İaşe, kelime olarak beslenme, yedirip içirip geçindirme anlamlarına gelmektedir. İaşe buhranı ise çeşitli nedenlerden ötürü ortaya çıkan iktisadi darlıkta temel geçim maddelerinin bulunamaması veya aşırı fiyat yükselmesinin tüketiciye yansımasıdır.
Tarih boyunca oluşan iaşe buhranlarının sebepleri çok çeşitlidir. Fakat, toplumları derinden sarsan, siyasi ve sosyal bir takım sonuçlar doğuran bu buhranın temel sebepleri iler zaman aynı olmuştur. Toplumu iaşe kıtlığına götüren gelişmelerin başlıcaları nüfus tehâcümü, para kıymetinin düşmesi ve maliyetin yüksek oluşudur. İaşe buhranının kıvılcımı olarak addedilen sebepler ise kuraklık, salgın hastalık, harp, idari ve mali yolsuzluklardır. Bu tür gelişmelerin sonucu kıtlık oluşmaktadır. Kıtlığın ansızın ortaya çıkardığı darlık ve dengesizlik, bir müddet sonra ihtikarla biraz daha şiddet kazanmakta ve iaşe buhranı dediğimiz hadise vukûa gelmektedir[1].
Osmanlı Devleti, XVII. yüzyılın sonuna kadar askeri, siyasi ve ekonomik alanda dünya devletleri arasında saygın bir konumda bulunmaktaydı. Bu yüzyıldan sonra başlayan sanayileşme hareketleri Avrupa devletlerini askeri, siyasi ve ekonomik yönlerden kuvvetlendirirken, mevcut yeniliklere kapalı kalan Osmanlı Devleti tarım ülkesi olma özelliğini korumaya devam etmiştir. Sanayileşen Avrupa ülkeleri devamlı güçlenirken Osmanlı Devleti, çöküntünün ve daha sonra ise yıkılmanı eşiğine gelmiştir. Avrupa ülkeleri, sanayileşmenin doğal sonucu olarak hammadde ihtiyaçları, ucuz insan gücü ve üretilen mallara bol kazanç getirecek pazarlar bulmak için bir arayış İçine girmiş bulunuyorlardı. Bu açıdan sanayileşmemiş fakir ülkeler ve toplumlar çok iyi bher pazar görünümündeydi[2]. Pazar ve hammadde alanını paylaşım mücadelesi sonucu dünya kendisini genel bir savaşın içinde bulmuştur.
Osmanlı Devleti, Avrupa’da sanayileşme hareketleri faal bir şekilde devam ederken, Tanzimatın ilanından sonra siyasi ve sosyal alanda yapılan değişiklikler yanında ekonomik alanda da bir takım faaliyetler içerisine girmiştir. Bir tarım ülkesi olması nedeniyle bu faaliyetler tarım alanında kendisini göstermiştir. Tarım sektöründe bol verim almak ve bunu sosyo-kültürel yapıya oturtmak için ülkenin muhtelif yerlerinde ziraat mektepleri açılmıştır. Halkalı Ziraat Mektebi mezunları tarımı modernize etmeye yönelik çalışmalarda bulunmak üzere çeşitli vilayetlere tayin edilmişlerdir. Yapılan çalışmaları organize etmek için 1877 yılında Ziraat ve Ticaret ve Sanayi Meclisi, 1879 yılında Ziraat ve Ticaret Odası kurulmuştur. Yine tarım kesimine hizmet sağlayacak idari teknik kurum olarak Ziraat Komisyonu, Ticâret Komisyonu, Ziraat Memurluğu ve Baytarlık gibi kadrolar ihdâs edilerek tarım teşkilatı genişletilmiş ve ülke geneline yayılmıştır[3]. Üreticiye kredi imkânı sağlamak amacıyla Tuna Vilayeti valisi Mithat Paşa tarafından 1876'dan itibaren Memleket Sandıkları kurulmuş ve bu kurum 1883’te Menâfi Sandıkları ismini alarak faal bir hüviyet kazanmıştır. Bu kurum da yerini 1888’de Ziraat Bankası na devretmiştir. Bahsi geçen bu kurumlar, bir müddet sonra Karadeniz Bölgesi’nde de teşkilatlanmışlar ve üreticiye uygun şartlarda kredi vermeye başlamışlardır[4].
Canik Mutasarrıflığı’nın bağlı olduğu Trabzon vilayetinde üreticiye sağlanan kredi imkânından başka, modern ziraat aletleri, kimyevi gübre, tohumluk ve damızlık hayvan temininde kolaylıklar gösterilmiştir. 1910 yılından sonra Trabzon ve Gümüşhane’de olduğu gibi Samsun’da da Ziraat Bankası öncülüğünde bir depo açılarak, ziraat aletlerinin isteyen üreticilere maliyetine ve yedi taksit üzerinden satılmasına başlanmıştır[5].
Canik, XX. yüzyılın başında Bafra, Çarşamba ve Terme gibi mısırın bol yetiştiği ve Fatsa ve Ünye gibi fındık bölgesi olan kazalarıyla ve 380 bin kadar toplam nüfusuyla[6]kendi ihtiyaçlarım karşılayan bir yapıya sahip bulunuyordu.
A - SAVAŞIN İLK YILIARINDA CANİK’İN İAŞE DURUMU
Birinci Dünya Savaşı arefesinde uluslararası siyasi atmosferin muhtemel bir savaş ortamına doğru sürüklenmesi Osmanlı Devletini de bazı tedbirler almaya sevk etmişti. Bu meyanda muhtemel bir savaşta asker açığını kapatabirmek için 12 Mayıs 1914 Tarihli Askeri Mükellefiyetler Kanunu çıkarıldı.
Osmanlı Devleti, gelişmelerin bir savaş ortamına doğru gitmesi üzerine 2 Ağustos I914'te seferberlik ve 4 Ağustos I914'te de silahlı tarafsızlık ilan etti[7]. Seferberlik ilanından sonra 27 Temmuz 1914 tarihli kanun gereği ülke dahilinde Tekalifi Harbiye Komisyonları kuruldu. Bu komisyonlar, ahalinin elindeki artık ürüne el koyma hakkına sahiptiler, üreticinin elinden alman malların değeri bu komisyon tarafından takdir edilip bedeli seferberliğin sonunda ödenecekti. Paranın devamlı değer kaybettiği dikkate alınacak olursa üreticinin zor durumda kalacağı meydanda idi[8].
Canik bölgesinde kurulan Tekalifi Harbiye Komisyonları üçüncü Oldu kumandanlığına bağlı olarak faaliyetlerine başladılar. Canik'te üreticiden
başta buğday olmak üzere toplanan ihtiyaç maddeleri ile İstanbul'dan sevk edilen hububat askeri alanda kullanılmak üzere depolanmaktaydı[9]. Bununla beraber, harbin başladığı Kasım ayının ilk haftalarında Canik'te toplanan Tekalif-i Harbiyye hasılatı, doğu cephesinden kaçan mültecilerin ihtiyaçlarında kullanılmak üzere Trabzon'a nakledilmiştir[10]. Ahalinin temel ihtiyaç maddelerinin kanun gereği askeri ihtiyaçlara harcanması, savaşın uzun sürmesi halinde bölgede her an vukûbulacak İaşe buhranının habercisiydi.
Osmanlı hükümeti, seferberliğin ilanından sonra İaşe işleriyle ilgilenmek, halkın ve ordunun ihtiyâçlarını temin etmek İçin 9 Ağustos I914'de Harbiye ve Dahiliye Nezareti görevlilerinden müteşekkil hususi bir komisyon kurdu. Yalnız, seferberliğin ilanından sonra % 80'İ tarımla uğraşan genç nüfusun askere alınması ziraati olumsuz yönde etkilemeye başlamıştı. Devlet, 1285-87 (1869-1872) doğumluları terhis ederken 1288-1309 (1873-1894) doğumluları silah altına almıştı. Terhisler üreticileri sevindirirken, güz tohumlarının atılacağı sırada 2029 yaş arasındaki ziraatle uğraşalı genç nüfusun askere alınması bir sonraki zirâî istihsâlini tehlikeye sokmuştu. Trabzon vilayeti, Canik başta olmak üzere mülhakata gönderdiği talimatta, tohumlukların silah altına alınmayanlara ektirilmesi talimatını verdiyse de bu pek etkili olmamış ve vali vekili mevcut duruma çare bulunması amacıyla 9 Eylül I914'te Dahiliye Nezareti'ne müracaat etmiştir[11].
Canik ahalisi Tekalifi Harbiye komisyonlarının İsteği üzerine aynı zamanda -ziraatın vazgeçilmez bher unsuru olan- ellerindeki hayvanlarla çevredeki askeri noktalara yük de taşımaktaydı. Köylüler bir taraftan 1914 yılı harmanini kaldırırken, diğer taraftan da Havza, Kavak ve Kadamut köyüne askeri erzak ve mühimmat nakliyatı yapmakla mükellef tutulmuşlardı. Yine kayıklarla Trabzon’a gönderilecek Canik hasılatının, çevreden limana taşınması İçin ahali mükellef tutulmuş ve karşılığında da arpa ve buğday ekiminde kullanmak üzere tohumluk almak için kendilerine dağıtılmak üzere Mutasarrıflık emrine 300 bin kuruşluk havale gönderilmiştir[12].
Ziraat harici uzun yollarda yük taşımak İçin kullanılan hayvanların tırnakları zedelenmiş ve akabinde salgın bir şekilde çıkan “şab hastalığı” hayvanları güçsüz ve takatsiz bırakmıştı. Bunun yanında 1914 yılı sonlarında havaların iyi gitmemesi sebebiyle ahali zirai faaliyetlere ancak Kasım ayı ortalarında başlayabilmişti. Tarlalara atılacak tohumun da kıt olması üreticileri tamamen zor bir durumda bırakıyordu. Bu durum ertesi yıl hasılatın iyi olmayacağının işaretiydi. Bunun üzerine Canik Ziraat Müdürlüğü, Ticaret ve Ziraat Nezareti'ne durumu bildirerek üreticiyi zor durumda bırakan nakliye meselesinin halledilmesini ve muhtaç çiftçilere tohumluk dağıtılmasını talep ederek aksi takdirde gelecek seneki mahsulün önceki senelerin derecesine ulaşamayacağım bildirmiştir[13]. Bütün cephelerde yoğun bir savaş ortamına girildiğinden, askeri faaliyet ve sevkiyata ağırlık verilmekle birlikte askerin ve halkın iaşesinin temeli olan ziraatin de ihmal edilmesi beklenemezdi. Bu nedenle Dahiliye Nezareti 17 Ocak I915'de Canik Mutasarrıflığına yaptığı tebligatta askeri faaliyetlerin sekteye uğratılmaması şartı ile, köylülerin elinde ziraati yapacak kadar nakliye vasıtaşının bırakılmasını tavsiye etti[14].
Dahiliye Nezareti 18 Ekim I914'de bütün vilayetlere gönderdiği emirle ahalinin tohumluk ihtiyaçlarını karşılayabileceğini bildiriyordu. Fakat Canik başta olmak üzere Trabzon bölgesinde söz konusu ambarlar henüz teşkil edilmemişti. Bu nedenle ihtiyacın Ziraat Bankası Umum Müdürlüğü vasitasıyla karşılanması yoluna gidildi[15]. Trabzon vilayeti bölgede tohumluk ihtiyacini karşılamak için 1.507 bin liralık bir tahsisata ihtiyaç duyuyordu[16]. Neticede vilayet emrine bölgedeki kaza ve nahiyelere dağıtılmak üzere talep edilen meblağ 30 Ocak 1915’te gönderildi[17]. Söz konusu tahsisat ile bölgenin ihtiyacı nisbeten azalmış ve üreticileri rahatlatılmıştır.
Karadeniz’in deniz yolu ulaşımının tehlikeli bir hale gelmesinden sonra 1915 yılı başından itibaren Canik’ten Trabzon’a bu yolla yapılan nakliyat durduruldu. iaşesi Canik’ten gelecek erzaka bağlı bulunan Trabzon’un bu tarihten sonra erzak ihtiyacının had safhaya ulaşması ve açlıkların olması mukadderdi. Trabzon’a gönderilecek erzakta yığılma olunca Canik’teki depolarda bekleyen sabun, peksimed, arpa, un, yulaf, buğday, bulgur ve şekerin bir kısmı Üçüncü Ordu’ya sevk edilmek üzere Sivas’taki menzil ambarlarına nakledildi[18]. Rusların Karadeniz kıyılarını bombardımanı hafifletmesi üzerine Mart 1915 başından itibaren Trabzon’a peyderpey zahire gönderilmesine tekrar başlanmıştır[19].Yine, Canik limanına çevreden mal taşıyan nakliye araçları Sivas’ta bulunan Üçüncü Ordu emrine tahsis edildi[20]. Bu nakliye vasıtaları Ulukışla-Erzurum yoluyla askeri birliklere erzak taşımacılığında görevlendirileceklerdi[21].
1 - Ziraatle Uğraşan Amele Taburlarının Sivas’a Çağrılması Meselesi
1915 yılı itibariyle Canik ve kazalarında iaşe kıtlığı ile ilgili bir probleme rastlanmamaktaydı. Sivas, Tokat, Amasya ve Çorum’dan temin edilen buğday ile Canik’in köylerinde üretilen mısır ve şâir mahsulât ile ahalinin geçimleri temin ediliyordu. Harbin ilanından sonra genç nüfusun cephelere gitmesi sonucu sancak dahilinde ortaya çıkan iş gücü açığı amele taburlarıyla kapatılmaya çalışılıyordu.
Ancak Üçüncü Ordu kumandanlığı, Canik'te ziraatle meşgul olan üç amele taburunu yol çalışmalarında görevlendirmek üzere Sivas'a çağırdı. Savaşın başlamasından itibaren gönderilen 10 binden fazla insanin büyük çoğunluğu da Sivas amele taburlarında görevlendirilmişti. En son 1915 yılı Ocak ay, içinde Müslüman ve gayr-1 müslimlerden oluşan 3 bin kişi bu maksatla gönderilmiş bulunuyordu. Söz konusu ziraatle uğraşalı amele taburlarının Sivas'a gönderilmesinin ileride Canik'te İaşe buhranına sebep olacağı düşünülüyordu. Çünkü, Harbiye Nezaretinin emriyle Lazistan kumandanlığı enirinde görevlendirmek üzere Canik'te 50 yaşından küçük eli silah tutan bütün erkekler silah altına alınmıştı. Ayrıca 1313 doğumlular (18 yaşındakiler) askere sevk edilmiş ve 1314 doğumluların da askere sevk edilmek üzere muayenesi yapılmıştı. Bu nedenle ziraatın bütün yükü söz konusu amele ta- burlarının üzerinde kalıyordu. Canik Mutasarrıfı Kemal Bey, Sivas vilayetinden kendisine ulaşan bu yöndeki İsteği, Canik'te ziraati sekteye uğratacağı ve halkı zor durumda bırakacağı nedeniyle şiddetle reddederek, karardan vazgeçilmesi için 23/24 Şubat I915'te Dahiliye Nezaretine müracaat etti [22].
Dahiliye Nezareti, Sivas vilayetine 24 Şubat 1915'te gönderdiği telgrafla, talep edilen üç amele taburunun ziraat mevsiminin sonuna kadar Canik'te kalmasının uygun olacağını birdirdi[23].
Sivas valisi Muammer Bey, Dahiliye Nezareti'ne 26 Şubat 1915'te gönderdiği cevabi telgrafta Canik livasının tohumluğuna kadar tüm zahiresinin Sivas vilayetince karşılandığını, zaten talep edilen amele taburlarının ziraat alanında istihdam edileceğini birdirdi[24] .
Bunun üzerine, Dahiliye Nezareti 4 Mart 1915'te Harbiye Nezareti'ne bu konuda tür yazı göndererek, üçüncü Ordu'nun ihtiyaç göstererek Canik'te görevli amele taburlarım talep ettiğini, fakat Canik Mutasarrıflığının da bu taburlara ihtiyaçlar, olduğunu belirttiğini söylemiş, bu taburların hangi bölgede görevlendirileceği meselesinde Nezaretin karar vermesini istemiştir. Ayrıca bu konuda üçüncü Ordu kumandanlığına da kati bir emir verilmesini istemiştir[25].
Bu sırada Ticaret ve Ziraat Nezareti de Harbiye Nezareti nezdinde söz konusu taburların ziraat işlerine devam etmesi İçin Canik'te bırakılmasını istemiştir. Nezaret, kendisine yapılan bu yöndeki teşebbüsler sonucu Dahiliye Nezareti'ne gönderdiği tezkireyle amele taburlarının Canik'te bırakılmasının kararlaştırıldığını ve bu yöndeki emrin üçüncü Ordu kumandanlığına birdirildigini ifade etmiştir[26]. Durum 12 Mart I915'te Canik Mutasarrıflığına teblig edildi[27]. Böylece ziraati olumsuz yönde etkileyecek bir gelişme engellenmiş oldu.
2 - 1915 Yılı İaşe Dununu
Canik'te genç nüfusun büyük oranda askere gitmesine rağmen, gerek amele taburları ve gerekse ahalinin gayretleri sonucu 1915 yılı yaz ziraatinin, önceki seneler gibi verimli olması talimin ediliyordu[28].
Fakat Canik, sadece kendi ihtiyaçlarıyla başbaşa kalmıyor. Tekalifi Harbiye Kanunu gereği ihtiyaç fazlası olarak tespit edilen erzaklara Harbiye Nezareti'nce el konuluyordu. Bu nedenle, doğuda Ruslara karşı çetin bir savaş veren üçüncü Ordu’ya bağlı olan askerlerin İaşesi İçin Canik'ten sürekli erzak gönderilmekteydi. 1915 yılının ilk yarışında Üçüncü Ordu'daki erzak İhtiyacı had safhaya ulaşmıştı. Canik Mutasarrıflığı, Harbiye Nezaretinin 23 Mart 1915 tarihli yazısı doğrultusunda Tekalifi Harbiye Kanunu gereği ve satın alma suretiyle temin ettiği erzak maddelerini Erzurum'a sevk etmek üzere Sivas'a göndermiştir[29]. Bu şekilde. Üçüncü Ordu'ya Canik bölgesinden devamlı ihtiyaç maddeleri gönderiliyordu. Harbiye Nezareti vilayetlere gönderdiği yazılarda “her türlü vesilelere müracaat ederek Üçüncü Ordu’ya erzak sevkiyatının artırılmasını” talep etmekteydi[30].
Canik'ten, kendisine erzak sevki yapılan diğer bir bölge ise, Rus bombardımanı sırasında sevkiyatın bir müddet durduğu Trabzon'du. Canik'ten her gün 20-25 kayık dolusu erzak Trabzon'a gidiyordu. Fakat, havaların iyi olmadığı zamanlarda bir kayık üç günlük yolu ancak 20-25 günde alabildiğinden İaşesi büyük ölçüde Canik'ten gelen erzaka bağlı olan Trabzon'da birkaç günlük zabire gecikmesi, fiyatların anormal yükselmesine sebep oluyordu. Trabzon valisi Cemal Bey'in durumu Dahiliye Nezareti'ne iletmesi sonucu, Canik'teki vesikalı kayıklar yalnızca Ahalinin İhtiyaçlarını taşımak üzere Canik Trabzon arasında görevlendirildi[31]. Askeri İhtiyaçları ise saylar 330'u bulan farklı kayıklar taşımaya başladı [32].
Üçüncü Ordu'nun kontrol ettiği alanın çok geniş olması ve bir bölgenin aynı zamanda Ruslar ile Sıcak çatışma İçinde bulunması İaşe giderlerini de ciddi boyutlara ulaştırmaktaydı. Askerin erzak gideri yanında yaklaşmakta olan kış İçin ambarlarda depolanmak üzere hazırlık da yapmak gerekiyordu. Bu nedenle, üçüncü Ordu İaşe mıntıkasını ihtiva eden Trabzon vilayeti Bayburd ambarina, Sivas vilayeti Erzincan ve Bayburd ambarlarına, Diyarbekir ve Ma'muretülaziz vilayetlerinin ise Erzincan, Muş ve Kiği ambarlarına erzak göndermeleri gerekmekteydi. 1915 yılı Ekim ayı itibariyle ambarlardaki mevcut stok miktarının kış İhtiyacını karşılayacak seviyede olmaması sebebiyle yeniden söz konusu vilayetlere erzak irsalatına hız vermeleri tembihlendi[33]. Bir durum, yani Tekalifi Harbiye gereği ahaliden İaşe temini yoluna gidilmesi, kış arifesinde ellerindeki hubübatın ve İhtiyâçlarını alınmaya başlanması, diğer bölgelerde olduğu gibi Canik'te de yavaş yavaş İaşe sıkıntısına yol açmaya başlamıştı.
Zaten, 1915 yılı mahsûlü Osmanlı Devleti genelinde normalin altına düşmüştü. İaşe stoklarının yeterince idareli kullanılmaması, alman tedbirlerin kifayetsizliği ve istihsali teşvikte geç kalınması mevcut İaşe dengesini bozmuştu. Aynı yıl buğday ekim sahasında 4 milyon dönüm ve mahsûlde de % 30 gerileme olunca bütün memlekette İktisâdı darlık başgöstermeye başlamıştı[34]. Neticede 14 Aralık 1915 tarihli bir kararla hububat gümrük resminden muaf tutularak Romanya'dan bir miktar buğday ithal edilmiştir [35].
Canik’te 1915 yılı sonlarında kısmî olarak erzak sıkıntısı belirmeye başlamıştı. Canik'in İaşesi kendi hasılatıyla beraber Çorum başta olmak üzere Tokat, Amasya ve Merzifon'dan temin edilen mahsûle dayanıyordu. Bir de Canik, Trabzon ve üçüncü Ordu emrine sürekli hubûbat veya erzak sevk ediyordur. Buralardan herhangi bir sebeple erzak gelmemesi kıtlığa sebep olabilirdi. Ayrıca Tekalifi Harbiye gereği ellerinden fazla mallan alman ahalinin en ufak bir darlıktan etkilenmesi mukadder görünüyordu. Nitekim, 1915 yılı Ekim ayında Çorum’dan zahire İhracatının kesilmesi Canik’te fiyatları hemen yükseltmeye başladı. Canik'e zahire ihracatının kesilmesi Trabzon'da da benzer tehlikenin vukubulacağı anlamına geliyordu. Bu ne- denle, Canik mutasarrıfı Kemal Bey, Dahiliye Nezareti aracılığıyla yaptığı gi- rişimler sonucu Canik'e zahire ihracatım sağladı[36]. Yâlnız, Çorum’dan bir kaçgün zahirenin gelmemesi sonucu fiyatların yükselmesi, bir buhran karşısında Canik'i zor günlerin beklediğinin işaretiydi.
3 - Trabzon’un işgalinden Sonra Canik’in İaşesi
Sarıkamış hezimetinden sonra Artvin, Borçka ve Acara ahalisinin büyük kısmı memleketlerini terk edip hicret etmişlerdi. Bu havaliden göç edenler kafileler halinde Trabzon'a gelmekteydiler. 1915 Şubat ayında şehrin bombardımanını müteakip Trabzonlu kadın ve çocuklar da göç kervanına katıldılar[37]. Ruslar, Trabzon'a doğru yaklaştıkça İşgal ettikleri yörelerin ahalisi onların zulmünden kaçarak, can, namus ve mallarını kurtarabilmek amacıyla hızlı bir şekilde göç ediyorlardı. Göç istikameti Trabzon üzerine oluyor ve gelenler sahil boyu Canik’e doğru sefil ve perişan bir halde yollara dökülüyorlardı. Mart 1916 yılında Ruslar, Erzurum, Van ve Bitlis dışında Trabzon’a kadar olan bölgeyi kendi paylarına almalarını Petrograd protokolüyle müttefiklerine kabul ettirince Trabzon’a baskıyı yoğunlaştırdılar[38].
Rusların Trabzon’u işgal etmek üzere harekete geçmesi Canik’i zor durumda bırakmıştı. Çünkü, oradan kaçanlar muhacir olarak Canik’e akın ediyorlardı. Dışarıdan plansız ve programsız gelen bu insanlar zaten kendi kendine ancak yetebilen Canik’i iaşe temini yönünden güç duruma sokmaktaydı. Canik’e gelen muhacirlerin hepsinin burada iskân ve iaşelerinin temini imkân dışıydı. Bu nedenle gelen göçmenlerin bir kısmı Çorum, Amasya, Tokat, Sinop ve Sivas’a gönderilmekteydi. Buralardan da yerleştirilmek üzere daha ilerilere gönderiliyorlardı. Harp mıntıkasından, herşeyini bırakarak aç ve sefil olarak yollara düşen bu insanların iaşeleri muhacirin tahsîsatından karşılanıyordu[39].
Dışarıdan gelen göçmenler arasında ziraatle uğraşanlar olduğu gibi istila altına düşen şehir ve kasabalarda görev yapan memurlar da bulunuyordu. Gelen bu kimselere iaşelerini temin ve hayatlarını idame ettirebilmek için Canik Mutasarrıflığı bünyesinde aylık tahsisat verilmekteydi. Fakat her gün göçmen sayısının artması mali zorlukları da beraberinde getiriyordu. Zira, bunların yanında Canik’te görev yapan memurlar ve asker ailelerine de aylık tahsisat verilmekteydi. 1916 yılı Mart ayında mali zorluk nedeniyle ödeme yapamayan Canik Mutasarrıflığı, Maliye Nezareti’nden 20 bin liralık ek ödenek istemek zorunda kalmıştır[40].
18 Nisan 1916’da Trabzon’un Ruslar tarafından işgali, Canik yöresine doğru göçmen akınım daha da hızlandırdı. Gelen her göçmen kafilesi Canik’te hayat şartlarını ve geçimi zorlaştırıyordu. Aşâir ve Muhacirin Müdüriyet-i Umûmiyesi, diğer vilayetlere olduğu gibi Canik Mutasarıflığı'na gönderdiği yazılarda da gelen mültecilerin nakil ve iaşelerinin temin edilmesini, en çok nelere ihtiyaç duyduklarının İstanbul’a bildirilmesini istiyordu[41]. Fakat savaş, devleti bütün birimlerine kadar derinden sarstığından mültecilerin yönlendirildiği vilayetler kendi imkânlarıyla başbaşa kalıyorlardı.
Osmanlı hükümeti, cephelerdeki ordunun ihtiyaçları, iktisadi darlık çekilen bölgelerin bu alandaki gereksinimlerinin giderilmesi ve harp bölgelerinden emin mıntıkalara gelen mültecilerin iaşe meselelerini düzene koymak için bir dizi düzenleme yapmak zorunda kalmıştır. Bu amaçla 1 Mayıs 1916’da çıkan muvakkat bir kanunla, İstanbul’da Şehremini ve vilayetlerde valiler, gerekli gördükleri takdirde değirmen ve fırınlara el koymaya, ihtiyaç maddelerinin satış fiyatları ve usûllerini tesbit etmeye yetkili kılındılar. 23 Temmuz 1916’da da İaşe Kânun-ı Muvakkaü çıkarıldı. Bununla ordu ve halkın iaşesi için memleket bölgelere taksim edildi. Bu bölgelerden dışarıya zahire çıkarılması yasaklandı. Zahire alım satımı yapacak ve bunların kontrolünü sağlayacak olan bir heyet oluşturuldu. Bu heyet Dahiliye Nazırı’nın başkanlığında olup Harbiye Nezareti Riyâset-i Umûmiye Reisi, Maliye ve Ticaret Müsteşarları, Ziraat Bankası Genel Müdürü ile Dahiliye Nazırı’nın uygun göreceği kişilerden oluşmaktaydı. Söz konusu heyet 3.5 milyon liralık bir ödenekle göreve başladı [42].1916 yılında Canik'te İaşe teminini en çok zorlaştıran unsur harp bölgelerinden gelen göçmenlerdi. Aralık sonu itibariyle Samsun ve kazalarında 80 bin civarında göçmen bulunuyordu[45]. Gelen göçmenlerin masraflarına karşılık belirli aralıklarla Muhacirin tahsisatından gönderilen paralar onların ihtiyaçlarına yetmemekteydi[46].
B- 1917 İAŞE BUHRANI
Amasya, daha önceleri bir sıkıntı çekmemesine rağmen, 1917 yılı başından itibaren İaşe sıkıntısı çekmeye başlamıştı. Fakat buna rağmen toplanan un ve zahireler peyderpey tüccarlar vasıtasıyla Canik'e gönderiliyordu[47]. Buraya getirilen zahireler genelde tüketiciye fahiş fiyatla ulaşıyordu. Yol masrafları dahil 7.5 liraya mal edilen bir çuval un, 18 lira veya daha fazlaya satılı- yordu. Bu durum korkunç bir pahalılaşmayı beraberinde getirirken özellikle muhacirler ve fakirler İaşe darlığı ile karşı karşıya kalmıştı. İaşe sıkıntısının ihtikara yol açmasının sebebi, Amasya'daki İaşe darlığını fırsat bilen istifçi ve vurguncuların yapacakları ticaretten büyük karlar elde etme düşüncesiydi. Canik Mutasarrıflığı, ahaliyi perişan edecek ve birkaç kişinin zenginleşmesine yol açacak bu vurgunculuğun önüne geçmek İçin üçüncü Mıntıka İaşe Riyaseti ve Merkez İaşe Heyeti Reisi olan Dahiliye Nazırı nezdinde yaptığı girişimler sonucunda bir takım önlemler aldı[48].
1917 yılı Mayıs ayı başlarında alman bu önlemlere göre, Canik'e un ve zahire taşıyacak tüccarlar mutasarrıflıktan, yetkili olduklarına dair vesika almak mecburiyetinde bırakıldılar. Tüccarlar topladıkları zahirelerin miktarlarını, maliyetini ve nakliye ücretlerini mutasarrıflığa bildirmek zorundaydılar. Tüm bu işlemlerin sağlıklı yürümesi ve ahaliye ucuz ekmek ve İaşe temin edebilmek İçin tüccarların alışverişlerini kontrol altında tutmak amacıyla Canik'ten “emin” ve “mu’temet” bir memur Amasya'ya gönderildi. Görevlendirilen bu kimse, Amasya livasının tayin edeceği aynı yetkileri haiz bir başka memurla ortak çalışacak ve fiyatları kontrol altında tutmak amacıyla Canik Mutasarrıflığına sürekli rapor gönderecekti [49].
Bu gibi tedbirlerle İthal edilen zahirenin aşırı fiyatla satılmasından doğan buhran kısmen de olsun önlenmeye çalışılırken, bu sırada merkeze bağlı ilçelerde de bazı sıkıntılar yaşanmaktaydı. Çarşamba'nın yüksek köylerinde, bir önceki sene mahsul verimli olmadığından, tohumluğunu ayıran ahalinin elinde yemeklik mısır kalmamıştı. Bu nedenle yüksek köylerde ahali açlıkla başbaşaydı. Bu köylerden en fazla sıkıntı İçinde bulunan Yoncaoğlu Köyü muhtarı Ali ile Karakaya Köyü muhtarı Haşan, Dahiliye Nezareti’ne müracaat ettiler (17 Mayıs 1917). Buna göre, kışlık mahsûllerinin çıkmasına kadar geçimlerini temin için iki aylık ihtiyaçlarına karşılık 36 bin kıyye (46.800 kg.) yemeklik mısır istemekteydiler[50]. Aynı maksatla Çarşamba kaymakamlığı da Nezarete müracaat etmiştir. Bunun sonucunda, Sivas’ta bulunan Üçüncü Mıntıka İaşe Riyaseti’ne bilgi verilerek Çarşamba’da ekmeklik un sıkıntısı çeken köylere mısır gönderilmiştir[51].
Bafra kazasında da 1917 yılı mayısına doğru erzak sıkıntısı had safhaya ulaşmaya başlamıştı. Depolarda ahaliye satılacak un miktarı 20-30 çuvala inmiş ve Vezirköprü’den temin edilmeye çalışılan zahire de tedarik edilememişti. Askeri memurlar A'şar Ambarı’ndan mîrî fiyatla ihtiyaçlarını gördüklerinden bu sıkıntıdan en çok “ufak maaşlı memurlar” ve düşük gelirli aileler etkilenmekteydi. Mevcut sıkıntının bir ölçüde aşılabilmesi için, Canik Mutasarrıflığı askeri memurlar gibi mülkî memurlar ve düşük gelirli ailelerin de, A’şar Ambarı’ndan mîrî fiyatla ihtiyaçlarını temin etmesini Dahiliye Nezaretinden talep etmiştir. Dahiliye Nazırı Talât Paşa, Maliye Nazırı Câ١id Bey ve Harbiye Nazırı Enver Paşa ya bu konuda 24 Mayıs 1917’de müracaatlarda bulunmuşsa[52]da Harbiye Nezareti “pek şedid olan ihtiyâc-ı askeri” sebebiyle A’şar Ambarı’ndan mülkî memurlar ve düşük gelirli ailelerin mîrî fıatla ihtiyaçlarını temin etmelerini kabul etmemiştir[53]. Bu durumda Talât Paşa, Üçüncü Mınüka İaşe Riyaseti’ne gönderdiği bir tel ile, mıntıka dahilinde bulunan Bafra’nın iaşesinin nasıl temin edileceğini sormuştur[54]. Yani erzak sıkıntısının giderilmesi Canik Mutasarrıflığı’nın ve Bafra kaymakamlığının özel çabalarına kalmıştır.
1 - Mülteci Akınlarının Fiyatları Yükseltmesi
Canik’te çok sayıda mültecinin bulunması ve onların iaşe ve giderlerinin devletçe karşılanmaya çalışılması kuşkusuz fıyatları anormal derecede etkiliyordu. En azından gün geçtikçe çoğalan istifçi ve vurguncular, fiyatların artmasında etkili oluyorlardı. Bu nedenle Canik Mutasarrıflığı ihtiyaçların karşılanmasında güçlük çekmekteydi. 1917 Mayısında fiyatların aşırı derecede artması sonucu bir okka (1283 gr.) mısır ekmeği 20 kuruş ve buğday ekmeğinin okkası da 35 kuruşa yükselmişti. Aynı yıl İstanbul'da dağıtıma tabi ekmeğin kıyyesinin (1.300 gr) 2.5 kuruşa verildiği dikkate alınırsa bu durum tahammülü İmkânsız bir görünüm arz etmekteydi. Gerçi İstanbul'da serbest piyasa ekmeğinin kıyyesi 18 kuruştu, ama yine de Canik'teki fiyatların İrtifâsı memur, mülteci ve nıuhtaç insanları ürkütüyordu[55].
Mültecilere kişi başına 100 para (kuruşun kırkta biri) yevmiye verilmekteydi. Bir parayla bir kişinin kendisini geçindirmesi imkansızdı. Belediye tarafından temin edilen un ve zahirenin fiyatlar daha ucuza gelmekteydi. Mesela, mısır ekmeğinin okkası 13 kuruştu. Fakat, çok sayıdaki muhacirin yanında düşkün insanların İhtiyâçlarının temini de İşin İçine girdiği İçin belediyenin sattığı ekmekler yetmemekteydi. Bit nedenle ahali mecburen serbest piyasaya yöneliyordu. Muhacirlere verilen 100 para ile ancak “50 dil- hem" (162.5 gr.) ekmek alınabiliyordu ki bu, bir insanin günlük İhtiyacını karşılamada yetersizdi. Canik Mutasarrflığı, bir muhacirin iaşesini karşılayabilmek İçin yevmiyesinin 10 kuruşa çıkarılmasını istemekteydi. Fakat, harbin mali sıkıntısının ülkenin her tarafını aynı tazyikte etkisi altına aldığı düşünülecek olursa, bu teklifin kabul edilmesi İmkânsızdı. Çünkü sadece mülteciler değil, işsiz-güçsüz ahali, erkeği askerde bulunan aileler ve memurlar açlıkla karşı karşıya bulunuyorlardı[56]. İşte bu nedenlerle Canik Mutasarrıflığı mültecilerin İaşesi İçin zahire denen bir şeyin kalmadığını ileri sürerek onlar ve diğer muhtaç kimselerin iaşelerinin temini İçin İaşe-i Umûmiye-İ Merkez Heyeti Reisi (Dahileye Nezareti)'nden yardim istemekteydi[57].
Canik'te İaşe müzayakasına sebep olan çok sayıda muhacirin göç yoluyla gelmesi. Dahiliye Nezaretinin Trabzon valiliğine gönderdiği bir yazıyla önlenmeye çalışıldıysa da bunun önüne geçilemedi. Zira, firar suretiyle akınlar devam ediyordu 8. Hatta, Ordu'dan Canik tarafına muhacir geçirilmemesi yolunda Trabzon vilayetine tebl'gat yapılmasına rağmen, gelenlerin ellerindeki vesikalara eski tarihler atılarak yine sevkiyata devam edilmekteyd[59].
1917 yılı Haziran ayı itibariyle Canik'e gelen muhacirler iki kısma ayrılı- yordu[60]:
- Daha önceden ve son iki-üç ay öncesine kadar gelenler: Bunlar tamamen İskân edilmiş, hastaları tedavileri çeşitli hastahanelerde yapılmıştır. Yetim çocuklar İçin 600 küsür kişilik Darüleytam açılmış, çocukların üstleri giydirilerek mekteplere tahsil İçin gönderilmeye başlanmıştır. Bunlardan bir çoğu da asayişi temin edilen köylerde İskân edilerek kendilerine tohumluk verilmiştir.
- Mütemadiyen Trabzon vilayetinden sevk edilmek ve firar etmek suretiyle gelenler: Bunlar da mümkün olduğu kadar İskân edilmeye çalışılmış ise de İskân edecek bina ve verilecek zahire kalmadığından zor durumda bulunmaktadırlar.
Dahiliye Nezareti, Canik'in daha fazla bunalıma düşmemesi için, bu aşamadan sonra gelen muhacirlerin İaşe ve İskân edilmeyip istedikleri yerlere gitmeleri İçin başka yerlere sevk edilmesini istemiştir. Bundan sonra gelen muhacirler Heyet-i Sıhhiye'nin tayin ettiği gün kadar konaklama mahallerinde bekletilip ihtiyaçları giderildikten sonra serbest bırakılmaya başlanmışlardır[61].
Son gelen muhacir gruplarının Rumlardan boşalan köylere ve evlere iskân edilmeleri düşünüldüyse de asayişin olmaması sebebiyle Canik Mutasarrıflığı bu sorumluluğu üzerine alamayacağını birdirmiştir. Çünkü,her gece köylerde baskınlar devam etmekteydi. Soygunlar, ırza tecavüzler, hırsızlık ve adam didinmeler olmaktaydı. Asayişi sağlamakla görevli Samsun ve Havalisi Kumandanlığı huzuru temin etmede yetersiz kalmaktaydı. Üçüncü Ordu tarafından Canik'in asayişinin sağlanması İçin teşkil edilen bu kumandanlık diğer mülkî görevlilerle irtibatlı bir şekilde çalışmıyor ve bu nedenle de mutasarrıf tarafından tenkit ediliyordu. Mülkî idarenin emrinde hiçbir kuvvet bulunmuyor ve jandarma ile diğer kuvvetlerin hepsi bu kumandanlığın emrinde vazife yapıyorlardı. Mutasarrıf Lütfı Bey, Samsun ve Havalisi Kumandanlığı’nın, eşkiyanın nasıl takip edileceğini bilmemekle, sancağın asayişi ile ilgili görüş alış verişinde bulunmamakla ve çalışmalarının neticelerinden kendilerine bilgi vermemekle tenkit etmekteydi, o, bu kuvvetlerin yedide biri zamanında kendilerine verilseydi bölgedeki asayişi sağlayabileceğini iddia ediyordu. Ayrıca, memleketin geleceği İçin ümitsiz olduğunu, İşin hallolma zamanının gelip geçmekte olduğunu ve “memleketin ne elim bir idâıe İçine yuvarlandığım" belirttikten sonra “bir grin evvel bu memlekete hakiki ve meşrû bir idâıe tayin edilmesini” temenni etmekteydi (11 Haziran 1917)"[62].
Bütün önlemlere rağmen muhacir akını sürüyor ve onların ihtiyaçları her geçen gün çoğalıyordu. Yerli halkın da geçim sıkıntısı dikkate alındığında durum çekilemez bir hale giriyordu. Bu nedenle Canik'te yerli ve muhacir muhtaçların İhtiyâçlarının düzenli bir şekilde temini İçin köklü idari bir düzenlemeye ihtiyaç vardı.
2 - iaşe-i Umûmiye Karamâmesi’nin Canik’te uygulanması
İaşe meselesini köklü bir düzene koyabilmek ve İhtikârı menederek ekonomik buhranı önlemek İçin hükümetçe bazı düzenlemelere gidilmiştir. Bu nedenle daha önce geçici olarak çıkarılan 1 Mayıs 1916 ve 23 Temmuz 1916 tarihli kanunların kapsamları biraz daha genişletilerek 5 Nisan I917'de “Gıda ve sair ihtiyaç maddelerinin satış ve Tevzii” hakkındaki kanun çıkarıldı. Bu kanuna göre İstanbul'da, iaşe-i Umfimiye-i Merkez Heyeti, vilayetlerde İaşe Tali Komisyonları kurulacaktı. İstanbul’da Şehremaneti, taşralarda ise belediyeler belirleyecekleri ihtiyaç maddelerine azami fiyatlar koyabilmeye ve bunların satış usullerini tesbite yetkiliydiler[63].
25 Nisan 1917’de de iaşe Kanunu’nun tatbik-i suretini gösterir bir nizamname yayınlandı. Buna göre kanunun tesbitini emrettiği bölgeler yeniden karara bağlandı ve ülke şu şekilde beş bölgeye ayrıldı[64]:
Birinci bölge: İstanbul, Trakya, bütün Marmara çevresi, Ege vilayetleri, Eskişehir, Ankara, Konya ve Kastamonu.
İkinci bölge: Diyarbakır, Mamüretülaziz, Maraş, Urfa ve Antep.
Üçüncü bölge: Trabzon, Kayseri, Samsun ve Sinop.
Dördüncü bölge: Adana, Halep, Şam, Beyrut, Kudüs, Cebel-i Lübnan ve İçel.
Harp sahnesi olan Erzurum, Van, Bağdat ve Basra bu taksimata dahil edilmemiştir.
Dağıtımdaki aksaklıklar ve suistimallere mani olunamaması nedeniyle 24 Mayıs 1917’de ihtikârı önlemek için geçici bir kanun çıkarıldı. Buna göre, malların yüksek fiyatlarla alınıp satılması ve tek elde biriktirilmesi yasaklandı. İhtikâr ile ilgili davalara Divân-ı Harb-i Örfi bakacaktı. İhtikâr suçunu araştırmak ve iaşe heyetinin işlemlerini denetlemek için Dahiliye Nezareti’ninin başkanlığında bir heyet kuruldu[65].
Bu kanunun üzerinden iki-üç ay geçmeden 18 Ağustos 1917 tarihinde “İaşe-i Umûmiye Karat nâmesi" çıkarıldı"[66]. Dahiliye Nazırı Talât Paşa ile Harbiye Nazırı Enver Paşa arasındaki çatışmanında bu düzenlemeyi getirdiği söylenmekteydi. Çünkü bu kararnameye göre, İaşe Müdüriyet-i Umumiyesi kurularak, mülga iaşe heyetinin bütün alacak ve borçları bu müdürlüğe devrediliyordu. Müdürlük bu sefer Harbiye Nezareti'ne bağlanıyor ve ilk defa olmak üzere sivil halk ile askeriyenin iaşe işleri birleştirilmiş oluyordu[67]. İaşe ambarlarının ayrı ayrı teşkil edilmesi ve farklı memurlar atanmasının hâzineyi zarara sokacağı öne sürülerek, ambarlar birleştirildi. Fakat askerler ile sivillere yapılan dağıtımlar ayrı defterlerde tutulmaya başlandı[68].
5 Nisan 1917 tarihli "Gıda ve sair ihtiyaç maddelerinin satış ve tevzii” ha- kındaki kanun çıktıktan sonra Canik'in bağlı olduğu üçüncü İaşe bölgesi olan Sivas'ta, yeni düzenlemeleri gözden geçirmek ve tevziatı buna göre yapmak amacıyla bir toplantı yapıldı. Canik Mutasarrıfı, Sivas’taki toplantıya yürürlüğe konan kanun gereği- İaşe Tali Komisyonu Başkanı sıfatıyla katılıyordu. Sivas'taki Mıntıka İaşe Heyeti müzakeresinde varılan karar gereği, hasılât-ı umûmiyeden öşür çıktıktan sonra öşrün bir mislinin - tamamı geçen seneki öşür miktarı kadar olmak kaydıyla- ordu namına alınması, kalan hâsılattan ziraatçilerin bir senelik yiyecek, yemlik ve tohumluğu çıktıktan sonra bakisinin İaşe Komisyonu adına mübâyaası kararlaştırıldı. Ayrıca İaşe tevziatı da vesikaya bağlanıyordu. Canik mutasarrıfı, önceki sene sancakta çok kıtlık çekildiğini, bu sene bol olması beklenen mısırın tamamının açlık içerisinde kıvranan ahalinin ihtiyaçlarına sarfedilmesi İçin Canik'ten ordu namına alım yapılmamasını istedi, fakat bu teklifi kabul görmedi. Mutasarrıf, sancağın kendi mahsûlüyle beslenmelerine İmkân olmayan muhacirlerin İaşesi bol olan yörelere naklini de teklif etti. Fakat bu teklif de, yeterli nakil vasıtalarının olmadığı ve muhacirlerin yollarda telef olabilecekleri öne sürülerek, oldukları yerlerde kalmalarının daha evlâ olduğu ve mıntıka tarafından da ihtiyaçlarının teminine çalışılacağı sözü verilerek uygun bulunmadı [69].
Mutasarrıf, Sivas toplantısından sonra, yeni oluşumu uygulamak üzere 22 Temmuz I917'de Canik’e geldi ve aynı gün çalışmalarına başladı. Bu zamana kadar sancakta bir İaşe komisyonu kurulmamıştı. Askeri hizmetten muaf olmak İçin birkaç zenginin ortaklaşa oluşturdukları sermayeler ile mevcut bir şirket vardı. Bu şirket zahire ve erzak ithal etmeye çalışıyor, fakat fâhiş fiyatla sattıkları İçin İaşe buhranına sebep oluyordu. Söz konusu şirket hemen dağıtıldı. Yine belediye de kendi imkânlarıyla un ve zahire ithal edip ahaliye uygun fiyatla dağıtmaya çalışıyor, fakat bu yeterli olmuyordu. Ekmeğin fiyatı 40 kuruşa kadar çıkmıştı. Canik mutasarrıfi, bu şartlar altında 22 Temmuz I917’de kanunun on gördüğü şekliyle İaşe Tâli Komisyonu'nu kurdu. Komisyon 23 Temmuz'da ilk toplamışını yaparak belediyenin elindeki ve sipariş ettiği un ve zahireleri bedeli üzerinden satın aidi, ilk icraat olarak kıyyesi 15 kuruştan ekmek satışına başlandı. Merkezin nüfusunu öğrenmek İçin 2-3 günlük bir' çalışma netcesinde Canik merkezinin nüfusu tesbit edildi. Ayrıca liva genelinde köylere varıncaya kadar ziraatçı ve ziraatçı olmayan nüfus belirlendi. Bu sayımlar neticesinde 30 Temmuz’dan itibaren 11.657 büyük ve 4.700 küçük nüfus muhacire her gün ekmek tevziine başlandı. Bu şekilde piyasadan 16.357 müşteri çekildiğinden serbest piyasada ekmek fiyatları ucuzlamaya başladı. Canik’in kendi hâsılâtının mevcut iaşesine yetmemesi sebebiyle ordu mübâyaasından muaf olmak amacıyla, 12 Ağustos’ta Mıntıka İaşe Heyeti’ne tekrar mürâcaat edildiyse de bu istek yine reddedildi[70].
Temmuz sonlarında Mıntıka İaşe Heyeti reisi Vehip Paşa ve ikinci reis Necmeddin Bey yapılan çalışmaları tetkik için Canik’e geldiler. Merkez sancağın 15 günlük iaşesi için Amasya’dan 100 bin kilo zahire tedarik emri verdiler. Ayrıca Tokat’tan da 100 bin kilo zahire istenildiği zaman alınacaktı. Vehip Paşa beraberindeki heyetle Bafra’ya geçerek oranın iaşesi hakkında incelemelerde bulundu. Harmanlar döktürülerek Bafra’nın bir aylık iaşesi temin edildi. Oradan Çarşamba ve Trebolu’ya kadar uzanan güzergâhda incelemelere başlandı. Çarşamba, Terme, Ünye ve Fatsa kazalarının iaşesi de aynı Bafra gibi geçici de olsa güvence altına alındı. Fakat Ordu, Giresun ve Trebolu’nun durumları çok kötüydü. Bu yörelerin geçen seneki mahsûlâdarı da pek verimli olmamıştı. Ordu kazası Belediyesi zor şartlar altında da olsa Amasya ve Çorum sancaklarından zahire ithal etmek için bir teşkilât kurmuştu. Temin edilen zahireler iaşe fiyatından epeyce yüksek idi ama, içinde bulunulan durum gereği yine de ehven sayılıyordu. Trebohı kazasının zira- atle uğraşan ahalisi daha az ve ihtiyacı da o kadar fazlaydı. Durumu tespit eden Vehip Paşa, daha önce Canik emrine tahsis edilen Tokat’tan ithal edilecek zahireyi söz konusu kazaların ahalinin ihtiyaçları için kullanma tâlimatı verdi[71].
Vehip Paşa, bölgede incelemelerde bulunurken 18 Ağustos 1917 tarihli İaşe-i Umûmiye Kararnamesi çıkarıldı. Bu nedenle Canik mutasarrıfı da heyetle beraber Sivas’a giderek iaşe Kararnamesi gereği yapılacak yeni uygulamaları ve alınacak yeni kararları tesbit etmek için yapılan toplantıya katıldı. Toplantı sonunda Mıntıkaca takip edilecek hareketler tespit edildi. Birçok münakaşalar neticesinde şu kararlara varıldı[72]:
- İaşe namına, aynı öşür nisbetinde alımlar yapılacaktır.
- Kendi iaşesini temin edecek derecede iaşesi olmayan ve menzil mıntıkaları tarafından iaşe edilmeyen şu kimse ve grupların vesika mukabirinde iaşe ambarlarından iaşeleri temin edilecektir: Memurlar, mülteciler, muhacirler, polisler, jandarmalar, şehid aileleri, tüm emekli memurlar, yetimler ve dul kadınlar, gece mektepleri, hapishaneler, hastahaneler, ziraade iştigâl etmeyen ahaliden fakir ve serbest zahireden iaşelerini temine imkânı olmayanlar.
- Ekmek veya zahire yardımı yapılan muhacirlere yevniye dağıtılmayacaktır.
- Mıntıka dahilinde serbest zahirenin kazadan kazaya nakli livanın, livadan livaya nakli de Mıntıka İaşe Riyâseti’nin kararına ve vesika vermesine bağlıdır.
Canik mutasarrıfı yakarıdaki kararların bazılarına muhalif kaldıysa da Amasya, Çorum ve Tokat’tan 100’er bin kilo zahire sözü alarak Sivas’tan ayrıldı. Vesikasız zahire naklini kazalara gönderdiği tamimle yasakladı ve tâlimatnameyi aynen uygulamaya başladı. Harmanlardan da yerli mahsûllerin alınmaya başlanmasıyla, Canik’te iaşe sıkıntısının azalacağı tahmin ediliyordu. Amasya, Çorum ve Tokat’tan satın alınacak zahireleri temin için Dahiliye Nezareti’ne müracaat edildi. Ayrıca Amasya ve Tokat’dan 200’er bin kilo zahire sözü daha alındı. Canik Mutasarrıflığı, söz konusu zahireleri ithal etme görevini müteahhidlere verirken, sancağın her tarafında dağıtılacağına ve fiyatlar üzerinde oynama yapmayacaklarına dair kendilerinden, Adliye Katipliği’nden tasdikli taahhütnameler almaktaydı. Zahire tedarik edecek müteahhitler şu hususları kefilleniyorlardı[73]:
- Kendileri veya adamları vesika ile alım yapacaklardır.
- Aldıkları zahireleri ilgili sancak yetkililerine tasdik ettirip, oradan alacakları dönüş vesikası ile Canik’e geleceklerdir.
- Zahire alış fiyatlarını ilgili sancakta dönüş vesikasına kaydettireceklerdir.
- Nakliye ücretini ilgili sancakta tasdik ettireceklerdir.
- Zahireleri Canik Mutasarrıflığı’nın tesbit ettiği yerlerde esnafa satacaklardır. Yüzde on kârla satış yapılacak ve görevlilerce tasdik edilecektir.
- Bir kişiye on kilodan fazla zahire satılmayacak ve alıcıların isimleri, verilen miktar bir deftere kaydedilecektir. Bu defterlerin sahifeleri Ticaret Odası tarafından mühürlenecek ve hükümet tarafından her zaman teftişe açık bulunacaktır.
- Hükümet engellemedikçe zahire ithal edip satmaya mecburdurlar.
- Taahhütnameye aykırı hareket edenler mahkeme hükmüne gerek olmadan Samsun Belediyesi’ne 500 lira tazminat ödemek zorundadırlar.
Serbest zahire ile iaşe komisyonlarının işügâli mevcut iaşe teşkilâtına aykırı bir olaydı. Daha önce zahire işleriyle ilgilenen belediyenin efkâr-ı umûmiyede hüsn-i te’sir bırakmadığı dikkate alınarak doğacak suistimallerin önüne geçmek için zahire almalarında Ticaret Odası’nın da nezareti şartı getirildi[74].
Yeni düzenlemeler yapıldıktan sonra taahhütnameleri alan tüccarlar zahire getirmek üzere Tokat, Amasya ve Çorum’a gitmeye başladılar. Amasya mutasarrıfı, alımların belirlediği kazalardan yapılması şartını getirdi. Gittikleri kaza kaymakamları kendi ihtiyaçları olduğunu ileri sürerek tüccarların atımlarına engel olmaya başladılar. Bazıları da alımı yapılacak hubûbatı sınırlama yoluna gitti. Çorum mutasarrıfı, zahire tedariki imkânı olmayan iki kaza gösterdi ve daha önce alımı yapılan zahireyi vermedi. Sivas’ta bulunan Mıntıka İaşe Riyâseti, gösterilen bu engellemelere müdahalelerde bulunmadı. Hatta Çorum’da, Canik’ten giden tüccarlar vasıtasıyla tedarik edilen zahirenin elverişli bulunanlarının tohumluk olarak, kalanının da İaşeye sarf edilmek üzere Çorum İaşe Komisyonu tarafından alınmasını emretti. Zahire idiali İçin giden, fakat kendilerine bütün zorlukların gösterildiği tüccarlar elleri boş dönerek, daha fazla zarara uğramamak İçin taahhütnameleri iade etmeye başladılar. Tüccarların bu seferinden sadece Amasya'da önceden tedarik edilen 15.375 kilo un getirebilmek mümkün olabildi. Bunun da 4.650 kilosu Giresun'a gönderildi[75].
Üçüncü Mıntıka İaşe Heyeti’nin Amasya’da yapılan değerlendirme top- lantısında Canik'e getirmek üzere toplanmaya çalışılan zahirelerin engellenmesi görüşüldü. Burada alman kararla Canik'te ziraatçilerin tohumluklarının dışarıdan temini kararlaştırıldı. Mısır mahsulü de bol olduğundan ile- ride sancak dahilinde İaşe buhranı olmayacağı tahmin ediliyordu. Fakat mısır hâsılatının Ahalinin tüm ihtiyaçlarına yetişmesi İmkânsız görünüyordu. Bol olduğu söylenen mısırın da kuruması ve ihtiyaca âmâde bir hale gelmesi uzun zamanı alacaktı. Zaten istihlaki yapılan mısırlar fırında kurutularak harcanıyordu. Bu nedenle Canik mutasarrıfı önceden alınması kararlaştırılan zahirelerin temin edilmesini istedi. Fakat üçüncü Mıntıka İaşe Heyeti, Canik'in nüfusuyla ilgili bir cetvel gönderilmesini, hesapsız yapılacak tevziatin bir ihtiyacı kapatabileceğini, diğer taraftan da daha büyük problemlere yol açacağını söylemekteydi. Haddizatında Canik'in nüfusu ve ihtiyaçların listesi Sivas toplantısında mutasarrıf tarafından Mıntıka İaşe Heyeti'ne verilmişti. 1917 yılı Eylül’ü ortalarında Canik’te 22.480 kişinin İaşesi sağlanıyordu. Ayrıca muhtaç olduğu tesbit edilen 5.960 Rum'a da İaşe tevziat İçin hazırlık yapılıyordu. Yani, şayet dışarıdan zahire gelmezse Canik’te İaşe buhranı kaçınılmaz bulunuyordu[76].
İaşe talimatnamesinde, zahiresi bol olan mıntıkalardan İaşe sıkıntısı olan bölgelere tedarik yapılması emrine rağmen Canik'e zahire temin edilememesi İaşe ambarından ihtiyaçlarım temin edeceklerle, serbest zahireden geçimini sürdürenleri açlıkla başbaşa bıraktı. Nitekim, İaşe ambarından yardim alınamaması ve Çorum, Tokat ve Amasya'dan da zahire temin edilememesi nedeniyle 30 Eylül-1 Ekim 1917 tarihleri arasında Canik’te fırınlarda ekmek çıkmadı. Başta muhacirler olmak üzere memur ve muhtaç kesim bu arbedede etkilenen kesimlerdi. Memurlara nüfus başına her gün büyüklere 400, küçüklere ise 200 gram un verilmekteydi. Canik’te başlayan bu buhran, şayet dışarıdan zahire getirilemezse mısırın kullanıma hazır hale gelmesine kadar devam edecekti[77].
Kaçak zahirenin de yasaklanması Canik’teki iaşe kıdığını ciddi boyutlara taşımaktaydı. Canik Mutasarrıflığı, ahalinin zahire sıkıntısı ile başbaşa kalması üzerine Üçüncü Mıntıka İaşe Heyeti ve Dahiliye Nezareti nezdinde teşebbüse geçti. Amasya, Çorum ve Tokat’tan önceden söz verilen miktarda zahirelerin bir-kaç gün içinde acilen gönderilmesini istiyordu. İç bölgelerden talep edilen zahireler 650 bin nüfuslu Canik sancağında ancak geçici bir rahatlama yapabilirdi. Zaten tüm bu kısa vadeli tedariklerle yerli mahsûl mısır zamanının gelmesi hedefleniyordu[78].
Canik, ancak zor şartlar altında geçimini temin ederken ve bazen ekmek dahi çıkmazken, aynı zamanda Trebolu’ya kadar sahil boyu iaşe sevkiyatı da yapıyordu. Yapılan iaşe sevkiyatı, ahalinin ihtiyaçlarından kısılarak ve zor şartlar altında gerçekleştiriliyordu. Bu nedenle, Canik’te bulunan iaşe ambarı hiçbir zaman dolmamıştı. Bu çerçevede 18 Temmuz-7 Ekim 1917 arasında Giresun’a 358 çuval un, 66 çuval arpa, 39 çuval buğday ve 65 çuval mısır, 46.057 kilo mısır, Ordu’ya da 240 çuval un ve 10 çuval mısır gönderildi. Yine 15-22 Kasım tarihleri arasında da Ordu’ya 5.000 kilo arpa sevk edildi. Mısırlar Çarşamba, Terme, Ünye ve Fatsa kazalarından ahalinin mahsûlünden satın alınarak gönderilmiştir[79]. Canik Mutasarrıflığının emriyle toplanan bu mısırların Trebolu istikâmetinde gönderilmesine, kendi ihtiyaçlarını vermek istemeyen kaza kaymakamlıkları tarafından bazen engel olunuyordu. Çarşamba kaymakamlığı 1917 Mayıs ayında kazadan tertip edilen mısırların Giresun’a şevkine sadece bu sebeplerden dolayı engel olmuştur[80]. Yine Canik’ten Giresun ahalisinin ihtiyaçları için gönderilen unları taşıyan şahıslar bu erzak, Terme'de satarak paraları zimmetlerine geçirmişlerdir[81]. Tüm bu engellemeler şiddetle takip edilmesine rağmen, söz konusu bölgelerdeki muhtaç ahali asil mağdur olanlar olmuştur.
18 Ağustos İaşe Kararnamesinden sonra memurlara da İaşe tevzîatına başlanmıştı. İaşe dağıtımının meşakkatli bir duruma girmesi aylıkları yetersiz olan memurları epey zor durumda bırakıyordu. Zira, 1917 yılı sonlarına doğru zahire kıtlığının doğurduğu ortamda fiyatların anormal derecelerde artması sonucu ekmeğin okkası 80-90 ve hatta 100 kuruşa kadar çıkmıştı. Bu durumda bütün mesaisi devlete hizmet olan memur, ölüm veya hırsızlıktan birisini tercihe zorlanmıştır. Sadece Canik merkezinde aynı tarihde 2732 memur ailesi bulunuyordu. Memurlarla birlikte iaşeleri her gün bilfiil ekmek verilerek temin edilen 23.250 muhacir ve muhtaçlar İçin, İç kesimlerden getirilen unlar Havza ve Canik değirmenlerinde öğütülüyordu. Yalnız, Eylül sonlarında İç kesinlerden zahirenin gelmemesi üzerine bu sefer Canik’teki askeriyeye ait fabrikalarda bu İşlem görülmeye başlandı. Fakat, askeri fabrika yetkilileri günde 75 çuval ihtiyaca karşı ancak 50 çuval un verebileceklerini bildirince, muhacir, memur ve muhtaçlara da aynı Hıristiyanlar gibi arpa ekmeği vermek zarureti hasıl oldu. İaşe ambarlarında arpanın buğdaydan daha fazla olması da yetkilileri bu yönde karar almaya sevk etmişti. Nitekim 8 Ekim'den sonra dağıtılan ekmekler %30 arpa karışımı olarak ahaliye verilmeye başlandı[82].
Fakat, Eylül sonlarında İç kesimlerden zahirenin gelmemesi sebebiyle, bütün tedbirlere rağmen ahalinin İaşesi genel olarak kaçak zahireye kaymaya başladı. Kaçak zahireden faydalananlar, muhacir, memur ve muhtaçların dışındaki kesimdi. Bunlar ticaretle uğraşanlar ve serbest meslek erbabıydı. Canik'in merkezinde aksaklıklara rağmen İaşe temini kısmen iyi gidiyordu. Terme, Çarşamba, Bafra, Ünye ve Fatsa'daki memur, mülteci ve muhacirlerin durumu ise bunlardan daha kötüydü. Onlar İaşe ambarlarından yardim almakla beraber çoğu zaman serbest piyasadan geçimlerini temin etmek zorunda kalıyorlardı. Fakat Ordu, Giresun ve Trebolu'dakilerin halleri ise gerçekten İçler acısıydı. Canik'te olan İaşe darlığı buralarda en az on kat fazlaydı. Bu bölge ahalisinin elinde geçimlerini sağlayacak fındıklarından başka bir şey bulunmuyordu[83].
İç kesimlerden zahire getirilmesi için gerçeklemeyince Canik'in kaza ve köylerinden misil' temini İçin çalışmalara başlandı, özellikle Terme ve Çarşamba kazaları mısır istihsali açısından zengin bir bölgeydi. Toplanan mısırların öşrü çıktıktan sonra, ahali İhtiyacı nisbetinde ayırıyor ve arta kalan ordu ihtiyacına almıyordu. Aralık I917'ye gelindiği halde mısırların daha henüz kurumamış olması, artık mısıra dayanan muhtaçlara yönelik ekmek tevziatını olumsuz etkilemeye başlıyordu[84]. Mısır'ın kurumamış olmasından dolayı fırınlarda kurutulmak suretiyle koçan halinde alınması çalışmalarına gidildi. Bunun İçin tetkiklerde bulunmak üzere Çarşamba ve Terme'ye heyet gönderildi, şayet mısır alımı yapılmazsa İaşe ambarından muhtaçlara ekmek tevziatı yapılamayacağı bildirilmekteydi[85]. Zira İaşe ambarındaki stoklar da tükenmek üzereydi. 15 Ocak 1918 tarihinde Canik İaşe ambarında 20.038 kilo arpa ve sebze ile 1714 kilo mısır ancak kalmıştı[86]. Bu rakamlar, her gün yirmibinin üzerinde insana ekmek dağıtan sancağın hangi şartlar altında hizmet verdiğini göstermeye yetiyordu.
3 - Canik İaşe Ambarı’nın Faaliyetleri
18 Ağustos 1917 Tarihli İaşe Kararnamesinden sonra Canik İaşe ambarı, livadaki çok sayıda muhacir ve İaşeye muhtaç memurlar ve düşkünler sebebiyle faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir döneme girmişti, özellikle Eylül ayından itibaren başlayan İaşe kıtlığı bu ambardan yapılan tevziatı daha da önemli kılıyordu.
Bu ambardan 27 Aralık 1917- 5 Ocak 1918 tarihleri arasında Sancak memurları, askeriyeden: mütekaidler, yetimler, dul kadınlar ve şehid aileleri, mülkiyeden: mütekaidin, yetimler ve dul kadınlar, imamlar ve vakıf mütevellileri, mahalle ihtiyar heyetleri. Cemiyetlerden: Müdâfaa-i Mülkiye, Ticaret Odası. Donanma Cemiyeti üyeleri, hastahane hademeleri, Osmanlı Bankası memurlar. Konsolos ve Ecnebiler, Reji memurları, muhacir ve mülteciler, Darüleytamlar, Menzil hastahaneleri, hapishaneler, Himaye-i Etfal Şefkat Yurdu ve Jandarmalara toplam 89.135 kilo erzak dağıtılmıştır.
İaşe ambarından söz konusu kişilerden büyüklere 320 gram ve küçüklere ise 160 gram mısır ekmeği verilmekteydi. Bu miktar 28 Aralık 1917 tarihinden sonra büyüklere 400 ve küçüklere 320 gram olmak üzere artırılmıştır. Ayrıca Aralık I917'de muhtaçlara 11.150 kilo da balık dağıtılmrştır[87].
Aralık I917'de memurlara İaşe tevziatı devam ederken, zahire kıtlığı bahane edilerek muhacirlere yalnız 10 günlük arpa dağıtımı gerçekleşmiş ve yerli muhtaç ali aliye ise hiçbir dağıtımda bulunulmamıştır. Dağıtım yapılmamasına sebep, mısırın henüz kurutulmadığından aliminin yapılmamış olması gösterilmiştir. Bu nedenle muhacirler fiyatların pahalı olduğu serbest piyasadan ihtiyaçlarım temin yoluna gitmişlerdir, üçüncü Mıntıka İaşe Heyeti Reisi Vehip Paşa, Canik İaşe Ambarından yalnız memurlar ve ailelerine dağıtımın yapılması, buna karşılık muhacir ve yerli muhtaçların zarûret içerisinde bırakılmasını önlemek İçin, İaşe Ambarı'nın komisyonun bütün üyelerinin iştirakiyle açılmasını ve eşit dağıtım yapılması şartını getirmiştir (Ocak 1918). Buna göre, ambardan dağıtılacak aylık zahireler komisyonun huzurunda çıkarılacak, işlemler deftere kaydedildikten sonra mühürlenecekti. İaşe komisyonuna ait mühürlerin birisi askeri azada diğer ikisi ise sivil görevlilerde olacaktı[88].
Canik'te ahalinin hepsine eşit miktarda ve sürekli dağıtımı yapılacak kadar zahire mevcut bulunmuyordu. Bu zamana kadar merkezde üç yoldan gelen zahire vardı . Bunlar öşür olarak İaşe ambarlarına gelen zahire, ilk önce belediye ve özel şirketin sonraları da mutasarrıflığın tüccarlar vasıtasıyla getirttiği serbest zahire ve kanunen yasaklanan, fakat muhtekirler tarafından kolayca satışı yapılabilen kaçak zahireydi. İşte, ambarların boşalması ve serbest zahirenin gelmemesi nedeniyle Canik sancağı kendi mahsülü olan mısır ile yetinmek zorunda kalmıştır. Mısır ise henüz kurumadığından belirli bir süre İaşe darlığına sebep olmuştur. Canik Mutasarrıflığı bu geçiş aşamasında
İaşe dağıtımında memurlara öncelik tanımış, muhacirlere 10 günlük ekmek vermiş ve yerli muhtaçları kaçak zahire ile başbaşa bırakmıştı. Dahiliye Nezareti'nden dağıtımın eşit yapılması uyarışı geldikten sonra toplanan Canik İaşe Komisyonu, 1918 Ocak ayı ortalan itibariyle ambarda bulunan 10.407 kilo buğday ve 20.038 kilo mısırın nasıl dağıtılacağını tartışmıştır. Toplantıda, talimatın 14. maddesi gereği bütün muhtaçlara eşit dağıtım yapılması ve memurlara maaşları karşılığı, muhacirlere de İmkân nisbetinde İaşe tevziatı yapılması görüşleri üzerinde durulmuştur. Neticede, pek yakında mısırın kuruyarak gelmesinden sonra bütün ihtiyaçlara eşit olarak dağıtım yapılacağı ifade edilerek ikinci görüş benimsenmiştir[89]. Yani, mecburiyet karşısında yerli ahaliye yine dağıtım yapılamamıştır.
Bu sıralarda Çarşamba ve Terme’de Canik'in ihtiyacı İçin Ahalinin elin- deki mısırın toplanması da büyük meşakkatlerle gerçekleşiyordu. Yaş olan mısırlar fırınlarda kurutularak, köylülerin elinden alınıyordu. Bu şekilde toplanan mısırları gruplar halinde Canik İaşe Ambarı’na naklediliyordu[90]. 1918 yılı Ocak ortalarından itibaren bütün muhtaçlara bu şartlar altında dağıtım yapılmaya başlandı. Harbiye Nezaretinin daha sonraki emri gereği, eşit dağıtımı yapılan tevziatın yetmemesi durumunda. Askeri Menzil Ambarları'ndan takviye yapılması müsaadesi verildi[91].
4 - Canik Mutasarrıfı Hakkında Soruşturma
Canik Mutasarrıflığı’nda 1917 yılı son aylarında zahire yetersizliği nedeniyle İaşe dağıtımında memurlara öncelik tanınması, muhacirlere kısmî erzak verilmesi ve yerli ihtiyaç sahiplerine ise tevziatta bulunulmaması üçüncü Mıntıka İaşe Heyeti Reisi ve Dahiliye Nazırı’nın tepkisini çekmişti, üçüncü Mıntıka İaşe Heyeti'nin ikinci Amasya toplantısında bu konu gündeme geldi. Toplantıda, Canik Mutasarrıfının İdâri alandaki liyakat ve başarısına rağmen, İaşe dağıtımını sancak merkezindeki memurlara hasr ettiği, muhacirlere, yerli muhtaçlara ve sancak merkezinden uzak bölgelere pek ehemmiyet vermediği görüşleri üzerinde duruldu. Bu durumun iaşe-i Umûmiye Teşkilatı’nın kuruluş amacına ters olduğunu iddia eden Üçüncü Mıntıka İaşe Heyeti Reisi Ferik Vehip Paşa, gerekli muamelenin yapılması için Canik Mutasarrıfını Harbiye Nezareti’ne şikâyet etti[92].
Harbiye Nezareti, Canik Mutasarrıfı hakkında usulsüz dağıtım yaptığı gerekçesiyle yapılan şikâyeti soruşturmak için, 16 Aralık 1917’de kendisine yapılan müracaatı Dahiliye Nezareti’ne havale etti. Dahiliye Nazırı Talât Paşa, 23 Aralık 1917 târihinde Sivas valisi Necmi Bey’e gönderdiği telgrafla, Mıntıka İaşe Heyeti’nin Canik Mutasarrıfı hakkındaki bilgi ve iddialarını araştırıp bildirmesini istedi[93].
Aslında Canik Mutasarrıflığı, Canik’teki faaliyetlerini Dahiliye Nezareti’ne rapor ederken, aldıkları aylıkların çok düşük olması nedeniyle maaş karşılığı memurlara öncelik tanıdığını, muhacirlere Aralık ayında 10 günlük zahire verdiğini, yerli muhtaçlara ise dağıtım yapılamadığını söylemişti. Harbiye Nezareti, Üçüncü Ordu Kumandanı’nın daha sonra yaptığı tetkiklerden sonra, Canik Mutasarrıfının kesin suçlu olduğuna hükmederek gerekli kânünî muamelenin yapılması için Dahiliye Nezareti’ne tekrar müracaatta bulunmuştur[94].
Dahiliye Nezareti’nin yaptığı tetkikler sonucunda mutasarrıfın suçsuz olduğu anlaşılmış, fakat iaşe teşkilatının amacı gereği zahire dağıtımında şu sıranın takibi istenmiştir: muhacirler, yerli muhtaçlar, memurlar ve şâirleri[95]. Dahiliye Nezareti’nden Harbiye Nezareti’ne verilen bilgide, dağıtımın zarûretten kaynaklandığı, mutasarrıfın gayretli olduğu ve Mıntıka İaşe Riyâseti’nin de kendisine bu çalışmalarından dolayı kısa bir süre önce teşekkürname takdim ettiği ifade edilmiştir[96].
c - HARBİN SONUNA DOGRU CANİK'İN İAŞESİ
Canik'te 1917 yılı sonlarında dışarıdan zahire gelmemesi ve yerli mısırın da kuruyarak henüz kullanıma müsait olmaması sebebiyle baş gösteren darlık, mısırların fırında kurutulmasıyla önlenmiş oldu. Tekrar bütün muhtaçlara önceden kararlaştırılan bir şekilde İaşe Ambarından dağıtım yapılmaya başlandı.
Karadeniz bölgesinde baş gösteren İaşe darlığı nedeniyle hükümet harbin başlangıcından itibaren ilk defa olmak üzere Kızılırmak vapuruyla Canik'e erzak gönderdi. Şubat ayı ortalarında gelen vapurda 1186 sandık ve 5 çuval şeker, 190 sandık kibrit, gaz ve diğer erzak bulunuyordu. Gelen bu erzaklar Hicaz Demiryolu Müdüriyeti Umumiyesi adına satılacaktı ve bu nedenle satış işlemini Canik tüccarlarından Seyri Sefain Acente memuru Hüseyin Efendi gerçekleştirdi. Şekerin kıyyesi (1.300 gi') Canik merkezinde 150 lira ve hariçte ise 155 liraya satılmaya başlandı[97]. Devlet, 15 Mart I918'de Muvazene-i Umûmiye Kanunu ile memur maaşlarında da iyileştirme yapınca[98]bu durum Canik'te görev yapan memurların ekonomik yönden biraz rahatlamasına sebep oldu.
Trabzon'un 24 Şubat I918’de Rusların işgalinden kurtarılmasından sonra diğer bölgelerde olduğu gibi Canik'te de geçici olarak İkâmet ettirilen göçmenler, gruplar halinde geri dönüş hazırlıklarına başladılar. Onların memleketlerine dönmeleri ile Canik’te erzak sıkıntısı kısmen bitecekti. Fakat geri dönüşün uzun zamanı alacak olması ve harbin cephelerde halen devam etmesi bu beklentinin uzun bir zamanı alacağını gösteriyordu. Yerli mısırın kullanılmaya başlanması, gemi ile gelen tüketim maddeleri ve memur maaşlarına yapılan zamlar ancak bölgede geçici bir rahatlama getirmişti. Halkın iaşesinin temin edilmesine rağmen askeriye için gerek iç bölgelerden ve gerekse Canik dışından zahire temini ve sevkiyatı devam ediyordu. Canik Mutasarrıflığının 1918 yılı yaz aylarında uğraştığı en önemli mesele Kavak ve Havza kazalarından askeriye adına toplanan zahirelerin merkeze nakliydi. Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda köylüler ellerindeki yük taşıma hayvanlarıyla mevcut zahireleri Canik’e taşıyorlardı. Bu durum köylülerin o yılki ziraatlerini olumsuz etkiliyordu. Mutasarrıf Raşid Bey, Canik aha sinin tek geçim kaynağı olan ziraatin olumsuz yönde etkilenmemesi ve bir iaşe buhranına yol açılmaması için zahire taşımacılığıyla ilgili bir teklif sundu. Bu teklife göre[99]:
- Mevcut 30 otomobilin faaliyetinin sürekli olması için Samsun’da devamlı benzin bulundurulması.
- Otomobillerin İşleyemeyeceği günlerde köylerden nöbetle tedarik edilecek nakliye vasıtalarının ücretlerinin hemen verilmesi.
- Köylerden gelecek nakliye vasıtalarının daha fazla iş görebilmeleri için Canik-Kavak yolunun 26. kilometresi olan Çakallı’da, Hassa’dan gelecek zahirelerin koyulacağı bir ambar yapılması.
- Nakil vasıtalarının yanlarında kadınlar ve çocuklar bulunması sebebiyle, yükleme ve boşaltma sırasında ortaya çıkan açığın onlara ödettirilmemesi için nakliye kafilelerinin yanında bütün mesuliyeti yüklenecek memurlar görevlendirilmesi.
- Otomobillerin rahat gidebilmesi için yollarda sürekli bir amele taburunun bulundurulması.
- Çarşamba ve Terme tarafından yapılacak nakliye için de ırmak altında kalan yolların tamirinde köylülere yardım için bir amele taburunun da bu bölgede görevlendirilmesi.
- 1917 yılı içinde a’şarın bir misli kadar ordu adına alınan zahirelerin parası ve birçok nakliye ücretleri hâlâ ödenmediğinden bunların hemen ödenmesi.
Askeriye için zahire taşımacılığına bu şekilde bir düzen verilmesinden sonra kazalardan Canik’e zahire getirilmesinde kısmen de olsa ziraatle uğraşan ahalinin yükü hafifletilmiş oldu. 17 Temmuz 1918 tarihli bir kararnameyle İaşe Nezareti’nin kurulmasından sonra ise Nazır Kemal Bey, memleketin her tarafında tedarik edilen zahirelerin tek fiyat üzerinden satılması şartını getirdi[100].
Canik’te 1918 yılı yarılarından sonra iaşe sıkıntısı tekrar gündeme geldi. Muhacirler ve muhtaçlar geçimlerini iaşe ambarından temin ediyorlar ve köylüler az da olsa ektikleri ürünlerle geçiniyorlardı. Fakat, bütün geliri devletin verdiği maaşa bağlı olan memurların ekonomik durumu fıyatların aşırı derecede artması sonucu bayağı kötüleşmeye başladı. Canik’te olan tek un fabrikası askeriyenin elinde bulunuyordu. Oradan ancak bazı müesseseler için bir miktar un alınabiliyordu. Canik İaşe Ambarı, memurların içinde bulunduğu sıkıntıyı azaltma çerçevesinde onlara fasulye, patates, nohut ve kilosu 6 kuruştan buğday vermekteydi. Geçim sıkıntısı içindeki memurlar aldıkları buğdayı farklı fiyatlarla satıyorlar ve elde ettikleri kârları başka ihtiyaçları için kullanıyorlardı. Fakat ekmeklerini de 50 kuruştan tedarik etmek zorunda kalıyorlardı. 1918 yılı ikinci yarısı itibariyle Canik’te[101] bazı ihtiyaç maddelerinin İstanbul ile karşılaştırmalı fiyatları şöyleydi[102]:
Canik | Istanbul | ||
Cinsi | Miktarı | ||
şeker | Bir okka (1.283 gr) | :400 kuruş | Bir kiyyesi (1.300 gr.) 195 kuruş |
gaz | Bir teneke | : 20 lira. | Bir kiyyesi 140 kuruş |
ıspanak | Bir kilo | : 30 kuruş | - |
elbise | Bir takım | :100 lira | 60 lira |
ayakkabı | Bir çift | : 30 lira. | 1l lira |
ekmek | Bir okka | : 50 kuruş | 30 kuruş |
Canik 106.309 kişiye varan merkez nüfusuyla, tümüyle dışarıdan gelen ihtiyaç maddelerine bağlıydı. Göçmenler ve muhtaçlar iaşe ambarından geçimlerini kısmen olsun temin ederken, en zor durumda olan cüz’i miktarda maaşla çalışan memurlardı[103].
Mutasarrıflık, memurların içinde bulunduğu durumu düzeltmek amacıyla, İaşe Nezareti’ne gönderdiği teklifte İstanbul’da olduğu gibi maliyeti dikkate alınmaksızın 60 paraya ekmek veya zahire verilmesini önerdi. Fakat bu teklif kabul görmedi. Yalnız, belediyeye harpten evvelki rayiçlere göre tespit edilen fiyatların uygulanmasını önerdi. Fakat memurların durumu gerçekten içler acısıydı. Bir mahkeme reisi 700 kuruş aylık alıyordu. Bu maaşla ancak ayda 23 okka ıspanak alındığı dikkate alınırsa mahkeme reisinin nasıl bir ortamda hüküm vereceği çok iyi anlaşılır. Zaten memurların bir kısmı -genelde zabıtalar- birçok yolsuzluklara karışmış bulunuyorlardı. Memurların ekserisi savaş esnasında askere gitmemek için maaşları az da olsa bu görevlerini yapmak zorunda kalıyorlardı. Fakat 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nin imzalanması ile memurlar açısından farklı bir dönem başladı. Ayakta yemiş satarak boş zamanlarında çalışan bir memur günde 2/3 lira para kazanıyordu. Askerlik korkusunun ortadan kalkmasıyla beraber memurlar yavaş yavaş görevlerini bırakmaya başladılar. Bu durumda devlet dairelerinin boş kalması endişesi belirmeye başladı. Çünkü, mevcut maaşlarla bir devlet memuru ya geçim sıkıntısı içinde kıvranmak zorunda kalacak veya ticaretle iştigal ederek rahat bir hayat sürme seçenekleriyle başbaşa kalacaktı. Nitekim, serbest işin daha kârlı bulunması nedeniyle boş bulunan memurluk kadrolarına dahi kimse itibar etmez olmuştur[104].
[103] 1918 yılında Canik'in nüfus yapısı şöyleydi:
Keldani | Protestan | Yahudi | Ermeni | Rum | İslam | Yekûn | |
|
|
|
|
|
|
| |
Canik Merkez | 10 | 263 | 19 | 5.062 | 54.200 | 46.755 | 106.309 |
Ünye kazası |
| - | 9 | 5.763 | 5.184 | 58.483 | 69.439 |
Bafra " |
| ٠ | - | 1.803 | 31.365 | 51.418 | 84.586 |
Fatsa " |
| 404 | ٠ | 1.234 | 3.286 | 39.026 | 43.950 |
Çarşamba " |
| 616 | - | 10.798 | 4.012 | 57.563 | 72.989 |
Terme " |
| - | ٠ | 2.598 | 919 | 23.495 | 27.012 |
|
|
|
|
|
|
| |
TOPLAM | 10 | 1.283 | 28 | 27.258 | 98.966 | 276.740 | 404.286 |
BOA. DH.SN.M.5050/40-15, Canik sancağının nüfusu. 1918 (1334).
Canik Mutasarrıflığı memurların İçinde bulunduğu kötü durumun dü- zeltilmesi, görevden kaçmaları önlemek ve devlet memurluğunu tekrar cazip hale getirmek İçin memur maaşının altun olarak verilmesini veya elviye-i selase memurlarına verilen zamların umuma teşmil edilmesini, elbise, ayakkabı ve yakacak da dahil olmak üzere bütün ihtiyaçların İaşe ambarlarından temin edilmesini teklif etti. Bunların yapılabilmesi İçin de[105]:
- - İaşe ambarından dağıtılacak zahire İçin ziraatçilerden a'şarnı bir misli kadar alınacak zahirelerin bütün köylere teşmil edilmesi.
- - Fakir köylüler muaf tutulmak kaydıyla seferberlikten evvel tespit edilen fiyatlar üzerinden ahaliden zahire toplanması.
- - Fiyatı, Meclis-i idare tarafından tayin edilen yakacağın köylülere mfı- navebeli bir suretle taşıtması.
- - Diğer ihtiyaçların takdir edilecek fiyatlarla tüccardan tedariki.
Dahiliye Nezareti'ne Canik'ten başka Diyarbakır, Adana ve başka vilayetlerden de şikayetler ve bu tür teklifler gitmekteydi[106]1919 yılı Ocak ayından sonra Canik’te özellikle memurlar arasında başgösteren erzak sıkıntısı tücccarlar hariç toplumun tüm kesimlerini etkilemeye başladı. Ahalinin en çok ihtiyaç duyduğu tüketim maddelerinden kara lahananın okkası 50 kuruş, kömürün okkası 25 kuruş ve odunun arabası 12 liraya çıktı. İaşe Nezareti, fi- yatların aşırı derecede yükselmesine müdahale etme yetkisine haizken, bir' türlü bunu gerçekleştiremiyordu. Canik Mutasarrıfı Raşid Bey, İaşe Nezareti’nin haiz olduğu fiyatları kontrol yetkisinin illerde mevcut İaşe Komisyonlarına de verilmesi İçin Nezarete müracatta bulundu[107]. Fakat, Mondros Ateşkes Andlaşmasi'ndan sonra ülkenin çeşidi bölgeleri itilaf devletleri tarafından İşgal edildi ve ondan sonra Samsun'dan hareketle Anadolu'da istiklal mücadelesi başladı. Canik’te, İaşe buhranı başta olmak üzere sıkıntılar farklı bir boyut kazanmış oldu.
D - İAŞE DAĞITIMINDAN DOĞAN HUKUKİ MESELELER
İaşe dağıtımı ile ilgili hukûki meseleler olduğunda, görevliler hakkındaki suç duyurulan Me’murin Muhakematı Kanununa göre soruşturulması gerekiyordu. Soruşturmadan sonra davaya kanunun ikinci maddesi gereği Meclis-i İdare bakacaktı. Yani, Adliye Nezaretine bağlı mahkemelerin İaşe Komisyonları hakkında bir hüküm verme gibi yetkileri bulunmuyordu. İdare ve Adliye birbirinden ayrı ayrı kuvvetlerdi. Canik’te İaşe dağıtımı ile ilgili sıkıntılar ve kargaşalar yaşanmasına rağmen, memurların görevlerini kötüye kullandıklarına dair dikkate değer hadiselere rastlanılmamaktadır. Canik Mutasarrıflığını aşarak Nezaretlere yapılan başvurular, İaşe Komisyonları’nın erzak dağıtım işlerinde faaliyetlerini hızlandırarak, hareket alanlarının genişlemeleri isteğinden kaynaklanmaktaydı.
1918 yılı Temmuz ayında Ünye Bidayet Mahkemesi’nin verdiği iki önemli karar, iaşe ile ilgili yaptığı icraatlar nedeniyle Canik Mutasarrıflığı'nı zor durumda bıraktı. Kazada, kendilerinden öşrün bir misli kadar zahire alındığını iddia eden bir grup ile kaçak zahire isnadıyla müsadere edilen mallarının kendilerine iâdesini talep eden birkaç kişi İaşe Komisyonu aleyhine Ünye Bidayet Mahkemesi’nde dava açtılar. Mahkeme, öşrün bir misli nisbetinde alınan zahirelerin geçen süredeki rayiç farkları da dikkate alınarak bedelinin ilgililere iadesi ile zaptedilen malların sahiplerine verilmesi yönünde karar verdi. Verilen bu kararlar tatbik edilmek üzere Ünye İaşe Komisyonu’na gönderildi. Ünye İaşe Komisyonu, Canik İaşe Komisyonu'nun talimatları ile icraatlarda bulunduğundan, Canik Mutasarrıflığı meseleyi Adliye Nezareti’ne birdirdi. Mutasarrıflığa göre, idari ve askeri birimler tamamen birbirinden bağımsızdır ve tahkikat yapılmadan bir dava açılmamalıdır. İaşe komisyonları bu hareketle âdi suçlarla aynı kefeye konulmuştur. Adlî kuvvetin idari mekanizma üzerinde tahakkümüne bir harekete girişmesi idari ahengi yaralar. Kaldı ki bu tür olaylar Memurin Muhakematı Kanununa göre yargılanacağından söz konusu dava kararları geri çekilmelidir (5 Ekim 1918)[108]
Adliye Nezaretinin Ünye Bidayet Mahkemesi ile ilgili kararları isteyip tetkik etmesinden sonra konu Şürây-ı Devlet’e havale edildi. Orada yapılan değerlendirmeler sonucu Ünye Bidayet Mahkemesi’nin verdiği kararı iaşeyle ilgili bir mesele olduğu için, onun Memurin Muhakematr Kanunu hükümlerine göre yargılanacağı hükmünü verdi. Yani Ünye Bidayet Mahkemesi'nin verdiği karar geçersiz sayıldı[109].
Mutasarrıflığa bağlı köylere öşürleri toplamakla görevlendirilen memurlar, bazen zimmetlerine para geçiriyorlardı. Bu durumlar çoğu zaman ahalinin şikâyetleri üzerine açığa çıkıyordu. Bafra'nın 8. kol köyleri öşrünü top lamaya memur edilen Şemsi Efendi Kabalı Kaplancı Köyü'nden topladığı öşürleri zimmetine geçirdi. Köylülerin şikayetlerini Bafrada ikamet eden Gümrükçüzade İbrahim mutasarraflığa birdirdi. Ahaliye verdiği makbuzlarla beyanda bulunduğu miktarlar karşılaştırılınca Şemsi Efendi'nin suçlu olduğu kesinleşerek tevkif edildi (Temmuz 1919)[110].
Yine Üçüncü Ordu Kumandam Ferik Velrip Paşa da yemeklik ve tohumluk zahire ile tütün alımında suistimal yaptığı gerekçesi ile Divani Harbi örfi’de yargılanmıştır[111].
SONUÇ
Birinci Dünya Savaşının başlaması ile devletin geneline oranla Canik'te ahalinin İaşe durumu paralellik göstermiştir. Yalnız İstanbul ile kıyaslandığında, Canik bölgesi yoğun göç akınına maruz kalması ve erzak İhtiyacı dışarıdan gelen hububata dayalı olması itibariyle çok daha zor dulumda kalmıştır.
Canik'te en büyük sıkıntıyı çekenler ilk zamanlar göçmenler olmuştur. Canik Mutasarrıflığı yoğun bir gayretle Amasya, Tokat, Çorum ve kısmen de Sivas'tan tedarik ettiği hububatları bunlara dağıtmaya gayret sarf etmiştir. Fakat harbin uzun bir zaman dilimine yayılması, memleket geneline paralel olarak Canik'teki İaşe buhranının toplumun tüm kesimlerine yayılmasına sebep olmuştur. Evleri erkeksiz kalan tüm aileler ve çocuklar mevcut sıkıntıdan en çok etkilenen kesim olmuşlardır. Akabinde bütün mesaisini devlet hizmetlerinin yürütülmesine harcayan memurlar da gerçekten açlıkla karşı karşıya kalmışlardır. Harbin sonuna yaklaşıldığı sıralarda, ticaretle uğraşanlar hariç, bütün ahali geçim sıkıntısı ve açlıkla mücadele eder hale gelmiştir. Ekonomik sefaletin doğal sonucu olarak bölgede asayiş bozulmuş ve yavaş yavaş gayı-ı ahlâki olaylar vukubulmaya başlamıştır.
Canik’teki iaşe buhranından istifade etmek isteyen fırsatçılar bu durumdan büyük kârlar elde edebilmek için hummalı bir gayret içine girmişlerdir. Canik Mutasarrıflığı dışarıdan erzak getirerek bunu önlemeye çalıştıysa da, toplumun tamamına yakını boğazını doyurmak derdinde olduğu için bunun önüne geçilememiştir.
Birinci Dünya Savaşı'nın bitmesi ile Osmanlı Devleti daha farklı bir döneme girmiş ve memleketin itilaf devletleri tarafından işgal edilmeye başlaması ile Canik bölgesindeki geçim darlığı sorunu yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına kadar devam etmiştir.