Geç Tunç Çağı’nın sonlarına doğru (M.Ö. 1200) gerçekleşen Ege Göçleri[1] , yalnızca büyük Hitit İmparatorluğunu yıkmamış, var olan zengin bir kültürün de göç eden halkla birlikte Anadolu’nun güneyine taşınmasına neden olmuştur. Böylece Anadolu’da yıkılan merkeziyetçi yapı yerini, göçle gelen halklara ve yerli krallıklara bırakmıştır. Bu dönemde çoğunluğu yerli halktan oluşan krallıklara, batı sahillerindeki Grek Kolonileri, Batı Anadolu’da Lidyalılar, Orta Anadolu’da Frigler ve Doğu Anadolu’daki Urartular örnek olarak verilebilmektedir. Ancak Doğu Akdeniz bölgelerinde kurulan küçük krallıklar, etnisite açısından oldukça karmaşık bir yapı sergilemiştir. Bu nüfus çeşitliliğinin ana nedenleri arasında, yıkılan Hitit İmparatorluğu’nun devamını sağlamaya çalışan beyliklerin varlığı, Ege Göçleriyle bu bölgelere kadar ulaşan Deniz Kavimleri ve Arāmiler’in, M.Ö. 11. ve 9.yy. arasında bu bölgelere gerçekleştirdiği göçler sıralanabilmektedir.[2] Tarihin her döneminde zengin bir yapı sergileyen Amik Ovasını da içine alan Antakya ve yakın çevresi de bu nüfus hareketliliğini yaşamıştır. Bu yönüyle Eskiçağ’ın büyük imparatorluklarının, uyguladıkları siyasete paralel olarak, egemenlik kurmaya çalıştıkları bir bölgeyi de temsil etmiştir. İncelenen dönemde, yani Geç Hitit Krallıkları/ Yeni Asur döneminde de Antakya bölgesi[3] (Patina) Hititlilerden sonra, kısa bir süre bağımsızlığını kazanmış olsa da, aslında Asur İmparatorluğuna bağlı bir yapı sergilemektedir. Bu yönüyle, Asurca kaynaklarda bu yöre ile ilgili önemli bilgilere ulaşmak mümkün olmuştur.
Asurca kaynaklarda Antakya ve yakın çevresi, önceleri Patina/Pattin, daha sonrasında ise Unqi adını almış ve Aramca kaynaklarda, genellikle mq olarak kaydedilmiştir.[4] Bu bölge, bulunduğu konum ve zengin hammadde kaynakları ile doğu ve batıyı birleştirmesi açısından önemli bir köprü görevi görmüştür (Fig. 1). İnsanların göç ya da ulaşım amacıyla kullandıkları bu köprüyü, Eskiçağ’ın en büyük imparatorluklarından olan Asur İmparatorluğu’nun kralları, büyük çaplı ticarî bir ağın önemli kollarından biri olarak görmüşlerdir. Antakya ve civarı ele geçirilirse, hem Akdeniz’e ulaşılabilirlik elde edilecek, hem de Anadolu’ya geçiş sağlanıp buradaki hammadde kaynakları kullanılabilecektir. Bu doğrultuda geliştirdikleri politikaları, düzenledikleri planlı seferlerle perçinleyen Asur kralları, özellikle, başarılarını tarihe not düşerek bugüne ulaştırmış ve incelenen bölgeyi aydınlatmada kılavuzluk etmişlerdir. Yukarıda değindiğimiz ve Eskiçağ’ın önemli güçleri tarafından izlenmek istenen siyasetin ilk tohumları Akadlı krallarca atılmış; ağaçsız ve verimsiz çöl koşulları, onları Amanos Dağları’na kadar getirmiştir.[5] Buradan elde ettikleri sedir ağacı hem dayanıklılığı, hem de kullanım alanının elverişliliğiyle Akadlı krallardan Asurlu krallara kadar geniş bir zaman diliminde ihtiyaçlarını karşılamıştır. Ardından, Amanos Dağları ve civarındaki bölgelerde var olan zengin hammadde kaynakları, özellikle, Asurlu kralların Anadolu’ya, yalnızca ticarî amaçla, koloniler kurmalarına neden olmuştur.[6] M.Ö. I. Binde güçlenmeye başlayan Asurlu krallar için Amanos Dağları ve Amik Ovası, mutlak hakimiyetin sağlanması gereken bölgelerin başında ilk sıraya yerleşmiştir. Çünkü bölgedeki dengeler, Büyük Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından, Asur lehine dönmüş ve Asurlu krallarca bu fırsat iyi değerlendirilmiştir. Artık, bu büyük imparatorluk, yalnızca ticarî kolonileşme ile sınırlı kalmayacak, sistemli bir batı yayılmacılığı politikası da güdecektir. Bu politikanın hayata geçirilmesi adına, hem Doğu Akdeniz ticaretine hakim bir coğrafya oluşuyla, hem de Anadolu’daki hammaddeye erişimi sağlamasıyla Amanos Dağları, Amik Ovası, yâni kabaca, günümüz Antakya ve yakın çevresi büyük önem kazanmıştır (Fig. 2). Bu öneme kayıtsız kalmayan Asur İmparatorluğu’nun burada sistemli bir politika yürütmeye başladığı dönemde bu bölge, halkının öncelerde Luwiler, sonrasında da çoğunlukla Aramiler’den oluştuğunu göreceğimiz[7] , tipik bir Geç Hitit yerleşimi görünümündedir. Zamanla Asurlulaştırılmaya çalışılacak olan bu bölge, Asurlu kralların yıllıklarında zengin ganimetlerle ayrıldıkları bir coğrafyayı tanımlamada da kullanılmıştır.
Patina ile ilgili olarak Asurca kaynaklarda ilk bilgilere II. Asurnasirpal’e ait kral yıllıklarında rastlanmaktadır. Kral, gerçekleştirdiği 8. seferinde, (M.Ö. 870) Karkamış’tan ayrılmış ve Patina Kralı Lubarna’ya ait olan Hazazu[8] kentine yaklaşmıştır, buradan aldığı altın ve kumaşları metinde şöyle belirtmiştir: (RIMA II, ii.A.0.101.1)
71) a-na URUHa-za-zi ša lúLu-bar-na KURPa-ti-na-a-a aq-ti-rib KÙ.GI.MEŠ TUG lubul-ti TÚG.GADA.MEŠ at-ta-har… “71) Patina Kralı Lubarna’nın kenti Hazazu’ya vardım, (buradan) altın ve kumaşlar aldım (kabul ettim)…”
Kral, Hazazu’dan ayrıldıktan sonra Afrin Çayı’na ulaştığını ve burada bir gece konakladığını bildirmiştir. Afrin Çayı’ndan ayrıldıktan sonra ise Patina Kralı Lubarna’nın kralî şehri Kunulua’ya[9] ulaştığından şöyle bahsetmiştir: (RIMA II, iii.70b-77a)
72) e-te-tiq ídap-re-e at-tu-muš a-na URUKu-nu-lu-a URUMAN-ti ša lúLu-bar-na KURPa-tiPa-ti-na-a-a….” 72) Afrin Çayından ayrıldım, Patina Kralı Lubarna’nın kralî şehri Kunulua’ya vardım...”
Kral burada sert bir savaş yaşandığından, sahip olduğu silah teçhizatı karşısında Lubarna’nın paniğe kapıldığından, korktuğundan ve ayaklarına kapanarak hayatını bağışlamasını dilediğinden söz etmiştir. II. Asurnasirpal bu savaş sonrasında yüklü bir ganimet de elde etmiştir. Bu ganimetler arasında 20 talent[10] gümüş, 1 talent altın, 100 talent kalay, 100 talent demir, bin kadar büyükbaş hayvan, on bin küçükbaş hayvan, renkli simleriyle kumaşlar, fildişi ve ahşaptan kutular, kaplar bulunmaktadır. Sayılan bu ganimetlere ek olarak 10 adet şarkıcı kadın ve Lubarna’nın yeğenini, zengin çeyiziyle birlikte, aldığını da bildirmiştir. Lubarna’dan ise, minnet duygularıyla birlikte, savaş arabalarını, piyade ve süvarilerini kabul ettiğini kaydettirmiştir. Kunulua’nın yakınında olan Yahanaya[11] (KURIa-ha-na-a-a) ülkesine geçen II. Asurnasirpal, buradan da altın, gümüş, kalay ve yine çeşitli hediyeleri kabul etmiştir.
II. Asurnasirpal Kunulua’dan ayrıldıktan sonra Asi Nehri’ne ulaştığını ve buradan iki gün sonra Aribua[12] şehrine girdiğinden söz etmiştir. Bu bilgi yıllıklara şöyle kaydedilmiştir:
78)… URUKu-nu-lu-a URUMAN-ti ša lúLu-bar-na 79) KURPa-ti-na-a-a at-tu-muš ída-ra-antu e-te-bir…81 -na URUA-ri-bu-a URUdan-nu-ti-šu ša lúLu-bar-na KURPa-ti-na-a-a… “78-81) Lubarna’nın kralî şehri Kunulua’dan ayrıldım. Asi Nehri’ne ulaştım…Patina Kralı Lubarna’nın kale şehri[13]Aribua’ya girdim…”
Aribua kentini ele geçiren kral, bu kentin yakınında yer alan Luhutu[14] kentini de işgal ettiğini, halka şiddet uyguladığını, kenti yakıp yıktığını ve buradaki askerleri canlı olarak kazığa geçirttiğini anallerinde kayıt altına almıştır.[15]
Luhutu, Hazazu ve Urime bu dönemde Patina topraklarında tahrip edildiği anlaşılan üç şehri simgelemektedir.[16](Ann. 1, r. 42-44); Kral, Urime şehrini tamamen ele geçirdiğini şehrin girişine bıraktığı yazıtlı stelle de kanıtlamıştır. İlgili satırlarda bu bilgi şöyle kaydedilmiştir:
42-44) ana Urime āl dannūtīšu ša lúLubarna KURPatina aqṭirib āla apul aqqur ina išāti ašru pākulšu na 4 asumetta alṭur ina muhhīšu azqup…“42-44) Patina Kralı Lubarna’nın kale kenti Urime[17] kentine yöneldim, bu şehri yerle bir ettim, yaktım, yıktım. Kentin girişine yazıtlı bir stel diktim…”
Urime’den ayrılıp, Fenike ülkelerine yönünü çeviren kral, Tyre, Sidon ve Biblos’u geçerek Lübnan dağlarına ulaşmıştır. Tüm Doğu Akdeniz sahil şeridindeki ülkeleri bir şekilde kendisine bağlamaya çalışan kralın amacı, bu coğrafyadaki zengin ticaret üzerinde söz sahibi olmak istemesinden kaynaklanmaktadır.
II. Asurnasirpal M.Ö. 876-875 yılları arasında yaptığı Akdeniz seferinde detaylı olarak belirtmemiş, ancak diğer belgeler buradan aktarılan nüfusun Kalhu’ya götürüldüğünden söz etmiştir.[18] Bu belgeler doğrultusunda, Kalhu’ya aktarılan nüfus içerisinde sanat ve zanaatte usta kişilerin yer aldığı bilinmektedir. Dahası, Patina’nın yanı sıra Bit-Adinili, Kargamışlı ve Queli insanların da içinde yer aldığı bir halkın Kalhu’da oluşturulmak istendiği açıkça gözlenmektedir. Yine bu seferi konu eden metinde, Patina, Tyre, Sidon, Gurgum ve Melidli elçilerin de (LÚ.MAH.ME:ṣīrāni) davet edildiği, toplam davetli sayısının 69.574 olduğu ve görkemli bir açılış töreni düzenlendiği anlatılmaktadır.[19]
II. Asurnasirpal’in ardından oğlu III.Salmanassar tahta çıkmıştır. III. Salmanassar’ın ilk saltanat yılında bu coğrafyaya gerçekleştirdiği seferlerin temel amacı, tapınak yapımı için kereste temini olmuştur.[20] Kral, Amanos dağlarından ve Lallar Dağı’ndan[21] sedir ağacı tohumu aldığından söz etmiştir. Gerçekten de III. Salmanassar’ın Amanoslar’a düzenlediği 17. ve 19. Seferler[22], tabletlerde “Hamanu Dağı-Sedir Dağı” olarak geçen Amanoslar’ın, kereste temini nedeniyle ekonomik değerini devam ettirdiğini göstermektedir. Ancak söz konusu dağlar, sadece inşaatlara sağlam kereste sağlamak için değil, aynı zamanda Güneydoğu Anadolu’ya ve bu arada Patina yerleşimlerine karşı Asurluların girişmiş oldukları askerî seferlerde stratejik bakımdan da büyük rol oynamış olmalıdır.[23] Çünkü burası, kervanlara ve ordulara yol veren Belen Geçidi (PylaeSyriae) ve Arslanlı Bel (Porta Amanica) gibi iki önemli geçide sahiptir.[24]
III. Salmanassar, M.Ö. 858’de düzenlediği seferde Amanos dağlarına yeniden geri döndüğünden bahsetmiş, Asi Nehri’ni (Orontes) geçtiğini ve Patina Kralı Sapalulme’nin[25] kale kenti olan Alimuš’a ulaştığını belirtmiştir. Kral burada kendisine karşı birleşmiş olan Bit-Adinili, Karkamışlı, Queli, Sam’alli ve Yahanlı birliklerle mücadele etmiştir. Onları yenmiş ve Alimuš/Ališir’i fethetmiştir.[26] Annalde yer alan ilgili satırlar şöyledir:(RIMA III, A.0.102.3-Col I,)
42)…lúSa-pa-lu-ul-me 43) KUR Pa-ti-na-a-a lúA-hu-ni DUMU a-di-ni lúSa-an-ga-ra KURGar-ga-mıš-a-a a-na re-šu-ti a-ha-miš i-tak-lu-ma ik-s/šu-ru…51) …ídA-ra-an-tu e-tebir a-na URUA-li-ṣir 52) URU dan-nu-ti-šu ša lúSa-pa-lu-ul-me KURPa-ti-na-a-a aq-ti-rib lúSa-pa-lu-ul-me KURPa-ti-na-a-a a-na šu-zu-ub… “42) Patina yöneticisi Sapalulme, Adini’nin oğlu Ahuni, ve Karkamış kralı Sangara bana karşı birleşmiş (ve birbirlerine) yardım etmişlerdir…51) …(Amanos dağından ayrıldım.) Asi Nehrini geçtim, Sapalulme’nin kale kenti olan Ališir’in[27] karşısına yaklaştım. Patina’da yaşayan Sapalulme, Adini’nin oğlu Ahuni, Karkamış kralı Sangara’yı, Sam’al kralı Hayyanu’yu, Que kralı Kate’yi yardıma çağırmıştı…”
Kral, bu seferin sonunda Karkamış’ı ele geçirmiş ve bu ülke topraklarını yağmalamıştır. III. Salmanassar yukarıda adları sayılan ülkelerdeki gerekli düzenlemeleri yapmış ve ardından yönünü Amanos Dağları’na çevirmiştir. Bir tür Asur İmparatorluk geleneği olarak devam ettirilen sedir ağacı temini için Amanoslar’dan ihtiyaç duyduğu kadar ağaç kestirdiğini belirterek, yine bu dağın uzantısı olduğu düşünülen Atalur Dağı’na[28] varmıştır. Buraya yakın bir mesafedeki yerleşim birimlerinden aldığı 28000 savaşçının 14600’nü Asur’a götürmek için yola çıktığından bahsetmiştir. İlgili satırlarda yer verdiği Patina Krallığı’na bağlı yerleşim birimlerini şöyle belirtmiştir: (Col. II.)
9-10) KURA-ta-lu-ur a-šar NU ša AN- hi-ir-bi zaq-pu a-lik NU KI NU-šu u-še-ziz…11-12) URUTa-ia-a URUHa-za-zu URUNu-li-a URUBu-ta-a-mu ša Pa-ti-na-a-a…a-duk… “Anumhirbi heykelinin dikili olduğu Atalur dağına ulaştım, onun heykelinin yanına kendi heykelimi diktirdim…Patina ülkesine bağlı Taiya, Hazazu, Nuliyave Butamu şehirlerini…aldım…”
Metnin devamında III.Salmanassar, Arame’nin topraklarına girdiğinden ve buradan gümüş, altın, şarap ve hayvan aldığından söz etmiştir. Kralın bundan sonra izleyeceği sefer güzergahı, Lübnan’a kadar devam etmiştir. Ancak Asur Kralı’nın, Aramiler’in çoğunlukta yaşadığı Suriye’deki krallıklardan ciddi bir direniş görmeden yolunda ilerlemiş olması, akıllara Asur ve özellikle bu tarihlerde Güneydoğu Anadolu ve Suriye’deki Arami kabileler arasında bir ittifakın gerçekleşmiş olabileceğini getirmektedir.
III. Salmanassar 2. Görev yılında düzenlediği bir diğer Akdeniz seferinde ise, oldukça zengin bir ganimet elde etmiştir. Madenlere ek olarak kumaş ve yün, ayrıca sedir ağacı tohumu, büyük ve küçükbaş hayvan almıştır. III. Salmanassar’ın belirttiğine göre, Patina kralı Qalparunda’nın[29] kızını çeyiziyle birlikte almıştır. Kralın düzenlediği bu seferde zengin bir maden ganimetine sahip olduğu şu satırlarla netlik kazanmıştır: (Col.II.)
21) …lúQal-[pa-ru]-un-da KURPa-ti-na-a-a 22) 3 GÚ KÙ.Gİ 1 ME GÚ KÙ.BABBAR 3 ME GÚ ZABAR 3 ME GÚ AN.BAR …21)…Qalparunda’nın ülkesi Patina’dan 22) 3 talents altın, 100 talents gümüş, 300 talents bronz kap…”
III. Salmanassar’a ait, Üçtepe’de bulunmuş olan, Kurkh Monoliti, konusu itibariyle ilişki içerisinde bulunulan ülkeler ve kralları hakkında bilgi vermektedir. Monolit, Bit-Adini ve Karkamış devletleri arasındaki savaşı anlatmakta ve bu savaş neticesinde meydana gelen siyasi değişiklikleri belirtmektedir. Monolitin sonlarında ise III.Salmanassar’ın, kendisine karşı oluşturulan ve içerisinde, Damascus (Şam) kralı Adad-idri, Hamat kralı İrhulini ve İsrail kralı Akhab’ın bulunduğu ittifakla mücadelesi anlatılmıştır. Literatüre Qarqar (Şam’ın kuzeyi) Savaşı (M.Ö. 853) olarak geçen bu savaşta her iki tarafta ağır kayıplar vermiştir.[30] Bu monolit, savaş sonrasında bahsi geçen topraklarda oluşturulan yeni düzenlemelerle birlikte, coğrafî ve idarî olarak bir genel görünüm sunmaktadır. Gurgum (Kahramanmaraş) ve Patina’nın aynı kral tarafından yönetilmesi[31], yakın coğrafyalar olması da göz önünde bulundurularak, Qalparunda’nın Asur’a bağlılık göstermesi sonucunda elde edilen bir ayrıcalık olarak düşünülebilir. Buna ek olarak, böylesine geniş bir coğrafyanın Asur yayılmacı siyasetinin bir uzantısı olarak, tek elden, belki tek bir kralî sülale tarafından, yönetilmesi olarak da değerlendirilebilir.
Qalparunda’nın ardından Patina tahtına çıktığı düşünülen kral II. Lubarna’dır. Bu kral zamanında Asur ile ilişkilerde herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması, buraya III. Salmanassar tarafından bir sefer düzenlenmemiş olmasına bağlanabilir. Ancak bu durumun M.Ö. 831 yılına kadar böyle devam ettiği gözlenmektedir. M.Ö. 831 yılında, Patina Kralı II. Lubarna’ya karşı, kendi komutanı (Surri) tarafından bir suikast düzenlenmiş ve kral öldürülmüştür.[32] Patina Kralı olarak komutan Surri tahta çıkmak istemiş ve Asur egemenliğine karşı bir isyan başlatmıştır. Bu durum üzerine, III. Salmanassar (M.Ö. 829), Patina’ya karşı bir sefer düzenlemiştir. Krali şehir Kunulua’da bir gece konakladığından bahseden kral, burada tahta çıkmak isteyen Surri’yi öldürmüştür. Bu sefer kaydının ilgili satırları şöyledir: (RIMA III; 69)
151)…KURPa-ti-na-a-a lúLu-bar-ni EN-šu-nu GAZ lúSu-ur-ri la EN GİŠ.GU.ZA ina URUKi-na-lu-a URU MAN-té pu-ul-hi me-lam-me ša As-sur EN-ia 152) is-hu-pu-šu-ma mu-ut NAM-šu il-lik LU.MEŠ-e KURPa-ti-na-a-a TA pa-an na-mur-rat GİŠ.TUKUL. MEŠ-ia dan-nu-te 153) ip-lah-ma DUMU.MEŠ lúSu-ur-ri a-di ERİN.MEŠ EN hi-i-ṭi uṣ-ṣa-bi-tu 154) it-tan-nu-ni ERİN.MEŠ-šu-nu-ti ina ga-si-si u-rat-ti lúSa-a-si DUMU Kur-uṣ-ṣa-a GÌR iṣ-bat… “151-153)… Lubarna’nın kralı olduğu Patina Ülkesin’de kraliyet soyundan olmayan Surri tahta geçmişti. Beyim Tanrı Aššur’un görkeminden aldığım güçle, kralî kent Kunulua’da Surri’yi boğarak öldürdüm. Patina halkı benim silahlarımın ihtişamından korktular (ve) 154) ben isyan edenlerle birlikte Surri’nin oğlunu da ele geçirdim. Onları kazığa asarak öldürdüm. Kuruṣṣa’nın oğlu Sasi ayaklarıma kapandı (yalvardı)…”
Metnin devamında Surri’nin yerine Sasi’nin kral olarak atanacağı kaydedilmiştir. Artık yerli halkın (Luwiler) yerine Arami kökenli halkın yönetimde gittikçe etkin bir rol aldığı görülmektedir. Bu durumun devamlılığını sağlayan bir diğer kral III. Adad-Nirari (M.Ö. 810-783) olacaktır. III. Adad-Nirari’nin tahtta kaldığı yıllarda birkaç askerî harekatın dışında, Akdeniz’e ulaşmak adına, Fırat Nehrinden Aşağı inerek, Hitit bölgesine girmiş olduğu; Tyre, Sidon ve Filistin’i haraca bağlamış olduğu bilinmektedir. III. Adad-Nirari’nin, özellikle, Akdeniz coğrafyasında etkin olmak isteyen Urartu kralı I. Argişti’ye karşı seferler düzenletmiş olduğu da bilinmektedir.[33]Bu kral zamanında seferler ve savaşlarda etkin rol valiler ve komutanlarca sürdürülmüştür.
Akdeniz’in genelinde sürdürülen Asur egemenliğini, literatüre Antakya steli[34] (Fig. 3) olarak geçen ve III. Adad-nerari adına diktirilen stelden anlamak mümkündür. Bu stelin onayı, kral adına bir idari amir olan Šamšī-ilu tarafından gerçekleştirilmiştir.[35]Stelin girişi, geleneksel bir biçimde , “Adad-Nerari büyük kral, güçlü kral, dört cihanın kralı” ifadeleri ile başlamaktadır. Konusunu, kral Zakur’un yönetimindeki Hamat ve Ataršumki’nin yönetimindeki Nahlasi[36] bölgeleri arasında yaşanan sınır anlaşmazlığı oluşturmaktadır. Stel incelendiğinde, Asi Nehrinin ortak kullanılması esasına dayanan bir anlaşmaya varılması söz konusudur. Stel’in son satırları, steli koruma amacı güden bir yazı ile sonlandırılmıştır: “Asur’un büyük tanrısı Aššur, Adad ve Ber, Harran’da tapınağı olan Sin, bu stel üzerinde değişiklik yapanın dualarını duymayacaklardır.”
III. Adad-Nirari yönetimi ile birlikte Patina adı kullanılmamaya başlanacak, yerini ardından gelen krallar döneminde, Unqi yer adına bırakacaktır. Bu noktada, Antakya ve yakın çevresindeki yerleşimlerde gittikçe artan Arami nüfusun varlığının, Asur destekli bir politika sonucu yaşandığı düşünülebilir. Çünkü yaklaşık bir yüzyıl daha bu yöre üzerinde Asur egemenliği görülecektir.
M.Ö. 745 yılında Asur tahtına çıkan III. Tiglat-Pileser, M.Ö. 738’de Urartular’ın güneyde egemenlik kurma çabalarını engellemek için gerçekleştirdiği seferinde, Unqi bölgesini tamamen ele geçirmiştir. [37] Bu bölgede yaşanılması olası herhangi bir isyan hareketini önlemek amacıyla da Unqi Krallığı’nı dört politik yapıya bölmüştür. Bu yapılar Unqi, Santal, Yaudi ve Patin olarak belirtilmiştir.[38]
Siyasî bütünlüğünü yitirmiş olan Unqi, Urartu, Melid, Gurgum, Samal ve Kummuh ülkelerince kurulan anti Asur koalisyonunda yer almamıştır. Ancak, III. TiglatPileser döneminde Unqi tahtında olan kral Tutammu[39] (M.Ö. --738) Asur yanlısı bir politika izlemekten uzaklaşmış ve bu durum Asur kralı ile yaptığı bağlılık antlaşmasını[40] bozmuştur. Bunun üzerine Asur kralı, Unqi’yi de dâhil ettiği bir sefer düzenlemek zorunda kalmıştır. Sefer kaydının tutulduğu yıllığın ilgili satırlarında şu bilgiler kaydedilmiştir: (Ann,II-92-101)[41]
3) [lúTu-ta-am-mu LUGAL KURUn-qi ina a-de-e DİNGİR.MEŠ GAL].MEŠ ih-ṭi i-šiṭ nap-šá-ti-šú ger-ru-a 4) [... la im]-ta-li-ka it-te-ia i-na uz-zi ŠÀ-ia 5) [...] ša lúTuta-am-mu-ú a-di LÚ.GAL.MEŠ-[šú] 6) [...] URUKi-na-li-a URU MAN-ti-šú ak-šud UN.MEŠ a-di mar-ši-ti-šú-nu 7)’[... ANŠE].GÌR.NUN.NA.MEŠ ina qé-reb um-mani-ia GİM ṣe-e-ni am-nu 8) [...] ina MURUB₄-ti É.GAL ša lúTu-ta-mu-ú GIŠ.GU.ZAú-a ad-di…“3-4) Unqi kralı Tutammu bağlılık antlaşmamızı hiçe saydı ve böylece hayatını tehlikeye attı. Seferim esnasında bana danışmadı, beni öfkelendirdi. 5) (Ülkesindeki) soylularla güçlerini birleştirdi. Ben onun kralî kenti olan Kinalia’yı ele geçirdim. 6-8) Ülke insanlarını, sahip oldukları koyun, katır ve öküzlerle birlikte saydım ve onları askerlere dağıttım. Tutammu’nun sarayında tahta çıktım…”
III. Tiglat-Pileser, yukarıdaki metinden anlaşılacağı üzere, Unqi’yi fethetmiş, yerli halkı sahip oldukları ile birlikte askerlerine ganimet olarak dağıtmıştır. Kral, Unqi kralı Tutammu’yu yönetimden uzaklaştırmış ve koalisyon içine girdiği zengin sınıf ile birlikte Asur’a sürmüştür.[42]
Metnin ilerleyen satırlarında III. Tiglat-Pileser, saraydan kendisi için aldığı gümüş ve değerli eşyaları saymış ve sonrasında Kinalia şehrini yeniden kurduğunu belirtmiştir. Bu bilgiler kayıtta şöyle yer almıştır:
20) [KURUn-qi? a-na paṭ ? gim-ri-šá KURÉ-a-gu-si] a-na si-hir-ti-šá a-bél 21) [2? LÚ-šu-ut SAG.MEŠ-ia LÚ.EN.NAM.MEŠ i-na muh-hi]-šú-nu áš-ku-un… “20-21) Ben otoritemi bütünüyle Unqi ve Bīt-Agusi bölgesinde sağlamlaştırdım. Buralara onları yönetmesi için iki tane idareci yerleştirdim/görevlendirdim…”
III. Tiglat-Pileser, Unqi ve Bit-Agusi yönetimine atadığı görevlilerin adlarını kaydettirmemiştir. Ancak Unqi Krallığı’nın başkenti olan Kinalia yeniden düzenlenmiş ve buraya Asur tarafından bir vali atanmıştır.[43]
III. Tiglat-Pileser’in ardından, II. Sargon ile birlikte Asur’un daha geniş bir coğrafyayı ele geçirdiği bilinmektedir. Sargonidler devri olarak adlandırılan bu dönemde de Asur’un yayılmacı bir siyaset izlediği ve özellikle Urartuların Anadolu’da bir egemenlik kurmasına karşı önlem amacıyla seferler düzenlendiği bilinmektedir. Bu devrin ilk kralı olan II. Sargon’un Suriye ve yakın coğrafyasındaki yerleşimlere karşı düzenlediği seferler incelendiğinde, Asur’un bu coğrafya üzerindeki etkisini kırmaya yönelik gerçekleştirilmiş isyan girişimlerini önleme amacı güdüldüğü görülecektir.
II. Sargon’un tahtta geçirdiği ilk yılında gerçekleştirdiği, Babil baskını ve İsrailliler’e yönelik uyguladığı nüfus aktarımı, Hatti bölgesi olarak da adlandırılan Suriye ve yakınındaki coğrafyayı fazlasıyla etkilemiştir. Bunun en önemli nedeninin, İsrail’den aktarılan nüfusun bu coğrafyaya yerleşmesi olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Adı geçen kralın ikinci görev yılında Suriye’de çıkan ve Asur egemenliğini ortadan kaldırmayı hedefleyen isyanları bastırmak amacıyla düzenlediği seferlerin başarıyla sonuçlandığı, krala ait yıllıklardan anlaşılmaktadır.[44] Bu yıllıklarda Patina/ Unqi yerleşimi ile ilgili özel bir bilgi yer almamıştır.[45]Ancak, Hama’da bulunmuş, II. Sargon’a ait olan bir yazıtlı stelde, kralın Muški, Karkamıš ve Que’yi de içine alan bir sefer düzenlediği, adıgeçen yerleşimlerde Asur’un gücünü kanıtladığı belirtilmiştir. Kral, düzenlediği bu seferde başarı gösteren askerlerine Hamat’ta ikamet etme fırsatı tanıdığını kaydettirmiştir. Kral Hamat’ın yakınında yer alan Bit-Agusi ve Unqi yerleşimlerini, yazıtın, yarısı kırık olan, son satırlarında şu ifadeler ile belirtmiştir: (B, A-11, 27ff)
17) UNmeš KURHat-ti ù KURA-ri-me 18) a-ši-bu-tu KURÉ a-gu-si 19) ù KURUn-qi a-na paṭgimri-[ša] 20) […] “17-19) Hatti’li ve Aramlı insanların oturdukları Bīt-Agusi ve Unqi ülkelerinde bütün toplam…”
Kral, metinde de belirtildiği üzere, Unqi ve yakın coğrafyasında yer alan ve Arami bir kabile tarafından yönetilen Bit-Agusi krallıklarını tanımlamada, “Hatti’li ve Aram’lı insanların yaşadığı bölge” ifadelerine yer vermiştir. Bu kullanımdan hareketle, Unqi krallığında, azınlıkta da olsa, Hatti’li nüfusun varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır.
Tell Tayinat/Kunulua kazıları sonucu ele geçen ve II.Sargon’a ait olduğu düşünülen bir diğer yazıtlı stelin[46] girişinde kral, Tanrıça İštar’a övgülerini sıralamış ve ardından Unqi’nin güneyindeki irili ufaklı krallıkların (Arpad, Dımašk-Şam, Ṣimirra, Hamat) kendisine karşı bir koalisyon kurduklarından bahsetmiştir. Kurulan bu ittifakla birlikte başlayan Asur’a karşı isyanların, dindirilmesi adına, II. Sargon bir sefer düzenlemiş ve bu ittifakın önde gelen ismi Hamat kralı Yaubidi’yi (İlubidi) öldürmüştür. Kral, gücünün simgesi olan bu yazıtlı steli, kendisine karşı kurulan koalisyonda yer almadığı anlaşılan Kunulua/Kinalia’ya diktirmeyi uygun bulmuştur.
II. Sargon’un ardından tahta geçen Sanherib (M.Ö. 704-681) dönemi, özellikle, Doğu Akdeniz ticaretine egemen olmak isteyen Muşki ve Urartu kralları ile mücadele ile geçmiştir. Yine aynı kralların, Anadolu ve Doğu Akdeniz’deki küçük krallıklar ile ittifaklar kurup, bu bölgelerdeki halkı isyana teşvik ettikleri bilinmektedir. Yaşanılan bu kaotik süreçte kral, Amik Ovası ve Suriye Bölgesi’ne düzenlediği seferinde, buralardan gemi işçilerini Asur’a sevk ettiğini kaydettirmiştir. Bu işçileri “Hatti’li insanlar” olarak tanımlayan kral, buradan daha güneye, Tyre ve Sidon sahillerine ulaşmıştır.[47] Sanherib döneminde düzenlenen sefer ve savaşların ana nedeninin sınırları koruma ve güçlendirme olduğu düşünülmektedir.[48] Bu durumu sistemli bir hale getiren, Sanherib’in ardından Asur’u yöneten, Asarhaddon (M.Ö. 680-669) olmuştur. Asarhaddon krallığı boyunca, çoğunlukla, seferlerini Mısır ve Filistin Bölgeleri üzerine yoğunlaştırmıştır.
Tell Tayinat kazıları sonucu ele geçirilen ve Asarhaddon’a ait olan bir “vasallik/ bağlılık antlaşması” Patina/Unqi ya da M.Ö. 738’den beri adıyla Kinalia/Kunalia üzerindeki Asur etkinliğinin güçlendirilip, devamlılığını sağlamayı amaçlamıştır (Fig. 4). Bu vasallik/bağlılık antlaşmasında kral, kendisinin yerine geçecek olan kralı (Asurbanipal) belirlemiş ve kendisine olan bağlılığın aynısının yeni krala da gösterileceğinden emin olmak istemiştir. Metnin hemen girişinde “Tanrıların Kralı Aşşur’un İmzası” ibaresi yer almıştır. İlk satırlarda antlaşmanın muhatabı yalnızca unvanıyla[49] şöyle belirtilmiştir.
1) a-de-e ša mAš-šur-PAP-AŠ MAN KUR Aš-šur 2) DUMU md30-PAP.MEŠSU MAN KUR Aš-šur 3) TA luEN.NAM KUR -na-⌈li⌉-a 4) TA lú-e luGAL E… “1-2) Bu adê (vasallik/bağlılık antlaşması) kral Sanherib’in oğlu, Asur Kralı Asarhaddon’a aittir.3-4) Kunalia idarecisi ile, onun yardımcısı…”
Metnin devam eden satırlarında diğer görevliler, doğudan batıya bütün ülkeler ve hatta doğmamış çocukların bile bu antlaşmaya/bağlılık yeminine uyacağı garanti altına alınmak istenmiştir. Kral bu metindeki isteklerine kavuşmuş, oğlu Asurbanipal (M.Ö. 668-630) Asur tahtına çıkmış ve bu antlaşma gereği kendisine Kunalia’da herhangi bir başkaldırı gerçekleşmemiştir. Ancak, güçlenen Babil karşısında hızla zayıflamaya başlayan Asur, sahip olduğu toprakları, dolayısıyla M.Ö. 738’de mutlak hakimiyeti altına aldığı Kunalia’yı da, Babil egemenliğine terk etmek zorunda kalmıştır.
Sonuç
Asur Kralları’na ait yıllıklar ve yazıtlı steller Patina Krallığı’nın komşu devletlerle siyasî ve ticarî ilişkilerinde bağımsız kararlar aldığını ortaya koymaktadır. II. Asurnasirpal döneminde şiddetli bir savaşa (M.Ö. 878) sahne olan ve bünyesindeki pek çok şehir (Luhutu, Hazazu, Urime, Aribua) tahrip edilen Patina’da, bu savaşın açtığı yaralar çabuk sağaltılmış olmalı ki, bu kralık yeniden Asur baskısına karşı direnç gösterebilmiştir. Bu direncin temel nedenleri arasında, yönetici sınıfın ve halkın çoğunlukla Luwi kökenli olması ve bu kökene sahip sınır komşularından oluşan koalisyonların varlığı yer almaktadır. III. Salmanassar döneminde Asur’a karşı, yine benzer yapıdaki krallıklardan oluşan bir koalisyon gücünün oluşturulması (M.Ö. 857) ve Patina Krallığının bu koalisyon içinde yer alması, krallığın sahip olduğu egemen nüfus yapısının devamlılığının bir göstergesidir. Ancak gittikçe artan Arami nüfus ve bu nüfusun iktidar mücadelesi, yine aynı kral (III. Salmanassar) döneminde, yaklaşık bir yirmi yıl kadar sonra, Patina’da Luwili krallar olan I. Lubarna, Qalparunda ve II. Lubarna’nın hakimiyetlerine son vermiştir. Asur destekli olan yeni Aram kökenli krallarla ( Surri, Sasi, Tutammu) birlikte Patina Krallığı yerini Asur egemenliğindeki Unqi Krallığı’na bırakmıştır. Bu krallık, Asur Kralı III. Tiglat-Pileser tarafından Asur’a karşı herhangi bir ittifak ve isyan girişimini engellemek amacıyla, dört politik yapıya bölünmüştür. Merkezî yapısını yitirmiş, nüfus olarak oldukça karmaşık bir yapı sergileyen Unqi coğrafyası, M.Ö. 738’de tamamen Asur egemenliği altına alınmıştır. Asurca metinlerde, Asur’un Unqi üzerindeki mutlak hakimiyetinin ilk yansıması, eski kralî kent olan Kunalia/Kunulua’nın büyük bir eyalete çevrilmesi ve buraya Asur tarafından bir idareci atanması olmuştur.
M.Ö. 660’larda Asur ve Kunalia/Kunulua arasında yapılan bağlılık antlaşması ve bu antlaşmaya aykırı herhangi bir veriye ulaşılmaması, Asur’un, incelenen coğrafya üzerindeki emellerini gerçekleştirdiğinin bir göstergesidir. Krallara ait yıllıklar ve stelleri göz önünde bulundurarak, bu emellerin Amanoslar’ın ve Amik Ovası’nın zengin hammadde kaynaklarından ve geçitlerinden yararlanmak, Doğu Akdeniz’deki ticareti ele geçirmek ve bu ticaretin devamlılığını ve güvenliğini sağlamak olduğu söylenebilir.
Günümüz Antakya ve Amik Ovası’nın bağımsız Patina krallığından yarı bağımsız Unqi krallığına, sonrasında Kunalia/Kunulua adı altında bir Asur eyaletine dönüştürülmüş olduğu, bu kısa sayılabilecek tarih (yaklaşık 250 yıl) aralığına, Asur İmparatorluğu ve onun izlediği yayılmacı siyasetin damgasını vurduğu açıkça gözlemlenmiştir.