Giriş
Eski Yunan dilinde φαρμακίς[1] “pharmakis”, ilaç ya da bitkilerle çalışan ve aynı zamanda “bitki uzmanı” bir kadına işaret ederken, antik kaynaklardaki ifadeler bu kelimenin kökünün “ilaç bilgisi” anlamından türediğini göstermektedir[2] . Eril form olan Φαρμακεύς’un dişil formu φαρμακίς’in anlamı ve kullanımı hakkında en fazla bilgi, antik kaynaklarda mevcuttur[3] . Örneğin bir kadının bitki uzmanlığını ifade eden en erken hikâye Odysseia’da, πολυφαρμάκου “birçok ilacı bilen” sıfatıyla nitelendirilen Kirke’nin hikâyesidir[4] . Bu hikâyede πολυφαρμάκου terimi, Kirke üzerinden bir bitki büyücüsü olarak “birçok ilacı bilen” anlamının uzağında ve olumsuz bir çağrışımla ifade edilmiştir. Buna karşılık Homeros’ta bitkiler hakkında bilgi sahibi olan kadınlar her zaman negatif çağrışımlara sahip değildir. Bu yüzden pharmakis terimini sadece bir “büyücü” olarak tanımlamak zordur. Bu bağlamda Homeros, Ilias’ta Agamede’nin bitkiler hakkındaki bilgisinden[5] ve Odysseia’da Polydamna’nın verdiği bitkisel bilgiyi kullanan Helen’den bahsederken, onların şifacılık yönlerini öne çıkarmaktadır[6] . Kirke, Medeia gibi kadınların bitki bilgisi olumsuz ve daha çok büyü ve iksirlerle ilişkili olarak yansıtılırken, Helene ve Agamede gibi kadınların bitki bilgisi, daha pozitif ve bazen de övgüyle anlatılmaktadır. Anlaşıldığı üzere MÖ V. yüzyıldan önce bitki uzmanı kadınlar, doğrudan pharmakis olarak tanımlanmamışken bu yüzyıldan itibaren geniş bir anlam yelpazesiyle kaynaklarda yer almaya başlamıştır[7] . Diğer bir ifadeyle en temel anlamı bitkilerle ilgilenen bir kadını ifade ederken Klasik Dönem’den itibaren pharmakis, ilaç veya bitkilerden çok daha fazlasıyla ilişkilendirilir hâle gelmiştir[8] . Sonunda bitki uzmanlığıyla şifa veren pharmakis, kaynaklarda birkaç istisna dışında genellikle olumsuz çağrışımlarla “cadı” veya “büyücü” olarak tercüme edilmiştir[9] . Fakat pharmakis’in cadı gibi olumsuz çağrışımlarında bile yoğunlukla ilaç ve karışımlarla ilgilenen bir kadına işaret edilmektedir[10].
Roma’da da ilaç ve karışımlarla ilgilenen kadınlar, olumsuz çağrışımlar içeren ve daha çok cadı anlamına gelen terimlerin içine hapsedilmiştir. Cadıyı ifade eden bu terimler incelendiğinde hayli zengin bir repertuarın varlığı görülmektedir. Farklı pratiklerle ilişkili kullanılan cantatrix, praecantrix, sacerdos, vates, docta, saga, lamia, malefica ve venefica terimleri bunlardan sadece bazılarıdır[11]. Latince olan venenum[12] kelimesiyle yakın ilişkisi göz önüne alındığında venefica[13], iksir, zehir ve büyülerle ilgilenen bir kadını tarif etmek için kullanılmıştır[14]. Kaufman’a göre Venus’tan türetilmiş ve aşk iksiri anlamına gelen venenum kelimesi daha sonraki zamanlarda ilaç, zehir ve kürtaj için büyüsel ilaç olmak üzere, gerçekte üç manada kullanılmıştır[15]. Fakat çoğunlukla veneficium[16], zehirleme, büyü, sihir anlamına gelirken, venefica zehir ya da ilaç hazırlayan bir kadına atıfta bulunmak için kullanılmıştır[17]. Theophrastos, Dioscorides, Plinius ve diğer antik kaynaklar, Romalıların bitki, hayvan ve mineral kökenli çok sayıda zehir hakkında bilgi sahibi olduğunu göstermektedir[18]. Ancak zehir için büyük çoğunlukla bitkilerden ve biraz da hayvansal ürünlerden faydalanmış olan Romalılar, mineralleri kısıtlı kullanmıştır[19]. Bu yüzden venefica’yı bitkisel karışımlar hazırlayan ve Eski Çağ koşullarına göre bitki uzmanı bir kadın olarak tanımlamak daha olası görünmektedir. Nitekim Ovidius, özel bitkilerle Iason’u tuzağa düşürdüğü için Medeia’yı Hypsipyle’nin ağzından venefica olarak tanımlamaktadır[20]. Pharmakis ve venefica olarak adlandırılan Eski Yunan ve Roma Dünyasındaki bazı kadınlar, zaman zaman bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde ölümlere de neden olduklarından yargılanmış ve ağır bedeller ödemiştir.
Eski Yunan Dünyasında Yargılanan Bitki Uzmanı Kadınlar
Eski Yunanistan ve Roma’da ilaç ve büyüsel faaliyetlerle ilgilenen kadınların yargılanmaları hakkında doğrudan yasal bir düzenleme bulunmadığından bu kadınların davalarına ilişkin bilgilere ulaşmak oldukça zordur[21]. Ancak Aristoteles’in cinsiyet belirtmeden, Bilinçli olarak işlenen cinayet, yaralama, zehirleyerek öldürme, yangın çıkarma suçları Areopagos Meclisi’nde yargılanır ifadesi[22], Atina’da ilaç ve büyülerle ilgilenen kadınların da kasıtlı cinayet vakaları kapsamında, Areopagos’ta yargılanmış olabileceklerini düşündürmektedir[23]. Örneğin Aelianus, Atina’nın en eski kurumlarından olan Areopagos’ta bitki uzmanı (φαρμακίδα) bir kadının zehir kullandığı gerekçesiyle yargılandığını ve ölüme mahkûm edildiğini ancak hamile olduğu için bebeğe zarar vermemek amacıyla cezanın doğumdan sonraya ertelendiğini kaydetmektedir[24].
Zararlı ilaçlar kullanmak ve büyü yapmakla suçlanıp, Atinalılar tarafından MÖ IV. yüzyılın ortalarında dava açılarak yargılanan başka bir kadın da Lemnoslu Theoris’tir[25]. Theoris’in davası, Klasik Dönem Yunanistan’ında sözde büyücülük yapan ve ilaç hazırlayan kadınların yargılanmaları hakkında diğer vakalara oranla daha detaylı bilgi sunmaktadır[26]. MÖ IV. yüzyılda Aristogeiton’a karşı söylevi sırasında, Demosthenes’in dolaylı olarak bahsettiği Theoris, pharmakis olarak tanımlanmakta ve bu tanımlama cadılık veya büyücülüğü ifade eden olumsuz bir çağrışım içermektedir. Demosthenes dışında, Plutarkhos’un Demosthenes biyografisindeki bir pasaj ve İskenderiyeli gramerci Harpokration’un Atinalı tarihçi Philokhoros’tan yaptığı bir alıntıda da Theoris’ten bahsedilmektedir[27]. Ancak hem Plutarkhos[28] hem de Harpokration[29], Demosthenes’i referans olarak kullandıkları için Theoris’in davasıyla ilgili en erken ve en güvenilir kaynak Demosthenes’tir. Demosthenes’in ifadesine göre:
οὑτοσί—τὰ μὲν ἄλλα σιωπῶ, ἀλλ᾽ ἐφ᾽ οἷς ὑμεῖς τὴν μιαρὰν Θεωρίδα, τὴν Λημνίαν, τὴν φαρμακίδα, καὶ αὐτὴν καὶ τὸ γένος ἅπαν ἀπεκτείνατε, ταῦτα λαβὼν τὰ φάρμακα καὶ τὰς ἐπῳδὰς παρὰ τῆς θεραπαίνης αὐτῆς, ἣ κατ᾽ ἐκείνης τότ᾽ ἐμήνυσεν, ἐξ ἧσπερ ὁ βάσκανος οὗτος πεπαιδοποίηται, μαγγανεύει καὶ φενακίζει καὶ τοὺς ἐπιλήπτους φησὶν ἰᾶσθαι, αὐτὸς ὢν ἐπίληπτος πάσῃ πονηρίᾳ[30].
“… Diğer gerçekleri es geçiyorum, ilaçları ve tılsımları, bu şeyler yüzünden bütün ailesiyle birlikte idam ettiğiniz pis cadı Lemnos’lu Theoris’in hizmetçisinden alan bu kardeşti. Hizmetçi kız hanımına karşı bilgi verdi ve bu ahlaksız ondan çocuk sahibi oldu, kendisi [Eunomos] her türlü kötülüğün müsebbibi olarak, büyü yapıyor hileye başvuruyor ve epilepsi hastalarına şifa verdiğini iddia ediyor[31]”.
Bu pasajın ayrıntıları irdelendiğinde, Atina’da bir politikacı ve aynı zamanda devlete borçlu olan Aristogeiton’un yargılandığı mahkemede Demosthenes, suçlamayı haklı çıkarmak için Theoris’i özellikle hatırlatmakta ve uygulamalarının jüri tarafından nahoş karşılanmasını ister gibi bir tavır içine girmektedir. Theoris için kullandığı “pis, lekeli, kirlenmiş” anlamına gelen μιαρὰν sıfatıyla bu durumu pekiştirmeye çalışmaktadır[32]. Demosthenes’in olumsuz çağrışımlarla bahsettiği Theoris’in, Lemnoslu olduğu, MÖ IV. yüzyılda Atina’da yaşayan bir yabancı ve ayrıca hizmetçisinden bahsedildiğine göre zengin bir kadın olduğu anlaşılmaktadır. Demosthenes, ilaçları (φάρμακα[33]) ve büyülü tılsımları (ἐπῳδὰς[34]) Theoris’ten aldığını söylediği Eunomos’un, epilepsi hastalığını tedavi edebildiğini iddia ettiğinden bahsetmektedir[35]. Bu bilgi, ilaç ve büyülü tılsımları hazırladığı gerekçesiyle idam edilen Theoris’in geleneksel bir halk şifacısı olduğuna ve epilepsi hastalığı için ilaçlar hazırladığına işaret eden önemli bir ipucudur. Ayrıca verilen bu bilgiler, Theoris’in sıradan bir kadın olmadığını, mahkemenin kararını etkilemek için örnek gösterilecek kadar tanınan bir kadın olduğunu da ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan Demosthenes’in aktardıklarına göre; Eunomos’la arasında aracılık görevi yapan hizmetçisinin, aleyhinde tanıklık yapması sonucu Theoris, zararlı ilaçlar ve büyülü sözler (ἐπῳδαί) içeren tılsımlar kullandığı gerekçesiyle tüm ailesiyle birlikte idam edilmiştir[36]. Fakat Theoris’e isnat edilen suç unsurları incelendiğinde, öncelikle eski Atina’da ilaç, iksir ve tılsımların geleneksel halk tıbbının meşru birer parçası olarak kabul edildiğini unutmamak gerekmektedir. Örneğin Platon, Kharmides adındaki eserinde, Sokrates’in Trakyalılardan bir büyü çeşidi öğrendiğinden bahsetmektedir. Platon, tılsımın aslında bilinen bir yaprak olduğunu, büyülü sözler yani “epode” eşliğinde uygulandığında, mükemmel sonuç verdiğini ancak büyülü sözler olmaksızın yaprağın faydasının olmadığını ifade etmektedir[37]. Hastalıklardan kurtulmak ve korunmak için en eski dönemlerden beri yaygın bir şekilde kullanılan büyü, bitki toplayıcılarından ebelere kadar çeşitli şifacıların, Klasik Dönem’de bile kullandıkları değişik sağaltım yolları arasında yer almıştır. Bir enfeksiyon ya da hafiflemeyen ateşli hastalık gibi durumlarda, batıl çarelerin veya geleneğin en katı eleştirmenleri bile muska ve tılsımlara başvurmuştur[38]. Bu bağlamda en çarpıcı örneklerden biri, ölüm döşeğindeki durumu hakkında bilgi verilen Perikles’tir. Theophrastos’un Etik adındaki eserinden alıntı yaparak Perikles’ten bahseden Plutarkhos, Perikles hastayken, kadınlar tarafından boynuna dolanmış muskalardan nasıl uzak durduğunu görmek için gelen arkadaşlarından birine, böyle saçmalıklara katlanmak zorunda kaldığını göstermek istermiş gibi muskayı gösterdi, bunun için o gerçekten çok kötü olmalıydı[39] yorumunda bulunmaktadır. Plutarkhos, Perikles’in bu davranışı onaylamadığını ancak çaresizliğin böyle bir kabulü ortaya çıkarabileceğini ima etmektedir. Nitekim Perikles MÖ V. yüzyılın iyi eğitim almış, batıl inançlara karşı olan entelektüellerinden biridir[40]. Fakat ağrıları karşısında çaresiz kaldığında, O bile her ne kadar dönemin entellektüelleri tarafından batıl olarak kabul edilse de aslında bir çeşit plasebo etkisi yaratan bu tarz bir tedaviye boyun eğmek zorunda kalmıştır. Diğer taraftan bu pasaj, Arkaik Dönem’den Klasik Dönem’e kadar olan geleneksel halk tıbbında pratik yapan kadın şifacıların sürekliliğini de gözler önüne sermektedir. Eski Yunan Dünyasında şifalı bitkiler ve büyülerle şifa veren Medeia ile başlayan süreç, Klasik Dönem’de çoğunlukla cadı yani pharmakis olarak tanımlanan kadınlarla devam etmiştir. Kadınlar tarafından uygulanan bu tedavi yönteminin MÖ V. yüzyılda bir devlet yöneticisi nezdinde kabul edilmesi, yasak olmadığını göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Diğer bir ifadeyle Theoris ve aile üyelerinin idamına yol açan durum, büyülü söz ve tılsımdan ziyade kullanılan ilaç olmalıdır. Her bir aile üyesinin ayrı yargılanıp hüküm giydiğine işaret eden bir bilgi olmasa da infaz edilmeleri muhtemelen Theoris’in kasıtlı zehirleme suçuna ortak olduklarına kanaat getirilmesinden kaynaklanmıştır. Ayrıca infaz cezası, kurban ya da kurbanların Atina vatandaşı olma olasılığını da güçlendirmektedir. Atina’da yaşayan yabancıların (metoikoi[41]) ve kölelerin öldürülmeleri durumunda verilen en ağır ceza para veya sürgün olduğundan, Theoris ve ailesinin kurban ya da kurbanlarının Atina vatandaşı olma olasılığı artmaktadır[42]. Niyetin kasıtlı bir şekilde öldürmek olduğunun kanıtlanamadığı davalar ise beraatla sonuçlanmış gibi görünmektedir. Örneğin Aristoteles, aşk iksiri hazırlayıp bir adama verdiği için Areopagos’ta yargılanan bir kadından ve bu kadının Theoris’in aksine mahkeme tarafından serbest bırakılmasından bahsetmektedir. Aristoteles kararın gerekçesini, kadın bu iksirini, aşk için yani adamın onu daha çok sevmesini sağlamak için vermişti, enine boyuna düşünüp adamı öldürmek için değil; bu yüzden de serbest bırakıldı şeklinde açıklamaktadır[43].
Mahkemede cinayetle yargılanan kadınlardan biri de Antiphon’un Zehirleme Nedeniyle Üvey Anneye Karşı adlı savunmasında geçmektedir[44]. Dava, Philoneos’un Peiraia’daki evinde akşam yemeği sırasında arkadaşıyla birlikte zehirlenmesi, Philoneos’un hemen, arkadaşının ise 20 gün sonra ölmesi hakkındadır[45]. İlk önce aşk iksirini (ilaçlı içkiyi) ikram eden Philoneos’un metresi köle bir kadın, tutuklanarak işkenceye maruz kalmış daha sonra da cinayetten suçlu bulunarak idam edilmiştir. Ancak Philoneos’un arkadaşının gayri meşru oğlu, üvey annesini cinayetle suçlayınca dava yeniden açılmıştır. Davacı asıl sorumlunun üvey annesi olduğunu, köle kadının sadece ona yardım ettiğini hatta üvey annenin kocasını daha önce de bu şekilde öldürme girişimlerinde bulunduğunu iddia etmektedir. Davacı, ilk girişiminde üvey annesinin, içkisine zehir koyarken babası tarafından yakaladığını ancak üvey annenin bu içkinin bir aşk iksiri olduğuna babasını ikna ettiğinden bahsetmektedir. Davacıya göre Philoneos’un geneleve satmakla tehdit ettiği köle kadın da Philoneos’un aşkını geri kazandıracak bir aşk iksiri hazırlayacağına söz veren üvey anne tarafından kandırılarak plana dâhil edilmiştir. Kasıtlı öldürme iddiası söz konusu olduğundan büyük olasılıkla Areopagos’ta görülen davada, zehrin arkasındaki asıl iradenin üvey anne olduğu, zehri veren köle kadının ise sadece bir araç olarak kullanıldığı ifade edilmektedir. Davacı, ölmeden hemen önce olayı anlayan babasının, durumu kendisine anlattığından ve babasının isteği üzerine bu davayı açtığını söylemesinden başka, olay hakkındaki bilgileri nasıl elde ettiğine yönelik herhangi bir açıklama yapmamakta ve bu suçlamayı destekleyecek şahit ya da herhangi bir kanıt sunmamaktadır. Davacının konuşması, suçlamaların ardından jüri üyelerinin adalete uygun oy kullanmalarına yönelik kısa bir taleple sona ererken, oğlunun savunduğu üvey anne için bu davanın nasıl sonuçlandığı bilinmemektedir. Ancak davacının mahkemeye herhangi bir şahit ve kanıt sunamaması iddialarını zayıflatırken, üvey annenin Magna Moralia’daki kadınla aynı argümanı kullanması yani bu içkiyi kocasının aşkını yeniden kazanmak için hazırladığını iddia etmesi durumunda beraat etmiş olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir.
Roma Dünyasında Yargılanan Bitki Uzmanı Kadınlar
Eski Yunanistan’da yasa bağlamındaki belirsizliğin aksine Roma’da Cumhuriyet Dönemi’nin sonuna doğru büyü ve karışımlarla ilgilenen kadınların yargılanabileceğini gösteren Lex Cornelia de sicariis et veneficiis adı verilen bir yasa mevcuttur. Kiralık katil ya da zehirleme yoluyla meydana gelen birçok cinayet suçunun cezalandırılmasına yönelik bu yasa, MÖ 82/81’de Sulla Dönemi’nde kabul edilmiştir[46]. Roma’da ilaç hazırlayan ve büyücü olarak itham edilen kadınlar da veneficium[47] terimine bağlı olarak, cinayet ya da ağır yaralama suçlarına karıştıklarında bu yasa kapsamında yargılanmış olmalıdır. Ancak Livius’a göre, kadınların ilaç kullanımıyla ilgili yargılandıkları ilk dava, çok daha erken bir tarih olan MÖ 331 yılındaki bir salgında meydana gelen toplu bir zehirleme vakasıyla ilgilidir. Livius’un anlatısına göre:
“Önde gelen vatandaşlar aynı hastalığa yakalanıp neredeyse her durumda aynı ölümcül sonla karşılaştıklarında, hizmetçi bir kadın aedilis curulis’i olan Quintus Fabius Maximus’a geldi ve tanıklık yaptığı için acı çekmeyeceğine söz verilirse bu salgının sebebini açıklayabileceğini söyledi. Fabius bu konuyu derhâl consul’lere onlar da senatus’a iletti ve oybirliğiyle kadına zarar görmeyeceğine dair söz verildi. O zaman hizmetçi, kadınların canice uygulamalarından şehrin etkilendiğini ve zehirleri hazırlayanların sahibeler olduğunu hemen onunla giderlerse suçüstü yakalayabileceklerini söyledi. Muhbiri takip ettiklerinde bazı kadınların zehir hazırladıklarını ve bazı zehirleri de daha sonra kullanmak üzere saklamış olduklarını gördüler. Bu karışımlar forum’a taşınırken evinde karışım yakalanmış yirmi kadar sahibe de buraya getirildi. Aralarında patricii ailelere mensup olan Cornelia ve Sergia adındaki iki kadın bu karışımların faydalı olduğunu iddia etti. Ancak muhbir, onları yalanladı ve herkesin önünde bu suçlamanın yalan olduğunun kanıtlanması için karışımı içmelerini teklif etti. Kadınlar görüşmek için zaman istediler, kalabalık dağıldıktan sonra hepsi zehri içmek zorunda kaldı ve kötü uygulamaları yüzünden öldüler. Daha sonra birçok sahibe tutuklandı ve bunlardan yüz yetmişi suçlu bulundu. O güne kadar Roma’da zehirleme davası hiç olmamıştı[48]”.
Yaptıkları karışımı içmek zorunda bırakılarak idam edilen bu kadınlardan sonra zehirleme vakalarının giderek arttığına, özellikle MS I. ve II. yüzyıllara gelindiğinde zirveye ulaştığına yönelik kanıtlar mevcuttur[49]. Artan zehirleme vakaları sonucunda Roma, yasal düzenlemeler yapma ihtiyacı duymuş olmalıdır. Yine de Roma’da büyü ve iksirlerle insanlara zarar verdikleri iddiasıyla Lex Cornelia yasasına göre yargılanan kadın davalarından çok azı hakkında bilgi bulunmaktadır[50]. Bunlardan biri MS 24’te patricii sınıfından olan Fabia Numantina’nın büyü, tılsım ve iksirlerle (carminibus et veneficiis) eski kocasını delirttiği iddiasını taşıyan, İmparatorluk Dönemi’nin başındaki bir davadır[51]. Tacitus dışında herhangi bir kaynakta yer almayan bu davada, Fabia Numantina’nın beraatından bahsedilmektedir. Fabia Numantina olayı, o sırada praetor olan eski kocası Plautius Silvanus’un yargılandığı bir cinayet davasına bağlı bir şekilde anlatılmaktadır. Tacitus’tan öğrendiğimize göre, Fabia Numantina’dan sonraki karısı Apronia’yı pencereden atıp ölümüne neden olan Plautius Silvanus, kayınpederi tarafından İmparator Tiberius’un karşısına çıkarıldığında, derin bir uykuda olduğu ve hiçbir şey hatırlamadığı izlenimi vermiş hatta sorgulandığında karısının intihar etmiş olabileceğini söylemiştir. Ancak İmparator inceleme için Plautius Silvanus’un evine gittiğinde, orada kavga ve kadının itilerek öldürüldüğüne işaret eden izlere rastlamıştır. Bu kanıtlar, İmparator’un konuyu senatus’a havale etmesine ve duruşma için düzenlemelerin yapılmasına yol açmış ancak duruşma gerçekleşmeden Plautius Silvanus intihar etmiştir. Tacitus büyü, tılsım ve iksirlerle (carminibus et veneficiis) eski kocasının aklını karıştırmakla suçlanan Numantina’nın da kısa süre sonra suçsuz bulunarak serbest bırakıldığını aktarmaktadır[52].
Büyük olasılıkla Lex Cornelia yasasına göre veneficia (zehirli ilaç, iksir) kullanımından yargılanan Fabia Numantina için “veneficia”, sadece zehir bağlamında değil aynı zamanda büyü ve tılsımın “carmina[53]” dahil edildiği daha geniş bir kapsamda kullanılmıştır[54]. Lex Cornelia kanunundaki veneficia bu davada daha dolaylı bir şekilde ele alınmış ve deliliğe sebebiyet veren büyü ve iksir, bir kadının ölümüne yol açmıştır. Mahkemeye getirilen Fabia Numantina, temelde Plautius Silvanus’un cinayetten hüküm giymesini engellemek için, büyü ve iksirlerle eski kocasını yeni karısından soğutup tekrar kendisine çekme planıyla suçlanarak, muhtemelen asıl katil olarak gösterilmek istenmiştir. Ancak Tiberius’un büyük olasılıkla suçlu bularak senatus’a havale ettiği Plautius Silvanus’un intihar etmesi, Fabia Numantina’nın masum kabul edilmesini ve beraat etmesini sağlamış gibi görünmektedir.
Locusta yine Roma İmparatorluk Dönemi’nde yargılanan bitki uzmanı bir kadındır. Fakat Locusta, yargılanan diğer kadınlara göre zehirler hakkında en fazla şöhret sahibi olandır. Agrippina’nın imparator Claudius’u öldürmek için yardım aldığı kadının Locusta olduğu iddia edildiğinden, MS 54’te ilk kez bir zehir uzmanı olarak eski edebi kaynaklarda görünmektedir[55]. Agrippina, Claudius’u öldürme planları yaparken bir uzmanın yardımına ihtiyaç duymuş ve bu iş için kısa süre önce zehir kullandığı gerekçesiyle cinayetten yargılanarak hüküm giymiş olan Locusta’yı seçmiştir[56]. İmparatoriçe, Locusta’dan çok özel bir zehir hazırlamasını istemiştir. Tacitus’un ifadesine göre bu zehir …muhakeme yeteneğini bozarken ölümünü geciktiren bir karışım olmalıydı[57]. Sonuçta Claudius, mantarların içine konulan bir zehirle ya da zehirli bir mantar çeşidiyle öldürülmüş ve yerine Nero imparator olmuştur[58]. Büyük olasılıkla daha önceki suç ya da suçlarından dolayı Agrippina’nın himayesi sayesinde infazdan kurtulmayı başaran Locusta, tutuklu kalmaya devam etmiştir. Nitekim Tacitus, sarayın despotik çıkarları için uzun süredir kullanılan bir araç olduğuna değinirken, Nero Dönemi’nde de Locusta’nın tutuklu kaldığına işaret eden ifadeler kullanmaktadır. Bu bağlamda Tacitus, üvey kardeşi Britannicus’u öldürmek isteyen Nero’nun, o sırada zehirleme suçundan Locusta’yı hapiste tutan Iulius Pollio’dan yardım istediğine değinmektedir[59]. Suetonius’un anlattıklarına göre, hazırladığı ilk zehir Britannicus’u öldüremeyince Nero tarafından cezalandırılan Locusta, Lex Cornelia yasasının sonuçlarından korktuğu için düşük dozda bir zehir hazırladığını itiraf etmiştir. Bunun üzerine Nero’nun denetiminde özel bir mekanda çalışmalarını yürüttüğü anlaşılan Locusta, sonunda İmparator’un istediği etkide bir zehir hazırlamayı başarmış ve Britannicus’un hızlı bir şekilde ölümüne yol açmıştır[60]. Claudius’un ölümünden sonra Agrippina’nın himayesiyle yetinen Locusta, Britannicus’un ölümünde oynadığı rolle Nero’nun takdirini kazanmış ve hizmetine girmiştir. Nero, özel bir afla hapisten çıkardığı Locusta’ya büyük bir mülk vermiş ve sanatını öğretmesi için ona öğrenciler göndermiştir[61]. Nero’nun hizmetinde daha başka kimlerin ölümüne neden olduğu örtülü kalsa da Locusta’nın son zehirlerinden birini, Nero için hazırlandığı bilinmektedir. Nero, imparatorluğunun son günlerinde arkasındaki bütün desteği kaybettiğini anlayınca, Locusta’dan bir doz zehir istemiş O da bu isteği yerine getirmiştir[62]. Fakat daha sonra boğazına sapladığı bir hançerle intihar eden Nero bu zehri kullanmamıştır. Locusta ise yeni imparator Galba’nın emriyle zincire vurularak önce bütün şehirde ibret olması için dolaştırılmış ve MS 69’da infaz edilmiştir[63].
Sonuç
Perikles ve diğer örneklerden anlaşıldığı kadarıyla Atina yasası, epode denilen büyülü sözler ya da tılsımlarla ilgilenmemiş daha çok kasıtlı zehirleme sonucu meydana gelmiş ölüm ve ciddi yaralanma vakalarına neden olan pharmaka kullanımıyla ilgilenmiştir. Pharmakis denilen kadınlar da bu kapsamda yargılanarak cezalandırılmış ve bu cezalar genellikle infazla sonuçlanmıştır. İlaç ve karışımlar hakkında bilgi sahibi olan ve cinayetle suçlanan kadınların yargılandığı Atina yasasında kilit nokta kasıttır. Bu davalarda hazırlanan ilaçların niteliğinden çok kadınların niyetleri sorgulanmakta ve suçlu bulunmaları için kasıt aranmaktadır. Davacı, davalının niyetinin öldürmek olduğunu kanıtladığında hazırlanan ilaç zehir olarak nitelendirilirken, niyetin öldürmek olduğu kanıtlanamaz ve kadın beraat ederse hazırlanan ilaç aşk iksiri olarak değerlendirilmiştir. Aslında hem Yunanlar hem de Romalılar için geçmişe dönük olarak zehirlemeyi teşhis etmenin neredeyse imkânsız olduğu bir zamanda, zehirleme suçları nadiren kanıtlanabilmiş ya da çürütülebilmiş olmalıdır. Bu kanıtlar da ölünün cesedi üzerinde yapılan teknik incelemeler yerine ya işkence altına alınmış kölelerden ya da geleneğin yol açtığı inançlardan ve tabulardan elde edilmiş gibi görünmektedir. Bu yüzden Locusta gibi profesyoneller ayrı tutulduğunda, suçlanan ve hatta idam edilen bitki uzmanı kadınlardan çoğunun gerçekte masum oldukları varsayılabilir. Diğer taraftan pharmakon ve venenum kelimelerinin doğasında bulunan belirsizlik, kullanılan maddelerin hem çare hem de zehir olabildiğini ve zararın maddenin kendisinde değil dozajında olduğunu göstermektedir.