Giriş
Asur toplumunun hukuk anlayışı hakkında doğrudan bilgi veren kanun maddeleri yalnızca Orta Asur Döneminde (MÖ 1500–1000) karşımıza çıkmaktadır.[1] Eski Asur (MÖ 2000–1500) ve Yeni Asur (MÖ 1000–612) olarak adlandırılan dönemlerde kanunname olarak adlandırabileceğimiz herhangi bir belge ele geçmemiştir. Eski Asur Döneminde Anadolu’ya ticaret amacıyla gelen Asurlu tüccarların kendi aralarındaki problemleri, kārum’lardaki mahkemelerde çözüme kavuşturduğu, yerli bir kimse ile bir Asurlu arasındaki hukuki sorunların ise genellikle yerel otoriteler tarafından karara bağlandığı anlaşılmaktadır.[2] Metinlerde geçen “dikili taşın hükmüne göre” anlamındaki “kīma awāt naruā’im” ifadesi de bahsi geçen ve Asur idaresi tarafından oluşturulan yazıtta en azından ticaretle ilgili hukuki bağlayıcı kuralların kayıtlı olduğunu göstermektedir.[3] Yeni Asur Dönemine ait belgeler bu dönemde standart bir hukuk anlayışı olduğunu gösterir.[4] Ayrıca çeşitli Asur merkezlerinden bahsi geçen döneme ait çok sayıda mahkeme kaydı ele geçirilmiştir.[5] Hem Eski Asur hem de Yeni Asur Dönemlerinde Asur toplumunda karşılaştığımız dikkat çeken hukuki bir uygulama “kan parası”dır. Anadolu’nun en eski yazılı belgeleri olan Kültepe tabletlerinde Asurlu tüccarlarla ilgili “kan parası” hususu birçok defa kaydedilmiştir. Bu belgelerin bir kısmı 1998 yılında Salih Çeçen tarafından yayımlanmıştır.[6] Sonraki yıllarda yayımlanan Kültepe tabletleri içerisinde de “kan parası” hakkında yeni belgeler bulunmaktadır. Kültepe tabletlerinde bahsi geçen bu uygulama yaklaşık 13 asır sonra Yeni Asur Dönemi hukuki belgelerinde de karşımıza çıkmaktadır. Eski ve Yeni Asur Dönemi belgelerinde kan parası dāmu kelimesiyle ifade edilmiştir. Bahsi geçen kelime Eski Asur Döneminde her zaman fonetik olarak yazılmışken, Yeni Asur Dönemi belgelerinde ÚŠ/MÚD logogramıyla da ifade edilmiştir.
Kültepe Tabletlerinde Kan Parası
Kültepe Tabletleri’nde, Anadolu’da cinayete kurban giden bir Asurlunun yakınlarına kan parası ödeneceğine dair ifadeler yer almaktadır. Kan parası hakkındaki en önemli husus, bu uygulamanın Asur ile Anadolu krallıkları arasında yapılan antlaşmalarda yer almasıdır. Hukuki konuları içeren bu metinlerde dāmam šaqālum/tadānum/kašādum (kan parası ödemek/vermek/almak) ifadelerini görüyoruz.[7] Kültepe’de ele geçen iki antlaşma metninde, Anadolu’da öldürülen bir Asurlunun yakınlarına kan parası ödeneceği belirtilir. Antlaşma metinlerine göre Anadolu’da öldürülen bir Asurlunun kâtilinin Asurlular’a teslim edilecek ve bizzat Asurlular tarafından ölümle cezalandırılacaktır. Kaniš şehri ile Asur arasında yapılan antlaşmada (Kt. 00/k 6) kan parası hususunda şu bilgiler yer almaktadır:
“Senin şehrinde veya ülkende bir Asurlu’nun kanı döküldüğünde (öldürüldüğünde) ve malı kaybolduğunda (yakınlarına) belirlenmiş miktarlardaki kan parası ödenecek; katil Asurlulara teslim edilecek ve o bizzat onlar tarafından öldürülecektir. (Katilin) yerine başka birisi verilmeyecektir. Kayıp mal (yakınlarına) iade edilecektir.”[8]
Hahhum[9] ile Asur arasındaki anlaşmanın kaydedildiği (Kt. 00/k 10) belgenin kan parasıyla ilgili kısmı şöyledir:
“Hahhum’da, şehir dışında veya ülkenin herhangi bir yerinde bir Asurlu soyulur ve öldürülürse, kan parası ödenecek; katiller öldürülmeleri için Asurlulara teslim edilecek; kayıp mal tam olarak ödenecektir.”[10]
Anadolu’da cinayete kurban giden Asurlunun yakınlarına belirlenmiş miktarda kan parası ödenmesi; katilin Asurlulara teslim edilerek bizzat onlar tarafından öldürülerek cezalandırılması gibi Asurlulara verilen önemli tavizler, yerli yönetimlerin yapılan ticaretten sağladıkları kazanç ve onların getirdikleri mallara duydukları ihtiyaçla açıklanabilir.[11] Bir antlaşmanın devamı olduğu zannedilen Kt. n/k 794 env. numaralı bir metinde de “Eğer senin ülkende kanlı (cinayet) meydana gelirse, sen, katilleri öldürmemiz için bize teslim edeceksin” denilmektedir.[12] Antlaşma metinlerinde kan parasının ödenmesine rağmen kısasa kısas uygulanarak katilin bizzat maktulün yakınları tarafından öldürülmesi başka Asur belgelerinde görülmemektedir.
Kültepe tabletleri içerisinde “kan parası”nın bahis edildiği üç önemli olay mevcuttur. Bunların her biriyle ilgili birden fazla belgenin bulunması kan parası hakkındaki hukuki süreci ve maktulün yakınları tarafından edinilen maddi kazanımları tespit etmeye imkân vermektedir. Antlaşma metinlerinde sözü edilen katilin Asurlulara teslim edilmesi ve onlar tarafından öldürülmesi hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bunun sebebi eldeki belgelerde kan parası davalarının Asurlular arasında geçmiş olmasıdır. Aşağıda incelenecek üç olay dışında Kt. 97/k 155 numaralı mektupta[13] kan parasıyla ilgili st. 20–22’de “tabletlerim içinden biri senin kan paranla (ilgilidir)” ifadesi yer alır.
Ennam–A’nın Kan Parası
Ennam–A’nın kan parasının konu edildiği dava 1949 yılı kazılarında[14] ele geçirilen üç tablette geçmektedir. Bunlar kan parası ile ilgili sürecin tam anlamıyla takip edilebilmesine imkân vermektedir. İlk belge Asur şehir meclisinin kararının yer aldığı waklum mektubudur.[15] Tercümesi şöyledir:
“Waklum Kaniş kārum’una şöyle der: ‘şehir (meclisi) kararı hamrum’da verdi. Ennam–A’nın oğlu Aššur–rabi dava vekilini Kaniş’e gönderecek ve Ennam–A’nın oğluna kan parası ödenecek.’”[16]
Diğer iki belgeden biri Asur şehrinde diğeri ise Kaniš’te düzenlenmiştir ve her iki belgenin içerikleri aynıdır. İlk kararın alındığı Asur şehrinde düzenlenen belgenin tercümesi şöyledir:
“Aššur–rabi’nin oğlu Ennam–A’nın kan parasıyla ilgili şehrin tabletini Sū’e(n)–tata getirdi ve Ennam–Aššur ile meseleyi bitirip şehrin huzurunda yemin ettik. Babası Aššur–rabi’nin yerine Sū’e(n)–tata gümüşü aldı.”[17]
Tabletler, niçin veya nasıl öldürüldüğü bilinmeyen Ennam–A’nın kan parası meselesinin çözüme kavuşturulduğunu göstermektedir. Asur şehir meclisinin aldığı karar tatbik edilmiş Asur’daki kararın yazılı olduğu belgeyi, öldürülen Ennam–A’nın torunu Sū’e(n)–tata Kaniš’e getirmiştir. Kâtil Ennam–Aššur ile aralarında belirtilmeyen bir miktar gümüş üzerinde anlaşarak kan parasını temizlemişlerdir.
Aššur–nādā’nın Oğlunun Kan Parası
Kültepe’den kan parası hakkındaki diğer bir örnek ise Aššur–nada hakkındadır. Aššur–nada muhtemelen Purušhattum’da meydana gelen isyanda öldürülmüştür. 1950 yılında kazılardan ele geçirilen iki belge konu hakkında detaylı bilgiler sağlamaktadır. Aşağıdaki belge Buzutaya tarafından Šu–Hubur, Aššur–bāni, İlī–alum, İšme–Aššur ve Aššur–emūqī’ye hitaben yazılmıştır. Mektupta şu ifadeler yer almaktadır:
“Šu–Hubur, Aššur–bāni, İlī–alum, İšme–Aššur ve Aššur–emūqī’ye söyle. Buzutaya şöyle (söyler): Uşağımın ve Aššur–nādā’nın oğlunun cinayeti ile ilgili olarak Purušhattum kārum’unun tabletini ve şahitlerimin tabletlerini aldım ve tutuyorum. Cinayeti araştırdığım zaman […] cinayet (olduğunu) ortaya çıkardım. […] kārum’un […] benim işittiğim onların […] benim için alın ve onların tabletini buraya yolla(yın). Şehrin tabletleri ile birlikte kaydedin ve tableti alın (ve) bana gönderin! Tabletimi bana gönderip, adamlara söz verin! İşitmiyor musunuz? Saray tahrip edilirken Şu–su’en’in oğlu Su’en–nādā, Kutubatani’nin oğlu Šumī–abiya, Kukubaza; 5 veya 6 (kişilik) bir grup öldürülmüşlerdir ve kime […] verdiler […].”[18]
Belgeden, ismi verilmeyen bir yerde, muhtemelen bir isyan neticesinde, sarayın tahrip edildiği ve bu sırada beş veya altı kişinin öldüğü anlaşılmaktadır. Ölenlerden üçünün ismi Buzutaya tarafından bilinmektedir. Ölenlerden biri Buzutaya’nın uşağı diğeri ise Aššur–nada’nın oğlu olmalıdır. İkinci belgede ise Aššur–nada’nın oğlunun kan parasıyla ilgili, onun bir diğer oğlunun Asur şehir meclisine başvurduğu görülür. Bu hususta şehir meclisi aşağıda tercümesi verilen karara varmıştır:
“Buzutaya’ya söyle! Aššur–emūqī şöyle (söyler): Burada Aššur–nādā’ın oğlu şehir (meclisine) başvurdu. Şehir meclisinin önünde, hamrum’da konuştuk. Şehir (meclisi) kararı şöyle verdi: Buzutaya Kaniš’te Aššur’un hançeri önünde Aššur–nādā’nın oğlunun kan parası için gümüş almadığına ve kan (parasını) tutmadığına (dair) yemin edecek ve Aššur–nādā’nın oğulları ve kızı (da) kan parası için Buzutaya’ya (hukuken) itiraz etmeyecekler. Bu tablet şehrin kararının kopyasıdır.”[19]
Tablet, meselenin öncesi hakkında detay vermez fakat belgenin içeriğinden Buzutaya’nın Aššur–nādā’nın oğlunun kan parasını almakla itham edildiği anlaşılır. Buna istinaden Buzutaya Aššur’un hançeri önünde yemin edecek ve bu suretle Aššur–nādā’nın evlatları Buzutaya’ya hukuki itirazda bulunmayacaklardır. Asıl mesele Aššur–nādā’nın kan parasının temininden ziyade Buzutaya’nın kan parasını haksız biçimde alıp almadığıdır. Belki de Aššur–nādā’nın katili veya katilin yakınları kan parasını Buzutaya’ya ödediklerini iddia etmişlerdi. Bu sebeple önce Buzutaya ile ilgili meselenin çözümü ele alınmış ve Asur şehri yukarıda bahsedilen kararı almıştır. Kaniš’te Tanrı Aššur’un hançeri önünde yapılacak yemin sonrasında Aššur–nādā’nın yakınlarının kan parasının temizlenmesi için girişimde bulunacaklarını söyleyebiliriz. Meselenin ne şekilde sonuçlandığını bilinmemektedir.
İlk tablette Buzutaya’nın uşağının ve Aššur–nādā’nın oğlunun ölümünden birlikte bahsedilmesi Buzutaya ile Aššur–nādā arasındaki yakın ilişkiyle alakalı olabilir. Belki de Buzutaya’ya, uşağının ve Aššur–nādā’nın oğlunun kan parası birlikte ödenmiştir. Öldürülen kişinin kan parasını başkasının alabildiği bir Asurlunun üç vatandaşına hitaben yazdığı bir mektuptaki, “Senin kardeşinin kan parasını biz aldık. (Bizden başka) hiç kimse kan parası alamadı.” ifadesinden de anlaşılmaktadır.[20]
İlk belgede Anadolu’da adı bilinmeyen bir şehrin sarayında çıkan kargaşadan bahsedilmiştir. Bu isyanın hangi şehirde olduğunun bilinmediği yazarlar tarafından ifade edilmiştir.[21] Birçok belgeden Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde bazı isyanların meydana geldiği bilinmektedir.[22] Bahsi geçen kargaşa bu isyanlardan biriyle alakalı olabilir. 22 numaralı belgedeki “Purušhattum kārumu’nun tabletini ve şâhitlerimin tabletini aldım ve tutuyorum” ifadesi kargaşanın bu şehirde yaşandığına ışık tutabilir. Ayrıca çiviyazılı belgelerden Purušhattum şehrinde birçok isyanın meydana geldiği de bilinmektedir.[23] Aşağıda tercümesi verilen Kt. 94/k 775 numaralı belgede, Ennam–Aššur’un kan parasıyla ilgili olayın yaşandığı yer olan Tawniya şehrinin kralına başvurulmuştur. Yukarıdaki belgede yer alan “Purušhattum kārum’unun tabletini ve şahitlerimin tabletlerini aldım ve tutuyorum” ifadesi isyanın bu şehirde yaşanmış olabileceğine dair önemli bir işarettir.
Ennam–Aššur’un Kan Parası
Kültepe tabletlerinde “kan parası” hakkındaki önemli bir mesele ise Šalim– Aššur’un oğlu[24] Ennam–Aššur’un ölümüyle ilgilidir. Birçok belgeden süreçle ilgili detaylar takip edilebilmektedir. Ennam–Aššur’un ölümü Enna–Suen’in mektubundaki “İtūr–ilī ve Ali–ahum’a Enna–Suen şöyle söyler: Ennam–Aššur’un öldüğünü duydum.[25] ifadesinden anlaşılmaktadır. Ali–ahum mektubunda kārum temsilcisi Damiq–pī–Aššur’un tutumundan ve İtur–ilī’nin Tawniya kralına gönderdiği mektuptan bahsetmektedir. Ennam–Aššur’un ölümü için İtur–ilī’nin ona verdiği demiri sebep göstermekte, kārum’dan ümidini kesmesi sebebiyle Asur’da meclisin toplanıp bir karar almasını beklemektedir:
“Sonra kārum Damiq–pī–Aššur’u haberci olarak gönderdi ve o kārum’un isteklerini reddetti ve İtur–ilī’nin isteklerini kabul etti. Damiq–pī–Aššur İtur–ilī’den Tawniya kralına götürdüğü mektubu kārum’un temsilcisi (olarak) okudu…. kardeşimin kan parasını tedarik etmediğinden ve iki yıldan beri (beni) babamın evinin gümüşü (hususunda) bana zorluk çıkardığından ve kardeşim onun demiri yüzünden öldürüldüğü için kız kardeşime ve kardeşimin kızına yardım et, şehir meclisine başvur ve yetenekli bir avukat edin.”[26]
KT 6–c 527 numaralı belge Ennam–Aššur’un İtur–ilī’den aldığı demiri Tawniya Krallığında kralın kendisine satmayı başardığını göstermektedir. Bu ticaretten kısa süre sonra Ennam–Aššur soyguna uğramış ve öldürülmüş olmalıdır.[27] Bir diğer belge ise Ali–Ahum tarafından Kaniš kārum’una yazılmıştır. Belgenin ilk kısmında Tawniya kralıyla aralarındaki görüşme iletilmektedir:
“Temsilcilerinle kardeşimin kan parasını araştırmak için yola çıktık. Tawniya kralıyla görüştük ve temsilciler şöyle dedi: ‘bizim kardeşimiz senin bölgende öldü. Biz ve onun kardeşi senin babanız. Adamın kan parasını bizimle birlikte araştır.” Kral cevapladı: ‘… yaklaşık 5 mina gümüş harcadım…’”[28]
Mektubun devamında İtur–İlī, Ali–Ahum ve kārum’un aralarında geçen konuşma yer almaktadır:
“Ben kendim ölümden kaçtım ve Kaniš’e güvenle vardım ve dedim ki: Benim kardeşim senin demirin yüzünden öldürüldü. La–qep adına aldığı gümüş, kesinlikle o senin verdiğin demirin (karşılığı) olan gümüş yüzünden öldürüldü. Git ve kardeşimin kan parası için araştır. Kārum ona sordu ve dedi ki: Adam senin demirin yüzünden öldürüldü. Git ve onun kan parasını araştır. O cevapladı: Gitmeyeceğim adamın borcuna ait tabletim var”[29]
Tawniya Krallığına yapılan başvurular başarısız olmuştur. Hukuki sürecin işlemesi için yapılan girişimler İtur–ilī tarafından engellenmiştir. Ennam–Aššur’un ölümünden üç yıl geçmesine rağmen bir sonuç elde edilememiştir. Bir belgede İtur–ilī’nin girişimleriyle ilgili “Ennam–Aššur öleli üç yıl oldu. Burada İtur–ilī kārum’un kapısını aslan gibi kapatıyor. Adam için şâhitlik yapamıyoruz.”[30] ifadelerini kullanmaktadır.
İtur–ilī, Ennam–Aššur’un yakınlarının Asur şehrinde kan parası ve babalarının gümüşü için yaptığı girişimlerden haberdar olmuş ve Asur şehrindeki temsilcilerine ve Bēlum–bāni’ye onların girişimini engellemek için talimatlar vermiştir.[31] KT 6–c 530 numaralı belgeden katilin Asurlu olduğu düşünülmekte ve bu sebeple Tawniya kralı kendi uyruğundan olmayan birinin davası ile ilgili çaba sarf etmek istememektedir.
Kan parası meselesinde anlaşma metinlerinde Anadolulu birinin Asurlu birini öldürmesi durumunda çözüm bellidir. Fakat mesele Asurlular arasında geçince Ennam–Aššur meselesinde olduğu gibi, güçlü kimsenin olayı kendi lehine kapatabilmesi mümkündür. Bu durumda Asur meclisinin kararının nihai karar olarak kabul edilmesi açısından oldukça önemliydi.
Yeni Asurca Belgelerde Kan Parası
Yeni Asur Döneminde az sayıda belgede kan parası hususuna rastlanmaktadır. Bunlar genellikle mahkeme kaydıdır. Aşağıda bu belgeler ve kan parası meselesinin nasıl çözüme kavuşturulduğu ele alınmıştır.
Samāku’nun Kan Parası
İlk satırları kırık olan belge muhtemelen Asurbanipal dönemine aittir.[32] Bu belge, kan parasının ödenmemesi durumunda muhtemelen kırık kısımda ismi kaydedilmiş olan kâtilin, öldürülen kişinin mezarı üzerinde öldürüleceğini kaydeden hukuki bir belge olması açısından ilginçtir. Belgenin tercümesi aşağıdaki gibidir:
“Şimdi birlikte oldular (anlaştılar). O kan parası bedeli olarak kâtip Attar–qamu’nun kızı Kurra–Dimri’yi, Samāku’nun oğlu Šamaš–kenu–uṣur’a teslim edecek. (Böylece) O kanını temizleyecek. Eğer o kadını vermezse, onlar onu Samāku’nun mezarında öldürecek. Her kim anlaşmayı bozarsa 10 mina gümüş ödeyecek.”[33]
Kan parası için herhangi bir miktar verilmemiş onun yerine bir köle verilmiştir. Belge ölüm cezası içermesi bakımından oldukça önem taşımaktadır ve Yeni Asur Dönemi yasal belgeleri içerisinde bu cezanın olduğu tek belge olarak bilinmektedir.[34]
Veliahdın Çobanının Kan Parası
Yeni Asur belgeleri içerisinde kan parasıyla ilgili en dikkat çekici belge veliahdın çobanı ve koyunlarıyla ilgili hususu içeren MÖ 680 yılına tarihli tablettir. İlgili metnin çevirisi şöyledir:
“Sartinnu’nun (vezir) Hanî’ye yüklediği dava. Veliahdın 300 koyunu ve para cezası Hanî’ye yüklenmiştir. Çoban için kan parası 1 adam ve 2 talent bakırdır. Hanî, insanlarıyla (ailesiyle) ve tarlalarıyla birlikte, 300 koyun ve para cezasının ve çobanın kan parasının bedeli olarak alı konulmuştur.
Her kim onu araştırır. İster onun vâlisi ister onun birlik komutanı, ister onun yakını onu araştırır, 300 koyunu para cezasıyla ve çobanın kan parası bedeli olan bir adam ve 2 talent bakırı öderse Hanî serbest kalacak.
O nehir ordalini reddetti.”[35]
Belge, veliahdın[36] çobanını öldürmekle ve koyunlarını çalmakla suçlanan Hanî’nin suçlu olup olmadığının tespiti için nehir tanrısının adaletine başvurulmak istendiğini, fakat Hanî’nin nehir ordalini reddederek suçluluğunu kabullendiğini gösterir. Nehir ordali suçlamanın kanıtlanmasının çok zor olduğu yani şahit veya görgü tanıklarının bulunmadığı durumlarda başvurulan bir uygulamaydı.[37] Nehir ordalinin özellikle tek bir sanık için uygulandığı, sanığın nehre dalıp öldüğü durumlarda herhangi bir mahkeme kaydının tutulmaya gerek olmadığı söylenebilir. Çünkü artık sanık ölmüş ve suçu sabitleşmiştir. Yeni Asur Dönemine ait böyle bir kaydın bulunmaması da bu durumu desteklemektedir. Burada nehir ordalinin asıl amacının cezalandırma değil suçun tespit edilmesi olduğunu belirtmek gerekir.[38] Hanî örneğinde de görüleceği üzere sanığın nehir ordalini reddetmesiyle veya nehirden çıkamamasıyla suçlu olduğu tespit edilmiş oluyordu. Eğer nehirden çıkmış olursa da suçsuzluğu kesinleşiyordu.
Hanî’nin davasında, nehir ordalini reddetmesiyle ona 300 koyun ve para cezası ile öldürdüğü adamın kan parası olarak bir adam ve 2 talent bakır yüklenmiştir. Hanî’nin bu cezayı ödeyecek gücünün olmaması sebebiyle de kendisi, ailesi ve tarlaları müsadere edilmiştir. Hanî ve ailesinin mahkemenin yüklediği ceza sebebiyle yani borç sebebiyle köle durumuna düştüğü söylenebilir. Bu durumdan tek kurtuluş yolu, Hanî’nin bir yöneticisi veya bir yakınının bahsi geçen cezayı ödemesidir.
Silim–ili’nin Kan Parası
“Öldürülen Silim–ili’nin bēl dāme’si Ṣirî. Onların (şehir halkı ve şahitler) huzurunda onun (Silim–ili’nin) eşi veya kardeşi veya oğlu ortaya çıkarsa onlar (tablette mührü bulunanlar) kan parasını ödeyecekler”[39]
MÖ 657 yılına tarihli bu belge Asurologlar arasında anlam açısından karmaşa yaratmıştır. Ölenin kim olduğu, “onlar” ifadesiyle kimin kastedildiği anlaşılamamıştır. R. Jass, çalışmasında Postgate[40] ve M. T. Roth’un[41] öldürülen kişinin Silim– ili olduğu görüşünü yanlış bularak A. Ugnad ve T. Kwasman’ın karşı görüşünü benimsemiştir.[42] Bu konudaki dayanağı ise tablette mührü bulunanlardan birinin Silim–ili olmasıdır. Bu tek başına yeterli bir kanıt değildir. Bazı tabletlerde aynı isme sahip farklı kişilerin mevcudiyeti bilinmektedir.[43] Yeni Asur Dönemi şahıs adlarını içeren çalışmalarda Ṣirî’nin Silim–ili tarafından öldürüldüğü görüşü kabul edilmektedir.[44] Tablette bēl dāme (kan davası hakkına sahip kimse/bir cinayet kurbanının yakın akrabası)[45] olarak Ṣirî’nin kaydedilmesi henüz bir yakınının orada olmayışından/ortaya çıkmamasından kaynaklandığı, belgenin 15-18. satırlarındaki “Onun (Silim–ili’nin) eşi olsun, onun kardeşi olsun, onun oğlu olsun her kim ortaya çıkarsa” ifadesinden anlaşılmaktadır. Mishaly çalışmasında[46] Ṣirî’nin Samānu şehri tarafından bēl dāme olarak, maktulün yakınlarının ortaya çıkması durumunda onlara verilecek kan parasının kefili olarak seçildiğini belirtir ki bu oldukça akla yatkındır. Belgede kan parasıyla ilgili herhangi bir miktar ifade edilmemiştir. Bu durum Asur toplumunda kan parası için belirlenmiş bir miktarın olmadığını ve cinayete kurban giden Silim–ili’nin ailesiyle anlaşılacak miktar üzerinden ödemenin gerçekleşeceğini gösterebilir.
Bahçıvan Tamūzāiu’nun Kan Parası
Bahçıvan Tamūzāiu’nun kan parası bahsinin geçtiği tablet bir köle satış belgesidir.[47] Bu hususla ilgili herhangi başka bir belge mevcut değildir. Sözleşmede Rāši–ili 30 šeqel karşılığında kölesi Attār–nūrī’nin Kusasu’ya satışını gerçekleştirmektedir. Belgenin 4ʹ–6ʹ. satırları arasında Attār–nūrī hakkında şu ifadeler yer almaktadır:
“Attār–nūrī, Sumuqiti şehrinden bahçıvan Tamūzāiu’nun kan parası yerine alınan (kimse).”
Asurbanipal dönemine veya sonrasına tarihlenen belgeden Sumuquti şehrinde katledilen ve bahçıvan olduğu anlaşılan Tamūzāiu’nun kan parası yerine Attār– nūrī köle olarak verilmiştir. Belge yoruma oldukça açıktır. Köle satış belgelerinde varsa kölenin mesleği ya da hangi şehirden oldukları gibi bilgiler kaydedilmiştir. Bahsi geçen metindeki gibi kölenin geçmişi hakkında bilgi içeren detaylarla karşılaşılmamaktadır. Attār–nūrī’nin kan parası yerine verilmiş olması iki durumu akla getirmektedir. İlki Attār–nūrī’nin özgür bir bireyken köle durumuna nasıl düşmüş olabileceğinin açıklanmış olması, diğeri ise Rāši–ili’nin ölen kişinin yakınlarından biri olduğu, kan parası yerine aldığı köleyi satarak kan parasını temin etmek istemesiyle alakalı olabilir.
Nabû–šezib’in Kadınlarının Kan Parası
Kahramanmaraş’ta bulunan Yeni Asurca belgeler içerisinde, MÖ 623 yılına ait bir mahkeme kaydında kan parasıyla ilgili ifadeye rastlanmaktadır. Belgenin tercümesi şöyledir:
Nabû–šezib’in, Siduni şehrinde Abda’a’nın evinden çıkartılmış olan, Nabû– šezib’in kadınlarıyla ilgili işlediği suçla ilgili, Ubru–Nabû’nun Nabû’a’dan şikâyeti hakkındaki dâva:
Abda’a (şöyle) söyler: Sumusumusum’un arkasından Ubru–Nabû Marqasi şehrine geldi ve dâva açtı. Ubru–Nabû (dâvayı) doğruladı. Sonuçta kadınlarla ilgili bu dava çözülmüş (ve ölen kadın(lar) için) kan parası halledilmiştir. 10 šeqel gümüşü Nabû’a Ubru–Nabû’ya ödedi (ve) onlar aralarında anlaştılar. Her kim (daha sonra) itiraz ederse 10 mina gümüş ödeyecek.[48]
Belge Sidunu şehrinden Marqasi’ye getirilen kadınlar hakkındadır. Nabû-šezib’in Abda’a’nın evinden çıkarttığı (aldığı?) kadınlarla ilgili bir suç işlendiği belgede belirtilir. Mahkeme kaydında kan parasından bahsedilmesi kadınların en azından birinin öldüğünü göstermektedir. Kadın(lar)ın nasıl öldüğü veya öldürüldüğü kaydedilmemiştir. Suçu işleyen kişi Nabû–šezib olsa da dava edilen kişi Nabû’a’dır. Suç Siduni şehrinde işlenmiş fakat iki tarafın temsilcileri davayı Marqasi eyaletinde sonuca ulaştırmışlar ve bu dava sonucunda 10 šeqel kan parasına hükmedilmiştir. Düşük miktardaki kan parası kadın(lar)ın köle olduklarını düşündürmektedir.
Bu devre ait bir diğer belgede ise Niramayu şehrindeki 10 hektarlık bir tarlanın Si’imme valisinin köleleri için “kan parası”nın yerine ayrıldığı anlaşılmaktadır. Belge kan parasına sebep olan cinayete ilişkin bilgi vermemektedir.[49]
Sonuç
Eski ve Yeni Asur Dönemlerinde görülen kan parası uygulamasında asıl amacın tazminat temini olduğu anlaşılmaktadır. Eski Asur Döneminde yerlilerin Asurlulara karşı işledikleri cinayet suçlarıyla ilgili hükümlerin kesinliği antlaşma metinlerinde kayıtlıdır. Fakat bu antlaşma maddelerinin tatbik edildiğini gösteren bir tabletle şimdiye kadar karşılaşılmamıştır. Eski Asur Dönemine ait yukarıda ele alınan metinlerdeki kan parası meseleleri Asurlular arasında geçmektedir. Bu belgelerden Asurlu tüccarların asıl amacının tazminat elde etmek olduğu görülmektedir. Eski Asur Dönemine ait antlaşma metinlerinde kan parasının ödenmesine rağmen kısasa kısas uygulanarak katilin bizzat maktulün yakınları tarafından öldürülmesi için Asurlulara teslim edileceğinin kaydedilmesi Yeni Asur Dönemindeki Samaku’nun kan parası hakkındaki belge ile kısmen benzerlik göstermektedir. Bahsi geçen belgede kan parası olarak kadının verilmemesi durumunda cinayeti işleyen kişi, ölen kişinin mezarı üzerinde öldürülecektir.
Eski Asur Döneminde Asurlu kimseler arasındaki kan parası hususunda asıl karar mercii Asur şehir meclisidir. Burada alınan kararlar nihai kabul edilmekte ve uygulanmaktaydı. Kan parasını sadece cinayete kurban gidenin yakınları değil onların adına başkaları da alabilmekte ve asıl sahiplerine ulaştırmaları beklenmekteydi. Ayrıca kan parasının başkaları tarafından da ödenebildiği “Ennam–Aššur’un adına, Zaniwata’nın kanının masrafı olan parayı, o ödedi”[50] ifadesinden bilinmektedir.
Yeni Asurca belgelerdeki kan parası uygulaması hakkındaki bilgilerimiz Eski Asur Dönemine kıyasla daha azdır. Bu dönemde saray erkânı tarafından yapılan yargılamalarda[51] alınan kararlar uygulanmaktaydı. Kan parası sadece gümüşle değil bakırla da ödenebilmekteydi. Kan parası, ölen kişinin yerine bazen sadece köle vermek suretiyle bazen de bir kişi ve bir miktar para şeklinde ödenmekteydi. Belirlenen kan parasının ödenememesi durumunda katilin mallarına el konularak kendisi ve ailesi köle durumuna düşmekteydi. Kan parasının ödenmemesi ya da mahkemede varılan antlaşmaya sonradan itiraz edilmesi durumunda da bir miktar para cezası uygulanabilmekteydi.
Yeni Asur Dönemi belgelerinde görülen bēl-dāme ifadesi, kan davası hakkına sahip kimse/bir cinayet kurbanının yakın akrabası olarak kabul edilmektedir. Bu kimse öldürülen yakını için dava açma ve kan parası talep etme hakkına sâhip idi. Bu ifade Yeni Asur Döneminde iki belgede görülmektedir. İlk belge tartışmalı olmakla birlikte öldürülen kimse için şehir tarafından Ṣirî bēl dāme olarak görevlendirilmiştir. Oldukça kırık ve içeriği çok iyi anlaşılamayan SAA 21 144 numaralı diğer belgede ise Utumu bēl dāme olarak kaydedilmiştir.