XIX. yüzyılda Anadolu’nun tarihi coğrafyasıyla meşgul olan Batılı âlimler, özellikle antik dönem Anadolusu’nun mevcut izlerini aramaya büyük bir hevesle sarılmışlardı. Daha önceki dönemlerde bu antikite merakı Anadolu’nun GrekRoma medeniyetine dayalı temellendirmesiyle kendisini göstermiş, sözünü ettiğimiz son asırda ise bunun yerini yine aynı amaçlı fakat bu defa daha ilmî çerçevede yapılan çalışmalar almıştı. Bunlardan biri olan Texier ve ardından Ramsay’in bu anlamdaki çabaları özellikle dikkate değer. Bütün bu âlimler Anadolu’nun bu tarihi coğrafyasını ele alırken eski yol şebekeleri ve üzerindeki kasaba/kentleri Türklerin hakimiyetinden sonraki yapılanmadan ziyade antik kökenleri itibarıyla tanımlamaya gayret gösterdiler. İşte bu manada tarihi yol ağları içinde Kral Yolu diye adlandırılan işlek yol üzerinde gelişen ve büyüyen kentlere özel bir önem vermeleri beklenmeyen bir husus değildi. Bu ana güzergaha bağlanan tali askeri veya sivil yollar üzerinde oluşan kentler içinde bugün Afyonkarahisar’a bağlı olan Bolvadin’in, antik dönemin ardından Orta Çağlarda giderek öne çıkan bir özellik göstermeye başladığı bilinmektedir. Bu kısa incelemede Bolvadin’in fiziki gelişmesinin Osmanlı klasik çağı sonuna kadar olan macerasına-meseleler noktai nazarını da dikkatten kaçırmamaya çalışarak-genel anlamıyla göz atmaya çalışacağım.
Öncelikle Bolvadin’in Polybotos ve Polybotom olarak Orta Çağ kaynaklarında adının zikredildiği tesbiti, XVIII. asrın sonu ve XIX. asrın başlarında Anadolu’yu adeta karış karış dolaşan Helen/Grek antikitesi peşinde koşan batılı seyyahların yakıştırmasına dayanmaktadır. Genellikle Türklerin eline geçen Anadolu’nun birçok şehir ve kasabası gibi adların önceki isimleriyle bağlantılı olarak düşünülmesi tabiidir. Bu şekilde Bolvadin adı da hususiyle son dönem Roma ve Orta Çağ Bizans kroniklerinde geçen ve bu bölgeyle bağlantılı olarak verilen adlar içinde coğrafi sıralamalar da dikkate alınarak tesbit edilmiş olmalıdır. Yani sanıldığının aksine Polybotos/Polybotos’dan hareketle Bolvadin değil, Bolvadin’den hareketle Polybotos/Polybotom’un Bolvadin’e dönüşmüş olabileceği tezi ileri sürülmüştür. Aslında Polybotos’un bugünkü kasabaya 5 km mesafede Dura Yeri denen mevki olduğu belirtilir. Bu benzetmeyi ilk kez 1800’de buradan geçtiği anlaşılan orientalist W. M. Leake’in (ö.1860) yaptığını ve bunun doğru bir tespit olduğunu Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası üzerinde artık klasikleşmiş bir eser veren W. Ramsay belirtir[1] . Bu benzerliklerden yola çıkılarak yapılan tesbitin arkeolojik buluntularla desteklenmesi durumunda Bolvadin ile bu adları geçen kentin aynı yer olup olmadığı konusu kesinlik kazanacaktır.
Öte yandan bugünkü Bolvadin söylenişinin XV. ve XVI. asra ait Osmanlı kayıtlarında “Bolavadin” tarzında olduğu da hatırlatılmalıdır. Burası Türklerin eline daha Anadolu’nun ilk iskanı sırasında geçmiş olması dolayısıyla adının o dönemde Türklerce nasıl kullanıldığı konusu da önemli bir muammadır. XIII. yüzyıl Selçuklu kaynaklarından birinde Molifdun şeklinde okunan yerin Bolvadin olduğu ileri sürülür[2] . İbn Bibi’nin orijinal metnindeki yazılış buranın Molifadun halinde de okunabileceğine işaret eder[3] . Eğer bu okunuş tarzı doğru ise o vakit B/M değişimi yanında v/f dudak sesi benzerliğiyle Bolavadin adına rahatlıkla ulaşılabilir. Bu durumda Bolvadin’in burayı ele geçiren ilk Türkler tarafından Molifadun şeklinde anıldığı ve zamanla bunun Bolavadin ve Bolvadin’e dönüştüğü neredeyse kesin gibidir.
Kasabanın adıyla ilgili bu meseleler yanında tarihi gelişim çizgisi içinde Bolvadin’in eğer Polybotom/Polybotos olduğu doğruysa, o vakit bu nâm altında kaynaklarda ilk defa ne vakit zikredilmiş olduğu suali ortaya çıkar. Öncelikle Roma ve Bizans yol şebeke ağı içinde Anadolu kentlerini konu alan modern incelemelerde Bolvadin’in Polybotom’un yerini aldığı konusunda hiçbir şüpheli yaklaşım sergilenmez ve birbirinin devamı gibi bir anlatım mevcuttur. Bu aslında kanaatime göre uzmanlarınca yeniden dikkatle üzerinde durulması gereken bir husustur. Polybotos/ Polybotom’un Bolvadin ile irtibatını kabul edersek o vakit buranın yerleşim tarihinin nereye kadar indiği sorusuyla karşı karşıya kalırız. Bu da şüphesiz yukarıda belirtildiği üzere ancak arkeolojik keşiflerle halledilebilir. Kitabi kaynaklara bakılırsa kentin fonksiyonel bir şekilde görünür yüzü, genel anlatımları bir tarafa bırakırsak, Frigya döneminden ziyade Roma dönemine gider. Özellikle Bizans kaynaklarında zikri daha ziyade geçer. Zaten Anadolu’yu 1839’da dolaşmaya başlayan Ch. Texier (ö.1871), Bolvadin’i Afyon’dan Konya’ya giden güzergâh bağlamında zikrederken buranın “Ancak Bizanslılar tarafından zikr olunduğunu, bu cihetle tarihinin kadim dönemlere inmediğini, çok az âsâr-ı kadîmenin mevcut bulunduğunu” vurgular[4] . B. Umar’a göre Polybotos adı ilk kez 325’te İznik konsülüne katılan piskoposların yerini gösteren listelerde geçer. Ona göre Grekçe bol otlaklı anlamına gelen bu yerden 6. yüzyılda Hierokles’in eserinde bahsediliyormuş[5] . Bu sonuncu bilgiyi doğrulamak uzmanlarına düşer, ama gerçek olan husus Bolvadin’in varlığının Orta Çağ başlarından itibaren öne çıktığıdır. Arapların İstanbul yolu üzerindeki kentlerden biri olarak X. asırdaki Arap kaynaklarında zikri geçmemekle birlikte döneme yakın Bizans kaynakları söz konusu yerin güzergâh üzerindeki ehemmiyeti hakkında karineler yakalamaya müsait bilgiler sağlar. III. Romanos’un 1030’daki Suriye seferi sırasında izlediği yolun İznik’ten itibaren Eskişehir, Bolvadin, Akşehir, Konya olduğu kuvvetle muhtemel görünür[6].
Buna bağlı olarak bazı araştırmacılar, Arap coğrafyacılarının akınlar sırasındaki yol tariflerine bakarak 838 yılından itibaren Amorium kentinin Araplarca tahribinden sonra buradan geçen yolun kullanılmamaya başladığını beyan ederler. Anadolu yol şebekesi konusundaki eserinde Fr. Taeschner, Akşehir gölünün güneyinden Akşehir’e giden yolun önem kazandığını, ayrıca Efes’ten başlayan Ladik üzerinden doğuya yönelen meşhur Roma eski yolun güzergahının izlendiğini, bu diyagonal yolun yeni istikametinin İdrisî’nin de beyanına dayalı olarak Polybotos/Bolvadin, Şehit Gölü/Akşehir Gölü, oradan Akşehir, Ladik ve Konya olarak tesbit edilebileceğini belirtir[7] . Haçlı seferleri sırasında bu yol sıklıkla kullanılmış gözükmektedir. Bu noktada yine Polybotos Bolvadin ilişkisi kabulüyle çıkarılabilecek bilgiler içinde, bilhassa Anna Komnena’nın Alexiad adlı eseri, özel bir önem kazanır. Bu eserde kentin durumu hakkında ilk defa olarak farklı ve değerli bilgiler bulunmaktadır.
Anna Komnena, yaşadığı çağ itibarıyla Türklerin Anadolu’daki yayılışına şahit olmuş ve Bizans toprakları üzerindeki hâkimiyet alanları üzerindeki mücadelelerden hayli geniş şekilde bahsetmiştir. Onun Polybotos olarak zikrettiği yer ile ilgili ilk bilgilere 1098 baharında Dukas idaresindeki Bizans ordusunun Emir Çaka ile mücadelesi sırasında rastlanır. İzmir civarında yenilen Türkler’in bir bölümünün Menderes ırmağını geçerek Polybotos’a çekildiği Dukas’ın buraya kadar ilerleyip Türklere baskın yaptığı, bu bölgede Türklerle çeşitli savaşlara giriştiği uzun uzadıya anlatılır[8] . Her şeyden önce bu bilgiler 1071’den kısa bir süre sonra Türklerin İzmir’e kadar uzanan bölgede faal olduklarına ve özellikle de insan gücünü Bolvadin’in de içinde bulunduğu kesimden sağladığına karine oluşturur. Daha sonra Anna Komnena 1116’da imparator Alexios’un Türklere karşı yaptığı seferle alakalı olarak bilgi verirken de buradaki mücadelelerden bahseder[9] . Bu bilgiler Bolvadin tarihiyle ilgili araştırmalarda sıklıkla kullanıldığı için burada bunlara temas etmek gereksiz olacaktır[10]. Önemli olan husus, Bizans ordusunun Konya’ya doğru izlediği yolun daha önceki kaynaklarda Polybotos ismi geçmeden zikredilen yol ile olan bağıdır. Buradan geriye okumalarla Polybotos’un güzergâh üstündeki önemine tekrar vurgu yapmak mümkün gözükür.
Bolvadin’in adı ile bağlantılı olarak bu tarihi meselelere temas ettikten sonra buranın bir kent olarak Türklerin eline geçmiş olmasının kısa süreli değil bir ölçüde süreklilik kazanmış olduğunu vurgulamak lazımdır. Selçuklu idaresinin teşekkülü ile bu kesim sınır hattında devamlı mücadeleye sahne olduğu için işlek yol üzerinde kuvvetle berkitilen bir kale olarak yerini sağlamlaştırmışa benzemektedir. Bununla beraber yerleşim yerinin fiziki yapısı hakkında ilk istatistiki anlamda bilgiler Osmanlı hâkimiyeti dönemiyle başlamaktadır. Yani Bolvadin denince buranın gerçek anlamda bir kasaba haline gelişinde siyasi ve askeri mücadele dönemlerinin kapanmasının ardından Osmanlı idaresinin teşekkülü ile beliren sükûn ortamının önemli bir yeri olduğuna şüphe yoktur. Özellikle Osmanlı-Karaman savaşlarının sona erişi kentin durumu hakkındaki belirsizliğin giderilmesine vesile olacaktır. II. Murad döneminde Varna savaşı arifesinde belki de son kez el değiştiren (1443) Bolvadin, daha sonra giderek hayli hareketlenen tarihi yol üzerinde mühim bir merkez olmaya aday hale gelecektir.
Daha önce de belirtildiği gibi yol bağlantıları XVI. asırdan itibaren Bolvadin için daha çok öne çıkmıştır. Osmanlıların XVI. asrın başlarından itibaren doğuya düzenledikleri büyük çaplı askerî harekât sırasında Bolvadin’in üzerinde yer aldığı kadim güzergâh hayli faal hale gelmiştir. Burası hem askeri yol hem de ticaret ve Hac yolu durumundaydı. Bu bakımdan Bolvadin’in fiziki ve sosyal gelişmesinin bu yol bağlantısıyla birlikte açıklamak daha farklı bir manzarayı karşımıza çıkarır. II. Murad’ın ardından II. Mehmed’in Karaman seferleri sırasında bu yoldan geçip geçmediği hakkında bir bilgi yoktur. Ancak Osmanlı-Memlük savaşlarının Çukurova yöresinde başlamasıyla bu kesime merkezden sevk edilen kapıkulu askerinin mevcut güzergâhı kullanma ihtimali yüksektir. II. Bayezid dönemine ait bir tahrir defteri belki de bu mücadelelerin sona erişinin ardından hazırlanmıştır ve burada Bolvadin hakkında ilk fiziki ve beşerî bilgiler yer almıştır. Bu kayıtlara göre Bolvadin 11 mahalleli 369 haneli orta büyüklükte bir kent vasfını haiz gözükmektedir[11]. Bugünkü ölçülere göre nüfusu yaklaşık 1500-2000 dolayında olarak kabul edilebilir. 1528 tarihli olarak kabul edilen bir diğer defterdeki verilere göre ise bu nüfusta biraz düşüş olmuş yine 11 mahallede 340 hane tesbit edilmiştir[12]. Bu da nüfus hacmi itibarıyla kısmi bir azalmayı ortaya koyar ama her iki tarihin nüfus bakımından ortalamasının birbirine yakın olduğu da açıktır. Bu kısmi nüfus düşüşünde siyasi ortamın etkileri olmuş mudur bilinmez. Ancak bu dönemler Şahkulu Baba Tekeli isyanıyla ortalığın yangın yerine döndüğü, ardından Çaldıran, Mercidabık, Ridaniye seferlerinin icra edildiği zaman dilimine denk düşer. Bu seferler sırasında ordu yolu olarak kullanılan güzergâh içinde Bolvadin’in adı da zikredilmiştir.
Tesbitlere nazaran doğu sefer güzergâhının bir parçası İznik, Yenişehir, Eskişehir, Seyitgazi, Bolvadin, Akşehir hattını izliyordu. Bu yolu I. Selim, Çaldıran seferinde ve Mısır seferi dönüşünde kullanmıştı. Kanuni Sultan Süleyman da 1534 seferinde bu yoldan gitmişti. Seferler sırasında Bolvadin kasabasında değil ama yakınında konaklama yapılıyordu. Kanuni 1548’de ve onu takip eden 1553-55 seferlerinde yine aynı yolu takip edecekti. Bu yol XVII. yüzyılda IV. Murad’ın askeri yolu olacaktı[13]. Öyle anlaşılıyor ki XVI. yüzyıldan itibaren hem sefer ve askeri hem de sivil yol ve hac yolu olarak kullanılan güzergâh üzerindeki Bolvadin önemli bir durak olma halini sürdürmüştü.
Bu yol şebekesi üzerinde bilhassa Kanuni döneminde kentin yeni bir imar hamlesiyle karşı karşıya kaldığı da açıktır. Bu anlamda Bolvadin’in XVI. asrın son çeyreğindeki tahriri önceki dönemlerdeki durumu itibarıyla geldiği seviye açısından bize iyi bir fikir verir. 1572 tarihli tahrir kayıtları yine 11 mahalleden söz eder, bu durum fiziki açıdan kentin Osmanlı döneminde oluşan ana yapısını koruduğuna işaret olabilir, ancak nüfus bakımından II. Bayezid dönemine göre iki katına varan bir büyük artış olduğu hemen dikkati çeker. Bugüne ulaşan tahrir kayıtlarından, Bolvadin’de hiçbir gayrimüslim nüfusun bulunmadığı, kasabanın kâmilen Türk/ Müslüman ahaliden oluştuğu ve bunun süreklilik kazandığı anlaşılır.
Hane sayısı verilmemiş olmakla birlikte yapılan hesaplamalar sonucu burada 810 erkek nüfusun mevcut olduğu dikkati çeker. Bu da bize tahminen 4000 kişiye yakın bir nüfus hacmini yansıtır. Aradan geçen tahmini 80 yıllık bir süreçteki bu büyümenin kendi içinden ziyade kentin yol ağındaki konumundan kaynaklandığını düşünmemek için bir sebep yoktur. Bununla beraber kent halkının her üç tahrirde de çiftçi statüsünü haiz oldukları ileri sürülebilir. II. Bayezid tahririnden beri Bolvadin’den alınan vergiler içinde tarım ürünlerinin yazılı bulunması ve buna bağ ve bahçenin de ekli olarak gösterilmekte olması bu duruma açık işarettir. Fakat 1528 tahririnde tarım dışında kentleşmenin belirtileri olarak da ifade edilebilecek olan pazarlara dair vergi kalemleri yazılmaya başlanmıştır. II. Bayezid dönemine ait defterde şehir halkına çift resmi yazılı iken daha sonraki tahrirlerde bu tabir geçmemektedir. Pazar bacı yanında meyhane resmi[14] ile alınan yekun miktar 3500 akça iken 1528’de pazar bacı vergilerine daha önce yazılmadığı belirtilen iki ayrı vergi kalemi daha eklenmiştir ki bunlar şehirlere mahsus vergi cinsleri olan ihtisab ve ihzariye rüsumudur. Mukataaya verilecek itibari miktarlar 1000’er akça tutarındadır. 1572’de hem pazar, meyhane harcı, hem de ihzariye ve ihtisab rüsumu aynı rakamlar olarak kayda geçirilmiştir. Bu son tarihte kasabanın nüfus artışına paralel olarak söz konusu vergi düzeni ve miktarlarının aynı bırakılması, aslında bu rakamların itibari oluşuyla yakından ilgilidir. Öte yandan Bolvadin’in vergi gelirlerinin bir zeamet alanı oluşturacak şekilde bunun bir parçası olarak tahsis edildiği anlaşılır. II. Bayezid döneminde Bolvadin zaimi Yapaoğlu Veys Bey[15] sonra Mehmed Bey söz konusu vergiyi topluyordu. 1572’de ise zeamet alanı olmaktan çıkarılarak şehzade haslarına dâhil edilmiştir.
Bolvadin’in fiziki durumu ile alakalı olarak mahalle sistemine göz atıldığında II. Bayezid dönemindeki 11 mahalleden 10’un adlarının süreklilik kazanacak şekilde zikredilmiş olduğu anlaşılır. Yalnız tahrir kayıtlarında Künbed, Halife, Kestemend, Şazi, Alaca Mescid, Hoca Emre Mescidi, Şeyh Bey Mescidi, Bey Mescidi dışında diğer iki mahallenin adı farklı yazılmıştır. Mesela II. Bayezid döneminde Hanaylı tarzında yazılan mahalle daha sonra Hanili/Hayinli şeklinde kaydedilmiştir. Diğer adı Hisar olarak her üç tahrirde de zikredilen bir başka mahalle, ilkin Kutlu ve Kutluca tarzında yazılı iken 1572’de Kubbeli şekline dönüştürülmüştür. Bu aslında bir yazım yanlışının sonucu gibi gözükür ve Kubbeli şeklindeki yazılışın II. Bayezid dönemi tahririndeki imlasıyla alakalıdır. 1528’de önceki defteri takip eden kâtip muhtemelen bu inceliğe dikkat etmemiştir, fakat 1572’de tahrir memuru bunu düzeltmiş ve doğru şekilde yazmış olmalıdır[16] .
Bu on mahalle dışında, her üç tahrirde de ayrı ayrı zikredilen birer mahallenin durumu şöyledir: ilkinde Medrese, ikincisinde Medrese kaydedilmeyip yerine Hıdırlık, üçüncüde ise bu her iki ad mevcut olmayıp onların yerine Allah Onara (Onad/za ?) adlı garip bir ad taşıyan mahalle yazılmıştır[17]. Az nüfuslu bu yerlerin fiziki yapıda önemli bir değişmeye yol açmadığını hemen belirtmeliyiz. Mescit etrafında oluştuğu anlaşılan mahalle sayısı ise altıdır. Künbed adı da eski Selçuklu kısmını yansıtan bir sese sahiptir. Bu durumda Kubbeli/Hisar, Künbed, Alaca Mescid, adlı üç mahalleyi Selçuklu dönemiyle kat’i surette bağdaştırabiliriz. Diğerlerinin ortaya çıkışının ise II. Bayezid dönemine kadar tamamlandığını ifade edebiliriz.
1830’lu yıllarda gerçekleştirilen nüfus sayımlarıyla ilgili defterde Bolvadin’de Şazini, Alaca, Hisar, Erkmen, Kestemend, Şıhlar ve Yenice mahallelerinin adları kayıtlıdır[18]. Bundan az sonra hazırlanmış temettuat kayıtlarında da aynı mahaller yer alır, yalnızca Şıhlar mahallesinin diğer adı olarak Ağılönü kaydedilmiş, Erkmen’in adı ise Elkmen tarzında yazılmıştır[19]. Bu mahallelerden Hisar, Kestemet, Şazi, Alaca ve Halife adları bugün de mahalle ismi olarak mevcuttur[20].
Sonuç itibarıyla bütün bu veriler Bolvadin’in asıl şekillenmesinin Osmanlı dönemine denk düştüğüne açık şekilde işaret eder. Ayrıca 660/1262 tarihli Bucak Çeşmesi/mescidi (Hanaylı Mescidi ?) ve 1278’de inşa edilmiş olduğu tespit edilen Alaca Mescit ile Selçuklu dönemi;1320 tarihli Kubbeli Mescid (bugün Çarşı Camii)[21] ile Germiyan dönemi Bolvadin’inin temsil edildiğine şüphe bulunmaz. Lala Sinan Paşa Camii[22] ve 1572 tarihli veriler, Osmanlı Bolvadin’in mütekamil bir fiziki ve beşeri yapıya kavuştuğunun yeterince ikna edici göstergeleridir.