerçektir.[26] Öte yandan Birinci Dünya Savaşı’nda İstanbul’un işgalini Güney Afrika’da protesto etmişlerdi. Buradan anlaşılan İngiltere’nin bir sömürgesi olan Güney Afrika’da da menfi yönde bir propaganda yapılmış olmasıdır. Benzer şekilde bölgedeki Müslümanlara karşı Osmanlı Hilafeti’nin itibarını zedelemek için yalan haberlerin de propaganda malzemesi olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı Devleti’ne karşı Arap isyanlarını destekleyen İngiltere`nin, Araplar`ın özgürlüğüne herdaim destek olmalarını, onlara duyulan sempatiden ileri geldiği yönünde rapor etmişlerdi.[27]
Bu tür propaganlara itimat etmeyen Güney Afrika Müslümanları bilakis ülkenin camilerinde hutbelerde Osmanlı sancağı dalgalandırmışlardı. Güney Afrika camilerinde dalgalandırılan Osmanlı bayraklarının sömürge hükümeti tarafından endişeyle bakıldığı ve hatta siyasi bir sıkandala sebep olduğu yine buradaki arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır.[28]
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanan anlaşmalarda Güney Afrika Milli Arşivlerinde umulduğundan fazla arşiv belgeleri mevcuttur. Lozan Barış Antlaşması’nın hangi ülkeleri kapsadığı ve ne şartlarda ele alındığı hususunda Güney Afrika Milli arşivindeki belgeler Türk delegelerinin istekleri gibi konular rapor edilmiştir.[29] Lozan Barış Antlaşması’nın Osmanlı Devleti’nin İngiltere aleyhine sonuçlandığına ve Mustafa Kemal Hükümeti`nin zaferiyle sonuçlandığına dair kayıtlar yine Güney Afrika Milli Arşivleri’ndeki belgelerde yer almıştır.
Güney Afrika Milli Arşivleri’nde bulunan 1922 yılına ait bir kayıtta Osmanlı vatandaşı olan Mahmud Paşa adında bir istihbaratçının yerli halka yardım ve yataklık yapıp, Güney Afrika’ya kaçak insan sokması sebebiyle yakalanıp hapsedildiği anlaşılmaktadır. Hakikaten halen Cape Town bölgesinde yaşayan torunu Ayşe Paşa adındaki hanımefendiden aldığımız bilgiler doğrultusunda dedesinin özel bir misyonla Barbaros Gemisiyle Güney Afrika’ya gönderildiği ifade edilmiştir.[30] Yine 1922 yılına ait bir başka mühim belge de Sultan Vahdettin’in İstanbul’dan bir İngiliz zırhlısı Malaya savaş gemisiyle Malta’ya doğru ayrıldığı kaydı yer almaktadır. Birinci Cihan Harbi döneminde Osmanlı Devleti’nin Suriye’ye sürgün ettiği Ermeniler’in bazılarının buradan Güney Afrika’ya göçtüğü ve çeşitli yollardan Türkiye’de kalan mallarını geri almak için hukuki yollardan mücadele ettikleri hususunda Pretoria arşivinde bazı dosyalar mevcuttur.[31] Musul meselesi ile ilgili bazı belgelerde henüz 1924 yılında Irak havalisinde İngiltere’nin petrol yataklarından ötürü Osmanlı Devleti’ne bırakılamayacağına dair önemli belgeler olduĝu anlaşılmaktadır.[32]
Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerin dışında bazı belgeler, sürgünde olan Osmanlı hanedan aileleleri ile de ilgilidir. 1931 yılına ait bir belge’de Fransa’da sürgünde olan aile üyelerinden şehzade Muhammed Ekrem Rıza’nın Tanzanya ve Ümit Burnu Müslümanlarından bağış topladığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple Ümit Burnu’na gelen bir gemiden inerek halkla buluştuğu arşiv belgelerinin haricinde yerel gazetelerde de yer almıştır.[33]
Türkiye Cumhuriyeti`nin Güney Afrika Devleti ile ilgili ilk yazışmalarını, 1926 yılında Cape Town`daki İsveç başkonsolosu H. L. Smith`in vekaleten Türkiye adına yaptıĝı anlaşılıyor. 1935 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin Güney Afrika’ya bir fahri konsolos atadığına dair belgede ise modern Türkiye Devleti`nin eski münasebetlerini yeniden canladırma yönünde bir adım olarak görülmektedir.[34] Lakin akabinde 1938 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı ve İkinci Cihan Harbi’nin emarelerinin görüldüğü yıllarda Güney Afrika - Türkiye ilişkileri hususunda arşivde kayda değer bir belgenin olmaması, siyasi konjoktürde çok da şaşırtıcı olmasa gerektir. 1938 yılında Mustafa Kemal’in vefatıyla tüm ülkedeki bayrakların yarıya indirildiğine dair İngiltere’nin resmi emri Güney Afrika Milli Arşivi’nde mevcuttur.[35] Güney Afrika’da İkinci Cihan Harbi’nden sonra başlayan ırkçı bir rejim olan Apartheid döneminde ise uzun bir süre Güney Afrika ile Türkiye arasından yazışmaların olmadığı anlaşılmaktadır. Güney Afrika’daki ırk üstünlüğüne dayalı bu rejimi tenkit etmek üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin Tanzanya’daki bir uluslararası toplantıya yolladığı diplomat Semih Belen’in de orada hazır bulunduğu Güney Afrika arşiv kayıtlarında mevcuttur.[36]
Bu tarihten 1990`lı yılların başı, Apartheid rejiminin yıkılmasına kadar Güney Afi ka Milli Arşivleri’nde Türkiye ile alakalı bir belge görülmemektedir. Nelson Mandela’nın hapisten çıkması ve demokratik yeni hükümetin kurulmasının arefesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 1992 yılında yeniden iki devlet arasındaki münasebetlerin başlatıldığı anlaşılmaktadır.[37] Konsolos Sami Onaran’ın Demokratik Güney Afrika’da Türkiye’yi temsilen görev almasıyla Mandela önderliğinde ANC hükümetiyle ilişkiler yeniden inşa edilmiştir.[38] Bu siyasi münasebetlere ilaveten özellikle Müslüman halklarla Türkiye arasındaki resmi ve gayri resmi ilişkiler ayrıca ehemmiyet taşımaktadır.[39]
b. Osmanlı Hilafetiyle Yerli Müslümanlar Arasındaki İlişkilerle Alakalı Belgeler
Osmanlı Hilafet makamının Müslüman toplumlar üzerindeki yapıcı faliyetleri sebebiyle Güney Afrika Müslümanları ile Osmanlı Devleti arasında vukua gelen ilişkiler kayda değer bir yekün teşkil eder. 1861 yılında Cape Town Merkez Camii Baş İmamı Şeyh Muhammed Ahmet’in Sultan Abdülmecid Han’a gönderdiği teşekkür mektubu İslam aleminin halifesi olarak Sultan Abdülmecid’in bölge Müslümanları hakkında haberdar olduğunu ortaya koyar.[40] Bu manada bölgedeki Müslümanlarla olan ilişkilerin on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına kadar gittiği anlaşılmaktadır. Bu minvalde Cape Town arşivinde bulunan 1862 yılına ait bir belgede, Osmanlı Devleti tarafından Ümit Burnu Müslümanları arasındaki husumetleri sona erdirmek için bir Osmanlı aliminin Güney Afrika’ya gönderilmesine dair talep mektubu bulunmaktadır.[41]
16 Ocak 1863 yılında Ümit Burnu’nun Table View limanına ayak basan Erzurumlu Müderris Ebubekir Efendi ve Cape Town şehrinde Muslim Theological School adıyla açmış olduğu medresesiyle ilgili arşiv belgeleri Cape Town Milli Arşivi’ndedir. Ebubekir Efendi’nin faaliyetleri ve Ümit Burnu`nda kalan ailesiyle ilgili Güney Afrika Milli Arşivleri’nde 215 adet dosya mevcuttur. 1880 yılında Cape Town’da vefat edip Tana Baru Mezarlığı’na defnedilen Ebubekir Efendi’nin çoçuklarına bıraktığı malvarlığı ve kitapları ile ilgili vasiyetnamesi yine mezkur arşivde muhafaza edilmektedir.[42] Onun kaleme aldığı Beyânü’d-Dîn adlı ilmihalin de İstanbul`da basılan bir matbu nüshası Cape Town Milli Arşivleri’nde yer almaktadır.[43] Bazı belgelere göre Osmanlı fahri konsolosu Roubaix’in ilerleyen zamanlarda Ebubekir Efendi ile anlaşamaması sonucu görevinden azledildiği anlaşılmaktadır. Cape Town Arşivi’ndeki belgelerde ona imtiyaz olarak verilen Osmanlı vatandaşlığından çıkarıldığı ile ilgili bir belge de yer almaktadır.[44]
Cape Town Arşivi’ndeki belgeler Ebubekir Efendi’nin sadece bir din alimi olmayıp gerçek bir eğitimci olduğunu da ortaya koyuyor. Cape Town’da yaşarken özlediği memleketi olan Erzurum’a binaen evinin ismini ‘Erzurum Taş Konak’ olarak adlandırdıĝına dair bir belge Cape Town Arşivi`ndedir. Bu binanın zamanla ailenin bir başka entellektüel siması olan Dr. Muhammed Şükrü Efendi`ye kaldığı görülmektedir.[45]
Cape Town Arşivi’ndeki belgelerden anlaşıldığına göre Seyyid Ebubekir Efendi’nin ölümünden sonra çocuklarının ellerinden mal varlıklarının bir bir çıkmış olduğu anlaşılıyor. Müslüman olmaları sebebiyle ikinci sınıf vatandaş sayıldıkları Güney Afrika’da sahipsiz kalan çocuklar babalarından kalan mülklerini kaybetmişlerdir.[46] Ebubekir Efendi Güney Afrika anayasasında bu boşluğu görmüş olmalı ki vefat etmeden beş ay önce Ahmet Cevdet Paşa’ya yazdığı bir mektubunda çocuklarının sahipsiz kalacağından endişe ettiğini ifade etmiştir.[47]
Ebubekir Efendi’nin ölümünden sonra Güney Afrika Müslümanlarına eğitim verecek olan bir başka alimi de Osmanlı Devleti, Cape Town’da vazifelendirmişti. Mahmud Fakih Efendi’nin gerek Nur`ul Burhan’ul Mektebi’ndeki maarif faaliyetleri gerekse Osmanlı Hilafet makamı adına okulunda kurbanlar kesip fakir çocuklara yardım ettiğine dair arşiv kayıtlar yanında gazete haberleri de mevcuttur.[48] Bunlarla birlikte Johannesburg arşivindeki bir belgeden anlaşıldığı kadarıyla Habib Moton adındaki bir Müslümanın çocuklarından birisi olan Ömer’in İslami eğitim alması için Güney Afrika`dan İstanbul’a götürüldüğü fakat savaş yılları sebebiyle kendisinden haber alamadıklarını izah etmiştir. Hakikaten Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bu belgeyle ilgili başka bir kayıtta Habib Moton`un oĝlu Ömer`in Kuran okuma yarışmasında birinci olduğu için İstanbul`a gönderilip eğitilmesi istenmiştir.[49]
c. Osmanlı – Güney Afrika Ticari Münasebetleriyle İlgili Belgeler
Osmanlı Devleti ile Güney Afrika arasında ticari münasebetlerin başlaması esasında siyasi ilişkilerden de evvel bir döneme gider. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Ankara tiftik keçisi ve Türk tütününün Güney Afrika’ya girmesiyle sözkonusu ilişkilerin başladığı anlaşılıyor.[50] Hakikaten Güney Afrika Milli Arşivleri’nin Pretoria ve Cape Town şubelerinde çeşitli yıllara ait olan onlarca dosyadan anlaşıldığına göre Ankara tiftik keçisi ve Türk tütününün Güney Afrika ekonomisinde yer ettiği görülmektedir.[51]
Ankara tiftik keçisinin özellikle Güney Afrika ticari yaşamına katkısı sebebiyle uzun bir süre itibarını koruduğunu ve hatta Ümit Burnu yoluyla Moritos gibi ada ülkelerine dahi pazarlanması gerektiği söz konusu olmuştur.[52] Buna karşılık Güney Afrika’dan Türkiye’ye deve kuşu ve yumurtasının pazarlandığı arşiv kaynaklarından anlaşıldığı gibi Osmanlı başkonsolosu Ohannes Majakyan Efendi’nin raporlarından da bellidir.[53] Güney Afrika’nın Halep, Erzurum ve İzmir şehirlerindeki pazarlardan çeşitli ürünler temin ettiği yine burada kayıtlı olan bazı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır.[54]
2. Güney Afrika Milli Arşivleri’nin Haricinde Çeşitli Kurumlardaki Arşiv Belgeleri
Güney Afrika Milli Arşivleri’ndeki belgelerden başka ülkenin çeşitli eyaletlerindeki eğitim kurumları veya kütüphanelerinde bulunan belgelerin de Osmanlı-Güney Afrika ilişkileri açısından ehemmiyet taşıdığını ifade etmek gerekir. Bu minvalde Güney Afrika’da Türkiye yada Osmanlı dönemi ilişkileri hususunda mevcut olan belgelerin tasnif edildiği kurumlar hakkında kısaca bilgi vermek icap eder.
a. Cape Town Üniversitesi Jagger Kütüphanesi
Güney Afrika’nın en iyi üniversitesi olarak bilinen Cape Town Üniversitesi’nin Jagger Kütüphanesi el yazmaları bölümünde çok kayda değer Osmanlıca belgelerin olduğunu ifade etmek gerekir.[55] Çeşitli isimlerle sınıfl andırılan bu belgelerin daha çok 18 ve 19. yüzyıllarda Osmanlı Devletinin özellikle Deniz Kuvvetleri hakkında elde edilen bilgileri içermektedir. On dokuzuncu yüzyıla ait bazı Osmanlıca belgelerin Tanzimat döneminden I. Meşrutiyet dönemine kadar ünlü oryantalist W. Redhouse tarafından Osmanlıca’dan İngilizce’ye çevrildiği anlaşılmaktadır. Dosyalar halinde tarihlerine göre sınıfl andırılan belgeler, Frank Ailesi ile yazışmalar,[56] Admiral Sir Baldwin Wake Walker belgeleri, Duggan ve Bell arasındaki yazışmalar, Elizabeth Wake’in mektupları [57], Worth Aile dökümanları, Walker ailesi yazışmaları, Deniz Kuvvetleri Planları ve haritalar şeklinde az sayıda resim ve yüzlerce belgeden ibarettir.[58]
b. Johannesburg Üniversitesi Kütüphanesi Arşivi
Johannesburg şehrinde bulunan Rand Afrikaans Üniversitesi[59] arşivinin Osmanlı tarih yazıcılığı bakımından önemi, Ermeni asıllı bir Osmanlı diplomatı olan Yosef Mijakyan Efendi’nin aile arşivinin oğlu Minas Mijakyan tarafından Johannesburg Üniversitesi’ne bağışlanmasından ileri gelir.
Ermeni asıllı diplomatlarımızdan olan Hovsep Misakyan Efendi 1848 yılında İstanbul’da doğmuş, 1872 yılında Atina Sefareti ikinci katipliğine getirilip 1875 yılında Berlin Sefareti ikinci katipliğine memur edilmişti. Uzun yıllar Osmanlı hariciye nezaretindeki görevlerinden sonra 1909 yılında Osmanlı Lahey Sefaretinden emekli olmuştur.[60] Onun Osmanlı Hariciye Nezareti ile ilgili bazı yazışmaları ve ailesine ait dökümanlar ûniversitenin Missakyan Arşivi’nde kayıtlıdır. Oğlu Julien Minas Missak 1950 yılında Güney Afrika’ya taşınıp ve ölüm yılı 1980 senesine kadar Güney Afrika’da yaşamış ve ailesine ait mezkur evrakı muhafaza etmiştir. Rand Afrikaans Üniversitesi’nin kurucu hayırseverlerinden olan Julien Minas Missak’ın üniversitenin içindeki kütüphanede babasından kalan vesikalar, beratlar, Osmanlı Devleti’nden aldığı madalyaları, nişanları gibi çok önemli şahsi belgeler yer almaktadır.[61]
c. Nur’ul Hamidiye Cami Arşivi
Müderris Ebubekir Efendi’nin öğrencileri tarafından Cape Town şehir merkezinde inşaa edilen Nûru’l-Hâmidiye Cami’nin içerisinde tarafımızdan kurulan bir kütüphanede topladığımız camiye ait olan kitap ve belgelerin muhafaza edildiği dolaplarda önemli Osmanlıca, Afrikansca, Arapça ve İngilizce belgeler mevcuttur. Bu arşiv malzemesinin bir kısmını teşhir etmek için yaptırılan camlı dolaplarda Osmanlı-Güney Afrika ilişkilerini ortaya koyan önemli belgeler bulunmaktadır. Zamanla yerli Müslüman ailelerinde baĝışlarıyla Nûru’l-Hâmidiye Cami’inde kayda deĝer bir arşiv oluşturulmuştur.[62]
d. Simon’s Town Heritage Müzesi
Cape Town şehrinin güney istikametinde Simon’s şehrinde Güney Afrika Malay Müslümanlarının aile yaşamı hakkındaki malzemelerin dışında Osmanlı Hilafeti ile alakalı birtakım belge ve gazete haberleri mevcuttur. Müderris Ebubekir Efendi’nin yaptığı faaliyetler ve Osmanlı hanedanından Prens Ekrem’in 1931 yılında Simon’s Bay limanına gelişi hususunda haberler yer almaktadır. Simon`s Town Heritage Müzesi özellikle görsel malzeme açısından önemli bir müzedir.[63] Simon’s Town Heritage Müzesi’ndeki en önemli vesikalardan birisi de yerli müslümanların 120 yıl önce Güney Afrika’dan Osmanlı Devleti’ni desteklemek maksadıyla elişi olarak yaptıkları Osmanlı armasıdır.
e. Bo-kaap Müzesi
1978 yılında Güney Afrika’da Apartheid Hükümeti tarafından Malay Müzesi olarak açılan 71 Wale Sokağındaki tarihi bina 2019 yılına kadar tarihi kimliğinden uzak bir müze olarak hizmet vermişti. Uzun yıllar müze olarak hizmet veren bu binanın esasında Osmanlı alimi Mahmut Fakih Emin Efendi ‘ye ait olduğu tespit edilerek binanın tarihçesi yeniden yazılmış oldu. 2016 yılından beri Güney Afrika Müzeler Müdürlüğü ile ortak yürütülen çalışmalar sonucu 29 Mart 2019 yılında törenle açıldı. Bu binada Mahmut Fakih Emin Efendi’ye ait olan kitaplar, belgeler ve şahsi eşyalar sergilenmekle birlikte Osmanlı Arşivi ve Güney Afrika Arşivlerinden temin edilen belgelerle binanın 100 yıldan fazladır Osmanlı ailesine ait olduğu ortaya konulmuştur.[64] Bokaap Müzesi günümüzde Güney Afrika’nın en çok ziyaret edilen ikinci müzesi olup Türk bayrağının asılı olduğu tek müzedir.[65]
f. Hişam Nimetullah Efendi Hususi Arşivi
Müderris Ebubekir Efendi’nin hayatta olan en bilgili ve yaşlı torunu Hişam Nimetullah Efendi’nin Cape Town’daki evinde büyük dedesinden kalma onlarca Osmanlıca, İngilizce ve Arapça belgeler bulunmaktadır. Büyük dedesinden kalan ilmihaller, Kuran-ı Kerim ve Osmanlıca beratların dışından Sultan Abdülaziz ve Abdülhamid döneminden kalan aileye bizzat taltif için verilmiş madalyalar mevcuttur. Bu belge ve tarihi malzemenin Cape Town’da kurulacak bir Osmanlı müzesinde sergilenmesi için ailenin diğer mensuplarının da dedelerinin hatırasını yaşatmak için ellerindeki kitap ve vesikaları bağışlayacakları sözü, bu tarihi mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılması için umut vericidir.[66]
g. Helene Remzi-Bey Hususi Arşivi
Güney Afrika’da vazife yapan son Osmanlı başkonsolosu Mehmet Remzi Bey’in, Remzi-Bey soy ismi taşıyan tek torunu Helene Hanım’ın East London semtinde bulunan evinde kayda değer çok sayıda Osmanlıca, Rusça, İngilizce belgeler, kitaplar ve vesikalar mevcuttur. Dedesi Mehmet Remzi Bey’den olan tek oğlu Dr. Reginald Remzi-Bey’e kalan bu tarihi malzemenin en nihayetinde kızı Helene Hanım’a intikal ettiği anlaşılıyor. Halen birçok cephesiyle saklı kalan Mehmet Remzi Bey’in Johannesburg’da hapisteyken vefatı ve Güney Afrika’ya gömülmesiyle unutulan tarihi şahsiyet Mehmet Remzi Bey’in aile evrakı, onun hakkında yapılacak çalışmalar için görülmesi elzem hususi bir arşivdir.[67]
3. Güney Afrika Milli Arşivleri’nin Kapsadığı Ülkeler
Güney Afrika Arşivleri her ne kadar Güney Afrika Devleti’nin idaresi altındaki eyaletleri kapsamış olsa da bazı hususi sebeplerden ötürü Osmanlı Devleti’nin Komor Adaları, Moritos, Mozambik ve Zimbabve gibi ülkeleriyle olan müsasebetlerini de barındıran belgeler içermektedir. Bu sebeple Güney Afrika Milli Arşivleri’nin yalnızca Güney Afrika -Türkiye ilişkileri açısından değil, Osmanlı Devleti’nin Sahra-altı Afrika’daki ülkelerle olan ilişkilerini de kapsadığını ifade etmek gerekir.[68]
4. Güney Afrika Milli Arşivlerinden Nasıl Yararlanılabilir?
Güney Afrika Milli Arşivleri’nin tasnifi tamamlanmış olmasına raĝmen henüz dijital ortama aktarılmadıkları için araştırmacıların bizzat arşivde çalışarak belge temin etmesi icap etmektedir. Bu belgelerin mevcudiyeti ile ilgili internet üzerinden katalog taraması yapılabilmekte olup belgenin internet üzerinden satışı henüz mümkün değildir. Bu vesileyle araştırmacının bizzat arşivden belgenin bir nüshasını temin etmesi yahut orjinal dosya üzerinde arşivde çalışması gerekir.
Sonuç
Güney Afrika Milli Arşivleri’nin Türk tarih yazıcılığı açısından görmezden gelinemez bir ehemmiyeti olduğu anlaşılmaktadır. Güney Afrika Milli Arşivleri taranmadan Sahra-altı Afrikası ile ilgili Osmanlı-Güney Afrika münasebetlerinin yazılamayacağını belirtmek gerekir. Günümüzde Afrika tarihi çalışan ve bu sahada kalem oynatan yazarların düştüğü en büyük zaafi yet bu belgelerin ele alınmadan ikinci el yazılı kaynaklarla yazılmasından ileri gelmektedir. Özelikle Osmanlı arşivinde bulunan Güney Afrika hakkındaki onlarca belgenin Güney Afrika Milli Arşivleri’ndeki belgelerle karşılaştırılması neticesinde çok daha manidar ve hakikate dayalı çalışmalar elde edileceği şüphesizdir. Bu sebepten ötürü gerek Güney Afrika Milli Arşivleri’nin gerekse o havalideki hususi aile arşivlerinin incelenerek bölgenin Osmanlı devrinden günümüze kadar Türkiye Cumhuriyeti ile olan ilişkileri o nispette çok daha sağlıklı bir şekilde ele alınmış olacaktır.
EKLER