Osmanlı Devleti nin Rumeli'deki fetihleri, bu devletin büyümesini sağlarken değişik milletlerle de teması gündeme getiriyordu. Bu fetihler devam ettikçe birçok Balkan milleti Osmanlı Devleti câmiasına kanlıyordu. Bu yüzden devlet büyüyor ve sınırları genişliyordu. XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti, bünyesinde değişik ırkları bulunduran bir imparatorluk hâline gelmişti. Bu ırklar aynı zamanda değişik din ve mezheplere de mensup bulunuyorlardı. Osmanlı Devleti'nin fethettiği ülkelerin halkını hoş tutması, dinî serbestiyet tanıması bu yayılmayı kolaylaştırdı. Böylece köylü ve kilise Osmanlı himayesine de alınmış, aynı zamanda halkın gönlü de hoş tutulmuştu. Kısaca ilk devir kaynaklarında görülen "istimalet" politikası olarak izah edilen bu yayılma âdeta zorunlu bir hal almıştı. İşte bu genişleme siyaseti Osmanlı Devleti'ni, II. Bâyezid devrinde henüz Moskova civarında büyümekte olan Moskova Knezliği (Grandük) ile temasa getirdi. Nitekim III. İvan (1462-1505), civarındaki knez ve derebeyleri Moskova'ya bağlıyor ve Rusya'nın temellerini atıyordu. İşte bu sırada Alunordu Hanlığı eski gücünü kaybediyordu. Rusya'nın toprakları bu devlet aleyhinde genişliyordu. Nitekim Alunordu Devleti'nin parçalanmasından sonra Rusya daha rahat bir şekilde bu ülkenin topraklarına yerleşmiştir.
Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki münasebederin başlaması bir Rus elçisinin Türk kuvvederi tarafından alıkonulması üzerine olmuştur. III. İvan tarafından Macar Kralı Mathias Korvinus'a gönderilen Rus elçisi Fedor Kuritsın görevini yapıp dönüş yolunda iken Türkler tarafından Belgrad'da durdurulmuştu. Elçi Macar Kralı ile Kırım Hanı Mengli Giray'ın tavassutu ile serbest kalmıştı. Elçi bu durum karşısında Türklerle münasebet tesis etmenin lüzumunu ve Türk paşalarının da buna taraftar olduğunu III. İvan'a anlatmıştı[1]. Böylece münasebeder Kırım'da, muhtemelen Ceneıdz kolonileri üzerinde başladı. Burada Rus tüccarlarının 1475'ten itibaren Kırım'da OsmanlI tüccarları ile ticaret yaptıklarını belirtmek gerekir. Ancak bu ticareti geliştirmeye ve resmileştirmeye ihtiyaç vardı.
III. İvan ileri görüşlü bir knez idi. Kırım Hanı Mengli Giray ile iyi münasebeder tesis etmişti. Bu dostluğu kullanarak Osmanlı Devleti ile ticareti geliştirmek istiyordu. Bu yüzden Mengli Giray vasıtasıyla Osmanlı Devletine Ağustos 1492'de müracaat ederek bir elçilik heyeti göndermek istediğini bildirdi. Bu isteğe olumlu cevap verilince III. İvan, Mihail Pleşçeyev'in başkanlığında bir sefaret heyeti yolladı. Heyet önce Kefe Sancak Beyi Selim'i ziyaret etmiş ve sonra İstanbul’a gitmek üzere buradan ayrılmıştı. Bu heyet İstanbul' a kabul edildi. Genel olarak heyet Osmanlı Devletine âit bulunan iskele ve limanlarda Rus tüccarlarına Türk tüccarlarına davranıldığı gibi davranılması, malların kısmen ellerinden alınmaması ve diğer bazı hususlar hakkında teminat istiyordu. Elçi Mihail Pleşçeyev'in bu istekleri makul karşılanarak geri gönderildi[2].
Bu tarihten itibaren Osmanh-Rus münasebetleri arttı. Bu münasebetlerde ticarî talepler önde geliyordu. Bir müddet sonra Alagöz adlı bir Türk elçisi Moskova'ya gitti. Bu zat Moskova nezdinde ilk Türk elçisidir[3]. Aslında bu devirde büyük bir imparatorluk olarak bilinen Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı'na pek önem vermemektedir. Daha ziyade kürk üretiminin ve ticaretinin yapıldığı ülke olarak düşünülüyordu. İleriki yıllarda sıklaşan münasebetler, Kefe valileri veya Kırım hanları vasıtasıyla yürütülmüştür.
Bu arada Ruslar ve Kazaklarla bazı çaüşmalar meydana geliyordu. Kanunî devrinde şayka (veya çayka) adlı küçük gemiler Karadeniz'de dolaşmaya başlamıştı. Bunlar Osmanlı donanmasının önünden kaçan gemiler idi. Büyük gemilerden mürekkep Osmanlı filoları, bu küçük gemilere karşı her zaman başarılı olamıyordu[4]. Böylece bu hadiseler de görüşmelere sebep olmaktaydı. Artık Osmanh-Ukrayna münasebetleri Rusya üzerinden görüşülmeye başlanmıştı. Moskova knezlerinden III. Vasili (1505-1533) zamanında Osmanlı-Rus ticarî münasebetleri sürade gelişti. İstanbul-Kefe arasında ticaret gemilerinin seyri arttı. Bunu bilhassa III. Vasili arzu etmekteydi. Elçiler karşılıklı olarak gidip-geldiler. III. Vasili’nin Lehistan üzerindeki düşünce ve endişeleri, münasebetleri arttırmıştı. 1514 yılında Moskova’ya giden Osmanlı elçisi Kemal Bey, görevini tamamlayıp döndükten sonra münasebetler hızlandı. Başlangıçta tüccarlar gümrüksüz çalışabiliyorlardı[5].
Ticarî münasebeder yıldan yıla yoğunluk kazandıkça iki ülke arasındaki siyasî rekabet de gelişd. Azak ve Kırım, Osmanlı Devleti için daha önemli bir mevki hâline geldi. Tabiatiyle bölge Rusya için de arak önemli idi. Zira OsmanlI nüfûzu Doğu Avrupa ve bilhassa Ukrayna üzerinde etkili oluyordu. Osmanlı Devleti XVII. yüzyıldan itibaren güç kaybetmeye başlayınca Azak ve Kırım yarımadası çatışma bölgesi hâline gelmişti. Bölge üzerindeki mücadeleler 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşma kadar devam etti. 1774 yılında Osmanlı Devleti'nin Rusya ile imzaladığı Küçük Kaynarca Muahedesi'yle Kırım'ın talihi değişti. Bu durum Rusya'nın 1783'te Kırım'ı ilhak edişine kadar devam etti.
Biz burada, ticarî münasebeder devam ederken Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanau yıllarında bölgede bazı sıkmaların başlamış olduğunu ortaya koymak istiyoruz. Osmanlı Devleti'nin başını ağrıtan bazı olaylar bu devirde yeni yeni vukubulmaktadır. Bunlar Osmanlı Devleti'ni doğrudan ilgilendiren ilk olaylardır. Aşağıdaki hükümlerden anlaşılacağı üzere devlet Azak'a yapılan taarruzları önlemek üzere ciddî tedbirler almışür. Konumuzla ilgili 3 numaralı Mühimme Defterinde 3 adet hüküm bulunmaktadır. Bu 3 adet hükmün önce özeti sonra tam okunuşu verilecektir:
İlk hüküm Azak kadısının mektubu üzerine Kefe Sancak Beyi'ne yazılmıştır. Buna göre Nogay taraflarından gelen kimselerden öğrenildiğine göre, tahminen 3 bin Kazak gördüklerini ifade etmişlerdir. Bunların saldırı niyetinde oldukları anlaşılmışür. Zira eli silâhlı bu insanlar Kazganov'da yangınlar çıkarmışlardır. Diğer taraftan Turahan taraflarından gelen İsmail Bey, Ruslarla Aksu’da buluşup Rus kumandan Dimitraş'ın liderliğinde 80 bin asker ile Ten suyundan geçerek etrafa saldırmışlardır. Azak kalesi tehdid alandadır. Kalede yiyecek kalmamışür. Halk celâ-yi vatan etmek üzeredir. Aşağıdaki 11 Nisan 1560 (14 Receb 967) tarihli hüküm, Azak kalesine her türlü yardımın yapılması için Kefe Beyi'ne yazılmıştır[6]:
Kefe Beyi'ne hüküm ki:
Azak kadısı mektûb gönderüp Nogay canibinden mu'temedü'n-aleyh khnesneler gelüp Rus canibinden nüzûl itmiş tahminen üç bin mikdan Kazak gördüklerin ve Kazganov nâm mevzi'de bî-nihâye tütün dütüp tüfengler atıhır didüklerinde takrirlerine muvafık Turahan tarafından dahi gelen kimesneler İsmail Bey ile Moskov Beyi olan Rus ittifakiyla evvel-bahârda asâkiri makhûresiyle kurudan gelüp Özi canibinde Aksu dimekle ma'rûf mekânda İsmail ile mülâki olup kasd-ı Kının idüp seksen bin mikdârı asker-i makhûresine Dimitraş nâm mel'ûnu serdâr idüp Ten suyundan bu cânibe göndermek kasdmda oldukların haber virdüklerin bildürüp ve zikr olunan Kazaklar zahirelerin götürdüklerine hami olunmuştur. Ale’l-husûs kahtlıktan ahâli-i kafanın fevka'l-had müzâyakaları olup kafada olan daru eki olınııp tamâm olmuşdur. Şimdiki hâlde amm ü hâsda balıkdan gayrı zahire yokdur, balık dahi bu sene çendân olmayup halkın ba'zı celâ-yi vatan eylemeğin kafada âdem dahi ekall-i kalildir. Husûsiyle topçılar dahi olmayup kafanın hıyâmın ahıcak a‘dâ şedâyidine iktidârı olmaduğın bildürdi. İmdi zikr olunan kafanın ahvâli şimdiye değin tedârük olmamağa bâ'is nedir? Buyurdum ki:
Vusûl buldukda te'hîr u terâhi itmeyüp zikr olunan kafanın eğer zahiresidir ve eğer neferleridir ve eğer topçularıdır ve eğer sâ'ir yarağıdır, her birin tedârük ü ihzâr eyleyüp ve ta'mir u termime muhtaç olan yerlerin ve a'dâdan zarar ihtimâli olan mevazı'ı onat veçhile görüp cümle umûrın tekmil idüp hiçbir mâddede kusûr u noksânın komayup a'dâdan el-iyâzü'billâhi te'âlâ eğer kal'aya ve eğer etrâf ü cevânibe zarar u gezend irişdürmekden ziyâde hazer idesin. Ve bu ahvâli sen dahi tetebbu' u tecessüs idüp a'dânın arz olunduğu üzre hareket-i bi-bereketleri vâki ‘ mıdır, nicedir? Tamâm-ı ma lûm idüp dahi ana göre tedârüklerin göresin ve donanma gemileri dahi teçhiz ü ihzâr olunup gönderilmek üzredir ve kal a dizdârı ve kedıudâ ve sâ 'ir neferlerine gereği gibi tenbîh ü te’kîd idesin ki gice ve gündüzlerde her biri hıfz u hirâsetde dakika fevt itmeyüp gaflet üzre olmayalar ve hükm-i şerifim sana ne târîhde varup ve kafa ahvâlin ve zahire husûsin ve sâ'ir levâzım ne veçhile tedâi'ük itdüğün yazup bildiiresin ve sâ'ir a‘dadan vâkıfoldıığun ahbâr-1 sahîhayı mu'accelen Dergâh-¡ mu‘allama arz idesin.
İkinci hüküm Azak kadısının müteakip mektubuna istinaden yazılmış yeni bir hükümdür. Rus kumandan Dimitra؟ Azak'ı muhasara etmi؟ ise de mağlup olmuştur. Ancak Dimitraş'ın taamrzlan bitmemiştir. Durumun ileride daha tehlikeli bir hal alabileceğini düşünen devlet, 7 parça gemiyi Azak'in müdafaası İçin göndermiştir. Gemiler Azak'a yiyecek, asker ve mühimmat taşıyordu. Bu hüküm Kefe Sancak Beyi'ne 19 Nisan 1560 (22 Receb 967) tarihinde yazılmıştır[7]:
Kefe Beyi ne hüküm ki:
Mektûb gonderüp bundan akdem fasl-1 baharda Rus-¡ menhûsdan Dimitraş nâm la'în askeriyle nehr-i Ten'den geliip kaTa-i Azak'ı mahsûr İdüp hayli ceng olup bu kullan donanma ile varup hayli ceng olup küffar-1 hâk-sâr perâkende olup Rus canibinden tekrâr on bin mikdân kâfir cem'eyleyiip yine kafa üzerine geliip cenge başlayacak karar idemeyüp firar İdüp amma Çei'âkise tâifesinden anlar ile müttefik dört yüz mikdârı kâfır nâgâh kal‘aya segirdiip kal'ada yüzden ekall adil bulunup çıkup ve piyâdesi müzaheret İdüp ba'zısı kat/ olunup ba'zısı esir tutilup bâkîsi fırâr İdüp ve mukaddemâ mahmiyye-i Haleb'de sancak İnâyet olunup tarik-¡ dalâlete sâük olan Jane Beyi-oglu Rus'u tahrir İdüp askerine dil olmuşdıı. Mel‘ûn-1 mezbrlr ve bir karındaşı iki yüz yararceng eri geliip Dimitra?'a VUSÛ1 bulup Çerkeş berüdeıı ve Rus nehirden tekrâr Azak'a hücüm eylemeğe ittifak İdüp ve zikrolunanjane Beyi-oğullan dönüp Azak kurbüne gelüp nehirden gelicek Dimitraş'a tehir ¡derken o/ cânibde bu kullan haber alup ale't-ta'cîl âdemler sahip Rusla mülâkat olmazdan evvel alel-gafle basup ve ehl-¡ İslâm dahi varup atiarm sürüp sonra ceng-¡ azim olup İnâyet-i Hakk i/e asâkir-¡ İslâm mansûr ve k uflar makhür, kimi kılıçdan geçüp ve kimi esir olup Rus dahi cür'et idemeyüp dönüp Jane Beyi Kansuk Bey in ve bir karındaşın başlan kesilüp mezkûrun oğlunun ve sipâhilerinden ve Rusdan gelen başlar alamet içün gönderildi deyii bildilmişsin, imdi ol riâyeti hıfz içün yedi pare gemi tedâhik olunup İrsâl olmuştur. Buyurdum ki.-
Vıısûl fal Idukda eger Azakdr ve eger sâ'ir hıfz u hirâseti lâzım yerlerdir, a'dadan gaflet caiz değildir. Tamâm-1 basiret üzre olup gemiler dahi vıısûl buldukta hıfz u hirâseti lâzım olan mahalleri eger gemi ile eger şâir ne vechile tedârük itmek lâzım ise hüsn-i tedârük İdüp a'dadan memleketةvilâyete ve re'قريرةve berâyâya zarar irişdürmeyiip gaflet ile bir vaz' sudûrundan hazer idesin. Muhtâc-1 arz olam yazup bildiiresin.
OsmanlI Devleti'nin bölgenin emniyet ve huzuruna ne derecede onem verdiği peşpeşe gönderilen hükümlerden anlaşılmaktadır. Yeni bir hüküm Kefe Sancak Beyi'ne ve Azak kadısına gönderilmiştir. Devlet Giray Han'ın vaktiyle İstanbul'a gönderdiği arzında Azak'ta bulunan Ahmed Ağa ile Alika Ağa adli kardeşler halka zulmettikleri İ؟in sürülmüşlerdi. Fakat bunlar bir müddet sonra dönmüşlerdir. Rus, Çerkeş ve Nogaylarla İşbirliği yaparak tekrar halka zulmetmektedirler. Bunlar "kalenin Rusların elinden kurtulması mümkün değildir" diyerek, halk arasında menfi propaganda yapmaktadırlar. Ayrıca halkı gö؟e teşvik etmektedirler. Devlet aşağıdaki 22 Nisan 1560 (22 Receb 967) tarihli hükümden anlaşılacağı üzere hadiseye el koymuştur[8]:
Kefe Beyi'ne ve Azak Kadısı 'na hüküm ki:
Hâliyâ cenâb-ı emâret-meâb Devlet Giray Han Dergah-, mu'allâma mektüb gonderüp mukaddemâ kal'ai Azak'da Ahmed Ağa ve Alika Ağa nâm kanndaşlan mecma‘-¡ tezâvir ve menba'-! telâbis olup şirret 1 şakavederinden ahâlî-i vilâyet fürûmânde kalup umûmen izhâr-1 acz itdükleri sebebden arz olunup hükm-i şerifle sürilmişlerdi. Ba'dehû mürûr-1 e ama giril bu vilâyetlere duhûl İdüp mezbûr Alika Tomruk dizdân olup uslûb-1 sâbık üzre fitne ١ü fesada u û'İdüp ahâlî-i vilâyet bir derece şekvâ eylediler ki kabil-i tavsif değildir. Ve mezbûr Ahmed Ağa ve Kemâl Küçük ve Uzun Emir dimekle ma'rûf Ca'fer nâm kimesne Kal‘a-İ Azak'da mütemekkinler olup ahâlî-i kal 'aya itdükleri zulmden gayri Rus ve Çerkeş ve Nogay nâm adûlarla mu'âmeleleri olup takviyetden hâli olmayup ve ahâlî-i kal'ay ızlâl İdüp âşikare bâtıl kelimât ile kal'a Rus elinden halas olmak muhâldir, başınız tedârükün görüp evlâd ü ezvâcınız kendü elimizle küffâr esir eylemek husûsan cihederinüz dahi şey-i kaindir deyti iğvâ viriip hisârı galebe kalmağa bâis olup ifsâddan hâli değillerdir. Velhâsıl mezbûrûn-1 müfsidinin bu vilayerde değil vilayeti ahara ne dâhil iderse zararları mılretteb olmak mukarrer bilip bu vilâyeti anlarun şen u rlarmdan halas kilup Bahri sefid cezâirlerinden bir cezireye İrsâl olunalar deyii i'lâm İdüp ve sâbıkâ İrsâl olunan hükm-i humâyûnun sürerin dahi bile göndermeğin buyurdum ki:
Vardukda onat veçhile tetebbu' u tecessüs idüp göresin. Sâbıkâ emr-i şerifimle sürgün olan eğer mezbürlardır ve eğer gayrıdır, anım gibi yerlerine gelüp girü temekkün ü tavattun itmiş kimesneler varsa ol asıl kimesneleri emr-i şerif-i sabıkım mûcebince amel idüp gönderesin.
Yukarıda bahsedilen hadiselerden sonra Anadolu'da Karadeniz sahilleri zaman zaman Kazak taarruzlarından zarar görmeye başladı, Kazaklar XVII. yüzyıl başlarında teşkilâtianmaya başlamışlardı. Özellikle Zaporog Kazakları (Türk kaynaklarında Sarıkamış Kazakları) Hatman denilen liderlerinin başında Ukrayna arazisinde toplanıyorlardı. Bunlar şaykalarla Osmanlı Devleti sahilleriyle, Kırım sahillerini taciz etmekteydi. Karadeniz bölgesinin zengin ve mamur şehirlerinden biri olan Sinop Ağustos 1614'te bir Kazak akınına hedef oldu. Kazak akıncıları şehirde önemli tahribat yapukları gibi, bir çok esir de alıp götürdüler[9]. Bu hadise Sadrıazam Nasuh Paşa'nın azl ve idamına sebep olmuştur. Kazaklar daha sonra takip edilmişler ve cezalandırılmışlardır.
Kazakların 20 Temmuz 1624'te İstanbul Boğazı'na kadar gelip boğazda Yeniköy ve Sarıyer'e çıktıkları ve yağmalar yapakları da Osmanlı tarihinde meşhur hadiselerdendir. Bu hayreti mucip hadise İstanbul'da büyük şaşkınlık ve öfke yaratmışür[10].
Bundan sonra Karadeniz'de Osmanlı sahilleri Kazak tehdidi aluna girmiştir. Osmanlı donanması da daima açık denizde nöbet tutmuştur. Nitekim 1625 yılında Karaharman hizasında açık denizde 350 adet şayka ile karşılaşan Osmanlı donanması galip gelmiştir[11].
Kazak halkının devlet kurma çalışmalarında Osmanlı Devleti’nin yardımlarını görüyoruz. Kazak topraklarının Rus ve Leh akutları ile karşı karşıya kalması üzerine Kazak Hatmanı Wichowski, Ruslarla mücadele için Kırım Hanı Mehmed Giray’dan yardım istedi. Han da Ferraş Bey adında bir kumandanını Rus ordusu üzerine sevketmişti. Tatar kuvveden 10 bin kişilik bu orduyu mağlup etti. Bu seferde Osmanlı kuvvetleri de bulundu. Bu ilk Osmanlı-Kazak ittifakıdır[12]. Bundan sonra Osmanh-Kazak işbirliği devam etmiştir. Nitekim 1663 yılındaki Uyvar muhasarasında 15-20 bin kadar Kazak atlısı da bulunuyordu.
1672 yılında IV. Mehmed'in Lehistan seferine çıkmasının sebebi, Sarıkamış, Barabaş ve Potkal adlarıyla 3 gruba ayrılan Ukrayna Kazaklarının himayesi içindir. Osmanlı Devleti Kazakların yardım talebi üzerine bu seferi açmışür. Bilindiği gibi Kazaklar bu tarihe kadar Lehistan ve Rusya arasında ezilmişler ve bir türlü kendi devlederini kuramamışlardı. Bunun üzerine Kazak Hatmanı Doroszenko (Osmanh kaynaklarında Doreşinko) önce Kırım hanına sonra Osmanlı Devleti'ne meyletmiştir. IV. Mehmed, Hatman Doreşinko'nun yardım talebi ile bizzat ilgilendi. Onun zamanında Osmanh-Ukrayna münasebederi en zengin devrini yaşadı. Hatman, İstanbul'a elçi gönderip resmen Osmanlı tabiyetine girmiştir. Ukrayna'nın bir Türk sancağı haline getirilmesini ve kendisinin de sancak beyliğine tayiniyle himayesini istemiştir. Bu talep derhal kabul edilmiştir. Doreşinko sancak beyi olmuş ve sancağa 6 bin asker gönderilmiştir. Hatta Hatman Doreşinko'ya devlet tuğ, tabi ve alem göndermiştir. Lehistan kralına gönderilen Nâme-i Hümâyûndan anlaşıldığına göre Ukrayna, Osmanh Devleti'ne bağlı diğer ülkeler gibi Havza-i emn ü âmâna dahil olmuştur. Lehistan'ın tecavüzlerinin devamı üzerine tekrar sefere karar verilmiş ve Kırım Hanı Selim Giray da çağrılmıştır[13]. Bunun üzerine Lehistan, Kazak batmanını âsî gibi kabul etmiş ve üzerine kuvvet göndermiştir. Osmanh Devleti bu haber üzerine, Lehistan Kralı Michel Korybut Wisnioviecki'ye tehditvarî bir Nâme-i Hümâyûn gönderip Ukrayna'ya müdahaleden vazgeçmesini ihtar etmiştir. Buna mukabil kral da padişaha bir mektup göndermiştir. Kral mektubunda seleflerinin barışa riayet ettiklerinden ve Kazak tecavüzlerine engel olma gayretlerinden bahsetmiştir. Ukrayna'nın Lehistan'a âit olduğunu da iddia etmiştir. Ayrıca Doreşinko'nun hâin olduğunu da bildirmiştir[14]. Bu mektuba cevabı sadnazam Fazıl Ahmed Paşa vermiştir. Sadnazam kralın iddialannı reddetmiştir[15].
IV. Mehmed bizzat ordunun başına geçip, Sadnazam Fazıl Ahmed Paşa da maiyetinde olduğu halde 4 Haziran 1672'de Edirne'den Lehistan'a hareket etti. Türk ordusu Podolya eyaletinin merkezi Kameniçe kalesine yöneldi. Ordu yolda iken Kırım Hanı Selim Giray ile Kazak Hatmanı Doreşinko da
500 Kazak askeriyle gelip orduya katildi[16]. 18 Ağustos I672'de kale önüne varıldı. Kale 8 günde rire ile fethedildi. Kaleyi teslim İŞİ 5 madde ile gerçekleşti. Bundan başka Lemberg, Bııcaş, Yazlavitse, Zolotank, Lublin, Belezice, Kulandon, Bozanowa ve izvança kaleleri ile palangaları mukavemetsiz alinmıştır. Bu sırada Lehli kumandan Jean Sobieski taciz harekederinde bulunmuştur[17].
Bundan soma Lehistan barış istemiştir. Yapılan Bu؟aş Anlaşmasına gore (18 Ekim 1672) Podolya Eyaleti OsmanlI Devletine terkedilmiş, Ukrayna'da Türk nüfûzu kabul edilmiştir. Lehistan yılda 220 bin duka al tin ödemeye mecbur tutulmuştur. Leh kralı ise Hatman'a dostane muameleye mecbur kalmıştır. Ancak Lehistan'da Diet meclisi bu şartlan ağır bulup kabul etmedi. Nitekim Jean Sobieski Türk ordusu çekildikten sonra bazı kaleleri geri almıştır. Bu defa IV. Mehmed ikinci defa Lehistan seferine çıktı. Türk ordusu mağlup oldu. Askeri bakımdan onemli bir kale olan Hotin, Leh kuvvetlerine teslim oldu (1673) [18].
Diğer taraftan Ruslar, fırsatı değerlendirip Ukrayna'ya taarruz ettiler. Kazak şehirleri olan Czerkas, Kaniow ve Corsum'u İşgal ettiler. Dorişenko'nun merkezi olan Cehrin kalesini muhasara ettiler (1674). IV. Mehmed, Hacıoğlu Pazarı'ndan harekede 8 Agustos'ta Ukrayna'nın ispel Ovasi'na girdi. Dorişenko'yu Rus muhasarasından kurtarmak üzere Kırım Ham Selim Giray gönderildi. Bu haberi alan Rus ordusu kale önünden firar etti. Bu zaferden sonra Buğ (Aksu) nehrinin her iki sahilinde 32 gün kalan IV. Mehmed, bolgede durumu güçlendirdi. Yeni kaleler İnşa edildi. Birkaç yıl sonra Rus tecavüzleri tekrar başladı. IV. Melımed yeni bir sefer İçin Dîvân-, Hümâyûnu top İadı. Sefer karan verildi. Hazırlıklar başlamış iken Rus ؟an Kırım hani vasitasiyle barışa razı oldu (1681). Dinyester-Dinyeper (Turla-özü) arasındaki arazi OsmanlI hâkimiyedne dahil edildi. Kief Ruslara bırakıldı[19].
IV. Mehmed Ukrayna'nın siyasî durumuna ozel bir onem vermiştir. Bu derinde OsmanlI Devleti'nin iç durumunun pek iyi olmadığı düşünülürse,pâdişâhın verdiği önemin derecesi anlaşılabilir. Zira OsmanlI Devleti, Iran savaşlarım yeni bitirmiş. Celali isyanlarıyla uğraşmış ve Girit seferini yeni tamamlamıştı. IV. Mehmed seferden pek hoşlanmamasına rağmen, bu uzak mesafelere gidebilmiştir, üstelik Lehistan ve Rusya gibi iki büyük düşmanla çarpışmayı göze almıştır. Bu suretle Podolya ve Ukrayna'nın emniyeti sağlanmıştır. Bölge teşkilatlandırılmış ve OsmanlI camiasına dahil edilmiştir. Bu fetihlerle OsmanlI Devleti en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Ancak bu mutlu devir Karlofça Andlaşmasi'na (1699) kadar devam etmiştir. Muahedenin Lehistan ile ilgili üçüncü maddesine göre Kameniçe'deki asker kaleden çıkarılarak Lehistan'a terkedilmiştir. Ukrayna ve Podolya da boşaltılar alt Lehistan'a verilmiştir. OsmanhUkrayna münasebetlerinde ortaya çıkan önemli bir husus da Rus çarlığının büyümekte oluşudur. OsmanlI Devleti bu tehlikeyi anında görmüştür. Bu yüzden Ukrayna üzerinde azami dikkat sarfetmiştir. Yıllarca sürdürdüğü savaşlarda başarılı olmuş ise de mesafenin çok uzak oluşu, bölgedeki nüfuzunun sürekliliğini engellemiştir. Buna Dorenko'nun kaypak siyasetini de İlâve etmek yerinde olur.