ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Kemal Karpat

Anahtar Kelimeler: 1880, Kayseri Sancağı, Sosyal, Ekonomik, İdari, İngiltere, Anadolu, Lieutenant Ferdinant Bennet, Rapor, Osmanlı

Tanıtıcı Açıklama

Osmanlı Devleti 19. yüzyılda derin sosyal ve ekonomik değişikliklere katlanmak zorunda kaldı. Şimdilik büyük bir bölümü için, bu değişiklikler tarafsız ve evrensel boyutlarda araştırılmadı, yorumlanmadı ve değerlendirilmedi. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin tarihi üzerine yapılan araştırmaların büyük bir çoğunluğu, politik ve kültürel nitelikli araştırmalardan oluşmaktadır. Bu araştırmalar, görünüşte Osmanlı Hükümeti tarafından temsil edilmiş olan Doğu gelenekçiliği ve tutuculuk ile üstün Batı toplumu ve onun sistemi arasındaki mücadele ve çatışmalar fikri üzerine dayanmaktadır.

Gerçekte, 'reform', 'modernization' vb. gibi etiketlemeyi gözardı edersek, siyasal ve kültürel alanda birçok değişiklikler meydana geldi; bu değişiklikler ekonomik ve sosyal ilişkilerde yer alan daha temel dönüşümlere yansıdı. Osmanlı ekonomik sisteminin Avrupa ticareti üzerinde bağımlılığının artması, atölyelerde üretilen mallanıl yüksek fiyatlı ve tarifsiz olarak ithalleri ve düşük fiyatlarda hammaddelerin ihracatı kapitalist ilişkilerin yayılması ile beraber geldi. Konu ülkenin gerçek durumunu dikkate almayan, basit ve uyarlanmış paradigma! tasarılara göre araştırılamazdı.

Osmanlı İmparatorluğu'nda normal kapitalist sistemin gelişmesi yalnızca dış bağımlılığın kısmi etkisiyle değil, aynı zamanda diğer iç ve dış güçlerin tesiriyle bozuldu. İçeride sosyal nitelikli yeniden yapılanma etnik ve dini bölünmeleri takip etti. Gayri müslimler en kârlı ticari getirisi olan mesleklerle uğraşırken, Müslümanlar daha düşük gelirli tarımsal mesleklerle uğraşmak zorunda kaldı. Böylece, müslim ve gayri müslim etnik ve dini farklılıklar politik bir anlam kazandı. Bu değişiklikler, özel ekonomik, sosyal rol ve durumlarla denk düştü. Dış güçler, ki bunlar Avrupalı güçlerdir, Osmanlı toplumunun etnik ve sosyal dağılmasını dikkatsizce hızlandırdılar. Çünkü, bu bölünmeler hem yeni ekonomik işlevlerinin bir çeşidini icra eden hâkim ekonomik grup olarak gayri müslimlerin ortaya çıkmasına neden olan hem de yeni kapitalist sistemin başarılı başlangıcı için gerekli bir durumun sonucu idi.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Avrupalı güçlerin gerçekleştirdikleri ekonomik politikaların bir master plan çerçevesinde izlendiğine inanmak yanlış olurdu. Gerçek şu ki, Osmanlı Hükümeti tarafından alınmaya başlanan önlemler, somut problemlere son cevap niteliğinde idi. Bu düzenlemeler yeniden gözden geçirildikten sonra politikalar haline getirildi.

Zaten Balkanlar'ın büyük bir kısmını, Orta Doğu'yu ve hatta Kuzey Afrika'yı içine alan Osmanlı Devleti'nin 19.yüzyıldaki ekonomik ve sosyal politikası, ülkenin gerçek durumunu dikkate almayan, basit ve kolay kuramsal tasarımlara göre araştırılamazdı.

Osmanlı Devleti'nin 18. ve 19.yüzyıllardaki sosyo-ekonomik tarihinin daha bir bütüncüllük içinde çok boyutlu tarzda yeniden yorumlanması ile ilgili bir sorun yoktur.

Ancak, Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da ve Orta Doğu'daki haleflerinin sosyo-politik dönüşümü layıkıyla anlaşılmış olmalıdır. Henüz, böyle bir temel yorumlama girişiminden önce, uygun bilgiyi bir araya getirmek gerekir.

Şu bir gerçektir ki, 19.yüzyıl Osmanlı politikaları ile ilgili belgeler, daha erken dönemler için geçerli olanlardan çok daha zengindir. Bununla birlikte, bu belgelerin çoğu ya oldukça kişisel, ya da seyyahlar ve misyonerlere ait raporlar ve anılarda olduğu gibi oldukça tarafgirdir. Ya da oldukça duygusal kuru bilgiler içermektedir. Gözlemciler tarafından yazılan, olgucu ve deneysel nitelikli yazılardan bazıları, tarihçilik açısından, orta düzeyde bulunabilir. 19.yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti'nin çeşitli kasaba ve şehirlerinde yerleşen İngiliz konsolosları ve konsolos yardımcıları tarafından yazılan raporlardan bazıları, ülkenin sosyal ve ekonomik durumu hakkında mükemmel denebilecek bilgiler içerir. Tüm bu raporlar eşit kalitede değildir. Bu tür raporların binlercesi okunduktan sonra İngilizlerin İngiliz olmayan herşeye tepeden bakma eğilimlerine rağmen, askeri personel ve dışişleri elemanlarını içeren çoğu olaylara dayalı, görece tarafsız, kapsamlı hesap dökümünü ihtiva eden raporlar buldum. Bu raporlar, kayda değer olanları hariç, mahalli vatandaşlar arasından yeni üye kaydedilmiş olan kişiler tarafından yazılmıştır.

Aşağıda bütünlüğü içinde yeniden değerlendirilen Lt. Bennet'in raporu, 1880'lerde Kayseri Sancağı'nın sosyo-ekonomik durumu ile ilgili mükemmel denebilecek verileri ihtiva eder. Bu raporun değeri, hem hükümet kaynakları hem de mahalli halktan sağlanan nüfus, meslekler, ticaret, ekonomik gelişme, eşya fiyatları, ithal ve ihraç mallarının miktarı vs. hakkında bir dizi istatistiksel verilerle daha fazla artmaktadır. Bundan başka bu rapor, adliye idaresi de olmak üzere bir çeşitlilik içinde sosyal ve dini ilişkilerle ilgili bazı değerli bilgileri kapsamaktadır. Erbabı, ilgili dönemde Anadolu'da genel görüntünün sergilendiği üzere, bu raporda tasvir edilen durumu anlayabilir.

1880'de Kayseri'nin sosyal ve ekonomik durumu bütünüyle, görece, doyurucu olduğu için birileri bu istatistikleri göz önünde bulundurmaya mecburdur. Şimdilik Lt. Bennet, herşeyiyle Osmanlı'yı kötülemek için geleneksel İngiliz eğiliminden kendini kurtarmak istediği görüntüsünü vermiyor. Peşin hüküm ve olaylar arasındaki mücadele, onu, oldukça eğlenceli yalanlamalara yönlendiriyor. Mesela, 'kanalizasyon sistemindeki eksikliğe, vasat seviyede su tedarikine, ve pis ve çürümüş madde birikintilerine (çöplüklere) rağmen, Kayseri şehri sağlık açısından iyidir’ diye yazıyor. Açıkçası Kayseri kendi problemleri ile başedecek kendi sistemine sahiptir ve kendi koşullarında yargılanmalıdır. Ne yazık ki Avrupalılar, Osmanlı Devleti'ni, örgütlenme ve yeterliliğin idealize edilmiş standartlarına göre yargıladılar; ve idealize standartlara ulaşmak için, kendi sistemlerinin başarısızlığının mazeretini ortaya koymaya hazırlanırken, Osmanlıların eksiklikleri konusunda daha çok bilgi üretmeyi reddettiler.

Bununla birlikte, Osmanlı'nın ve Türk'ün herşeyine yönelik küçümseyici dayanışlarına rağmen Lt. Bennet'in raporu, 1875-80 talihleri arasında Orta Anadolu'da bir anahtar bölgenin çok parlak deneysel fotoğrafını bize yansıtır. Lt. Bennet'in raporunun aslı Avam Meclisi Tutanaklarında bulunmaktadır. (Cilt. 100, No.6(1881), ss.268-282).

Lieutenant Bennet'in Kayseri Sancağı Hakkındaki Raporu

Giriş- Kayseri Sancağı Orta Anadolu Bölgesi'nde bulunan Ankara Vilayetinin güneydoğusunda yer alır. Kuzeye doğru, Ankara Vilayetine bağlı olan Yozgat Sancağı ile ortak fakat düzgün olmayan sınırlarını çizen Kızılırmak'ın karşı yakasına uzanır. Kabaca açıklamak gerekirse, doğusu Samantı Irmağı ve güneyi Allah Dağı silsilesiyle sınırlanmıştır. Batı istikametinde Konya Vilayeti ile ortak sınıra sahiptir. Bölgenin merkezi ve egemen simgesi karlı tepelere sahip olan Erciyes Dağı'dır. Tekayak üzerinde ve 13.000 feet[1 ]yükseklikte muhteşem tek dağ kümesi olarak ve düzensizce yükselen Erciyes Dağı'nın tabandan çevresi 100 mil[2] kadardır. Bu görkemli yükseltinin üç tarafı yarı bataklık yarı ekili ve Kızıhrmak'a ulaşan devamlı bir düzlük ile çevrilidir. Denizden yüksekliği ortalama 3500 feet olan Erciyes Dağı 1 mil ile 10 mil arasında değişen bir genişliğe sahiptir. Dördüncü tarafında doğuya doğru, dağ, daha az sertlikle kırılır ve birkaç mil uzunluğunda ve devamlı saçak şeklinde yaylayı takiben kuzeye doğru dalgalı bir biçimde uzanır. Batıya doğru koni şeklinde olan tepeler Kızılırmak'ta kırılarak son bulur. Erciyes Dağı'nın, hemen hemen, en yüksek tepesinin kuzeyine doğra, platoda yaklaşık en yakın tepeden yarım mil uzakta sancak merkezi olan Kayseri şehri uzanır. Kayseri 60.000 ile 70.000 karışık bir nüfusa sahip olarak, dünyanın en eski iki veya üç şehri arasında kabul edilir. Sancak, merkez dışında iki ilçeye ayrılmıştır; güneyde Develi ve batıda İncesu. Develi(Everek) ve İncesu ilçeleri kaymakamlar tarafından yönetilir.

Irklar: Bunlar Muhammediler [yazar Müslümanları ırklar kapsamında değerlendirmiştir], Ermeniler ve Rumlardan oluşmaktadır. Burada Çerkezler yoktur. Araştırabildiğim kadarıyla erkek nüfusun toplam sayısı şöyledir : Muhammediler 55.256, Ermeniler 19.062, Rumlar 12.299.

Dini Mezhepler: Müslüman nüfus tamamen Hanbeli mezhebine bağlıdır [yazar Hanefi demeliydi]. Ermenilerin 600 kadarı Amerikalı misyonerler tarafından protestan olarak nitelendirilir ve 16O’ı ise Roma kilisesine bağlı Katolik'tir. Geriye kalanların sayısı, Protestan hareketin başlamasından itibaren giderek azalmaktadır. Rumların hemen hemen tamamı Ortodoks'tur; sadece birkaç Protestan vardır.

Evlerin Sayısı

Kayseri (şehir) .......................................................... 8... 137

" (köyler)............................................................ 15.628

Develi-Everek-(ilçe)................................................ 2.393

(köyler) ...................................................................... 3.538

İncesu (ilçe)........................................................... 1.649

" (köyler)............................................................... 2,334

Toplanı ................................................................... 33... 679

Kayseri’de Hıristiyanların çoğu yeni yapılmış, şık görünüşlü ve çok iyi inşa edilmiş evlerde oturmaktadırlar, fakat Müslümanlar taş yığını ve kerpiçten oluşan eski harabe kulübeleri tercih etmektedirler.

Halkın İstihdamı: Daha yüksek sınıfı temsil eden Beyler ve Ağalar ya resmi mevkilerde iş edinmekte ya da benzer işleri aramaktadırlar. Bu kişiler adaleti tıkamak suretiyle hükümet işlerinde en zararlı girişimlerde bulunurlar ve herşeyi kendi çıkarlarına uygun olarak değiştirmenin yollarını ararlar. Onlar çok acımasız bir şekilde, kendi güçleri yüzünden korktukları yoksul insanlara, ve ne zaman olursa olsun yakaladıkları Hıristiyanlara taciz eder ve baskı yaparlar. Bazıları tahıl tüccarlığı, turunçgiller acentacılığı gibi küçük boyutlu işler yaparlar. Daha aşağı tabakaya mensup Müslümanların hemen hemen tamamı toprak çiftçisidirler. Kasabalarda ve daha büyük köylerde kimi insanlar ticaretle uğraşırlar; Kayseri şehir merkezinde bakır ve madeni kap imal eden ustalar, eğer, çizme ve ayakkabı ustaları, nalbandar, manavlar ve tütüncüler vardır; fakat, bir kural olarak, tüm dış ticaret Hıristiyanların elindedir. Tarımla uğraşanlar sınıfı çok tembeldir ve sadece boğazlarını doyuracak kadar çalışırlar. Kadınlar ve çocuklar çok daha üreticidirler. Çocuklar genellikle yakıt olarak yararlanmak için hassas bir el yordamıyla, tezek toplarken[3]; kadınlar yün örer, elbiselik kaba kumaş dokurlar ve ev halkının sorunlarına hizmet ederler. Yaz mevsiminde erkekler, kadınlar ve çocuklar temmuzun başından eylülün ortasına kadar devam eden hasada meşgul olurlar.

Kayseri’de yaşayan Hıristiyanlar kumaşçılık, özellikle terzilik, mücevhercilik, zenaatçılık veya tüccarlık yaparlar. Bunların çoğu Kayseri kent merkezinin çevresindeki köylerde aileleriyle yaşarlar ve İstanbul’da, İzmir'de veya başka yerlerde dükkan sahipleri olarak pek çok uğraşları takip ederler; bir ya da iki yıl gibi uzun bir aradan sonra kendi memleketlerine dönerek yerleşirler.

Mahalli Endüstriler : Kayseri'de ve İncesu'da mahalli ihtiyaçlar için bir miktar hah dokuma etkinlikleri yapılır. Ev giysisi olarak kullanılmak üzere yünlü ve pamuklu kaba dokuma, debbağhaneler, beziryağı fabrikası, kiriş ve boya (dokuma kumaşlara renk verdirmek için) üretimi ve üretimhaneleri bulunmaktadır.

Fabrikalar: Bölgede fabrika olarak isimlendirilecek tek üretim kaynağı şehirdeki hükümete ait güherçile işletmesidir. Kaba tuz parçası, ibtidai bir yöntemle, şehir sakinleri tarafından kentin kenar mahallelerindeki bölgeden çıkarılarak elde edilir ve hükümete okkası 2.5 ile 3 kuruş arasında değişen bir ücret karşılığı satılır. Ondan sonra damıtma usulü ile rafine edilir, yıkanır ve diğer işlemlerden sonra toz haline getirilmesi amacıyla İstanbul'a gönderilir. Güherçilenin yıllık üretim miktarı yaklaşık 80.000 okkadır ve değeri ise 4.000 Sterlindir.

Madenler: Bölgede maden yoktur. Ancak, Niğde Sancağı sınırlarında gözüken, fakat, Kayseri'ye bağlı olan Faraş (Çamlıca)'ta, edindiğimiz bilgiye göre, yüksek kalitede demir madeni bulunur. Köylüler kaba bir eritme yöntemi ile madeni azaltıyorlar ve okkasını, Kayseri'de ve satabildikleri diğer yerlerde iki kuruşa elden çıkarıyorlar. Demir madeni inceltilir ve genel olarak nal, çivi ve kaba demir gibi ürünlerin elde edilmesinde kullanılır. Faraş'ta dört maden ocağı vardır ve sahipleri senelik olarak hükümete 100 kuruşluk bir vergi verirler; liretim miktarı ise sınırsızdır.

Kayseri kent merkezinin, üç saatlik bir mesafede, doğusunda yer alan Gesi'de alçı (plaster of Paris) üretilir ve okkası 1/8 ile 1/4 kuruştan köylere ve başka yerlere satılır. Alçı imal merkezi bir Rum tarafından işletilmektedir; işletmeci, işletme bedeli olarak hükümete yıllık 32.000 kuruş ödeme yapar. Bu işyerinin yıllık ortalama üretimi 800.000 ile 900.000 okka arasındadır.

Erciyes Dağı'nda kömür olduğu söylenir; fakat, bu konuda kesin bir bilgiye sahip olamadım.



Yiyecek ve Giyeceklerin Niteliği: Daha alt sınıfa mensup halkın yiyeceği, umumiyetle, bir miktar yağlı ١’e etli bulgur pilavı, yoğurt, pide ve peynirden ibarettir. Toplumun bu kesimi, büyük bir oranda, yaz mevsiminde meyve ve sebze ile geçinir; kış mevsiminde ise pasürma tüketilir. Böyle bir hayat standardı, günlük 2 kuruşu güç bela geçer. Hıristiyanlar ise çoğunlukla daha iyi yaşarlar; fakat, ekonominin zor şartları, yiyecek konusunda gündemi belirler; arta kalan paralarını iyi giyime, takılara ve 'rakı'ya harcarlar.

Alt sınıfların giyecekleri çok basit kıyafetlerden oluşmaktadır. İç çamaşırları, mahalli üretim olan kaba ve ağartılmamış pamukludur. Manchester dokumaların çok zevksizce modelleri dışarıya ihraç için kullanılır; kış mevsiminde pamuklu jarmentler(dokumalar) kaba yünlü ceketler ve paltolar giyilir. Hıristiyanların çoğu, tüm sınıfların ve cinsiyetlerin başlık olarak kullandığı 'fes' dışında, Avrupai tarzda giyinirler.

Adetler ve Gelenekler: Halkın âdet ve geleneklerinde, farklı bir durum olarak dikkatimi çeken şey, Kayseri kent merkezinde Hıristiyan kadınlar sa٠ dece yüzlerini açıkta bırakarak, ya bağlanmış halde ya da çenenin altında, el yordamıyla, birlikte salınmış vaziyette, başlarının üzerinde bir şal giyiyorlar.

İhracat ve İthalat: Şehrin önde gelen Ermeni tüccarlarından biri tarafından derlenen ve son beş yılın ortalaması olarak, Kayseri Sancağı'nın ihracat ve ithalatının bir çizelgesi ekte verilmiştir. Bu dönemde ticaretin ya durgını kaldığını ya da kötüye gittiğini ve bugünlerde canlandığını gösteren hiçbir belirtinin gözükmediğini öğrendim.

İç Ticaret: Ev halkının ihtiyaçları olarak kullanılan deri, yorgan, kap kacak, çanak çömlek, çorap, eğer, yük hayvanı, koyun ve sığır gibi yiyecek ve giyecek mallarım İçeren liste aşağıya çıkarılmıştır :




Gümrük Tarifesi: Yoktu. Kayseri belediye meclisi belirli görevler karşılığında, aşağıda gösterildiği üzere, birtakım yükümlülükler koymuştur : Bunlar sığır kesimi için 2 kuruş. koyun ve keçi kesimi için 0.50 kuruş, pazarda at satımı vb. İçin2.5 kuruştur. Eşyalardan alman vergi, altı okkadan oluşan bir batman ağırlığındaki yükten, 3 kuruştur ; bu rakam bu yıl [1880] 1.115 Sterlin etmektedir. Kasabada gerekli yeni düzenlemeleri yapmak İçin çok uğraş vermek yerine, paranın bu şekilde toplanmasına müsaade edilir.

Bankalar: Hükümete ait bir Ziraat Bankası, on yıl önce faaliyete geçirildi. Kayseri merkez İlçede, her bir çift öküzden 15 kuruşluk bir vergi toplamak suretiyle sermaye artırımı yapıldı ; yıllık % I2'lik hükümet faiziyle, çiftçi sınıfa ödünç kredi vermek için toplanan sermaye 115.000 kuruşa yükseltildi. Belediye yönetimi ayni faiz oranıyla, bankaya yaklaşık 4.000 Sterlin kadar borç verdi. Bununla birlikte diğer köylüler de, verilen krediden yararlanabiliyorlardı. Yalnız bunun İçin tarlalarının ürününü veya gerekli bil' kısmını teminat göstermesi gerekiyordu. Banka, hâlâ, faaliyetlerini sürdürmektedir; fakat, hemen hemen nakit sıkıntısı içinde kıvrandığı için çok küçük işler yapmaktadır.

Tefecilik: Maalesef tefecilik, ödünç para vermek yoluyla bir miktar yapılır. Genellikle söylemek gerekirse, köylüler sıkıntılı zamanlarında çok az miktarlarda para gereksinimlerini karşılamak için toprağı ya da ürünlerini rehin yoluyla, % 15-25 gibi oldukça yüksek bir faiz karşılığı Hıristiyanlardan ya da diğerlerinden borç para alırlardı. Bir Hıristiyan'ın borçlanması halinde, konu mahkemeye getirildiğinde, bazen iki Müslüman'ın tanıklığı gerekirdi, Hıristiyan'ın tanıklığı yeterli değildi. Yasal faize ancak bu şekilde karar verilmektedir.

TARIM

Toprağın Yapısı: Genelde söylemek gerekirse toprak çok verimsizdir; kaya parçalarından ve tozdan başka bir bileşimi yoktur. Bazı yüksek tepelerde görünüşü karanlık olan yerler vardır; ama, topraktan daha çok balçığa benzemektedir. Ara sıra gök gürültülü sağanağın dışında, haziran-kasım ayları arasında hiç yağış görülmez. Temmuz ve ağustos aylarında gölgede 100 Fahrenhayt dereceye[1] ulaşan etkili sıcaklık sık sık toprağı parçalar; sadece suni sulama yöntemi ile yeşilliğin geliştirilmesi sonucu köylerin etrafındaki kıraç görüntü azalmaktadır. Yüksek tepelerden bakan bir göz, yeşil tepelerin uçsuz bucaksız dalgalı alanlarını karıştırmaksızın, hemen hemen her yönü seyredebilir. Erciyes Dağı, tek başına, ıssız ve ağaçsız sahnenin dayanılmaz sıkıcılığını hafifletir.

Ekilebilir Toprağın Oranı: Kayseri Sancağı üzerine yaptığım kaba bir çalışmaya göre, sancak, dört tarafıyla 2.925 millik bir alanı kapsamaktadır. Resmi kayıtlar ekilebilir alanları 2.991.177 dönüm olarak göstermektedir; fakat, bu sayının tüm ekilebilir alanları içerdiği hatırlanmalıdır. Çoğunlukla tahıl iki yılda yalnızca bir defa ekilir. Bu sayı, en azından, her yıl toplanı ekilebilir alanların 1/3 oranında azaldığı anlamına gelir. Şüphesiz bazı toprakların, ekilme koşuluyla, boş bırakılmalarına müsade edildi, ama, bu tür topraklar fazla değildi. Verilen toplam toprak oranına göre, kanımca, ekilen toprakların oranı l/4'tür.

Tabiat ve ürün Hasılatı: Tahıl olarak buğday, arpa, çavdar ve bir miktarda mısır ekilir. Ortalama ürün çeşitleri, verimsiz bir senede, l'e üçten l'e altıya: iyi bir mevsimde l'e altı ile l'e 10 oranında ürün verir. Mevsimin verimliliği ballarda ve yaz başlarında alacağı yağışa bağlıdır; suni sulama uygulanabilir her yerde yapılır.

Kayda değer oranda mahalli ihtiyaçlar İçin yeterli olan ve güzel görüntüsüne rağmen sulama tekniği ve toprak verimliliği açısından kısır olan sulu ve tatsız sebzeler Kayseri'nin çevre topraklarında ve köylerinde yetiştirilir. Bu sebzeler patates, lahana, yeşil marul, her çeşit soğan, salatalık, ıspanak, kırmızı pancar, maydanoz, kıvırcık salata, patlıcan, bamya, Fransız fasulyesi [barbunya], enli fasulye [Ayşe kadın], domates, turp, bezelye, bal kabağı, yerelması, keten tohumu, kenevir, havuç, şalgam, tere ve Hint Kirazı [Malta eriği olabilir mi ?]'ndan oluşmaktadır.

Çoğunlukla tatsız olan meyvelerin başlıcaları elma, kayısı, portakal, üzüm, karpuz ve kavun, armut, dut, erik, ayva, kiraz, badem ve cerizdir.

Yetiştirilen Hayvanlar: Ayni besin maddelerini tüketen inek, koyun ve keçi başlıcalarıdır. Bu hayvanlardan hemen hemen yenilemeyecek düzeyde, kalitesiz, tereyağı ve peynir elde edilir. Bunun yanında bal ve yumurta da üretilir.

BAYINDIRLIK İŞLERİ

Yollar: Kayseri Sancağında gerçek anlamda yol yoktur: sadece iz yolları vardır. Bataklık yerlerde bir kimse, bazen, deve kervanları İçin döşenmiş bir kaç yüz yardalık [1 yard: 0.9144 m.] taş yollarla karşılaşabilir; fakat, çoğunlukla bir bakıma ulaşımı kolaylaştırmak İçin hiçbir şey yapılmamıştır. Yaz mevsiminde arabalar Sivas, Yozgat ve Ankara istikametinde kuzeye doğru kendi yollarını-iz açmak suretiyle- yapabilirler; ama, tekerlekli ulaşım, sancağın dışındaki diğer yönlere yapılamaz.

Bölgenin güney yönünde başlıca çıkış noktası Mersin'e gider; küçük bir şans olarak düşünüldüğünde demir yolu projesinin hemen başlatılıyor olması Kayseri İçin önem taşımaktadır. Azami derecede önem taşıyan iyi bir yol bu istikamette yapılmak durumundadır. Son yedi aydır, konuyla ilgili olarak. Kayseri’de bir mühendis bulunmaktadır. Ayrıca son birkaç gün içinde emrinde bazı kişiler çalışmaktadır ve yol yapımı başlatılmıştır.

[Konuyla ilgili olarak] sistem, her bir kişinin yıllık dört gün süreyle, karşılıksız (angarya) çalışmasını gerektiren esasa dayanmaktadır. Enerjik ve faal bir şekilde çalışıldıktan sonra bir yıllık veya on sekiz aylık gibi bir sürede, yolun tamamlanmaması için bir sebep yoktur. Bununla birlikte hükümet, çalışacak adamları toplamada oldukça güçsüz kalmaktadır. Bu eğer pasif bir tepki değilse, oldukça sürekli bir ilgisizlik vardır. Yetkililer tarafından işin yürütülmesi için bir şey yapılmamaktadır. Bunun yanında yol yapımı için yeterli para mevcut değildir. Bedel yükümlülüğüne izin verilmektedir; ama, kuşkusuz harcanacak olan para bedele denk düşmemektedir. Belki kabul edilebilir, fakat, işe ücret ödemeksizin yaptırılmış olan ve vasıflı işçilik gerektiren yolun bazı bölümlerini görmek zordur. Ağır cezalar altında, belirli bir sürede, yolun ihaleye verilen bölümlerini tamamlamak mecburiyetinde olan müteahhitler hakkında, şimdi, yol yapımından kurtulmanın yollarını aradıkları konuşuluyor. Şüphesiz bu müteahhitler iş için kendi düzenlemelerini yapacaklardır. Hükümet onlara sadece kanunun müsade ettiği dört günlük süre veriyor. Müteahhitler para mukabilinde işi tercih ederlerse iş onlarındır. Konu hükümetin elinde dinlenmede olması nedeniyle, gördüğüm kadarıyla gerçek bir ilerleme yoktur. Bu yıl için yol yapımı oldukça yavaş ilerlemektedir. Bir şeyler yapmak için tam zamanıdır; ama, gelecek yıl sadece Kayseri Sancağı'nda değil, aynı zamanda baştan başa Niğde (Konya Vilayeti'ne bağlı) ve Adana Sancağı yolları ile ilgili yapılacak bazı olumlu gelişmeler için rapor göndereceğimi umuyorum. Kayseri Sancağı'nda zorluklar yoktur. Yol İncesu ve Karahisar boyunca uzanmaktadır. Niğde ve Adana'da konuyu ellerinde tutan yetkililerin dikkatini çekmek için, yolun diğer bölümlerini araştırma olanağı bulacağımı umuyorum.

Kanallar: İlgili kişilerin oluşturduğu gruplar tarafından yapılan ve tamir edilen, sulama amaçlı kullanılan küçük su kanallarının dışında başka kanal bulunmamaktadır. Yolda Kayseri Ovası'nı ve köylerini sulamak amacıyla Samantı ırmağından su getirilmesi ile ilgili sözler edilmektedir. Bunun kabaca maliyeti 20.000 ile 30.000 Sterlin arasındadır. Bir mühendis konu ile ilgili fizibilite raporu üzerinde çalışmaktadır. Bu uğraş mühendisi yol yapımından alıkoyacak ve ne para ne de çalışma şevki bırakmadığı için konu verimsiz olacaktır.

Köprüler: Ankara yolu üzerinde Kızılırmak üzerinden geçen, iyi bir şekilde tamir edilmiş, kabaca taşlarla döşenmiş sağlam bir taş köprü vardır. Köprü Boğazlıyan ve Yozgat istikametine giden yolda, Kızılırmak'ın dört saatlik mesafede daha yukarısında inşa edilmiştir. Oldukça sağlam inşa edilmiş bir diğer köprü ise hemen Kayseri'nin dışında aynı nehir üzerinde kurulmuştur. Üçüncü bir başka köprü de iyi durumda Palas[Gölova] üzerindedir. Samanu Irmağı üzerinde, hepsi ağaçtan yapılmış, üç adet köprü bulunmaktadır. Az ya da çok güvenli değildirler. Daha küçük ırmaklar ve dereler üzerinde, kötü bir vaziyette, çok sayıda köprüler bulunmaktadır.

Telgraf: Sancağın tek telgraf istasyonu Kayseri kent merkezindedir. Bu istasyonun iki çıkış kanalı vardır; biri Boğazlıyan ve Yozgat, diğeri Ürgüp, Nevşehir, Niğde ve Konya. Haberleşme sadece Türkçe yapılır; haber gönderme ve ulaştırma hizmetleri oldukça gayri tatminkâr ve yavaştır. Eğer Doğu Telgraf Şirketinin önerisi kabul edilse idi, şüphe yok ki iyi bir yöneticilik altında halk telgrafın faydalanın kısa sürede takdir edecekti ve sonuçta kendi kendine yararlanacaktı. Durum böyle olduğu için, hükümetin resmi haberleşmesi dışında telgraf çok az kullanılmaktadır. Kayseri telgraf için oldukça uygun bir beldedir. Bununla birlikte telgraf pusulalarındaki bilgiler hiç de anlaşılır değildir. Telgraf hatlarının bakımı, aletler ve pillerden meydana gelen karmaşık elektrik sistemi işleri geciktirmekten başka bir işe yaramaz. Kâtiplerin tembelliği, büroda çalışanların ihmalciliği, gecikmelerin meydana gelmesinde yeterli etkenlerdir ve bu yönleriyle büro ihtiyaca cevap verememektedir; pratikte hemen hemen faydasızdır.

Posta: İstanbul istikametinde, karşılıklı olarak, düzenli bir posta hizmeti yapılır. İstanbul'dan bir hafta önceden gönderilmiş olan mektuplar, Pazartesi günü ilgili adreslere dağıtılır. Gidecek mektuplar Çarşamba günleri öğleden sonra gönderilir; İncesu, Nevşehir ve Ankara yoluyla doğruca İstanbul'a ulaşır. Hizmet çok düzenli şekilde yapılır. Mektuplar kuzey yönünde Sivas'a, güneyde ise Adana ve diğer yerlere gönderilir. Bu yönlerde mektupları gönderirken riski göze almak gerekir; çünkü genellikle transit ticaret yapan seyyahlara emanet edilir.

Genel Durum

Toprak Sistemi: Kayseri Sancağı'nda ekili toprağın çoğu, köken olarak devletten alınmış ve açık bir şekilde bireylerin özel mülkiyetinde olan "mülk" topraklardır. Mülk topraklar satın alınmaksızın ve geçerli bir nedeni olmadan arka arkaya üç yıldan fazla toprağın ekili bırakılmasına izin verilmez; olmadığı takdirde toprak tekrar devlete dönerdi; fakat bunda zorlama olmazdı. Bundan başka kullanılan toprağın yaklaşık 1/4'ü "mevkufı" ya da "vakıf toprak olarak isimlendirilir. Vakıf topraklar ya devlet tarafından tahsis edilmiştir, ya da özel kişiler tarafından kilisenin kullanması için vasiyet edilmiştir, veya devlet tarafından özel kişilere farklı hizmetler için tahsis edilmiştir.

Vergilendirme:

  1. Öşür, ya da topraktan elde edilen ürünün 1/10'i. Bu vergi genellikle köylüler tarafından açık artırma ile satışa çıkarılır, ya da köylülerin bir araya gelmesi ile en yüksek teklifi verene satılır. Mültezimlerin [öşürü toplama işini satın alanların] ya da temsilcilerinin entrikaları ve zorlamaları, açıklamaya gerek görülmeyecek kadar iyi biliniyor. Kayseri merkez ilçede mültezimler, yıllık olarak toplanan yeni bir sistem koyuyorlardı. Toprak son beş yıla ait ortalama bir hesapla , gelir durumuna göre sınıflandırılan birinci, ikinci ve üçüncü derece; çok iyi, orta, çok kötü olarak tasnif ediliyordu. Buna göre herkes kesinlikle ne kadar vergi ödeyeceğini bilmeli ve ürünce toplamada artırım olmamalı. Kesinlikle şüphe yoktur ki, çok yönlü bir fırsattır ve genellikle buna uyum sağlanmalıdır. Çiftçiler konuyu derhal anlamaya başladılar ki, daha iyi koşullarda tarım yapmak için yapılan düzenleme onların lehinedir. Mevsim boyunca yalnızca mütevazi bir tek üretim yapılmasına rağmen, rating oranı, o nedenle, yüksek gözükmektedir. Çiftçiler yeni sistemi takdir ediyorlar; merkez kaza dışında birçok yerlerde halk açıkça hâlâ mültezimleri beklerken; merkez kazada yaklaşık bir ay içinde hububat verme sorunu çözümlendi. Halkın tepkisi çok çarpıcı idi ve yeni sistemin yayılması konusunda daha yoksul sınıflar arasında genel bir istek vardı.

    Toprak sahipleri kendi topraklarında işçi çalıştırdıkları takdirde bazı sorunları olacaktır; gelecekte toprak sahipleri vergiden sorumlu tutulacaklar­dır; çiftçiler kimin ödeyeceğini ve ne ödeyeceğini bilmemektedirler; İnanıyorum ki toprak sahipleri, yeni sistemden çok az çıkarı olacak olan çalı­şanları ile aralarındaki sorunları düzenleme zorunluluğunu duyacaklardır. Bu durum ağalar ve beyler tarafından büyük bir tepki alacaktır, fakat bu do­ğal bir durumdur; onlar şimdi kendi zorbalıkları ve mültezimlerin yardı­mıyla, kendi sorumluluklarından sakınmak veya kaçınmak yerine kendi pay­larına düşen vergiyi ödemek zorunluluğunu duyacaklar ve kendi kendileri­nin mültezimi (tidıe-buyers) olacaklardır. Onlar, doğal olarak, bütün güçle­riyle çıkar yollarından kendilerini yoksun bırakacak yeni sistemin kabulünü bütün güçleriyle önlemeye çalışacaklardır. Onların etkilerinin kalıcılığı görünsün ya da görünmesin, en azından, belki, çok ihtiyaç duyulan genel uygulamanın gecikmesini etkileyecekti.

  2. Emlak Vergisi(Ev ve toprak vergisi): Böyle bir mülkün değerinin 1000 lira üzerinden , vergi oranı, % 4 kuruştur. Tüm evler ve dükkânlar 20 000 kuruş üzerinde bir olanı kapsarsa vergi ikiye katlanır.

  3. Gelir Vergisi: % 3'tür.

  4. Askeri Muafiyet Vergi.si (Military Exemption Tax): Hei’ bir Hıristiyan erkek nüfus başına, vergi oranı % 27 olarak hesaplanır. Tüm vergiler köylerde Hıristiyan kocabaşlarının elinde veya karargahlarında toplamır. Konuyla ilgili zaman zaman, inanıyorum ki, papaz ve rahipleri, şaşırmış vaziyetteki halkı ve sakatları etkilemek İçin, çeşidi Padişah fermanları ve iradeleri yayınlanır. Ayrıca, 15 ile 60 yaş arasında kalanların dışındakiler vergiden muaf tutulur. Fakat genel bir şart vardı, o da önceden kaldırılmış halka nefes aldıran emirlerin merkezi hâzineye olumsuz etkisi olmaması gerekir. Vergi, toplam Hıristiyan erkeklerin kişi başına %27 kuruş ödemesi şeklinde hesaplanır ve bu meblâğı Hıristiyan acentalar toplamak zorundadır. Bundan kimileri rahatsizlik duyabilir veya yıllarca ortalıkta görünmezler, fakat, ölümünün kanıtlanmaması halinde[gaib kişi] vergi verenlerin toplam oranı İçinde gösterilir. Bil'ilel’i 27 kuruşu bulmak zorımdadıi'. Hnistiyanlar isterlerse bildirilen meblâğı toplamada özgürdürler, ki onlar, kendi muafiyetlerini kendileri düzenleyebilirler, ama ezel yasal düzenleme yapılmaksızın bu mümkün değildir.

    Orduda hizmet İçin , bir şekilde karar alınmamış Türkler, muafiyet bedeli olarak 50 Sterlin ücret ödeyebilirler veya temin edebilirlerse onun yerine geçecek daha az bir miktarı öderler.

    Ağnam(koyun ve keçiden alman vergi):Hayvan başına 3 kuruş hesap- lanmıştır ve bu yıl 513.624 kuruş vergi toplanmıştır.

  5. Şarap ve alkollü içkiden 1/10 oranında vergi alınır.

  6. Ketre: Sakız (veya yapıştırıcı) çıkarılan bitki ile sarı meyvelerden de öşür üzerinden vergi alınır. Yetiştirilen sai'1 meyve bu yıl 141.000 kuruşluk bir gelir getirmiştir.

İltizama verilmeyen vergiler, ihtiyarlar Meclisi tarafından görevlendirilen kişilerce toplanır. Ve onun aracılığıyla paraya İhtiyaç duyulduğunda, zaman buldukça gönderilen vergi toplayanlara veya zaptiyelere geçer. Onlar vergiyi kervanlarla sancak merkezine ulaştırırlar. Bu yıl (1880) vergi toplamak amacıyla, 14 yardımcı ile birlikte, bir Baş Muhassıl(tax Collector) atandı. Bunların ücretleri toplanan vergiden ödenmektedir. Vergi toplayanların, görevlerini muhafızsız olarak yaptıkları tahmin edilmektedir. Buna rağmen sistemin başarılı olmadığını işittiğime göre kazaların dışında bu göre١in tekrar zaptiyelere [jandarma] verileceği sezilmektedir.

Kamu Güvenliği İle İlgili Düzenlemeler: Kasabalarda ve daha büyük köylerde zaptiye kuvvetleri bulunmaktadır; sancaklarda ise bir veya iki karakol hizmet vermektedir ki, bazılarında ehil olmayan kişiler göre١’ yapmaktadır. Oysa ki halk, çoğunlukla hayatını yollarda geçirmek durumunda ve kervanlarla seyahat ederek ve silah taşıyarak güvenliğini sağlamaktadır. Genellikle bir soygun veya adanı öldürme vuku bulduğunda, bir grup zaptiye yahut yaklaşık 100 dolaylarında bir avuç süvari, sözde asayişi sağlamak için, olay yerinde düzeni sağlamak için gönderilir. Bütünüyle, sancak havalisinde şaşılacak derecede çok az eşkıyalık meydana gelir. Gerçek bir vakıadır ki sancakta Çerkezler yoktur. Soyguncular için çekici olan çok önemsiz geliş gidişler olmaktadır. Kayseri havalisinde organize eşkıyalık bulunmamaktadır. Aksaraylı veya Aziziydi Çerkezlerin, bir iki at çalarak, soyguna başladıkları sanılmaktadır; fakat, onların delice cesareti bile, ganimet eyilimlerini organize bir saldırıya dönüştürmez.

Emniyet Güçleri: Polis kuvveti aşağıdaki gibi dağıtılmıştır :

Kayseri şehri 1 binbaşı, 2 yüzbaşı, 2 teğmen, 2 asteğmen, 7 çavuş, 13 onbaşı, 33 piyade, 26 süvari olmak üzere toplam 86 kişi. Kayseri köyleri ise 9 piyade ve 16 süvari olmak üzere toplam 25 kişi. İncesu Kazası: 3 piyade ve 11 süvari, toplam 14. Tüm personelin toplamı 1434'tür. Bölgenin bu durumu gözönünde bulundurulduğunda, bu sayı, az sayıda süvari birliğiyle beraber kamu güvenliğini sağlamak için oldukça yeterlidir.

Görevlilerin ücretleri: Aylık olarak binbaşı 800 kuruş, yüzbaşı 400 kuruş, teğmen 300 kuruş, asteğmen 150 kuruş, çavuş 120 kuruş, onbaşı 110 kuruş, özel atlı süvari eri 100 kuruş almaktadırlar. Süvari birliklerinde görevli teğmen 250 kuruş, asteğmen 150 kuruş, çavuş 100 kuruş, onbaşı 90 kuruş, özel atlı süvari 80 kuruş. Bu görevlilere ya çok kötü olan ١ e kısa sürede perişan bir hale gelen ya da düzenli olarak çok zor temin edilen elbise ve postal verilir. Adamların görüntüsü en onur kırıcı bir vaziyettedir ve onlar, sıklıkla, kendi elbiselerini kendileri temin ederler. Bunun yanında, güvenlik görevlilerine, hayvan yemi ve tayın bedeli olarak para verilmektedir.

Süvariler vergi toplamak, şahitleri getirmek, resmi mektupları dağıtmak gibi görevlerin yanında, resmi ve genel muhafızlık görevlerini de yerine getirirler. Piyadeler, başlıca, resmi ulak göresi yaparlar, kahve getirirler, tütün sararlar vb. Resmi binalarda ve hapishanelerde nöbet tuttukları gibi, tanıklan getirirler, gece sokaklarda devriye gezerler. Bunların maaşları iki ayda bir ödenir.

Adli Yönetim

Bu yılın başlarından itibaren, adli mahkemelerin bütünüyle yeniden inşası Ankara vilayeti'neyeni atanmış olan müfettiş tarafından yürürlüğe konuldu.

Bu mahkemeler:

  1. Bidayet(Asli Hukuk) Mahkemesi
  2. Ceza Mahkemesi
  3. Ticaret Mahkemesi'dir.

1) Bidayet Hukuk Mahkemesi: Başkanı, kendisine dört üyenin yardım ettiği, hakimdir. Bu dört üyenin ikisi Müslüman diğer ikisi de Hıristiyan’dır. Bidayet mahkemesi çeşitli bölümlere ayrılmıştır. Bunlardan biri, yalnızca Müslümanların meseleleriyle ilgili dini davalara bakar, şayet davacı isterse, dava, hakim tarafından tek başına yürütülür, gerekirse müftü hakime yardımcı olur; bu durum Kur'an ve şeriate göre düzenlenir. Davalar sadece Hıristiyanlarla ilgili ise, ya da bir Hıristiyan'la bir Müslüman arasında ise veya sadece Müslümanlar arasında olduğunda, ilgililer istediklerinde mahkemede hakim ve üyelerin huzuruna çıkarılırlar. Bu durumda mahkeme heyeti, iç hukuka ve Mecelle'ye göre karar verir. Mecelle Kur'an'dan çıkarılmıştır; bu işe uzun bir süre önce başlanmış ve halen iktibasa devam edilmektedir. Kur'an'ın ihtilaflarını ve uyuşmazlıklarını uzlaştırmak için yapılan bir teşebbüstür. İnanıyorum ki, bu düzenleme halihazırdaki medeni kanunla çatışmamak için yapılmıştır ve Kur'an'ın, topluma uygulanabilir ve kabul edilebilirlik bağlamında bir sunuluşudur. Fakat, Türkler kişi hakları konusundaki isteksizliklerini unutmuş değillerdir. O nedenle, Bidayet Hukuku'ndaki bu boyutun bütünüyle kaldırılmasını, mestolmuş bir vaziyette, selamlayabilirler.

Mahkemede yargılama usulleri açık olarak yapılır ve kararlara, genellikle, müzakere yoluyla varılır; fakat, hâkim çoğunluğun görüşünün aksine bir karar verme gücüne sahiptir.

Ceza Mahkemesi (Criminal Court): ikinci başkan İstanbul'dan tayin edilir ve kendisine yardım eden, ikisi Müslüman ikisi Hıristiyan olmak üzere dört yardımcı üyesi vardır. Mahkemenin tüm yargılamaları halka açıktır. Yargılama ya tanıkların çağrılmasıyla ya da, üyelerden birinin huzurunda, bir katip tarafından yazılı delillerin okunmasıyla yapılır. Veya her iki şekilde de uygulanabilir. Sonuçta karar mahkemenin gerekli görebileceği bütün delilerle birlikte, sonucu açıklayacak olan hâkime sunulur.

Ticaret Mahkemesi (Commercial Court ): Başkanı Hıristiyan kökenli Osmanlı vatandaşı, yardımcıları ise üçü Hıristiyan üçü de Müslüman olmak üzere alü yardımcısı bulunmaktadır. Bu mahkemenin dava işlemleri de ceza mahkemesindekilere benzer; fakat, karar üyelere danışılmadan başkan tarafından açıklanır. Öncelikle yazılan karar yazılı olarak hakime sunulur. Kararın uygulanması ise mutasarrıfın yetki alanına girmekte idi. Ticari mahkemenin dört üyesi, iki yıllık bir süre için, Kayseri tüccarları tarafından seçilirdi. Bu üyeler ikinci kez de seçilebilirlerdi, fakat, arka arkaya dört yıldan daha fazla hizmet yapamazlardı. Başkan ve diğer iki üye İstanbul'dan atanırdı.

Ceza mahkemesinin üyeleri müfettiş, mutasarrıf, hâkim ve savcı tarafından seçilirdi.

Asli hukuk mahkemesinin üyeleri halk tarafından seçilirdi. İl İdare Meclisi on iki kişilik isim tespiti yapar ; seçilenlerin listesi Kayseri merkez ilçeye bağlı köylerin ihtiyar meclislerine gönderilirdi. Onlar da on iki kişilik listeden sekizinin isimlerini belirlerlerdi. Bu listeler kent merkezine döndükten sonra, en çok oyu alan sekiz üyenin isimlerini ihtiva eden yeni bir belge düzenlenirdi. Bu isimler de, taşradaki kazaların ihtiyar meclislerine sunulurdu. Daha sonra ilçe idare meclislerinden en çok oyu alan sekiz isim valiye sunulur, vali de bunlardan dördünü mahkeme üyesi olarak atardı. Eğer Kayseri merkez ilçede ihtiyarlar meclisi, oybirliğiyle, göreve layık birini belir- lese dahi, taşra ilçelerindeki üyeler onu seçmezdi ve o kişinin ismi valiye gönderilmezdi. Bu durum, belki de, taşra kazalarının lehinde çoğunluğun sesini duyurması için önemli bir kolaylık idi.

Bu dönemde mahkemeler yeniden yapılandırılrken, bir Rum müdde-i umum-yani bir tür savcı (public prosecutor)-tayin edildi. Ceza davalarında kanunun uygulanması ile ilgili kararların ayrıntılarında, hâkim tarafından kendisiyle bilgi alışverişinde bulunulurdu.

Ceza mahkemesinin ikinci başkanının tayini yaklaşık bir yıl önce ertelendi, yerine bir başka üye de atanmadı. Halihazırdaki hâkim hem bidayet mahkemesine hem de ceza mahkemelerine başkanlık etti. Bu nedenle, sonuç olarak, işlerin çoğu sürüncemede kalıyordu. İnancıma göre hâkim akıllı bir adamdır, fakat, onun iki yıllık nefesi gelecek yıla kadar ancak dayanır; bu da onun enerjisini etkiler.

Adli idarede, daha büyük güven verici belirtilerin inşası için konuştum, ama, bunu teyit edecek bir uygulamayı göremedim. Halbuki, düzenleme işin kıymeti gereği yapılmalıydı. Kişisel olarak buna inanmak için bir neden göremiyorum.

Bundan başka kişisel özgürlük konusunda varolan sınırlamayla birlikte hapisanede hizmetler sürüyor, ama, güvenli değil. Hapisaneyi ziyaretim esnasında, bana verilen bilgiye göre, içeride, hepsi de Türk olan 150 kadar adi suçlu kalmakta idi. Bu adamlar istedikleri şeyi yapabiliyorlardı; uyuyorlar, sigara içiyorlar, dedikodu yapıyorlar, pipo [ağızlık mı?] satın alıyorlar, başlık örüyorlar vb. Birkaç kişi ise zincire ١٦ırulmuş idi. Kapıda ise, yan uyur halde bir jandarma nöbet tutuyordu.

İtibari olarak Hıristiyan tanıklar bütün mahkemelerde kabul edilir; fakat ön yargı nedeniyle onlar, 'şahit' yerine 'muhbir' olarak adlandırılırlar.

Yemin etme dini cemaat başkanları, ya da temsilcileri marifetiyle yapurı- hr. Bu işi uygulamak için, kimi zaman, tanıkla birlikte bir jandarma eri sevk edilmesi sıkça görülür.

Mali Yönetim: Bu dairenin başkanı, doğrudan Ankara'daki defterdara bağlı olan muhasebecidir. Mali konularla ilgili ayrıntılarda ketum birisidir. Böyle olmasına karşın Kayseri Sancağı’nın gelirlerinin aşağıda doğru tahmini gösterimi sağlanmıştır:




Sağlık: Kanalizasyon düzeneğindeki altyapı eksikliği ve ortalama su teminindeki güçlüklere, ayrıca çöplük birikintilerine rağmen Kayseri Şehri çok sağlıklıdır. Yaz mevsiminde, özellikle temmuz ve ağustos aylarında, sıcaklar çok etkilidir; bu nedenle kent sakinlerinin büyük bir çoğunluğu dağlık bölgelerdeki kendilerine ait olan bağlara göçmektedir. Şüphesiz bu, salgın hastalıklara karşı bir bağışıklık kazandırıyor.

Kış mevsiminde ise, aralık ayının ortalarından şubatın sonlarına kadar Kayseri'de çok karlı soğuk bir mevsim yaşanır. Diğer me٦,simler hoş bir iklime sahiptir.

Kayseri'nin köyleri de sağlıklı bir ortam içindedir. Düzlüklerde, bataklıklara yakın yerlerde kurulan köylerden bazılarında sıtma hastalığı yaygındır. Fakat, sadece bu hastalığın teskin eden şekli görülür. Bir veya iki köy ise sıtma hastalığı ile tanınır.

Yerel olarak göz hastalıkları da vardır. Son yıllarda iz bırakan ,şark çıbanı' (Aintab button) görülmekte ve giderek yayılmaktadır. Mesanede çok çeşitli hastalıkların bulunduğu hastalıklara da rastlanır. Bir doktor bana, son birkaç yılda altmış kişiyi teda١٦ ettiğini söyledi. Bunlardan sadece birisi ölmüştür. Bu bana göre Cumgrano' olarak kabul edilmelidir. Köpek ısırması sonucu ortaya çıkan kuduz hastalığı gibi, güneş çarpması da bilinmemektedir. Çiçek hastalığı ise hemen hemen tüm dünyada çocukluk çağında ortaya çıkar[5]; fakat, ender olarak öldürücüdür. Çiçek aşısına Müslümanlar tarafından önem verilir. İshal yabancıları çabucak etkiler gibi görülür ve ishalde ayakta kalmak zordur. Bu yıl genellikle yaygın olarak görülmüştür.

İaşe Tüketimi: Buğday ve arpa gibi ürünlerin miktarı yıl içindekine göre değişiklik gösterir. Gelecek hasaun sonuna kadar elde yeterli oranda ürünün bulunmasına dikkat edilir. Bunun yanında Kayseri Sancak merkezinden mısır da ihraç edilir. İşittiğime göre, kent merkezinin tüketimi için yeterli mısır yetiştirilmez, çoğu Yozgat'tan karşılanır ve ihtiyaç fazlası ise ihraç edilir.

1878'te hazırlanan hayvan sayısını gösteren resmi bir raporda şu kayıtlar bulunmaktadır: At: 4130; katır: 6618; merkep : 5550; inek : 8674; öküz : 6161; deve : 152

Yöredeki merkep sayısı oranının çok daha yüksek olduğunu söyleyebilirim; en az 15.000.

Yakacak kimi zaman az bulunur. Çoğu kez odun yaklaşık 18 saatlik yerlerden getirilir. Hayvan katarları dışında, tekerlekli taşıma aracı yoktur.

Özet

Böyle bir kısa durum tespitinden sonra Anadolu'nun genel durumu konusunda kimi özetleri sunmada haklı olup olmadığımı bilmiyorum. Bu zamana kadar olan hükümet sistemi çok iyi bir şekilde açıklandı. Olabildiğince tekrardan kaçınılması dışında, bu konuda söylenebilecek her şey söylendi. Bununla birlikte haber toplamayla oluşan bilgilerden çok, kaydettiğim ilk izlenimlerimle ilgili birkaç konuyu sunmaya çalışacağım : Ülke ile ilgili en gerçekçi ders çürüme görüntüleridir. Çürüme ilerleme ve ıslahatları bütünüyle boğmakta, aynı zamanda tarafsız hukuk yönetimini de engellemektedir. Çürüme çeşmesi İstanbul'da başlıyor, damla damla taşra vilayetlerine yayılıyor. Çürüme ve entrika ortamında nasıl ekmek ve besin sağlanabilir. Görevliler, karşı karşıya bıraktıkları dayanılmaz isteklerine meylettirmenin dışında, nasıl başarılı olabilirler. Hatta, böyle bir yönlendirmeye rağmen, farzedelim ki gerçekten aydın nitelikli - çalışkan, dürüst birkaç kişinin bulunabileceğine inanıyorum - kişiler bulundu. Çepeçe١Te kuşatılmış olacaklarından dolayı iyi işler yapmak için güçsüz olacaklardır. O kişiler, beyler-ağalar ve halk meclislerinde bütün gücü ellerinde bulunduran, tüm ilerleme ve yenileşmeleri önleyen, mahalli kodamanlarla çalışmak durumunda kalacaklardır. Çünkü, hepsi de kendi çıkar ve belki, hâkimiyetlerini sürdürme eğilimi içine gireceklerdir.

Yeni atanan bir görevli için, açık olan üç yol vardır: Kaderini beylere bağlayabilir ve alışılagelen çıkarlarının semeresini toplayabilir. Böylece ortamın aynen kalmasına veya daha da kötüleşmesine hizmet eder. Eğer kayda değer bir gelire sahipse, kendisini olayların dışında tutabilir ve kendisine, her taraftaki yanlışları gören ve olayları önlemek için daha güçsüz olarak çöken bir resmi durumda rütbe kaybettirmez. Veya yerinde oturup şöyle söylenebilir: Bütün mahalli güçlerin kendi üzerine gelmesine sebep olan 'bu durumda böyle gidemez.' Sonuçta kesinlikle, kısa bir süre içinde kendisi ya kovulacak ya da görevden alınacaktır. Ben henüz bu sonuncu gruba giren birine rastlamadım. Memurların çoğu kendi memuriyetlerinin ceremesini, bir şekilde, ödemektedir; bu memurlar nüfuzlu kişilere karşı direnme eğilimindeler. Onların istekleri dışındaki şeyleri yapabilmektedirler. Bazıları üzerinde uzun uzun düşünerek onların bindikleri dalı keseceklerdir. Bunların hepsi, korkarım, Avrupa'da çok iyi bilinir; fakat, kanaatımca bütünüyle bu olumsuz kişiler açıkça görülmelidir. Bu mahalli zorbalarla iletişim kurmanın kestirme yolu yokmuş gibi görünüyor. Çeşmenin aniden arıtılması da mümkün değildir; fakat, tedrici olarak ve hissettirilmez bir şekilde dışarıdan sürekli baskı yaparak, bu kişilerin etki alanları daraltılabilir. Ülke, halihazırda, bu kişilerin etkisi altında inleyen köleliğin zararlı etkilerinden sonunda kurtarılabilir. Şimdiden onların güçlerinin azaldığına inanıyorum. Öşür yerine, sabit mali vergilendirme sisteminin başlangıcı, ülkeyi mültezimlerden kurtaracak yönetici sınıfın gücünü yanlış bir şekilde temsil eden toplumun bu başbelaları, muti ve eğitimsiz insanların kontrolleri sayesinde güçlerini artırmaktadırlar. Diyebiliriz ki, bu sistemin genel gidişatı onların nüfuzunu yerle bir edecektir. Hatta bugün bir ilçeyi de içine alan bu yörede tüm güçlerini kullanarak beyler teyakkuz halindedirler. Ve halkı bu yeni sisteme karşı kışkırtmaktadırlar. Toplu şekilde bastırılmazlarsa gelişmeleri ve genel gidişatı erteleme nisbetinde teşebbüse geçeceklerdir. Fakat inanıyorum ki etkisiz kalacaklardır. Meclis kararlarıyla Avrupalı müfettişler onlara daha büyük bir darbe ١٦ırabilirlerdi. Bir kere insanların anlayışlarını değiştirmek bir yana, toprakta adalet sağlanması bir inanç olarak kimi zaman gelişmeyi teşvik eder ve köylülerin efendilerine kul nisbetinde itaat etmeleri ve yaltaklanarak çevresinde dönmelerini durdurur; ayrıca, zincirlerini aşama aşama kırarlardı.

Diğer bir konu ise eğitimdir. Türkler arasındaki bütün bu çürümeler, onların fanatizmi ve Hıristiyanların yalancı ve dedikoducu huyları, bana göre, büyük oranda cehaletlerine atfedilebilir. Hıristiyanlar, Amerikan ve diğer misyonerlerin gayretlerine rağmen, eğitimin önemini çok az kavramaktayken, Kur'an'ın sınırlı bilgisini hariç tutarsak, Müslümanların ileri derecede karanlık içerisinde olduğu söylenebilir. Eğitimsel ihtiyaçlar için hükümetin vaatte bulunmuş olmasıyla şimdi bir fırsat olarak madem ki bu iş tamamlanıyor, öyle ise eğitim sağlam temeller üzerinde seyredecektir. Zayıfça da olsa genel laik eğitim, gereken ve oldukça uygulanabilir olan eğitimin bütün kuramlarını bir çatı altında eşit olarak topladı. Fakat eğitim olanağının bu yararlı sonuçları eğitimin yaşama geçirilmesiyle zaman içerisinde terk edilmelidir.

Ermeni ve Rumların dini önderlerinin ellerindeki bu örtülü güç, Ingiltere'de hukuk mahkemelerinin malzemeleri olan bu yerleşik unsurların yarışı, bana, üzerinde durulması gereken bir konu gibi geliyor. Kastettiğim toplumsal ve ahlaki suçlar; örneğin iki evlilik, zina, nişan bozma, boşanma vb. üzerinde durulması gereken başlıca konular olmaktadır. Tüm bu konuları adli yargının önüne getirmenin zamanı gelmiş olsun ya da olmasın, ben kendimi bu konularla ilgili bir görüş bildirmeye yetkili görmüyorum. Fakat bugünkü düzenlemenin etkisi, başka bir yolla hukuku aramak için onlara öğretim yoluyla kiliseye mutlak itaatlerinin soğutulması mümkündür. Bu iki kilisede suistimal ve yolsuzluklara eğilim had safhadadır.

Değinmeye çalıştığım diğer bir konu da kamu işleriyle ilgilidir. Bu da bir hükümet bağışı vaadiyle büyük bir saik kabul edilmelidir. Bölge ve çevrenin gelişmesi, iyi yolların yapılması ile büyük oranda desteklenebilir. Bu bölgeye gelişme için umut verici olan demiryolunun ulaşma zamanının geldiğini henüz düşünemiyorum. Sağlam köprülerin, kanalların ve geçitlerin inşaasını gerektiren, bugün için, tekerlekli taşımacılıkla ilgili zor olan altyapıyı gerçekleştirmek mümkün görünmemektedir. Hatta yeterli kalifiye elemanı bile yoktur. Şimdiye kadar tamamlanması gereken işler dışında yapılmakta olan her- şey para gereksinimi nedeniyle engellendi. Bitmemiş durumda ve genellikle terk edilmiş olan, aslında gereksiz gördüğüm, ham toprak üzerinde birkaç millik kaplama yolun inşa edilmesi örneğinde olduğu gibi. Şimdi, eldeki parayla, yolun çoğu yapılmalıydı; fakat yapılan işlerden sonuç alınacağı konusunda beslediğim ümit çok azdır. Ulaşımın altyapı ilerlemesi için istekli olmadığını düşünüyorum. Belki de ilk planda paranın kamu binalarının, okulların, hapishanelerin, resmi büroların inşasına tahsis edilmesi daha avantajlı görülmektedir.

Polis örgütünün yeniden yapılanması için acil bir reforma ihtiyaç vardır. Kanımca başlıca suçlardan olan yankesicilik ve at hırsızlığı yapmak en akıllıca bir iş olmalıdır[!].








* Internationalfournal of Turkish Studies ( Autumn 1980, Vol.1, No.2)'de İngilizce yayınlanmıştır.

Dipnotlar

  1. Erciyes'in yüksekliği 3916 m'dir. (Ç.N)
  2. mil 1609.34 m.(Ç.N)
  3. Bir yüzyıl sonra aynı yöntem, aynı yerlerde hala geçerli olmaktadır. (Ç.N)
  4. * Kadı n ve erkek hizmetçilerin yiyecek ve giyecelderi işveren tarafı ndan sağlanır -----
  5. Osmanlı Orta Anadolu bölgesi tamamen dağlık ve yüksek düzlüklerden oluşmuştur. Bölge yazları 40°C (104°F)'ye varan sıcaklıklara ve kışlarda -250'ye varan soğuklara sahne olmaktadır. Bkziustin Mc Carty, Muslinıs and Minarities The Population of Ottoınan Ana tolia and the End of the Empire, New York, 1983, P.21(Türkiye'nin Yıllık İstatistiği, 1973, ss.14- 18'den) Kemal Karpat, Ottoınaıı Popıllation. Denıographic and Social Charasteristics, Madison, 1985, (Ç.N.).
  6. Çiçek hastalığı ile ilgili Lady Montaqu'ınin Türkiye Mektupları 1717-18'de yapılan yorumda "... bizde [İ ngiltere'de] pek çok yaygın ve çok zalimane olan çiçek hastalığını burada [Türkiye'de] keşfettiMeri bir aşı ile önliiyorlar(...) Aşılanma için en uygun zaman sıcakların sonu, sonbahann başlangıcı (...) Ceviz kabuğu içine doldurulmuş çiçek hastalığı aşısmı hangi damardan açılmasını isterlerse, o damarı büyük bir iğne ile açtıktan ve iğnenin ucu kadar aşıyı buraya koyduktan sonra yarayı bağlıyor ve üzerine bir ceviz kabuğu yapışunyorlar. Bütün bu ameliye sonunda en küçük bir acı hissedilmiyor. Aynı şeyi dört beş damara dahi yapıyorlar....", a.g.e. ss.66-67(Ç.N).
  7. Kayseri ve çevresinin, günümüzde, genel bir değerlendirmesi ve yer adları ndaki değişiklikler için bkz. Genel Nüfus Sayım,: 38 KA1SERi, Başbakanlı k Devlet istatistik Enstitüsü. Ankara, 1983, Kayseri'de İlk Nüfus Sayı m' için bkz., Hüseyin Cömert. Kayseri'de ilk Nüfus Sayım,. Kayseri Ticaret Odası Yayını, ss.218-253
  8. Bugün köy tüzel kişiliğini korumakla birlikte, yerleşik nüfus bulunmarnaktadir.(Ç.N)
  9. Nahiye
  10. ilçe
  11. ilçe
  12. Nahiye
  13. Osmanlı İstatistiklerine göre, nüfus oranları biraz daha farklıdır.
  14. 870% yıllara göre 40.000.000 Sterlin= 1.000.000.000 Frank olmaktadır. Bu lıesaba göre 1 Osmanlı Lirası= 22.72 Frank ve 1 Sterliıı ise= 25 Frank karşılıgındadır. Yani 1.10 Osmanlı Lirası= 1 Sterlin olmaktadır. Oraıılarla ilgili genel bir karşılaştırma için bkz. S.Yarasimos, Azgelismislik Sürecinde Türkiye 2, Istanbul, 1987, s.214. Ayrıca, bkz. Şevket Pamuk, 19. Yüzyılda Osmanlı Dış Ticareti, (Cilt l), Başbakanlık Devlet Istatistik Enstitüsü Yayını, Ankara, 1995. 1844- 1914 yılları arasında 1 Sterlin=1.10 Osmanlı Lirası idi. Bkz. 5.13-25. (Ç.N.)

Şekil ve Tablolar