ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Songül Çolak

Anahtar Kelimeler: XVIII. Yüzyıl, Osmanlı, Ahmed Bin Mahmud, Tarih

Giriş

Berlin Staatsbibliothek Orientabteilung, Ms. or. quart. 1209 numarada kayıtlı hazine-i birûn kâtibi Ahmed bin Mahmud[1] tarafından tutulan, Osmanlı Devleti'nin XVIII. Yüzyıl siyasi, sosyal ve ekonomik hayatına ilişkin önemli kayıtlara sahip olan mecmûa ve yazarı, Osmanlı tarihi araştırıcıları tarafından oldukça az tanınmaktadır. Özellikle eserin sahibi hazine-i birûn kâtibi Ahmed Efendi'nin hayatına ilişkin başka kaynaklarda ayrıntılı bir bilgiye tesâdüf edemediğimiz gibi, bu hususta yazılmış eldeki mevcut verilerinde eksik ve kifayetsiz kaldığını, hatta yanlış yorumlandığını gördük. Bu noktadan hareketle Ahmed b. Mahmud'un hayatına ilişkin toplu bir yorum ve yeni bir bakış açısı getirmeden önce yazar hakkında çok az kaynakta rastlayabildiğimiz kısa ve sınırlı bilgileri burada kaydetmekte fayda görüyoruz.

Ahmed Efendi'den bahisle onun elyazmasından ilmi çalışmalarında ilk defa faydalanan Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat'tır. Kurat, “Hazine-i birûn kâtibi Ahmed b. Mahmud'un (1123-1711) Prut Seferine ait Defteri” başlıklı makalesinde Ahmed b. Mahmud'un meslek hayatına ait kısa açıklamalar vermekle beraber, nerede ve ne zaman doğduğuna dair bilgi sunmamakta, ancak “bazı dil hususiyetlerinin Anadolu'lu olduğuna delâlet ettiğini” belirtmektedir[2] .

Ahmed Efendi'nin hayatına ilişkin aynı tarzda ikinci bir açıklama Romanyalı araştırmacı Adrian Tertecel'in makalesinde yer almaktadır [3] . Tertecel, bu makalesinde büyük ölçüde Kurat'ın eserine ve makalesine dayanarak Ahmed Efendi'nin hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmadığına dikkat çekmekte ve yazarın doğum tarihi ve rütbe tevcihine ilişkin bazı tesbitlerde bulunmaktadır. Fakat yine de Ahmed Efendi'nin doğum yeri, yılı ve meslek hayatı meçhûl kalmaktadır.

Genel itibâri ile Ahmed b. Mahmud ve eserini konu eden sınırlı sayıdaki gerek makale ve gerekse kitaplarda tespit edebildiğimiz ortak husus; eser sahiplerinin çalışmalarında Ahmed Efendi'nin sadece mesleki hayatına ilişkin hazine kâtibi, maliyeci olduğu şeklinde kısa bilgi vermekle sınırlı kalmaları, hakkında başka bilgiye rastlayamadıklarını belirtmeleridir. Bu çalışmamızda biz, Ahmed Efendi'nin hayatını, eserinde bizzat kendisinin çeşitli vesileler ve zaman aralıkları ile kaydettiği ufak notlardan yola çıkarak[4] kronolojik olarak izâh etmek ve onun 100 yılı aşkın ömrünü birkaç cümlenin kısaltılmışlığından kurtarmak niyetindeyiz. Fakat önce Berlin'de bulunan ve eksiksiz tek nüsha olarak nitelendirebileceğimiz eser hakkında kısaca bilgi vereceğiz.

Eser (Târih-i Göynüklü[5] )

Yukarıda da izâh ettiğimiz üzere eser[6] , Berlin Staatsbibliothek Orientabteilung, Ms. or. quart.1209 numarada kayıtlıdır. 20 x 30 ebatında, kahverengi meşin ciltli olan eserin cildinin iç kısımları çiçek motifleri ile süslenmiştir. Elyazmasının büyük kısmı nesih olarak yazılmış, ancak zaman zaman divâni yazı tarzı da kullanılmıştır. Eser toplam 372 varaklık çeşitli konuları içeren bir mecmûadır. Bu mecmûada Aziz Efendi ve Ayn Ali kanunnâmesinden, günlük bilmecelere, divân-ı hümayûnun elkab ve inşâ usullerinden bitkisel ilaçlara kadar, kategorileştirildiğinde, yaklaşık 20'ye varan farklı konuları bulmak mümkündür. Ancak eserde pek çok sayfa yanlış ciltlenmiş durumdadır ve dolayısıyla sayfalar elyazmasının başında Ahmed b. Mahmud'un fihristtte verdiği sayfa numaraları ile uyuşmamaktadır. Eserin önemi, vr. 215 b'den itibaren yazarın, 1123-1172 (1711- 1759) yılları arasındaki şahit olduğu olayları kaydetmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda Ahmed b. Mahmud, Osmanlı Devleti'nin 1711 Prut, 1715 Mora, 1716 Avusturya seferlerine bizzat iştirak eden bir kişi olarak, geçilen menzillerinde tasvirini yaparak, seferler hakkında ayrıntılı olarak bilgi vermiştir. Diğer yandan Patrona Halil ayaklanması gibi İstanbul'u huzursuz eden isyanlardan, sık sık vuku bulan yangınlara, “acaib ve garip” olarak nitelendirdiği kendisine garip gelen hususlara kadar, pek çok konuyu kaydetmiştir. Resmi bir tarihçi olmaması sebebiyle hadiseleri daha rahat yazabilmesi, eserin önemini artırmaktadır.

Bu eserin sadece Prut Seferi'nin yer aldığı kısmın bir kopyası fievket Rado’nun bu konu ile alakalı yazdığı makalesinden anlaşıldığına göre kendi kütüphanesindedir[7] . Bu nüsha 138 varak olmakla beraber, orijinal eserin sadece yaklaşık 30 varaklık kısmını, yani sadece Prut seferi ile ilgili kısmını içermektedir. Ancak kopyalanırken Rado'nun belirttiğine göre her varaka iri yazılarla 13 satır yazılmıştır [8] . Oysa eserin aslında her varak oldukça sık bir yazımla yaklaşık 33-34 satırdan meydana getirilmiştir. Dolayısıyla Rado'nun belirttiği üzere eserin aslındaki bir sayfa kendilerindeki iri yazılı nüshada dokuz sahife yer tutmaktadır. Bu bağlamda genel bir ifade ile 372 varaklık el yazmasının sadece 30 varaklık gibi cüzi bir kısmının bir nüshası olduğunu söyleyebiliriz. Bu nüsha Muharrem 1123'de (19 şubat 1711) Rusya üzerine düzenlenen Prut seferi ile başlamakta ve Receb 1126'da (Temmuz - Ağustos 1714) İsveç Kralı XII. fiarl'ın Lehistan üzerinden memleketine dönmesiyle bitmektedir[9] . Aynı şekilde Rado'nun belirttiğine göre kopya nüshadaki son varaka 1205 (1790) tarihi düşülmüştür yani istinsah[10] bu tarihlerde gerçekleşmiştir[11].

Ahmed b. Mahmud’un mecmuâsının en önemli bölümünü oluşturduğunu belirttiğimiz 1123-1172 (1711-1759) yılları arasında tuttuğu vakayinâmesi, kaydedilen olaylar gözönünde bulundurularak beş ana başlık altında toplanabilir:

a) Osmanlı-Rus Savaşı:

Ahmed Efendi günlüğüne vr. 215 b’de 1 Muharrem 1123 (19 fiubat 1711) tarihinden itibaren Osmanlı ordusunun alaylar halinde İstanbul’dan Davud Paşa Sahrası’na doğru harekete geçişi ile başlamaktadır. Ahmed Efendi, ordunun İstanbul’dan yola çıkışından itibaren geçtiği menzilleri, buralarda kaç gün konakladıklarını, iki menzil arasını kaç saatte geçtiklerini, geçilen yol ve menzillerin tasvirlerini yaparak savaş meydanına (Kekeç Ağzı’na) kadar kaydetmiştir. Bu kayıtların o devir coğrafyası ve yerleşimi açısından yapılacak çalışmalara kaynaklık edeceği muhakkaktır. Ahmed Efendi bu menzilleri yaptığı bir krokide yine haklarında açıklayıcı notlar düşmek suretiyle ayrıca göstermiştir. Fakat bu bölümü kıymetlendiren asıl unsur Prut Savaşı’nın başlaması, gelişmesi ve sonuçlanması sırasında vuku bulan gelişmelerin günü gününe kaydedilmeye çalışılmış olması ve çizilen bir harita ile resmedilmesidir. Nitekim Rus ordusunun Prut’ta sıkıştırılması, bu arada yakalanan esirlerden alınan bilgiler, gelen elçiler ile yapılan barış görüşmeleri, Osmanlı Devleti tarafında yapılan müşaverelerde geçen konuşmalar, barışa karşı olan İsveç Kralı XII. Karl ile Kırım Hanı Devlet Giray’ın görüşleri, anlaşmanın imzalanması ancak Rusların riayet etmemeleri, Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa’nın azli, istedikleri sonucu alamayan İsveç Kralı’nın ülkesine dönmemekte direnişi ile ortaya çıkan gergin duruma kadar uzanan tarihi süreç ayrıntıları ile verilmiştir.

b) Mora Seferi:

Bu bölüm vr. 243 b’de Mora’ya açılacak sefer dolayısıyla kapıkulu süvâri bölüklerine, Anadolu’nun Haleb’e kadar uzanan sağ kolunda yer alan kadılara, kethüdalara, ayânlara gönderilen, seferin sebebini açıklayan ve hazırlıklı bulunmalarını isteyen mektup ile başlamaktadır. Ardından Venedik’in Karlofça Anlaşması’na aykırı tutumunu belirtir tutanağın Sadrazam Damad Ali Paşa’nın sarayında 14 madde halinde divan üyeleri ve ulemadan olanların huzurunda okunması, görüşülmesi, Mora’daki kalelerin tamamının fethinin karara bağlanması dikkate değer şekilde not edilmiştir. Sefere bizzat iştirak eden Ahmed Efendi, ordunun Modon kalesine varıncaya dek geçtiği menzilleri -ki yaklaşık 58 menzilde konaklanmıştır - tasvirlerini yaparak anlatmıştır.

Ahmed Efendi’nin vakayinâmesindeki bu bölüm, Mora kalelerinin (Gördös, Anapoli, Modon, Menekşe, Ayamavra) fethinin tamamlanmasından sonra İstanbul’a geri dönen ordunun Burgas’a varışıyla 29 Zilkade 1127 de (26 Kasım 1715) son bulmaktadır.

c) 1128 Avusturya Seferi :

Bu bölüm vr. 270 a’da başlamaktadır. Yine sefere katılan bir kişi olarak Ahmed b. Mahmud, Rebiülevvel 1128’den (fiubat 1716) itibaren sefer dolayısıyla Davud Paşa Sahrası’nda toplanan ordunun geçtiği menzilleri kaydettiği gibi, iki devlet arasında gerçekleşen mektuplaşmaları, Osmanlı Devleti tarafında yapılan görüşmeleri, gerçekleşen atama ve azilleri gözlemledikleri ve duydukları ile kaydetmiştir. Savaş esnasında alınan yanlış kararlar ve düşülen hatalar karşısında Ahmed Efendi’nin yer yer kişisel görüşlerini açığa vurduğu, eleştiriler getirdiği görülmektedir. Bu sefere ilişkin son kayıt vr. 295a’da Osmanlı ordusunun 25 Zilkade 1130’da (21 Ekim 1718) İstanbul’a ulaştığına dairdir. Ahmed Efendi seferin bütün seyrini başlangıcından itibaren düzenli not aldığı halde imzalanan “Pasarofça” anlaşması hakkında bilgi vermemiştir. Buna rağmen kaydedilen notların o devir tarihi için büyük kıymet arz ettiği muhakkaktır.

d) Sûr-i Hümâyûn:

Ahmed Efendi’nin Nemçe seferinden sonra vuku bulan olayları ayda ve hatta yılda bir defaya indirecek kadar seyrek kaydetmeye başladığı görülmektedir. Mecmûada 296 a’da, 27 Muharrem 1131 (20 Aralık 1718) tarihinde gelen Nemçe elçisi adına verilen ziyafetler hakkında bilgi verilmiş, ardından 1 fievvâl 1132’de (6 Ağustos 1720) sûr-i hümâyûn hitan şenlikleri hazırlıklarının başladığı belirtilmiştir. Ahmed Efendi bu şenliklerde yapılan masraflarla ilgili ayrıntılı bilgi vermiştir. Yaklaşık iki hafta süren bu şenliklere ait verilen masraf cetvelinin o devir ekonomisini anlamakta yardımcı olacağı şüphesizdir.

Sûr-i hümâyûn şenliklerinin ikincisi 15 Rebîülahır 1141’de (18 Ekim 1728) Silahdâr Muhammed Paşa’nın Hasibe Sultan, eski vezirlerden Mustafa Paşa’nın Zeyneb Sultan ile nikâhlanmasıyla olan çifte düğündür.

Üçüncü düğün ise Sultan Mahmud zamanında Esma Sultan’ın vezir Yakub Paşa ile olan nikâhıdır. Bir gün önce çeyizi saraydan, kendilerine tahsis edilen köşke giden Esma Sultan, 4 Muharrem 1156'da (28 şubat 1743) törenle kendi evine götürülmüş, Sultan Mahmud bütün bu seremoniyi izlemiştir. Ahmed Efendi’nin belirttiğine göre yukarıdaki diğer düğünlerden daha muhteşem geçtiği anlaşılan böyle bir düğünü izlemek için kalabalık halk, kar ve soğuğa rağmen Et Meydanı’na toplanmıştı.

e) Osmanlı - İran İlişkileri:

Bu bölüm vr. 301 a'da Erzurum valisi Silâhdâr İbrahim Paşa’dan gelen ve “Tebriz, Tiflis, Revan’ın” İran’da ki karışıklıklar dolayısıyla Osmanlı idaresine girmek istediğini belirten mektuplarının 3 Cemâziyelevvel 1135 (9 fiubat 1723) tarihinde görüşülmesiyle başlamaktadır. Ahmed Efendi, Osmanlı Devleti ile İran arasında vuku bulan siyasi gelişme ve görüşmeleri, savaşı bu andan itibaren sulh tarihi olan 21 Cemâziyelevvel 1149’a (27 Eylül 1736) kadar İstanbul’dan takip ederek kaydetmiştir.

Genel bir değerlendirme ve ana hatları ile verdiğimiz Ahmed b. Mahmud’un vakayinâmesi, devletin, 1711-1759 dönemi siyasi, askeri, sosyal ve ekonomik tarihini aydınlatabilecek önemli bilgileri içeren değerli bir kaynaktır.

Hazine-i Birûn Kâtibi Ahmed b. Mahmud'un Hayatı

Ahmed Efendi'nin ne zaman doğduğu bilinmemektedir. Ancak, Mehmed Süreyya öldüğünde 100 yaşını geçkin olduğunu belirtmektedir (Öl. fiaban 1172- Mart 1759)[12]. Öte yandan Ahmed Efendi'nin uzun bir ömür sürdüğünü IV. Mehmed'in (1648-1687) padişahlığı dönemine kadar uzanan bir geçmişi olduğunu, eserinde bizzat kendisinin Patrona Halil ayaklanmasının (28 Eylül 1730) yaşandığı felaketli günlerde, bu isyan ile ilgili olarak kaydettiği şu ifadeden anlıyoruz.

“Bu hakir Sultan Mehmed vak'asını [13] mufassal görüb, zorbaların keyfiyyet-i âhvâlini dahi gereği gibi görmüş idüm. Ve Sultan Mustafa vak'asını [14] da görmüş idüm. Bu zuhûr iden vak'a cümleye galib olub, târihlerde dahi olmadığın cümlenin ma'lûmudur[15].

Bu bilgilere binâen Ahmed Efendi'nin ölüm tarihinden de hareketle doğum tarihini kesin olmayan bir tesbitle 1650'li yıllar olarak kabul edebiliriz. Bu noktada Tertecel'in Ahmed Efendi'nin doğum tarihini 1680 olarak gösteren ifadesini düzeltmek gerekmektedir[16]. Bu verilen tarih Ahmed Efendi'nin hayatının yaklaşık 20-30 yıllık kesitini yok ettiği gibi, IV. Mehmed devri isyanlarını şahsen yaşadığını belirten ve bu isyanların kritiğini yapabilecek yaş olgunluğunda olan yazarın kendi ifadeleri ile dahi çelişmektedir.

Ahmed Efendi'nin hayatı ile alakalı ikinci husus nerede doğduğudur. Sicill-i Osmâni'de bu konuda “Göynüklü'dür” denilmektedir. Bunun gibi Ahmed Efendi'nin Göynük'lü olduğunu bizzat kendisinin 6 fievvâl 1163 (8 Eylül 1750) Pazartesi günü yapılan tevcihatlar sırasında görevinde mukarrer kaldığını belirterek kaydettiği “şıkk-ı sâni defterdârı olan Göynüklü Ahmed Efendi'ye hilat-ı fâhire ilbas”[17] şeklindeki ifadesinde görmekteyiz.

Ahmed Efendi, mecmûasını yazmaya ve günlüğünü tutmağa başladığı zaman “hazine-i birûn kâtibi” olarak bulunuyordu. Kendisi bu görevdeyken 1123 (1711) Rusya üzerine düzenlenen Prut seferine iştirak etmiş ve şâhit olduğu olayları günü gününe kaydetmeye çalışmıştır. 1127 (1715) tarihinde Avusturya'ya açılan sefer dolayısıyla hazine-i birûn kâtipliği kendisinde mukarrer kalmakla beraber piyâde mukâbeleciliği de ayrıca verildi[18]. Yaklaşık bir yıl sonra 10 fievvâl 1128 (27 Eylül 1716) tarihinde ise Ahmed Efendi'ye mevkûfatçı'lık görevi hatt-ı hümâyûn ile inâyet buyuruldu[19]. Ancak onun: “...Mevkûfatçı Ahmed Efendi ma'zûl olub ve kendüsüne taşra hazine kâtibi tevcîh ve inâyet buyurulmuşdur”[20] ifadesinden, bu görevde uzun süre tutulmayıp, 11 Cemâziyelâhir 1129 (23 Mayıs 1717)'da azl edilerek, taşra hazine kâtipliği'nde kaldığını görüyoruz. 13 fievvâl 1132 (18 Ağustos 1720) tarihinde[21] yapılan tevcihatlardan bahsederken, Ahmed Efendi kendisinin cebeciler kâtibi olduğunu belirttiği gibi, daha önceleri silâhdâr kâtipliği yaptığı yolunda da bilgi vermektedir[22]. Ahmed Efendi'nin bundan sonraki görevi büyük kale tezkireciliği'dir. Bu göreve 8 fievvâl 1134 (22 Temmuz 1722)'de[23] atanmış [24] ve yaklaşık bir yıl sonra, 22 fievvâl 1135'de (26 Temmuz 1723) azledilmiştir[25]. 12 fievvâl 1137 (24 Haziran 1725) tarihli düştüğü kayıttan Ahmed Efendi'nin azledildikten iki yıl sonra belirtilen tarihte tekrar piyâde mukabelecisi olduğunu anlıyoruz[26].

9 fievvâl 1142 (27 Nisan 1730) tarihinde İran'lı şehzâde Sâfi Sultan'ın[27] Sadrazam'ın sarayına gelip, dâmen-bûs eylemesi için yapılan tören sırasında Ahmed Efendi, kendisinin üçüncü defa cebeciler kâtibi bulunduğunu ve görevi gereğince kendisinin de davet olunduğunu belirtmektedir[28].

Patrona Halil ayaklanmasından kısa bir süre önce 17 Muharrem 1143 (2 Ağustos 1730) tarihli kayıttan Ahmed Efendi'ye bir gün önce, yani 16 Muharrem 1143 (1 Ağustos 1730) tarihinde ikinci defa büyük kale tezkireciliği ile küçük ruznâmçelik vekâletinin ihsan olunduğu ve İran'a karşı başlatılan sefer-i hümâyuna tâyin edildiği anlaşılmaktadır [29]. Ancak bu ayaklanmanın ardından, Ahmed Efendi'nin, 1143 senesi Rebiülâhir'inin dördüncü Salı günkü (17 Ekim 1730) kaydından, onun ikinci defa mevkûfatçılık ile görevlendirildiğini anlıyoruz[30].

Ahmed Efendi'nin bu ikinci mevkûfatcılığının ardından 1149'a dek hangi görevlerde bulunduğu hakkında eserinde bir kayıt bulunmamaktadır. Aradaki boşluğu tevcihât kayıtlarından dolduracak olursak; Ahmed Efendi'nin 1 Zilhicce 1144 ile 1 Cemâziyelevvel 1145 (26 Mayıs 1732- 20 Ekim 1732) tarihleri arasında küçük ruznâmçeci olduğunu söyleyebiliriz[31].

Ruslar 17 Zilkade 1148 (10 Nisan 1736) tarihinde Osmanlı devleti ile aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak aniden Azak Kalesi'ne saldırmış, kaleyi yağmalamış, hatta Kırım üzerine yönelmişlerdir. Ahmed Efendi'nin belirttiğine göre bu gelişme karşısında Osmanlı ordusunun harekete geçip Davud Paşa Sahrası'nda toplandığı vakit, kendisi kalyonlar defterdârı olarak seferden muaf bulunuyordu[32].

Ve yine Ahmed b. Mahmud'un belirttiğine göre, bu görevdeyken 2 Rebîülâhir 1149 (10 Ağustos 1736) tarihinde Kırım canibine gönderilmek üzere 5000 tüfenkendaz levendât yazımına memûr edilmişti[33].

1150 (1737-1738) senesi başlarında Avusturya'nın, Rusya'nın müttefiki sıfatıyla Osmanlı Devleti ile aralarındaki anlaşmayı bozarak Niş, Vidin, Eflak ve Boğdan dolaylarında harekete geçmeleri dolayısıyla açılan seferde Ahmed Efendi'nin ikinci defa Anadolu muhasebeciliği üzerinde olarak sefere iştirak ettiğini görmekteyiz[34]. Ahmed Efendi 7 Receb 1153 (28 Eylül 1740) tarihli kaydında ise Avusturya elçisine Sadâbâd'da verilen ziyafet dolayısıyla davet olunanlar arasında kendisinin yine Anadolu muhasebecisi olarak bulunduğunu belirtmektedir[35]. Ahmed Efendi bu göreve 2 Rebiülâhir 1153 (27 Haziran 1740) tarihinde atanmıştır [36]. Bu kayıttan yaklaşık üç ay sonra ise Ahmed Efendi'nin 12 fievvâl 1153'te (31 Aralık 1740) azlolduğunu görmekteyiz[37].

Sicill-i Osmânî'den Ahmed Efendi'nin 1155 fievvâl'inde (Kasım 1742) tekrar cebeciler kâtibi olduğu anlaşılmaktadır [38]. Aynı bilgi Suphî Târihi’nde de 17 fievvâl 1155’te (17 Aralık 1742) yapılan tevcihâtlarda “Ahmed bin Mahmud’a cebeciler kitâbeti tevcih ve ibkâ olundı” şeklindeki ifâde ile yer almaktadır [39]. Ahmed Efendi bu görevde 7 Ramazan 1156 (25 Ekim 1743) tarihine dek kalmıştır [40]. Yine onun el yazmasındaki notlarından 14 Rebiülevvel 1162'de (3-4 Mart 1749) İstanbul'da çıkan bir fırtınada zahîre yüklü gemilerin büyük zarar gördükleri bir zamanda anbar emini olarak görevli bulunduğunu da anlıyoruz[41].

Ahmed Efendi'nin bundan sonraki görevi, mâliyede önemli bir makam olan şıkk-ı sâni defterdârlığı'dır. Kendisi, bu görevde bulunduğuna dair ilk bilgiyi 24 Muharrem 1163 (3 Ocak 1750)'de Sadrâzam Seyyid Abdullah Paşa'nın azlini ve halefi Mehmed Paşa'nın tayinini öngören hatt-ı hümâyûnu dinlemek üzere çağrılanlar arasında şıkk-ı sâni defterdârı olarak davet olunduğunu kaydederek verir[42]. Ancak onun bu makama atanması daha öncelere dayanır. Nitekim Sicill-i Osmânî'de bu atamanın 12 fievvâl 1158 (7 Kasım 1745) tarihinde gerçekleştiği ve Ahmed Efendi'nin 14 sene kadar bu makamda kaldığı belirtilmektedir[43]. Ahmed Efendi'nin bu görevi ile alakalı verdiği diğer bilgi 22 Ramazan 1166 (23 Temmuz 1753) tarihinde Sadrazâm'ın[44] iftar dâvetine şıkk-ı sâni defterdârı olarak katıldığıdır [45]. Öte yandan bu konuda 10 fievvâl 1166 (10 Ağustos 1753) senesinde yapılan tevcihatlarda şıkk-ı sâni defterdârlığı'nın kendi üzerinde ibkâ bırakıldığını yazmakta, aynı husus fiemdânî-zâde Süleyman Efendi'nin Mür'i't-tevârih'inde de “defterdâr-ı şıkk-ı sâni Göynüklü Ahmed Efendi” şeklindeki ifâde ile yer almaktadır [46]. Bu şekilde çeşitli zaman aralıklarında Ahmed Efendi'nin bu makamda olarak, devlet erkânının davet edildiği ziyafet yada törenlerde yer aldığını görmekteyiz. Kendisinin hâlâ bu görevde bulunduğunu gösterir türden yazdığı son kayıt ise 1171 (1757) Ramazan bayramının üçüncü gününe ait olup[47], vefatına kadar da bu hizmette kalmıştır.

Ahmed Efendi'nin ölüm tarihine gelince; Sicill-i Osmâni'de bu konuda 1172 fiaban'ında (Nisan 1759) öldüğü ve Üsküdâr'da medfûn olduğu belirtilmektedir[48]. fiu halde Ahmed Efendi'nin vakayinâmesine düştüğü son kayıtın 25 Receb 1172 (25 Mart 1759) tarihli olduğu göz önünde tutulacak olursa, kendisinin yazma işlemini vefatına kadar devam ettirdiğini söyleyebiliriz.

Netice itibariyle 100 yaşını aşkın ömrü ile Göynüklü Ahmed b. Mahmud’un yaşadığı dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki değişikliklerine tanıklık etmiş, görmüş geçirmiş bir şahsiyet olduğunu, eserinin de bu yönden dönemin araştırıcıları için temel bir kaynak olarak ele alınması gerektiğini söyleyebiliriz.

Dipnotlar

  1. Ahmed Efendi olarakta kullanılacaktır.
  2. Akdes Nimet Kurat, “Hazine-i birûn kâtibi Ahmed bin Mahmud'un (1123-1711) Prut Seferine ait Defteri”, AÜDTCF Tarih Araştırmaları Enstitüsü Tarih Araştırmaları Dergisi, Nr. 6-7 (1966), IV, Ankara (1968), s. 261-266.
  3. Adrian Tertecel, “Un izvor otoman necunoscut istoriografiei noaste: “jurnalul” (Defter) lui Ahmed bin Mahmud (secretar al vistieriei otomane) pirivimd campania militara a Inaltei Porti din anul 1711 in Moldova”, Universıtatea Bucureşti Facultatea de istorie Caietele Laboratorului de studii Otomane, Nr. 2, Bucureşti (1995), s. 55-133.
  4. Ahmed b. Mahmud'un hayatına dair yeni bir makale sayın Dr. Erhan Afyoncu tarafından tevcihât (ruus) kayıtları esas alınarak yazılmıştır. Bu makaledeki bilgiler ile Ahmed Efendi'nin elyazmasını esas alarak yazdığımız, kendi makalemizdeki bilgiler büyük ölçüde örtüşmekte ve birbirini tamamlamakta, Ahmed b. Mahmud'un mesleki hayatına ilişkin bilgilerimiz netlik kazanmaktadır. Sayın Afyoncu'ya henüz yayınlanmamış olan “Hazine-i Birûn Kâtibi Ahmed b. Mahmud Kimdir?” başlıklı makalesini bana şahsen verdiği için teşekkür ediyorum.
  5. Doktora çalışmamız esnasında Ahmed b. Mahmud'un el yazması, çalışma kolaylığı açısından “Târih-i Göynüklü“ olarak adlandırılmış ve dipnotlarda bu makalede olduğu gibi, TG, şeklinde kısaltılarak kullanılmıştır.
  6. Eser ve yazarı Ahmed b. Mahmud hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Songül Çolak, Die Bedeutung des Geschichtsschreibers Ahmed b. Mahmud und seines Werkes Târih-i Göynüklü als Quelle für die Geschichte des Osmanischen Reiches im 18. Jahrhundert, Berlin 1999. Elyazması hakkında ayrıca Barbara Flemming'in “Türkçe Elyazmaları Kataloğu'nda (Türkische Handschriften, Teil I)”, bilgi vardır. Barbara Flemming, Verzeichnis der orientalischen Handschriften in Deutschland, yay. Wolfgang Voigt, c. XIII, I, Wiesbaden 1968, s. 28 (Nr. 41) , 151-152 (Nr. 191), 153-154 (Nr. 193), 186- 187 (Nr. 227), 203 (Nr.247), 256- 257 (Nr.321), 259-260 (Nr. 326), 271 (Nr. 341), 272 (Nr. 342), 275 (Nr. 348-349), 276 (Nr. 350), 319 (Nr. 416), 334-335 (Nr. 428), 338 (Nr. 433), 346-347 (Nr. 446). Franz Babinger, Die Geschichtsschreiber Der Osmanen und ihre Werke, Leipzig 1927, s. 313, dipnot 1.
  7. fievket Rado, “Hazine-i Bîrun Kâtibi Ahmed bin Mahmud Efendi'nin Tuttuğu Prut Seferine Ait Defterden Koparılan Sahifelerde Neler Vardı?”, Belleten , L / 198 (Ankara 1987), s. 807-824.
  8. Rado, aynı makale, s. 809.
  9. Rado, aynı makale
  10. Rado elindeki nüshanın Berlin'deki aslından kopya edildiği kanaatine, yazmanın aslındaki bazı yanlış yazılmış kelimelerin, 1790 tarihli eserdede aynen tekrar edilişine dayanarak ulaştığını belirtir. Rado, aynı makale.
  11. Rado, aynı makale.
  12. Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî (S’O), I, İstanbul 1308, s. 256.
  13. Söz konusu edilen vak’a 27 fievvâl 1098 (5 Eylül 1887) tarihli Avusturya cephesinde bulunan ordunun isyanı olmalıdır. Nitekim Varadin civarındaki ordugaha düşman kuvvetlerinin yaklaştığı bahanesiyle, aslında Eğri kalesini takviye etmek üzere bölüklerden bir kısmı ağırlıksız olarak Tuna’nın karşı yakasına geçirilmiştir. Çadırsız ve zahiresiz büyük sıkıntı çeken bu bölüklerin geriye dönüşleri geçilecek köprünün kapatılması ile de engellenmek istenmiş, ancak engelleri yıkan askerler İstanbul’a yönelmişlerdir. İsyan İstanbul’da iktidar değişikliği ile neticelenmiş, Sultan IV. Mehmed’in yerine II. Süleyman (1687-1691) Sultan ilan edilmiştir. Bkz. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, III, Ankara 1972, s. 463-464.
  14. Cebeci askerinin başlattığı ve yeniçerilerin de katılımı ile büyüyen isyan, tarihe, Edirne'de bulunan Sultan II. Mustafa'nın tahttan indirilmesi dolayısıyla “Edirne Vak'ası” (5 Rebiülevvel 1115-19 Temmuz 1703) olarak geçmiştir. III. Ahmed'in tahta çıkışı ile neticelenen bu isyan hareketinin sebepleri ve sonuçları için bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. IV/I, Ankara 1978, s. 24, Heinrich Georg Baum, Edirne Vakası, (Das Ereignis von Edirne), Freiburg 1973, Danişmend, aynı eser, III, s. 489.
  15. Târih-i Göynüklü (bundan sonra TG olarak kullanılacaktır), varak (vr.) 324 a, satır (sr.) 3-5.
  16. Tertecel, makalesinde Ahmed Efendi'nin doğum tarihini onun en yüksek makama hangi yaşlarda ulaşmış olabileceğini göz önünde bulundurarak (bu yargıya nasıl ulaştığına dair bilgi vermemektedir) ve ölüm tarihini de dikkate alarak 1680 olarak tahmin etmektedir. Tertecel, aynı makale, s. 56.
  17. TG, vr. 361 b, sr. 3.
  18. "...Bu hakir bu vakitte hazine-i bîrûn kâtibi ber-vech-i te'bîd üzerimizde olub, sefer-i hümâyûn takrîbîyle piyâde mukabeleciliği dahi zamm olundı.” TG, vr. 266 b, sr. 3-4 (sondan)
  19. TG, vr. 283 a, sr. 7-8.
  20. TG, vr. 287 b, sr. 18.
  21. Bu tarihten önce Ahmed Efendi’nin, 11 Cemâziyelâhir 1130-15 fievvâl 1130 (12 Mayıs 1718- 11 Eylül 1718) tarihleri arasında küçük evkaf muhasebeciliği yaptığını görüyoruz. Bkz. Afyoncu, aynı makale., s. 2. Eserde bu tayin ile ilgili bilgiye rastlayamadık.
  22. TG, vr. 296 a, sr. 20-21.
  23. Tevcihât kayıtlarından bu tayinin 6 fievvâl 1134, azlinin ise 20 fievvâl 1135 olduğu anlaşılmaktadır. Bkz. Afyoncu, aynı makale., s. 3. Ancak Ahmed Efendi bu tayin ve azilleri iki gün gecikme ile eserine kaydetmiştir. Dolayısıyla göreve tayini, eserde 8 fievvâl 1134, azli ise 22 fievvâl 1135 olarak geçmektedir.
  24. "...Sâbıka cebeciler kâtibi olub, hâliyâ taşra hazine kâtibi Ahmed bin Mahmud'a kal'a-i kebir tezkireciliği tevcih...” TG, vr. 300 b, sr. 8-9.
  25. "...Bu hakirin üzerinde olan büyük kal'a hâcegânlığı Hüseyin Paşazâde Mehmed Beg'e tevcih...” TG, vr. 302 a, sr. 8.
  26. "...Bu hakirin hissesine iki sene ma'zulluktan sonra piyâde mukabeleciliği inâyet buyuruldu...” TG, vr. 302 b, sr. 30.
  27. Safeviyye hanedanından olduğunu iddia eden Safi Sultan Osmanlı hükümeti tarafından Nadir fiah'a karşı kullanılmak üzere İran fiah'ı olarak ilân edilmiştir. Bu şehzâde güya fiah Hüseyin'in oğlu idi. fiehzâde Safi İran'ın istilası esnasında 1143 (1730) Osmanlılara iltica ederek bir müddet Selânik'te ve sonra da Rodos'ta oturtulmuştur. İran ile ilişkiler gerginleşince bu sözde fiehzâde kendisinden faydalanılmak için Rodos'tan Gelibolu'ya getirtilmiş, oradan da 1156 (1743)'da İzmir'e geçirilip, haklarında hürmet gösterilerek İstanbul'a gönderilmiş ve kendisine Kadıköyü'nde Kaya Sultân yalısı tahsis edilmiştir. Uzunçarşılı, aynı eser, IV/I, s. 302.
  28. Bu bilgiyi Ahmed Efendi'nin 9 fievvâl 1142 (27 Nisan 1730) tarihli şu kaydından çıkarabiliyoruz: “...Târih-i mezbûrda şehzâde Sâfi Sultan hazret Vezîr-i a'zam hazretlerinin sarayına gelüb, dâmen-bûs olunması içün çavuşbaşı ağa kırk kadar gedüklü çavuş ağaları ve ocak takımı ile da'vete gidüb, bütün erbâb-ı menâsıb ve hâcegân-ı aklâm destârları ile sâat dörtte iken hazret sadr-ı âli sarayında mevcûd bulunmak üzere bu hakir üçüncü def'ada yine cebeciler kâtibi bulunmak[ta] olduğumuz hasbiyle bu mahalla kaydolundı.” TG., vr. 319 a, sr. 3 (sondan), 319 b, sr. 3.
  29. "...Ve bu hakiri bir gün mukaddem sefer-i hümâyuna tâ'yin edüb, tekrar ikinci defa dahi büyük kal'a tezkireciliği tevcih ve vekâlet-i küçük ruznâmçe ma'an ihsan olundu...” TG, vr. 320 b, sr. 27.
  30. TG, vr. 324 b, sr. 2.
  31. Afyoncu, aynı makale, s. 3
  32. 32".. Binyüzkırkdokuz senesinin mâh-ı Muharrem'ül-harâmın yirmiyedinci pencşenbih günü hazret vezîr-i a'zam Seyyid Mehmed Paşa hazretleri Sancâğ-ı şerîfi huzûr-i hümâyûndan teslim alub, ulemâ-yi izâm ve ricâl-i devlet bütün cem' olub, duâ'ü senâ olunub, divân-ı hümâyûndan Aksaray'a, Aksaray'dan, Topkapusu'ndan ihrâc ve Davud Paşa Sahrası'na nüzûl olundı. fievketlü Pâdişâh'ımız Aksaray üstünden Murad Paşa câmi' karîbinde İsmâil Paşa sarayından âlâyı seyr ettiler. Bu hakir bu vakıtta kalyonlar defterdârı bulunub, seferden muâf olunduk...” TG, vr. 331 b, sr. 1-5.
  33. Bu görevi hakkında Ahmed Efendi şu bilgiyi vermektedir: “...Bu hakir bu vakıtta kalyonlar defter[dârı] bulunub, Kırım cânibine kalyoncu levendâtı tüfenk-endâz olmak üzere beşbin tüfenk-endâz levendât tahrîrine me'mûr idim. Ceste ve ceste dörtbin levendât tahrîr ve revâne olub, bin nefer kalmış, ol bin nefer levendât henüz tekmil olmayub, bayrakları ile hâzır u âmâde bulunmağla Kapudan Paşa vekili hâlâ tersâne-i âmire emini olan El-Hac Mürtezi Efendi'ye fermân-ı âli sâdır oldu ki; kalyonlar defterdârı Ahmed Efendi'nin tahrîr eyledüğü kalyoncu levendâtından hâzır u âmâde olan levendâtları kancabaşlara vaz' ve tombazdaki olan esirleri âlât-ı pusatları ile ihrâc olunub, huzûr-ı hümâyûndan geçürsünler deyü fermân-ı hümâyûn sadır olmağla...” TG, vr. 332 a, sr. 21-26.
  34. TG, 73 b.
  35. TG, vr. 341 b, sr. 9.
  36. Bkz. Afyoncu, aynı makale, s. 3.
  37. TG, vr. 342 a, sr. 26.
  38. S'O, I, s. 256.
  39. Sâmi ve fiâkir ve Suphî Târihi, İstanbul 1198, vr. 214 b, sr. 23.
  40. Afyoncu, aynı makale, s. 3.
  41. Bunu onun olayı tasvir eden şu ifadesinde görmekteyiz: “...Ve târih-i mezbûrun gicesi tersâne-i 'âmire kalyonları dahi karşu rüzgâra duramayub, biri birlerine tokumuş, sabaha dek ricâl-i tersane def'oluncaya dek 'azim zahmetler çekilmüşdür. Vaktâ ki donanma-yı hümâyun kalyonlarından kereste kalyonunun palamurı kırılub, cibâl kapusı karîbinde bulub, mahalline getürmüşlerdir. Ve tersâne-i âmire anbarlarının önünde Bahr-i Sefîd ve Bahr-i Siyâh taraflarından mîr-i mübâyaa zehâirleri sefâinler ile gelüb, derûnlarında memlû muttahar zehâirler var iken anbar-ı mezbûrlar hınta ve şa'îr memlû muttahar bulunub, habbazire esnafına atîk hıntaları ve şa'îrleri virecek mahallinde furtına b®-merhudâ(?) itmekle bir sefîne derûnunda olan hıntasıyla gark ve bir âdemisi helâk ve ba'zıları dahi yüzmek bilmek [ile] halîs ve ba'zı sefâinler dahi gark olmak üzere iken bu hakir pûr-kusûr anbar emini bulunub...” TG, vr. 359 a, sr. 8-14.
  42. TG, vr. 360 a, sr. 2.
  43. S'O, I, s. 257. Gerek Kurat, gerekse Tertecel, Ahmed Efendi'nin şıkk-ı sâni defterdârlığı makamına ulaşma tarihini 1172 (1759) olarak gösterirler. Oysaki onun bu makama yükselişi yukarıda ifâde ettiğimiz üzere çok öncelere dayanır. Kurat, aynı makale, s.262, Tertecel, aynı makale, s. 56.
  44. Söz konusu olan Sadrâzam, 18 fiaban 1165 - 5 Cemâziyelevvel 1168 (1 Temmuz 1752 - 17 fiubat 1755) seneleri arasında sadarette bulunan Bâhir Mustafa Paşa olmalıdır. Hakkında bilgi için bkz. Uzunçarşılı, aynı eser, IV/II, s. 372-378.
  45. “...Mâh-ı mezbûrun yigirmiikinci Pazar gicesi Sadr-ı a’zam Efendimiz hazretleri kanûn-ı kadîm üzre bütün ricâli iftâra da’vet olunub, iftârdan mukaddemce musâhebe olundı. Bu hakir şıkk-ı sâni defterdârlığı mensûbı üzerimizde bulunub, kendülerinin yanında bulunmağla, bu hakir bu mahalle kayd olundı ki nazar iden ahbâblar hayr ile yâd idenin âkıbetlerin hayr ola, âmin..” TG., vr. 365 a, sr. 23-25.
  46. fiem'dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, Mür'i't-tevârih (yay. Münir Aktepe), I, İstanbul 1976, s.170.
  47. "...Bu hakire şıkk-ı sâni defterdârlığı, üzerimizde bulunmağla mukarrer olmuşdır...” TG, vr. 371 b, sr. 3.
  48. S'O, I, s. 257.