Giriş
Hınçak Teşkilatı, 1889 tarihli Musa Bey Olayı ve 1890 tarihli Erzurum Vakası ile istediği ölçüde Avrupa’nın dikkatini çekememiştir[1]. Teşkilat, hem karşı harekette bulunmak hem de Avrupa’nın ilgisini çekmek maksadıyla[2] , 1890 yılı Temmuz ayında[3] , Harutyun Cangülyan, Murat kod adlı Hamparsum Boyacıyan ve Mihran Damatyan öncülüğünde, Kumkapı Nümayişini organize etmiştir[4] . Alınan tedbirler neticesinde nümayişçiler dağılmış, teşebbüs akim kalmıştır[5] . Hınçak Teşkilatı’nın İstanbul’da düzenlediği ilk nümayiş[6] , Ermenilerin istediği Avrupa müdahalesi gerçekleşmeden neticelenmiştir. Nümayişi organize eden elebaşları mahkemeye sevk edilmiş, Cangülyan idama, diğerleri çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Ardından Cangülyan’ın cezası, Sultan II. Abdülhamid tarafından müebbet hapse tahvil edilmiştir[7] . Cangülyan, Boyacıyan ve Damatyan bir müddet sonra serbest bırakılmışlarsa da daha sonraki dönemlerde vuku bulan çeşitli isyan faaliyetlerine katılmışlardır[8] . Sason Olayından önce yaşanan hadiseler, Batılı devletlerin müdahalesini gerektirecek yaygınlık ve şiddetle olmamakla birlikte yapılan Ermeni propagandaları, devletlerin dikkatinin Osmanlı üzerine yoğunlaşmasına sebebiyet vermiştir[9] .
Kumkapı Nümayişi sonrasında vuku bulan Sason İsyanı, yine Hınçak Teşkilatı tarafından yabancı devletlerin müdahalesini sağlamak amacıyla düzenlenmiştir[10]. Kumkapı Nümayişi elebaşlarından biri olan Mihran Damatyan, 1891 yılı Atina nümayişinden sonra Sason’a geçip, burada bir çete kurarak halkı isyana teşvik etmiştir[11]. Yakalanan Damatyan’ın başta idamına karar verilmişse de kısa süre içinde serbest bırakılmıştır. Damatyan’dan sonra bölgenin çete liderliğine Damadyan gibi Kumkapı Nümayişi’nde önemli rol oynayan Hamparsum Boyacıyan geçmiştir. Boyacıyan, kendini Avrupalı biri olarak tanıtmış, Ermenilerin isyan etmeleri halinde tüm Avrupalı Devletlerin himayesini elde edeceklerini ve bu devletlerin bir Ermeni Devleti’nin kurulmasına destek verdiklerini söyleyerek Ermenileri tahrik etmiştir[12]. Nihayetinde Ermeni çeteleri 1894 yılında baskın faaliyetlerini arttırmış, yapılan propaganda Sason’un birçok noktasında vuku bulan çeşitli ayaklanmalar şeklinde etkisini göstermiştir[13]. Bu olaylar üzerine 1894 yılı Ağustos ayında bölgeye giden askeri birlikler ile isyancılar arasında çatışma yaşanmıştır. Boyacıyan ve arkadaşları sağ olarak ele geçirilmiş, isyan 1894 yılı Eylül ayında sona ermiştir[14]. Sason İsyanı sonrası Avrupalı Devletler, Ermeni ve diğer Gayrimüslim unsurların huzur ve güvenliklerini bahane ederek Osmanlı Devleti’ne müdahale etmeye başlamışlardır[15]. Zira isyan neticesinde Avrupa’da Osmanlı aleyhtarı büyük bir propaganda başlamış, çatışmalarda ölen Ermenilerin sayıları olduğundan çok daha fazla gösterilmiş[16], olaylar gazeteler vasıtasıyla abartılarak kamuoyuna duyurulmuştur[17]. Özellikle İngiliz matbuatının liberal ve muhafazakar önde gelen pek çok gazetesinde, günlerce spekülatif haberler kaleme alınmış, ölen Ermenilerin sayılarıyla ilgili birbirleriyle tutarsız, ütopik rakamlar paylaşılmıştır[18]. Yaşanan gelişmeler neticesinde Sason İsyanı, Hınçakistler tarafından teşkilatları ve Ermeni davası için büyük bir zafer olarak görülmüştür[19].
Sason İsyanı’ndan yaklaşık 1 yıl kadar sonra 1895 yılı Eylül ayında, Hınçak Teşkilatı, Sultan II. Abdülhamid’in reform programlarına karşı takındığı tavrı protesto etmek amacıyla Bab-ı Âli Nümayişi organize etmiştir[20]. Nümayiş esnasında Ermenilerin taşkınlık yaparak silah kullanmaları, Binbaşı Server Beyi ve birkaç eri şehit etmeleri üzerine polis ve jandarma ateş açmıştır. Olay neticesinde çeşitli yerlere kaçan Ermeniler, geçtikleri yerlerde halka rastgele ateş açmışlardır. 30 Eylül’ü takip eden günlerde de olaylar devam etmiştir. Bazı muhitlerde Ermenilerle Müslümanlar arasında çatışmalar yaşanmıştır[21]. Bab-ı Âli Nümayişi’nden sonra Anadolu’nun pek çok noktasında Trabzon, Bayburt, Gümüşhane, Erzurum, Van, Bitlis, Sivas, Diyarbakır, Muş, Harput, Urfa ve Adana’da birçok olay vuku bulmuştur[22].
1896 yılı Ağustos ayına gelindiğinde bu sefer Taşnak Ermeni Komitesi’nin İstanbul şubesine mensup komitelerince Osmanlı Bankası Baskını gerçekleştirilmiştir[23]. Komitenin Osmanlı Bankasını seçmesinin nedeni ise banka yönetiminin İngiliz ve Fransızlara ait olması idi. Zira bu vesile ile komiteciler, yabancı devletlerin müdahalesini daha esaslı bir biçimde sağlayacak ve Osmanlı Devleti’nden taleplerini yabancı devletler vasıtasıyla elde edebileceklerdi[24]. Yapılan hazırlıklar neticesinde Osmanlı Bankası Baskını, 26 Ağustos günü gerçekleştirilmiş, banka binası kısa süre içinde ele geçirilmiştir[25]. Pek çok kişi esir alınmış ve belirttikleri taleplerinin yerine getirilmesi aksi takdirde bankayı havaya uçuracakları bildirilmiştir. Birçok talebin yer aldığı listede siyasi suçlardan dolayı mahkûm edilen Ermenilerin affedilmesi hususu da yer almıştır[26]. Nihayetinde Osmanlı Bankası Genel Müdür Sir Edgar Vincent ile Rus Sefareti Baştercümanı Maximof, Saray’a giderek konunun çözüme kavuşturulması için aracı olmuşlardır. Görüşmeler neticesinde Ermeni komitacıların Osmanlı topraklarından serbest çıkışları garanti altına alınmıştır. Banka’daki 17 komitacı, Maximof ile birlikte bankadan ayrılıp Edgar’ın yatı vasıtasıyla Fransız Gemisiyle Marsilya’ya hareket etmişlerdir. Banka baskını bu şekilde sona ermiştir[27].
1878 tarihli Berlin Antlaşması sonrasında, Osmanlı Devleti’ndeki Gayrimüslim ve Müslim unsurlar arasında muhalif siyasi hareketler artmış, birçok nümayiş, isyan hareketleri vuku bulmuş ve neticesinde hapishane ve tevkifhanelerdeki siyasi suçlu sayılarında artış meydana gelmiştir[28]. Sultan II. Abdülhamid siyasi atmosferin etkisiyle; 1879, 1884, 1891[29], 1893, 1894[30] ve 1895[31] yıllarında siyasi suçluları kapsayan kısmi ve umumi af ilan etmiştir[32]. Özellikle siyasi krizlerden sonra çıkarılan umumi afların amacı siyasi suçlara karışan kişileri affetmek suretiyle toplumun sükûnetini sağlamak, huzursuzlukları neticelendirmek olsa da[33] ilan edilen aflar tedhiş hareketlerini, yaşanan huzursuzlukları müspet manada neticelendirememiş, sükûneti sağlayamamıştır. Hatta değinildiği üzere bu tarihlerde Ermeniler ve Müslümanlar arasında yaşayan huzursuzluklar şiddetini arttırmış, huzursuzluklar 1896 yılının Ağustos ayında gerçekleşen Osmanlı Bankası Baskını ile hadd safhaya çıkmış ve hapishanelerdeki siyasi mahkûmların sayısı epeyce artmıştır[34].
1. Ermeni Patrikhanesi’nin Af Talebi ve Affın İlanı
1896 yılı affından yaklaşık bir yıl kadar önce Ermeni siyasi mahkûmlara yönelik umumi bir af ilan edilmişti[35]. Ancak bu aftan 1896 yılı affına kadar geçen süre dâhilinde hapishanelerdeki Ermeni siyasi mahkûmların sayıları yeniden artmıştı. Bu artış üzerine Ermeni Patrikliği, Ruhani ve Cismani Konsey Üyeleri, İstanbul ve taşra hapishanelerinde bulunan Ermeni siyasi mahkûmların affedilmeleri için sarayın kapısını çalmışlardır. Ermeni milletinin, bazı şeytani devrimcilerin eylemlerine katılmadığını ancak bu devrimcilerin kendilerinden daha cahil ve aptal birçok insanı istihdam edip, kendilerine kalkan olarak kullandıklarını belirtmişlerdir. Hapishanelerdeki Ermenilerin ailelerinin ise çok sefil durumda olduklarını bildirmişlerdir[36]. Sadarete sundukları darâat-nâmede Avrupa’da ve Osmanlı Devleti dâhilinde bir araya gelen bozguncuların dağıtılacağı ve İstanbul’da iki defa vuku bulan kötü halin[37] bir daha yaşanmayacağını temin etmişlerdir[38]. Ayrıca mahkûm ve mevkufların acınası durumlarının devletin şefkatini harekete geçireceğini, bu nedenle de Sultan II. Abdülhamid’den hapishanelerdeki Ermenileri affetmesi için rica etmeye, af dilemeye geldiklerini belirtmişlerdir. Affın aşağıdaki şartlar altında tüm Ermenilere bahşedilmesini talep etmişlerdir.
1. Ermeni mahkûmlar bundan böyle sadık olacaklardır ve sadık bir ruhun gerekliliklerine aykırı hiçbir şey yapmayacaklarına yemin edeceklerdir. İstanbul’da hapsedilmişlerse Patrik’in önünde ve vilayet hapishanelerinde hapsedilenler de bir piskopos vekili önünde bu yemini etmelilerdir.
2. Patrikhane ve Karma Konsey (Ruhani ve Cismani Konsey), millet adına aftan yararlanacakların tahliyeleri için yemin etmelerini sağlayacaklarını garanti eder.
3. Mahkûmlar arasında kötü üne sahip olan provokatörler, hükûmet tarafından belirlenecek yerlere taşınacak, sürgün edileceklerdir. Bu kişiler pişmanlıklarını kanıtlayıncaya kadar gönderildikleri yerde hapsedileceklerdir.
4. Komiteler ortadan kalkacaktır[39].
Sultan II. Abdülhamid, af talebinin incelenmesi üzerine konuyu Meclis-i Vükela’ya havale etmiştir. Meclis-i Vükela’da yapılan görüşmeler neticesinde bir mazbata kaleme alınmıştır. Mazbata da hapishanelerdeki Ermenilerin büyük bir kısmının, fesat komitesi tarafından yoldan çıkarıldıklarının doğru olduğu, suçluya verilen cezanın suçu ve zararlı niyetiyle orantılı olması gerektiği, bu davada suçluların, bozguncular tarafından düzenlenen projelerin cezai niteliğinin farkında olmadıkları belirtilmiş ve patrik, ruhani ve cismani konsey üyesi hitabında öngörülen şartlara tabi olarak, af ilanının Sultan için adalet ve adalet ruhuna uygun olacağı kanısında olduklarını bildirmişlerdir.
Yapılan görüşme ve alınan kararlar neticesinde af, 1896 yılı Aralık ayında ilan edilmiştir. Affın, İstanbul ve vilayetlerde, Müslim-Gayrimüslim fark etmeksizin tüm siyasi mahkûm ve mevkuflara uygulanması, son olaylarla ilgili şüphelenilen kişileri de kapsamasına karar verilmiştir. Aftan yararlanan mahkûm ve zanlıların belirtildiği gibi yemin etmeleri, patrik ve konseyin güvencesi altında ve polisin gözetiminde kalmaları hususu kabul edilmiştir. Ayrıca komitelerin imha edilmesi ve idam cezası alanların da kötü yollarından dönene (ıslah-ı nefs edilinceye) kadar belirlenen kalelerde kalmaları, ticaret ve sanayi için istihdam edilebilmeleri kararlaştırılmıştır[40]. Affa mazhar olacak kişilerin fotoğraflarının çekilmesi, daha sonraki süreçte polis, jandarma vesaire gibi hizmetlere alınmalarına müsaade edilmemesi, İstanbul ve taşrada aftan yararlanıp salınan kişilerin polis ve jandarmalar tarafından takip edilmesi, en küçük hâl ve hareketlerinin dahi gözden kaçırılmaması emredilmiştir[41]. Bu nedenle aftan yararlanan kişilerin fotoğraflarının, müracaat olunmak üzere her tarafa gönderilmesi ve birer suretlerinin de Sultan II. Abdülhamid’e takdim edilmesi istenmiştir[42]. Fotoğraf makinası olmayan mahallerde ise tahliye edilen kişilerin eşkâllerinin çizilmesinin kâfi olduğu belirtilmiştir[43]. Ayrıca af ilanıyla birlikte, aftan önceki bir tarihte iğtişaşa katılmak suçuyla, kimsenin tevkif edilmeyeceği vilayetlere bildirilmiştir[44].
İlan edilen af, murahhaslıklarla kiliselere bildirilmiştir. Af ilanı sonrasında Ermeni Patrikliği, Padişah’a şükranlarını iletmiş[45], Edirne Ermeni Kilisesi’nde de Sultan Abdülhamid adına şükran toplantısı düzenlenmiştir[46].
2. Avrupalı Devletlerin Affın İcrasına Yönelik Baskıları
Af ilanından hemen sonra Avrupalı Devletlerin İstanbul’daki Büyükelçileri, Osmanlı Devleti’nin durumu ve yapılması öngörülen reformların icrasıyla ilgili büyükelçiler toplantısı düzenlemişler[47], affın icrasına yönelik yaşanan gecikmeyle ilgili itirazlarını dile getirmişlerdir. Toplantıda af konusunu gündeme getiren Rusya Maslahatgüzarı Nelidov, İstanbul’daki hapishanede 500 kişinin bulunduğunu ve sadece 123 kişinin serbest bırakıldığını, her gün ortalama 10-12 kişinin serbest kaldığını belirtmiştir. Affın uygulanması sırasında sıkıntılar çıkarıldığını; serbest bırakılan mahkûmların çoğunun evlerine dönmeye zorlanırken, diğerlerin de Kuzey Afrika’daki Trablus’a sürüldüğünü iddia etmiştir. Nelidov’un konuşması üzerine toplantıda bulunan altı ülkenin temsilcileri[48], 4 Ocak 1897’de tercümanları vasıtasıyla Hariciye Nezareti’ne sundukları ortak bir bildiri hazırlamışlardır[49].
Bildiride özetle, Osmanlı makamları tarafından affın uygulanma şeklinin, bu nezaket tedbirine zarar verdiği, affın yavaş ve kısıtlı bir şekilde uygulandığı, affın icrasına yönelik tüm yetkililere af ilan edildiğinin bildirilmesi, Ermeni mahkûm ve tutukluların derhal serbest bırakılması için emir verilmesi talep edilmiştir. Ayrıca büyükelçilerin tercümanları, Hariciye Nazırı Tevfik Paşa’ya 30 Aralık 1896 tarihi itibarıyla İstanbul’daki 500 Ermeni’den sadece 100’ünün serbest bırakıldığını, serbest bırakılanlardan bir kısmının (sürgün münasebetiyle) ailelerini ve işlerini bırakmaya zorlandığını, vilayetlerin bazı bölgelerinde ise yerel makamların çeşitli nedenlerle mahkûmları serbest bırakmayı reddettiklerini iletmişlerdir. Tevfik Paşa ise Padişah’ın af kapsamında yetkililere gerekli emirler verdiğini, Ermenilerin başkentte serbest bırakılacağını, ayrıca sadece İstanbul’da geçim kaynağı olmayan ve akrabaları bulunmayan Ermenilerin İstanbul’dan uzaklaştırılacaklarını ifade etmiş yine de konuyu sadrazam ve saraya ileteceğini bildirmiştir. Paşa bir sonraki görüşmede başkentteki Ermenilerin tamamının serbest bırakıldığını ve diğer bölgelerdeki Ermeni siyasi mahkûmların derhal salıverilmesi için vilayet makamlarına kat’i emirler verildiğini ifade etmiştir. Tercümanlar af kapsamının Osmanlı ülkesinden kaçan Ermenileri de içine alacak şekilde genişletilmesini talep etmişler, firarilerin serbestçe geri dönmelerine izin verilmesini istemişlerdir. Paşa, Padişah’ın bu konuyu çoktan dikkate aldığını ve Meclis-i Vükela’nın konuyla ilgili Patrikhane ile iletişim halinde bulunduğunu, olumlu bir kararın yakında alınacağını ve kararın ardından durumun büyükelçiliklere yazılı olarak bildirileceğini tercümanlara iletmiştir. İngiliz Büyükelçi Sir P. Currie, firarilere bahşedilecek af kapsamında devrimci ajanların ülkeye girebileceklerine dikkat çekmiş, Bab-ı Âli’nin bu hususta çekincelerinin olduğunu belirtmiştir[50].
3. Affın İcrası: Vilayetlerden Tahliye Edilen Siyasi Suçlu ve Zanlılar
İlan edilen af, Ermeniler arasında hüsn-ü tesir oluşturmuşsa da firar eden Ermeniler hakkında adliye cihetinde kanuni muamelelerin devam etmesi ve idam cezası alıp, cezası kalebentliğe tahvil edilenlerin Trablusgarp’a sürgün edilecek olmaları bazı problemlere sebebiyet vermiştir[51]. Bu durum Düvel-i Sitte Büyükelçilerini rahatsız etmiş, büyükelçiler Trablusgarp’a gönderilecek suçluların bölgenin havasıyla uyum sağlayamayacaklarını, sonucun felakete neden olacağını belirterek bu kişilerin cezalarını bulundukları yerlerde veyahut yakın ve münasip mahallerde çekmelerini talep etmişlerdir[52]. Ayrıca vilayetlerden merkeze gönderilen yazılarda da suçluların kalebentlik cezalarının icrası için Trablusgarp’a gitmelerinin oldukça zor olduğu ve bu haberin herkesin işiyle, gücüyle iştigal etmesine mani olduğu belirtilmiştir[53]. Yapılan görüşmeler neticesinde yalnız Dersaadet Hadisesi’nden dolayı idama mahkûm edilenler ile İstanbul’daki Umumi Hapishanede bulunan kişilerin Trablusgarp’a gönderilmesine diğerlerinin ise bir sonraki emre kadar mahpus bulundukları kalelerde tutulmalarına karar verilmiştir[54]. Firariler ile ilgili olarak da bu kişilerin idam cezası almaları halinde ilelebet firarda kalacakları ve kötü amaçlar doğrultusunda çalışabileceklerinden, firarilerin de aftan yararlanmalarının münasip olacağı belirtilmiştir[55]. Bunun üzerine zanlı ya da mahkûm olarak firarda bulunan Ermeni eşkıyasının belirtilen süreler dâhilinde ülkeye dönmeleri halinde cezadan muaf olacakları ve gelmeyenler hakkında ise takibat-ı kanuniye icra kılınacağı murahhaslara tebliğ edilmiştir. Firarda bulunanlar arasında idam cezasıyla mahkûm olanların da muvakkaten kalebent edilerek aftan yararlanmalarına karar verilmiştir[56]. Firarilerin hükûmete gelip ispat-ı vücut etmeleri için 1 ay süre verilmiş[57], sonradan bu süre uzatılmıştır[58]. Düvel-i Sitte Büyükelçileri adına Avusturya Büyükelçisi, af sonrası ecnebi memleketlerde bulunanların ülkeye dönüşlerinde bazı zorluklar yaşadıklarını beyan etmiş, bazı bozguncu ve anarşistler haricindeki şahıslara kolaylık gösterilmesini talep etmiştir[59]. Yapılan görüşmeler neticesinde ticaret ve zanaat icra etmek maksadıyla ülkeye gelecekler ile İstanbul’a giriş yapacak olanların hal ve hareketlerinde şüphe emaresi görülmeyenlere kolaylık gösterilmesine karar verilmiştir[60]. Anarşist ve bozguncu olanların ise geldikleri mahallere iade edilmesi kararlaştırılmıştır[61]. Hemen akabinde iğtişâş zamanı ve sonraki tarihlerde Şark-ı Rumeli’ye giden bir kısım Ermeni, İstanbul’a ve ticaret yapmak için Edirne, Selânik ve Dedeağaç’a gitme talebinde bulunmuşlardır[62]. Bu kişilerin aftan yaralanmaları münasip görülmüştür[63].
Affın icrasına yönelik merkezde tartışmalar devam ederken İngiliz Büyükelçi Currie, vilayetlerdeki temsilcilerinden tahliye edilen şahısların sayılarına yönelik bilgi talep etmiştir. Ankara, Halep, Beyrut, Bitlis, Diyarbakır, Adana, Bursa, Erzurum, Mamuretü’l-Aziz, Sivas, Trabzon, Van Vilayetleri ve Kudüs Müstakil Sancağı, Rodos Sancağı’nda bulunan İngiliz temsilciler, gerekli bilgileri büyükelçiliğe göndermişlerdir[64].
İstanbul’da af kapsamında tahliyeler hızlı bir şekilde icra edilmiş, merkezde aftan yararlanan tüm mahkûmlar, 1897 yılının Ocak ayında tahliye edilmişlerdir[65]. İstanbul’da aftan yararlanan tüm şahıslar Patrikhaneye teslim edilmiş, merkezle herhangi bir ilişiği olmayan taşralı Ermenilerin de yemin etmek ve kefalete bağlanmak üzere Patrikhaneye teslim edilmesine karar verilmiştir[66].
a. Halep Vilayeti
1896 yılı affı çerçevesinde Halep’te 141 Ermeni tahliye edilmiştir[67]. Süveydiye’nin (Samandağ) Hacı Habibtu/Habiblü Köyü’nden 5 kişi, Yoğun-oluk (Jaghoor Olooklu) Köyü’nden 22 kişi, Kebusiye Köyü’nden 22 kişi, Keseb Köyü’nden 32 kişi tahliye edilmiştir. Süveydiyeli mahkûmlar, Hınçak ajanlarına yardım ve yataklık etmek, köylerinde barındırmak suçuyla hapsedilmişlerdi. İskenderun’dan 5 kişi, Antep’ten 3 kişi, Beylan’dan 4 kişi, Zeytun’dan 4 kişi tahliye edilmiştir. Zeytun’da serbest bırakılan şahıslar, serbest kaldıktan sonra İngiliz Konsolosluğuna giderek silah satın almak üzere para talep etmişlerdir[68]. Ermeni mahkûmların serbest kaldıktan sonra İngiliz Kraliyetini temsilen Halep Vilayeti’nde bulunan İngiliz Konsolosluğuna gidip böyle bir talepte bulunmaları Ermenilerle İngiltere arasındaki Osmanlı aleyhine olan illegal ilişkilerinde açık bir göstergesidir. Anlaşılan o ki Ermeniler ve İngilizler arasındaki ilişkiler o kadar samimidir ki serbest bırakılan şahıslar alelade bir şey talebinde bulunuyormuş gibi İngiliz Konsolosluğu’ndan silah alabilmek için para talebinde bulunabilmişlerdir. Bu da bir açıdan Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı giriştikleri eylemlerde güvendikleri dış kaynaklı siyasi mercilerin hangileri ve kimler olduğunu ortaya koyması bakımından dikkat çekici bir argümandır.
Yine Halep Vilayeti’nden Harputlu 2 kişi, Haçinli 1 kişi, Muşlu 1 kişi, Adana Vilayeti’ne bağlı Çokmerzimen’den (Tchookmerzveni) 1 kişi, Elbistanlı 1 kişi aftan yararlanmışlardır[69]. Halep’den 6 kişi[70] aftan yararlanarak serbest kalmış, bu kişilerden Hınçak Teşkilatı üyesi olan Agop Assadoorian; Aghasse ve diğer Hınçak liderlerinin yaptıkları girişimleri açıklayan bir itiraf mektubu yazmış ve İngiliz Konsolos Barnham’ın belirttiği üzere itirafında pek de gerçekçi olmayan bir şekilde Halep ve Ayntap’da bulunan ve Zeytun’daki ayaklanmaya yön veren birçok Ermeni’yi kınamıştır. Assadoorian ve kendisi gibi bir provokatör olan erkek kardeşi Ashjian birlikte sürgün edilmişlerdir. Ayrıca 1’i Rus pasaportuna sahip 9’u Ermeni pasaportuna sahip Hınçak Teşkilatı üyeleri, Süveydiye’deki köylülerle birlikte 8 Mayıs’ta tutuklanarak Halep’e getirilmişlerdir. Serbest bırakıldıkları gün Osmanlı topraklarından defedilmişlerdir.
skenderun Hapishanesi’nden 3 kişi, Urfa Hapishanesi’nden 5 kişi, Maraş Hapishanesi’nden 14 kişi tahliye edilmişlerdir. Maraş’ta tahliye edilen ve Hınçak Teşkilatı’nın azılı bir üyesi olan Papaz Der Ghevont, yaptığı itiraflardan dolayı Agop Assadoorian’ı kınamıştır. Yine serbest bırakılanlardan Papaz Der Barthoghomas, Zeytun İsyanı dışında Andırın, Yenice, Kale ve Geben İsyanlarında aktif bir şekilde yer almıştır. İngiliz Konsolos Barnham, papazın yeniden tutuklandığını bu durumun ise affın ihlali olduğunu belirtmiştir[71]. Aftan yararlanarak hapisten çıkan Haçinli bir Ermeni ise üzerinde 3 kat asker, Çerkez ve Arap elbisesi bulunmuş ve İskenderun’da derdest edilmiştir[72].
Halep Vilayeti’nin Süveydiye bölgesine giden 4 Hınçak üyesi, bölgede herhangi bir probleme mahal vermemeleri için önlem amaçlı tutuklanmış ve af ilanıyla birlikte tahliye edilmişlerdir[73]. Süveydiye’de sorun yaratan Ermenilerden bazıları af kapsamında serbest bırakılmışlarsa da bölgede meydana gelen huzursuzlukların kaynağının araştırılması amacıyla Halep Valisi, Hukuk Reisi Başkanı Mustafa Nedim Efendi’yi bu konuyu soruşturmak, rapor etmek ve tavsiyelerde bulunmak üzere Antakya’ya göndermiştir[74].
Ermeni Patrikliği Zeytun’da mahkûm ve mevkuf olan 12 Ermeni’nin aftan yararlanamadıklarını bildirerek, bu kişilerin biran önce tahliye edilmelerini istemiştir[75]. Maraş Mutasarrıflığı ise bu kişilerin iğtişaştan sonra katl, cerh, gasp gibi çeşitli suçlara karıştıklarını, affın bu kişileri kapsamadığı için tahliye edilmediklerini bildirmiştir[76]. Tesri-i Muamelat Komisyonu da bu kişilerin aftan yaralanamayacaklarına karar vermiş ve durumun Patrikhaneye bildirilmesi istenmiştir[77].
b. Bitlis Vilayeti
Bitlis Vilayeti’nde özellikle 1890’lı yıllarda yaşanan huzursuzluklarla birlikte iğtişaş, gün be gün artmış, sükûnet sağlanamamıştır[78]. Bitlis’teki en üst düzey dini görevliler dahi olaylara mahal vermek suçuyla yargılanmışlardır. Bitlis’teki Ceza İstinaf Mahkemesi, Bitlis Piskoposunu komplodan suçlu bulmuş ve piskoposu idama mahkûm etmiş, Temyiz Mahkemesi bu kararı onamıştır. Bahşedilen umumi af çerçevesinde ise piskoposa verilen idam cezası, muvakkat kalebentliğe tahvil edilmiştir[79]. Vilayetteki diğer siyasi suçlular ise af ilanı sonrası serbest bırakılmışlardır. Bitlis Sancağı’ndan 12 Ermeni ve 40 Kürt, Muş Sancağı’ndan da 4 Ermeni tahliye edilmiştir[80]. İngiliz Büyükelçiliği tarafından Bitlis Vilayeti’nde aftan yararlanması gereken mevkuf Ermenilerin hala tahliye edilmedikleri belirtilmiş, gereğinin icrası için durumun mahalline bildirilmesini talep edilmiştir[81]. Yapılan incelemeler neticesinde İngiltere Büyükelçiliğinin bahsettiği Ermenilerin, Bakkalyan Kiğork adlı şahsı katl kastıyla yaraladıkları, bu kişilerden sadece birinin cezasını ikmal ettiğinden tahliye edildiği tespit edilmiştir[82]. 30 Ocak 1897 tarihi itibariyle Bitlis Hapishanesi’nden 70 Ermeni aftan yararlanmış ve Bitlis Hapishanesi’nde herhangi bir siyasi suçlu kalmamıştır. Bitlis Vilayeti İngiliz Yardımcı Konsolosu Monahan, ilgili tarih itibariyle Muş’ta af kapsamında tahliye edilmesi gereken iki ya da üç mahkûm olduğunu, Hizan’da da tahliyesi gereken siyasi mahkûmlar olduğu şekilde duyumlar aldığını bildirilmiştir[83].
Sason Olayı nedeniyle tevkif edilen kişiler de aftan yararlanarak tahliye edilmişlerdir. Sason Olayına karışan Murat isimli şahıs ile refikleri aftan yararlanmışlardır[84]. Sason Olayı müdahillerinden Muş Piyade Kışlasında tutuklu bulunan bazı Ermeniler de firar etmişlerdir. Firarilerin gelip teslim olmaları durumunda, idam cezası alanlar haricindekilerin tahliyelerine, idam cezası alanların da cezalarının kalebentliğe tahvil edilmesine karar verilmiştir[85].
c. Diyarbakır Vilayeti
1896 yılı umumi affı ilan edilir edilmez Diyarbakır Hapishanesi’nde bulunan tüm Hıristiyan mahkûmların tamamı aftan yararlanarak tahliye edilmişlerdir[86]. Bu kapsamda 4 Ermeni, 20 Müslüman mahkûm affedilmiş ve Diyarbakır Hapishanesi’nde herhangi bir siyasi mahkûm kalmamıştır[87]. Vilayet merkezinin dışında Mardin Hapishanesi’nde bulunan 1’i Protestan papaz ve 2 arkadaşı da aftan yararlanarak 30 Aralık 1896’da tahliye edilmişlerdir[88]. Palu Kazası’nda Ermeni meselesinden dolayı tutuklu olan 7 Müslüman[89] ile Protestan ve Süryani Kadim Cemaatlerinden 3 kişi aftan yararlanmışlardır[90]. Maden Sancağı’nda ise bazı Ermeni mahkûmlar bulunmakla birlikte Diyarbakır Valisi, mahkûmlardan yalnızca ikisinin siyasi mahkûm olduğunu, bu kişilerin 4-5 yıl önce İstanbul’da olaylara karıştıkları için tutuklandıklarını belirtmiş[91], bu şahısların serbest bırakılıp bırakılmayacakları konusunda bilgi almak için merkeze başvurmuştur[92].
Af ilanı sonrası siyasi suçlar nedeniyle mahkûm olmayan pek çok kişi, aftan yararlanmak, bir nevi fırsattan istifade etmek için af talebinde bulunmuşlardır. Bu olaylardan biri de Diyarbakır Vilayeti’nde yaşanmıştır. Diyarbakır Vilayeti’nde, İbrahim ve Yakup adlı şahıslar refikleriyle birlikte ahalisi Müslüman olan Şekerli Karyesine saldırmış, köylülerin eşyalarını gasp etmişler, bu nedenle 3 sene kürek cezasına mahkûm edilmişlerdir. Af ilanı sonrası aftan istifade etmek istediklerini arz eden bir arzuhal yazmışlardır[93]. Ancak bu kişilerin mahkûmiyetleri Ermeni meselesi nedeniyle olmadığı, şekavet neticesinde olduğundan aftan yararlanamayacaklarına karar verilmiştir[94].
d. Sivas Vilayeti
1896 yılı affından önce Sivas Vilayeti Hapishanelerinde toplamda 479 kişi bulunmakta idi. Bunlardan 62’si Hristiyan mahkûm, 145’i yargılanmayı bekleyen Hristiyan, 272’si ise mahkûm ve yargılanmayı bekleyen Müslümandı[95]. Af sonrası İngiltere Büyükelçiliği, Sivas’ta mahpus bulunan 140 Ermeni’den 60’ının politika töhmetiyle, 25’inin de idam cezasıyla mahkûm olduklarını beyan etmiş, tamamının umumi aftan faydalanmaları gerektiğini belirtmiştir[96]. Afla birlikte Sivas Vilayeti’nde 176 Ermeni tahliye edilmiştir. Kaçan 7 Ermeni, gıyaben kınanmıştır. Sivas Valisi, firarilerin teslim olmaları halinde aftan yararlanabileceklerini belirtmiştir[97]. Firari Ermeniler ile ilgili de af nedeniyle herhangi bir takibat yapılmamasına karar verilmiştir[98]. Zile Kazası’nda mevkuf bulunan 18 Ermeni tahliye edilmiştir[99]. Sivas Valisi, hapishanede siyasi suçtan dolayı tutuklu kimsenin kalmadığını bizzat İngiltere’nin Sivas Yardımcı Konsolosu Bulman’a iletmiş, Ermeniler ise, siyasi suçtan dolayı tutuklu 25 mahkûmun daha olduğunu iddia etmişlerdir. Bu husustaki problem ise mahkûmların siyasi suçlu olup olmadığı konusundaki anlaşmazlıktan kaynaklanmıştır. 24 Ocak 1897 tarihi itibariyle Sivas Hapishanesi’nde bulunan cezalarının yarısını tamamlamış 50 Müslüman aftan yararlanmış, toplamda 90 Müslüman af kapsamında tahliye edilmiştir[100].
e. Trabzon Vilayeti
1896 yılı affı kapsamında Trabzon’da siyasi suçtan dolayı hapis yatan 17 Ermeni’den 14’ü, 25 Aralık 1896’da tahliye edilmiştir. İğtişaş zamanında birliklere ateş etmekle suçlanan Rahip Der Yahan Khozian, Hagop Kahveciyan ile Bahri Paşa’nın saldırganı olmakla suçlanan Armenag Kasparian idam cezasına çarptırılmışlar, ancak mahkûmiyetleri Temyiz Mahkemesi tarafından hükme bağlanmamıştır[101]. Papaz ve diğer iki kişinin Divan-ı Harpçe idama mahkûm olduklarından tahliye edilemeyecekleri, cereyan etmekte olan muhabere neticesi bildirilinceye kadar bu kişilerin Trabzon’da tutulmalarına karar verilmiştir[102]. Samsun Sancağı’nda 26 Aralık 1896 tarihi itibariyle 29 kişi[103], 1897 yılının Ocak ayı itibariyle ise Trabzon ve Samsun Sancaklarında 24 kişi daha tahliye edilmiştir[104].
f. Adana Vilayeti
Adana Vilayeti’nde af ilanı ile birlikte Ermeni siyasi mahkûm ve mevkufların büyük bir kısmı tahliye edilmiştir[105]. İngiltere Büyükelçiliği, Adana’da iğtişaşa katılmak suçuyla 3 sene hapis cezası alan Artin ve Agop Kilikyan adlı 2 Ermeni’nin de aftan yararlanmaları gerektiğini bildirmiştir[106]. Adana Vilayeti ile yapılan muhabere neticesinde belirtilen şahısların tereddütsüz tahliye edildiği öğrenilmiştir. Bu hususta İngiltere Büyükelçiliğine başvurulmasının gerçekleşen eyleme tamamen zıt olduğu ve ortalığı karıştırma maksadıyla yapılmış olduğu beyan edilmiştir[107]. Adana’da kaçak barut imal etmek suçuyla 3 sene kürek cezası alan Ermeni Vans ve Tatyos, aftan yararlanmak amacıyla İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesine durumlarını arz eder bir arzuhal göndermişlerdir[108]. Yapılan incelemeler sonucunda işledikleri cürmün, Ermeni fesadı ile bağlantısı olmadığından aftan yararlanamayacaklarına karar verilmiştir[109].
g. Mamuretü’l-Aziz Vilayeti
Af ilanıyla birlikte Mamuretü’l-Aziz Vilayeti Ermeni Murahhası Bedros, Arapkir İğtişaşı’na sebebiyet vermelerinden dolayı hapishanede bulunan Ermenilerin affedilmeleri için Ermeni Patrikliğine başvurmuştur. Bu kişilerden 39’unun muvakkat ve müebbet kürek cezalarıyla mahkûm oldukları ve ilan edilen af dolayısıyla tahliye edildikleri görülmüş, diğer kişilerin de idam cezasıyla mahkûm oldukları ancak haklarındaki hükmün Temyiz Mahkemesi tarafından tasdik edilmediği tahkik edilmiştir[110].
Müebbet kalebent cezası alan Arapkir ahalisinden Mıgırdiç ve Mardiros adlı şahıslar, cezalarını Diyarbakır veya Harput’ta çekmek için talepte bulunmuşlardır[111]. Tesri-i Muamelat Komisyonu, talep üzerine Mıgırdiç ve Mardiros’un mahkûmiyetleri iğtişaşla ilgili ise af gereğince tahliye edilmeleri gerektiğini vilayete bildirmiştir[112]. Suçları Ermeni olaylarıyla ilgili olduğu anlaşılan bu kişilerin aftan yararlanmalarına karar verilmiş ve tahliyeleri gerçekleştirilmiştir[113].
h. Van Vilayeti
Van Vilayeti’nde 21 Ermeni ve 4 Müslüman aftan yararlanarak tahliye edilmişlerdir[114]. Olayların diğer vilayetlere nispeten yoğun yaşandığı Van Vilayeti’nde bu kadar az kişinin tahliye edilmesinin nedeni ise pek çok mahkûm ve mevkufun firar etmiş olmasıdır. 1896 yılı itibariyle vilayet dâhilindeki firarilerin sayısı 49’a ulaşmış, bu kişilerden 13’ü idam ve 3’ü müebbet kürek cezasına, kalanların ise çeşitli suçlardan ceza aldıkları görülmüştür. Firarilerin yarısı ölmüş, geri kalanının az bir kısmı Van Vilayeti’nin merkez ve mülhakatında büyük bir kısmının ise Rusya’da oldukları tespit edilmiştir. Af kapsamına giren bu kişilerin de aftan yararlanmaları için gerekli muamelelerin yapılması uygun görülmüştür[115]. Van Vilayeti’nde Ermeni meselesine az ya da çok müdahil olan zanlı ve mahkûm pek çok kişi tahliye edilmiş, olaylara karışan Mustafa bin Mehmet’te kefalete tabi tutularak tahliye edilmiştir[116].
ı. Ankara Vilayeti
1896 yılı affı çerçevesinde Ermeni olayları münasebetiyle Ankara, Yozgat ve Kayseri’de tutuklanan 39 Ermeni’nin 38’i, 57 Müslüman’ın tamamı tahliye edilmiştir. 17’si Yozgat’ta, 13’ü Ankara’da tutuklu bulunan toplam 30 Müslüman mahkûm aftan yararlanmıştır[117]. Kayseri Sancağı’nda bulunan siyasi mahkûm ve mevkuflar tahliye edilmiştir[118]. Yozgat Terzili Karyesi’nden Artin adlı şahıs aftan kısa bir süre önce fesada neden olacak varakalar düzenlemek suçundan tutuklanmış, Artin dışında bu olaya karışanlar nasihat edilerek kefaletle tahliye edilmişlerdir[119]. Ardından Artin’in de aftan yararlanmasına karar verilmiş[1209, fotoğrafı çekilerek tahliye edilmiştir[121].
i. Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti/ Rodos Sancağı
Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti’ne bağlı Rodos Sancağı Hapishanesi’nde bulunan 7 Ermeni, Yozgat Divan-ı Harbince fesat çıkarmaktan dolayı idam cezasına çarptırılmış ve cezaları afla birlikte kalebentliğe tahvil edilmiştir. Mahkûmların cezalarını çekmek üzere Trablusgarp’a gönderilmelerine karar verilmiş ancak Trablusgarp’a gitmelerindeki zorluklar göz önüne alınarak, cezalarını mahpus bulundukları kalelerde çekmelerine karar verilmiştir[122]. Rusya’nın Rodos Konsolosu, bu 7 Ermeni’nin bağışlanmaları ve tahliye edilmeleri için sözlü ve yazılı olarak yerel hükûmete başvurmuştur. Ancak bu kişilerin aftan yararlandıkları, idam cezalarının afla birlikte kalebentliğe tahvil edildiği için serbest bırakılamayacakları Rusya Konsolosluğuna bildirilmiştir[123]. Rodos Sancağı’nda görevli İngiliz Vekil Yardımcı Konsolosu Biliotti de 7 Ermeni’nin 30 Aralık 1896 tarihinde tahliye edilmesine rağmen, müstahkem şehir içinde ikamet etmeye yükümlü tutulduklarını iddia etmiş, şehir içinde yer alan çarşıda istedikleri herhangi bir mesleği icra etmekte serbest bırakıldıklarını belirtmiştir. Konsolos Biliotti, büyükelçiliğe gönderdiği yazılarda bu kişilerin kalebentliğe mahkûm olduklarından bahsetmemiş, tahliye edildikten sonra zorla Rodos’ta tutuldukları şeklinde büyükelçiliğe bilgi aktarımı yapmıştır[124].
j. Diğer Bazı Vilayetler
Erzurum Vilayeti’nde 1896 yılı affı çerçevesinde 228 Ermeni tahliye edilmiştir[125]. Erzurum’da yaşanan iğtişaştan kısa bir süre sonra cinayet (Ermeni) nedeniyle hapis cezasına çarptırılan iki kişi de dâhil olmak üzere çok sayıda Müslüman serbest bırakılmıştır[126]. Erzurum’da hiç siyasi mahkûm kalmamıştır. Bursa Vilayeti’nden 1 kişi 1896 yılı affından yararlanarak tahliye edilmiştir[127]. Biga Müstakil Sancağı’nda Ermeni olaylarından dolayı mahkûm ve mevkuf bulunmamakta birlikte Biga Kasabası’nda ikamet eden Serkiz Veled Avram’ın fesat çıkarma ve cinayet gibi suçlamalarla mahkemesi İstanbul’da devam ederken Ocak 1897’de aftan yararlanarak tahliye edilmiştir[128]. Zaptiye Nezareti tarafından Selânik Vilayeti’ne gönderilen 4 Ermeni’nin aftan yararlanıp yararlanmayacağı ve aftan yararlanacaklar ise Selânik’te Ermeni murahhasa olmadığı için tahsisat gerekirse nasıl bir işlem yapılacağı sorusu muallakta kalmıştır. Merkezden vilayete gönderilen yazıda bu kişilerin aftan yararlanacakları, haklarında herhangi bir muamele yapılacak ise gerekli muamelenin hükûmetçe icra edilmesi, yemin meselesinin ise bir Ermeni rahibi vasıtasıyla yaptırılabileceği bildirilmiştir[129]. Aydın Vilayeti’ne sürgün olarak gönderilen Ermenilerin af gereğince tahliye edilmelerine karar verilmiştir[130].
Af kapsamında Beyrut Vilayeti’ne bağlı Akka Sancağı’nda kürek cezasına mahkûm Terzi Artin Nazaryan Veled-i Karatin’in aftan yararlanmasına karar verilmiştir[131]. Mahkûm 6 Ermeni tahliye edilmiş, ölüm cezasına çarptırılan 1 kişinin cezası da hapis cezasına tahvil edilmiştir[132]. Yine Akka’da tutuklu olup af kapsamına giren 9 Ermeni merkez vilayete gönderilmiş, murahhashanece yemin ettirilip serbest bırakılmışlardır. İdam müebbet küreğe mahkûm bir şahsın cezası da af kapsamında kalebentliğe tahvil edilmiştir[133]. Edirne Vilayeti’nde Ermeni meselesi nedeniyle mahkûm olan Leon Papazyan ve zanlı Varan Efendi’nin af kapsamında tahliye edilmeleri uygun görülmüştür[134]. İngiltere’nin Konya Yardımcı Konsolosu Keun, af ilan edildiği tarihte Konya Vilayeti’ne sürgün edilmiş bazı siyasi suçluların olmasına rağmen, gözaltında tutulan hiçbir Ermeni’nin olmadığını belirtmiştir[135]. Ermenilere verdiği rahatsızlık nedeniyle mahkemeye sevk edilen Akşehirli Köse Ahmed Oğlu Hacı adlı şahsın da, af ilanı sonrasında nasihat edilerek tahliye edilmesine karar verilmiştir[136].
Kudüs İngiliz Konsolosu Dickson, Kudüs Müstakil Sancağı’nda Ermeni mahkûm olup olmadığını dair tahkikat yapmış ve bölgede herhangi bir Ermeni mahkûmun bulunmadığını ancak Eski İstanbul Patriği İzmirliyan, Erzurum Baş Piskoposu Şişmanyan (Chichmanyan) ve Muş Manastır Başrahibi Nerses’in Kudüs’e sürgün edilmiş olduklarını ve Ermeni Manastırında ikamet ettiklerini belirtmiştir[137]. Dickson, sürgün cezasında bulunan bu kişilerin aftan yararlanıp yararlanamayacağı hususunu bizzat Kudüs Valisi’ne sormuş, vali affın sürgün cezasında bulunan kişileri kapsamadığı için bu kişilerin umumi aftan yararlanamayacaklarını konsolosa iletmiştir[138].
4. Af Sonrası Yaşanan Bazı Gelişmeler
Af sonrası yaşanan kısmi sükûnet ortamının sekteye uğramaması, Ermeni olaylarının tekrar vuku bulmaması için çaba sarf edilmiş, ortaya çıkan problemler hemen hal yoluna gidilmiştir. Zira Sivas Vilayeti Darende mülhakatında ikamet eden 2 kişi, refakatlerinde 2 çocukla birlikte kitap satmak ve dilenmek amacıyla Sivas’tan yola çıkarak birçok şehri ve kasabayı gezerek Gelibolu’ya kadar gitmişlerdir. Bu kişiler her gittikleri mahalde yanlarındaki çocukları sokak aralarına, kahvehanelere sevk ederek, çocuklara sakıncalı sözleri olan sözde destan söyletmişlerdir[139]. Sözde destanın sözleri şöyledir:
Dinleyin destanımı beyan edeyim
Ermeniler başkaldırdı her yandan
Beylik istiyorlar Sultan Hamid’den
Ermeniler başkaldırdı her yandan
Nice İslam köylerini bastılar
Karılarını çocuklarını kestiler
Sabileri ağaçlara astılar
Ermeniler başkaldırdı her yandan
Çerkez’in bindiği küheylan etli
Zaten Ermeni’den yüreği dertli
Âl-i Osman Devletinin dini kuvvetli
Urun evlatlarım der Ali Bey
Sancaklar açılmış allı karalı
Kimi şehit olmuş kimi yaralı
Arka vermiş şol İngiliz Kralı
Ermeniler başkaldırmış her yandan
Varın görün Ermeni’nin halini
Asi Kürtler yağma etti malını
Ara yerde kalmış kızı gelini
Moskof Kralı oldu hazir Ermeni
Ermeniler derki halimiz ne oldu
Sarardı gül gibi soldu
Altın akçemiz hep talan oldu
Ettiğine pişman oldu Ermeni…[140]
Umumi affın ilan edildiği sırada, zihinleri karıştıracak herhangi bir olaya mahal verilmemesi adına bu kişiler hemen derdest ettirilip sorguya alınmışlardır. Sözde destan ve bu tür hezeyannâmelerin toplattırılarak imha edilmesi, bu kişilerin de Sivas’a geri gönderilmesine karar verilmiştir. Müslüman ve Ermeniler arasında herhangi bir problemin vuku bulmaması adına ortaya çıkan bu tür pürüzler hemen çözüme kavuşturulmuştur[141]. İlan edilen af dolayısıyla evlerinde zararlı neşriyat bulunan kişilere herhangi bir kanuni muamele uygulanmamıştır[142].
1897 yılının Mart ayında Ermeni Patrikliği, sürgün edilen, idam cezasına mahkûm olup haklarındaki hükümlerin kesinleşmemiş olduğu kişiler ile tutuklanma sebepleri çeşitli adi suçlarla ilgili olan Ermenilerin serbest bırakılmasını talep etmiştir. Ayrıca patriklik idam cezasına mahkûm olan ve af ile birlikte cezaları kalebentliğe tahvil edilen Bitlis, Trabzon, Arapkir Murahhasa Vekilleri Sahakyan Agop Rahip, Vahan ve Hösük adlı papazların icra ettikleri meslek nedeniyle kalebentlik cezalarının dahi affedilmesi, bundan sonra kötü hal ve hareketlerde bulunmamaları için patrikhaneye teslim edilmelerini istemiştir[143]. Bunun üzerine Van, Bitlis, Erzurum, Diyarbakır, Trabzon, Mamuretü’l-Aziz, Sivas, Ankara, Halep, Adana, Cezayir-i Bahri-i Sefid, Beyrut, Hüdavendigar, Aydın, Konya, Kastamonu, Edirne, Selânik, Trablusgarp Vilayetlerine ve Biga ve İzmit Mutasarrıflıklarına telgraf çekilmiş, hapishanelerde af kapsamına giren Ermeni tutuklu ya da mahkûm var ise bu kişilerin derhal tahliye edilmeleri istenmiş, Ermeni Patrikliğinin affın sınırını aşan isteklerine ise herhangi bir cevap ve hüküm verilmemiştir[144].
Sonuç
Sultan II. Abdülhamid, 33 yıllık saltanatı döneminde pek çok defa siyasi suçlu ve zanlıları kapsayan kısmi ve umumi af ilan etmiştir. Özellikle bu aflar Ermeniler ve Müslümanlar arasında huzursuzlukların arttığı dönemde devletin hoşgörüsü ve nezaketinin bir göstergesi, bir timsali olarak bahşedilmiştir. Bu şekilde tebaa bütünleştirilmeye çalışılmıştır. Sükûneti sağlamak ve dengeleri korumak isteyen Sultan II. Abdülhamid’in 1896 yılı affına yönelik kararına, Ermeni Patrikhanesi’nin af isteği ve Patrikhanenin komitacıların ortadan kaldırılması ve sükûneti sağlamaya yönelik söylemleri olumlu etki yapmıştır. 1896 yılı affı Müslim/Gayrimüslim fark etmeksizin tüm siyasi mahkûm ve zanlılara bahşedilmiştir. Af kapsamına giren Ermeniler, tahliye edilmeden önce bir daha bu tür olaylara karışmayacaklarına, sadık bir ruhun gerekliliklerine aykırı hiçbir şey yapmayacaklarına dair din görevlilerinin huzurunda yemin etmişlerdir. İdam cezası alan mahkûmlarda kısmen aftan yararlanmış ve cezaları kalebentliğe tahvil edilmiştir. Kalebentlerin cezalarına çekecekleri yer hususu, başta çeşitli sorunlara sebebiyet verse de affın icrası sürecinde vilayetlerdeki yöneticilerden ve büyükelçilerden gelen öneriler dinlenmiştir. Bu şekilde afla birlikte cezaları kalebentliğe tahvil edilenlerden Dersaadet Hadisesi’nden dolayı idama mahkûm edilmiş olan ve İstanbul’daki Umumi Hapishanede bulunan kişilerin yine Trablusgarp’a gönderilmesine diğerlerinin ise bir sonraki emre kadar cezalarını bulundukları veya yakın mahallerde çekmelerine karar verilmiştir.
1896 yılı umumi affı kapsamına, firar eden Ermeniler de dâhil edilmiş, firari olarak kalıp ülke aleyhinde faaliyette bulunmalarındansa aftan yararlanmaları münasip görülmüştür. İsbat-ı vücud etmeleri şartıyla idam cezası alan firarilerin cezaları kalebentliğe tahvil edilmiş, hapis cezası alan firarilerinde serbest kalmalarına karar verilmiştir. Firarilere verilecek af kapsamında komitacıların ülkeye girmelerinden endişe edilmişse de hal ve hareketlerinde şüphe emaresi görülenler ile anarşist ve bozguncu olanların geldikleri mahallere iade edilmesine karar verilerek bu şekilde önlem alınmaya çalışılmıştır. Ayrıca aftan yararlanan kişilerin fotoğrafları çekilmiş, bu kişilerin Osmanlı ülkesinin her mevkiinde takip edilmeleri, en küçük hal hareketlerinin bile gözden kaçırmaması istenmiştir. Aftan yararlanan kimselerin daha sonraki süreçte polis, jandarma vesaire gibi hizmetlere alınmalarına katiyen müsaade edilmemiştir. Zira afla birlikte Hınçak teşkilatına mensup birçok kişi tahliye edilmiş, affa mazhar olan bazı kimseler derhal gayri hukuku işlere karışmışlardır. Özgürlüklerine kavuşur kavuşmaz silah satın almak üzere para talebinde bulunmak üzere İngiliz Konsolosluğunun kapısını aşındıranlar dahi olmuştur. Af sonrasında menfi olaylara karışanlar tekrar derdest edilmişlerdir.
Avrupalı Devletlerin Büyükelçileri (Düvel-i Sitte), af ilanı sonrasında affın bir an önce icrası için girişimlerde bulunmuşlardır. Affın icrası esnasında, yetkililerin çeşitli problemler çıkardıklarını iddia etmişler ve affın bahşedilen hükümler doğrultusunda bir an önce icrasını talep etmişlerdir. Bu hususta Osmanlı Devleti nezdinde yaptıkları girişimleri kısa aralıklarla yinelemişlerdir. Bu devletler ortaya çıkan problemleri ya da küçük bir aksaklığı Osmanlı Devleti aleyhinde kullanma politikalarını affın icrası sürecinde de takip etmişler, İstanbul’daki elçileri, vilayetlerdeki temsilcileri aracılığıyla Ermenilerin savunuculuğunu üstlenmişlerdir. Özellikle İngiltere, taşradaki temsilcileri vasıtasıyla affın icra sürecini yakından takip etmiş, temsilcilerinden aldığı bilgileri Osmanlı Devleti’ne bir baskı aracı ve bir koz unsuru olarak kullanmıştır.
EKLER