Formation of the Modern State: The Ottoman Empire sixteenth to eighteenth centuries, yay. State University of New York Press, Albany, New York 1991, XII+155 sahife.
Tanıtımı yapılan bu esere onsoz yazan Suraiyet Faroqhi bir makalesinde ("In Search of Ottoman History", The Journal of Peasan، Studies, 18/34, April/July 1991. London, s. 211) "Modern uslup" ve "Cumhuriyet tipi" diye adlandırdığı 1920'lerin Osmanlı tarihçiliğinden bu yana Türkiye'de ki OsmanlI tarih aralatmalarının Avrupa tarih yazıcılığının iddialanna cevap bulma açısından bir takipçisi olduğunu ve dolayısıyla kendine model seçtiğini iddia etmektedir. Fuat Köprülü ile ba5,ıyan bu akımın 0. L. Barkan ve diğer bazı tarihçiler ile devam ettiği kanısındadır. Bu yaklaşımın ödünleri büyük olmuştur. Rifatat 'Ali Aboıı-El-Haj İşte bu ödünleri eserinde düe getirmektedir.
Osmanlı tarih araştırmacılığı eleştiriye dayalı değerlendirmelerinden hemen hemen yok- sun olduğundan sadece bazı modifikasyonlara açık fakat ciddi bir itiraza kapalı yerleşegelmiş örneklemelerin tekelinde kalmıştır. Dolayısıyla şimdiye kadar yapılan etüdlerde OsmanlI Devleti'nin ve toplumunun gerek nesnel gerekse oznel gerçekleri dar bir çerçeve içerisine sig- dirilmiş ve bu dar çerçeveyi yırtabilecek temel prensipler muasır tarihçelerin ve arşiv dokuman- lan sahnelerinin dışına taşamamur. Boylece zaman ve mekan meflıumıı Simrlannı aşamayan ve tek bir yonde yürüyen OsmanlI tarihçiliği sadece belli konular ile sınırlandırılmamış, fakat ayni zamanda karşılaştırmalı bir tarih anlayışından da yoksun kalmıştır. Bu gidişaun bedeli Abou-El-Haj'a gore büyük olmuştur. Aynca OsmanlI tarihçilerinin kendi aralarında olması ge- reken iletişim bağlarından yoksun olmaları çalışmalarının mükerrerliğine yol açnğı gibi birçok tahribatlara da sebebiyet vermiştir. Tahribatların etkenlerinden biri de OsmanlI Tarihçilerinin ideolojik saplan ulan ve kişisel veya grubal çıkarları olmuştur, Şüphesiz bu tahribatların ilk ve onemli kaynağını orijinal kaynaklara inmiyen ve OsmanlI tarihini teğet geçen Avrupa tarihçile- rinde ve onlan kendilerine ornek alan OsmanlI tarihçilerinde aramak gerekmektedir.
Orijinal kaynaklara doğrudan doğruya inmeden bir milletin veya devletin tarihi orijinal kaynaklara dayanan ikinci el kaynaklardan yazılabilir. Ancak Perry Anderson gibi, kişi orijinal kaynaklara teyid İçin inebilecek kapasiteden yoksun ise bir çok hatalara düşebilir. Aslında Rifa'at 'Ali Abou-ElHaj'ın veya Huri islamogluinan'in Anderson gibi yazarlan önemsemeleri tarafsız sayamiyacagimiz onaltinci ve onyedinci asnn bazı Avrupa tarihçilerini liortlatmalari yani Sira Voltaire tarafindan temelleri atılan ve Ranke ile başlayan, ama asil tohumlannm nereden geldiği belirtilmeyen modern Avrupa tarihçiliğinin bilincinde olmadan OsmanlI tarih araştıımacılı- gına uyarlamaya çalışmaktadırlar. Aslmda Ranke'nin ve Anderson'm düştüğü hatalar Avrupa'da "comparative"denen, fakat "tek taraflı karşılaştırma" diyebileceğimiz bir metoddan kaynaklanmaktadır. Gerek Ranke gerekse Anderson OsmanlI tarihine, ortak ama çelişkiler ile dolu kültüre sahip, Braudel'e ulaşana kadar modernleşen ama henüz kamilleşmeyen Avrupa tarih anla- yışı açısından bakmışlardır. Tarihçi, bir sosyolog gibi, üzerinde çalışacağı toplumun İçinde ya- şamalı, dil, din. orf ve adetlerini öğrenmeli ve bir antropolog gibi değerlendirmesini yapabilme- lidir. Tarihçi bir zaman makinesi İçinde günleri, aylan ve yıllan geri ve ileri katedebilmeli, ve ayni zaman İçinde coğrafi bölgeler, siyasi Simrlar ve savaş hatlan arasında özgürce ve hiçbir etki alnnda kalmıyormuşçasına seyahat edebilmeli, ve değerlendirmesini, hiç bir etki alanda kalma- dan tarafsız, adilane ve sanki her zaman diliminin, her bölgenin, her Simnn ve her hatun ve yer yüzünde yaşamış ve yaşayan tüm insanların, tüm milletlerin ve tüm devletlerin birer parçasını yüreğinde taşıyormuş gibi, yapabilmelidir. Tarihçi aşkın ve sevginin, kinin ve ne&etin, ırkçılığın ve milliyetçiliğin. Faşizmin ve Nazizmin, dinin ve dinsizliğin ne olduğunu bilmeli ve hatta his- setmeli, ama değerlendirmesinde ve yargılanmasında bildiklerini kullanmalı, hissettiklerini bir itenara bırakmalıdır.
Anderson’m Osmanlr imparatorluğu nu uzun vadeli tedrici çöküşünü sadece Avrupa'nın askeri ve ekonomik mutlak üstünlüğüne bağlaması tarafsız bir tarih anlayışının temel ilkelerin- den birini oluşturan tarihe sevgi ve saygı ile yaklaşımın tarih araştırmalarında ne denli gerekli olduğunun bir kanıtıdır. Zira sevgi ve saygı ile bir konuya yaklaşan kişi hakkıyla bir araştırma yapmadan kesin bir genelleme veya neticeye varma maildir. Bu konuda Rifa'at 'Ali Abou-El- Haj’ın Anderson’i ikinci el literatür kullanmışnr diye mazur görmesi ya Anderson’m ilmi kariye- rine gölge düşürmek ile veyahut Anderson’m kullandığı literatürün orijinal kaynaklan hakluni vererek e tarafsızca aktaramamış olmalan üe açıklanabilir. Nitekim Abou-ElHaj'ın Anderson’m onyedinci asırda politik İstikrarsızlığı kafes arltasina hapsedUen ve siyasi kariyerden yoksun yeti- şen şehzadelerin tahta çıkmaları ile ortaya çıkan krizin neticesinde din adamlarının ve Şeyh'ül- İslam'ın nüfuzunun artmasına bağlamasına verdiği cevap son derece veciz ve yerinde olmalda birlikte son derece önemli bir diğer noktayı içermemektedir. Şöyle ki onyedinci asırdan önceki dönemlerde de din adamlannm ve Şeyhü'l-tslam'm OsmanlI politikasında ki önemli rolleri in- kar edilemez. Osmanh sultanlarının dini yönü ağır basan üim adamları tarafından eğitildikleri inkar edilemeyeceği gibi sultanların bir çok siyasi konularda ve bilhassa askeri sefere çıkmada Şeyhü'l-islam’a baş vurdukları da bir gerçektir. Şüphesiz Fatih Sultan Mehmed'in hocası Akşemseddin'in bir şeyhü'1-islam'dan çok daha ötede dini bilgisi olduğu gibi o derecede de Fatih üzerinde etkisi vardr.
Osmanlr araştırmaları, Abou-El-Haj’a göre, merkezini yönetimin ve diyebiliriz ki nüvesini de sultaninin oluşturduğu değişime uğramayan bir fasid daire etrafında dönüp dolaştığından Yeniçağdan (14-17. asırlar) Yakınçağa (18. ve 19. asırlar) geçiş dönemi sürecinde vukubulan ge- lişmeler göz ardı edilmişlerdir. Bu anakronistik yaklaşım OsmanlI toplumu ve devleti üzerinde ki çalışmalarda ha tali değerlendirmelere ve müphem mefhumlara yol açmıştır.
Abou-ElHaj "The Study” diye başlık attığı bölümün II. lusminda onaltmcı ve onyedinci asirlann OsmanlI ekonomik mevzulanm Halil t nalcık, Hurcihan islamoglu ve Çağlar Keyder. ve Huricihan Islamoglu ve Suraiya Faroqhi'nin yayınlamış oldukları makalelerde ki teoriler etra- fmda yoğunlaştırmaktadır. Bunlardan Prof. Halil İnalcık'ın ileri sürdüğü teoriye göre onyedinci asırda ki duraklama keşfedilen Yeni Dünya dan imparatorluğun vilayetlerine giren gümüşün yol açtığı likidasyon krizlerine ve dolayısıyla ekonomik değişime bağlı olarak başlamıştır. Dolayısıyla İnalcık'a göre faktör dış kaynaklıdır. İnalcık'a karşı çıkanlar ise Osmanh ekonomik yapışında ki değişikliği toprak tasamlfu sisteminde ki (yani miri topraklan sahiplenmede ki) modifikasyon- lara bağlamaktadırlar, islamoğlu ve Keyder, ve Islamoglu ve Faroqhi toprak tasamlfunda ki bu modifikasyonlann dünya pazarlannm mahalli OsmanlI kaynaklarına ve pazarlama şebekelerine tecavüzünden kaynaklandığım ileri sürmektedirler. Abou-El-Haj ise bu duraklamada son derece kompleks hem İç hem de dış fonksiyonların büyük bir rol oynadıklarım iddia etmelttedir.
٠ Halil Inalcik, "Capital Formation in the Ottoman Empire."journal ofEconomic History, 39.1.[1969], 97-140; Huricihan islamoglu ve Çağlar Keyder, "Agenda for Ottoman Histoiy”, Review, 1.1. [1977], 31-56; H. islamoglu ve s. Faroqhi. "Crop Patterns and Agricultural Production Trends in Sixteenth Century Anatolia."Review 2.3, [1979], 401-36. [Islamoglu- İnan'ın bu konularda görüşlerini yeniden gözden geçirdiğine dair Abou-ElHaj'a teminat verdigi anlaşılmaktadır.]
RiFA'AT 'ALİ ABOU-EL-HAJ,
Formation of the Modern State: The Ottoman Empire sixteenth to eighteenth centuries, yay. State University of New York Press, Albany, New York 1991, XII+155 sahife.
Tanıtımı yapılan bu esere onsoz yazan Suraiyet Faroqhi bir makalesinde ("In Search of Ottoman History", The Journal of Peasan، Studies, 18/34, April/July 1991. London, s. 211) "Modern uslup" ve "Cumhuriyet tipi" diye adlandırdığı 1920'lerin Osmanlı tarihçiliğinden bu yana Türkiye'de ki OsmanlI tarih aralatmalarının Avrupa tarih yazıcılığının iddialanna cevap bulma açısından bir takipçisi olduğunu ve dolayısıyla kendine model seçtiğini iddia etmektedir. Fuat Köprülü ile ba5,ıyan bu akımın 0. L. Barkan ve diğer bazı tarihçiler ile devam ettiği kanısındadır. Bu yaklaşımın ödünleri büyük olmuştur. Rifatat 'Ali Aboıı-El-Haj İşte bu ödünleri eserinde düe getirmektedir.
Osmanlı tarih araştırmacılığı eleştiriye dayalı değerlendirmelerinden hemen hemen yok- sun olduğundan sadece bazı modifikasyonlara açık fakat ciddi bir itiraza kapalı yerleşegelmiş örneklemelerin tekelinde kalmıştır. Dolayısıyla şimdiye kadar yapılan etüdlerde OsmanlI Devleti'nin ve toplumunun gerek nesnel gerekse oznel gerçekleri dar bir çerçeve içerisine sig- dirilmiş ve bu dar çerçeveyi yırtabilecek temel prensipler muasır tarihçelerin ve arşiv dokuman- lan sahnelerinin dışına taşamamur. Boylece zaman ve mekan meflıumıı Simrlannı aşamayan ve tek bir yonde yürüyen OsmanlI tarihçiliği sadece belli konular ile sınırlandırılmamış, fakat ayni zamanda karşılaştırmalı bir tarih anlayışından da yoksun kalmıştır. Bu gidişaun bedeli Abou-El-Haj'a gore büyük olmuştur. Aynca OsmanlI tarihçilerinin kendi aralarında olması ge- reken iletişim bağlarından yoksun olmaları çalışmalarının mükerrerliğine yol açnğı gibi birçok tahribatlara da sebebiyet vermiştir. Tahribatların etkenlerinden biri de OsmanlI Tarihçilerinin ideolojik saplan ulan ve kişisel veya grubal çıkarları olmuştur, Şüphesiz bu tahribatların ilk ve onemli kaynağını orijinal kaynaklara inmiyen ve OsmanlI tarihini teğet geçen Avrupa tarihçile- rinde ve onlan kendilerine ornek alan OsmanlI tarihçilerinde aramak gerekmektedir.
Orijinal kaynaklara doğrudan doğruya inmeden bir milletin veya devletin tarihi orijinal kaynaklara dayanan ikinci el kaynaklardan yazılabilir. Ancak Perry Anderson gibi, kişi orijinal kaynaklara teyid İçin inebilecek kapasiteden yoksun ise bir çok hatalara düşebilir. Aslında Rifa'at 'Ali Abou-ElHaj'ın veya Huri islamogluinan'in Anderson gibi yazarlan önemsemeleri tarafsız sayamiyacagimiz onaltinci ve onyedinci asnn bazı Avrupa tarihçilerini liortlatmalari yani Sira Voltaire tarafindan temelleri atılan ve Ranke ile başlayan, ama asil tohumlannm nereden geldiği belirtilmeyen modern Avrupa tarihçiliğinin bilincinde olmadan OsmanlI tarih araştıımacılı- gına uyarlamaya çalışmaktadırlar. Aslmda Ranke'nin ve Anderson'm düştüğü hatalar Avrupa'da "comparative"denen, fakat "tek taraflı karşılaştırma" diyebileceğimiz bir metoddan kaynaklanmaktadır. Gerek Ranke gerekse Anderson OsmanlI tarihine, ortak ama çelişkiler ile dolu kültüre sahip, Braudel'e ulaşana kadar modernleşen ama henüz kamilleşmeyen Avrupa tarih anla- yışı açısından bakmışlardır. Tarihçi, bir sosyolog gibi, üzerinde çalışacağı toplumun İçinde ya- şamalı, dil, din. orf ve adetlerini öğrenmeli ve bir antropolog gibi değerlendirmesini yapabilme- lidir. Tarihçi bir zaman makinesi İçinde günleri, aylan ve yıllan geri ve ileri katedebilmeli, ve ayni zaman İçinde coğrafi bölgeler, siyasi Simrlar ve savaş hatlan arasında özgürce ve hiçbir etki alnnda kalmıyormuşçasına seyahat edebilmeli, ve değerlendirmesini, hiç bir etki alanda kalma- dan tarafsız, adilane ve sanki her zaman diliminin, her bölgenin, her Simnn ve her hatun ve yer yüzünde yaşamış ve yaşayan tüm insanların, tüm milletlerin ve tüm devletlerin birer parçasını yüreğinde taşıyormuş gibi, yapabilmelidir. Tarihçi aşkın ve sevginin, kinin ve ne&etin, ırkçılığın ve milliyetçiliğin. Faşizmin ve Nazizmin, dinin ve dinsizliğin ne olduğunu bilmeli ve hatta his- setmeli, ama değerlendirmesinde ve yargılanmasında bildiklerini kullanmalı, hissettiklerini bir itenara bırakmalıdır.
Anderson’m Osmanlr imparatorluğu nu uzun vadeli tedrici çöküşünü sadece Avrupa'nın askeri ve ekonomik mutlak üstünlüğüne bağlaması tarafsız bir tarih anlayışının temel ilkelerin- den birini oluşturan tarihe sevgi ve saygı ile yaklaşımın tarih araştırmalarında ne denli gerekli olduğunun bir kanıtıdır. Zira sevgi ve saygı ile bir konuya yaklaşan kişi hakkıyla bir araştırma yapmadan kesin bir genelleme veya neticeye varma maildir. Bu konuda Rifa'at 'Ali Abou-El- Haj’ın Anderson’i ikinci el literatür kullanmışnr diye mazur görmesi ya Anderson’m ilmi kariye- rine gölge düşürmek ile veyahut Anderson’m kullandığı literatürün orijinal kaynaklan hakluni vererek e tarafsızca aktaramamış olmalan üe açıklanabilir. Nitekim Abou-ElHaj'ın Anderson’m onyedinci asırda politik İstikrarsızlığı kafes arltasina hapsedUen ve siyasi kariyerden yoksun yeti- şen şehzadelerin tahta çıkmaları ile ortaya çıkan krizin neticesinde din adamlarının ve Şeyh'ül- İslam'ın nüfuzunun artmasına bağlamasına verdiği cevap son derece veciz ve yerinde olmalda birlikte son derece önemli bir diğer noktayı içermemektedir. Şöyle ki onyedinci asırdan önceki dönemlerde de din adamlannm ve Şeyhü'l-tslam'm OsmanlI politikasında ki önemli rolleri in- kar edilemez. Osmanh sultanlarının dini yönü ağır basan üim adamları tarafından eğitildikleri inkar edilemeyeceği gibi sultanların bir çok siyasi konularda ve bilhassa askeri sefere çıkmada Şeyhü'l-islam’a baş vurdukları da bir gerçektir. Şüphesiz Fatih Sultan Mehmed'in hocası Akşemseddin'in bir şeyhü'1-islam'dan çok daha ötede dini bilgisi olduğu gibi o derecede de Fatih üzerinde etkisi vardr.
Osmanlr araştırmaları, Abou-El-Haj’a göre, merkezini yönetimin ve diyebiliriz ki nüvesini de sultaninin oluşturduğu değişime uğramayan bir fasid daire etrafında dönüp dolaştığından Yeniçağdan (14-17. asırlar) Yakınçağa (18. ve 19. asırlar) geçiş dönemi sürecinde vukubulan ge- lişmeler göz ardı edilmişlerdir. Bu anakronistik yaklaşım OsmanlI toplumu ve devleti üzerinde ki çalışmalarda ha tali değerlendirmelere ve müphem mefhumlara yol açmıştır.
Abou-ElHaj "The Study” diye başlık attığı bölümün II. lusminda onaltmcı ve onyedinci asirlann OsmanlI ekonomik mevzulanm Halil t nalcık, Hurcihan islamoglu ve Çağlar Keyder. ve Huricihan Islamoglu ve Suraiya Faroqhi'nin yayınlamış oldukları makalelerde ki teoriler etra- fmda yoğunlaştırmaktadır. Bunlardan Prof. Halil İnalcık'ın ileri sürdüğü teoriye göre onyedinci asırda ki duraklama keşfedilen Yeni Dünya dan imparatorluğun vilayetlerine giren gümüşün yol açtığı likidasyon krizlerine ve dolayısıyla ekonomik değişime bağlı olarak başlamıştır. Dolayısıyla İnalcık'a göre faktör dış kaynaklıdır. İnalcık'a karşı çıkanlar ise Osmanh ekonomik yapışında ki değişikliği toprak tasamlfu sisteminde ki (yani miri topraklan sahiplenmede ki) modifikasyon- lara bağlamaktadırlar, islamoğlu ve Keyder, ve Islamoglu ve Faroqhi toprak tasamlfunda ki bu modifikasyonlann dünya pazarlannm mahalli OsmanlI kaynaklarına ve pazarlama şebekelerine tecavüzünden kaynaklandığım ileri sürmektedirler. Abou-El-Haj ise bu duraklamada son derece kompleks hem İç hem de dış fonksiyonların büyük bir rol oynadıklarım iddia etmelttedir.
٠ Halil Inalcik, "Capital Formation in the Ottoman Empire."journal ofEconomic History, 39.1.[1969], 97-140; Huricihan islamoglu ve Çağlar Keyder, "Agenda for Ottoman Histoiy”, Review, 1.1. [1977], 31-56; H. islamoglu ve s. Faroqhi. "Crop Patterns and Agricultural Production Trends in Sixteenth Century Anatolia."Review 2.3, [1979], 401-36. [Islamoglu- İnan'ın bu konularda görüşlerini yeniden gözden geçirdiğine dair Abou-ElHaj'a teminat verdigi anlaşılmaktadır.]
Aslında bu iki faktör birbirinden bağımsız olarak gelişme gösterip belirli bir noktada birleşerek çöküntüye varan bir duraklamada etken rol oynamaya başladılar. Şöyle ki sınırlan gittikçe genişleyen imparatorluğun idari, sosyal, mali ve askeri kurumlan bir taraftan kontrol edilemez hal alırken merkezi yönetim Kanuni Sultan Süleyman’ın hâzineyi boşaltması neticesinde aciz bir duruma düşmüştü. Öte yandan Avrupa'da ki nüfus patlaması ve ekonomik sıkınu halkı sadece yeni keşfedilen dünyaya göçe ve ticari faaliyete zorlamamış, fakat aynı zamanda Osmanlı pazarlarına sızmaya da zorlamıştı.
Diğer taraftan onaltıncı ve onyedinci asır liva kanunnamelerinde ana-hatları belirlenen ve merkezden kontrol edilen vergi toplama sisteminde onyedinci asırda baş gösteren değişiklikler ve gevşek tutum hâzineye yeterince para akmasını engellemekte idi. Şöyle ki bir taraftan yönetici bürokratiar ve vergi toplamakla mükellef yetkililer kendi ceplerini doldurabilmek için usulsüz ve haddinden fazla vergiler toplamaya başlamışlardı. Bu durum zamanla timar sahipleri ve diğer mahalli yetkililer ile re'ayanın arasını açmış ve dolayısıyla re'ayanın bir kısmının şikayet ve ayaklanmaları ve bir kısmının da kasaba ve şehirlere göç etmeleri ile neticelenmiş ve topraklar ekilemez hal almıştı. Ekilemeyen topraklardan vergi toplamak tabii ki mümkün değildi. Vergilerin toplanması usulünde onyedinci ve onsekizinci asırlarda mukata'a ve mülk usulü gibi çeşitli yollar denenmiş ve neticede bilhassa onsekizinci asırda timar sistemine zıt düşen toprakların mülk olarak verilmesi usulü yaygınlaşmıştır. Dolayısıyla, Abou-El-Haj'a göre, bu sosyal ve ekonomik transformasyon onyedinci yüzyılda Osmanlı sosyal yapısında büyük bir değişikliğin vuku bulmasına eşdeğerdir. Ancak İslamoğlu ve Keyder ("Agenda for Ottoman History", Review, 1.1. [1977] s. 31-56) değişiklikleri kabul etmelerine rağmen sosyal yapının değişik bir formda devam ettiği fikrinde ısrarlıdırlar.
Osmanlı devlet ve toplum yapısını "The Study"bölümünün III. kısmında inceleyen Abou- El-Haj bilhassa onaltıncı asrın ikinci yansı ile onyedinci asrın sonlarında devlet kavramının biri- birlerine zıt mana ifade ettikleri üzerinde durmaktadır. Andreas Tietze onyedinci asır için devlet kavramını şu sözler ile ifade etmektedir: "Devletin meşru hükümdannın karar-alma gücü ve bu gücü tevdi ettiği kişiler. Din u devlet sözcüğü büyük bir ihtimalle bu gücün devamlılığını sürdürebilmek için toplumda doğurduğu genel bir yaklaşıma atfedilebilir.", (R. A. Abou-El- Haj'm A. Tietze ile özel kominikasyonu, Viyana 1985). Dolayısıyla devlet teriminin onaltıncı ve onyedinci asırlarda dini bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır. Buna rağmen Abou-El-Haj haklı olarak mevcut arşiv vesikalarından Osmanh Devleti’nde dini meşruiyetin pek aranmadığı ve devlet adamlarının onaltıncı ve onyedinci asırlarda daha ziyade siyasi uygulamanın muğlaklığı ile uğraştıkları ve uygulanan siyasederi belirleyen temel prensipleri bir yana ittikleri anlamı çıkuğını ifade etmektedir. Mamafih mevcut vesikaların yetersizliğinin yanında şimdiye kadar vesikalar üzerinde yeterince ve bilhassa "comparative” (karşılaşurmalı) bir çalışma yapıldığı kanısında değilim. Ayrıca Abou-El-Haj’m da belirttiği gibi Naima Tarihi ve Koçu Bey’in risalesi gibi muasır kaynaklar muasır Osmanlı sosyal ve ekonomik yapısından soyudanmış olarak incelenmişlerdir. Mustafa Ali (1540-1600)'nin onaltıncı asır ve Koçu Bey’in onyedinci asır için ileri sürdüklerini hiçbir süzgece tabi tutmadan ve daha derinlemesine bir araştırma yapmadan Osmanlı Imparatorluğu’nun inhitatına delil saymak yanlış bir değerlendirmenin sonucu olsa gerek. Ayrıca nasihatnamelerin öğüt verme yanı ağır başağından ve daha ziyade yazarının görüşlerini ve çıkarlarını yansıtüğından gerçekleri hakkıyla dile getirdikleri pek söylenemez. Nasihatnamelerin yazarları yönetici sınıfından olduklarından daha ziyade yönetici sınıfın görev ve sorumlulukları üzerinde durmuşlar ve re'ayayı boşlamışlardır. Abou-El-Haj, yukarıda ki iddialarını desteklemek için, bu çerçeve ve doğrultuda Koçu Bey'i, Mustafa Ali Bey'i ve Naima’yı detaylı bir şekilde inceleyerek Osmanh Imparatorluğu’nun onalüncı ve onyedinci asır sosyo-ekonomik tablosunu "The Study"diye adlandırdığı bu ilk bölümde çizer.
"The Epilogue” diye adlandırılan ikinci ve son bölümde Osmanlı tarihçiliğinin karşılaştırmalı ve temele dayalı bir araştırmadan yoksun olduğu ve Batinın etkisinde dar bir çerçeveye sığdırıldığı ve hatta siyasetin pençesinden kurtulamadığı teorisini ispatlamak için kısmen de olsa onsekizinci ve ondokuzuncu asırlara değinir ve örnekler ile kaypak diye adlandırdığı "Asya Tipi Üretim" (Asiatic Mode of Production) teorisini, Tanzimatın Batidan kaynaklandığı iddialarım, Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik dönemde statik olduğuna dair görüşleri çürütmeye çalışır ve dolayısıyla modern Osmanlı tarihçilerinin kısır veya kısırlaştırılmış çalışmalarından dolayı içine düştükleri hataları sergiler. Abou-El-Haj'a göre Osmanlı sosyal yapısının dinamiklerini ilim adamlarının daha iyi anlayabilmeleri için bundan sonra yapılacak araştırmalarda hudutları hem dahili hem de harici dinamik faktörler ile çizilen belli kronolojik dönemlerin her biri için ileri sürülen görüşlerin ve yapılan girişimlerin ilmi dayanakları ölçülmelidir.
Rifa'at 'Ali Abou-El-Haj'ın dipnotları ve dört bölümden oluşan ilaveleri asıl metni son derece besleyici ve tamamlayıcıdırlar. Kullanılan arşiv vesikalarının ve yazma eserlerin yanında zengin ve mümtaz bir bibliyografyaya yer verilmiştir. Eser Osmanlı tarihine modern ve aynı zamanda metodolojik bir yaklaşımın güzel bir örneğidir.
M. MEHDİ İLHAN