Giriş
XIX. yy. Makedonya’sı Sırp, Bulgar, Yunan, Ulah gibi farklı unsurların birbirleriyle ve hep birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı girişilen bir mücadele alanıdır. Bölgenin egemen gücü Osmanlı Devleti ise, emperyalist devletlerin çıkarları doğrultusunda ıslahatlar yaparak olayları yatıştırma politikası izlemektedir. Bölge üzerindeki bu çok yönlü istek ve beklentiler Makedonya’yı âdeta patlamaya hazır bir bomba hâline getirecektir[1].
XX. yüzyıla gelindiğinde ise, gerek Avrupa devletlerinin birbirleriyle olan anlaşmaları, gerekse Makedonya’daki çete faaliyetlerinin giderek tırmanması ile 1901 yılı patlama öncesi sessizlik içinde geçmiştir. 1902 yılında ise, Bulgar Hükümeti’nin bölgedeki kaotik yapıyı destekleme politikaları[2] ve Makedonya Komitesi’nin faaliyetleriyle Makedonya’da durum gerginleşmiştir. O sırada Rusya, Uzak Doğu (Japonya) ile uğraştığından, Balkanlar’da var olan durum dışında bir hareket istememektedir. Almanya ve Avusturya ise Rusya’nın bu uğraşısından memnun olduklarından, onun ilgisini Balkanlar’a yöneltecek bir harekete sıcak bakmamışlardır[3] .
Balkanlar ve Avrupa’daki siyasî havayı sürekli göz önünde bulunduran Osmanlı Devleti’nin, Makedonya’daki sorunları sert önlemlerle çözmeye yönelmesi, durumun daha da kötüleşmesine[4] ve bölgede ayaklanmaların çıkmasına neden oldu[5] . Fakat bu kalkışmalar kısa sürede Osmanlı Devleti tarafından bastırıldı. Osmanlı yönetimi, bölgeye olası yabancı müdahalesini engellemek amacıyla oldukça radikal bir ıslahat programını uygulamaya koydu[6] . Bu program doğrultusunda Hüseyin Hilmi Paşa “Genel Vali” olarak tayin edildi ve Paşa 8 Aralık 1902’de Selanik’e gelerek görevine başladı[7] . Hüseyin Hilmi Paşa ve onun denetimindeki ıslahat komisyonu büyük enerji sarf ederek çalıştı. Yüzlerce suçlu tutuklandı ve özel bir mahkeme oluşturarak bu kişiler yargılandı. Yapılan tüm girişimlerin Hüseyin Hilmi Paşa’nın kontrolünde olması için günlük çalışmalar doğrudan kendisine rapor edildi. Hüseyin Hilmi Paşa, Babıâli’yi de haberdar ettiği[8] bu uygulamalardaki başarısıyla somut gelişmeler sağladı[9] . Ancak Paşanın kişisel çabaları II. Abdülhamit ve hükümetçe desteklenmediğinden büyük devletlere yine müdahale fırsatı yarattı. Çünkü Makedonya’da Osmanlı Devleti’nin egemenliği istenmemekteydi. Özellikle Müslüman bir valinin atanması Bulgarları ve İngilizleri memnun etmedi. Bölgedeki Bulgar Komiteleri de reformların Osmanlı Devleti eliyle değil, Avrupa Devletleri aracılığıyla yapılmasını istediklerinden reform programını reddettiler[10]. Bunun üzerine Aralık 1902’de Rusya Dışişleri Bakanı Graf Lamsdorf ile Avusturya Dışişleri Bakanı Goluchowski’nin Makedonya için bir ıslahat programı yapmak üzere ortaya çıkmaları, bölgede reform şansını arttırdı. Bu iki ülke temsilcisinin çalışmaları sonucunda 21 Şubat 1903’te “Viyana Tasarısı” ortaya çıktı[11]. Bu tasarı, daha sonra Berlin Antlaşması’nı imzalayan diğer devletlerin parlamentolarına sunularak, onaylarının alınması sağlandı[12]. Bu tasarı genel anlamda yedi başlıktan oluşmaktaydı; birinci kısım tasarının gerekçesini, ikinci kısım, devletlerin bölgede Osmanlı Devleti’nin egemenliğinin devamında hemfikir olmalarını; üçüncü kısım, Osmanlı yönetimince üç yıllığına genel müfettişin görev ve yetkilerini; dördüncü kısım, jandarma, polis ve korucuların yeniden düzenlenmesini; beşinci kısım, Arnavut kıtallerinin önlenmesi isteğini; altıncı kısım, bölgede düzenin sağlanabilmesi “Genel Af ” ilan edilmesini; yedinci kısım da, yerel idarelerin mali sorunlarının aşılmasında alınacak tedbirleri içermekteydi[13].
Osmanlı Devleti, egemenlik haklarına müdahalede bulunacak bir tasarı beklerken, bölgede Osmanlı egemenliğini tanıyan ve tüm yetkiyi müfettişe bırakan, Viyana Tasarısı’nı 23 Şubat 1903’te koşulsuz kabul ve ilan etti[14]. Programda Avrupa’nın kontrolü çok azdı[15]. Fakat Osmanlı Devleti tedbiri yine elden bırakmamakta ve tasarıyı bir Avusturya-Rusya ortak projesi olarak değil, Rusya’nın uzun vadeli emperyalist amaçlarının bir parçası olarak değerlendirmekteydi. Nitekim Rusya, büyük devletler nezdinde girişimlerde bulunarak bölgedeki huzursuzluğu gidermeye çalıştığı izlenimi verirken, diğer yandan Makedonya komitelerinin faaliyetlerini arttırmaları doğrultusunda Bulgaristan’ı teşvik ve tazyik etmekteydi[16]. Bu da bölgedeki çeteleri yüreklendirip daha geniş çaplı ayaklanmalara sürükledi. Gözü bölge üzerinde olan büyük devletler ise daha geniş çaplı reform önerileri üzerinde düşünmeye başladı.
Tasarıya ilk tepki Bulgarlardan geldi[17]. Bölgeye idarî özerklik verilmesini isteyen Bulgarlar, bu konuda hazırladıkları muhtırayı, büyük devletlerin elçiliklerine ve hariciye nazırlıklarına gönderdi[18]. Makedonya’da en çok sözü geçen Bulgar örgütü olan Eksarhane[19], reformların göz boyayıcı olduğunu öne sürdü ve Osmanlı tebaasından Hıristiyan bir vali atanmasını, valilerin padişahtan bağımsız yetkilerle donatılmasını istedi[20].
Viyana Tasarısı, tasarının gerçek sahipleri olan Avusturya ve Rusya’yı da tatmin etmemişti. Zira bunlar polis ve jandarma gücünün, bölgenin nüfus ve dinî kimlikleri ile orantılı olmasını istiyorlardı. Bu gerçekleştirilemediği gibi, gayrimüslimlerin çete faaliyetlerini sürdürmeleri, Avrupalı devletlerin bölgedeki denetim gücünün istenilen düzeye çıkarılmasını engelledi.
Osmanlı Devleti, başlangıçta bu tasarıyı koşulsuz kabul etmesine rağmen, tasarıyla yerel idareler, gelir-gider bütçeleri, vergi toplama gibi sosyal ve ekonomik konularda; Arnavutlara yönelik suçlamalar, genel af ilânı, kamu huzur-sükûnu ve Rusya’nın emperyalist amaçları gibi siyasal konularda egemenlik haklarına doğrudan müdahaleyi fark etti. Osmanlı Devleti, bu durumdan duymuş olduğu memnuniyetsizliğini, uygulamayı yavaşlatarak gösterdi. İşte bu iki tarafın memnuniyetsizliğine bölge halkının da huzursuzluğu eklenince Makedonya gelecekteki patlamaların ilk işaretlerini vermeye başladı[21].
1903 yazında Sırp ve Bulgar komitacıların öncülüğünde Makedonya Hristiyanları, İlinden’de bir ayaklanma başlattı[22]. Bu genel kalkışma kısa sürede 10.000 km2’lik bir alana yayıldı. Köyler yakıldı, tarlalar, harmanlar ateşe verildi. Karakollar, istasyonlar basıldı. Hatta toptan öldürmeler oldu, kan su gibi aktı. Ayaklanmaya 30.000 kadar silâhlı komiteci ve köylü katıldı[23]. Ölü sayısı 2.000’e ulaşırken, 16.000[24] kişi de evsiz kaldı[25]. Osmanlı Devleti isyana aynı sertlikte karşılık verdi[26]. Bu da Avrupa kamuoyunun dikkatini çekmekte gecikmedi. Osmanlı yöneticileri üç aylık bir uğraşıdan sonra isyanı bastırabildi[27].
Ayaklanma bastırıldıktan sonra Avusturya ve Rusya “Viyana Tasarısı”nı Osmanlı Devleti’nin yetkilerini kısıtlayacak ve bölge üzerinde kendi kontrollerini artıracak şekilde yeniden düzenlendiler. “Mürzsteg Tasarısı” diye anılan yeni reform paketi 2 Ekim 1903’te tamamlandı. Altı ay gecikmeyle 1904 Nisanında uygulamaya konuldu[28]. Ancak Osmanlı Devleti’nin yanında, tasarıyı getiren Avusturya ve Rusya Devletleri de Mürzsteg Tasarısı ile umduklarını bulamadı. Çünkü ekonomik, mali ve askeri önlemler içeren bu tasarı Osmanlı Devleti ile diğer devletler arasındaki çeşitli anlaşmazlıklar ve Hüseyin Hilmi Paşa’nın yayınladığı genelgelerle uygulamayı önlemeye çalışması, tasarıdan beklenen sonucun elde edilmesini engelledi.
Tüm bu müdahalelere rağmen Makedonya’da sorunlar çözümlenemedi. Din ve ırk farklılıkları bölge halkları arasında var olan ayrılıkları giderek arttırdı. Malî kontrol yüzünden de büyük devletler arasındaki anlaşmazlığın had safhaya ulaşması[29] Makedonya’daki durumu içinden çıkılmaz hâle getirdi. Bu durum bölgede mücadele yürüttüklerini zanneden örgütleri ön plâna çıkardı[30].
ÇETELERİN MEŞRUTİYET KULÜPLERİNE DÖNÜŞMESİ
Komite, Çete Kavramı ve Özellikleri
Balkan türü ihtilâlciliğin daha doğrusu Balkanlılaşmanın simgesi komiteler ve çetelerdi. Özellikle Makedonyalılar ve Bulgarlar bu tür savaşımlarda uzmanlık kazanmışlar, aynı zamanda komite ve çeteleri normal siyasal hayatın yapısal unsurları durumuna getirmişlerdi. Siyasal-yasal kurumları (dernekler, partiler gibi), kanun dışı komiteleri ve çeteleri demokratik bir çoğulculuk içinde “müesseseleştirmişlerdi’’[31].
Komite ve çete sözcükleri genellikle eş anlamlı kullanılmasına karşın, tarihsel gelişme içinde aralarında fark vardır. İkisi de eylemci olmakla birlikte komite (komita); plânlayıcı beyin görevine sahip yüksek düzeyde kurmay ve karar organıdır. Çeteye gelince; uygulayıcı niteliği ağır basar. Her an harekete hazır terörcü, militan, vurucu bir kuvvettir. Genel olarak 10-15 kişiyi geçmeyen kadrosuyla ayrı ayrı ve sınırlı hareketler (suikast, bombalama, sabotaj, adam kaçırma) yapmakla görevlidir. En önemli özellikleri ise ülkenin en uzak yalnız köşelerine kadar uzandıkları ve halkla temas kurdukları için “ihtilâl eğiticisi” olmalarıydı. Halkı isyana hazırlayan aktif güçler bunlardı[32].
Balkan ulusçuluğu Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki egemenliğinin daha ilk zamanlarında “etnik” direnişle Babıâli’nin gündemine girdi. Bu direnişe ulusçuluk demekten çok “Patriyatizm[33]’’ demek daha doğru olur. Sorun, Balkan uluslarının bağımsız devlet ve hatta bağımsız kilise ve dile sahip olma isteklerinden kaynaklanmaktaydı[34]. Yani, Rumeli’nin bu toprakları üzerindeki beklentiler çok yönlüydü[35]. Devreden çıktıkları sanılan Yunanlar, Sırplar ve Rumenlerin bölge üzerindeki istekleri devam etmekteydi[36]. Bu karmaşık duruma Makedonya üzerinde ihtirasları, siyasî çıkarları olan büyük devletlerin emperyalist emelleri de eklenince ortaya kanlı ve karanlık bir tablo çıkmaktaydı[37].
Makedonya’daki karışıklıklar bölgede yapılmaya çalışılan reformlar süresince iyice arttı. 1908 yılında 1080 kişi ayaklanma sırasında yaşamını yitirdi. Sadece Manastır vilâyetinde eylem yapan 39 çete bulunmaktaydı. Bunların 23’ü Bulgar, 10’u Yunan, 6’sı Sırp çetesiydi. Bu sayıya Ulah, Türk-Arnavut ve düzensiz çeteler dâhil değildi[38].
Bu çok yönlü ve çok amaçlı çete faaliyetlerinde Osmanlı devleti çetelerin ya da devletlerin birbirleriyle olan mücadelelerinden yararlanarak dengeyi korumayı düşündü[39]. Amacını gerçekleştirebilmek için de azınlıklar hakkında bilgi toplamak ve aralarındaki anlaşmazlıkları körüklemek için provokatörler kullandı, büyük paralar harcadı[40].
Olayların giderek farklı boyutlara gelmesi üzerine sorun Meclis-i Mebusan’da tartışıldı. Verilen bir soru önergesi[41] üzerine Dahiliye Nazırı Hüseyin Hilmi Paşa, “bölgedeki sorunun burada bulunan Rum, Bulgar, Sırp, Ulah unsurların kilise anlaşmazlığından kaynaklandığını, bu dört unsuru memnun edecek bir çözüm üretilmezse, her türlü iyileştirmeye rağmen buradaki kargaşanın bitirilemeyeceğini..” belirtti[42]. Siroz Mebusu Hristo Dalçef Efendi ise “…Bölgedeki Osmanlı unsurları arasındaki karşılıklı nefretin sebebini istibdat rejimi..” olduğunu söyledi. Tartışmalarda “Makedonya” adının kullanılmaması gerektiği, bunların “Vilayet-i Selase” ile düzeltilmesi gerektiği de vurgulandı[43]. Talat Paşa da izlenen yanlış politikalar hakkında şunları söylemekteydi[44]: “Komitelere karşı daima en büyük hoşgörüyü gösterdim ve onların gerçek amaçlarını bilmiyormuş gibi davrandım. Fakat hükümetin yanlış tavırları komitelerin ihtiraslarını hafifletmek şöyle dursun tersine artırdı.’’
Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda bölge ile ilgili tartışmalar devam ederken, çetelerin güç ve hedefleri de geçiş döneminin ılımlı yaklaşımları nedeniyle artarak genişledi. Böylece çeteler meşrutiyetin getirdiği özgürlükçü ortam içerisinde daha meşru zeminlerde faaliyetlerini sürdürdüler[45].
Makedonya’daki çetelerle birlikte, bölgede gözü olan devletlerin, burayı ele geçirme mücadelesi II. Meşrutiyet’in ilanından sonra da devam etti. Bunlar 1908 Meşrutiyetinin ilk iki yılında amaçlarını eğitim, kültür, ekonomik ve siyasal faaliyetlerle gerçekleştirmek istediler. İddia ettiklerine göre; II. Meşrutiyet’in ilanından sonra “yeniden doğan” Osmanlı İmparatorluğu hem kendileri için, hem de onların Makedonya’da, Doğu Trakya’da vb. yerlerde çıkarları ve istilacı emelleri için “büyük tehlike” olmuştu. Bu tehlike Balkan uluslarını birbirine yaklaştırdı.1909 yılına kadar gösterdikleri siyasal etkinliklerini, 1910’dan sonra Osmanlı Devleti’ne ve Türk milletine karşı yaptıkları türlü terör eylemleriyle, kıyamlarla ve soykırımlarla değiştirdiler[46]. Eylemlerini daha önceleri illegal olarak komitelerde gerçekleştiren bu gruplar, meşrutiyetin ilanından sonra Kanun-ı Esasi’nin getirdiği hak ve özgürlüklerden yararlanarak kendilerine Meşrutiyet Kulüpleri adını vererek legalleştiler[47].
Bulgar Meşrutiyet Kulüpleri (B.M.K.)
Meşrutiyet’in ikinci kez ilanından sonra Bulgar Komitacıları Makedonya’da serbest olarak çalışmaya başladı. Daha Meşrutiyet’in ilk günlerinde Bulgar Prensi Ferdinand, kendi adamlarından Binbaşı Sarafov’u resmi görevli olarak Selanik’e gönderdi. Binbaşı Sarafov, kendi akrabalarından Petkovicov ile birlikte Bulgar Meşrutiyet Kulüpleri’ni kurdu[48]. Ayrıca bu örgütlerin, tedhişçi örgütlerin yerini aldığı da ilan edildi. Bölgedeki durumu iyi bilen Müfettiş Hilmi Paşa Dâhiliye Nezareti’ne gönderdiği yazıda, “…Meşrutiyetin ilanı üzerine Bulgar çeteleri faaliyetlerini durdurmuşlarsa da, çete teşkilatlarını asla ilga etmedikleri, silahlarını muhafaza ettiklerini ve Osmanlıların Bulgarlarla herhangi bir savaşı halinde hemen ayaklanarak Osmanlıya karşı savaşacaklarını…”[49] bildirmekteydi. Osmanlı basını ise bu örgütü kamuoyuna “Kanun-ı Esasi Kulüpleri” olarak tanıttı. Bulgarların bu faaliyetlerini Rumların, Ermenilerin, Sırpların kurduğu aynı adı taşıyan kulüpler izledi.
B.M.K.’nın amacı; Makedonya’da Bulgar propagandası yapmak, Makedonya’nın Slav ve Slav olmayan halkının burjuvazisini, aydınlarını, din adamlarını, zanaatçılarını, hatta köylülerini bile kendine bağlamaktı. Bu amaçla Bulgar hükümeti Makedonya’ya 1908’in Ekim ayına kadar çok sayıda propagandacı gönderdi. Bulgar Kapı kethüdalığı da Bulgaristan’daki huzur ve sükûn ve devlete bağlılığın devamı ve Makedonya’dan gelebilecek komitecilere katılımı engelleyebilmek için ahalinin bazı ılımlı isteklerinin karşılanması gerektiğine dair görüş bildirdi[50]. Onlara sayısız imtiyaz tanıdı. Makedonya Hristiyanlarını kendine bağlamak için 240.000 Altın Levha rüşvet dağıttı. Hatta kendi adamlarını kilise, Belediye Okulları denilen kurumlarda öğretmenlik, danışmanlık ve denetmenlik görevine atadı. Bu hükümet temsilcileri kendi görevini yapar gibi görünüyorsa da; aslında yaptıkları gerçek iş, Bulgar propagandasını yaymak ve gizli servise bilgi vermekti[51].
1908 yılı içerisinde Makedonya’nın çeşitli bölgelerinde kurulmuş kulüpler Selanik’te toplanmış ve kendilerini federatif bir yapı içerisinde düzenlemişlerdi. Bu düzenleme ile kulüpler bir merkez bürosuna bağlandı. Hatta bu federatif yapı burada “La Patrie” diye de bir gazete çıkarmaktaydı[52]. Bunların yaptıkları kongreye Osmanlı Parlamentosu’nun Bulgar asıllı iki üyesi Pavlof (Üsküp) ve Pançe Doref (Manastır) Efendiler de katıldı[53].
Oluşturulan kulüpler daha önceki İMRO’nun izlerini taşımaktaydı. Bu kulüplerden bir kısmı Makedonya’nın doğrudan Bulgaristan’a ilhakı için çalışırken, bir kısmı daha ılımlı ve barışçı bir politika izleyerek, Balkan Federasyonu ya da daha geniş olarak Doğu Konfederasyonu’nu kurarak Makedonya’nın özerkliğini istemekteydi. Hatta bu konu Sofya da Bulgar Dâhili Komitesi Reisi başkanlığında Şubat 1909’da toplanan kongrede de tartışıldı[54].
Fakat tümünün nihai amacı: Bulgaristan’ın Makedonya’daki çıkarlarını korumak, istilacı emellerin gerçekleşmesi için zemin hazırlamaktı. Asıl niyeti, Makedonya’da Türklerle Hristiyanlar arasında kin, nefret, düşmanlık duygularını artırmak, anlaşmazlıklar çıkarmak, çeşitli olaylar tezgâhlamak ve silahlı eylem yapmaktı. Makedonya ve Doğu Trakya’da terör eylemleriyle kriz ortamı oluşturarak, Bulgaristan’a müdahale ortamı yaratmaktı. Bu amaç doğrultusunda Bulgaristan’da ve Makedonya’da karışıklık çıkarılacağı[55] ve buranın istila yoluyla Bulgaristan’a ilhak edileceği[56] yönündeki duyumlar hem Makedonya’ya, hem de Osmanlı Devleti’ne kadar gelmekteydi. Bu açıdan bakıldığında oluşan kulüplerin ayrılıkçı nitelikler taşıdıkları açıktı. Cemiyetler Kanunu bu tür kulüpleri yasaklayınca İttihat ve Terakki ile uzlaşmacı tutumları birden bire sona erdi ve kanunu protestoya başladılar. Olayların gelişim süreci içerisinde bu cemiyetlerde kendilerini Balkan Savaşı ortamında bulacaklardı[57].
Sırp Demokratik Birliği (S.D.B.)
Diğer tüm ayrılıkçı örgütler gibi Sırp Hükümeti’nin de Makedonya’da takip ettiği propaganda üç aşamadan oluşmaktaydı. 1878-1904 yılları arasında birinci aşamada bu propaganda din, eğitim, dayanışma ve ekonomik kuruluşlar aracılığıyla yürütüldü. 1904-1908 (II. Meşrutiyet’in ilanına kadar) arası süren ikinci aşamaya, adı geçen kuruluşlara silahlı eylem, terör, kıyımlar, Sırplılaştırma[58], yakıp yıkmalar, zulüm ve tecavüzlerde[59] ilave edildi. Bu aşamada Bulgar çetelerine karşı koyabilmek adına da örgütlülükleri arttırıldı[60]. Hatta Makedonya genelinde açtıkları kahvehane, lokanta benzeri yerler örgütlenme ve silah deposu olarak kullanıldı[61]. Birçok yörede Bulgar çetelerine karşı üstünlük sağlandı ve Bulgar çete ve köylerine karşı insafsızca saldırılar yapıldı[62]. Ortaya çıkan durum birçok kanaldan Osmanlı Devleti’ne şikâyete neden oldu[63]. Üçüncü aşama da Meşrutiyet’in ilanından, Balkan Savaşı’nın başlamasına kadar sürdü[64]. Bu da başlangıçta ılımlı ve İttihat ve Terakki ile iyi ilişkiler kurarak, kendi milletleri için ayrıcalıklar koparmaya yönelik olup, daha sonra Çeteler Kanunu’nun ilanı ile illegal yönlere sapmayla devam etti[65].
Osmanlı Sırpları 10-13 Ağustos 1908’de yaptıkları kuruluş toplantısında “Sırp Demokratik Birliği (SDB)”ni kurdular.
SDB’nin siyasal amacı: “Makedonya’da yaşayan bütün Sırpları birleştirmek ve güçlü bir Sırp birliği ve bütünlüğü yaratmaktı[66].’’ Örgütün, ekonomik, siyasal, sosyal ihtiyaçlarını kapsayan düzgün bir programı yoktu. Sırp Hükümeti’nden aldığı emre göre, onun en önemli işi 1908 seçimlerine katılmak ve parlamentoya milletvekili seçmekti. Bu emri icra etmek için SDB’nin mensupları müthiş bir seçim kampanyası başlattılar[67]. İttihat ve Terakki ile anlaşarak seçimlerde parlamentoya üç[68] milletvekili seçtiler. Birlik, 1908’den sonraki ilk yıllarda izledikleri program gereği sessiz kalmışsa da, daha sonra tedhiş eylemlerine büyük bir hız vererek Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan topraklarının Sırp Hükümeti’nce istilası için zemin hazırlamaya çalışmıştır.
Rum Meşrutiyet Kulüpleri (R.M.K.)
Yunanistan bağımsızlığını elde ettikten sonra yayılma politikası izledi. Genellikle uyguladığı stratejiyle büyük devletlerin devamlı desteğini sağlayan Yunanistan, yapmış olduğu savaşlarda yenilmiş olmasına rağmen[69], yine onların Osmanlı Devleti’ne yaptıkları baskılar sonucu bu savaşlardan zararsız çıkmayı başardı[70].
Bu niteliğinden dolayı da Makedonya’da faaliyet gösteren propagandalardan en eskisi Rumların gerçekleştirdikleriydi. Bölgede II. Meşrutiyet’in ilanına kadar çok sayıda Rum okulu, kilisesi, çetesi, dayanışma ve ekonomik kurumları vardı. Çete liderderlerinin pek çoğu da Yunan ordusunun subaylarıydı[71]. Bu çeteler, bölge üzerinde kendi egemenliklerini sarsabilecek her türlü etnik ya da dinsel yapıya şiddetle karşı çıkmaktaydı. Rumlar bu hedef doğrultusunda, bölgede Bulgarlar başta olmak üzere, Sırplar, Ulahlar[72] vs. tüm milletlere ekonomik[73], siyasi baskı ve şiddet uygulaya başladı.
II. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra, İstanbul’da kurulan Rum Meşrutiyet Kulüpleri Örgütü, giderek Selanik, Serez, Menlik, Demirhisar, Ustrumca, Manastır, Filorina, Kavala, Kostur, Voden vb. yerlerde şubeler açtı[74].
Megali İdea doğrultusunda Yunanların yaşamış oldukları iddia edilen toprakları, büyük başşehir Konstantinopolis (İstanbul) başta olmak üzere ele geçirip, Bizans’ı diriltmek ve iki kıtalı (Yunanistan ve Anadolu), beş denizli (Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz ve İyon Denizi) devleti kurmayı planlamışlardı[75]. Bu amaca ulaşmak ve yeni imtiyazlar[76] sağlamak için II. Meşrutiyet’in ilk günlerinde İttihatçıların Makedonya politikasını desteklediler[77]. Yunanistan’ın daha doğrusu RMK’lerin İttihatçılarla ve Türklerle çatışmaları 1908 seçimleri sırasında ve 1909’dan sonra hız kazandı[78]. Bu tarihten sonra Rumlar, çete faaliyetleri ile bölgedeki unsurlar üzerindeki baskı ve yıldırmayı artırdı[79].
Rumlar (ve Yunanlılar) Osmanlı Devleti ile içte ve dışta sonu gelmez mücadelelerini sürdürdü. Ancak, İttihat ve Terakki’nin 1913’te iktidarı doğrudan ele almasından sonra parlamentoda gayrimüslim unsurların rahat tavrı azaldı. Bu nokta da, 1918 yılına değin Rum Mebusları bile Mecliste fazla konuşmamışlardı. Çok ağır eleştirilerini 1918 karar yılına kadar saklayacaklardı[80].
Arnavut Meşrutiyet Kulüpleri (A.M.K.)
Berlin Kongresi kararları arasında bulunan Arnavutluk’un bazı bölgelerinin (Ülgün) Karadağ’a verilmesi maddesine karşı çıkan Arnavutlar[81], Babıâli’nin desteği ile Prizren’de “Arnavut Milletinin Haklarını Müdafaa Cemiyeti”ni kurmuşlardı (13 Haziran 1878). Avrupalılarca yeni çizilen hat, Arnavutlarca kabul edilmeyince, bunun sağlanması için farklı çareler ve zorlama yöntemlere başvuruldu[82]. Bu arada Avrupa Devletleri de yeni hattın kabulü için Osmanlı Devleti’ne baskıyı artırdı. Karadağ’a bırakılmasına karar verilen Ülgün Limanı’na da donanma göndererek Arnavutları da tehdit etti[83]. Hatta 1879’da Prizren’de toplanan “Arnavut Heyet-i İttihadiyesi”, daha çok Arnavut nüfusun yaşadığı Manastır, İşkodra, Yanya ve Kosova vilayetlerinin tek bir valilik etrafında birleştirilmesi isteğinde bulundu[84]. Daha sonra ortaya çıkan otonom bir Arnavutluk fikrinin Osmanlı Devleti tarafından sindirilmesi üzerine Paris’te ve diğer Avrupa kentlerindeki Jön Türklerle temasa geçen Arnavutlar, sürekli olarak otonom bir Arnavutluk özlemini dile getirdi[85].
23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ikinci kez ilanında Arnavutların hayli etkisi oldu. Bilhassa Avrupa devletlerinin Makedonya idaresine müdahalesini arttırma emellerini protesto etmeleri, Kuzey Arnavutları’nın Firzovik’te yaptıkları toplantı sonunda Abdülhamit’e 1876 Kanun-ı Esasi’nin hemen uygulamaya konması için telgraf çekmeleri, Genç Türk İhtilali’nin başarıya ulaşmasında etkili oldu.
Meşrutiyet’in ilanını takip eden ilk aylarda ihtilalin heyecanı ile Makedonya’da geçici olarak unutulmuş siyasi ayrılık emelleri, zaman ilerledikçe kültürel bir maske altında kurulan milli kulüpler de kendini göstermeye (örneğin İstanbul’da “Başkim Kulübü”) başladı. İstanbul’da[86], Manastır’da[87] ve Görice’de Arnavutça gazeteler çıkarıldı[88].
Sözü edilen dönemde Üsküp, Manastır, Selanik ve Debre’de Arnavut Meşrutiyet Kulüpleri kuruldu. Bu kulüpler 14-24 Kasım 1908’de Manastır’da kuruluş kongresi’ni gerçekleştirdiler. 2-8 Eylül 1909’da Elbasan’da bir kongre topladılar ve siyasal isteklerini Osmanlı Hükümeti’ne sundular. Bu istekler şu noktalarda toplandı: Arnavutların milli varlıklarının tanınması, Arnavut okullarının açılması, İmparatorluğun adem-i merkeziyet esasına göre yönetilmesi, Arnavutluk’un bölgesel özerkliğinin sağlanması, her Arnavut’un askerliğini bulunduğu bölgede yapması, yabancı etkilerin ve propagandaların durdurulması[89]. Özellikle bu tarihe gelinceye kadar bölge üzerinde belli istek ve beklentileri olan Avrupalı devletler Arnavutluk’taki gelişmelere kayıtsız kalmadı. İtalya[90], Avusturya[91] ve hatta Almanya[92] yöre halkını ve çetelerini farklı şekillerde kışkırtarak, Arnavutluk üzerindeki etkinliğini artırmaya çalıştı.
İ.T.C.’nin herkese eşit muamele programı doğrultusunda izlediği politika gereğince Arnavutların o zamana kadar muaf oldukları vergilerin konulması, memnuniyetsizliği iyice artırdı. Nihayet İstanbul “Başkim Kulübü” Kuzey ve Güney Arnavutluk’a ilişkin bir beyanname yayınlayıp, adeta Arnavutluk için muhtariyet talep etti. Osmanlı Hükümeti ise 1909’da Cavid Paşa’yı Arnavutların bir kale halinde olan ve “Kule” denilen evlerini yıkmaya, 1910’da Şevket Turgut Paşa’yı da Arnavutlardan silah toplamaya memur etti. Fakat silahlarını teslim etmek istemeyen Arnavutlar, Karadağ’a firar ve iltica ettiler. Burada, bilhassa İtalya tarafından “teslih” edilen Arnavut isyancıları tekrar hududu geçerek isyancı güçlere katıldı[93].
İşte Arnavutlar bu tarihten itibaren Balkan Savaşları’na kadar sürekli isyan içerisinde oldular.
Ulah Meşrutiyet Kulüpleri (U.M.K.)
Makedonya’da Rumların, Bulgarların ve Sırpların Ulahlar’a yaptıkları baskılar sonucu, Ulahlar da kendi dillerinde ibadet, eğitim, kitap basılması ve mahalli yönetimde muhtar ve azalarının kendilerinden olması, devlet memuriyetleri ile bazı okullara Ulah milletinden de çocukların alınması için yoğun bir mücadeleye girişti. Özellikle kendi dillerinde ibadet ve kendi kiliselerinin kurulması konusunda Patrikhane ve yöneticilerinin büyük engelleri ile karşılaştılar[94]. Rum Patrikhanesi ilk önce Osmanlı Devleti aracılığıyla bu duruma fırsat vermek istemedi. Ancak Babıâli’nin bu konuda oldukça esnek davranması üzerine[95] illegal yöntemlerle, bu Ulah ibadethanelerine, okullarına ve buralarda görevli din adamı ve öğretmenlerine baskıya başladı[96]. Bu noktada sadece Patrikhane değil, Yunan çeteleri de Ulahlar üzerinde baskı ve yıldırma eylemlerini arttırdı[97]. Osmanlı yönetimi her ne kadar bu baskılara engel olmaya çalışsa da yeterli olmadı[98]. Bunun üzerine Babıali, Rumeli Müfettişliği’nin de aracılığıyla, Rumeli Vilayeti’nde bazı memurluklara Mekteb-i Şahane’den mezun liyakatli Ulahları atadı[99]. Ulahlara kendi din adamlarıyla kendi dillerinde ibadet serbestisi verdi[100]. Kendi dillerinde alfabelerinin basılıp kullanılmasına, mahalli idarelerde Muhtar ve aza seçimine[101], Mekteb-i Sultani gibi bazı okullara Ulah öğrencilerin alınmasına[102], nüfus sayımında sayım komisyonuna, nüfusları oranında üye vermelerine[103], kısacası diğer dinsel guruplar gibi Ulahların da müstakil bir cemaat olarak tanınmasına[104] kadar varan önemli haklar verdi. Elde edilen bu önemli haklar ile iyice örgütlenen Ulahlar, Meşrutiyet Kulüpleri’ni ancak 1909’da kurulabildi. Bu süreçte özellikle Romanya Hükümeti’nin bölgedeki Ulahları Rumlardan ayırarak ayrı bir millet şeklinde ortaya çıkması için kendi dillerinde okul, ibadet vs. konularında yoğun çabaları da yadsınmayacak düzeye ulaştı[105]. İngiltere Maslahatgüzarlığı da Romanya Hükümeti gibi, benzer düşünceleri açıklamada sakınca görmemekteydi[106]. Yıllarca diğer unsurların dini, ekonomik ve sosyal baskısı altında bulunan Ulahlar, II. Meşrutiyet’in yeniden ilanından sonra Kruşova (Kruçevo), Grevene, Selanik, Melsen, Üsküp vb. yerlerde kurulan Ulah Meşrutiyet Kulüpleri din ve eğitim alanında İ.T.C’den yardım istediler. Böylece onlar da diğer uluslar gibi din ve eğitim yoluyla Makedonya’da etkinlik kurmaya yönelmeyi planladılar.
Sonuç
Makedonya toprakları 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, bir yandan Balkan devletleri, diğer yandan Rusya ve Avrupalı emperyalist devletlerin mücadele alanı oldu. Bu kadar müdahil arasında Osmanlı Devleti, yapılan baskılar sonucunda bir yandan bu devletlerin isteklerini yerine getirmeye çalışırken, diğer yandan kendisinin de içerisinde olduğu bölgedeki nüfuz mücadelesinin önüne geçmeye çabalamaktaydı. Bu mücadelenin görünen yüzü çetelerdi. Bölgeye komşu Balkan devletleri, Makedonya’da etkinliğini artırmak için burada kurulan ya da kendileri tarafından kurdurulan çeteleri ekonomik, askeri ve siyasi yönden desteklemekteydi. Hatta İngiltere ve Rusya da çeteler ve onların faaliyetleriyle yakından ilgilenmekteydi.
Meşrutiyetin yeniden ilanının yarattığı özgürlük ortamı içerisinde çeteler silahlarını bıraktı. Makedonya’da taraflar arasında kısa süreli bir barış havası esmeye başladı. O döneme kadar var olan kaotik yapı geçici olarak askıya alındı. Bu süreç içerisinde yasadışı faaliyet gösteren çeteler, meşrutiyetin getirdiği kanunlaşma hareketleri doğrultusunda Meşrutiyet Kulüpleri adını aldı. Her bir meşrutiyet kulübü, kendi düşüncelerini yaymak ve bu doğrultuda kamuoyu oluşturmak için gazeteler çıkardı. Böylece daha önceki silahlı mücadele belli bir süreliğine siyasi mücadeleye dönüştü.
Aslında bu yeni yapılanma illegal çetelerin legal hale gelmesinden öte bir şey değildi. Çünkü meşrutiyet öncesinde silahlı birer çete olan bu organize gruplar, Meşrutiyetin yeniden ilanıyla birlikte silahlarını devlete değil, kendi örgütlerine teslim (?) etmişlerdi. Yani bekledikleri zaman geldiğinde yine aynı tarzdaki eylemlerini bu sefer daha güçlü bir şekilde gerçekleştireceklerdi. Bu durumun farkına varan Osmanlı yönetimi “Cemiyetler Kanunu” ile Meşrutiyet Kulüpleri’ni disiplin altına almak istedi. Ancak devletin bu yaklaşımı, serbestliğe alışmış kulüplerle Osmanlı yönetimi arasındaki barış havasının sonunu getirdi ve Makedonya sorunu ivme kazandı.
Bâbıâli
Daire-i Umûr-ı Dahiliye
Mektubi Kalemi
Rumeli Vilayeti Müfettişliğinden Alınan Şifre Telgrafname
C / 7 Teşrinievvel 324 Meşrutiyetin ilanı üzerine Bulgar eşkiyası dehalet ve tatil-i faaliyet etmişler ise de çete teşkilatını asla ilga ve tadil etmeyüb her türlü ihtimale karşı yerlerini tamamıyla muhafaza eyledikleri gibi yedlerinde mevcud ve ötede beride mahfi bulunan eslihayı dahi teslim etmediklerinden elyevm külli miktarda esliha ve mevâddı infilakiyeye malikdirler. Vilayâtı selase mülhakatından şu sıralarda peyder pey alınmakta olan malumata nazaran Bulgar Komiteleriyle çetelerinin ahval ve harekatı hazıraları gazetelerde görülen neşriyatın sıhhatini müeyyed ve Bulgaristan ile bir harb vukuunda çetelerin silah-ı şekavete sarılarak ika-ı iğtişaş idecekleri bîiştibahdır. Öyle bir harp ve iğtişaşın zuhurunda vilayâtı selase cihetinde ittihazı lazım gelecek tedabire müteallık mülahazâtı acizaneyi 8 Nisan 323 tarihli tahrirat-ı cevabiye Müşir Edhem Paşa Hazretlerine tafsilen işar kılınmış idi. Mütalaa buyrulmak üzere cevabname-i mezkurun sureti postaya derdest-i tevdî dir. Ol babda
7 Teşrinievvel 324
8 virudu
Müfettiş
Hilmi
Bir müddetten beri Devlet-i Aliyyeyi işgal eden iki madde ki, biri müzayakayi maliye ve diğeri Makedonya meselesidir. Bu iki madde şu esnada tehdid-âmiz bir dereceye gelip ba husus Makedonya Meselesi’nin muharebeyi müntic olmasından hazer olunur. Bu mesele adi bir şekavet maddesinden olmayıp, bundan takriben kırk sene evvel Rusyaca kurulmuş olan bir planın tetimmeyi teferruatıdır
Islav kavminden olan Sırp ve Bulgaristan Kralıkları’nın yeniden ihdas ve tesisiyle Karadağ Prensliğine de istiklaliyet i’tasını musavver olan iş bu plan mucibince evvela Bulgarlar Rum Kilisesi’nden ayrılıp Bulgar Eksarhlığı ihdas olunmuş ve ona göre Bulgar Kiliseleri ve mektepleri dahi tefrik ve başkaca tesis edilmişti. Eksarhlığın talimatı tahtında hareket eden Bulgarlar rüesayı ruhaniyesi ile mektep muallimlerinin marifet ve telkinatı ile ezhanı tesmim olunan Bulgar ahalisi bir arzuyu milliye ittibaen komitalar teşkili ile taraf taraf icrayı şekavete ve ehli İslam aleyhinde tecavüzatı gaddaraneye kıyam eylemeleri ile darp ve tenkillerine tayin ve sevk olunan asakiri şahane Bulgarlarla uğraşmakta iken, diğer taraftan Sırplar dahi isyan eylemeleri üzerine Orduyu Hümayun sevk ile Sırlar mağleben tahtı itaata alınmışlar ise de Bulgarlar şekavete devam ederek, takriben iki sene devam eden bu hal ile Devleti Aliye eyice yorulduktan sonra Rusya Devleti, çünki kendisi içün vakti merhunu gelmiş ve zaten Almanya ve Avusturya Devletleriyle bilittifak muharebeye hazırlanmış olduğundan Bulgarları sehabetle Bulgaristan hakkında nakabili kabul ağır bir teşkilat teklifinde bulunup bulunup bunun reddi muharebeyi müeddi olacağını idrak eden diğer Düveli Muazzama tarafından telifi zatilbeyn için tayin kılınan murahhasların Dersaadet’te içtima ile akd olunan konferansda Makedonya dahil olmak üzere Şarki ve Garbi ünvanıyla Bulgaristan iki eyalete bittaksim teşkilat ve sureti idaresine dair tanzim olunan Nizamname kabulü nâ kâbil idarei muhtâre şeklinde olmasıyla bunun reddi üzerine Sırp ile Karadağ ve Romanya’nın iştirakiyle vukua gelen Rusya muharebesi neticesinde hududı vâsiayı muayyenesiyle Bulgaristanı Kebir Emareti cümleyi şeraiti sulhiyeden olarak Ayastefanos Muahedesi ile kabul olunmuş ve bervechi muharrer Devleti Matbuaları aleyhinde muharebeye iştirak eden Sırp ile Karadağ ve Romanya kesbi istiklaliyet etmişti.
Mezkur Muahede ile Avrupayı Osmaniye tayin olunan şekli cedidi tedkik ve tasdik için Berlin’de Düveli Muazzama murahhaslarından mürekkep akd olunan kongrede Bulgaristanı Kebir teşkili aleyhinde İngiltere murahhasının vaki olan itiraz ve ısrarı üzerine cereyan eden mübahese neticesinde Rumeli-i Şarki Eyaleti Bulgaristana bittefrik ayrıca bier eyaleti mümtaze şeklinde Devleti Âliyye ye tabi olması ve Makedonya ise kemâfissâbık idarei ...
Devlet-i Aliyye’de kalıp yalnız bununla sair Rumeli Vilayatı Şahanesinin hüsni idaresine dair bir nizamname yapılması karargir olarak Balkan Hükümetleri beyninde husuli tevazün için Sırp ve Karadağ’a bir takım memalik ve arazi tefrik ve i’ta olunduğu misillü muahharan Yunanistan’a dahi Teselya Kıtası verilmiş ve Bosna Vilayeti ile Yeni Pazar ile Hersek Sancağı Avusturya’nın işgal ve idaresi altına geçmiştir.
Ayastefanos Muahedesi’nin bu veçhile tadile uğramasından dolayı Rusya’nın Bulgaristan-ı Kebir hakkındaki tasavvuru tagayyür etmeyip icrayı teferruatı Rusya’ca atiye talik olunmuş demek olduğundan evvel be evvel Rumeli-i Şarki Eyaletinin Bulgaristan Emaretine ilhakı emrine teşebbüs olunarak esbabı tehiye edilmiştir. Şu kadar ki o zaman emarette bulunan Prens Aleksandr, Rusya’nın umurı emaretine takatfersa olan müdahelatından usanmış olduğundan o tahammülgüdaz halden kurtulmak için 1301(1885) senesinde Prensin İngiltere seyahatından avdeti esnasında Rusya’dan habersizce Emaretle Eyaletin ittihadı vukua getirilmiş ve bu ise nevama İngiltere’nin tervici ile husulpezir olmuş olmasıyla bu keyfiyetten pürateş ve gazap olan Rusya Devleti icraatı vakıanın aleyhinde bulunarak Prens Aleksandr’ın sükutunu tasmim eylemiş ve diğer tarafdan vakayi ittihattan dolayı muvazeneleri haleldar olan Sırp ile Yunanistan silaha sarılmalarıyla Sırp ile Bulgaristan beyninde vukubulan muharebede Sırplılar mağluben reddedilip Yunanlılar dahi Hududu Hakani de bulunan Orduyu Hümayun üzerine ateşe başlar başlamaz Asakiri Şahane tarafından bilmukabele tenkil ve teskin edilmişti. Sureta ittihadı vakiin aleyhinde bulunan Rusya Devleti mamafih maksadı aslinin husulünden memnun olarak eskisi gibi Bulgarları kendi nüfuzu tahtına almaya çalışmakla beraber meseleye bir karar vermek için Düveli Muazzama Süferası’nın içtimaı ile Tophane’de akdolunan Konferansda sanki istatüko muhafaza edilmiş olmak için Şarki Rumeli Valiliği’nin Prens Aleksandr namına tevcihi tensip olunmuş olduğu halde Rusya Sefiri bu surete ademi muvafakatle nihayetülemir isim zikr olunmaksızın Bulgaristan Prensine ihalesi sureti karargir olmuş ve bu veçhile Rusya’ca maksadı asli olan ittihad tasdik olunmuştur.
Bundan sonra nöbet Makedonya’ya gelmiş olduğundan Rusya planının icraatına memuru müstakil olan Bulgar Ekzarhı Makedonya’da ahalisi ekseriyetle Bulgar olan kazalara berevatı âliye istihsali ile kendi tarafından piskoposlar tayin ederek zaten Bulgar iken Rum mekteplerinde terbiye olup Rum Kilisasına tabi bulunan Bulgarları Bulgar rüesayı ruhaniyesi vasıtası ile ayartıp kendi dairei ruhaniyesine alarak arzuyu milliyi zihinlerine ilka etmeğin, bu suretle Makedonya Bulgarları dahi çeteler teşkil ederek semt semt icrayı şekavete ve taarruzata başlamışlardır. Bulgaristan’da sakin Makedonyalıların arzuyu milliye hadim gayret erbabından Sofya’da tertip olunan komite Bulgaristanca ikdar olunarak Bulgar çetelerini idare ve tahrik ve Arnavut erbabı ...
ihtilalini dahi teşvik ile Makedonya ile Arnavutlukda iki vilayeti mümtaze teşkiline dair 12 maddeyi havi tanzim eyledikleri program1318(1902) senesi Mayıs ayında Atabeyi Seniyyeye takdim olunduğu gibi Sofya’da Makedonya Kongresi ünvanıyla hareket eden komite tarafından lüzumu ıslahattan bahs ile tanzim olunup merkezi Selanik şehri olmak üzere kablel muharebe Dersaadette içtima eden konferansda tayin kılınan hududu vasıa ile mahdut olmak ve bir Bulgar vali riyaseti tahtında teşkil olunacak Meclis-i Umumi’nin reyi ile idare olunmak ve temini asayiş için candarmadan başka bir de milis askeri teşkil kılınmak üzere tasvir olunan ve ekser maddeleri marrüzzikr konferansın vaktiyle tanzim eylemiş olduğu Nizamnamenin maddelerine ve diğer maddeleri Berlin Muahedesiyle muharebeden sonra Rumeli Vilayatı Şahanesi’nin sureti idaresine dair Avrupa Komisyonu’nun kaleme aldığı Nizamnamenin mevaddına muvafık olan keza 12 maddeyi havi program dahi mezkûr sene temmuzunda süddei seniyei şahaneye takdim kılınmış ve iş bu programlar Avrupa Gazeteleri ile ilan olunmuştu.
Bir taraftan Bulgar çeteleri harekât ve taaruzatı gaddaranelerinde berdevam olmakla Rusya Sefiri kendi vukufu tammı tahtında cari olan bu ahval esnasında Makedonya’da ahaliyi teskine medar olacak ıslahat icrası lüzumunu Babıali’ye ihtardan hali kalmadığına göre Hükümeti Seniyyece iktizayı hal o merkezde görülmesine mebni bir taraftan külliyetli asker sevkiyle Bulgarların men’i kıyam ve şekavetlerine ihtimam olunmakla beraber Vilayatı Selasede umurı mülkiyye ve adliye ve inzibatiyenin temini hüsni idaresi zımnında tanzim olunan 18 maddeyi havi nizamname bairade-i seniyye mevkii icraya konmuş ve icraatı ıslahiyeyi temin maksadiyle Vilayat-ı mezkûreye bir Müfettiş-i Umûmi tayın buyrulduğu gibi bunun muhtacı istizan olan muhaberatı cevaplarını tesri için Babıali’de bir de komisyonu mahsus teşkil kılınmıştır.
Bunun üzerine Rusya Devleti Avusturya ile bilittifak Babıali’nin bu babtaki teşebbüsünü Makedonya’da ıslahat icrası lüzumu Devlet-i Aliyye’ce tasdik olunmuştur hükmünde senet ittihaz edip ancak iş bu nizamname asayiş ve inzibatı temine kafi olmadığından bahisle bunun ikmali için şu ahkamın dahi dercini tavsiye eylemişlerdir. Şöyleki: “Müfettişi Umumi evvelce kararlaştırılacağı veçhile birkaç sene müddetle tayin kılınıp devletlerle bilmüzakere karar verilmedikçe azlolunmayacaktır. Valiler onun talimatına tevfiki hareket edeceklerdir. Polis ve Candarma teşkilatı için ecnebi mütehassıslar istihdam olunacaktır. Candarma her yerin nüfusuna nisbetle İslam ve hıristiyandan olup; kır bekçileri, ahalisi ekseriyetle hıristiyan olan yerde hıristiyan olacaktır. Vilayatı Selasede politika müttehimleri ile mahkumlarına ve muhacirlerine affı umumi ihsan buyrulacaktır. Her vilayet kendi bütçesini tanzim edip Bankı Osmani’nin kontrolü altında vuku’bulacak tahsilat evvel emirde idarei mahalliyenin ihtiyacatına tahsis edilecektir. Hidematı mülkiye ve askeriye tediyatı ve aşar usulü tadil kılınacak ve iltizam adeti lağvolunacaktır.” İş bu kuyudu şamil olan muhtıra 1318(1902) Şubatı’nda Viyana ve Petersburg’da ilan olunup bunda Rusya’nın müteakiben kendi süferasına icra ...