Giriş
Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesi’ni imzalamasının ardından Anadolu ve Trakya, İtilaf devletleri tarafından işgal edildi. Saltanat idaresi ve İstanbul Hükûmetleri, işgalcilerle politik yollardan mücadele etmeyi tercih ederken, halka da işgaller karşısında sakin kalmayı ve devlete güvenmelerini öğütlüyordu. Saltanat idaresine göre, Mondros Mütarekesi’yle her türlü silahtan arındırılan ve stratejik mevkileri işgal edilen Osmanlı Devleti’nin yeni bir mücadeleye girmesi imkânsızdı. Üstelik İtilaf devletlerine güvenliklerini tehlikede gördüğü stratejik bölgeleri işgal etmek hakkını veren mütarekenin 7. maddesi, anlaşmazlık hâlinde yeni işgallere zemin hazırlayabilirdi. Bu bağlamda izlenebilecek en makul yol, İtilaf devletleriyle iyi geçinmek ve onları tahrik edecek politikalardan kaçınarak ülkenin birliğini korumaktı. İşgallerin zamanla genişlemesi ve halkı mağdur etmesi üzerine ülkenin değişik bölgelerinde huzursuzluklar baş gösterdi. Hükûmetten beklediği desteği göremeyen Anadolu halkı, can ve mal güvenliğini Kuvayımilliye adı verilen bölgesel direniş örgütleriyle sağlamaya çalıştı[1] . Bu arada Damat Ferit Paşa Hükûmeti, Padişah Vahdettin’in de onayıyla, Mustafa Kemal Paşa’yı bazı sorunları gidermek üzere Anadolu’ya görevlendirdi. Mustafa Kemal Paşa, mutlak kurtuluşun ülke genelinde örgütlenecek ulusal bir mücadeleyle mümkün olabileceğine inanmaktaydı. Bu nedenle Paşa, halkı yatıştırmaya çalışan saltanat idaresinin aksine millî duyguları uyandıran ve mücadele fikrini oluşturan faaliyetlere girişti. Bunun İtilaf devletlerini tahrik edeceğine inanan saltanat idaresi ve Damat Ferit Paşa Hükûmeti, Mustafa Kemal Paşa’nın görevini bırakarak derhâl İstanbul’a gelmesini emretti. Fakat Anadolu’da kalan Mustafa Kemal Paşa, Amasya Genelgesi’yle başlayan, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle devam eden süreçle halkı işgallere karşı örgütlemeye devam etti. Paşa’nın faaliyetlerini vatanın geleceği için tehlikeli gören Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’nın fahri yaverliği, rütbe ve nişanlarının alınarak ordudan atılmasını irade buyurdu. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, askerlik görevinden istifa etti[2] .
Saltanat idaresi, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da kurmaya çalıştığı millî direnci, devlet otoritesine karşı bir isyan hareketi olarak yorumluyor, bunun yeni bir savaşı körüklerken aynı zamanda mevcut işgalleri daha da artıracağını savunuyordu. Buna göre, Anadolu’da patlak veren isyan, halkın barış ve huzuru için mutlaka önlenmeliydi. Millî Mücadele yıllarında taşra uleması, bölge hiyerarşisinin başında geliyor ve halkı temsil ediyordu. Ulemanın halkı, irşat ve yönlendirmek gibi imtiyazlı bir kabiliyeti vardı. Bu bağlamda saltanat idaresi, Anadolu’da sarsılan otoritesini yeniden kurmak ve isyan olarak gördüğü millî faaliyetleri durdurmak için ulema sınıfına yaslanmak zorunda kaldı. Bu politikanın bir sonucu olarak Damat Ferit Paşa Hükûmeti’nin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah Efendi, 11 Nisan 1920’de Kuvayımilliye’yi bir isyan hareketi, Kuvayımilliyecileri de halifeye ve padişaha karşı birer baği (asi) olarak gösteren ve bunlarla mücadeleyi de vacip ve öldürülmelerinin de dinen meşru ve farz olduğunu vurgulayan bir fetva yayımladı. Söz konusu fetva, İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu şehirlerine dağıtıldı ve ulema eliyle halka ulaştırılması istendi[3] .
Ankara Hükûmeti, saltanat idaresinin Millî Mücadele’yi boğmak için din duygusunu ve ulemayı istismar eden politikalarının farkındaydı. Mustafa Kemal Paşa’ya göre, Anadolu’da büyük tehlikeler çıkarabilecek keyfiyette olan İstanbul Fetvası karşı bir fetvayla çürütülmeli ve halk nazarında meşruiyetini kaybetmeliydi. Bu bağlamda Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi Efendi’nin başkanlığında 153 müftü, Ankara Fetvası olarak bilinen fetvayı hazırladı. Fetvada, halifenin başkentte esaret altında olduğundan İstanbul Fetvası’nın geçersiz olduğu ve Millî Mücadele’nin dinen farz olduğu vurgulandı[4] . Mustafa Kemal Paşa, Ankara Fetvası’na koşut olarak Bursa’da bulunan Ali Fuat Paşa’dan ulemayla birlikte bir fetva hazırlamasını istedi. Ali Fuat Paşa, 21-22 Nisan 1920’de Bursa Belediyesi’nde ulemayla birlikte bir fetva hazırladı. Fetvada esaret altında bulunan fetva emininin fetvasıyla padişah iradesinin muta olamayacağı belirtildi[5] .
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulmasıyla birlikte saltanat idaresiyle Ankara Hükûmeti arasındaki fay hatları daha da derinleşti. Her iki taraf da kendi otorite ve meşruiyetini kurmak amacıyla halkı yönlendirme kabiliyetinde olan ulemanın manevi gücünden faydalanma yoluna gitti. Böylelikle ulema, Millî Mücadele’nin siyasi ve toplumsal ikliminde kritik bir rol oynamaya başladı. Bu süreçte öne çıkan din görevlilerinden biri de Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi’ydi. Koyu bir saltanat taraftarı olan ve Padişah Vahdettin’in gözde âlimleri arasına giren Ömer Fevzi Efendi, Millî Mücadele aleyhinde önemli roller oynamasına rağmen akademik bir araştırmaya konu edilmiş değildir. Bu makalede Ömer Fevzi Efendi’nin İkinci Meşrutiyet’ten Millî Mücadele’ye uzanan süreçteki siyasal faaliyetleri analiz edilecektir. Araştırmada ağırlıklı olarak Meşihat ve Osmanlı arşivleri kullanılacak olup, bunlara ilaveten hatırat, süreli yayınlar ve telif eserlere de yer verilecektir.
1. Ömer Fevzi Efendi’nin İkinci Meşrutiyet Dönemi Faaliyetleri
Ömer Fevzi Efendi, 1862’de Bulgaristan’a bağlı Tuna vilayetinin Varna sancağında Hacıoğlu Pazarcık kasabasında doğdu. Babası, Hacı Seyyid Çelebi, annesi ise Meltufiye Lütfiye Hanımdır. Ömer Fevzi Efendi, ilk ve orta tahsilini Pazarcık’ta tamamladı. 1877-1878 Osmanlı-Rusya Savaşı’ndan sonra Rusların Balkanlara inmesi üzerine Ömer Fevzi Efendi de Bursa’ya göç etti. Burada İslami ve Arabi bilimler tahsil eden Ömer Fevzi Efendi, 1907 yılında icazet aldı[6] .
Bursa ulemasının önde gelenlerinden Ömer Fevzi Efendi’nin siyaset sahnesine çıkışı İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonradır. Meşrutiyetin ilanı, diğer Anadolu şehirlerinden olduğu gibi Bursa’da da bazı sancılı olayların yaşanmasına neden oldu. Güçlü bir saltanat ve hilafet geleneğine sahip olan eski başkent, Meşrutiyet’e intibak günlerinde bazı huzursuzluklara şahit oldu[7] . Meşrutiyet’in ilanı esnasında Bursa Valiliğinde bulunan Mehmet Tevfik Bey’in (Biren) yazdıkları, Bursa’da gelişen olaylara ışık tutması açısından oldukça önemlidir. Buna göre Bursa’da ilk kaynaşmalar, devletin vergi almasına karşı çıkarak ötede beride propaganda yapan ulema arasında başladı. İsmail adında bir müezzin, halktan lüzumsuz vergilerin alınmakta olduğunu ileri sürerek halkı kışkırtmaya başladı. Yine Ömer Fevzi Efendi, cami vaazlarında Duhuliye namile veya daha bilmem ne isimlerle lüzumsuz resimler alınıyor. Bunları kaldırmak tarafdarıyım gibi sözlerle halkı galeyana getiriyordu. Bursa’da gerilimin yükselmesi üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti, 16 Ağustos 1908 tarihinde Bursa halkına yönelik bir beyanname dağıtmak zorunda kaldı. Beyannamede şunlara dikkat çekiliyordu: [8]
“Öteden beri ehaliye tavsiye ettiğimiz sükûn ve itidali, maatteessüf Hürriyet ve Meşrutiyet’in düşmanı olan birtakım kimseler bozmağa çalışıyorlar. Hepimizin selameti Kanunu Esasiye’nin muhafazasile hâsıl olacağını bildiğimiz hâlde selametimize kasdi olan bazı hainlerin ehaliye türlü türlü fikirler verdikleri görülüp işitiliyor. Gûya hürriyet olunca vergi verilmezmiş. İşte millete, memlekete kasdi olan hainlerin ve müfsidlerin halka söyledikleri daha doğrusu milletin zihnine işledikleri zehirli düşünceler bu gibi şeylerdir. Eğer ehali kanunen tayin olunan vergiyi vermezse askeri ve orduları besliyecek para nereden bulunur? Top, tüfek ve cephane edinmek için lazım olan para nasıl tedarik edilir? Milletin işlerini hak ve adalet dairesinde görecek olan memurlar nereden maaş alırlar? Mektebler, ne ile idare olunur? Dünya yüzünde hükûmete vergi vermeyen bir millet mevcud mudur? Dünyanın herhangi bir köşesinde bu gibi müfsidlerin söylediklerine inanacak bir insan bulunabilir mi? Bu gibilerin sözlerine kulak asmak, bile bile hem kendini hem vatandaşlarını ve hem de memleketini ateşe atmaktır. Hürriyetimizi istihsal etdiğimiz, saadetle yaşamağa başlıyacağımız şu sırada birbirimizle boğaz boğaza mı geleceğiz? Bir iki hainin sözü ile bir vatanın bir toprağın evladı birbirine düşman mı olacak? Ey efrad-ı ümmet! Hükûmete ve nizama karşı sizi teşvik eden hainlerden sakınınız! Ve bu gibilerin isimlerini Cemiyete bildiriniz. Nizamlardan ve vergilerden şikâyetleriniz varsa Meclis-i Mebusan’ın açılmasını bekliyelim, o vakit siz şikâyet etmeseniz bile İttihad ve Terakki Cemiyeti, sizin namınıza milletvekilleri önünde lazım gelen şikâyetlerde bulunacaktır. Biz şimdi hükûmetin emirlerine ve nizamlarına itaate mecburuz. Cemiyetimiz böyle müfsidleri yakalayıp mahkemeye teslim etmesini hükûmetten rica etti ve icab ederse hükûmete bu hususta muavenette de bulunacaktır. Erbab-ı namus ve hamiyetin bu sözlerimize ehemmiyet vererek pek ziyade muhtac olduğumuz sükûn ve itidali muhafaza edeceklerini ümid ederiz.”
İttihat ve Terrakki Cemiyeti, Hüdavendigar vilayetine gönderdiği 18 Ağustos 1908 tarihli bir telgrafla vilayette görevli memurlar arasında kötü hâli görülenler ile güvenilmez ve ehil olmayanların görevden alınmasını istedi. Bunu istismar eden bazı kesimler, Ömer Fevzi Efendi’nin yönlendirmesiyle, Debbağ Mustafa ve Değirmenci Mahmud ismindeki tahrikçilerin öncülüğünde Bursa Belediyesine gelerek kat’iyyen Duhuliye resmi vermeyiz diyerek bir protesto mitingi düzenledi. 24 Ağustos 1908’de Bursa’da bir isyan patlak verdi. O sabah birkaç asi, şehir hapishanesini basarak 200 tutukluyu silahlandırarak serbest bıraktı. Serbest bırakılanlar, sonradan kurtarıcılarının liderliğinde vali ve diğer memurlar aleyhinde bir protesto gösterisi düzenledi. Ayrıca caddelerde dolaşarak vergi ödememe ve hükûmeti işlemez hale getirmek hususunda kararlı olduğunu duyurdu[9] .
Daha sonradan Vali Mehmet Tevfik Beye bir pusula veren protestocular, bazı memurların azledilmesini ve Ömer Fevzi Efendi’nin naib vekili tayin edilmesini istedi. Bursa’da olayların büyümesi üzerine Mehmet Tevfik Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti’yle müzakere ederek İstanbul’dan takviye birlikler istemek durumunda kaldı[10]. Bursa’da başlayan vergi isyanı zamanla Gemlik, Karacabey, Mustafakemalpaşa, İnegöl, Yenişehir ve Pazarköy kazalarına da sıçradı. Burada Müslüman, Rum ve Ermenilerden oluşan binlerce ahali, sokaklarda bazı gösteri ve tecavüz olaylarına karıştı. Vilayetin söz konusu kazalara asker sevk etmesi sonucunda olayların önüne geçilebildi[11].
Mehmet Tevfik Beye göre bu vergi isyanı, o günlerde yeniden açılacak olan Meclis-i Mebusana girme hazırlıkları yapan Ömer Fevzi Efendi’nin düzenlediği bir komploydu. Valinin mebus namzedi bir yobaz olarak nitelendirdiği Ömer Fevzi Efendi, naib vekilliğine atanarak hem ilk siyasal zaferini kazanmış hem de Meclis-i Mebusan seçimleri öncesinde halkın nazarında nüfuzunu güçlendirmişti[12].
24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in yeniden ilanıyla birlikte Kanun-ı Esasi yürürlüğü girdi ve ülke genelinde seçimlerin yapılması hakkında irade-i seniyye de gazetelerde yayımlandı. Seçimler, her 50 bin erkeğe bir milletvekili düşecek şekilde ve iki dereceli olarak yapılacaktı. Her ilde ve vilayette farklı tarihlerde yapılan seçimler, kasım ve aralık aylarında tamamlandı. İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908 seçimlerine bir parti olarak girmedi fakat desteklediği adaylar Meclise girmeyi başardı. Bursa sancağı; 142 Müslüman, 39 Rum, 14 Ermeni ve 1 Yahudi’den oluşan 194 ikinci seçmene sahipti[13]. Bursa’da yapılan seçimlerde Binbaşı Tahir Bey, Mutasarrıf Sabri Bey, Hoca Ahmed Efendi ve Ömer Fevzi Efendi, Meclise girmeyi başardı[14]. Yapılan oylamada Binbaşı Tahir Bey 166, Ömer Fevzi Efendi 139, Sabri Bey 125 oy alırken Hoca Ahmed Efendi de en az oyu almıştı[15].
Ömer Fevzi Efendi, Meclis-i Mebusanın 17 Aralık 1908-18 Ocak 1912 tarihlerini kapsayan Üçüncü döneminde Bursa’yı temsil etti. Bu süreçte Meclis-i Mebusanın Birinci Şube Reisliği, Defteri Hakani ve Evkaf Encümeni Zabıt Kâtipliği görevlerinde bulundu. Mecliste görüşülen birçok konuda söz alan Ömer Fevzi Efendi, bazı önemli kanunların şekillenmesinde etkili oldu[16]. Bu dönemde Evkaf-ı Hümayun Nezareti, şeyhülharemlik[17] görevinde bulunan Muhtar Afif Efendi’nin ibraz-ı faaliyet edememekte olduğunun anlaşılması üzerine yerine evsaf-ı lazimeyi haiz bulunan Ömer Fevzi Efendi’nin 6.000 kuruş maaşla tayin edilmesini uygun buldu[18]. Fakat Ömer Fevzi Efendi, kabulde mahzuru bulunduğu hususunda Meclis-i Mebusan Riyasetine bir dilekçe vererek söz konusu görev kabul etmedi. Bunun üzerine şeyhülharemlik görevine Lazkiye eski mutasarrıfı Abdüllatif Paşa’nın atanmasına karar verildi[19].
1908 Seçimlerinde İttihat ve Terakki Cemiyetinin mesul murahhası olan Celal Bey (Bayar), Ömer Fevzi Efendi’nin kendisinde bıraktığı izlenimi şöyle betimler:[20]
“…Ömer Fevzi Efendi’yi bütün Bursalılar gibi ben de tanırdım. Çok zeki, oldukça bilgili ve güzel konuşur, itibarlı bir din adamı idi. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra siyasete atılmış, İttihat ve Terakki’ye sokulmuş, mebus adaylığını, kuvvetli gördüğü için bu parti namına koymuş, ilan etmişti. İlk seçim sırasında Bursa’nın Belediye bahçesinde önünde küçük bir masa, tam ulema kıyafetinde sürmeli gözlerini sürerek şahsi reklamını yaparken, yanımda yakından tanıdığım hayat tecrübesi geçirmiş emekli bir zat bulunuyordu. Bana dönerek “Evlat” demişti:
‘Arkadaşlarına (İttihatçılara) söyle, bu mebus adayına dikkat etsinler. Bu kadar çabuk değişen insanlardan kimseye, hatta kendilerine de hayır gelmez’
Gerçekten hoca, üç devrin adamı olmuştu. Fakat ilk devredeki kazandığı itibarını koruyamamış, kaybetmişti. İleride Millî Mücadele sırasında Bursa’da vazife aldığım zaman bana sığınmak zorunda kalacaktır.”
Mebusluk sonrasında aktif siyasete ara veren Ömer Fevzi Efendi, İttihat ve Terakki yöneticileriyle düştüğü ayrılık sonrasında Hürriyet ve İtilaf Partisinin saflarına katıldı. Bu dönemde Bursa’da müderris olarak görev yapan Ömer Fevzi Efendi, Mütareke Dönemi’nde sıkı bir saltanatçı ve koyu bir Millî Mücadele aleyhtarı olarak dikkat çekecektir.
2. Ömer Fevzi Efendi’nin Bursa Müftülüğü
Hürriyet ve İtilaf Partisinin lider kadrosundan Gümülcineli İsmail Bey’in 13 Mart 1919 tarihinde Bursa Valiliğine atanmasını müteakip, Ömer Fevzi Efendi, Bursa’nın en nüfuzlu âlimi ve siyasi figürlerinden biri hâline geldi. Ömer Fevzi Efendi, ilk olarak 27 Mart 1919 tarihinde Bursa Merkez Müftülüğüne vekaleten atandı[21]. Ardından Bursa Müftüsü Ömer Kamil Efendi’nin[22] emekli olmasının ardından 10 Nisan 1919’da yapılan şaibeli müftülük seçimlerinde 68 oy alarak Bursa Müftülüğüne seçildi. Aynı seçimde Erzurumlu İsmail Hakkı Efendi 43 ve Dağıstanlı Hacı Yusuf Efendi de 19 oy aldı[23]. Bunun üzerine Gümülcineli, 11 Nisan 1919 tarihli bir yazıyla Meşihat Dairesini umumun da mazhar-ı birinci ve kabulü bulunan mebus-ı esbak ulema-ı mahalliyeden Ömer Fevzi Efendi’nin seçildiği yönünde bilgilendirdi[24]. Ömer Fevzi Efendi, 17 Nisan 1919 tarihinde 2500 kuruş maaşla görevine başladı[25].
Hüdavendigar Valisi Gümülcineli İsmail Bey’in Bursa’da sergilediği siyasal tarafgirlik ve yerel basın üzerinde kurduğu baskılar hem hükûmet çevrelerinde hem de Millî Mücadele cephesinde tepkiyle karşılandı. Artan baskılar üzerine Gümülcineli, 29 Temmuz 1919 tarihinde Hüdavendigar Valiliğinden ayrıldı[26]. Yerine Divan-ı Harb-i Örfi’de İttihatçıları yargılamakla meşhur Kürt Mustafa Paşa, Hüdavendigar Valiliği’ne atandı. Bu görevini 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Bey’in kendisini İstanbul’a sürgün ettiği 3 Ekim 1919 tarihine kadar sürdürdü. Kürt Mustafa Paşa’dan sonra Hüdavendigar Valiliğine Ebubekir Hazım Bey, 11 Ekim 1919 tarihinde ikinci defa atandı[27].
Ebubekir Hazım Bey, Bursa’yı uzun süre meşgul eden asayiş sorunlarını gidererek Gümülcineli İsmail Bey ve Kürt Mustafa Paşa döneminde zedelenen devlet otoritesini yeniden kurdu. Yeni valinin halk üzerinde uyandırdığı güven duygusu, daha önceki dönemlere ait bazı kanunsuz uygulamaların açığa çıkarılmasını sağladı. Bunlardan biri de Ömer Fevzi Efendi’nin müftülük seçimlerine karıştırdığı usulsüzlüktü. Bu bağlamda Bursa’nın önde gelen müderrisleri[28], vilayete yazdıkları Kasım 1919 tarihli bir yazıda Ömer Fevzi Efendi’nin seçimlerde Müftü Ömer Kamil Efendi’yi henüz görev süresi bitmeden azlettiğini, gizli oyla yapılması gereken seçim kurallarını ihlal ettiğini ve seçmenleri tehdit ederek oylarını gasp ettiğini iddia etti. Aynı yazıda Ömer Fevzi Efendi’nin ayrıca birçok harekât ve icraat-ı kanun şikenaneye (kanuna aykırı) alet olduğu vurgulanıyor, çok sayıda günahsız şahsı sürgün ederek bunların erbab-ı din ve vicdanın tüylerini ürpertecek derecede perişan edilmelerinden sorumlu olduğu ileri sürülüyordu. Ömer Fevzi Efendi’nin Hüdavendigar Valisi Gümülcineli İsmail Bey’le iş birliği yaparak ulemadan Ahmed Hamdi[29] ve Zühtü Efendilerin azl ve sürgün edilmesine neden olduğunu vurgulayan müderrisler, birçok kanunsuz uygulamayı saydıktan sonra Ömer Fevzi Efendi’nin görevden alınmasını ve müftülük seçimlerinin yeniden yapılmasını rica ediyordu[30].
Ebubekir Hazım Bey, Bursalı müderrislerin Ömer Fevzi Efendi aleyhindeki dilekçesini 9 Kasım 1919 tarihli bir yazıyla Meşihat Dairesine gönderdi. Vali ayrıca, Fezail-i ilmiye ve ahlakiyesi ile umumun hürmet ve muhabbetini celb etmiş Ömer Kamil Efendi’nin görev süresinin Meclis-i Vükelaca bir sene daha uzatıldığını ve kendisinin görevden alınmasını gerektirecek kanuni bir gerekçe olmadığını vurgulayarak Ömer Kamil Efendi’nin en az iki sene daha Bursa Müftülüğü görevine devam etmesini istedi[31].
Ebubekir Hazım Bey, Meşihat Dairesinin 15 Aralık 1919 tarihli tahriratına verdiği cevapta, Ömer Fevzi Efendi’nin Heyet-i İlmiye Riyasetine geçtikten sonra Medaris-i İlmiye Nizamnamesi’ne zeyl olarak tanzim edilen Taşra Medaris Talimatnamesi’nin Üçüncü Faslı’na göre gerçekleşen müderrislerin müteselsilen terfisi ilkesini bozduğunu, kendisini usulsüz bir şekilde iki basmak terfi ettirdiğini ve bu şekilde teselsül-ü teamülü bozarak kendisiyle mahalli ulema arasındaki gerginliği had safhaya çıkardığını vurguladı[32]. Ebubekir Hazım Bey, Ömer Fevzi Efendi’nin görevinden azledilip yerine her dürlü nüfuz ve tesirden azade bir intihab icrasıyla birlikte yeni bir müftünün tayin edilmesini istedi[33]. Bunun üzerine Meşihat Dairesi, 13 Ocak 1920 tarihli bir yazıyla, gerek Bâbıâli’den ve gerekse Hüdavendigar Valiliğinden gelen raporlar dâhilinde Ömer Fevzi Efendi’nin devam-ı memuriyeti haiz görülemeyeceğinden müftülükten azline, yerine evsaf-ı lazimeyi haiz birinin tayini ve tesir-i nüfuzdan ari suretde bir seçimin yapılmasını kararlaştırdı[34]. Fakat Bursa Müftülüğü, Ömer Fevzi Efendi’nin Yunan işgalinde bu makamı yeniden ele geçirmesine kadar münhal kaldı.
3. Ömer Fevzi Efendi’nin Heyet-i Nasiha Üyeliği
Mondros Mütarekesi’nin ardından Damat Ferit Paşa Hükûmeti, Padişah Vahdettin’in de desteğiyle Anadolu ve Trakya’da halka nasihat vermek amacıyla Heyet-i Nasiha denilen nasihat heyetleri oluşturdu. Bunlar halka, Padişah Vahdettin’in mesajını okuyacaklar, yani selam-ı şahaneyi müjdeleyecekti. Böylelikle ülkede devlet ve milletin mukaddes hukukunu kurmaya çalışacaktı. Kurulların temel hedefi, Osmanlı padişah ve hanedanının Meşrutiyet’in ilanıyla kırılan nüfuzunu artırmak, Meşrutiyet devrinin ve özellikle 1914-1918 arasında yaşanan Birinci Dünya Savaşı’nın sorumlusu görülen İttihatçıları halka şikâyet etmekti[35].
Damat Ferit Paşa Hükûmeti, biri Trakya diğeri de Anadolu için iki nasihat heyetinin kurulmasını kararlaştırdı. Bunların başında Osmanlı Hanedanlığını temsilen birer şehzade bulunacaktı. Trakya’ya gidecek heyete Şehzade Cemaleddin Efendi’nin, Anadolu’ya giden heyete de Şehzade Abdürrahim Efendi’nin başkanlık yapması uygun bulundu. Şehzade Cemaleddin Efendi’nin başkanlığında 28 Nisan 1919’da Trakya’ya hareket eden heyette eski Harbiye Nazırı Cevat ve Erkan-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşalar hazır bulundu. Dâhiliye Nezareti, Edirne vilayetine gönderdiği bir yazıda heyetin vilayet erkânı, eşraf ve askerî yetkililerce karşılanmasını istemekteydi[36]. Heyet, Edirne’ye ulaştığında Türklerin çoğunlukla olduğu bir ortamda Musevi Hahambaşısı, Musevi Cemaati ve Musevi öğrenciler tarafından karşılandı. Karşılama törenine az sayıda Rum vatandaş katılırken, Rum metropoliti ve Ermeni murahhasının katılmaması dikkat çekti[37]. Trakya Heyet-i Nasihası, 9 Mayıs 1919’da İstanbul’a döndü[38].
Şehzade Abdürrahim başkanlığında Anadolu’ya geçen heyette, Ayandan Birinci Ferik Ali Rıza ve Mahmut Hayret Paşalar, Basra Vali-i esbakı Ferik Süleyman Şefik, Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi, Şura-yı Devlet azasından Estefanaki Bey, Dâhiliye Nezareti memurin müdürü Ohannes Ferid Bey ve ulemadan Halil Fehmi Efendiyle birlikte 20 civarında maiyet bulunmaktaydı[39]. Dâhiliye Nezareti, Hüdavendigar Valisi Gümülcineli İsmail Bey’i 15 Nisan 1919 tarihli bir yazıyla Heyet-i Nasihanın İstanbul’dan bir vapurla Mudanya’ya hareket edeceği hususunda bilgilendirdi. Ayrıca heyeti Mudanya’dan Bursa’ya götürecek özel bir trenin hazırlanması konusunda Fransız Başkumandanlığının Mudanya’da bulunan Fransız memurlarına tebliğ yaptığını hatırlattı. Bu heyet-i celileye şerefleriyle mütenasib istikbal yapılması lazımeden olduğundan bu hususta gerek Mudanya gerek Bursa’da ve sair mahallerde vesail-i mukteziye tevessül buyuracaklarından eminim diyen Nezaret, Gümülcineli İsmail Bey’in ziyaretin önemi hususunda dikkatini çekti[40]. Dâhiliye Nezareti, 22 Nisan 1919 tarihli bir yazıyla Aydın, Konya ve Ankara vilayetiyle Kütahya, Menteşe ve Karesi Mutasarrıflığını Heyet-i Nasihayı karşılamaları hususunda uyardı[41].
17 Nisan 1919’da Bursa’ya gelen Heyet-i Nasiha, istasyonda askerler, memurlar, öğrenciler ve halk tarafından coşkuyla karşılandı. Ali Rıza Paşa, Belediyede toplanan halka Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından hazırlanan padişah beyannamesini[42] okudu. Cümlemizin malumu olduğu üzere on senedir saltanat-ı muazzama-yı Osmaniyemizin düçar olduğu inkılabat-ı idarenin ahkâm-ı şer’iyye ve kavanin-i esasiye muvafık olmayan silsile-i seyyiatı ve bilhassa harb-i umumiye iştirak ile gösterilen basiretsizliğin netice-i zaruriyesi olarak bugün memleket elim bir vaziyette bulunmaktadır paragrafıyla başlayan beyanname, erbab-ı fesadiye dediği İttihat ve Terakki yönetimini son yıllarda ülkenin başına gelen birçok olumsuz olayın sorumlusu olarak gösteriyordu. Beyannamede Heyet-i Nasihanın temel görevinin, vatanın son durumunu yakından gözlemleyip elde edilen sonuçları padişaha arz etmek olduğu vurgulanıyordu. Ayrıca memlekette refahın sağlanması ve tahribatın giderilmesi için bir encümen-i âli teşkili ile ihtiyaç duyulan yerlere bir heyet-i ıslahiyenin gönderileceği hatırlatılıyordu. Beyanname, vatanın kurtuluşu için vatandaşa saltanata sadakat ve hükûmete itaat tavsiye eden ifadelerle son buluyordu. Söz konusu beyanname, Heyet-i Nasihanın uğradığı bütün merkezlerde okunacaktır[43].
Heyet-i Nasihada bulunan Ömer Fevzi Efendi, Padişah Vahdettin’in sadık bir âlimi olarak halk üzerinde güçlü bir nüfuza sahipti. Ziyaret edilen yerlerde eşraf ve ulemayla birebir görüşmeler yapan Ömer Fevzi Efendi, vatandaşı saltanat hukukuna sıkı sıkıya bağlı kalmaya ve hükûmetin dışında herhangi bir otoriteyi tanımamaya davet ediyordu. Heyet-i Nasihanın Muğla’da bulunduğu esnada padişah beyannamesini Ömer Fevzi Efendi’nin okuması dikkat çekicidir[44]. Görev sonrasında İstanbul’daki nüfuzunu daha da güçlendiren Ömer Fevzi Efendi, padişahın otoritesine bir başkaldırı olarak gördüğü Kuvayımilliye’ye karşı yoğun ve şiddetli bir mücadeleye girecektir.
4. Ömer Fevzi Efendi’nin Bursa’dan Sürgün Edilmesi
Ömer Fevzi Efendi, Gümülcineli İsmail Bey’in Hüdavendigar Valiliği döneminde Hürriyet ve İtilaf Partisinin Bursa Şubesi Başkanlığına getirildi. Bu dönemde Bursa’da adı geçen partinin çok sayıda şubesi açıldı. Parti, kısa zamanda Bursa’nın tek ve gerçek otoritesi hâline geldi. Gümülcineli İsmail Bey, şehirde etkili olan Kuvayımilliye yanlısı memur, esnaf ve sivil vatandaşlar hakkında İttihatçı oldukları gerekçesiyle kovuşturma başlattı. Bu hususta valiyle iş birliği hâlinde olan Ömer Fevzi Efendi, azl ve sürgün edilecek şahıslara yönelik defterler hazırladı. Hüdavendigar Valisi Ebubekir Hazım Bey’in hazırladığı 6 Ocak 1920 tarihli bir raporda, Vali-i esbak Gümülcineli İsmail Beyin memurin ve ahali hakkında idareten reva gördüğü azl ve tebid muamelat-ı gayr-i kanuniye esasını müftü-ü mümaileyhin verdiği defterler teşkil ve kendisi de bu esnada bu hizmete mukabil müftülüğü istihsal eylemiştir deniliyordu. Raporda Ömer Fevzi Efendi’nin ilmen emsali âlimlerden aşağıda bir mertebede olmadığı fakat fırkacılıkla meşgul olduğu için ulema ve eşraftan birçoğunun azl ve sürgün edilmesine neden olduğundan kendisini halk nazarında çok küçülttüğü, halkın ve eşrafın ekseriyetini ve mahalli ulemanın tamamını son derece azürde-i hatır ettiği (gönlünü kırdığı) vurgulanıyordu[45].
Millî Mücadele esnasında Bursa’da bulunan Ziraat Okulu Müdürü Refet Bey, şehirde yaratılan güvensizlik ortamını şöyle özetler:
Ebubekir Hazım Bey’den sonra valiliğe gelen Hürriyet ve İtilaf Partisinin ileri gelenlerinden Gümülcineli İsmail, kendisine sunulmuş olan ad listesine göre yakalayabildiğini tutuklatıp vilayetten sürmeye başladı. Öyle bir çağ açmıştı ki Bursa’da hiç kimse işinden ve yaşamından güven içinde değildi. Birisine nasılsın diye sorulunca “Şimdilik yerindeyim, her dakika yakalanmamı bekliyorum” diye karşılık veriyordu. Bu kuşku böyle bir hayli sürüp gitti.[46].
Millî Mücadele’de Bursa, saltanat idaresini tek ve sarsılmaz otorite olarak gören güçlü bir ulema sınıfına sahipti. Başını Ömer Fevzi Efendi’nin çektiği bu grup, Kuvayımilliye teşkilatını ve akabinde Anadolu’da filizlenen Millî Mücadele hareketini devletin otoritesine karşı bir başkaldırı olarak görüyordu. Bunlara göre millîlik kisvesiyle hareket eden Kuvayımilliye, devlet nizamını hiçe sayarak vatandaşın malını ve mülkünü yağmalayan bir eşkıya güruhuydu. Dolaysıyla devletin düzeni ve halkın huzuru için Kuvayımilliye hareketinin hem şehirde hem de taşrada sindirilmesi gerekirdi. Bu bağlamda harekete geçen Ömer Fevzi Efendi, yakın dostu Aziz Nuri ile birlikte Kuvayımilliye’ye karşı Kuva-yı Ahmediye adıyla özel bir teşkilat kurdu. Teşkilat, Millî Mücadele ruhunu boğmak için vilayet, kaza ve köylerde dolaşarak halkı Kuvayımilliye’ye karşı tahrik ediyordu[47].
Bursa’da Millî Mücadele aleyhtarı valilerle yakın iş birliğinde hareket eden Ömer Fevzi Efendi, aynı zamanda İstanbul Hükûmeti’nin gözü kulağı gibiydi. Bursa’da gizlice faaliyet gösteren Kuvayımilliyeci şahıslar, Ömer Fevzi Efendi tarafından deşifre edilip düzenli olarak İstanbul’a bildiriliyordu. Örneğin İzmir’in Yunanlar tarafından işgal edilmesi üzerine harekete geçen Bursa Ziraat Okulu Müdürü Refet Bey, cephelerden okula yeni dönmüş talebelerinden gönüllü bir birlik kurmak istedi. Birlik, silahlandırılarak İzmir’de Yunanlara karşı harekete geçecekti. Fakat Ömer Fevzi Efendi’nin bu oluşumu İstanbul Hükûmeti’ne bildirmesi sonucunda gönüllü birlik dağıtıldı ve Hüdavendigar Valisi Gümülcineli İsmail Bey de acele olarak İstanbul’a çağrıldı[48].
Mustafa Kemal Paşa, İzmir’in Yunanlar tarafından işgali üzerine yeniden kurulan 56. Tümen’in başına Albay Bekir Sami Bey’i getirdi. 21 Mayıs 1919’da Bandırma’ya çıkan Bekir Sami Bey, Ege ve çevresinde halkın Yunan işgaline direnişini örgütlemek için hazırlıklara başladı. Bu sırada Hüdavendigar Valisi bulunan Keşfi Bey’i İstanbul’a gönderip vali vekilliğini üzerine aldı. Bundan sonra Bursa’da örfi idare ilan eden Bekir Sami Bey, Millî Mücadele aleyhtarı unsurlarla yoğun bir mücadeleye girdi[49].
Ömer Fevzi Efendi, 7 Temmuz 1919 tarihinde gece saat 02.00 raddelerinde evinde Bursa Polisi tarafından tutuklandı. Mazbata varakasına göre tutuklanma nedeni; memleketin asayişini sağlayan vilayet makamının nüfuzunu kırmaya yönelik yalan haber yaymak ve halkın kafasını karıştırmaktı. Kendisini tutuklamaya gelen polislere; sabaha iki saat kaldı, sabahleyim gidelim yahu diyen Ömer Fevzi Efendi, karısına da Korkma! Bir şey yok. Sen yalnız erken Arnavutlara haber ver diyerek tehditvari bir tepki gösterdi. Bundan şüphelenen polis komiseri, bir gösteri veya benzeri bir olay olma ihtimaline karşı takviye birlik isteyerek gerekli tedbiri aldı. Ömer Fevzi Efendi, sabah 08.00’de Örfi İdare Başkanlığına teslim edildi[50]. Bunun üzerine Dâhiliye Nezareti, Hüdavendigar vilayetine gönderdiği 10 Temmuz 1919 tarihli yazıda Ömer Fevzi Efendi’nin tutuklanmasının doğru olup olmadığını, gerçek ise sebebinin ne olduğunu sorarak kanunsuz sürgün ve tutuklamalardan kaçınılması gerektiğini vurguladı[51].
Ömer Fevzi Efendi, sorgulanmasının ardından serbest bırakıldı. Fakat Bursa’da Millî Mücadele aleyhtarı faaliyetlerine devam etti. Bunun üzerine Bekir Sami Bey, Bursa Hürriyet ve İtilaf Partisi Reisi Aziz Nuri ve eski müftü Ömer Fevzi Efendi’yi beş arkadaşıyla birlikte tutuklattı[52]. Bunlar, Bursa’dan Kütahya’ya sürgün edildi[53]. Bursa’daki gelişmeleri yakından takip eden Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, 11 Mart 1920 tarihli bir yazıyla Bekir Sami Bey’i, Gümülcineli İsmail Hakkı, eski milletvekillerinden Basri, Şahin ve Ömer Fevzi Efendi ile Bursa Şube Reisi Binbaşı Akif Beylerin bir toplantı yaparak Kuvayımilliye’ye karşı bir örgüt kurmaya karar verdiği hususunda bilgilendirdi[54].
5. Ömer Fevzi Efendi’nin Sürgün Edilmesine Tepkiler
Ömer Fevzi Efendi ve arkadaşlarının Bekir Sami Bey tarafından tutuklanıp Kütahya’ya sürgün edilmesi, Meclis-i Mebusan ve İstanbul basınında tepkiyle karşılandı. Karahisar-ı Şarki [Şebinkarahisar] mebusu Ömer Feyzi Efendi, Meclis-i Mebusana sunduğu 11 Mart 1920 tarihli bir takrirle, Dâhiliye Nazırından eski müftü Ömer Fevzi Efendi ve arkadaşlarının tutuklanması hususunda hükûmetin bir emrinin olup olmadığını, ayrıca bu hususta hükûmetin ne gibi bir teşebbüste bulunduğunu sordu[55]. Ömer Feyzi Efendi’nin söz konusu takriri doğrudan Dâhiliye Nazırına havale edildi. Takrir, Ömer Feyzi Efendi’nin ısrarlı talebine rağmen okunmadığından meclis zabıtlarına da geçmemiş oldu[56].
Refi Cevat’ın Millî Mücadele aleyhtarı Alemdar gazetesi, Ömer Fevzi Efendi’nin sürgününü gündeme taşıyan gazete oldu. Alemdar, 14 Mart 1920 tarihli nüshasında Hürriyet ve İtilaf Partisi Merkez-i Umumisinin Vasfi Bey ve bazı arkadaşlarından oluşan bir heyeti Bâbıâli’ye göndererek Bursa’dan Anadolu’ya tebid edilen Ömer Fevzi Efendi ve arkadaşlarının sürgünü hususunda Sadrazam’ın dikkatini çektiğini duyurdu[57]. Ömer Fevzi Efendi’yi ısrarla gündemde tutan Alemdar, 21 Mart 1920 tarihli nüshasında Ömer Fevzi Efendi, Aziz Nuri ve Feraizci Hacı Hamdi Efendilerin sürgün olayı hakkında şunları yazıyordu:[58]
“Ahiren haber aldığımıza göre mümaileyhim (adı geçenler) bu kuva-yı gayr-i milliye tarafından bir semt-i meçhule sevk olunmuşlardır. Bu ne işdir? Hükûmet içinde kaç hükûmet var? Hükûmet-i merkeziyenin sözü İstanbul’dan dışarıda haiz-i nüfuz değil midir? Haiz-i nüfuz ise hükûmet-i merkeziye bu vekayie ağmaz-ı ayn (göz yummak) ediyor? Bütün bu suallerimize hükûmetden cevab beklemek hakkımızdır. Çünkü zavallı mevkuflar, kim bilir mahud Mehmed Ali’nin idare eylediği çetelerin ne cümle söz zulümlerine maruz kalmışlardır. Öldüğünü haber aldığımız Mehmed Ali, hak bilir bu bedbahtlara ne kadar işkenceler yapmışdır? Ve şimdi de sevk olundukları yerde nasıl engizisyon mezalimine mahkûm edileceklerdir!”
Sürgünlere bir tepki de Aziz Nuri Bey’in eşi Melek Hanım’dan geldi. Melek Hanım, Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan Başkanlığı ile Harbiye Nezaretine verdiği 5 Mart 1920 tarihli dilekçede, Adalet gazetesi sahibi ve başyazarı Kadızade Aziz Nuri, Bursa sabık müftüsü Hacı Ömer Fevzi, ulemadan Feraizci Hacı Hamdi, fesçi esnafından Ahmed ve Çerkeş Efendilerin 28 Şubat 1920 tarihinde Bursa Hükûmeti tarafından tutuklandığından bahisle bu tutuklamaları gerektirecek kanuni bir sebebin olmadığını ve bunların bazı garazkârların iftirası sonucunda oluştuğuna dikkat çekiyordu. Tutuklamaların idareten ve siyaseten gerçekleştiğini ileri süren Melek Hanım, tek başına hayatını ve maişetini sürdüremediğini vurgulayarak eşinin tahliye edilmesini istiyordu[59]. Bunun üzerine Dâhiliye Nezareti, Hüdavendigar vilayetine gönderdiği 24 Mart 1920 tarihli bir yazıyla Aziz Nuri Beyin tutuklanma nedeninin bildirilmesini istedi[60].
Ömer Fevzi Efendi ve arkadaşlarının sürgün edilmesine en yüksek tepki Padişah Vahdettin’den geldi. Padişah, mabeyn başkâtibi Ali Fuat (Türkgeldi) Bey’in aracılığıyla dönemin Dâhiliye Nazırı ve Hüdavendigar eski valisi Ebubekir Hazım Bey’i Yıldız Sarayı’na çağırdı. 30 Mart 1920 tarihinde yapılan görüşmede Ebubekir Hazım Bey, Biga Olayları ve Bursa’dan sürgün edilen şahıslarla ilgili geniş bilgi verdi. Yazdığına göre Aziz Nuri Bey, Ebubekir Hazım Bey’e bir mektup yazarak Bursa’da tutuklanıp sürüleceğine dair bilgi aldığını ve bunun önlenmesi için vilayete tebligat yapılmasını rica ediyordu. Mektupta ayrıca Ömer Fevzi Efendi ve bazı Hürriyet ve İtilaf Partisi mensuplarının Bursa’da asayiş ve emniyeti bozacak yönde bir ihtilal çıkaracağından bahisle bunların tutuklanacağı belirtiliyordu. Bunun üzerine Ebubekir Hazım Bey, Hüdavendigar Valisine adı geçen şahısların Bursa’da ihtilal yapacak bir nüfuzu olmadığını belirterek tahliye edilmelerini, şayet Aziz Nuri Beyin Bursa’da kalmasında bir sakınca varsa kendisinin derhâl İstanbul’a gönderilmesini istedi. Durumu 56. Tümen Komutanı Bekir Sami Bey’e tebliği eden Vali Bey, adı geçen şahısların tutuklanarak Bursa dışına sürgün edildiği fakat yakında dönmelerine müsaade edileceği yönünde bilgi aldı. Bu hususta Ebubekir Hazım Bey’i bilgilendiren vali, sürgün edilen şahısların geri döndürülmesi hususunda nazırdan talimat aldı[61].
Görüşmenin en dikkat çekici tarafı, Ebubekir Hazım Bey’in Ömer Fevzi Efendi’nin suçlu olduğuna dair Padişah Vahdettin’e söyledikleridir. Ömer Fevzi Efendi’nin sürgüne müstahak olduğunu vurgulayan Ebubekir Hazım Bey, aşağıdaki açıklamayla padişahı ikna ettiğini vurguluyordu:
“Gümülcineli İsmail Bey’in valiliği esnasında İtilaf ve Hürriyet Fırkasının Bursa’daki merkez heyetine reis tayin edilmiş olan bu Ömer Efendi tarafından yazılıp imza edilerek valiye verilmiş ve onun tarafından gereğine göre muamele yapılmış olan bir defteri vilayet yazı masası içinde unutulmuş olduğu için bizzat gördüm. Bu defterde memur ve ahaliden birçoklarının isimleri vardı. Bu isimlerin hizasına ‘İttihatçıdır, azli’ yahut ‘tardı’ ‘İttihatçıdır, hemen vilayet haricine sürülmesi’ gibi yazılar yazılmıştı”[62]
6. Ömer Fevzi Efendi’nin Bursa’ya Dönüşü
Yunanların 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkmasıyla başlayan Anadolu’yu istila harekâtı, 8 Temmuz 1920 tarihinde Bursa’nın işgaliyle yeni bir döneme girdi[63]. Damat Ferit Paşa Hükûmeti, işgalin ardından Hüdavendigar vilayetinde yeni idari düzenlemelere gitti. Esat ve Bedi Beyler, kapsamlı raporlar hazırlamak üzere Bursa’ya gönderildi. Bunların tavsiyeleri doğrultusunda Ankara Hükûmeti’nin tayin ettiği memurlar görevden uzaklaştırılırken yerlerine İstanbul Hükûmeti’nin adamları getirildi[64].
İşgal döneminde Bursa’ya ilk atanan vali, Meclis-i Vükelanın vekaleten fakat irade-i seniyye kararıyla asaleten atanan Üsküdar eski mutasarrıfı Mehmet Ziver Bey’di[65]. Koyu bir saltanat yanlısı olan Ziver Bey, Yunan işgal yönetimiyle her konuda iş birliği hâlindeydi. Ziver Bey’in ilk icraatlarından birisi sürgün bulunduğu Kütahya’dan firar eden Ömer Fevzi Efendi’yi Bursa’ya davet etmek oldu. Ziver Bey, Meşihat Dairesine yazdığı 8 Eylül 1920 tarihli bir yazıyla Ömer Fevzi Efendi’nin müsellem olan ilim ve fazlına ve müftülükten azl-i keyfiyeti esbabı mahkemeye müstenid olmadığına binanen münhal olan Bursa müftülüğüne tayin edilmesini rica etti[66]. Ziver Bey’in talebini uygun bulan Meşihat Dairesi, Ömer Fevzi Efendiyi 25 Eylül 1920 tarihinde Bursa Müftüsü olarak tayin etti[67].
Millî Mücadele’de Bursa, saltanat ve Kuvayımilliye yanlıları arasında bölünmüş durumdaydı. Bursa, ilk başkent olması ve çok sayıda köklü medresenin bulunmasından dolayı güçlü bir ulema sınıfına sahipti. Taşrada Kuvayımilliye yanlısı din görevlileri etkiliyken, şehir merkezinde saltanat hukukuna bağlı din görevlileri ağırlıktaydı. Merkez uleması, ülkede tek meşru otorite olarak saltanatı görürken, Millî Mücadele hareketini bir isyan ve eşkıya hareket olarak değerlendiriyordu[68]. Ömer Fevzi Efendi’nin Bursa müftülüğüne getirilmesiyle birlikte şehirde hâkimiyet tam anlamıyla saltanat yanlısı ulemanın eline geçti. Ömer Fevzi Efendi, Yunan işgal kuvvetini saltanat hukukunun bir koruyucusu olarak gördüğünden Yunanlarla iş birliği yapmakta bir sakınca görmüyordu. Ömer Fevzi Efendi ve dostlarının yayımladığı Mucahede ve İntibah gibi gazeteler, halkı Yunanlara hizmet etmeye davet ediyordu[69].
Ömer Fevzi Efendi’nin işgal döneminde Yunanlarla yaptığı iş birliği, Millî Mücadele yanlısı çevrelerde nefretle takip edilmekteydi. Ünlü şair Süleyman Nazif, Yunanlarla tam bir iş birliğinde bulunan Ömer Fevzi Efendi’yi, Bursa’yı çiğneyen Yunan ordusuna en şen’i temellüklerde ve casuslukta bulunmaktan ve Eskişehir’in sükut ettiği gün Kral Yorgiyi telgrafla tebrik etmekten haya etmeyen Bursa müftüsü olarak niteliyordu[70]. Yunanların Bursa’dan sürgün ettiği Kuvayımilliyeci şahıslara değinen Açıksöz, 16 Ocak 1922 tarihli nüshasında şunları yazıyordu:[71]
“Bu defa mevsukan istihbar edildiğine göre Bursa’nın işgali üzerine Yunanlılar ve Ferid Hükûmeti tarafından vilayet müftülüğüne getirilen Hacı Ömer ile Gümülcineli İsmail’in valiliği zamanında evkaf müdürlüğünde bulunarak bu defa her nasılsa Bursa’ya gelen Hafız İsmail Hakkı’nın eser-i melaneti olarak erbab-ı namusdan ve fedakârandan Cami-i Kebir imamı Necib, Hazreti Emir Buhari imamı Vecihi, Karabaş Tekkesi Şeyhi Nazif Efendiler, İzmir’de Yunan üsera karargâhına izam kılınmışlardır. Düşmana rehberlik eden bu alçaklarda acaba Müslüman kanı yok mudur? İnşallah yakın bir ayda bu gibi hayâsız ve vatansızlar cezalarını göreceklerdir.”
Ömer Fevzi Efendi’nin Yunanlarla yaptığı iş birliğinin en dikkat çekici örneğini, Bursa’da İngiliz ve Yunan güdümünde kurulmak istenen özerk devlet çalışmalarında görmek mümkündür. Sakarya yenilgisinden sonra Anadolu’da tutunamayacağını gören Yunanlar, Batı Anadolu’yu elinde tutmak amacıyla Rum nüfusun yoğunluklu bulunduğu bazı il ve ilçelerde muhtariyet-i idare altında özerklik ilan etti[72]. Bu bağlamda Batı Anadolu Rumları, Küçük Asyacılık[73] olarak niteledikleri bir projeyle İzmir’de özerk İyonya Devleti’ni kurmaya yöneldi[74]. Yunan Hükûmeti, bu devletin kurulması görevini İzmir’deki Olağanüstü Komiseri Steryadis’e verdi. Steryadis, İyonya Devleti’nin kuruluş kararını 30 Temmuz 1922 tarihinde Türkçe ve Rumca yayımlanan bir beyannameyle duyurdu[75].
İzmir’de kurulması planlanan özerk İyonya Devleti’ne benzer bir proje, buna koşut olarak Bursa’da hayata geçirilmeye çalışılacaktır. Projenin mimarları, Bursa’da Hürriyet ve İtilaf Partisi ile İstanbul’da kurulan Anadolulu Cemiyetiydi. İngiliz istihbarat raporlarına göre Anadolu Cemiyeti, 1921 Kasım’ında İstanbul’da Yunan Yüksek Komiserliğine, Yunan işgalindeki Anadolu topraklarında Bursa merkezli bir geçici hükûmet kurulmasını, seçimlerin yapılarak bir meclisin toplanmasını ve bu hükûmetin, Yunanlarla bir barış ve ittifak antlaşması yapmasını önerdi. Ayrıca Anadolu’da Kemalistlerle çarpışmak üzere Yunan başkomutanının idaresinde bir Gönüllü Anadolu Sefer Ordusu’nun kurulması ve bu ordunun mali ihtiyaçlarının karşılanması için de Yunan işgal idaresinin geçici hükûmete vergi toplama ve yeni vergiler koyma izni vermesini istedi. Bütün bunlar sağlandıktan sonra Ankara’ya yakınlık duyduğu kuşkusuz olan Tevfik Paşa Hükûmeti düşürülecekti. Bu arada Anadolu Cemiyetinin İstanbul ve diğer yerlerde bulunan üyelerinin Bursa’ya toplanması için Yunan Hükûmeti cemiyete 100 bin lira borç verecekti[76].
Bunun üzerine Yunan Hükûmeti, özerk devletin kuruluş çalışmaları için İzvolo[77] adında olağanüstü yetkili bir komiseri Bursa’ya gönderdi. Özerklik taraftarları, Bursa’da kurulacak Anadolu Cemiyetinin dâhili nizamnamesini hazırlamak ve özerkliğin şeklini belirlemek için belediye binasında toplandı. Toplantıda 14 kişiden oluşan bir heyet seçildi[78]. Hürriyet ve İtilaf Partisinin binasında bir araya gelen heyet, özerklik fikrine destek veren İngiltere Başbakanı Lyod George’a verilmek üzere hazırlanan bir teşekkürnameyi Yunan Komiseri İzvolo’ya takdim etti[79]. Bursa’da kurulan özerk idarenin valilik görevi, Bursa vilayeti Göçmen Müdürü Aziz Nuri Bey’e[80] verildi. Bursa Valisi Nafiz Bey’in hastalanarak görevinden çekilmesi üzerine Yunanlar tarafından vali vekilliğine atanan Aziz Nuri Bey, bu görevini millî kuvvetlerin Bursa’yı istirdadına kadar sürdürdü.
Bursa merkezli özerk devletin propagandasını yapmak ve bunu halka mal etmek amacıyla mitingler yapılmasına karar verildi. Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi’nin liderlik ettiği mitinglerin ilki, Bursa Belediyesinde yapıldı. Yunan kuvvetleri, Bursa halkını ve esnafını zorla miting alanına sürükledi. Burada Evkaf Müdürü İsmail hakkı Bey, İngiliz ve Yunanları övdükten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı ağır suçlamalarla dolu bir konuşma yaptı. Ardından özerklik isteği ile teşekkür yazılarını içeren telgraflar Yunan Komutanına teslim edildi[81]. Bunun yanı sıra Kirmasti (Mustafakemalpaşa), Gemlik ve Mihaliç (Karacabey) gibi ilçelerde de Müslim ve gayrimüslim halkların katıldığı özerklik mitingleri düzenlendi. Kirmasti’de özerk devlet girişimlerine destek olmak üzere ilçenin Müslüman ve gayrimüslim sakinleri, bir bildiri hazırlayarak bunu mahalle muhtarlarına imzalattı. Daha sonra belediyede Kaymakam Agâh Efendi ile Belediye Başkanı Benli Halit Efendi’nin de hazır bulunduğu bir toplantı yapıldı. Toplantıda Biz Kirmasti halkı muhtariyet istiyoruz cümlesiyle başlayan bir bildiri hazırlanarak ilçedeki Rum okulunda Türkçe öğretmeni olan Rıfat (Altun) Efendi’ye okutturuldu[82].
Yunanların Olağanüstü Komiseri Steryadis’in özerk İyonya Devleti’nin kuruluş beyannamesini açıklamasının ardından 13 Ağustos 1922 tarihinde İzmir’de bir miting düzenlendi. Görünürde miting, İngiltere Başbakanı Lyod Geotge’un Avam Kamarası’nda İngiliz Hükûmeti’nin Asya-yı Suğra Hristiyan ahalisini himaye edeceği yönündeki konuşmasına bir teşekkür olarak düzenlenmişti. Oysaki mitingin gerçek amacı, İzmir’de Müslüman ve gayrimüslim halkın özerkliğe destek verdiği yönünde kamuoyunda bir algı yaratmaktı. Miting günü İzmir halkı, aynen Bursa’da yapıldığı gibi, dükkânları zorla kapatılarak miting alanına sürüklendi[83].
Türk basınına göre Ömer Fevzi Efendi, İzmir’de düzenlenen özerklik mitinglerini organize ederek bunlara liderlik yapıyordu. Açıksöz, 24 Haziran 1922 tarihli nüshasının Hain Bursa Müftüsü başlıklı haberinde Ömer Fevzi Efendi hakkında şunları yazıyordu: Bursa müftüsü İzmir’e gelmişdir. Merkum, Bursa’nın muhtariyetini ve Yunan ordusunun işgalini beyan-ı memnuniyet içün Bursa’da bir miting akd etdirerek mitinge riyaset eylemişdir. İzmir’de dahi böyle bir melanet icrasına çalışacağı memuldür (bekleniyor)[84]. Tercüman-ı Hakikat, 24 Temmuz 1922 tarihli nüshasında Hain bir müftü Ömer Fevzi Yunanlılar lehine sırf mesai ediyor başlığıyla şunları aktarıyordu:[85]
“Bursa Müftüsü Ömer Fevzi’nin muhtariyet lehine miting yaptırmak ve orada nutuk söylemek gibi bir denainde (alçaklık) bulunduğunu bildirmişdim.
Ömer Fevzi Bey, şimdiye kadar bu milletin içinde hiçbir ferdin tevessül etmeyeceği bir alçaklığı daha irtikâp eylemişdir. Yunanlılar bu gibi rezil adamlar ile muvaffakiyet aramak gibi bir gaflete kapılarak bu adamı fevkalade izaz (ağırlamak) etmektedirler. Ahiren Ömer Fevzi, İzmir’e muvasalat eylemiş ve parlak bir suretde istikbal edilmişdir. Bir müftünün Yunanların zitosu ile karşılanması Müslümanları pek ziyade dağdar (dağlamak) eylemişdir. Bütün bu rezaletler yetmiyormuş gibi, Ömer Fevzi, ailesiyle birlikde Yunan Müdafaa Komitesi’nin şerefine verilmiş olan ziyafetde hazır bulunmuşdur.”
Türk Ordusunun Yunanlara karşı kazandığı kesin zafer, Yunanların İzmir ve Bursa’da kurmak istedikleri özerk devletler hayalini tamamen bitirdi. Bursa’da özerk devlet kurma faaliyetlerine öncülük edenler, zaferden sonra kurulan askerî bir mahkemede yargılandı. Mahkemenin 22 Şubat 1923 tarihinde verdiği karar göre, Yunanlarla birlikte ülkeyi terk edenler idama mahkûm olurken Feraizci Hamdi Bey 3 yıl cezaya çarptırıldı. Yargılanan diğer sanıklar da beraat etti[86].
7. Ömer Fevzi Efendi’nin Yüzellilikler Listesine Alınması
Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi, Meşihat Dairesine sunduğu 13 Nisan 1922 tarihli bir dilekçeyle Harb-i Umumi nedeniyle aksattığı hac farizası için 10 Haziran 1922 tarihinden itibaren üç aylık izin istedi. Yokluğunda müftülük işlerini yürütmek üzere müsevvidlik makamında bulunan mahalli ulemadan İzzet Efendi’yi yerine vekil bıraktı[87]. Ömer Fevzi Efendi’nin talebini olumlu karşılayan Meşihat, kendisinin ilgili tarihten itibaren izinli olduğu yönünde Hüdavendigar vilayeti ile Sicil Müdüriyetini bilgilendirdi[88]. Ömer Fevzi Efendi’nin izin istediği aylar, Türk ordusunun Yunanlara yönelik büyük taarruzunun beklendiği tarihler olması açısından dikkat çekicidir. Sakarya Savaşı’nda Türk ordusunun zaferini gören Ömer Fevzi Efendi, Yunan kuvvetlerinin Anadolu’daki varlığını şüpheli gördüğünden bekle gör politikasına yönelmiş olmalıdır.
Bu arada bir Yunan iş birlikçisi olarak ünlenen ve Ömer Fevzi Efendi’nin suç ortaklığını yapan Feraizci Hamdi Efendi, Mudanya Mütarekesi’nin müzakereleri sırasında İstanbul’da yakalandı. Sabah, onun hakkında Maalesef bu kisve-i ilmiyeyi labes (ilmi kıyafette) olan bu hain, Bursanın Yunan işgali altında bulunduğu esnada müftülük gibi mukaddes bir makamı işgal etmiş idi, Feraizci Hamdi cibilliyet-i habiseyisini (kötü ahlak) Yunanlıların Bursa’ya ilk girdikleri gün bayrağımızı yırtmak ile iktifa etmeyerek çiğnemek suretiyle izhar eylemişdi diyordu. Feraizci Hamdi Efendi’nin birçok şahsa iftira atarak onların hapis ve sürgün edilmesine neden olduğunu vurgulayan gazete, onun Türklere karşı savaşan Yunan Kralı’nı tebrik ettiğini ve Müslüman kadınların Yunan subaylarıyla evlenebileceğine dair fetva verdiğini belirtiyordu. Gazeteye göre Feraizci Hamdi Efendi, bahsi geçen suçları itiraf etmişti fakat bu suçların Mustafa Kemal Paşa tarafından affedildiğini iddia ediyordu[89]. Sonradan bütün suçlamaları reddeden Feraizci Hamdi Efendi, Bursa’da sadece 24 gün müftülük yaptığını ve belirtilen suçların Hicaz’da hac görevinde bulunan Ömer Fevzi Efendi tarafından işlendiğini ileri sürdü[90].
Türk ordusunun Yunanlar karşısında kazandığı zaferden sonra Millî Mücadele aleyhinde bulunmuş ve düşmanla iş birliği yapmış bazı yetkililer, hayatlarını tehlikede gördüğünden ülke dışına kaçmaya başladı. Hürriyet ve İtilaf Partisi, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Nigehban Cemiyeti, Kuva-yı İnzibatiye gibi Millî Mücadele’ye şiddetle muhalefet etmiş kuruluşların bazı yöneticileri, iltica talebiyle İngiliz Sefarethanesine sığındı. Bunlar, İngilizler tarafından Taşkışla’ya nakledilerek koruma altına alındı. Bunların arasında Bursa’dan Ömer Fevzi Efendi ile Aziz Nuri Bey de vardı. Ömer Fevzi Efendi, burada mültecileri temsilen kurulan İdare Heyetinin üyeliğine seçildi. Başkanlığını sabık Muhafız Taburu feriği Mustafa Natık Bey’in yaptığı bu heyet, mültecilerle İngiliz idaresi arasındaki ilişkileri düzenleyecekti. Daha sonra mülteciler, İngiliz gemileriyle Mısır, Malta, Romanya ve Yunanistan gibi yerlere taşınmaya başladı. Ömer Fevzi Efendi ve Aziz Nuri Bey, Padişah Vahdettin’in de firar ettiği Malta Adası’na gitmeyi tercih etti[91].
Millî Mücadele’nin lider kadrosu, savaş esnasında düşmanla iş birliği yapan ve ülkeye ihanet edenlerin cezalandırılması konusunda hemfikirdi. Fakat Lozan Barış Antlaşması’nda savaş suçlarıyla ilgili bir genel affın ilanı gündeme geldi. İsmet Paşa başkanlığındaki Türk Heyeti, isimleri daha sonradan Türk Hükûmeti’nce belirlenecek 150 Müslüman vatandaşın genel affın dışında tutulmasını istiyordu. İtilaf Heyeti ise genel affın bütün Müslim ve gayrimüslim kişilere uygulanması gerektiği hususunda ısrarcıydı. Yapılan müzakereler sonunda genel af, bir beyannameyle kabul edilirken, söz konusu 150 kişi de bu beyannameye ek bir protokolle genel affın dışında tutuldu[92].
Lozan Antlaşması’nda genel aftan istisna edilen 150 kişinin kimlikleri, TBMM’nin 16 Nisan 1924 tarihli oturumunda görüşülmeye başladı. Dâhiliye Vekili Ferit Bey, daha önceden Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan isimleri teker teker okuyarak milletvekillerinin onayına sundu. Müzakereler, Meclisin 22-23 Nisan 1924 tarihli oturumlarında hararetle devam etti. Dâhiliye Vekâletinin hazırlamış olduğu 150 kişilik liste, onaylanmak üzere Heyeti Vükelaya sevk edildi. Heyet-i Vükela, sonradan Yüzellilikler olarak ünlenecek 150 kişilik listeyi 1 Haziran 1924 tarihinde onayladı[93].
Millî Mücadele’de Bursalı veya Bursa’da görev yapmış sekiz kişi, Yüzellilikler listesine dâhil edildi[94]. Ömer Fevzi Efendi Efendi, listenin 41. sırasında Sabık Bursa müftüsü Ömer Fevzi kaydıyla yer aldı[95]. Ömer Fevzi Efendi, TBMM’deki görüşmelerde en çok tepki çeken isimlerden biriydi. Bursa Milletvekili Necati Bey, onun hakkında Yalnız Bursa Müftüsü unutulmuş. Listenin en mühimidir. (…) Ömer Fevzi, Vahdettin’den daha mel’undur diyordu[96].
Ömer Fevzi Efendi’nin sürgün hayatına dair bilgiler oldukça sınırlıdır. Emniyet Genel Müdürlüğünün Yüzellilikler’e dair hazırladığı rapora göre, Türkiye’den Malta’ya firar eden Ömer Fevzi Efendi, sonrasında Marsilya ve oradan da Suriye’ye geçti. Bu süreçte Ömer Fevzi Efendi, siyasal faaliyetlerle uğraşan eski Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’yle yollarını ayırdı[97].
Ömer Fevzi Efendi’nin izlerine Yunanistan’da yerleşik Cemaat-i İslamiye örgütlerinde rastlanmaktadır. Müslüman azınlık tarafından kurulan Cemaat-i İslamiye kayıtlarına göre, Ömer Fevzi Efendi, 1923 yılının ocak ayında Selânik Karaferye’ye müftü olarak tayin edildi. Bir süre sonra Cemaat-i İslamiye Reisliğine seçilen Ömer Fevzi Efendi, bu görevi karşılığında cemaat sandığından aylık 500 drahmi maaş alıyordu[98]. Ömer Fevzi Efendi’nın bu görevini 1930 yılında Suriye’de ölümüne kadar sürdürdüğü tahmin edilmektedir.
Sonuç
Millî Mücadele’de saltanat idaresiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti arasında yaşanan meşruiyet mücadelesinde din görevlileri daha da önem kazandı. Her iki taraf da halkın lideri durumunda bulunan din görevlilerini kazanarak kendi meşruiyetini ve otoritesini kurmaya çalıştı. Böylece din görevlileri, Millî Mücadele’nin seyrini doğrudan etkileyen önemli roller oynamaya başladı. Saltanat idaresi, Mondros Mütarekesi’yle zedelenen otoritesini yeniden kurmak ve bir isyan hareketi olarak gördüğü Millî Mücadele’yi bitirmek amacıyla din istismarı politikalara yöneldi. Özellikle taşrada etkili olan bu politikalar, paratoner vazifesini görecek bazı din görevlilerinin ön plana çıkmasına neden oldu. Bu bağlamda Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi’nin faaliyetleri, Anadolu uleması arasında müstesna bir öneme sahiptir.
Ömer Fevzi Efendi’nin İkinci Meşrutiyet Dönemi’nin sancılı günlerinde Bursa’da vergi isyanlarında oynadığı tahrikçi faaliyetler, ülkenin geleceğinde oynayacağı olumsuz rolün de habercisi oldu. İttihatçıların listesinden Bursa mebusluğuyla siyasal hayata giren Ömer Fevzi Efendi’nin tepki çeken siyasal faaliyetleri, Hürriyet ve İtilaf Partisinin saflarına katılmasından sonradır. Ömer Fevzi Efendi’nin Bursa Valisi Gümülcineli İsmail Bey’in döneminde hileli bir seçimle atandığı Bursa Müftülüğü, Millî Mücadele açısından bir kırılma noktasıdır. Ömer Fevzi Efendi’nin bu dönemde Heyet-i Nasihaya seçilmesi, saltanat çevrelerinde gördüğü itibarı ve sahip olduğu nüfuzu göstermesi bakımından önemlidir. Padişah Vahdettin’in Bursa’dan sürgün edilen Ömer Fevzi Efendi’ye sahip çıkması ve bu olayı bizzat Dâhiliye Nazırı Ebubekir Hazım Bey’den sorması, bu nüfuzun başka bir kanıtıdır. Bu yönüyledir ki Ömer Fevzi Efendi, Millî Mücadele aleyhtarı birçok olayda bir ajan-provokatör olarak kullanıldı.
Millî Mücadele’de talihsiz olaylar yaşayan Bursa’nın kaderinde Ömer Fevzi Efendi’nin rolü belirleyici oldu. Ömer Fevzi Efendi’nin Bursa’da bizzat belirlediği birçok Kuvayımilliye taraftarı, İttihatçı oldukları gerekçesiyle şehirden sürgün edildi. Ayrıca Kuvayımilliye destekçisi ulema, eşraf ve esnaf, türlü baskı ve kanunsuz yöntemlerle sindirildi. Böylelikle millî unsurlardan arındırılan Bursa’nın Yunan işgali öncesinde direnci tamamen kırılmış oldu. Bu durum, Bursa’nın Yunan işgaline neden direnmediğini ve kolaylıkla işgal edildiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Ömer Fevzi Efendi’nin en çok dikkat çeken tarafı, bir Yunan iş birlikçisi olarak yürüttüğü Millî Mücadele aleyhtarı faaliyetlerdir. Yunanların, Millî Mücadele’de farklı çevrelerden çok sayıda iş birlikçi buldukları ve bunları cazip tekliflerle kullandığı bilinmektedir. Bunların içinde ulema sınıfından Ömer Fevzi Efendi, ayrıcalıklı bir konuma sahipti. Yunan işgal güçlerini saltanat hukukunun bir garantörü olarak gören Ömer Fevzi Efendi, Yunanlarla her konuda iş birliği hâlindeydi. Yunanların Batı Anadolu’da kurmak istediği özerk devletler projesini hararetle destekleyenlerin arasında Bursa’dan Ömer Fevzi Efendi ve Aziz Nuri Bey gibi iş birlikçiler de vardı. İzmir ve Bursa’da kurulmak istenen özerk devletin çalışmalarında aktif rol alan Ömer Fevzi Efendi, bu bağlamda yapılan özerklik mitinglerine de liderlik yaptı. Ömer Fevzi Efendi, Millî Mücadele’de Yunan iş birlikçiliğinin geldiği noktayı göstermesi bakımından çarpıcı bir örnek sunmaktadır.