Giriş
Birinci Dünya Savaşı’nın son merhalesinde Rusya’da meydana gelen ihtilallerin ortaya çıkardığı yeni koşullarda Kafkasya’nın güneyindeki Türkler ile diğer Müslüman milletlerin vahdeti olarak tarih sahnesine çıkan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yasama ve yürütme kurumları, Tiflis’teki on sekiz günlük zorunlu misafirlikten sonra taşındığı Gence’de ciddiyet arz eden bir siyasi krizle karşılaştı. Cumhuriyeti ilan eden kadroya karşı örgütlenen muhalif cenah, geniş halk kitlesinin de desteğini edinerek yasama kurumu ile ondan güvenoyu alan hükûmetin meşruiyetini tartışmaya açtı. Azerbaycan’ın yakın tarihine “Haziran Krizi” olarak geçen bu siyasi bunalımla ilgili iktidar cenahının bakışını açıklayan birçok kaynak materyal günümüze ulaşmıştır. Millî Şuranın 17 Haziran 1918’de yapılan oturumlarındaki tartışmaların tam olmayan Rusça tutanakları, söz konusu meselenin öğrenilmesinde dikkate alınması gereken ana malzemedir[1] . Bu materyal grubundaki eksik kısımları, Millî Şura kâtiplerinden Rahim Kosalı’nın cumhuriyetin birinci yıl dönümü dolayısıyla 28 Mayıs 1919’da yayımlanan İstiklal Mecmuası’nın özel sayısındaki makalesinde nakledilen Türkçe tutanaklar tamamlamaktadır[2] . Azerbaycan Cumhuriyeti’nin siyasi ve idari tarihiyle ilgili 1920’de neşredilen resmî salnamede de bahis konusu tutanakların Rusça tam olmayan metinleri mevcuttur.[3]
Sorunun meclisteki çözülme sürecinin başaktörlerinden Mehmet Emin Resulzade’nin eserlerinden birinde meselenin özü demokratik güçlerle aristokratik zihniyet arasında mücadele olarak değerlendirilmiştir[4] . Ordu Komutanlığının kriz sırasındaki tutumuna eleştirel yaklaşan Mirza Bala Mehmetzade, yasama ve yürütme kurumlarının sahneden çekilmesinden sonra Nuri Paşa’nın isteği doğrultusunda bir hükûmet kurulduğu düşüncesini ortaya koymuştur[5] . İkinci kuşağın temsilcilerinden Hüseyin Baykara’nın eserinde ise meselenin içyüzü çayın ortasında saltanat ve demokrasi uyuşmazlığı metaforu ile açıklanmıştır[6] . Zikredilen materyallerden hareketle iktidar cenahının krize yaklaşımı rahatlıkla öğrenilebilir. İktidara muhalif cenahtakilerin soruna bakışını açıklayan kaynak bir eser günümüze ulaşmamıştır. Bununla birlikte, dönemin olaylarını anlatan birçok arşiv belgesinde muhalif cenahın lider kadrosu, düşünce biçimi ve sosyal tabanıyla ilgili bazı bilgilere ulaşılabilir[7] . Mehmet Emin Resulzade’nin “Azerbaycan’ın Teşekkülünde Müsavat” başlığıyla yaptığı haftalık konferans konuşması da muhalif cenahı ortaya çıkaran tarihî süreç ile muhaliflerin taleplerini anlamaya yardımcı materyaldir[8] . Komutanlığın kriz günlerinde benimsediği tarafsızlık ilkesi ise Kafkas İslam Ordusu’nun kuruluş talimatnamesiyle açıklanabilir[9] .
Azerbaycan’daki cumhuriyet düzeninin karşılaştığı ilk siyasi kriz, çağdaş akademik literatürde genellikle millî istiklal taraftarları ile Osmanlı Devleti’ne ilhak olunmayı talep edenler arasında siyasi mücadele olarak irdelenmiştir[10]. Alanın batılı araştırıcılarından Tadeusz Swietochowski, meseleyi ordu komutanlığının davet edildiği ülkenin iç siyasetine müdahalesi olarak değerlendirmiştir[11]. Buna benzer şekilde Ronald Grigor Suny de Millî Şuranın siyaset sahnesinden çekilmesini Müsavat’ın etkisinin zayıflatılması ve Türklere yakın duran bir hükûmet kurulması girişimi olarak ele almıştır.[12] İktidara muhalif cenahın Azerbaycan siyaset sahnesinin etkisiz ve belirsiz faktörü olduğuna dikkat çeken Vügar İmanov, söz konusu meselede Nuri Paşa’nın “asıl oyuncu” veya “oyun kurucu” olduğu fikrini ileri sürmüştür[13]. Konunun çağdaş araştırıcılarından Reşad Qasımov ve Vasif Qafarov, ilhakçılar denilen grubun Kafkas İttihat ve Terakki Fırkasının etkisi altında örgütlenen yapılanma olduğu kanaatini ortaya koymuşlardır[14]. Azerbaycan’ın yakın tarihini psiko-sosyal mercekle irdeleyen Tevfik Orkun Develi’nin alanında örnek eserinde bahsedilen vaka saltanat ile cumhuriyet veya eski düzen ile yeni düzen arasında gerilim olarak ele alınmıştır[15]. Alandaki en son araştırmalardan Zeynep Akarslan’ın doktora tezinde, Başvekil Fethali Han Hoylu başta olmak üzere, Azerbaycan devlet ricalinin kriz boyunca izlediği siyasetin ayrıntıları irdelenmiştir[16].
Bu çalışmayı öncekilerden farklı kılan en önemli özellik, sorunun ele alınış biçimi ve araştırmanın irdelendiği bağlamdır. Savaş ve ihtilallerin etkilerinin yoğun biçimde hissedildiği coğrafyada iktidar ile muhalefeti arasındaki mücadelenin mahiyetinin öğrenilmesi bu araştırmanın başlıca hedefidir. Kriz sürecinde yaşanılanları zihniyet farklılığıyla ilişkilendiren Mehmet Emin Resulzade’nin değerlendirmesinden de esinlenerek şöyle bir hipotez geliştirilmiştir: İki ihtilal arası dönemde çoğunlukla büyük şehirlerde örgütlenerek Kurucu Meclis seçimlerine katılan ve yeni siyasal düzende temsil olunan demokratik güçler ile burjuvazi temsilcileri, din adamları ve soyluların ittifakı sonucunda genellikle kırsal kesimde oldukça yavaş örgütlenen ve seçimlere katılamadığı için yeni düzenin dışında kalan aristokratik zihniyet arasındaki sürtüşmeler, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinin başlıca siyasi bunalımını ortaya çıkarmıştır. Taraflar, altı aylık süreye yayılan mücadele boyunca kritik meselelerde en azı iki kere karşı karşıya gelmişlerdir. Bolşeviklerin Kurucu Meclisi dağıtmasından sonra Kafkasya’nın güneyindeki Türklerin istikbaliyle ilgili Osmanlı Devleti’nin izlediği irredantist siyasetin sonucu olarak teşekkül eden Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde yaşanılan tartışmalar, mücadelenin ilk aşamasını teşkil eder. Yasama ve yürütme kurumlarının Gence’ye taşınmasından sonra iktidarın muhalefetiyle yaşadığı sorunlar ise mücadelenin ikinci aşamasını oluşturur. İfade edilenlere ek olarak özellikle Haziran krizinde Nuri Paşa’nın izlediği tarafsızlık ilkesinin de ana kaynaklara dayalı olarak açıklığa kavuşturulması gereklidir.
1. Siyasi Örgütlenme
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Rus siyasal düzenini değiştirmeyi amaçlayan ihtilalci hareketin periferide örgütlenmesiyle birlikte Kafkasya’nın güneyindeki milletleri temsilen birçok siyasi fırka ortaya çıktı. Bu dönemin önde gelen endüstri merkezlerinden biri olan Bakü’deki Müslüman işçiler arasında gayrimillî ihtilalci sosyal-demokrasinin tutulmamasından dolayı Hümmet adıyla ilk Müslüman Sosyal-Demokrat Fırkası kuruldu (1904). Mehmet Emin Resulzade, Neriman Nerimanov, Meşhedi Azizbeyov, Sultan Mecit Efendiyev, Mehmet Hasan Hacinski, Mehmet Ali Resulzade ve Esedullah Ahundov gibi Bakü muhitinin iyi bilinen münevverleri Hümmet’in kurucu kadrosunu oluşturdular[17]. Hümmet’in millî ve mahalli örgütlenme olma özelliği, Bolşevik eğilimli fırka olarak gelişmesinin önüne geçti. Lider kadrosu çoğunlukla matbuat ve maarif alanlarında çalışan münevverler olduğundan eylemleri çarlık bürokrasisinin hegemonyasını eleştirmekle sınırlı kaldı[18]. 1905’teki ihtilalden sonra işbaşına geçen Başbakan Pyotr Stolipin’in uyguladığı baskıcı siyaset karşısında, diğer partiler gibi Hümmet’in de faaliyet alanı daraldı. Neriman Nerimanov ve Sultan Mecit Efendiyev başta olmak üzere bazı Hümmetçiler tutuklandılar, Mehmet Emin Resulzade ve diğer birçok fırka üyesi komşu ülkelere muhacerete gitmek zorunda kaldı[19]. İhtilal sürecinde Kafkasya’nın güneyinde patlak veren milletlerarası çatışmalar sırasında Türkler ile diğer Müslüman milletlerin savunmasız kalmasından dolayı Kafkasyalı aydınlardan Ahmet Ağaoğlu’nun örgütlemesiyle Difai adıyla gizli bir fırka oluşturuldu (1906). Ekber Refibeyli, Ali Ekber Hasmehmetli, Ali Asker Hasmehmetli, Nasip Yusufbeyli ve Hasan Ağaoğlu örneğinde Gence’nin milliyetçi ve muhafazakâr aydınları bu fırkanın kurucu kadrosunu oluşturdular[20]. Hücreler şeklinde örgütlenen fırkanın kuruluş amacı, Rusya Hükûmeti’nin zapt ettiği Müslüman okulları ile evkaf emlâkinin iade olunmasını, Kafkasyalı Türklerin diğer milletler gibi siyasal, ekonomik ve kültürel haklar elde etmesini sağlamak ve Türklerin hukuklarını ihlal edenlere karşı önlemler almaktan ibaretti[21]. Toplam 2 sene faaliyet gösteren Difai’nin etkinliği, çarlık polisinin baskılarından dolayı zayıfladı ve fırkanın kurucu kadrosu öteye beriye dağıldı[22].
İhtilalin baskılanması üzerine muhacerete gitmeye mecbur olan ihtilalci ve milliyetçi kadronun bir kısmı, Osmanlı Devleti ve İran’daki meşrutiyet hareketlerine katıldı. Mehmet Ali Resuloğlu, Taki Nakioğlu ve Abbas Kazımzade örneğinde Bakü’de kalan kadro ise Müsavat Halk Fırkası adıyla yeni bir fırka kurdu (1911). Müsavat’ın ilk programında ümmet ile millet ve Türklük ile Müslümanlık ilkeleri birbirine eklemlenmiş hâldeydi. Fırkanın kuruluş gayesi, bağımsız Müslüman devletlerinin bağımsızlıklarının korunmasına ve mahkûm Müslüman milletlerinin bağımsızlığını kazanmasına yardımcı olmaktan ibaretti. Çağın oldukça hızlı değişen koşullarında Müsavat da taktik itibarıyla inkılapçı, içtimai doktrin hasebiyle halkçı bir fırkaya dönüştü. Müsavat’ın taktiksel inkılapçılığı, çarlık düzeninin yıkılması uğrunda çalışan diğer ihtilalci örgütlerle teşrikimesaiden ibaretti. Teorik düzeyde ise halktan kuvvet aldığını deklare eden bir siyasi doktrini vardı[23]. Romanovların tahta cülusunun 300. yıl dönümü dolayısıyla 1913’te çıkarılan genel aftan yararlanarak yurda dönen Mehmet Emin Resulzade’nin fırkanın başına geçmesiyle birlikte Türkçü ve milliyetçi eğilimler de Müsavat’ın siyasal çizgisine eklemlendi[24].
Dünya genelini sarsan büyük savaşın son merhalesinde Rusya’da vukua gelen Şubat İhtilali, Kafkasya’nın güneyindeki Türkleri temsil eden siyasal örgütlere yeni fırsatlar sundu. İhtilal öncesinde gizlice örgütlenen fırkalar açık faaliyete geçerken, ihtilal sonrasında oluşan mümbit ortamda birçok yeni fırka kuruldu. Yeni süreçte iki gruba ayrılan Hümmet’in Bakü siyaset sahnesinde Neriman Nerimanov’u izleyen üyeleri Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Bolşevik fraksiyonuna yaklaşırken, Tiflis siyaset sahnesinde İbrahim Abilov, Samet Ağamalıoğlu ve Ahmet Cevdet Pepinov ile temsil olunan üyeleri ise Menşevik fraksiyonuna yaklaştılar[25]. Gence’de Nasip Yusufbeyli başkanlığında Hasan Ağaoğlu, Şefi Rüstembeyli ve Hasmehmetli kardeşlerinin katılımıyla kurulan Türk Adem-i Merkeziyet Fırkasının programı yeni dönemin ana mihverini belirledi[26]. Bu fırkanın yeni düzen önerisi, 1917’nin Nisan ayında Bakü’de yapılan Kafkasya Müslümanları Kurultayı’nda genişçe tartışıldı ve müstakbel Rusya için coğrafya temelli federal cumhuriyetin en iyi siyasal düzen olduğu kanaatine varıldı[27]. Adem-i Merkeziyetçilerin Müsavatçılar tarafından içtenlikle desteklenen önerisi, 1917’nin Mayıs ayında Moskova’da yapılan Umum Rusya Müslümanları Kurultayı’nın da gündemini oluşturdu ve kapsamlı tartışmalar sonunda yapılan oylama ile Rusya’nın millî ve mahalli muhtariyete dayalı federal cumhuriyet olması hususunda tavsiye karar alındı[28].
Bahsedilen kurultaylardaki tartışmalar sonunda alınan kararlar, Kafkasya’nın güneyindeki Türkler ile diğer Müslüman milletleri temsil eden fırkaların geleceğini doğrudan etkiledi. Fırka programlarındaki yakınlık ve mefkûre ortaklığından dolayı Gence merkezli Türk Adem-i Merkeziyet Fırkası ile Bakü merkezli Müsavat Halk Fırkası birleşme kararı aldı (Haziran 1917)[29]. Entegrasyon sürecinde genellikle birleştirici unsurlar esas alındı ve ayrıştırıcı hususlardan uzak kalındı. Milliyetçi gelenek ile ihtilalci zihniyetin bütünleşmesi üzerine Türk Adem-i Merkeziyet Müsavat Halk Fırkası adını alan partinin siyasal çizgisi hürriyetçi, milliyetçi, istiklalci, halkçı ve cumhuriyetçi ilkelerle donatıldı. Rus siyasal sisteminde anayasal monarşiyi savunan Kadetlerle iş birliği hâlinde olan liberal eğilimli İttifak Fırkasının Azerbaycan’daki temsilcileri de yeni konjonktürde Tarafsız Demokrat Grup olarak Müsavatçı-Federalist cepheye yanaştılar[30]. Böylece liberaller, ihtilalciler, muhafazakârlar ve milliyetçilerin katılımıyla sağ ve sol düşünceyi temsil eden siyasetçiler, Kafkasya’nın güneyindeki Türklerin istikbalinin belirlenmesinde mühim görevler üstlendiler.
Müsavat’ın aktif muhalefetini, Rusya Müslümanlarının birliği tezini savunan siyasal gelenek teşkil etti. Bu geleneğin Bakü’de Rusya’da Müslümanlık Fırkası ile Gence’de İttihad-ı İslam Fırkası adıyla temsil olunduğu iki önemli yapılanma mevcuttu. Bakü’deki kurucu kadrosu arasında Sultan Mecit Ganizade, Beşir Aşurbeyov, Miryakup Mehdiyev, Kerim Sultanov ve Ali Ekber Abbaskuluzade gibi etkin siyasetçiler bulunmaktaydı[31]. Gence’deki kadronun en etkin siyasi figürü ise Kafkasya Şeyhülislamı Muhammet Pişnamazzade idi[32]. Mefkûre yakınlığından dolayı her iki fırka Rusya’da Müslümanlık ve İttihat Fırkası adıyla birleşme kararı aldı (Eylül 1917)[33].
1917’deki iki ihtilal arası dönemde örgütlenme çalışmaları hızlanan fırkaların ilk önemli sınavı, Rusya’nın siyasal düzenini biçimlendirmesine umut edilen Kurucu Meclis seçimleri oldu. 26-28 Kasım 1917 tarih aralığında yapılan seçimlerde Kafkasya’nın güneyinde Gürcü Menşevikler 11, Müsavatçılar 10, Taşnaklar 9, Müslüman Sosyalist Blok 2, Bolşevikler 1, Sosyalist İhtilalciler 1, Hümmetçiler 1, İttihatçılar 1 sandalye kazandılar[34]. Seçimin ortaya çıkardığı manzaradan hoşnut olmayan Bolşeviklerin izledikleri siyaset sonucunda yasama kurumu işlevsiz hâle geldi (Ocak 1918). Bütün umutlarını parlamenter demokrasiye bağlayan mahkûm milletler, meclisin feshedilmesinden dolayı hayal kırıklığına uğradılar. Brest-Litovsk Konferansı döneminde aktüellik arz eden self-determinasyon ilkesi onlar açısından yeni bir nefeslik oldu. Bu ilke doğrultusunda Tiflis’te toplanan Kafkasyalı mebuslar, bölgesel olarak Kurucu Meclise seçilen vekil sayısının üç kat arttırılarak aritmetik oluşturulması ve yeni mebusların da katılımıyla Seym adlı yasama kurumunun açılmasına karar verdiler. İfade edildiği üzere oluşturulan Seymde Gürcü Menşevikler 33, Müsavat 30, Taşnaksutyun 27, Müslüman Sosyalist Blok 7, Sosyalist İhtilalciler 5, Hümmet 4, İttihat 3, Kadetler 1, Gürcü Nasyonal Demokratlar 1, Gürcü Sosyal Federalistler 1 mebusla temsil olundular[35]. Yasama dönemine 23 Şubat 1918’de başlayan Seym çatısı altında Kafkasya’nın güneyinde sayıca kalabalık olan milletleri temsilen üç fraksiyon oluşturuldu. Kafkasyalı Türklerin temsil olundukları Müslüman Fraksiyonundaki mebusların fırkalara göre dağılımı şöyleydi:
Müslüman Fraksiyonunun Seymin 28 Şubat 1918’deki oturumunda onaylanan heyetinde bir süre sonra değişiklikler vukua geldi, üyesi olduğu fırkadan ayrılanlar olduğu gibi bir fırkadan diğer fırkaya geçenler de oldu. Örneğin, önceleri Müsavat Fırkası ve Tarafsız Demokrat Grup üyesi olan Gazi Ahmet Mehmetbeyov Rusya’da Müslümanlık ve İttihat Fırkasına geçti. Ailevi nedenleri gerekçe gösteren İslam Kabulov hem Seym üyeliğinden hem de mensubu olduğu fırkadan ayrıldı. Müsavatçı olarak bilinen Hüsrev Paşa Sultanov partisinden ayrılarak tarafsız olduğunu duyurdu. Tarafsız oluşuyla bilinen Mustafa Mahmudov Müsavat Fırkasına katıldı. Cafer Ahundov ise Hümmet Fırkasından ihraç edildi[37]. Müsavat Fırkasının lideri Mehmet Emin Resulzade Müslüman Fraksiyonu Reisi, Mehmet Yusuf Caferov ile Nasip Yusufbeyli Reis Muavinleri, Mustafa Mahmudov ile Rahim Vekilov ise fraksiyonun kâtipleri oldular[38].
Bakü burjuvazisinin seçkin temsilcileriyle ittifaka giren Gence soylularının temsil olunduğu aristokratik zihniyet, Rus ihtilalci hareketi içerisinde örgütlenerek yeni siyasal düzende mevkiler elde eden siyasal güçlere pek sıcak bakmadı. Aristokratik ve demokratik zihniyetler arasında ortaya çıkan ideolojik uyuşmazlığın Kafkasya’nın güneyindeki Türklerin istikbaline olumsuz yansımaları oldu. Söz konusu dönemde Osmanlı Hükûmeti tarafından İttihat ve Terakki Fırkasının Kafkasya Şubesi Başkanı sıfatıyla bölgeye izam edilen İstihbarat Subayı Hasan Ruşeni de fırkalar arasındaki ideolojik ihtilafları gidermeye çalıştı. Ancak fırka reislerinin siyasal hırsları yüzünden Ruşeni’nin çabaları sonuçsuz kaldı[39]. Kafkasya genelinde fırkalar arası siyasal vahdetin oluşamadığı ortamda değişik bir yol izleyen Hasan Ruşeni, Kafkas İttihat ve Terakki Fırkası adıyla Osmanlı Devleti’ne yakın siyaset izleyen bir fırka kurmaya karar verdi. İsa Aşurbeyli, Cihangir Kayıpzade, Sadık Hüseyinzade, Ağa Aşurov, Abdülali Emircanzade, Muhammet Kayıpzade ve Rüstem Han Hoylu gibi bölge ileri gelenleri, sözü edilen fırkanın kurucu kadrosunu teşkil ettiler[40]. Fırka üyeleri Ruslaştırılan isimleri Türkçeleştirmeyi ve günlük hayatta Türkçe konuşulmasını teşvik etmeyi kendilerine meslek edindiler[41]. Kafkasya’nın tamamen Osmanlı Devleti’ne ilhak olunması ve Kafkasya Müslümanlarının halifenin bayrağı altına girmesi gibi meseleler, yeni kurulan fırkanın başlıca siyasi çizgisi oldu[42].
Siyaset sahnesindeki rakiplerine göre nispeten geç tarihte örgütlenmesinden dolayı Kurucu Meclis seçimlerine (dolayısıyla Seym çalışmalarına) katılamayan fırka, Kafkasya’daki diğer İttihatçı oluşumlar ile koordineli hâlde kazalardaki millî şuralar aracılığıyla propaganda çalışmaları yürüttü. Çoğunlukla kırsal kesimdeki toprak ağaları ile köylüler ve din adamlarının desteğini kazandı. Fırkanın 1918’in ilkbaharı boyunca kazalarda yaptığı propagandanın sonucu olarak ahali organize oldu, Osmanlı Devleti’ne ilhak olunmayı talep eden binlerce imzayı muhtevi ilhaknameler tertip edildi ve söz konusu evrakları ilgili makamlara iletmek üzere delegeler belirlendi[43]. Bahsedilen gelişmelerle neredeyse aynı tarihte Bolşevikler ile Taşnakların Bakü şehri ve vilayetin diğer kazalarında uyguladıkları mezalim, Seym çatısı altındaki Müslüman Fraksiyonuna bağlı siyasi fırkalarla ilgili olumsuz kamuoyu oluşmasına neden oldu. Müslüman Fraksiyonu mebusları, kargaşa ve otorite boşluğundan usanan ahalinin kanaatince, Türk askerinin kardeşlerine yardım etmesine engel olmaktaydılar.[44] Ne var ki bu kanaatin gerçeklikle pek alakası yoktu. Müsavat Fırkası önderlerinden Nasip Yusufbeyli’nin girişimiyle İttihat Fırkasından Hudadat Refibeyli ile Müslüman Sosyalist Blok üyesi Arslan Safiyurtlu gibi siyasetçilerin katılımıyla yapılan toplantıda alınan karara binaen Gence Millî Komitesini temsilen Türk askerini Azerbaycan’a davet etmekle görevli özel bir heyet İstanbul’a gönderilmişti[45]. Buna ek olarak Kafkasya’nın güneyine statü kazandırmak amacıyla Trabzon’da düzenlenen konferansa katılan Kafkasya Heyetinin Müslüman delegeleri, temsil olundukları coğrafyanın sorunlarını açık veya gizli görüşmelerde Osmanlı Heyetine aktararak, kargaşa ve kaosun giderilmesi amacıyla Türk askerinin ivedilikle bölgeye girmesini talep etmekteydiler[46].
3 Mart 1918’de Brest-Litovsk’ta akdedilen muahedenameye binaen Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’daki nüfuz alanı Elviye-i Selâse (Kars, Ardahan ve Batum) ile sınırlandırıldığından düzenli kıtaatın genel kabul gören sınırların ötesine geçmesinin meşru zemini mevcut değildi. Buna ilaveten, Osmanlı Devleti ile barış içinde yaşamak isteyen Güney Kafkasya’nın da uluslararası sisteme entegre olması gerekliydi. Bu faktörden dolayı Seymdeki fraksiyonların oylaması sonucunda bağımsız cumhuriyetin ilan edilmesiyle Güney Kafkasya’nın uluslararası sisteme entegre olmasının yolu açıldı (22 Nisan 1918). Osmanlı Devleti’nin doğrudan desteklediği bu formül, Kafkasyalı Türkleri temsil eden siyasi fırkalar ile kazalardaki ilhak taraftarı örgütlerin arasını iyice açtı. Güney Kafkasya Müslüman Millî Merkezi Şurasının organizasyonu olarak Gence, Şuşa, Zengezur, Cebrail, Cavanşir, Zakatala, Şeki, Aktaş, Kazah, Şamahı, Gökçay, İrevan, Nahçıvan, Borçalı, Ahıska ve Ahılkelek’teki yerel millî şuraların vekilleri, Sadrazam Talat Paşa ile Üçüncü Ordu Komutanı Mehmet Vehip Paşa’ya yazılı olarak başvuruda bulunarak Güney Kafkasya’nın bağımsızlığı çerçevesinde oluşan yeni statükoyu protesto ettiler (9 Mayıs 1918). Söz konusu mektupları imzalayan Hüsrev Paşa Sultanov, Hudadat Refibeyli, Albüdlahmit Haşimzade, Ali Yusufzade, Bayram Niyazi Küçükhanzade, Mustafa Kabulov, Ruşen Efendizade, Ali Asker Mahmutbeyov, Ömer Faik Numanzade ve diğerleri, Duma kanunlarına göre seçilen Müslüman mebusların Seym toplantılarında milletin taleplerini savunamadıklarını ve kamuoyunun beklentilerine tercüman olamadıklarını deklare ettiler. Rusya’ya bağlı bir cumhuriyet veya bağımsız devlet olarak Güney Kafkasya Hükûmeti’nin Müslümanların can ve mal güvenliğini temin edemediğini ve kargaşayı yatıştıramadığını beyanla Osmanlı Devleti’nin meseleye müdahil olup bölgeyi idare ve himayesine almasını talep ettiler[47]. Yine, Gence’deki İttihatçıların başında bulunan Kafkasya Şeyhülislamı Molla Muhammet Pişnamazzade’nin organize ettiği Bayram Niyazi Küçükhanzade, Yakup Saferalioğlu, Safer Molla Muhammetoğlu, Hasan Hacı Mustafaoğlu, Yasin Mustafazade, Muhammet Kamberoğlu ve benzeri ahali vekilleri, Batum Konferansı sırasında Osmanlı Heyetine başvuruda bulunarak Güney Kafkasya’nın bağımsızlığının ilan edilmesini protesto ettiler ve Kafkasyalı Türkler ile diğer Müslüman milletlerin Osmanlı Devleti’ne ilhak olunmak istediklerini beyan ettiler[48].
İfade edilenlerden görüldüğü üzere, özellikle Batum Konferansı sırasında Osmanlı Devleti’ne birleşme eğiliminde artış meydana geldi ve Kafkasyalı Türkleri temsil eden ahali vekilleri ellerindeki binlerce imzayı muhtevi itimatnameler olduğu hâlde Osmanlı Heyeti ile görüşmek amacıyla Batum’a akın ettiler[49]. Ahali vekillerinin ilk elden sundukları talepnamelerin muhatabı olan Osmanlı devlet ricali ise ideal olan ile mümkün olan arasında seçim yapmak zorunda kaldı ve uluslararası sistemde dost veya muhasım devletlerin kabul edebileceği bir formülü uygulamaya koydu. İlk önce Seymdeki Müslüman Fraksiyonu Azerbaycan Millî Şurasına dönüştürüldü (26 Mayıs 1918). Bundan sonra Osmanlı Devleti’nin de teşvikiyle Kafkasya’nın güneyindeki Türkler ile diğer Müslüman milletlerin siyasal vahdeti olarak Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edildi (28 Mayıs 1918). Azerbaycan Millî Şurasının Tiflis’teki toplantı odasında ilan edilen cumhuriyetin ilk kabinesindeki bakanların siyasal fırkalara göre dağılımı şöyleydi:
Cumhuriyetin ilan edilmesine fazlaca tepkili olan ahali vekillerini yatıştırma görevi, yine Osmanlı Heyeti Reisi Halil Bey’e havale olundu. Ahali vekillerini kabul eden Halil Bey, dost ve muhasım devletlerin Kafkasya’nın Osmanlı Devleti’ne birleşmesini istemediğini beyanla yurtlarına dönmelerini ve kurulan yeni devleti koruyup kollamalarını tavsiye etti. İlk ağızdan tatmin edici cevap alan ahali vekilleri, Nuri Paşa’nın Gence’ye ulaştığı haberini duydukları vakit ziyadesiyle mutlu oldular ve buldukları ilk trenlere binerek Gence’ye gittiler[51]. Konferans boyunca Kafkasya Heyetindeki Türk delegeleri iyice etüt eden Halil Bey ise cumhuriyetin kurucu kadrosuyla ilgili mülahazalarını yazılı olarak Sadrazam Talat Paşa’ya iletti (6 Haziran 1918). Çoğunlukla Rus okullarında yetişen kurucu kadronun sosyalist ve cumhuriyetçi düşünceye sahip olduğuna dikkat çeken Halil Bey, hükûmet işlerinin bunlara bırakılması hâlinde Azerbaycan’ın devamlı olarak siyasi kriz içerisinde olacağını bildirdi. Çözüm formülü olarak, İzmir Valisi Rahmi Bey gibi ehil birinin yeni cumhuriyete sefir olarak gönderilmesini ve aynı nitelikte 5-10 memurun da Azerbaycan’ın önemli merkezlerine konsolos tayin edilmesini önerdi[52].
Deneyimli bir devlet adamı olan Halil Bey’in istikbal hususundaki öngörülerinin ne kadar isabetli olduğunu sonraki günlerin gelişmeleri gözler önüne serdi. Kurucu kadronun muhalefetini temsilen harekete geçen Kafkasya Şeyhülislamı Muhammet Pişnamazzade’nin önderliğinde organize olan Zakatalalı Bayram Niyazi Küçükhanzade, Şekili Yakup Saferalioğlu, Genceli Hacı Behlul İbrahimov, İsmail İsmailzade ve diğer ahali vekilleri, Osmanlı Devleti’nin siyaseti gereğince Kafkasya Türkleri namına bağımsız bir cumhuriyet kurulmasından duydukları memnuniyetsizliği açıkça ifade ettiler (8 Haziran 1918). Onların kanaatince, bağımsızlık yerine şimdilik geçici formül olarak Güney Kafkasya Hükûmeti’ne bağlı kalınabilir ve ortaya çıkan ilk fırsatta Osmanlı Devleti’ne ilhakın gerçekleşeceği halka duyurulabilirdi[53]. İfade edilen protesto çerçevesinde arz edilen hoşnutsuzluğun münferit bir girişim olmaktan ziyade toplumsal tabandan gelen aristokratik bir uyarı olduğu ziyadesiyle belirgindi. Batum’daki görüşmelerde mücadelenin ilk aşamasını kaybetmiş gibi gözüken aristokratik güçler, uluslararası konjonktüre uygun olarak ortaya çıkan yeni siyasal düzeni ihtilalci gelenek içerisinde evirilerek yeni dönemin cumhuriyetçilerine dönüşen demokratik güçlere bırakmaya niyetli değillerdi.
2. Siyasi Kriz
Olağanüstü koşullar altında 28 Mayıs 1918’de bağımsızlığı ilan edilen Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yürütme ve yasama kurumları, Tiflis’teki kısa süreli zorunlu misafirlikten sonra geçici başkent olarak belirlenen Gence’ye taşındı. Gence’deki ilk iş gününden itibaren memleket işlerinin kolaylıkla idare edilemeyeceği anlaşıldı. Kazaların fiili yönetimini elinde bulunduran millî şuralar üzerinden konumunu pekiştiren muhalif cenahın yürütme ve yasama organının meşruiyetini tartışmaya açması, memleket idaresinde büyük bir siyasi krize sebebiyet verdi. Gence soyluları ile Bakü burjuvazisinin seçkin temsilcileri de muhalif cenahı desteklediler[54]. Yürütme ve yasamanın işlevsiz hâle geldiği ortamda Millî Şura Reisi Mehmet Emin Resulzade ile Başvekil Fethali Han Hoylu ve Hariciye Nazırı Mehmet Hasan Hacinski’den oluşan iktidar heyeti, ülkedeki askerî kuvvetlerin komutanı olan Nuri Paşa ile görüşerek siyasi bunalımı suhuletle çözmenin yollarını aradı. Bir asker olarak siyasi meselelerden anlamadığını beyan eden Nuri Paşa ise bahsedilen hususun siyasi müşaviri Ahmet Ağaoğlu ile görüşülmesini tavsiye etti[55]. Nuri Paşa’nın ortaya koyduğu yaklaşım, işin özüne bakılırsa, Kafkas İslam Ordusu’nun kuruluş talimatnamesinde not edilen ilkelerle doğrudan alakalıydı. Belirtilen talimatnamenin dördüncü maddesi gereğince, ordu komutanının karşılaşacağı siyasi meseleler Siyasi İşler Şubesi aracılığıyla tedvir edilmeliydi[56]. Haziran ayının ikinci yarısında ortaya çıkan bunalım günlerinde Siyasi İşler Şubesi henüz oluşum aşamasında olduğundan sorunun çözülmesi, ifade edildiği üzere, ordu komutanının siyasi müşavirine havale edildi. Paşanın kendisi ise krizin çözülmesi sürecinde Gence’de bulunmadı. Siyasi krizle neredeyse aynı günlerde Karameryem taraflarındaki vahim gelişmeler üzerine kurmay heyetini de beraberine alarak Müsüslü-Gökçay cephesini gitti ve GökçayKarameryem hizasında yarılan cephenin onarımıyla meşgul oldu[57].
Ordu teşkilatının hukuki temelini oluşturan talimatnamede belirlenen görev tanımı ve muharebe cephesindeki ağır koşullar nedeniyle iktidar cenahını temsil edenlerinin müzakere masasındaki muhatabı, siyasi müşavir sıfatıyla Ahmet Ağaoğlu oldu. Tarafların görüşmesinde iki formül üzerinde duruldu: Millî Şuranın feshedilmesi kaydıyla mevcut siyasal düzenin korunması, müzakereye açılan ilk formül oldu. Millî Şuranın yetki ve gücünün genişletilmesini telkin eden ikinci formülde ise örgütlerin temsil olunma kontenjanının genişletilmesiyle mebus sayısının arttırılması önerildi. Bu şekilde yenilenecek olan Millî Şuraya Gence Millî Komitesinden 10 üye, Bakü Belediyesinden 10 üye, kazaların şuralarından 2 üye ve sabık Merkezi Millî Komiteden diğer üyelerin katılması mevzubahisti. Millî Şuranın yenilenmesinden sonra hükûmet istifa etmeli ve şura reisinin uygun gördüğü siyasetçilerden biri yeni hükûmeti kurmakla görevlendirilmeliydi[58]. Ağır muharebe günlerindeki iç gerilimi suhuletle çözmeye gayret gösteren Ahmet Ağaoğlu, muhalif cenahın taleplerini de göz önünde bulundurarak halk sizi istemiyor. Kumandanlık da sizin işinize karışmak istemiyor. Kendi kuvvetinize güveniyorsanız meclisinizi açınız, hükûmetinizi kurunuz. Fakat halk size karşı isyan ederse Türk askeri karışmaz. Çünkü asker buraya kardeşlerini düşmandan halas etmek için gelmiş, ahaliye kurşun atmak için değil şeklinde bir yaklaşım ortaya koydu[59]. Siyasi müşavirin sözlerine mukabelede bulunan iktidar temsilcileri, komutanlığın hangi koşullarda Azerbaycan Hükûmeti’ne yardım edebileceğini sordular. Bu soruyu Nuri Paşa namına yanıtlayan Ahmet Ağaoğlu, Millî Şuranın lağvedilmesini ve komutanın desteklediği yeni bir hükûmetin kurulmasını önerdi. İktidar temsilcileri ise Azerbaycan’ın uluslararası düzendeki bağımsız imajına zarar verebileceği gerekçesiyle söz konusu formülü kabul etmediler. Müzakerelerin sonraki aşaması yapıcı bir havada geçti ve ordu komutanlığını temsil eden siyasi müşavirin Azerbaycan’ın iç işlerine dolayısıyla siyasal düzenin işleyişine karışmaya niyetli olmadığı ortaya çıktı. Bu yüzden Millî Şuranın bütün yetkileri yeni kurulacak hükûmete devretmesi kaydıyla kendini feshetmesini öneren formül üzerinde mutabakata varıldı[60].
İktidar temsilcilerinin büyük tavizler içeren bahis konusu formülü kendi başlarına kabul etmeleri mümkün değildi. Bu yüzden mutabakata varılan formülün Millî Şuranın özel oturumunda tartışılmasını istediler. 17 Haziran 1918 günü saat 12’de Gence Belediyesi binasında yapılan ilk oturumda ordu komutanlığı ve siyasi müşavirle yapılan görüşmelerin içeriğiyle ilgili mebusları bilgilendirdiler[61]. Aynı gün saat 2’de tekraren belediye binasında toplanan şuranın sonraki (yedinci) oturumunda, siyasal bunalımla ilgili en son durum müzakereye açıldı. Millî Şura Reisi sıfatıyla oturumu açan Mehmet Emin Resulzade, toplantıya katılan mebuslara olağanüstü koşullardan dolayı hissiyattan uzak kalınmasını ve meselenin serinkanlılıkla tartışılarak ülkenin çıkarlarına uygun bir çözüm üretilmesini öğütledi. Millî Şura Reisi’nin konuşmasını müteakiben söz alan Başvekil Fethali Han Hoylu, zorluklar içeren olağanüstü koşullarda memleket dışında ilan edilen hükûmetin sorumluluk üstlendiğine dikkat çekti ve idari yapının memlekete taşınmasından sonra görülen lüzum üzerine kabinenin istifa etmek niyetinde olduğunu beyanla istifanın kabul edilmesini rica etti[62].
Müzakere gündemini oluşturan konunun görüşülmesi sırasında ilk önce söz alan Müslüman Sosyalist Blok üyesi Arslan Safiyurtlu, Sosyalistlerin eskiden beri Türk taraftarı olduklarına dikkat çekerek Nuri Paşa’nın meclisi ve hükûmeti dağıttıktan sonra kendi görüşüne uygun hükûmet kurmak istemesinden dolayı üzüntü duyduğunu ifade etti. Elindeki zili çalarak konuşmacının sözünü kesen Millî Şura Reisi, paşanın bu meseleyle hiçbir ilgisi olmadığını bildirdi. Konuşmasına devam eden Safiyurtlu, benimsenen yolun milleti kurtuluşa götürmeyip Türklere karşı hayal kırıklığı oluşturacağını ve Azerbaycan’ın ileride Gürcistan ile Ermenistan’ın idaresi altına geçebileceğinden endişelendiğini beyan etti. Safiyurtlu’nun konuşmasındaki birkaç meseleye itirazda bulunan Hariciye Nazırı Mehmet Hasan Hacinski, komutan paşanın askerî meselelerle meşgul olduğunu ve Azerbaycan’ın kendisine nüfuzlu bir hükûmet kurmasını samimi kalple istediğini bildirdi. Hükûmetin istifa etmesini ise meclisin önceden aldığı bir kararla ilişkilendirdi ve istifa kararının herhangi bir dış etkenden kaynaklanmadığının altını çizdi[63].
Tarafsız Demokrat Grup kimliğiyle Millî Şuranın özel oturumundaki müzakerelere katılan Mehmet Yusuf Caferov, hükûmet ile millet arasındaki muhtemel cepheleşmede Türk askerinin tarafsız kalacağına atıfta bulunarak aynı kuvvetin yeni kurulan hükûmeti hangi mantıkla destekleyeceğini sorguladı[64]. Müzakerelerin bu aşamasında konuşmak üzere söz alan Müsavat Fırkası lider kadrosundan Nasip Yusufbeyli, Nuri Paşa’nın Azerbaycan’ın bağımsızlığına saygı duyduğunu ifade etmekle birlikte paşanın etrafını bir takım şüpheli şahısların çevirdiklerini beyan etti[65]. Konuşmasının devamında ülkenin uluslararası imajının zora sokulmamasını öğütleyen Yusufbeyli, kabinenin istifasının kabul edilmesini ve Millî Şura Reisi’nin güvendiği bir siyasetçiye yeni kabinenin kurulması görevini tevdi etmesini önerdi. Krizin bertaraf edilmesi hususunda yapıcı bir formül öneren Yusufbeyli, yeni kurulacak kabineden hürriyet esaslarını korunmasını ve verilecek yetkiler çerçevesinde memleketi yönetip kısa süre içerisinde Kurucu Meclis seçimlerini yapmasını talep etti. Buna ek olarak hükûmetin de kendisine teslim edilen yetkiyi kıymetli bir emanet gibi koruyup saklamasını ve zor koşullar altında olsa bile hiçbir cebrî güce teslim olmamasını öğütledi[66].
Yusufbeyli’nin ordu komutanlığıyla ilgili sözlerini içtenlikle destekleyen Rusya’da Müslümanlık ve İttihat Fırkası üyesi Sultan Mecit Ganizade, Nuri Paşa’nın Azerbaycan’ın bağımsız bir hükûmet kurmasına karşı olmadığını beyanla milletin mebuslarından yüz çevirdiğine dikkat çekti[67]. Oluşan en son siyasi iklimi gayet tutarlı biçimde tahlil eden Müslüman Sosyalist Blok üyesi Mehmet Muharremov, Millî Şuranın kendini feshetmesini ve milletten alınan yetkinin millete iade edilmesini önerdi. Tekraren söz alan Mehmet Yusuf Caferov, eski bürokrat usulü ile Tiflis’ten Gence’ye davet edildiklerini ima ederek kardeşlerine yardıma gelen Türklerin iç siyasete karışmak suretiyle kardeşlerinin kalplerini kırdıklarını ve onların yaşam haklarını zehirlediklerini sitemkâr bir üslupla ifade etti. Onun bu dokunaklı sözlerine cevaben söz alan Hariciye Nazırı Mehmet Hasan Hacinski, Mehmet Yusuf’un Türkiye ve kardeşlerimiz hakkında kullandığı lisan ve kelimeleri katiyen reddederim. Bizi kimse tazyik etmiyor. Kimse bizim istiklaliyet ve hürriyetimize tecavüz etmiyor. Bizi ilhaka mecbur eden yoktur… şeklinde bir açıklamada bulundu. Türklerin bağımsız hükûmet kurulmasına karşı olmadığını ifade ederek muhalefet edenlerin içerideki güçler olduğunun altını çizdi[68]. Kriz günlerinde vukua gelenlerin hepsini “oyuncak” adlandıran Kasım Cemalbeyov, Gence’ye dağıtılmak üzere davet edilmelerini tertipleyenlerin eskiden beri kargaşa taraftarları olduklarını ve onların sözünün geçtiği ortamda yeni hükûmetin kurulmasının mümkün olmadığını bildirdi. Milletin kendilerine verdiği hakkın kolaylıkla kimseye teslim edilmemesini talep eden Müslüman Menşevik Hümmet Fırkası üyesi Ekber Şeyhülislamov, gerekirse zor gücüyle kovulacaklarını beyanla kendilerini …kovacak olanlar Azerbaycan’ın da, Türkiye’nin de düşmanlarıdır şeklinde bir değerlendirmede bulundu. Nasip Yusufbeyli’nin önerisini desteklemek amacıyla söz alan Müslüman Sosyalist Blok üyesi Ahmet Cevdet Pepinov, meclisin feshedilmesi yerine belirsiz bir vakte kadar tatil edilmesini önerdi[69].
Yusufbeyli’nin önerisinin Müsavat’ın çekildiği son mevzi adlandıran Millî Şura Kâtibi Rahim Vekilov, zaruret arz eden böylesine bir adımın sonucunun zafer veya kasvetli zindanlar olacağıyla ilgili karamsar bir manzara çizdi. Diğer taraftan, Türklük ülküsüyle yaşayan Azerbaycan münevverleriyle Türk kardeşleri arasına Rus idaresinin memurlarına boyun eğen kara kalpli şahısların girdiğini de ilave etmeyi ihmal etmedi[70]. Vekilov’u müteakiben konuşmaya başlayan Müslüman Sosyalist Blok üyesi Bakır Rızayev, sokaklarda arbede çıkaranların taleplerine teslim olmayı reddederek meydanlara inilmesini ve milletin bilinçlendirilmesini önerdi. Türklerin Azerbaycan’ın bağımsızlığını ne düzeyde desteklediklerini sorgulayan Arslan Safiyurtlu, Batum’a alelacele bir delege gönderilerek Osmanlı Devleti’nin siyasetinin aslının öğrenilmesini ve ona göre hareket edilmesini talep etti. Tekraren söz alan Nasip Yusufbeyli, Türklerin meseleyle hiçbir alakası olmadığının altını çizerek Azerbaycan’ın hürriyet ve istiklalini tehdit edenlerin kara kuvvetler olduğunu beyanla bu kuvvetlere karşı tavizsiz olarak mücadele edilmesi gerektiğinde ısrarcı oldu. Zamanın kötü olduğuna ve milletin hükûmetsiz bırakılamayacağına dikkat çeken Hudadat Melikaslanov, yeni hükûmeti teşkil etmekten başkaca bir çare kalmadığını bildirdi. Onun mülahazasını destekleyen Başvekil Fethali Han Hoylu, müşkül bir zaman olduğunu beyanla memleketin hükûmetsiz bırakılamayacağının altını çizdi[71].
Müzakerelerin yeterli düzeyde yapıldığı kanaatine varan Mehmet Emin Resulzade, Millî Şura Reisi sıfatıyla biri diğeriyle çelişen düşünceleri toparlayan genel bir konuşma yaptı. Söz konusu konuşmasında ilhak söylemi ile kara kuvvetlerin üstün gelmesi arasında gidip gelen iki türlü korku olduğuna dikkat çeken Resulzade, kardeş devletle bütünleşme gerekçesiyle ilhaktan çekinilmemesi gerektiğini ve asıl sorunun kara kuvvetlerin iktidara gelme ihtimali olduğunu beyan etti. İfade edilen sonuncu grubun teşkil ettiği tehdide dikkat çekerek, …bu fıkrayı bilhassa düşünmeliyiz. Burada eğer elimizdeki hukuki salahiyetten istifade etmeyip bütün hükûmet teşkilatını başka kuvvelere terk edersek o zaman kara bir hükûmet teşkili korkusu var… mealinde bir uyarıda bulundu[72]. Sözü edilen grubun önünü kesmek amacıyla yeni bir hükûmetin kurulması hususunda Nasip Yusufbeyli’nin önerisine katıldığını bildirdi. Resulzade’nin konuşması bitince hükûmetin istifasının kabul edilmesi ve Millî Şura Reisi’nin siyasetçilerden birine yeni hükûmeti kurma görevini tevdi etmesi şeklinde özetlenebilen öneri oylamaya sunuldu. Söz konusu öneri oy birliği ile kabul edildi. Oylamanın hemen sonrasında söz alan Müslüman Sosyalist Blok üyesi Arslan Safiyurtlu, temsil olunduğu fırkanın yeni hükûmete katılmayacağını söyledi. Müslüman Menşevik Hümmet Fırkası üyesi Ekber Şeyhülislamov da kendi fırkası adına benzer bir açıklamada bulundu. Onların açıklamaları kayıtlara geçtikten sonra Millî Şuranın yedinci oturumu öğleden sonra saat 4 sularında kapandı[73]. Özel oturumdaki oylama sonucunda her ne kadar mevcut hükûmetin görevden çekilerek yeni hükûmet kurulması hususunda genel bir mutabakata varıldıysa da müzakereler sırasında mebusların birkaçının krizle ilgili kafasının karışık olduğu gözlemlendi. Tarafsız demokrat ve sosyalist eğilimli bazı mebusların ordu komutanlığının süreçteki rolünü ısrarla gündeme taşımalarına karşın, komutanlığı temsil eden siyasi müşavirle görüşmeleri yürüten hükûmet cenahının temsilcileri dış müdahaleyle ilgili söylentileri kararlılıkla reddettiler ve sorunun Azerbaycan’ın iç meselesi olduğunu özellikle ifade ettiler.
3. Çözüm Formülü
Meclisin özel oturumunda alınan karar üzerine yeni hükûmetin kurulması sürecini başlatan Mehmet Emin Resulzade, Fethali Han Hoylu’ya yeni kabineyi oluşturma görevini tevdi etti. Nuri Paşa’nın temsilcisi sıfatıyla Ahmet Ağaoğlu’nun da yeni hükûmetin kuruluş çalışmalarına katılmasını istedi. Akşam saatlerine kadar süren kapsamlı istişareler sonucunda kabinenin ana yapısı ortaya çıktı. 17 Haziran 1918 gecesi saat 23.30’da toplanan Millî Şuranın sekizinci oturumunda siyasal düzenin şekli ile gündemdeki diğer meselelerin görüşülmesine geçildi. İlk önce Müslüman Menşevik Hümmet Fırkası namına söz alan Ekber Şeyhülislamov, vukua gelen son gelişmelerden dolayı Millî Şuranın özgürce çalışamayacağını gerekçe göstererek üyesi bulunduğu fırkanın mebuslarının meclisten istifa eylediklerini söyledi. Müslüman Sosyalist Blok namına konuşan Muharremov da blok mebuslarının aynı gerekçeyle istifa ettiklerini duyurdu[74]. Oturumun başında yaşanılan böylesine tatsız gelişmelere rağmen çalışmalarına devam eden meclisin genel gündeminin görüşülmesine geçildi. Toplantının gündemini mebuslara sunan Mehmet Emin Resulzade, 4 Haziran 1918’de Batum’da akdedilen Osmanlı-Azerbaycan Muhadenet Muahedenamesi ile ek mukavelelerin onaylanmasını istedi. Kısa süreli müzakerelerden sonra bahsedilen antlaşmalar olduğu şekliyle onaylandı[75]. Oylamanın tamamlanmasından sonra gündemin esas meselesine geçen Resulzade, hükûmet kurmakla görevlendirdiği Fethali Han Hoylu’nun kabine çalışmasıyla ilgili mebusları bilgilendirmesini rica etti. Başkanın daveti üzerine kürsüye çıkan Hoylu, hükûmet programının ayrıntılarını vakit darlığından dolayı sunamayacağını beyanla memleketin saadeti, hürriyeti ve istiklalini savunan bir kabine oluşturmaya özen gösterdiğini bildirerek, kabinede görevlendirmeyi düşündüğü bakanların listesini sundu[76]. Hoylu’nun kabineye aldığı bakanların isimleri ve siyasi eğilimleri şöyleydi:
Yeni kabinedeki bakanların isimlerinin duyurulmasından sonra söz alan Mehmet Yusuf Caferov, hükûmetin kurulduğu olağanüstü koşullara dikkat çekerek tartışma ve eleştiri zamanının geride kaldığını beyanla hükûmette görevlendirilen arkadaşlarına başarılar diledi. Siyasetle meşgul olan diğer arkadaşların da bütün güçleriyle hükûmete yardım etmesi gerektiğini telkin ettikten sonra idari mekanizmanın işleyişiyle ilgili genel bir kural belirlenmesini önerdi. Hükûmet programının henüz belli olmadığı ortamda hükûmete yasama yetkisi verilmesinin sakıncalı olduğunu beyanla sadece yönetme yetkisi verilebileceğini ve hükûmetin öncelikli işinin Kurucu Meclisi göreve davet etmek olduğunun altını çizdi. Yeni hükûmetin Hariciye Nazırı Mehmet Hasan Hacinski, sadece idare hakkının ne anlama geldiğini sorguladı. Millî Şura Reisi de bahsedilen hususla ilgili meclisin önceki kararlarını anımsattı. Hükûmete tam yetki verilmesini savunan Nasip Yusufbeyli, hükûmetin belli esaslar çerçevesinde görevini yürütmesi gerektiğini ifade ederek hükûmetin asıl görevinin kısa süre içerisinde Kurucu Meclisi açmak olduğunu bildirdi. Hükûmetin alelacele oluşturulduğuna dikkat çeken Hasan Ağaoğlu, başlıca hedefin idari işleri düzene koymak olduğunu beyanla Caferov’un düşüncesine katıldığını belirtti. Onun sözlerine mukabelede bulunan Hacinski, “Mehmet Yusuf ’un reçetesi” ile ülkeyi yönetmenin mümkün olmadığını bildirdi. Caferov’un önerisinin kabul edilebilir olmadığını vurgulayan Şefi Rüstembeyli, ülkenin yönetilebilmesi için hükûmetin kanun çıkarma yetkisine sahip olması gerektiğini beyanla hükûmetin bu hukuktan mahrum bırakılamayacağını ifade etti. Gayet yapıcı bir yaklaşım sergileyen Başvekil Hoylu, Kurucu Meclisin onayına arz olunması kaydıyla hükûmete kanun çıkarma yetkisi verilmesini önerdi. Timur Makinski de hükûmete tam yetki verilmesinden yana tavır sergiledi. Yeni kabinenin Devlet Nazırı olan Halil Hasmehmetli, esas kanunlar müstesna olmak üzere, hükûmete yasama yetkisi verilmesi gerektiğini söyledi. Rusya’da Müslümanlık ve İttihat Fırkası üyesi Sultan Mecit Ganizade ise kabinedeki bakanlardan bazısına itimat etmediğini deklare eden gündem dışı bir konuşma yaptı. Hükûmetin yetkileriyle ilgili birkaç mebus daha fikir beyanında bulunduktan sonra oylamaya geçildi ve oy çokluğuyla yeni hükûmete güvenoyu verildi[78]. Zikredilen konuşmalardan sonra hükûmetin yetkileriyle ilgili şöyle bir karar alındı:
“Şekl-i hükûmet, esas-ı istiklal ve siyasi hürriyetler hususunda mevcut olan esaslarda Azerbaycan Hükûmet-i Muvakkatesi dahl ü tasarruf edemez. Toprak ve sair bu gibi büyük meseleler hakkında mevcut olan inkılap kanunlarını feshedemez. Altı aydan geç olmamak üzere Meclis-i Müessisan davet eder. Başka idari hususlarda ise salahiyet-i tammeye malik bulunur.”[79]
Mebusların üzerinde mutabakata vardığı formülün içeriğinden anlaşıldığı üzere, hükûmetin şekli ile millî istiklal ve siyasi hürriyetlerle ilgili hükûmetin tasarruf hakkı sınırlandırıldı. Toprak sorunu gibi toplumun genelini ilgilendiren meselelerde ihtilal kanunlarını feshedemeyeceği ve daha önemlisi altı ay içerisinde Kurucu Meclisi göreve davet etmesi gerektiği hususunda ilke kararı alındı. Hükûmetin yetkilerinin düzenlenmesinden sonra konuşmak üzere söz alan Nasip Yusufbeyli, meclisin kendisini feshederek bütün yetki ve sorumluluğunu Geçici Hükûmet’e devretmesi gerektiğini bildirdi. Bu meselenin de müzakeresine katılan Mehmet Yusuf Caferov, meclisin feshedilmesinden ziyade geçici olarak tatil edilmesini önerdi. Onun önerisini Ahmet Cevdet Pepinov da destekledi[80]. Günün olağanüstü koşulları göz önünde bulundurularak sözü edilen meseleyle ilgili şöyle bir düzenleme yapıldı:
“Azerbaycan’ın geçirmekte olduğu müşkülat-ı dâhiliye ve hariciyeyi nazarıitibara alarak Azerbaycan Şura-yı Millîsi bütün hukuku ve salahiyetini Fethali Han Hoyski taht-ı sadaretinde teşekkül eden kabineye havale ve mezkûr kabineyi ârâ-yı umumiye üzerine müstenit bila-tehir Meclis-i Müessisan davet oluncaya kadar Azerbaycan hakk-ı hâkimiyetini kendi elinde bulundurarak kimseye terk etmemeye muvazzaf eder.”[81]
Azerbaycan’ın bağımsızlığını dış dünyaya duyuran İstiklal Beyannamesi’nin altıncı maddesinin revizyonu anlamına gelen bu düzenlemenin içeriğinden anlaşıldığı üzere, iç ve dış zorlukları göz önünde bulunduran Millî Şura, bütün hukuk ve yetkilerini Fetahli Han Hoylu başbakanlığındaki geçici hükûmete devretti ve altı ay içerisinde yapılacak halk oylamasıyla Kurucu Meclis açılıncaya kadar hükûmetin bu görevi sürdürmesinin yasal zeminini oluşturdu.[82]
Krizi meclis çatısı altında başından sonuna kadar itidalle yöneten Mehmet Emin Resulzade, meclisin tatile girmesinden önce uzun ve oldukça etkili bir kapanış konuşması yaptı. Bu konuşmasında, Rus ihtilallerinin mağdur sınıflarla mahkûm milletleri özgürlüğüne kavuşturmak amacıyla vukua geldiğini ve mağdur sınıfların istediklerinden fazlasını aldıkları hâlde mahkûm milletlerin henüz istiklallerini kazandıklarını ifade etti. Bu kadar zorluklar içeren kaotik ortamda Azerbaycan’ın geçici başkenti olan Gence’de millî hâkimiyeti temsil eden güçlerin siyaset sahnesinden çekilmesini demokrasinin ricati ve mürteci güçlerin muvaffakıyeti olarak değerlendirdi. Konuşmasının devamında ihtilaller sonrasındaki gelişmeleri genişçe değerlendiren Resulzade, meclis başkanı olduğu ülkenin durumunu Kafkasya’da demokrasinin beşiği olarak görülen Gürcistan’daki gelişmelerle karşılaştırdı ve Azerbaycan’ın Gürcistan’a göre çok daha şanslı olduğunu bildirdi. Büyük ve şanlı milletin çeşitli kollarının birleşmeye doğru gittiğini beyanla Türk ittihadının gerçekleşmesi için tarihin ender bulunur bir fırsatının yakalandığına dikkat çekti[83]. Ortaya çıkan krizi gidermeyi amaçlayan yeni siyasi düzende bütün tarihi sorumluluğun Fethali Han Hoylu’nun oluşturduğu hükûmetin omuzlarına yüklendiğini vurgulayan Resulzade, siyasi hürriyetlerin kazanılması yolunda çokça mesai harcanmasını ve gerekirse fedakârlık yapılmasını tavsiye etti. Yeni kabinedeki bakanlara hitaben zorluklar karşısında yalnız olmadıklarını ve karşılaştıkları sorunların çözülmesinde onlara destek olacaklarını bildirdi. Konuşmasının sonuna doğru mebuslara veda eden Resulzade, … yakında Azerbaycan’ın payitahtı bulunan Bakü’de Azerbaycan Meclis-i Müessisan dairesinde buluşuruz. Yaşasın Azerbaycan! Yaşasın Türklük! sözleriyle 18 Haziran 1918 gecesi saat 2’de Millî Şuranın sekizinci oturumunu kapattı[84]. Buraya kadar zikredilenlerden anlaşıldığı üzere, henüz emekleme döneminde olan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin temellerini tehlikeye sokan siyasi kriz, meclis çatısı altında suhuletle çözüldü. Başka türlü ifadeyle Bakü meselesi gibi varoluşsal bir sorunu olan ülkenin karşılaştığı siyasi kriz fazlaca dallanıp budaklanmadan çözüme kavuşturuldu.
Sonuç
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde biri diğerine rakip akımlar olarak ortaya çıkan zihniyetler arasındaki siyasi mücadeleyle ilgili yapılan araştırma sonucunda ulaşılan bulgular şöyle sıralanabilir: Rus ihtilallerini izleyen süreçte demokratik ve aristokratik güçler olarak beliren siyasi oluşumlar arasındaki mücadelenin ilk aşaması, Osmanlı Devleti’nin izlediği irredantist siyasetin de etkisiyle Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla sonuçlandı. Aristokratik güçlerin ilhak taleplerinin geri itilerek bağımsız cumhuriyetin kurulması aristokratik güçlerin yenilgisi ve demokratik güçlerin zaferi olarak değerlendirilebilirdi. Fakat sosyal tabanın desteğini arkasına alan aristokratik güçler, hiçbir şekilde geri çekilmediler ve cumhuriyetin temelini oluşturan meclisin dolayısıyla da ondan güvenoyu alan hükûmetin meşruiyetini tartışmaya açarak yeni siyasal düzeni dönüştürmeye giriştiler. Cumhuriyetin yürütme ve yasama kurumlarının Tiflis’ten Gence’ye taşındığı günlerde patlak veren siyasi kriz, mevcut hükûmetin istifası ile bütün tarafların üzerinde mutabakata vardığı yeni koalisyon hükûmetinin kurulması ve bütün tartışmaların odağındaki Millî Şuranın tatile çıkmasıyla sona erdi.
Demokratik ve aristokratik güçleri bütünleştiren koalisyon hükûmeti 12 bakandan ibaret oldu. İlk kabinede Müslüman Sosyalist Bloku temsilen Devlet Müfettişi olan Camo Hacınski ile Müslüman Menşevik Hümmet Fırkasını temsilen Ziraat ve Mesai Nazırı olan Ekber Şeyhülislamov yeni kabineye katılmadılar. Tarafsız Demokrat Grup üyesi olarak ilk kabinde Ticaret ve Sanayi Nazırı olan Mehmet Yusuf Caferov, muhtemelen kriz sırasındaki aşırı tepkilerinden dolayı tasfiye edildi. Müsavat Fırkası ile Tarafsız Demokrat Grup ve Müslüman Sosyalist Blok arasında zikzaklar çizen Hudadat Melikaslanov, ilk kabinede olduğu gibi, ikinci kabinde de Münakalat Nazırı oldu. Bakü’deki ihtilalci sosyalist muhitin çok iyi tanıdığı Mehmet Hasan Hacinski (Hariciye Nazırı) ve Gence’deki sağ aristokratik muhitin fazlaca önemsediği milliyetçi-federalist düşünceli Nasip Yusufbeyli (Maarif ve Umur-ı Diniye Nazırı), ilk kabinedeki makamlarını ikinci kabinede de korudular. Gence aristokrasisinin yakından tanıdığı Halil Hasmehmetli, Tarafsız Demokrat Grubu temsilen ilk kabinede Adliye Nazırı olurken ikinci kabinede Devlet Nazırı oldu. Müslüman Fraksiyonu çalışmalarına Müsavat üyesi olarak katıldığı hâlde istifa ederek tarafsızlığını ilan eden ve daha sonra Rusya’da Müslümanlık ve İttihat Fırkasına yakınlaşan Hüsrev Paşa Sultanov, ilk kabinede Harbiye Nazırı olduğu hâlde ikinci kabinede Ziraat Nazırı olarak görevlendirildi. Kafkas İttihat ve Terakki Fırkasının kurucu kadrosundan Abdülali Emircanzade Maliye Nazırı ve yine aynı kadrodan olup Bakü burjuvazisinin fazlaca önemsediği Ağa Aşurov ise Ticaret ve Sanayi Nazırı oldular. Gence muhitinde fazlaca popüler olan Hudadat Refibeyli, ikinci kabinde tarafsız siyasi kimliğiyle Sağlık ve Sosyal Himaye Nazırı, Musa Refiyev ise Müsavatçı kimliğiyle Devlet Nazırı oldular. Ahmet Ağaoğlu’nun eşinin akrabası olan Behbut Han Cavanşir, Karabağ soylularını temsilen tarafsız siyasi kimliğiyle ikinci kabinede Dâhiliye Nazırı olarak görevlendirildi. Gence ve Bakü muhitlerinde bütünleştirici rolüyle öne çıkan Ali Merdan Topçubaşı, tarafsız demokrat kimliğiyle ikinci kabinede Devlet Nazırı oldu. Yine, Gence ve Bakü muhitlerinde çokça tutulan Fethali Han Hoylu, tarafsız demokrat kimliğiyle ilk kabinede Başvekil ve Hariciye Nazırı olduğu hâlde ikinci kabinede Başvekil ve Adliye Nazırı görevlerini üstlendi. İfade edilenlerden anlaşıldığı üzere, Müslüman Sosyalistler ile Menşevik Hümmetçiler hariç, Azerbaycan siyaset sahnesinin bütün demokratik ve aristokratik unsurları kriz sonrasında oluşturulan koalisyon hükûmetinde temsil olunma hakkı elde ettiler.