ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

HALİL İNALCIK

.V. L. MÉNAGE: Neshri's History of the Ottomans, the sources and development of the text, SO AS, London Oriental Series vol. 16, Oxford University Press, London 1964, XVI + 86.

Osmanli tarihinin ilk iki asrı üzerinde bize kadar gelebilen kaynakların mahiyeti hakkında tenkidi çalışmalar I. Dünya harbinden sonra F. Giese ve P. Wittek gibi âlimler tarafından parlak bir şekilde temsil edilmişse de, bu faaliyet aynı ciddiyetle devam edememiştir. Bu iş tam mânasile yapılmadıkça da bu devrin tarihi üzerinde sağlam herhangi bir çalışma yapmağa imkân yoktur.

Dr. Ménage’in araştırına konusu olarak Neşrî’yi alması sebepsiz değildir. Kendisinin önsözde işaret ettiği gibi “hiçbir Osmanlı tarihçisi daha sonraki yazarlar üzerinde eserini II. Bayezid’in ilk saltanat yıllarında meydana getirmiş olan Neşri kadar büyük bir etkide bulunmamıştır.’’ Neşri üzerinde çalışmalar son onbeş yıl içinde Almanya'da Th. Menzel’in yarım kalan işini tamamlamağı üzerine almış bulunan Prof. Fr. Taeschner ve memleketimizde Fahriye Arık’ın mesaisinden sonra Neşri yazmalarını araştırma ve metnin tenkitli bir tab’ını yapma işine girişen merhum F. R. Unat ve çalışma arkadaşı Prof. M. A. Köymen tarafından geliştirilmiştir. Türk nâşirler Menzel’e ait nüshayı elde edememişler ve metni Viyana nüshasını esas tutmak suretile tesise çalışmışlardır. Unat ve Köyme’in tenkitli neşirlerinin birinci cildi çıktıktan iki yıl sonra Prof. Taeschner, Menzel nüshasının tıpkıbasımını neşredince görüldü ki, bu nüshanın diğer nüshalar yanında birinci derecede ehemmiyeti vardır ve Neşri tetkiklerine yepyeni bir yön vermektedir. İşte şimdi Dr. Ménage bilhassa Menzel nüshasını ele alarak Neşri tarihi üzerinde incelemeleri yeni bir temele oturtmaktadır.

Dr. Ménage, tetkikini şu meseleler üzerinde toplamıştır : Evvelâ Neşri, eseri Cihânnümâ'yı hangi maksatla, nasıl bir plân dahilinde, ne zaman yazmıştır (s. 6-9). Neşrî’nin kaynakları nelerdir, o bunları nasıl yoğurmuştur (bahis III, 10-19). Elimizdeki en eski nüsha olan Codex Menzel’in diğer nüshalar yanında durumu nedir (bahis IV, s. 20-30)? Codex Hanivaldanus ile eldeki Neşri nüshalarının münasebet derecesi nedir (bahis V, s. 31-40)? VI. bahiste Dr. Ménage, Neşri nüshalarının şeceresini, vardığı yeni neticelere göre yeniden tetkike tâbi tutmakta, son bahiste (54-57) Neşrî’nin kısaltılmış nüshalarını incelemektedir.

Dr. Ménage, Neşrî’nin hayatı hakkında bilinenleri bir daha tenkit süzgecinden geçirmektedir. Paris Bib. Nat. Supp. Turc 1183’de Neşrî’nin kısaltılmış bir nüshasında bulunan mufassal hal tercümesi notlarının Neşrî’ye ait olduğunu merhum F. R. Unat iddia etmişti. Bu notların sahibi, kendisinin 897/1492’de Alaşehir yakininde Delüler köyüne hatip tâyin edildiğini, 900/1494’de evlendiğini yazar. Fakat Neşri, daha 886/1481’de II. Mehmed’in ordugâhında sâhib-i a'yâr ile çadırı yan yana bulunan herhalde hatırı sayılır bir adamdı ve 898/1493’den önce eserini Pâdişah’a sunarak ondan lütuf bekliyordu. Böylece bu notların Neşrî’ye ait olamıyacağını haklı olarak ileri süren Dr. Ménage, sonuç olarak Neşrî’nin hayatı hakkında kesin olarak bildiklerimizi şöyle sıralamaktadır: Âlî’nin yazdığı gibi herhalde şâir Neşrî ile müverrih Neşrî aynı adamdır. Ulema sınıfına mensuptu. Eserini II. Bâyezid devrinin ilk yıllarında kaleme almış ve I. Selim devrinde ölmüştür. Tam ismi Bursa kadı sicillerinde rastladığımız Hüseyin b. Eynebeğ (Bursa Şeriyye sicilleri, Bursa Müzesi, sicil A 3/3, varak 203a, tarih 25 Ramazan 884) olabilir. Bize göre 1481 Mayısında Pâdişâh ile beraber sâhib-i ayâr’ın yakinindc sefere çıkmış bulunduğundan bir maliye kâtibi veya bir emin olması ihtimalden uzak değildir. Mukaddimede kullandığı dil, onun klâsik İslâm tahsil ve terbiyesine hakkîle vakıf bulunduğuna şüphe bırakmaz. Dr. Ménage, Neşrî’nin Bursa’da yerleşmiş olup bu şehîre özel bir ilgi gösterdiğine dair dikkate değer kayıtlar bulmuştur s. 18-19, 42). Cihânnümâ'nın mahiyetine ve yazılış tarihine gelince, Neşri eserini hiç şüphesiz bir cihan tarihi olarak tasarlamıştı. Dr. Ménage'a göre belki bu, Türkçe nesirde yazılmış ilk genel dünya tarihidir. Bunun Kısm-i Sâdis’i, “Evlâd-ί Oğuz Han-i Türkî ahvâlin usuliyle ve furu’iyle beyan eder” başlığı altındaki kısmı, Kitâb-i Târih-i Âl-i Osman adiyle ayrı mukaddimesi bulunan müstakil bir kitap olarak bize kadar gelmiştir. V. D. Smirnov’un St. Petersburg Şark dilleri Enstitüsü Türkçe Yazmaları arasında tasvir ettiği bir yazma, Neşrî’nin büyük eserinin başka bir parçası olabilir. “Hulefâ-i Abbâsiyye” yi içine alan bu yazma, Dr. Ménage’a göre tamamile Neşrî’nin üslûbunu ve bölümleme tarzını göstermektedir (bak. s. 6, not 1).

Eserin Fatih S. Mehmed zamanında yazıldığı ileri sürülmüştür. Buna yalnız Manisa nüshası mukaddimesinde bulunan noksan bir ibare sebebiyet vermiştir. Bununla beraber Manisa nüshasında da II. Bayezid’in “menâkibi” (320) bahsi vardır. Dr. Ménage, haklı olarak, bu nüshanın da II. Mehmed zamanında yazılmış olamıyacağmı söylerken, Neşrî’nin kullandığı iki esas kaynağın hâdiseleri 890 yılına kadar getirmiş olduklarını ve Çandarlı İbrahim’in vezirliği ile (0,891 saferinde vezir olmuştur) Hadım Ali’nin vezaretinden (0,892'de vezir olmuştur) Neşrî’nin bahsetmiş olduğuna dikkati çekmiştir. Netice olarak Neşri Osmanlılara ait kısmı herhalde H. 892-898 yılları arasında yazmış bitirmiş olmalıdır (H. 898 tarihi elimizdeki en eski nüsha olan Menzel nüshasının ferağ kaydına ait tarihtir). Neşri, Çandarlı İbrahim Paşa’ya ait kayıtta, onun vezir olduğunu söylediği gibi, cami ve medrese yaptırdığını da sonradan yazmıştır (bak. Menzel nüs. 324). Bu metinde “dahi nİyyeti hayırdır” diye yazılmış, sonra aşikâr surette aynı el bunu çizip üstüne “İstanbul'da bir cami ve bir medrese yaptı” ibaresini yazmıştır. İbrahim Paşa, camiinin inşasına, Evliya Çelebi’nin verdiği tarihe göre (cilt I, s. 307), 889’da başlamıştır. Neşrî’nin kaynaklarına dair meseleleri açıkça ortaya koyan ve araştırma istikametlerini gösteren ilk esaslı çalışma şüphesiz Prof. Dr. P. Wittek’in Zum Quellenproblem der altesten osmanischen Chroniken (MOG, I, 1921, 77-150) adlı tetkikidir. Bugün sorulara açık cevap vermek imkânına kavuşmuş bulunuyoruz. Zira Neşrî’nin bütün kaynakları bugün malûmdır. Bunların başında, vaktile J. H. Mordtmann’ın Ruhî’ye atfettiği ve Dr. Ménage’in Oxford Anonimi diye adlandırdığı (Oxford, Bodleian Kütüphanesi, yazma Marsh 313) yazma gelir. Wittek’in dikkati çektiği kısa notların da Takvim-i Hümâyûn adiyle tanıdığımız kronolojik listelerden geldiği tesbit edilmiş bulunmaktadır. Oxford Anonimi (Ruhî) nin Âşık Paşazade yanında ikinci bağımsız bir rivayet silsilesini temsil ettiğini Neşri ile Oxf. Anoniminin bunu müşterek bir kaynaktan aldıklarını daha 1954’de bir notta işaret etmiş (Fatih Devri üzerinde Tetkikler ve Araştırmalar, Ankara 1954, s. 116, not 1), sonra Londra’da İslâm tarihçiliği üzerinde toplanan konferansa sunduğum bir tebliğde bu noktayı daha genişçe açıklama imkânını bulmuştum (bak. “The Rise of Ottoman Historiography”, Historians of the Middle East, yayınl. B. Lewis ve P. Μ. Holt, Londra 1962, 152-67). Dr. Ménage, yine Ruhî’ye atfedilmiş olan Berlin ve Cezâyir nüshalarını, Oxf. Anonimi ile karşılaştırdıktan sonra şu neticeye varmıştır: Oxf. Anonimi (O.A.) asıl Ruhî değildir, yalnız Berlin ve Cezâyir yazmaları Ruhî’nin eseridir. O.A., Âlî ve Müneccimbaşı’nın Ruhî tarihi diye bahsettikleri esere temel olan daha eski bir metni temsil etmektedir. Neşrî, O.A. ile aynı olmayan, fakat ona çok yakın bulunan bir metni esas kaynak olarak kullanmıştır. Herhalde O. A., doğrudan doğruya Neşrî’nin kaynağı olmamıştır (karşıla. Feth Devri, I, ibid.).

Kayde değer ki, O. A. hadisleri 889 Şaban evâhiri/1484 Eylülüne kadar getirir ve Neşrî de aynı kaynağı bu tarihe kadar takibeder. Şu halde bu ikisinin ortak kaynakları en erken bu tarihte yazılmış meydana çıkmış olmalıdır. Bu kaynak, Aşkpz.’nin istifade etmediği menâkibnâmeleri kullanarak tamamile farklı bir kompilasyon vücude getirmiştir (Yalnız II. Murad’ın ikinci saltanat devrine, yani 1446- 1451 tarihlerine ait hâdisatı Aşkpz. ile birlikte bu kaynak aynı menakîbnâmeden almış görünmektedirler, bak. The Rise, 161). Böylece, aynı tarihlerde birbirinden bağımsız olarak vücude getirilen Aşkpz. ile bu kompilasyon birbirinden habersiz kalmışlardır. Ancak bir kaç yıl sonra Neşrî her ikisini kendi tarihinde bağdaştırmağa çalışmıştır. Neşrî hiç şüphesiz O.A.’ya da kaynak teşkil eden bu kompilasyonun mufassal bir nüshasını kullanmış olmalıdır. Zira aynı kaynağı takibettiği yerlerde umumiyetle A.O.’dan daha mufassaldır. Bununla beraber O.A.’nın daha mufassal olduğu yerler de vardır (Meselâ Fatih Mehmed’in Sırbistan seferi krş. Cod. Menzel, 183). Neşrî’nin A.O.’ya esas olan menâkibnâmeleri bağımsız olarak kullandığı düşünülemez. Zira bu takdirde hâdiselerin ve başlıkların bu derece uygunluk göstermesi imkânsız olurdu. Neşrî, herhalde müşterek kaynağın mufassal bir kopyasını kullanmıştır. Durumu şöyle gösterebiliriz.

Müşterek kaynağın hususiyetlerini meydana çıkarmakta Behiştî de işimize yarayacaktır.

Dr. Ménage, yakın bir gelecekte O. A. ile Ruhî’nin Cezâyir ve Berlin nüshalarını neşretmeği vaadetmektedir. Bu, Âşkpz. neşri gibi, Osmanlı tetkiklerinde şüphesiz bîr dönüm noktası olacaktır. Zira Neşrî olsun Behiştî olsun, O A.'nın temsil ettiği ikinci kompilasyonu kısmen vermekte, bir çok yerlerde Âşkpz.yi takibetmektedider. İkinci kompilasyonun neşrile Aşpz. karşısında bağımsız bir yerli kaynak elde etmiş olacağız.

Dr. Ménage’a göre Neşrî’nin bütün kaynakları bugün elimizdedir. Onun kendisinden ilâve ettiği şeyler pek ehemmiyetsizdir (s. 18, bu ilâveler teker teker tesbit ve münakaşa edilmiştir). Bu takdirde Dr. Ménage’in söylediği gibi (s. XV) Neşrî’yi aslî kaynak olarak bir tarafa bırakabilir miyiz? Bize göre Neşri, kaynakların sadece çağdaş bir yorumcusu olmaktan daha ehemmiyetlidir. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, mühim bir çok rivayetlerde Neşri, O.A.’nın kaynağını bize daha mufassal aktaran bir nüsha vazifesi görmektedir. Keza Aşpz. metni için de Neşrî’nin temsil ettiği versiyon, daima baş vurulması gereken bir nüsha hizmeti görmektedir. Takvimlere gelince, onun kullandığı Takvim, bugün elimize geçmiş bulunanlardan daha fazla bir şey ihtiva etmez (bak. Ménage, Appendix III, s. 76-80). Bütün Takvim nüshalarının biraraya getirilerek Neşrî’nin verdiği metinle birlikte her maddenin tesisi için çalışmalar müsbet bir netice verebilir. Bu güç işi İstanbul Üniversitesinden Dr. Muammer özergin üzerine almış bulunmaktadır.

Dr. Ménage’ın tezinde ele alınmış olan en esaslı konulardan biri ve belki en mühimmi, Cod. Menzel’in (Fr. Taeschner tarafından facsimile neşri yapılmıştır: Ğihânnümâ, Die altosmanische Chronik des Mevlâna Mehemmed Neschri, Band I, Leipzig 1951) Neşrî nüshaları arasında durumunu tesbit işidir. Daha önceleri Fr. Taeschner, Cod. Menzel (Mz.) in, F. R. Unat ve M. A. Köymen’in TTK neşrine (cilt I, Ankara, 1949; cilt II, Ankara 1957) esas olan yazmalardan daha eski ve onlardan bağımsız bir recension teşkil ettiğini ileri sürmüş ve şu hükme varmıştı (Ğihânnümâ I,Einleitung 25; II, Einleitung 3-13): Asıl Neşrî metni yalnızCod. Menzel’de bulunmaktadır. Unat-Köymen neşrine esas olan nüshalar grupu Neşrî’nin ölümünden sonra ilâve ve düzeltmelerle kaleme alınmış bir nüshadan çıkmaktadırlar. Buna karşı Dr. Ménage, Mz. ile sonraki metinlerin dayandığı nüsha arasındaki farkların Neşrî’den başkasına atfedilemiyecck mahiyette olduğunu, Mz.’nin Neşrî’nin kendi el yazısile yazılmış ve düzeltmeler yapılmış ilk taslağı teşkil ettiğini (s. 26-29) ileri sürmüş, ve bu fikirlerini ispat için metinlerde bulduğu delilleri ince tahlillere tâbi tutmuştur. Ona göre Neşrî, Cihânnümâ’nın evvelâ altıncı kısmı için, taslak olarak Mz.’nin temsil ettiği nüshayı yazmıştır. Sonra temize çekilmiş Cihânnümâ’nın altıncı kısmı olarak bunun başka bir recension'unu meydana getirmiştir ki, bu bize kadar gelmemiştir. Ancak Cod. Hanivaldanus’a bu recension esas olmuştur. Nihayet Neşrî bu altıncı kısmı ayırarak müstakil Oğuz Türkleri Tarihi (Osmanlı Tarihi)ni ortaya koymuştur ki, Mz.’den başka Neşrî nüshaları bundan çıkmaktadırlar. Maalesef Mz. nüshasının mukaddimesi noksandır. Olsaydı durumu kesinlikle anlamış olacaktık. Ancak yine şu satırlar Mz.’de (19) bulunmaktadır : “Tevârîh-i muhtârdan menkûl olan üzerine sabıkâ bu kitâb-i Cihânnümâ’dan kısm-i evvelin tabaka-i sâniyesinde ensâb-i evlâd-i Nûh Alehisselâm kemaliyle istifa ettiği yerde mastûrdur”. Bunu da Cihânnümâ’nın müsveddelerine mi bir atıf kabul etmelidir? Diğer taraftan Neşrî, sadece Cihânnümâ'yı tesvid ettiğini söyler, altı kısım halinde tesvid ettiğini söylemez. Neşrî, müstakil bir kitap olarak sunduğu Tevârih-i Al-i Osmân’ın (Oğuz Türkleri Tarihi) mukaddimesinde ömrü boyunca bir umumî tarih yazmak arzusunu beslediğini, “ibtidâ-i âlemden nakil müsaade ettikçe ilâ yevminâ hâzâ tesvîd” ettiğini II. Bayezid zamanında bunu temize çektiğini, sonra Oğuz Handan beri Türk tarihi ve Osmanlı tarihini “kısm-i sâdisde ifrâz” ettiğini yazar. Mz. nüshasının da bu ifrâz edilen nüsha olmayıp tesvid safhasına ait olduğunu iddia etmek için deliller kâfi değildir sanıyoruz.

Divan mütercimi Murad’ın muhtelif Türkçe eserlerden alarak Lâtince yazdığı Osmanlı tarihi, Dr. Ménage’m ortaya koyduğu gibi, Osmanlı tarihinin başından İstanbul’un fetihten sonra yeniden inşasına kadar olan kısımda Neşrî’ye dayanmaktadır (Kont Filip Hanivaldanus için yazdığından Cod. Hanivaldanus ismile anılan bu tarih, Leunclavius’un Historien musulmanae Turcorum... adlı eserine kaynak olmuştur), Mz. nüshasının temsil ettiği Neşri recension'u meydana çıktıktan sonra bu husustaki tereddütler ortadan kalkmıştır. Haniv.’un kullandığı metin Mz. ile aynı değildir, fakat bütün diğer yazmalar karşısında Mz.'e çok yakın bir nüshayı kullanmıştır. Dr. Ménage bunu yaptığı karşılaştırmalarla ortaya koymaktadır (s. 35-38). Ona göre Cod. Haniv.’un Mz. nüshasından farklı yerleri Neşri’nin Mz.’i gözden geçirdikten sonra yaptığı düzeltmelerden ibarettir. Bu nüsha ona göre temize çekilmiş Cihânnümâ’nm kısm-i sâdis’ini teşkil ediyordu. Dr. Ménage nihayet müstakil “Oğuz Türkleri Tarihi”ne esas olan ve Mz.’den başka bütün nüshaların archetype'ini teşkil eden son bir recension teshil etmektedir. Bu da, Neşri’nin “Oğuz Türkleri Tarihi”ni Cihânnümâ’dan ayırarak müstakil bir kitap olarak sunduğu devreye aittir. Bu recension da onun kaleminden çıkmış olmalıdır. Dr. Ménage bu hükmü, Mz. ve Haniv. karşısında bu recension’da bulunan düzeltmelerin ancak ve ancak eserin yazarı Neşri tarafından yapılmış olabileceği noktasına dayandırmaktadır. Buna dair kandırıcı deliller verebilmektedir (s. 41-46). Bu archetype (a) karşısında ona çok yakın bulunan Manisa (Mn) ve Arkeoloji Kütüphanesi (A) nüshaları birinci grupu, Paris (Bib. Nat. supp. turc 153), Viyana (W) ve Fatih (F) nüshaları ikinci grupu teşkil etmektedirler. Bunların içinde Manisa, archetype'e en yakın en mühim nüshadır. Dr. Ménage, bu nüshanın I. Selim devrinden önce kopya edilmiş olamıyacağını göstermiştir (daha önce 15. asır sonlan kabul ediliyordu). Mz. sonunda II. Bayezid için yazılmış olan kasidenin bu nüshada olmaması da böylece anlaşılmış bulunmaktadır. Paris, W ve F nüshalarının bağlandığı hyperarchetype İdrîs-i Bidîsî, Kemal Paşa-zâde ve Sa'deddin’in kullandığı nüshayı temsil eder (s. 50-51). A nüshası müstensihinin, Neşri’nin kaynağına giderek tashihler yaptığı faraziyesi (s. 49, not 1) bize göre az ihtimâl dahilindedir. Mn. nüshasındaki şu kaydı (s. 324), nüsha münasebetleri bakımından dikkate değer bulmaktayım: “Halil Paşa oğlu İbrahim Paşa bir câmi yapturdu, kendü evi yanında, anun dahi niyyeti hayırdır." Aynı kayıt Mz.’de (s. 232) şöyledir: “Halil Paşa oğlu İbrahim Paşa’nm dahi niyyeti hayırdır”. Fakat sonra nüshayı yazan aynı el “dahi niyyeti hayırdır” ibaresini çizmiş, üzerine tashihen “İstanbul’da bir câmi ve bir medrese yaptı” ibaresini koymuştur. Buna göre, şayet Neşri kendisi tashihli bir nüsha yazsaydı, yalnız bu ikinci ibareyi koyacak ve temize çekilmiş şekli şöyle olacaktı: “Halil Paşa oğlu İbrahim Paşa İstanbul’da bir câmi ve bir medrese yaptı.” Mn.’deki hatalar, yani İstanbul yerine ve bir medrese yerine kendü evi yanında, okuyuş hataları olmalıdır ve herhalde Neşrî’ye atfedilemez. Bu durum, archetype'in Neşri tarafından yazılmış bir nüshaya dayanmadığını göstermez mi? Herhalde, Manisa nüshası Mz.’in dikkatsizce yapılmış bir kopyasına dayanmaktadır.

Dr. Ménage, Unat - Köymen baskısı hakkında da bir hüküm vermektedir. Bu baskıyı hazırlıyanlar Viyana nüshasını esas metin olarak seçmekle başarılı bir seçme yapmamışlardır (s. XIII). Gerçi onlar, Mz. yi kullanacak durumda değillerdi, fakat daha eyi Manisa ve Paris nüshaları elleri altında idi (s. 52). Tesis edilen metin idealden çok uzak kaldığı gibi meydana koydukları critical apparatus da itimadla kullanılabilecek bir âlet damaktan uzaktır (s. XIII, 41). Bu şartlar altında, Neşri’nin yeni bir tenkitli tab’ı bilhassa Mz’in ortaya çıkışından ve Prof. Taeschner ile Dr. Ménage’in tetkiklerinden sonra bir zaruret olarak kendini hissettirmektedir.

Dr. Ménage, esere eklediği Appendix Z.de, rivayetlerin Neşri nüshalarile onun kaynaklarında mutabık bulundukları yerleri gösteren bir cetvel meydana getirmiştir (s. 59-69). Cetvelde özel durumlar, uzunluk, kısalık ve ilâveler belirtilmiştir. Bu cetvel, Osmanlı tarihi araştırıcıları için baha biçilmez bir anahtar hizmeti görecektir. Dr. Ménage’in büyük bir dikkat ve emek mahsûlü olan bu eseri, Osmanlı tarihi kaynak çalışmalarına yeni bir hız kazandırmaktadır.

Prof. Dr. HALİL İNALCIK

Şekil ve Tablolar