Giriş
Metal diskleri madeni paraya dönüştüren unsur, üzerine işlenen resim ve yazılardır. Dolayısıyla, her bir madeni para tüm veri yapısıyla/örgüsüyle birlikte, özellikle ve mümkünse dolaşımına atıfta bulunularak incelenmelidir. Madeni paralarda farklı türlerin yaratılmasının ardındaki fikri, bir modelin veya bir dilin seçiminin ikonografik çözümü devlet ile madeni para arasındaki önemli kimlik etkileşimini ortaya koyar. Birçok durumda, sikkeler üzerinde yer alan hükümdarların tasvirleri, isimleri, tarih, yer ve diğer veriler zamana ve koşullara göre otoritenin yüzünü gösterecek şekilde özenle seçilmiş olmalıdır. Yenilikçi veya “cüretkâr” resimler ya da yazılar taşıyan herhangi bir madeni para hükümdar ve en yakın üyeleri tarafından şahsen sipariş edilmiş olmalıdır[1] .
Tasvir ve yazılar aracılığıyla yazılı kültürün önemli bir unsuru olan sikkeler üzerinde bastıran hükümdarın adı, unvanı ile basım tarihi ve yeri gibi bilgilerin kaydedilmiş oluşu ile hükümdarı, unvanlarını, saltanat yıllarını bildirir ve ardıllarını oluşturmaya yardımcı olur. Basılan paralar bireylerin veya devletlerin darphane haklarına sahip olduğunu gösterir. Geçmiş toplumların anlaşılmasına katkıda bulunan çeşitli parametreleri ortaya koyar. Ayrıca madeni para buluntuları bölgeler arasındaki ilişkileri göstererek diğer yazılı kaynakların sessiz kaldığı durumlarda da çok önemli kanıtlar sağlayabilmektedir[2] .
Her ne kadar Osmanlı Beyliği’nin ilk yıllarına ait kaynaklar yetersiz ve bu sürece dair bilgilerimiz son derece az olsa da Osmanlı ekonomisinin temel parametresi olan alışveriş aracı sikkeler hakkında mevcut örnekler ışığında doyurucu verilere sahip olduğumuz söylenebilir. Uzun yıllar orijinalliği hususu tartışılan[3] ve son dönem araştırmalarında yeni örnekleri olduğu ileri sürülen ilk Osmanlı sikkesi beyliğin kurucusu Osman Gazi’ye aittir[4] . Günümüze ulaşan örneklerinin sunduğu veriler sayesinde Orhan Gazi dönemi sikkeleri ile ilgili literatürde nispeten daha fazla bilgi bulunur. Bu dönemde ağırlıklı olarak teklik akçe darp edildiği nadir olmakla birlikte ikilik ve beşlik akçelerin de piyasaya sürüldüğü bilinmektedir[5] . Osman Gazi döneminden ilk altın paraların basıldığı Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Osmanlı ekonomisinde hakim temel para cinsi gümüş akçeler olup, ilk örneklerinden itibaren ortalama 1,15-1,20 gr ağırlıklarında üretilen akçelerin ayarlarında 15. yüzyılın ikinci yarısına kadar kayda değer bir değişiklik yapılmadığı bilinmektedir.[6] Bakırdan üretilen ve ilk örnekleri I. Murad döneminde basılmaya başlanan mangırlar ise daha çok günlük alışverişlere yönelik olarak çok sayıda basılan sikkelerdir[7] . I. Murad dönemi sikkeleri üç tip gümüş (akçe) ve dört tip bakır (mangır) olmak üzere yedi tip altında ele alınarak değerlendirilir. Akçeler üzerinde yer alan tek, çift ve üç sıra yatay bordürler dikkate alınarak tarihlendirilmektedir[8] . İlk örnekleri I. Murad döneminde basılmaya başlanan mangırlardan[9] birinci tip örneklerinin “Es Sultan” ünvanı yazılı ilk mangırlar olması bakımından Osmanlı nümizmatiğinde özel bir yeri vardır[10]. Bahsi geçen mangırların ön yüzünde Murad bin Orhan halled’Allahü mülkehu arka yüzünde ise Es-sultanü’l a…(Adil veya “Azam) halled’Allahü mülkehu ibaresi yer alır[11]. İkinci tip mangırların ön yüzünde Murad bin Orhan halled’Allahü mülkehu, arka yüzünde Kelime-i Tevhid; üçüncü tipte ise ön yüzde “Murad bin Orhan”, arka yüzde Hullide mülkühu yazılıdır[12].
I. Murad’ın çalışmamıza konu olan dördüncü tipteki mangırı üzerinde baba adı yazmayan ve tarih bildiren tek sikkesi olması bakımından önemli olup, söz konusu mangırlar I. Murad’ın diğer sikkeleri ile birlikte Karacahisar Kalesi kazılarında karşılaşılan en yoğun tarihlendirilebilir arkeolojik bulgular olarak önemli bilimsel çıktılara kaynaklık etmektedir. Mevcut arkeolojik bulgulara göre 7. yüzyıldan itibaren yerleşime sahne olmuş bir Orta Çağ kalesi olan Karacahisar Kalesi[13], ilki 1230’larda Ertuğrul Gazi, ikincisi 1288 yılında Osman Gazi tarafından olmak üzere iki kez fethedilmiş[14], başta 1299 yılında kalede okunduğu belirtilen ilk hutbe[15] olmak üzere Osmanlı Beyliği’nin kuruluş sürecine dair önemli tarihsel olay-olgulara ev sahipliği yapmıştır.
Karacahisar Kalesi’nde 2019-2022 yılları arasında gerçekleştirilen ve ağırlıklı olarak sarnıçta yürütülen kazılarda ele geçen okunabilir durumdaki 722 sikkeden 281’i I. Murad’a ait olup, bu sikkelerin 40’ı Ramazan 790 tarihli mangırlardan oluşmaktadır[16]. Ön yüzünde; baba adı belirtilmeden sultan Murad Han’ın adı ve Allah O’nu aziz yardımı ile galib kılsın anlamındaki “azze nasruhu” ibaresi yer alır. Arka yüzünde ise; sikkenin basım tarihinin ay adı ile birlikte “Ramazan H. 790” olarak kaydedilmiş olması dikkat çekicidir[17]. Söz konusu tipin harf ve rakamların yazılımında bir takım hatalı uygulamaların görüldüğü bir alt varyantı bulunmaktadır. Tip 4 mangırların 1.13 gr ile 3.15 gr değişken ağırlık değerlerine sahip olduğu anlaşılmaktadır[18]. Bahsi geçen tipteki mangırların en küçük çap değeri 12 mm olup, en büyük çap değerine sahip örnek ise 20 mm çapındadır[19]. Örnekler arasındaki 3,15 gr olan sikkenin 16 mm. çapında olması, 1,13 gr olan sikkenin ise 17 mm çapında olması mangırların gramajında bir standardın olmadığını düşündürmektedir.
Mangır Tip 4
Tip 4 - Örnek 1: AE, Mangır, DY, Ramazan H. 790, 1,70 gr. 14 mm. 9h (KH2020-S211)
Tip 4 - Örnek 2: AE, Mangır, DY, Ramazan H. 790, 1,41 gr. 18 mm. 2h (KH2020-S067)[20]
Ön Yüz: Murad Han azze nasruhu Arka Yüz: Ramazan 790
Mangır Tip 4a
Tip 4a - Örnek 1: AE, Mangır, DY, Ramazan H. 790, 1,79 gr. 20 mm. 12h (KH2020-S062)
Tip 4a - Örnek 2: AE, Mangır, DY, Ramazan H. 790, 1,63 gr. 17 mm. 6h (KH2020-S381)
1. Ramazan 790 Tarihli Mangırın Temsil Ettiği İlkler
Osmanlı nümizmatiği açısından ünik bazı veriler sunan ve bu özellikleri ile Osmanlı sikkeleri içerisinde özel bir yeri olan ele aldığımız sikkenin ön yüzü üzerinde “Murad Han azze nasruhu” ibaresi arka yüzünde ise sikkenin basım yılı ay adı ile birlikte “Ramazan 790” olarak kaydedilmiştir.
Bu verilerden dikkat çekici olan ilk husus; ön yüzde dönemin sultanı I. Murad’ın (Murad Han) ismi belirtilmesine karşın babasının ismine (Orhan Gazi) yer verilmemiş olmasıdır. Bu özelliği ile bahse konu mangır Osmanlı dönemi mangırları içerisinde üzerinde baba ismi yazmayan tek örnektir. Anadolu’da darp edilmiş farklı dönemlere ait sikkeler üzerinde baba adı yazmayan örnekler olmakla birlikte, Osmanlı’da bu durum ilk defa çalışmamıza konu olan bu mangır üzerinde karşımıza çıkar.
Darp tarihi ilk İslami sikke örneklerinin basıldığı Emevi döneminden itibaren görülür[21]. Sistemli olarak her sikke üzerinde mutlaka kaydedilmiş olduğunu söylemek mümkün olmasa da sikkeler üzerindeki en yaygın ve en önemli verilerden biridir. Anadolu darplı Türk-İslam sikkeleri üzerinde darp tarihi, I. Alâeddin Keykubad dönemine kadar yazı ile kaydedilmiş, ilk kez bu dönemde rakamla da verilmeye başlanmıştır. Ancak sikkeler üzerinde darp tarihinin yanında ay adının da yazılması çok karşılaşılan bir tercih değildir. Bu uygulamaya ilk defa Anadolu Selçuklu sultanı IV. Kılıçarslan’ın Sivas darplı “H.655 Şevval” tarihli (Ekim/ Kasım M.1257) dirhemlerinde karşılaşılır[22]. Ayrıca IV. Kılıçarslan döneminde Amid[23], Gümüşpazar[24], Lulue[25] darplı bazı dirhemlerinde de basım yılının ay adı ile birlikte yazıldığı bilinmektedir. Türkiye Selçuklularında IV. Kılıçarslan dışında II. İzzeddin Keykâvus’un Sivas’ da darp ettirdiği H. 655 ve 656 tarihli dirhemlerinin[26] bir kısmında da yıl ile birlikte basım ayı da kaydedilmiştir. Bu tercihe Osmanlı sikkeleri içerisinde yalnızca bu çalışmaya konu olan mangırlar üzerinde rastlanır.
Ramazan 790 tarihli mangırların bir diğer önemli özelliği; ön yüzünde yer alan “Azze nasruhu” ifadesidir. Bu ifade Anadolu’da en erken Mardin Artuklu emiri Kara Arslan’ın H. 693 tarihinde bastırmış olduğu felslerinde kullanılmıştır[27]. Daha sonra, Anadolu Selçuklu sultanı III. Alâeddin Keykubad’ın Antalya darplı H.701 tarihli dirhemlerinde[28] görülen bu ibare; Batı Anadolu’da Karesioğlu Yahşi Han Bey’in H. 743 tarihli akçelerinde de bulunur[29]. Memlük sikkelerinde yaygın olarak görülen “Azze nasruhu” ifadesi Memlüklülerde ilk kez H.717’de Sultan Nasıreddin Muhammed’in sikkelerinde görülür[30]. Osmanlı mangırları içerisinde ilk kez[31] ele aldığımız örneklerde yer alan söz konusu ifadeye I. Murad’tan sonra oğlu Yıldırım Bayezid ve oğullarına ait sikkelerde yer verilmemiş; fetret devrinde ne gümüş ne bakır hiçbir sikkede tercih edilmemiştir. Çelebi Mehmed sultan olarak tahta geçtikten sonra H. 822’de bastırdığı akçelerinde bu ifadeyi kullanmasına karşın mangırlarında tercih edilmediği anlaşılır[32]. Bu dönemden sonra “Azze nasruhu” ifadesinin yer aldığı ilk örnekler II. Murad’ın H. 853 tarihli Tire darplı mangırlarında görülür[33]. Gümüş sikkelerde ise H. 822 tarihli I. Mehmed’in[34], H. 848 tarihli, II. Murad’ın[35] ve yine H. 848 tarihli II. Mehmed’in akçelerinde[36] izlenen “azze nasruhu” ifadesi, Fatih Sultan Mehmed’in Tire darplı tarihsiz mangırları ile H. 865 tarihli mangırlarında[37] kullanılmış, Fatih döneminden itibaren Osmanlı sikkelerinde yaygın olarak yer bulmuştur.[38]
I. Kosova Savaşı’ndan diğer bir deyişle I. Murad’ın vefatından bir sene önce bastırmış olduğu ve Karacahisar Kalesi’nde yoğun olarak karşılaşılan 790 tarihli mangırları üzerinde daha önce dikkat çekildiği üzere bir ayın (Ramazan) bildirilmesi, söz konusu sikkelerin basılması için özel bir durumun olduğuna işaret eder. Bu hususta ilk akla gelen çıkarım Ramazan ayında darp edildiği için bir hayır yapma amacıyla basılmış olabilecekleri olmuş, bunun yanı sıra ulufe olarak dağıtılmak üzere, bir savaş sırasında gerekli olan nakit ihtiyacını karşılamak amacıyla ve özel bir şölen, kutlu bir olay (galibiyet, düğün vb) gerekçesiyle basılmış olabilecekleri de ihtimal dahilinde tutulmuştur.
Ramazan 790 tarihli bu mangır literatürde yaygın olarak yer bulmuş bir sikke tipi olmasına karşın, üzerindeki ay isminin yazılma gerekçesi ve temsil ettiği tarihte gerçekleşen anlamlı bir süreç - olay - olgu ile sebep sonuç bağlamında bir ilişkisinin olup-olmadığı tartışılmamıştır. Araştırmacılar sikkeye dair ağırlıklı olarak üzerinde darp edildiği ayın bildirildiği ilk ve tek Osmanlı sikkesi olduğunu belirtmekle yetinmişlerdir[39].
Osmanlı nümizmatiği alanında ilk çalışmaların müelliflerinden biri olan Halil Ethem Bey sikke hakkında şu görüşü ifade etmektedir:
“Meskûkât-i Osmaniye’de “Azze nasruhu” ibaresini ve bir tarihini havi (içeren) sikkeye ilk defa olarak tesadüf olunur ki; 790 senesi Ramazan’ında darp olunmuştur. Sıfır burada (5) rakamı gibi yazılıdır. Çünkü 900 tarihine kadar Meskûkât-i Osmaniye’de sıfır bu suretle yazılıp sonraları beş rakamı itibar edilmiş ve sıfır bir nokta ile işaret olunmuştur. Ay isminin dahi münderiç Meskûkât-i Osmaniye meyanında yalnız bu sikkede tesadüf olunur”[40].
Bu hususta yine öncül çalışmalara imza atan araştırmacılardan olan S. Lane Poole ise “Ramazan” ifadesini sehven “azze nasruhu” olarak yayınlamıştır[41]. Sikkeye dair en kapsamlı yoruma Miralay Üsküdarlı Ali Bey’in Türk Tarih-i Encümeni Mecmuası’nda I. Murad’ın sikkelerini tanıttığı çalışmasında rastlanır. Ali Bey … Akçelerimize meskuk (azze nasruhu) cümlesinin (790) senesinden ibtida eylediği bu mangırdan öğrenilmektedir. Bundan mâadâ Ramazan mahında darp edildiği de yazılmıştır ki Meskûkât-i Osmaniye’de henüz emsali görülmemiştir. Zannedilebilir ki bu mangırın seneli aylı ve azze nasruhu dualı darp edilmesi bir şadıman-ı hatırası olmak üzere darp edilmiş olacağı memûldür. derken bir anlamda sikkenin birçok ilki temsil etmesinin bir sebebi olması gerektiğine dikkat çeker[42].
Söz konusu sikkenin basıldığı H. 790 / M. 1388 yılının da içerisinde olduğu XIV. yüzyıl Osmanlı tarihini kaynaklar üzerinden takip etmek ne yazık ki oldukça güçtür[43]. Bu açıdan Ramazan 790 sikkesi döneme dair önemli veriler sunma potansiyeline sahip bir belgedir. Ele alınan 1388 yılı sikkesinde bulunan Ramazan ayı ibaresinin ilk defa bu sikkede ortaya çıkması ve ardından basılan hiçbir Osmanlı sikkesinde bir daha herhangi bir ay isminin belirtilmemesi, Miralay Üsküdarlı Ali Bey’in[44] de bir cümleyle dikkat çektiği gibi bu sikkenin özel bir gün ya da durum anısına/şerefine basıldığını veya farklı bir tarihsel olayla ilişkili olabileceğini düşündürür.
Bu bakımdan sikkenin basıldığı 1388 yılının Eylül-Ekim aylarında Osmanlı tarihinde öne çıkan olay-olgular ile sikkenin basılmasının sebepleri arasında bir bağlantı olup olmadığının anlaşılması için dönemin tarihsel olaylarına göz atmak gerekir. 1388 yılı öncesi Osmanlı Beyliği’nin batıda ve doğuda gelişen bazı olayların merkezinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Bu gelişmelerden biri 1386-87 yılına tarihlenen ve Karamanoğlu Beyliği’nin bir nevi Osmanlı vassalı olması ile sonuçlanan Frenkyazısı Savaşı’dır[45]. 1387 yılının sonlarına doğru başlayan ve 1388 yılında devam eden önemli tarihsel olaylardan bir diğeri öncelikli olarak merkezinde Mora’nın yer aldığı bazı gelişmelere karşı toplanan Venedik Senatosu’nun Osmanlı Sarayı’na elçi göndermesi ile başlayan ve sonrasında bir dizi görüşme ile devam eden süreç olup, 26 Ağustos’ta Venedik Senatosu’nun Osmanlı’ya karşı Teodoros Paleologos’un da içerisinde olduğu bir ittifak hazırlığı kararı ile sonlanmıştır[46].
Sırp kaynaklarında 1386, 1387 ve 1388 gibi farklı tarihlere yerleştirilen[47], Osmanlı kroniklerinde ise yer almayan bir diğer tarihsel olay I. Murad ile Lazar arasında Ploşnik’te gerçekleşen karşılaşma-çatışmadır. Bu olayın içeriği hususunda da kroniklerdeki veriler birbiri ile tutarlı değildir. Ploşnik’teki olayın gerek tarihi gerekse içeriğine dair kaynaklardaki farklı verilerin araştırmacıların da birbirinden farklı sonuçlara ulaşmasındaki temel belirleyici olduğu anlaşılıyor[48]. Bu noktada öncelikle altı çizilmesi gereken Ploşnik’te Osmanlılar ile Sırplar arasında gerçekleşen çatışma ile Şahin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Bosna’da yaşadığı büyük bozgunun birbirinden farklı tarihsel olaylar olduğudur. Sırp kroniklerinde I. Murad ile Lazar arasında Ploşnik’te gerçekleşen bir karşılaşmadan bahsedilmesine karşın bu karşılaşmanın Jireçek, Reinert ve Emecen’in de dikkat çektiği gibi ciddi bir savaşa dönüşmediği anlaşılıyor[49]. Osmanlı’nın yenilgisi ile sonuçlanan ve bölgedeki ilk başarısızlığı olmasına rağmen bu çatışmanın Osmanlı kroniklerinde yer bulmaması çatışmanın büyük ve kayda değer bir savaş olmadığına işaret etmektedir. Öyle ki bu olayın hemen bir yıl sonrasında (1388) gerçekleşen ve Şahin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Bosna’da yaşadığı büyük hezimet Osmanlı kroniklerinin büyük kısmında hatırı sayılır bir yer bulmuştur[50]. Âşıkpaşazâde ve Oruç Bey tarihlerinde bahsi geçmeyen büyük Bosna bozgunu, Kitab-ı Cihannüma’da geniş bir anlatıyla sunulmuş; Yenişehir’de gerçekleşen düğün ile Mısır’a giden Osmanlı elçisi Yazıcıoğlu’nun geri dönmesi aynı sürecin olayları olarak aktarılmıştır:
“Çünki Şâhîn Lala’yı akına gönderdi, ol yıl içinde kendü Yeñi - şehr’e gelüp, azîm dügün idüp, İstanbul tekfurınun kızın alup ve iki kızın dahı iki oglına alıvirdi. Veled-i kebîri, Bâyezîd’ün üç oglın sünnet itdi. Yazıcıog1ı’nı Mısır’a elçiliğe göndermişdi. Ol dahı ol esnâda gelüp, sultân-ı Mısır’dan çok armaganlar getürdi…”[51].
Neşrî’ye göre İskenderiyye (İşkodra) Tekfuru’nun önerisi ile I. Murad Şahin Lala’yı (Kavala Şahin)[52] Bosna’ya akına göndermiş, burada bir nevi tuzağa düşen Osmanlı ordusu büyük bir bozguna uğramıştır[53]. Haberi alan I. Murad’ın hiç vakit kaybetmeden büyük bir savaş hazırlığına başladığı ve veziri Ali Paşa’ya sefer emri verdiği anlaşılmaktadır: Hünkar şöyle kasd itdi ki, kış ve yaza bakmayup Laz’ı yaza çıkmaga komaya[54]. Neşrî’nin dillendirdiği bir diğer detay bu yorumu destekler içerik sunar: Hünkar dahı Anatolı’dayiken eglenmeyüp, Rum-ili’ne geçüp Edirne’de mütemekkin olup, Rum-eli’nden leşker cem’ olunca karar tutdı.[55] Sefere katılmaları için Karamanoğulları, Tekeoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları ve Saruhanoğulları gibi Türk Beylikleri’nin yanısıra haraçgüzar devletlere çağrı yapıldığı bilinmektedir[56]. Bu süreçten itibaren 1389 yılındaki Kosova Savaşı’na kadar geçen tarihsel olayları net tarihler ile takip etmek mümkün görünmese de başta Neşrî olmak üzere Osmanlı kroniklerindeki anlatılar, bu akının hızla başlayıp başarı ile devam ettiğine ve son merhalede olayların seyrine bağlı olarak Kosova Savaşı’nda Osmanlı ordusunun büyük zaferi ile sonuçlandığına işaret eder[57].
Bahsi geçen süreç Osmanlı kroniklerinde aynı içerik ve kronolojide yer almasa da temel argümanlar, XIV. yüzyıl olay-olgu-durum anlatılarının genelinde olduğu gibi tekrar eden içeriktedir. Âşıkpaşazâde ve Oruç Bey 1385-86 yılında Serez’e Saruhan’dan göçerlerin yerleştirilmesi ve Manastır’ın alınması faslından[58] sonra Kosova Savaşı anlatısına geçerler, dolayısı ile 1388 Bosna Bozgunu öncesi ve sonrasına dair herhangi bir bilgi vermezler. Enverî, Ruhî, Kemalpaşazâde, İdris-i Bitlisî, Hoca Sadeddin ve Müneccimbaşı tarihlerindeki anlatılar ana hatları ile Neşrî’de yer alan ve önceki satırlarda özetle aktarılan bilgilere benzer içerik sunarlar. İdris-i Bitlisî’ye göre Bosna’da Lala Şahin Paşa komutasındaki Osmanlı güçleri ani bir baskın sonucunda “gafil avlanmış”, 20 bin kişiden sadece 5000 kişi hayatta kalabilmiştir. Bu sırada Yenişehir’de bulunan I. Murad nikâh ve sünnet düğünü hazırlıkları ile meşgulken bu haberi almış ve Yenişehir sahrasında büyük bir ordunun toplanmasını emrederek, Vezir Ali Paşa’yı bu sefer için görevlendirilmiştir[59]. Hoca Sadeddin, Bosna seferinde İskodra Tekfuru’nun ihaneti sonrasında Lala Şahin komutasındaki Osmanlı kuvvetlerinin büyük bir bozguna uğradığı ve 20 bin askerden 5000 kadarının hayatta kalabildiğini, I. Murad’a bu bozgun haberi ulaştığında Bursa’dan Yenişehir’e geçmiş ve düğün hazırlıkları yapar durumda olduğunu ve sefer için desteğe çağırılan güçlerin Yenişehir Ovası’nda toplandığını aktarırken Heşt Bihişt’teki akış ve içeriği tekrar etmektedir[60].
Kemalpaşazâde’ye göre de Bosna Bozgunu ile Yenişehir’deki düğün aynı yıl gerçekleşmiştir[61]. Kemalpaşazâde söz konusu nikah merasimi ile birlikte gerçekleşen sünnet düğününe dair detaylarda sünnet olan şehzadeleri Yıldırım Bayezid’ın oğulları Ertuğrul, Emîr Süleyman ve Mustafa olduğunu ve bahsi geçen düğün için H. 789 tarihini bildirir[62].
Ruhî tarihinde Lala Şahin’in[63] Bosna seferi ve bu seferdeki bozguna yer verilmesine karşın Yenişehir’deki düğün ile ilgili herhangi bir anlatıya rastlanmamaktadır[64]. Ruhî’nin I. Murad’ın Bosna’daki bozgun haberini alır almaz gaza hareket üssü olarak Yenişehir’de toplanılmasını emrettiği yönündeki kaydı sultanın o tarihte Yenişehir’de bulunduğuna ilişkin diğer kronik verilerini teyid eder[65]. Metnin devamında bey ve paşaları ile oğlu Bayezid’e, çevre memleketlere (Türk Beylerine) ve haraçgüzarlara mektup gönderilip gazayı haber ve gazaya katılmaları hususunda I. Murad’ın buyruğunun bildirildiği yönündeki anlatılarda gazanın bir an evvel yapılması yönündeki vurgu dikkati çeker:
“Pâdişâh-ı İslâm, Lülü Şâhin münhezim oldugın işidicek, hemândem beglere ve paşalara emr itdi ki: Tiz askere haber eylesünler ve bir mektûb dahı oğlum Sultan Bâyezid’e göndersünler ki be-gâyet ulu gâza vardur, ol dahı gelüb gazâda bile ola, diyü. Çün etrâf-ı memâlike mektuûblar vardı, bir vech ile asker cem oldı ki kâbil-i vasf olmaya. Mecmû’ı asker gelüb Yinişehr üstinde hâzır olub müheyyâ oldılar. Bu tarafdan harâc-güzâr kâfirlere haber gönderdiler ki anlar dahı gelüb askerde bile olalar diyü…”
Her ne kadar geç dönem kaynağı olsa da Müneccimbaşı da Osmanlı kroniklerinde önceki satırlarda alıntılanan olay-anlatıların bir özetini aktarırken, Bosna bozgunu sonrası düzenlenen sefer sürecinde Pravadi, Tırnova, Yanbolu, Çerven, Şumnu ve Niğbolu gibi çok sayıda kalenin fethedildiği[66] ve Kosova civarının yağmalandığını bildirirken bu fetihleri H. 790 (M. 1388) yılına tarihler. [67]
Osmanlı kroniklerine göre H. 789 ve H. 790 gibi tarihlerle kaydedilen, literatürde de farklı tarih olasılıklıları ile tartışılan[68] Bosna Bozgunu, sonucu itibari ile I. Kosova Savaşı’na uzanan son derece önemli karar ve tarihsel olaylara zemin oluşturmuştur. Ramazan 790 (Eylül-Ekim 1388) sikkesinin basılma sebebi olarak Bosna Bozgunu’ nu izleyen büyük sefer ile aynı süreçte gerçekleştiği belirtilen düğün merasimi kabul edilebilir tarihsel olaylardır[69]. 1388 yılının 3 Eylül ile 2 Ekim arasında bir tarihte basılan sikkenin bahsi geçen tarihsel olaylar ile bağlantısının daha güvenilir bir zeminde ifade edilebilmesi için Bosna Bozgunu’ nun ve düğünün tarihi hususuna odaklanılmalıdır. Özellikle düğün merasimi için yaz aylarının tercih edilmiş olabileceği akla yatkın görünse de neticede sadece bir olasılıktır. Osmanlı kroniklerinde bahsedilen tarihsel olaylar ne yazık ki belirli bir ay ya da mevsim ile ilişkilendirmemiş, tarih bildiren kroniklerde ise 789 ve 790 tarihleri kaydedilmiştir. Şahin Paşa’nın Bosna Bozgunu sonrasında I. Murad’ın fetih harekâtı için veziri Ali Paşa’ya kışa yaza bakmayup, Laz’ı yaza çıkmağa komaya şeklindeki talimatı yaklaşan bir kış mevsimine ve bu seferin yaza kadar tamamlanması yönündeki bir hedefe işaret eder[70]. Ragusa Kroniği ise savaşın tarihine dair oldukça önemli bir veri sunar: 1388. 27 Ağustos’ta Türkler Bosna’daki Bileka’da, Voyvoda Vukoviç kumandasında, 1700 mızraklı askeri olan Bosnalılar tarafından ezildiler. Ve Türklerin voyvodası, yirmi bin mızraklı askeri olan Şan [ya da Şiain] Başia idi. Ve Türklerden ancak birkaç tanesi sağ olarak ülkesine dönebildi[71]. Ele alınan konu bağlamında söz konusu kronikteki en önemli veri Şahin Paşa kumandasındaki Osmanlı güçlerinin Bileka’da yaşadığı ve çok sayıda Osmanlı askerinin kaybına sebep olan bozgunun 27 Ağustos 1388 tarihinde gerçekleştiği yönündeki bilgidir. Ragusa kroniğinde Osmanlı kuvvetlerinin 20 bin kişi olduğu yönündeki bilginin başta Neşrî olmak üzere savaşa dair bilgi veren kroniklerdeki verilerle uyuşması kaynakların birbirini teyidi açısından kayda değerdir[72].
Reinert Bosna Bozgunu’nun I. Murad’ın dikkatini bir kez daha yeniden Balkanlara yönelttiğini ancak 1388’de herhangi bir intikam hareketine kalkışmamasının garip olduğunu belirtir. Bu noktada Osmanlı kroniklerinde I. Murad’ın bu haberi alır almaz büyük bir sefer için veziri Ali Paşa’ya emir verdiği yönündeki ortak anlatıyı yeniden hatırlamakta fayda var: Hünkâr şöyle kasd itdi-kim, kışa ve yaza bakmayup, Laz’ı yaza çıkmaga komoya ! [73]. Yalnızca Osmanlı’da değil askeri teamüllere göre de akınlar genellikle yaz aylarında planlanmaktadır. Ancak I. Murad’ın mevsim gözetmeksizin akın emri vermesi bu seferin bir anlamda Bosna Bozgunu için bir intikam ve cezalandırma seferi olduğunu ve padişahın bu eylemi bir an önce gerçekleştirmek istediğine işaret eder. Neşrî’nin anlatılarında I. Murad’ın Anadolu’da “eylenmeden” yani vakit kaybetmeden Rumeli’ye geçtiği yönündeki bilgiler ile kroniklerde Kosova Savaşı ile son bulacak akın ve fetihlerin kesintisiz olarak devam eden olaylar olarak yer bulması, I. Murad’ın sefer emrini takip eden süreçte söz konusu Balkan harekâtının başladığını düşündürmektedir.
27 Ağustos’taki bozgun haberini alan I. Murad’ın Eylül-Ekim 1388’de bu sefer için teyakkuzda olduğu ve kroniklerde yer alan anlatılardaki detaylardan anlaşıldığı kadarı ile topyekün bir fetih hareketi planladığı, Karamanoğulları, Tekeoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları ve Saruhanoğulları gibi Türk Beylikleri’nin yanısıra haraçgüzâr devletlerin bu sefere acilen davet edildiği ve ordunun Yenişehir Ovası’nda toplandığı anlaşılmaktadır. İzleyen süreçte olasılıkla 1388’in son ayları ya da 1389’un başında bu sefer başlamış olmalıdır[74].
Makalenin odaklandığı Ramazan 790 tarihli sikke ile önceki satırlarda detayları ile tartışılan tarihsel olaylar arasında bir bağlantının olup olmadığı hususunda kaynaklarda ve literatürde herhangi bir bilgi ve tartışma bulunmamaktadır. Açık olan şu ki Karacahisar Kalesi kazılarında yaygın olarak rastlanılan I. Murad’ın bu sikkesinin basıldığı tarih ile Yenişehir’deki düğün ve Bosna Bozgunu sonrasındaki gelişmeler kronolojik olarak aynı zaman dilimine denk gelir. Bu bakımdan sorulardan biri Yenişehir’deki düğün ile 790 Ramazan sikkesi arasında bir bağlantı olup olmadığı, diğer bir deyişle sikkenin bu düğün için özel olarak basılıp basılmadığıdır[75]. Kaynaklar (Osmanlı Kronikleri) doğru bilgi veriyor ise bahsedilen düğünün 1388 yılının Ağustos ya da Eylül ayında gerçekleşmiş olması gerekir. Erken dönem düğünlerinin niteliği hakkında ne yazık ki çok fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bu tarihten yaklaşık 6-7 yıl kadar önce gerçekleşen Germiyanoğlu Beyi Süleyman Şah’ın kızı ile şehzade Bayezid arasındaki düğüne dair anlatılar[76] göz önüne alındığında Osmanlı’ya komşu ve tâbi çağdaş devletlerin üst düzey temsilcilerinin katıldığı çok büyük bir organizasyon ve gösterişli bir şenlik planlandığı varsayılabilir. Osmanlı kroniklerinde I. Murad, Yıldırım Bayezid ve Yakup Çelebi’nin Bizans İmparatoru’nun kızları ile evlendiği ve Yıldırım Bayezid’in üç oğlunun sünnet düğününün de bu süreçte gerçekleştiği dışında hiçbir detaydan bahsedilmiyor. Oysa H. 783 - M. 1381-82’de gerçekleşen Bayezid ile Sultan Hatun’un düğünü Osmanlı kroniklerindeki XIV. yüzyıla dair en geniş ve detaylı anlatılardan biridir[77]. 1388 yılında Yenişehir’de gerçekleştiği belirtilen düğünde gelinlerin Bizanslı prensesler[78] olmasına rağmen Bizans kronikleri de dahil olmak üzere Osmanlı kronikleri dışındaki kaynaklarda böyle bir düğüne dair hiç bir kayıt yoktur[79]. Ne yazık ki tarihi kaynaklarda Osmanlı ve Osmanlı öncesi ya da çağdaş Türk Beyliklerinde düğün merasimleri ile ilişkilendirilen sikke basımına dair herhangi bir veriye ulaşılamamıştır. Ancak hem Ramazan ayı hem de bahsi geçen düğünler için sikke basılıp halka ve askerlere dağıtılmış olabileceği olasılık dahilinde değerlendirilmelidir.
Bu sikkelerin basılmasına dair bir diğer olasılık Bosna Bozgunu sonrasında planlanan büyük savaş hazırlığı ile ilişkili olabileceğidir. 27 Ağustos’ta gerçekleşen bozgun haberi en geç eylül ayı başında Yenişehir’de bulunan I. Murad’a ulaşmış olmalıdır. Kaynakların uzlaştığı nokta I. Murad’ın bu habere son derece üzüldüğü, hiç vakit kaybetmeden savaş kararı aldığı ve Türk Beylikleri ve haraçgüzâr devletlere bu savaşa Osmanlı’nın yanında katılmaları için davet gönderdiğidir. Açık olan şu ki Osmanlı bu süreçte, sonu Kosova Savaşı ile nihayetlenecek büyük ve kapsamlı bir sefer kararı almış ve bu karar uygulanmıştır. Ancak Ramazan 790 sikkesinin bu sürecin neresine konumlanacağı, ekonomik ihtiyaca yönelik mi yoksa bahsi geçen tarihsel olaylarla ilişkili sembolik ve temsili bir amaca mı yönelik basıldığı hususunda kesin yargılar bildirmek mümkün görünmüyor. Bu sikke grubunun bahsi geçen büyük sefer için gerekli olacak masrafların karşılanmasına yönelik bir darp olabileceği ilk akla gelen seçenek olmakla birlikte, 790 sikkesinin mangır olması ve ekonomik değerinin altın ve gümüş sikkelere oranla daha düşük bir değer ihtiva etmesi bu olasılığa ilişkin tereddütleri de beraberinde getiriyor. Ne yazık ki döneminin ekonomik ve ticaret yapısı ile ele aldığımız sikkenin de içinde olduğu I. Murad’ın diğer sikkelerinin bu ekonomik yapı içerisindeki yerini tam manası ile bilemiyoruz[80]. Bu noktada belirleyici olacak olan mangırın alım gücü yani devlet tarafından belirlenmiş değerinin tespiti önemli olmakla birlikte bu hususta dönem kaynakları herhangi bir bilgi sunmuyor.
Osmanlı kroniklerinde I. Murad döneminin ekonomik gücüne dair çıkarım sunan nadir anlatılardan birisi Sultan Hatun ile Şehzade Bayezid arasındaki düğün faslında aktarılır [81]: ……Ve “Bu kızumun birini anun oglu Bayezid’e verün” dedi. İshak Fakı’yı elçi göndürün diye emr etdi. Göndürdiler. Sürdü. Murad Han Gazi’ye geldi. Eyü atlar peşkeş getürdi. 0l zamanda altun, gümüş[82] azıdı….. Âşıkpaşazâde Germiyan Beyi’nin I. Murad’a altın ve gümüş hediyeler yerine iyi atlar hediye etmesinin gerekçesini altın ve gümüşün azlığı ile açıklıyor. Ancak ilerleyen akışta düğüne katılan Evrenos Gazi’nin altın ve gümüş tepsilerde çok değerli hediyeler sunduğundan bahseden[83] Âşıkpaşazâde dönemin ekonomisinden ziyade Osmanlı ile Germiyan arasındaki ekonomik güç farkını vurgulamayı amaçlıyor gibi görünüyor. Neşrî de Âşıkpaşazâde’nin aktarımlarına benzer bir anlatı ile I. Murad döneminde ekonomik olarak son derece güçlü bir Osmanlı tasviri sunuyor: Âhir Evrenüz Gâzî dahı pîşkeş getürdi. Sâyir esbâbdan gayrı yüz mahbûb oglan ve yüz kız-oglan câriye. Cümlesi murassa’larla ârâste. Her oglanun elinde altundan ve gümişden tebsiler. Altun tebsilerün içinde istevret tolu gümişün içinde filori. Bir veçhile saçu getürdi ki, etrâfun begleri mütehayyir oldılar. Murâd Han Gâzî dahı bunuñ getürdigini etrâfdan gelen beglere ve elçilere üleşdürdi….[84]. Diğer Osmanlı kroniklerinde de benzer bir içerikle sunulan ve Evrenos Gazi’nin temsiliyetiyle aktarılan Osmanlı zenginliği ardı arkası kesilmeyen başarılı fetihler ile elde edilen ganimetler, vasallardan alınan haraçlar ve ticaret ile elde edilen gelirler göz önüne alındığında gerçekçi görünüyor.[85] I. Murad döneminde başkent Bursa ile birlikte Keles[86], Gümülcine[87] ve Serez’de[88] ticaret yapılarının inşa edilmesi, Balkanlarda, Gümülcine, Serez ve Yenice Vardar güzergâhında bir ticaret hattı oluşturulması[89], Osmanlı Beyliği’nin bu dönemde seferlerden elde edilen ganimetlerin yanı sıra ticarete dayalı bir ekonomik organizasyona gittiğinin göstergeleridir. I. Murad dönemi öncesinde herhangi bir yerleşime sahne olmamış Tuzla’da bulunan tuz yataklarından dolayı bir külliye inşa edilmesi de[90], maden yataklarının aktif edilmesi, hammadde üretimi ve dolayısı ile ticarete yönelik uygulamalar arasındadır. Germiyanoğlu’nun 1382 yılında Osmanlı tabiyetine katılımı ile Kütahya merkezli şap[91] ticaretinin sahibi olan; Hamidoğlu topraklarının satın alınması[92] ile Akdeniz limanlarına ulaşan Osmanlı’nın bu hamleleri topraklarının genişlemesine yönelik çabalar ile birlikte ticarete yönelik hamleler olarak da okunmalıdır. 1384 ve 1387 yıllarında Venedik ve Cenevizliler ile yapılan ticarete yönelik girişim ve anlaşmalar ve ekonomik ilişkilerin bir yansımasını sunmaktadır[93]. Önceki satırlarda aktarılan ve kaynaklara yansıyan ya da mimari örnekler üzerinden takip edilen ticarete yönelik hamlelerin döneme dair kaynakların yok denecek kadar az olduğu göz önüne alındığında çok daha geniş alana yayılan ve gelişmiş bir ticari ekonomik yapının varlığını düşünmek yanlış olmayacaktır. Osmanlı mimarisinde kuruluşundan itibaren o döneme kadar görülmemiş anıtsallıkta yapıların I. Murad döneminde inşa edilmesi, ulu camilerin ilk kez yine bu dönemde ortaya çıkması, ekonomik güç ve mimar-usta-taş ocakları bağlamında organizasyon gerektiren yapıya özel tasarlanmış mimari plastik unsuların ilk defa yine bu dönemde tasarım repertuarına katılması dönemin ekonomik refahının farklı bir boyuttaki yansımaları olarak okunabilir[94].
Daha önce özetlenen ve ekonomik olarak güçlü bir yapıya işaret eden I. Murad döneminde Ramazan 790 mangırının “sadece” 1388 yılındaki sefer için ihtiyaç duyulan masraflara yönelik basılmış olduğunu iddia etmek mümkün görünmüyor. Ancak sikkenin üzerinde yer alan ve Osmanlı mangırları içerisinde ilk defa bu sikke tipi üzerinde izlenen “azze nasruhu” “Allah O’nu aziz yardımı ile galip kılsın” anlamındaki ifade sikkenin adına basıldığı I. Murad’ın iktidarında, akın, fetih ve savaş gibi eylemlerinde başarılı olunması için Allah’ın yardımına yönelik bir dua olması bu sefer ile sikke arasında bir bağlantı olabileceğini düşündürüyor. Bu bağlamda I. Murad örneğinden sonra “azze nasruhu” ifadesinin ilk kez Çelebi Mehmed’in H. 822 tarihli sikkesinde tercih edilmesi ve o tarihte Sigismund’un Balkanları işgal etme planıyla ilişkilendirilen Eflak seferi[95] son derece anlamlıdır. Azze Nasruhu tabirinin yer aldığı II. Murad ve II. Mehmed’in H. 848 tarihli sikkeleri ile aynı yıl Osmanlı tarihinde çok sayıda önemli olay olmakla birlikte o yılın en öne çıkan tarihsel olayının 28 Receb 848 (10 Kasım 1444) tarihinde gerçekleşen Varna Savaşı olması da aynı oranda manidardır[96].
Bu verilere ek olarak başta Bulgaristan olmak üzere Balkanlarda ele geçen I. Murad’a ait akçe ve mangırlar, I. Murad’ın tahta geçmesi ile başlayan ve iktidarının son yılı olan 1389 yılına kadar devam eden çok sayıda sefer ve savaşın sonrasında bölgedeki Osmanlı hâkimiyetinin yansıması olarak okunmalıdır. Dönem sikkelerinin bahsi geçen coğrafyadaki varlığı askerî, ticaret ve ekonomik etkenlerin bütünü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Balkanlarda gerçekleşen arkeolojik çalışmaların sonucunda ele geçen ve müze koleksiyonlarında yer alan Osmanlı sikkeleri hakkında yayınlarda bazı veriler olmasına karşın sikkelerin nümizmatik açıdan kapsamlı tanıtımları yapılmadığı için I. Murad dönemi sikke tiplerinin yerleşimlere göre dağılımı hususunda çıkarım yapmak en azından yaptığımız araştırmada ulaştığımız yayınlar kapsamında mümkün olmamıştır. Buna karşın literatürde yer bulan ve birçoğu arkeolojik kazı raporu niteliğindeki yayınların referansı ile I. Murad dönemi sikkelerinin ağırlıklı olarak Bulgaristan’ın kuzeyinde yer alan kentlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu yerleşimlerden Kaliakra/Keligra[97], Çirakman[98], Kastritsi[99], ve Burgaz[100] Karadeniz kıyı hattında bulunmaktadır. I. Murad’a ait sikkelerin rastlandığı Petriç[101], Provadia / Pravadi[102], Grozdövo/Köprüköy,[103] Tutrakantsi/Bıldırköy[104], Oveç[105], Vençan[106] ise Karadeniz kıyısından yaklaşık 50 km. batıda 15 km’lik bir alanda birbirine oldukça yakın konumda yer almaktadır. Bahsi geçen yerleşimler ile batı yönde aynı hatta Şumnu/Şumen[107], Preslav/Eski İstanbulluk[108], Targovişte/Eski Cuma[109], Trapezitsa[110], Gradışte[111], Ryahovets’te[112] I. Murad’a ait akçe ve mangırlar tespit edilmiştir. I. Murad’a ait sikkelerin varlığı bildirilen yerleşimlerden Cherven/Çernovi[113], Tsar Kaloyan/Torlak[114] ve Ruse/Rusçuk[115] kuzeyde Romanya sınırına yakın konumda olup, Harmanlı[116] ve Bukelon[117] ise güneyde bulunur. Bahsi geçen yerleşim alanlarının Edirne’den sonra sınır hattında konumlu Bukelon ile Filibe hattındaki Harmanlı’dan başlayarak ağırlıklı olarak Kuzey Bulgaristan’da yer alması, 1377- 1388 yılları arasında ele geçirilen yerleşimlerin ağırlıklı Bulgaristan’ın kuzeyinde yer aldığına yönelik bilgiler[118] birlikte değerlendirildiğinde I. Murad sikkelerinin dağılımı ile fetih güzergahları arasında bir paralellik dikkati çekmektedir. Bulgaristan topraklarında ilk fethedilen yerleşimlerden Filibe’de bulunmuş olan Ramazan 790 sikkesi[119] Lala Şahin Paşa’nın fethi ile birlikte I. Murad döneminde üs merkezi olarak ön plana çıkan statüsü ve H. 790 (1388) yılında gerçekleşen seferin de en stratejik merkezlerinden biri olması göz önüne alındığında I. Murad’ın diğer sikkeleri ile birlikte söz konusu sefer ile aynı tarihli sikkenin kentte ele geçmesi son derece anlamlıdır.
I. Murad dönemi sikkelerinin ele aldığımız 790 tarihli sikkesi haricinde tümünün tarihsiz olması sebebi ile sikkelerinin bulunduğu ve önceki satırlarda isimleri verilen yerleşimlerdeki tarihsel kronoloji ile doğrudan ilişkilendirmek güçtür. Ancak bu sikkelerin öncelikle söz konusu uygarlıklar ile Osmanlı arasındaki ticaretin, sonrasında periyodik olarak sefer düzenlenen bölgelere Osmanlı askerleri aracılığıyla, kentlerin fethedilmesinin ardından ise iskân edilen nüfus ile taşınması ve nihayetinde birer Osmanlı yerleşimi olmaları ile hâkim uygarlığın ana ekonomik temsili olarak bu bölgelerde karşımıza çıkması son derece doğaldır. Bahsi geçen kentlerden tümünün I. Murad döneminde fethedilmiş olması sikkelerin ilgili kentlerdeki varlığı açısından ayrıca anlamlı bir sonuç olup sikkelerin daha ayrıntılı olarak yayınlarda tanıtılması sonucunda I. Murad sikkeleri arasında Ramazan 790 tarihli sikkelerin bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise dağılımı hususundaki olası tespitler bu makalenin de amaçlarından biri olan bahsi geçen sikke ile 1388 seferi arasındaki bağlantı hususuna önemli katkı sunacaktır.
Sonuç
Karacahisar Kalesi kazılarında 2019-2022 yılları arasındaki kazı çalışmalarında ele geçen sikkelerin 281’i (7 akçe, 193 mangır) I. Murad’a ait akçe ve mangırlardan oluşur. Bu sikkeler içerisinde yer alan 40 adet Ramazan 790 tarihli mangır gerek Karacahisar Kalesi gerek de Osmanlı tarihi açısından oldukça kıymetli çıkarımlara kaynaklık eder. I. Murad döneminde basılan akçe (3 tip) ve mangırlardan (4 tip) oluşan yedi farklı tip içerisinde tarih bildiren tek sikke olan Ramazan 790 mangırı, Osmanlı dönemi boyunca tarihi ay adı (Ramazan) ile birlikte veren yegâne Osmanlı sikkesi olması açısından eşsizdir. Bahsi geçen mangır çalışmamızda iki farklı varyasyonu ile ele alınarak değerlendirilmiş, “Tip 4” ve “Tip 4a” olarak sınıflandırılmıştır. Sikke üzerinde yazılı “azze nasruhu” duasının ilk defa bir Osmanlı mangırında kullanılması ve sultanın (I. Murad) babasının (Orhan) ismine yer verilmeyen tek örnek olması bağlamında da Ramazan 790 sikkesinin Osmanlı nümizmatiği açısından ayrı bir önemi vardır.
Karacahisar Kalesi kazılarında Ramazan 790 mangırları (40 adet) ile birlikte[120] I. Murad’a ait toplamda 281 adet sikkenin bulunması ve bu sayının ele geçen sikkelerin yaklaşık %40’ını oluşturması kalede I. Murad döneminde çok yoğun bir iskân olduğuna işaret eder. Bu çıkarım I. Murad döneminde kalenin stratejik önemini koruduğu ve olasılıkla askerlerden müteşekkil yoğun bir nüfusa sahip olduğu yönünde bir başka çıkarımı da beraberinde getirir.
Ramazan 790 tarihli sikke, tarihsel bağlamda 27 Ağustos 1388 yılında gerçekleşen Şahin Paşa yönetimindeki Osmanlı ordusunun Bileka’da yaşadığı ve Bosna Bozgunu olarak bilinen Balkanlardaki ilk büyük Osmanlı yenilgisi akabinde 1388 yılının 3 Eylül ile 2 Ekim arasında bir tarihte basılmıştır. Osmanlı kaynaklarına göre bu tarihlerde Yenişehir’de I. Murad, Yıldırım Bayezid ve Yakub Çelebi Bizans İmparatoru’nun kızları ile evlenmiş, Yıldırım Bayezid’in üç oğlunun sünnet düğünü de bu süreçte gerçekleşmiştir. Bosna Bozgunu haberini düğün hazırlıkları yaparken/şenlikler sırasında alan I. Murad ivedi olarak Balkanlara sefer emri vermiş ve Osmanlı ordusu sonu I. Kosova Savaşı ile nihayetlenecek Balkan Seferine çıkmıştır.
Sikkenin basıldığı tarih itibari ile Ramazan ayı, düğünler, Bosna Bozgunu ve Balkan Seferi öne çıkan tarihsel olay ve olgulardır. Ramazan 790 sikkesinin ilgili bölümlerde tüm detayları ile tartışıldığı üzere bahsi geçen olaylardan sadece birisi ile doğrudan ilişkilendirmek ve bu yönde kesin yargılar bildirmek mümkün görünmüyor. Bu bağlamda Ramazan 790 tarihli sikkenin basılma sebepleri hususunda ulaşılan sonuçlar olasılık vurgusu ile şöyle özetlenebilir: Olasılıklardan birisi sikkede bildirilen tarihten yola çıkarak, bu mangırların Ramazan ayı ve aynı süreçte gerçekleşen düğünler için basılıp dağıtılmış olabileceğidir.
I. Murad döneminde oldukça güçlü bir ekonomik yapıya işaret eden tarihsel veriler ile mangırların ekonomik değerinin akçeye göre daha düşük olması, bu sikkelerin “sadece” 1388 yılındaki sefer için ihtiyaç duyulan masraflara yönelik basılmış olabileceği yönündeki olasılığı zayıflatır. Ancak sikkenin üzerinde yer alan “azze nasruhu” “Allah O’nu aziz yardımı ile galip kılsın” anlamındaki ifadenin akın, fetih ve savaş gibi tarihsel eylemlerde başarılı olunmasına yönelik bir dua olması 1388 Balkan seferi ile ele aldığımız sikke arasında sembolik bir bağ olabileceğini düşündürür. Sefer kararı verilen tarihin 1388 yılının Ramazan ayına denk gelmesi, bu seferin Balkanlardaki gayrimüslimler üzerine yapılması ve Osmanlı’nın fetihlerindeki temel itici gücünün gaza olduğu dikkate alındığında Ramazan ayının bu sikkede yer alması ayrıca manidardır. Arkeolojik çalışmalar sonucunda Filibe’de bulunan Ramazan 790 tarihli sikke, I. Murad’a ait sikkelerin yoğun olarak 1388’de başlayan sefer sonucunda fethedilen kuzey Bulgaristan’daki yerleşimlerde ele geçmesi, bu sikkelerin detaylı dönem analizlerinin yapılması sonucunda tespit edilmesi olası Ramazan 790 tarihli mangırlar, ele aldığımız sikke ile 1388 seferi arasındaki bağlantıya dair daha kesin yargılara ulaşılmasına katkı sunacaktır.
Kısaltmalar
AE: Aes – Bronz
AR: Argentum – Gümüş
AR: Argentum – Gümüş
TY: Tarih yok
KH: Karacahisar Kalesi