General Kosciuszko’nun yönetimi altında mart-kasım 1794’te Ruslara karşı yürütülen Polonya isyanı, Avrupa tarihinin ve milletlerarası durumun çok önemli bir döneminde patlak verdi. Bu isyandan iki yıl önce (1792), II nci Katerina’nın orduları, Polonya Anayasasının öngördüğü dönüşümleri sağlamak isteyen hareketi kana boğmuştu. 1793’de Polonya’yı bir kez daha bölüşen Prusya ile Rusya arasındaki ilişkiler böylece bir kat daha kuvvetlenmişti. Ama öte yandan, bu iki devlet, Fransa Cumhuriyetine karşı da cephe almıştı. Böylelikle, devrim düşmanı Birinci Koalisyon devletleriyle savaşmak zorunda kalan Fransa ile istilâcı devletlerin boyunduruğundan kurtulmak istiyen Polonyalı yurtseverler, başka bir deyimle, özgürlükten ve ilerlemeden yana olan güçler arasında kader birliği meydana gelmişti.
1787-1792 Rus harbinden yeni çıkmış Osmanlı İmparatorluğu ise, oldukça çetin bir dönem geçiriyordu. Fransa’nın Birinci Koalisyon devletlerine karşı yürüttüğü savaşta tarafsız kalan Türkiye’de, gerek hükümet, gerekse kamu oyu Fransa’yı açıkça destekliyor, Prusya’ya karşı duyduğu nefreti gizlemiyordu. 1790’da Polonya ile Türkiye arasında ittifak kurma teşebbüsleri sonuçsuz kaldığı halde, Türkiye Polonya’ya karşı duyduğu dostluk hislerini belirtiyor; Polonya yurtseverlerinin, vatanlarını bağımsızlığa kavuşturmak üzere sarfettiği çabaları büyük bir ilgiyle izliyordu[1]. O ara Türkiye’ye gelen yeni Fransız murahhası M. L. Descorches (1792-1795) bu dostluk havasını kuvvetlendirmeyi kendine amaç edinmişti. Descorches Polonya’da elçi olarak bulunmuştu. Rusya’ya karşı isyan hazırlıkları yapan Polonya’lı yurtseverlerle arkadaşlık etmiş, güvenlerini kazanmıştı.
Türkiye’nin yönetici çevrelerinde iki karşıt eğilim çarpışıyordu: Bâbıâli’de barışın devam etmesine taraftar olanlar vardı, ama Fransa’yı tutan, Ruslardan intikam almak üzere Türkiye’nin tekrar harbe girmesini isteyenler de çoktu. Descorches, Fransa’ya karşı duyulan bu yakınlıktan yararlanmayı çok iyi bildi. 23 eylül 1793 günü, Mehmet Reşit Paşa’nın huzuruna çıkan Descorches, Reis Efendiye, Türkiye Rusya’ya savaş ilân ettiği takdirde, Fransa’nın yardım edeceğini, Polonyalıların da savaşa katılacağını söylüyor. Ama Reisülküttab, Fransız murahhasına Türkiye’nin tutumunu şöyle açıklıyor: “Lehliler ne olduklarını, neler yapabildiklerini göstermişlerdir. Bu millet yeteri kadar ciddî değildir, hiç bir zaman da ciddî olmayacaktır”[2]. Başka bir gün de, Mehmet Reşit Paşa, Fransız tercümanı Dantan’a, Türkiye’nin “sırtında bir arslan taşıdığını, bu belâ yüzünden kıpırdayamıyacak hale geldiğini” söylüyor[3]. Ama Bâbıâli’nin bu kararsız durumuna rağmen, Türkiye’nin yeni bir savaşa hazırlandığı söylentisi, Avrupa’nın çeşitli başkentlerinde yayılmaya başlıyordu[4].
Descorches bir yandan Bâbıâli’nin Polonya sorunu ile ilgilenmesini sağlamaya çabalarken, öte yandan, düzenlenmekte olan Nizâm-ı Cedid’de görev almak üzere, Polonya’dan Türkiye’ye subaylar —hattâ Kosciuszko’yu— getirtmeye çalışıyordu[5].
Polonya’da Kosciuszko’nun yönetimi altında patlak veren isyan haberi, Türkiye’de büyük ilgi uyandırdı. Osmanlı hükümeti, Avrupanın bütün güney-doğusunda ve hattâ Polonya’da, geniş bir haber alma örgütü kurmuştu. Bu işte, Boğdan voyvodasının ajanlarından yararlanıyordu. Boğdan hesabına çalışan (yani Osmanlı hükümetinin gizli haber alma servisinde iş gören), bir yandan da Fransa hesabına casusluk eden ve o ara Almanya’da Altona şehrinde Fransız Cumhuriyet hükümetinin ajanlığını yapan Konstantin Stamati adında bir Yunanlının, Fransız Dış İşleri Bakanlığı’na gönderdiği muhtıra, bu bakımdan fevkalâde ilginçtir. Bu muhtırada Stamati, Dış İşleri Bakanlığı’nın dikkatini çekerek, diplomatik işlerin daha kolay yürütülebilmesi için, Boğdan ve Eflâk’ta konsolosluklar kurma zorunluğunu; Boğdan voyvodasının Yaş ve Bükreş’teki kançelaryalarının önemini belirtiyor; padişahın, bütün siyasî havadisleri bu kançelaryalar yoluyla aldığını hatırlatıyor. Örneğin, Boğdan voyvodası, Polonya’dan gelen raporları türkçeye çevirtip Bâbıâli’ye gönderiyordu[6]. Voyvodanın Polonya’daki muhabiri, birkaç yıl Polonya kralı Stanislas-Auguste’ün yabancı mektuplar kançelaryasında çalışan, Yaş’da doğmuş, Lochman adında bir Boğdanlı idi. Lochman bütün raporlarını Boğdan prensinin Rum kâtibine, Panayotis Kodrikas’a gönderiyordu. Kodrikas da bütün bilgileri Stamati’ye ulaştırıyordu[7].
Lochman, 10 Şubat 1787 tarihli bir mektubunda, bu raporları Bâbıâli’ye göndermek üzere hazırladığım açıkça söylüyor[8]. 1796 yılında, muhacerette yaşayan Polonyalı yurtseverlerin Türkiye’ye gönderdiği murahhas Oginski’nin, Bâbıâli’nin baştercümanı Yorgi Moruzzi’den aldığı bilgi, Lochman’m söylediklerini doğruluyor : Moruzzi, Bâbıâli’nin Polonya ile hiç teması kalmadığı halde, 1794 isyaniyle ilgili doğru ve dolaysız bilgi edinebildiğini Oginski’ye anlatmıştır[9].
İsyanla ilgili ilk haberler, Boğdan gizli haber alma servisi yolu ile nisan ayında İstanbul’a ulaştırıldı, ve Türkiye’de büyük yankılar uyandırdı[10]. Descorches, Türkiye’nin Polonya işlerine müdahalesini sağlamak üzere çok çaba sarfetti : 11 mayıs 1794’te Reisülküttab Mehmet Reşit Paşa’ya, Polonya’ya yardım isteyen bir muhtıra verdi; ıslahat taraftarı ve Fransız dostu kazasker Tatarcıkzade Abdullah Molla ile görüştü[11].
29 temmuz günü, Mehmet Reşit Paşa Descorches’u bir kez daha kabul etti. Paşa, Fransız murahhasına Bâbıâli’nin “öteden beri Polonya Cumhuriyetinin varlığına ve refahına büyük önem” verdiğini, “bu varlığın ve refahın Osmanlı İmparatorluğunun menfaatlerine bağlı olduğunu idrak” ettiğini söyledi. 1787-92 Rus harbinde, şartların Polonya ile Türkiye arasında ittifak kurulmasına imkân vermediğinden yakınan Paşa, Bâbıâli’nin Polonya dâvasına karşı beslediği büyük ilgiyi belirtti; bu ilgisini Varşova’ya bildirmek üzere tedbirler alındığım; “Lehistan’a sağlanacak yardıma gelince, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartların bu yardımı açıktan açığa sağlamasına imkân vermediğini; bununla beraber, Polonya yurtseverlerine gizli yollarla elinden gelecek yardımı esirgemiyeceğini” söyledi[12].
İstilâcı devletlere karşı başkaldıran Polonyalılara yardım etmek üzere, Bâbıâli’nin başvurmayı düşündüğü bu gizli yollar acaba neydi? İsyandan iki yıl sonra, 1796’da, baştercüman Moruzzi bu gizli tedbirlerin bazılarını, Polonyalı yurtseverlerin murahhasına, Mişel Oginski’ye açıkladı. Moruzzi’nin anlattığına göre, 1794’te, Bâbıâli, Osmanlı filosunu Ege denizine göndermeyip Ruslara karşı İstanbul Boğazında tutmuş; Tuna’da seyrüsefer meselesinde de Ruslara bir-takım güçlükler çıkartmıştı.[13]
Gerçekte, Türkiye’nin yaptığı savaş hazırlıkları, İstanbul’da görevli bütün yabancı diplomatların dikkatim çekiyordu. Venedik Balyozu Foscari’nin bu konuda hükümetine birkaç rapor gönderdiğini biliyoruz.[14]
Bâbıâli’nin tutumu, Rus dipomatlarını endişeye düşürüyordu. Ruslar, Boğdan voyvodasına iletilen ve sınırı geçmek isteyen bütün Polonyalı âsilerin Osmanlı topraklarına kabul edilmesiyle ilgili emirden şikâyet ediyor; Türklerin genellikle, Polonyalıların elde ettiği başarılar karşısında, duydukları sevinci gizlememelerini de acı acı kınıyorlardı[15]. 10 haziran 1794 tarihli bir raporunda, İstanbulda’ki Rus elçisi V.P. Koçubey, Türklerin Polonya’daki isyanı açıktan açığa desteklemedikleri halde, bu hareketi “Fransız ajanlarının aracılığı ile teşvik” ettiklerini yazıyor’[16]. 26 eylül 1794 tarihli başka bir raporunda da, Koçubey, Prusyalıların geri çekilmesi ve Varşova kuşatmasının sona ermesi haberlerine Türklerin çok sevindiğini söylüyor, “Ruslara güçlük çıkartmaları ihtimali” üzerinde duruyor[17].
Sadrazam Mehmet Reşit Paşa ile Reisülküttab Melek Mehmet Paşa’nın istifa etmeleri, yerlerine Mehmet Dürrü Efendinin ve İzzet Paşa’nın atanması, Bâbıâli’nin tutumunda herhangi bir değişikliğe yol açmamıştı. Aksine, o ara İstanbul’da yayılan bir söylentiye göre, Boğdan voyvodası Mihal Sutzos vasıtasıyla, Polonyalı yurtseverlere 20.000 Felemenk dukası gönderilmişti[18].
İşgal devletlerine karşı başkaldıran Polonya’ya Bâbıâli’ce sağlanan bu gizli yardımın çapı belli olmamakla beraber, Türk kamu oyunun Polonyalıların özgürlük dâvasını candan desteklediği muhakkaktır. Fransız Convention hükümetinin Türkiye’ye gönderdiği özel komiser Thianville, 26 ağustos 1794 tarihli raporunda şöyle diyordu : “Polonya’nın bağımsızlığa kavuşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun lehine olacağını bildikleri için, Türkler Polonya millî hareketinin başarıya ulaşmasını açıkça temenni ediyorlar”[19]. Fransa aleyhine birlik kuran bütün devletlerin temsilcileri, Türklerin Fransa’ya karşı beslediği dostluk duygularından yakınıyorlardı. Avusturya’nın gizli ajanlığını yapan, eski kırallık rejimi taraftarı Fransız Chalgrin, eski kaptan-paşadan “Jakoben güruhunun koruyucusu”[20] diye bahsediyor. Rus elçisi Koçubey ise, Türklerin “Fransız demagoglarına” karşı “fazlasiyle Jakoben” duygular beslediğini yazıyor[21]. Bugün Paris’te Dış İşleri Bakanlığı’nın Arşivlerinde bulunan, İstanbuldan gönderilmiş bir mektuptan da, Türklerin İstanbul sokaklarında, Fransız Devriminin sembolü olan mavili - beyazlı - kırmızılı rozet taşıyan Fransızlara “Dost! Kardeş!” diye seslendiklerini, eski rejim taraftan Fransız muhacirlerine ise “Fena! Fena!” diye söylendiklerini öğreniyoruz [22].
Ne yazık ki - Polonya’yı işgal eden ve Fransız Devrimine karşı cephe alan devletler hesabına Türkiye’de işgören ajanların yaydığı bütün söylentilere rağmen - isyan başlamazdan önce, Varşova ile İstanbul arasında herhangi bir irtibat kurulmamıştı. Bâbıâli isyan haberini sadece Boğdan voyvodasının gizli ajanlarından haber almıştı.
İsyanın sonlarına doğru ancak, Varşova devrim hükümeti BabIıâli’ye bir murahhas göndermeye karar verdi. Bu görev, İstanbul’daki Polonya elçiliğinin eski tercümanı, Pietro Krutta’ya verildi. Krutta Varşova’dan eylül sonunda hareket etti. Aldığı gizli talimata göre, Krutta Bâbıâli’ye isyanla ilgili bilgi verecek, 1000 dukalık ve 40.000 tüfeklik bir yardım istiyecekti[23].
Öte yandan, Varşova’ya mektup ulaştırmak isteyen Descorches, İstanbul’da, bu işi yapacak genç bir Polonya’lı subay buldu (Sulkowski adındaki bu genç subay, birkaç yıl sonra, Bonaparte’ın yaveri oldu ve 1799 Mısır seferinde öldü). İstanbul’dan ekim ayında hareket eden Sulkowski, Descorches’tan, Kosciuszko’ya ve devrim hükümetinin Dış İşleri Dairesi başkanı İgnace Potocki’ye bir mektup götürüyordu. Bu mektubun Avusturyalıların eline geçebileceğini düşünen Descorches, İstanbul’daki savaş hazırlıklarını çok kapalı, hiç anlaşılmaz bir şekilde bildiriyordu. Örneğin, Descorches, Bâbıâli’nin tereddütlü tutumunu şöyle anlatıyordu: “Mesele güçsüzlük, veya atalet değil. .. bir nevi çekingenlik var sadece. .. kanserli bazı kesimler görünüyor... kabuklar düşüyor, ama kökler yerinde duruyor...”[24] Sulkowski’nin yolculuğu için, Descorches Bâbıâli’den 2000 kuruş temin edebilmişti[25].
Ama yolda türlü maceralar geçiren Sulkowski, Polonya’ya isyan bastırıldıktan sonra ancak varabildi ve hemen İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Krutta ise, kasım 1794’ün başında Türkiye’ye varmıştı. Getirdiği mektupları ve şifreleri Descorches’a verip hemen faaliyete başladı. Fransız murahhası durumdan memnundu. Yeni sadrazam Dürri Mehmet Efendinin “hâlâ şartları incelemekte olduğunu”, bununla beraber, “bütün belirtilerin durumun iyiye doğru” gittiğini gösterdiğini yazıyordu[26]. Krutta, Bâbıâli’nin yeni baştercümanı, Aleksandro Kalimaki ile görüştü. İgnace Potocki’ye yazdığı (ama Polonyalı yurtseverin eline geçmeyen) 22 kasım 1794 tarihli mektubunda Descorches, İstanbul’daki havanın “esrar, gizlilik, vaadlerle dolu” olduğunu, “idare politikasının hâlâ devam ettiği”ni, “çok aldatılmış olanlar gibi” Türkiye’nin hâlâ kuşku içinde bulunduğunu yazıyordu[27]. Bununla beraber, Descorches Bâbıâli’yi müdahaleye ikna edebileceğini hâlâ umuyordu.
Ama Polonya’da isyan hareketi kasım sonlarında yenilgiye uğrayınca, Descorches’un ve Krutta’nın bütün çabaları sonuçsuz kaldı. Aralık 1794’te, Reisülkkütab Mehmet Efendi Türkiye’nin Polonyanın bağımsızlık dâvasına verdiği önemi belirtti ve Rus elçisini çağırtıp Polonya’daki katliamı protesto etti[28]. Bununla beraber, mevcut şartlar Bâbıâli’nin daha ileri gitmesine müsaade etmiyordu.
Bilindiği gibi, Osmanlı hükümeti Polonya’nın taksimini hiçbir zaman tanımadı[29]. Krutta, eski Lehistan elçiliğine (Beyoğlunda, Leh sokağında, bugünkü Nuruziya sokağı) yerleşti. Krutta bu binada, Polonya Lejyonlarında görev almak üzere Türkiye yoluyla İtalya’ya giden Polonya’lı yurtseverleri misafir ediyordu[30]. Daha sonra da, Krutta Fransa’nın hizmetine girdi.
1794’te İstanbul’da olup bitenlerle, Türkiye’nin o dönemde istilâcı devletlere karşı savaşan Polonya’nın bağımsızlık dâvasına - sınırlı da olsa - sağladığı yardım, özgürlüksever Polonya ve Türkiye halklarının ortak tarihinde az bilinen, ama önemli bir yer tutan olaylardır.