ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Feridun M. Emecen

Anahtar Kelimeler: Beylik, Sancak, Batı Anadolu, Osmanlı, Anadolu, Türkmen

Beylikler donemi Anadolusu, kaynak yetersizliği sebebiyle hakkında fazla bilgi bulunmayan bir devreyi teşkil eder. Zayıflayan ve vesayet altına giren Selçuklu merkezî idaresinin kontrolünden ar tik iyice çıkmış olan “uç" bölgesindeki Türkmen beyliklerinin faaliyetleri, Osmanlı hâkimiyeti ile bütünleşme sureci çerçevesinde hâlâ üzerinde durulması gereken ve farklı yaklaşımlara muhtaç bir özellik göstermekte: yeni monografilere ihtiyaç hissettirmektedir. Başka bir deyişle, XIII. ve XIV. yüzyıl Anadolusu'nun bilhassa uç bölgesindeki Türkmen beylikleri, siyasi, faaliyetleri bir yana, sosyal bünyeleri, idare anlayışları ve bunların tesirleri itibariyle yeniden incelenmesi gereken mevzuların başında gelmektedir[1]. Ancak bilindiği gibi kaynak problemi, söz konusu özelliklerin tebârüzünü geniş ölçüde engellemektedir. Gerçekten bu beyliklere ait yerli kaynaklar oldukça azdır, mevcut olanlardan da sosyal ve idari yapı hakkında bilgi edinmek pek mümkün değildir[2]. Batı Anadolu'da Bizans hududunda yer alan Osmanlı beyliğinin, XIV. yüzyıl başlarında komşuları diğer Türkmen beyliklerinden çok farklı bir İdarî yapılanma ve İçtimaî kademeleşme içinde bulunmadığı düşünülecek olursa, bu beylikler veya Osmanlılar ile ilgili elde edilebilecek ilk bilgilerin onların ortak vasıflarını aydınlatmada önemli olacağı tabiîdir. XIII. ve XIV. yüzyıla âit kitâbî kaynaklar, Batı Anadolu’daki Türkmen beyliklerinin kendi iç idâri teşkilâtları ve bunun özellikleriyle alt birimlerinden ziyâde, genel coğrafi tasvirler, dış bünye, memleket ve şehirler üzerinde durmaktadır. Bu kaynaklardaki bilgilerden söz konusu beyliklerin hudutlarını tayin edebilmek ise oldukça zordur. Bu bilgilerin büyük bölümü de coğrafyacı ve seyyahların eserlerinden istihraç edilebilmektedir. Anadolu'nun İlhanlı idâresi alunda bulunduğu döneme âit kaynaklardan Hamdullah Müs- tevfi'nin Nüzhatü'l-kulûb'u[3], “Mülk-i Rum” kısmında, belli başlı şehirleri sayarken uç bölgesindeki beyliklere âit yerleşmeleri ihmâl etmektedir. İlhanlılara olan bağın iyice gevşediği döneme âit 1349-1350 tarihli bir muhasebe kaydını ihtiva eden Risâle-i Felekiyye[4]de ise, “Memleket-i Rum” başlığı altında, ayrı bir bölüm halinde “ucât” ana idâri birim olarak ele alınır ve bunların arasında, Karaman, Germiyan, evlâd-ı Hamid, Umur Bey (Aydın), Denizli, Orhan (Osmanlı), Eğridir, Sinop, Geredebolu, Kastamonu zikredilir; Karesi, Saruhan, Menteşe’den söz edilmez. Dikkat edilirse bütün bu beylikler için özel bir idari terim kullanılmamaktadır. Ancak yine de siyasî bakımdan bir gruplaşma olduğu anlaşılmakta; bununla birlikte “uç” denilen ana bir vahdetin varlığı ortaya çıkmaktadır. Hemen hemen aynı tarihlere âit iki kaynak, idâri terimler konusunda nisbeten yardımcı olabilmektedir:

Bunlardan İbn Battuta, etraflı olarak tavsif ettiği Baü Anadolu beyliklerinin idâri yapılanmaları hakkında fazla bir şey söylememekle beraber, her bir beyliği müstakil olarak anar ve kendi içlerindeki idâri taksimât hakkında ipuçları verir[5]. Benzeri ifadeler, Omerî'ye bu beylikler hakkında bilgi aktaran iki sözlü kaynağın beyanlarında da görülür. Bunlardan Anadolu'da, Sivrihisarlı Haydar'ın nakillerinden “il/el” tabirinin yaygın olarak idâri birim ve coğrafi bölge anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır[6]. Mahalli kaynakların en önemlisi olan Menâkibü '1-ârifin'de ise *Silâyet” lafzı geçmekte ve bu terim hem geniş hem de dar manada kullanılmaktadır. Meselâ Aydın ve Menteşe bu terimle nitelendirildiği gibi, uç bölgesinin tamamı için de ٦ilâyet-i uç” şeklinde bir ibâreye eserde rasdanmaktadır[7]. Bunlardan biraz daha öncesine ait olup Selçuklu Anadolusu'nun idâri taksimâtı hakkında ipucu veren Aksa- rayî[8], İbn Bibi[9] ve onun ilâveli tercümesi olan XV. yüzyıla ait Yazıcıoğlu'nun[10] eserlerinde, ١٦lâyet terimi hem bölge hem de idâri birimi yansıtmak amacıyla kullanılmış; uç da yine ١٦lâyet terimi ile birlikte anılmıştır. Subaşılık ise aynı zamanda “iktâ” yahud “timar” sistemi çerçevesinde bir idâri ana birim olarak zikredilmiş, bunun alt birimleri yine vilâyet lafzı ile kayd edilmiştir[11].

Coğrafi maksatlara yönelik de olsa aynı zamanda askerî teşkilât çerçevesinde idâri birim özelliği de kazanmış olan bu tâbirler, Anadolu'nun batısındaki Türkmen beyliklerinde ortak bir kullanım sahası bulmuştur denilebilir. Anlaşılacağı gibi söz konusu kitâbî kaynaklar oldukça kısıdı bilgiler vermektedir. Bununla birlikte Osmanlılar'a inükal eden statüyü tebârüz ettiren XV. yüzyıla âit Tahrir defterleri[12], ilk idâri birimleri aksettirdikleri gibi bu beyliklerin coğrafî sınırları ve idâri yapılanmaları hakkında da son derece kıymedi bilgiler sağlayabilmektedir. Şu halde özellikle Osmanhlar'a intikal eden uç bölgesindeki Türkmen beylikleri hakkında söz konusu edilen hususiyetler çerçevesinde ne gibi bilgilere ulaşılabilir?

Bu sualin cevabı herşeyden önce beyliklerin Osmanlılar'a ilhak süreci ile yakından alakalı görülmektedir. Burada hemen belirtilmelidir ki, Türkmen beyliklerinin Osmanlılar’la bütünleşmesi konusu üzerinde pek fazla durulmayan fakat aslında Osmanlı beyliğinin yükseliş sırlarını içinde taşıyan çok önemli bir mev'zudur. Bunun bir yönünü ise beyliklerin birer Osmanlı sancağı haline geliş vetiresi teşkil etmektedir. Bu konuda hareket noktası, sondan başa doğru bir seyir izlemekte; Osmanlı arşi١’ kaynaklarının özellikle vakıf ve timar kayıtlarını hâ١i defterlerinin incelenip bu bölgelerin Osmanlı devri idâri taksimâtından yola çıkarak eski idâre ünitelerinin tesbiti imkân dâhilinde gözükmektedir[13].

Batı Anadolu'da Bizans hududunda kurulmuş Türkmen beyliklerinden biri olan Osmanlılar'ın diğer komşu Türkmen beyliklerine nispetle, müsâit coğrafi ve stratejik mevkii, mânevi ve dinî ideoloji, sınır boylarındaki yerli asilzâdeler ve halkla yakın temas, onları kendi sistemlerine ısındırma siyâseti çerçevesinde kısa sürede gelişme gösterdiği bilinmektedir[14]. Diğer Türkmen beylikleri gibi boy teşkilâtından beyliğe geçiş sürecini tamamlamış olan Osmanlılar[15] ilk dönemlerde Bizans ile siyâsî ilişkiler dışında komşuları olan ve onlarla aynı ideal ve manevî anlayışa, hattâ askerî ve idâri yapıya sahip bulunan Türkmen beylikleri ile de yakın bir temas içindeydi. Aralarında katı sınır sisteminin mevcut olmadığı bir ortam İçinde, xıv. yüzyılın ilk çeyreğindeki Türkmen beylikleri siyâsî bakımdan ayrı olsalar da büyük ve geniş bir birlik teşkil ediyorlardı. Osmanlilar'in beylikler dünyasında seçkinleşip on plana çıkışında, Bizans ile münasebetler ve ozellilde Rumeli'ye geçiş oldukça etkili olmuştur, ilk hamlede Karesi beyliğinin bir bölümünün İlhakı[16]ve bunun ardından onların da yardımıyla Rumeli yakasına geçişin, fütuhat! genişletme ve yerleştirme siyâsetinin fazla sayıda insan gücüne ihtiyaç hissettireceği tabiidir. Gerekli insan gücünün temini yolundaki faaliyetleri ise, hiç şüphesiz çevredeki Türkmen beyliklerinin İlhâk sürecinde önemli bir role sahip görünmektedir.

Bu konularda bize bilgi veren kuruluştan 100-150 yıl sonra yazılmış ilk OsmanlI kroniklerinin beyliğin ilk yıllarına âit muhteviyâu uzun süredir tartışma mevzuudur[17]. Ancak bunları tamamiyle bir tarafa atmadan karşılaştırilmali bir analizle birtakım sonuçlara ulaşabileceği de aşikârdır. Bu kaynaklar ilk OsmanlI teşkilâtını tam olarak yansıtmamakla birlikte, verdikleri yer adlan ve topografik malzeme son derece kıymetlidir. Bu kabil bilgilerin tahlilinden, Bıırsa'nın fethinden once subaşılık olarak nitelendirilebilecek iki İdâri ünitenin mevcut olduğu bunların altında İkişer vilâyetin yer aldığı anlaşılmaktadır[18]. Nitekim kroniklere göre, ilk İdâri birimler Yenişehir, Karacahisar, İnönü üçgeni çerçevesinde teşekkül etmiştir. OsmanlI tarih geleneği, Yenişehir'in Osman Bey'in ilk merkezi olduğunu, Orhan Bey'in Karacahisar' da, Aykut Alp'in Eskişehir'de, Hasan Alp'in Yarhisar'da, Turgud Alp'in inegöl'de. Gündüz Alp'in İnönü subaşılığında bulunduğunu, Bilecik'in ise Çeyh Edebali'ye tahsis edildiğini belirtirler[19], ilk idâri merkezler olduğu anlaşılan bu yerler İçin hangi İdâri terimlerin kullanılmış olabileceği hususunda kat'î bir şey söylemek güçse de daha onceki kaynaklardan hareketle bunların subaşılık, vilâyet lafzları ile anıldığı düşünülebilir. Fakat ana idâre kademesi olarak bu dönemlerde “sancak” teriminin kullanılıp kullanılmadığı konusunda kesin bir şey söylemek zordur. Osmanlı kaynaklarında Yenişehir'in “Bey Sancağı” olarak anıldığının belirtilmesi şüphe ile karşılanmalıdır. Zira bu terimin ilk devirlerden ziyâde, beyliğin güçlenip civardaki Türkmen beyliklerini ilhâka başladığı XIV. yüzyıl ortalarına doğru kullanıldığı, bunların da İlhanlılar'a olan bağın gevşemesi, müstakil hale geliş ve idâri yapılanmanın gerçekleştirilen fetihlerle gelişmesi neticesi ortaya çıktığı söylenebilir. Bursa'nın fethinin ardından buranın “Bey Sancağı” adıyla anıldığını[20] ve böylece “sancak” teriminin idâri taksimâtın ana birimi hâline geldiğini belirtmek yanlış olmasa gerektir.

Osmanlı kaynaklarına göre, Orhan Bey İznik'i aldıktan sonra burayı kendisine merkez yapınca, Bursa'yı oğlu Murad'a vermişti[21]. Böylece “Bey Sancağı” adlı idâri birim oluşmuş bulunuyordu. Osmanlı beyliğinin henüz Batı Anadolu'daki diğer beylikleri kontrol altına almadan önceki topraklarını içine alan bölgede kurulan idâri teşkilât bu şekilde daha belirgin hâle gelmişti. Bursa, İznik, Bergama, Balıkesir, Biga, diğer eski beylik merkezleri yanında, yeni idâri birimler olarak ortaya çıkular. Osmanlılar Bursa'yı merkez yapuktan sonra idâri bakımdan buranın sınırlarını genişlettiler. Dolayısıyla orijinal şekli ile Osmanlılar’a has idâri birimi Eskişehir, Karacahisar, Seydigazi, İnönü ve Günyüzü'nü içine alan Sultanönü (Sultanöyüğü) bölgesi[22]ile Bursa’nın teşkil ettiği söylenebilir. Daha sonraları diğer beyliklerin ilhâkıyla muhtemelen onlara ait terimler Osmanlı sistemi içine girmiştir. Bu bakımdan Bursa'nın idâri bölgesinin tesbiti özel bir önem kazanmaktadır. Buraya âit elde bulunan en eski Tahrir defteri 1487 tarihli olup sancağın sınırlarını tebârüz ettirir. Bu deftere göre sancak, Balıkesir, Bilecik, Adapazarı, Marmara sahilleri, Bergama'nın bağlı oluşu sebebiyle de Ege kıyılarına ulaşıyor; Beypazarı, Kite, Söğüt, Ermenipazarı, İnegöl, Domaniç, Akhisar, Geyve, Yarhisar, Seferihisar, Atranos, Kepsut, Mihaliçcik, Yenice-Taraklı, Göynük, Akyazı, Gölpazarı, Edincik, Kızılcatuzla, Gönen, Mihaliç, Bergama, Tarhala, Fesleke adlı nahiyelerden teşekkül ediyordu[23]. Dikkat edilirse sancağın nahiyelerinin çoğu Osmanlıları'ın ilk elde ettikleri ve bir kısmı da ilk İdarî teşkilâtı oluşturdukları yerlerdir. Ancak Bursa Hüdavendigâr sancağının bu hale gelişi, XV. yüzyıl ikinci yarısında gerçekleşmiş olmalıdır. Bundan önce hiç olmazsa Bergama'nın ayrı ve müstakil bir idâri birim olduğu anlaşmaktadır. Zirâ Quirini'nin 1430'lara ait listesinde Bergama ayrı bir idâri bölüm olarak gösterilmiştir[24]. Bu durum muhtemelen Karesi beyliğinin derece derece Osmanlı idâresi altına girmiş olmasıyla ilgilidir. Bilindiği gibi Karesi beyliği Osmanlılar'a intikal etmeden önce, ikiye ayrılmış durumdaydı: Balıkesir ve Bergama[25]. Balıkesir daha evvel Osmanlı idâresine geçince burası sınırlarına müdahale edilmeksizin bir Osmanlı sancağı oldu. XVI. yüzyıla âit Tahrir defterlerine göre Karesi sancağı, Balıkesir, Bigadiç, Sındırgı, Başgelenbe, Kemer-Edremit (Burhaniye), Ayazmend, Edremit, Kozak, İvrindi, Manyas, Fırt'ı içine alıyordu[26]. Yahşi Bey'in hâkim olduğu ve bu yüzden Yahşi-ili de denen Bergama ise, Osmanlı idâresi altında ayrı bir idâri birim haline getirilmiş; daha sonra da Hüdavendigâr sancağına dahil edilmişti[27]. Görüldüğü gibi, Osmanlılar ele geçirdikleri yerleri eski haliyle birer idare bölgesi haline getirme anlayışlarını beylikler temelinde ilk defa Balıkesir yani Karesi'de uygulamışlardı.

Orhan Bey döneminde Karesi'nin ve ardından Ankara'nın[28] bir sancak statüsü kazanmasından sonra I. Murad devrinde Germiyan'ın bir kısmının, Hamid ve Tekeili'nin ilhakı gerçekleşmiştir. Ancak bu dönemlerdeki ilhakların gevşek bir bağ halinde olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir. Zirâ toprakların büyük kısmı eski bey ailelerine bırakılmıştı. Yıldırım Bayezid döneminde bu gevşek bağ, biraz daha sıkı hale getirilmişse de eski beylerin ahfadı OsmanlI sistemi İçinde varlıklarım sürdürüyorlardı[29]. Bu devrede teşkil edilen merkezi idare OsmanlI sisteminin tatbikini biraz daha kaklaştırmıştı. Yıldırım Bayezid Saruhan, Aydın, Menteşe gibi Bati Anadolu beyliklerini zab tederek buraları birer OsmanlI sancağı haline getirdi[30]. Her ne kadar bu zikredilen beyliklerin kat'î olarak zabt süreci, II. Murad devrinde tamamlanmış görünmekteyse de, İdâri yapıda herhangi bir değişiklik yapılmamışı. Nitekim 1430'lara ait olduğu anlaşılan ve Osmanlı sancaklarım gösteren bir listede Anadolu'da on alt! sancak olduğu dikkad çekmektedir. Bu listede Bati Anadolu'daki eski beyliklerin topraklarının İçine alan Menteşe, Saruhan, Ay- din. Karesi, Bursa, Biga, Bergama ve Kütahya'nın adlan zikredilmektedir[31]. Liste İzmir beyi Cüneyd'in bölgede çıkardığı karışıklıklardan[32] hemen sonrasini yansıtması bakımından da ilginçtir. Bu şekilde II. Mtırad'ın saltanatının ilk dönemlerinde Bati Anadolu'da sancak sisteminin yerleşmiş olduğunu söylemek mümkündür. Saruhan sancağı bu çerçeve İçinde incelenirse, şöyle bir durum ortaya çıkar: Kroniklerden ve Vakıf tahrir defterlerinden elde edilebilen bilgilere gore, Saruhan beyliği Yıldırım Bayezid döneminde sulh yoluyla OsmanlI idaresine girmiş ve bu sırada Saruhan beyi Hızırşah'a Demirci tarafları bırakılmıştı. Yıldırım Bayezid, Hızırşah'a bırakılan yerler hâriç, Saruhan'ı Karesi ile birleştirerek oğlu Ertugrul'a “sancak” olarak vermişti. Timur hadisesi sonrasında diğer beylikler de olduğu gibi Manisa tekrar Saruhanoğullan'nın eline geçmişse de Çelebi Mehmed buraya yeniden hakim olmuş, bu defa Saruhan'a merkezden bir idareci yollanmıştı. Bu şahıs ise, Timurtaşoglu Ali Bey'dir. Börklüce, Torlak Kemal ve Cüneyd Bey olayları sonrası iyice bozulan nizam karışında hanedanın bir temsilcisinin burada ikameti kararlaştırılınca, II. Murad'ın oğlu Alaeddin sancak beyi olarak tayin edilmiş, böylece Saruhan bir şehzade sancağı haline gelmiştir[33]. Ayrıca burası gibi diğer bazı eski beylik merkezlerine yine şehzadelerin sancakbeyi tâyini, hanedan ile eski beyliklerin önde gelenleri ve halkını yakınlaştırmada, tepkileri dengelemede önemli rol oynamış olsa gerektir. Böylece eski beyliklerle bütünleşme sürecinde hanedanın meşruiyeti ve tanınması amaçlanmış oluyordu.

Bu çerçevede karşımıza çıkan mühim bir konuyu, Yıldırım Bayezid döneminde kesinleşmiş görünen idari teşkilaun tesisindeki ölçülerin ve bunda beyliklerin eski yapılarının rolü oluşturmaktadır. XV. ve XVI. yüzyılda yapılan ve Batı Anadolu'daki Osmanlı sancaklarının, dolayısıyla da eski beylik topraklarının durumunu aksettiren Tahrir defterlerindeki karineler, bu hususta birtakım ipuçlarının tesbitine imkân vermektedir.

Tahrir sisteminin timar, vakıf, piyade ve müsellem teşkilatının ana birimlerini aktaran verilerine göre, eski beyliklerin hemen hemen herhangi bir sınır değişikliğine bile uğramaksızın “sancak” itibar edildiği söylenebilir[34]. Osmanlılar bu beylikleri kendi topraklarına kattıklarında, o sıradaki coğrafî sınır ve haliyle, yapısını pek bozmaksızın kendi sistemlerine entegre ettiler. Aslında bu Osmanlılar zaviyesinden konuya yaklaşımı ifade eder; halbuki beylikler zaviyesinden bakılırsa ilk idâri birimin unsurları bu şekilde Osmanlı sistemine girmiştir denilebilir. Beyliklerin birer sancak haline getirildikleri nazarı itibara alınırsa, bunların herhangi bir yeni düzenlemeye tabi tutulmaksızın Osmanh idâresinde bütünleştirilmiş olduğu anlaşılacakur[35]. Hatta o kadar ki beylikler devrinden kalma olduğu anlaşılan birtakım idâri tabirler, onların timar sistemini yansıtan terimler olduğu gibi Osmanlı sistemine ak- tarılmışur. Nitekim yukarıda da bahsedildiği veçhile, zikredilen kaynaklardaki tabirler kullanıldığı gibi Tahrir defterleri de eski dönemlerden kalma olduklarına şüphe olmayan İdarî birim nitelemelerini ifade eden terimlerle doludur. Basit bir örnek vermek lazım gelirse, “divan”, “bölük”, “tir”, hatta ‘Vilâyet”, “zeamet” terimleri, nahiye ve onun alt birimleri şeklinde veya askerî birliği gösterir tarzda ilgili defterlerdeki yerlerini almışlardır[36]. Burada sözü edilenler timar sisteminin İdarî parçalarını yansıtmaktadır; kadılık ve niyabet bölgelerini ifade eden “kazaî” terimler ayrıca bunların üzerine yerleştirilmiştir. Hatta ilk defterlerde askerî bir üniteyi belirten “nahiye” terimi, zaman zaman hem askerî ve hem de kazaî bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır[37].

Söz konusu beylikler Osmanlı idaresi altında sadece eski sınırlarını değil adlarını da korumuşlardır. Germiyan dışında, Saruhan, Karesi, Menteşe, Aydın bunun en güzel örnekleridir. Daha sonraları bunlara Karaman ve Dulkadir eklenecektir. Bunlardan yukarıda hakkında bahsedilen Karesi dışında, Aydın ve Saruhan ele alınırsa, her iki beyliğin iltihakından sonra sancak statüsü kazandıkları, buralardaki şehir, kasaba, köy gibi iskân merkezlerinin aynı İdarî çerçeve içinde korunduğu görülecektir. Sancak karşılığı “il” tabiriyle de ifade edilen bu iki idâri birimden Aydın, XV. yüzyılın ortalarına âit tahrire göre, Birgi, Tire, Güzelhisar, Sultanhisarı, Arpaz, Bozdoğan, Kestel, Karacasu, Ayasuluk, İzmir, Karaburun, Çeşme, Seferihisarı, Urla, Köşk ve Nazilli'den ibaret bir bölgeyi içine almaktadır[38]. Bu durum Aydınoğlu beyliğini aynen yansıtmaktadır. Saruhan için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Bu beyliğin hudutlarının tahrir defterlerinin verilerine göre, Foçalardan Nif, Demirci, Bergama hattı ve Gediz nehri boyunca Alaşehir'e kadar uzanan bölgeyi kapsadığı tesbit edilmiştir[39]. Bu özellikler ufak-tefek farklılıklarla diğer beylikler için de geçerlidir[40]. Dolayısıyla bu kayıtlardan harekede Baü Anadolu Türkmen beyliklerinin tarihî topografyasını tesbit ve tayin etmek mümkündür.

Burada hemen hatıra, Osmanlılar'ın ele geçirdikleri beylik topraklarını yeni bir idâre sistemi içine niçin almadıkları suali gelmektedir. Bunda en önemli sebep Osmanlılar'ın takip ettikleri fetih siyâseti olmalıdır[41]. Aynı dile, kültüre ve inanışa sahip beyliklerin ilhakı katı bir savaş ortamı ve Karamanoğullan istisna edilecek olursa büyük bir direniş ile karşılaşmamıştır[42]. Bunu temin etmek için Osmanlılar'ın bey ailelerinin hukukuna riayet edip onların mülklerini muhafaza ettikleri, birçoğunu da timar sistemi içinde tedricen eritme siyaseti izledikleri, böylece yerli halkın tepkilerini dengelemeyi amaçladıkları söylenebilir. Bu siyâsetin bir tezâhürü de beyliklerin idâri yapılarının korunması olmuştur. Böylece ani uygulamalarla yerleşik sistemi alt-üst etmeyip son derece pratik ve aynı zamanda pragmatik bir yaklaşım ve anlayış tatbik edilmiştir. Muhtemelen beyliklerin adlarının dahi değiştirilmemesinin altında bu hassasiyet yatmaktadır. Timar sisteminin ve idârenin iyice yerleştiği, eski hassasiyetin kaybolduğu devirler de ise bu tatbikat bir “kanun-ı kadîm” hususiyeti kazanmıştır. Ana temalarıyla değinilen bu konunun ayrı bir araşurmayı gerektirdiği de belirtilmelidir.

Dipnotlar

  1. Anadolu beylikleri hakkında arşiv kaynakları ve kitabelerin de kullanıldığı öncü çalışmalar İ.H. Uzunçarşılı tarafından gerçekleştirilmiştir: Anadolu Beylikleri Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, Ankara 1984; Kitabeler ve Sahib, Saruhan, Aydın, Menteşe, İnanç, Hamidoğulları Hakkında Malumat, İstanbul 1929; Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal, Ankara 1970. Son zamanlarda özellikle Batı Anadolu'daki beylikler üzerinde çalışmalar yoğunlaşmıştır: P. WIttek, Menteşe Beyliği, trc. O.Ş. Gökyay, Ankara 1986; H. Akın, Aydmoğulları Tarihi Hakkında Bir Araştırma, Ankara 1968; M.C. Varlık, Germiyanoğullan Tarihi (1300-1429), Ankara 1974; Y. Yücel, X111-XV. Yüzyıllar Kuzey-batı Anadolu Tarihi, Çobanoğıılları-Candaroğullan Beylikleri, Ankara 1980; E. Zachariadou, Trade and Crusede: Venetian Crete and the Emirates of Menteshe and Aydın (1300-1415), Venice 1983; H. İnalak, "The Ftise of the Tıırcoman Maritime Principalities in Anatolia, Byzantium and the Crusades", Byzantinische Forschungen, XI (1986), 179- 217.
  2. Doğrudan beyliklerin tarihini konu alan yerli kaynakların en önemlisi Enveri'nin Düstûrnâme'sidir. Osmanlı tarihini de içine alan bu eserin en kıymetli yanı Aydmoğulları tarihine ait bölümleridir (Enveri, Düstûrnâme, ıışr. M. Halil, İstanbul 1928. Aydmoğulları ile ilgili kısmın edisyonu ve fransızca tercümesi için bk. Le Destan d'Umur Pacha: Dustûrnâme-i Enveri, haz. i. Melikoff-Sayar, Paris 1954. Ayrıca buradaki bilgilerin Bizans kaynakları ile mukayeseli olarak tetkild P. Lemerle tarafından yapılmıştır: L'emirat d'Aydın, Byzance et l'occident, Paris 1957). Ayrıca bu tür kaynaklar arasında Karamanoğulları'nı konu alan Şikârrnin eseri (Karaman-oğulları Tarihi, nşr. M. Koman, Konya 1946) ile Kadı Burhaneddin'in faaliyetlerini konu alan Esterâbâdrnin eseri (Bezm ü Rezm, trc. M. 'Öztürk, Ankara 1990) sayılabilir.
  3. The Geographical Part of the Nuzhat al-Qulub, nşr. G.Le Strange, London 1915, s. 95- 100 (Burada emâkin-i Rum başhğ-ı altında 60 kasabanın varlığından bahsedilir; verdiği bilgiler kendi zamanına ait olmayıp daha eski bir bilgiyi yansıtır); ayrıca bk. Z.V. Togan, "Moğollar Devrinde Anadolunun iktisadi Vaziyeti", Türk Hukuk ve iktisat Tarihi Mecmuası, (İstanbul 1931), 1, 21-27.
  4. Mazenderani, Die Resella-ye Falakiyya, nşr. W. Hinz, Wiesbaden 1952 s. 162; lu-ş. Togan, "Aynı makale", s. 31-34.
  5. Seyahatnüme, trc. M. Serif, İstanbul 1330, II, 330-352. İbn Battuta beylikleri "Sultan"lık başlığı altında verir.
  6. Burada beylikler için "memleket" tabiri görülür, "il" ise mfıellif tarafından anlamı bilinmeden duyulduğu şekilde yazılmıştır. Mesela burada "Amid-ili"/Hamid-ili tabirine rastlanır (MesülikCı'l-ebsa'r fi memülikil-emsâr, fak. nşr. F. Sezgin , Frankfurt 1988, III-IV, s. 154 vd., ayrıca, s. 179).
  7. Bk. Eflaki, Menükıbü'larifin farsça metin nşr. T. Yazıcı, Ankara 1980, II, 948 vd., hirkçe terc. Ankara 1989, II. 234 vd.
  8. Müsâmere tü 7-ahbâr, nşr. O. Turan, Ankara 1944.
  9. el-Erâmin17-Alâiyye iyye,fi'l-umiri'lAlliye nşr. A. Erzi, Ankara 1956: ayrıca bk. İbn Bibi, Muhmsar Terârih-i AN Selçuk, nşr. Houtsma, II, Leiden 1902.
  10. Yazıcıoglu'nun ilaveli çalışması için bk. Tevürih-i Al-i Selçuk, Topkapı Sarayı Müzesi Ktb. Revan, nr. 130; ayrıca, Terünh-i A^ 1-i Selçuk, nşr. Houtsma, III, Leiden 1902.
  11. Bu konu ile ayrıca bk. T. Baykara, Anadolu'nun Tarihi Coğrafyasına Giriş, Ankara 1988, s. 69-79.
  12. Tahrir defterleri için bk. Ö.L Barkan, Hüdavendigar Lirası Tahrir Defterleri, giriş kısmı, Ankara 1988: F.M. Emecen, "Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri", Tarih ve Sosyoloji Seminen, İstanbul 1991, s. 143-156.
  13. Bu tarz bir mantık yürütme yeni değildir. XVII. yüzyıl müellifierinden Müneccimbaşı beylikler hakkında bilgi verirken Osmanlı dönemindeki durumu dikkate alarak beyliklerin yerini alan sancaldarın şehir ve kasabalanyla idari teşkilaunı nakletmiştir. (Mesela Saruhan örneği için bk. Sahaifül-ahba'r, İstanbul 1285, III, 33; ayrıca bk. F.M. Emecen, XW. Asırda Manisa Kazası, Ankara 1989, s. 2, not 6).
  14. Osmanlı devletinin kuruluş problemi tartışmalı durumunu hala muhafaza etmektedir. Bu konuda ileri sürülen fikirler arasında bugün de rağbet görenler F. Köprülü (Osmanh imparatorluğunun Kuruluşu, Ankara 1972) ve P. Wittek'tir (The Rise of the Ottoman Empire, London 1936). Bunlara yeni katkılar H. İnalcı k tarafından yapılmıştır (bk. "Türkler: Osmanlılar", İslam Ansiklopedisi, XII/2, 286-293).
  15. Osmanlı hanedannun klasik Türkmen cemaat yapısı içinden sivrilmesi ve bey ailesi haline gelişi hakkında bk. H. İnalcık, "aynı madde", s. 286-293. P. Lidner, hadiseye değişik bir açıdan yaklaşır: Nomads and Ottomans in Medieval Anatolia, Bloomington 1983. Keza Oğuz an'anesine bağlılık meselesi hakkında bk. A. Galotta, "il Mito Oguzo e le origini dello stato ottomano: una riconsiderazione", The Ottoman Emirate (1300-1389), ed. E. Zachariadou, Rethymnon 1993, s. 41-59. Ayrıca bk. E. Zachariadou, "The Oğuz Tribes: The Silence of the Byzantine Sources" Les Orientales,VI (1994), 285-289.
  16. Karesi beyliğinin ilhak ve Osmanhlarla mfinasebeti hakkında en son tetkik E. Zachariadou tarafından yapılmıştır: "The Emirate of Karasi and that of the Ottomans: Two Ftival States", The Ottoman Emirate, s. 225-236.
  17. Bu konu ile ilgili bk. C. Imber, The Ottoman Fınpire, 1300-1481, İstanbul 1990, s. 12-13; a. mlf. "The Ottoman Dynastic Myth", Tıırcica, XIX (1987), 7-27; P. Lindner, aynı eser, s. 2-8.
  18. Bu hususta bk. T. Baykara, Anadolu'nun Tarihi Coğrafyasına Giriş, s. 84; Osmanhlar'ın ilk kurulduğu bölgenin (Bithynie) XIII. yfizyıldalti topografyası J. Lefort tarafından tetkik edilmiştir ("Tableau de la Bithynie au XIIIe siecle", The Ottoman Emirate, s. 101-117).
  19. Meselâ A.şıkpa.şazâde (Târih, Ali Bey neşri, İstanbul 1332, s. 20; Atsız neşri, s. 105), Neşri (Kitâb-ı Cihânnümâ, faksimile nşr. Fr. Taecshner, Leipzig 1951, I, 34) ve Kemalpaşazâde (Terârih-i Abi Osman, nşr. S. Turan, Ankara 1971, I, 139-140) gibi mfiellifier böyle bir tablo çizmektedirler. Bu bilgilerin topografik tahkiki dışında, tahrir kaptlanyla karşılaşurılması yerinde olacaktır.
  20. Bursa, I. Murad'ın idareciligi sebebiyle Hüdavendigar sancagı adıyla da biliniyordu. Bey sancagı lafzı bu tabirle aynı zamanda ortaya çıkmış olmalıdır. Bk. F. Emecen, "Hüdavendigar" Diyanet İslam Ansiklopedisi [=DİA] (basıhyor).
  21. Neşri'ye göre: "Orhan İznikmid'i oğlu Süleyman Paşa'ya verüp Yenice'ye ve Göynük'e ve Mudurnu'ya havâle etmişidi, Iznik ahmcak, Bursa'yı bir oğlu Murad Han Gazi'ye verüp adını Bey sancagı kodu" (Kitab-ı Cihânnümâ, I, 46; aynı kayı t Aşıkpaşazâde'de de yer almaktadır: Atsız neşri, s. 120). Iznik Osman Bey tarafından uzun süreli bir abluka altına alınmış daha sonra Orhan Bey zamanı nda 1331 Mart'ında fethedilmişti (Bk. H. İ nalcık, "Osman Ghazı's siege of Nicaea and the Battle of Bapheus", The Ottoman Emirate, s. 91).
  22. Sultanönü idari teşkilatı için bk. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BA), Maliyeden Müdevver Defterler (=MAD), nr. 27; Tahrir Defterleri (=TD), nr. 152; TD, nr. 438, s. 219-240.
  23. BA, TD , nr.23; TD, nr. 166, s. 1-125; ayrıca bk. Hliclaıvndigar Salıcagı Tahrir Defıerleri, nşr. Ö.L. Barkan-E. Meriç, Ankara 1988, s. 64.
  24. Quirini'nin eseri için bk. aşağıda not: 31.
  25. Bk. E. Zachariadou, 'The Emirate of Karasi", s. 228.
  26. Balıkesir'e ait mevcut en eski tahrir defteri XVI. yüzyıl başlarına aittir (BA, TD, nr. 153). Ayrıca bk. M. İlgürel, "Balıkesir", DiA, V, 13.
  27. Bergama coğrafi olarak Saruhanili ile Karesi'ye daha yakın. Bursa'ya ise oldukça uzak bir mevkidedir. Buna rağmen buranın XV. yüzyıhn ikinci yarısında Bursa'yı bağlanma sebebi daha ziyade iktisadi olsa gerektir (Bergama için bk. F. Emecen, "Bergama", DIA, V. 493).
  28. Ankara 1354'de Orhan Bey'in oğlu Süleyman Paşa tarafından Osmanlı ülkesine katılmıştı (M. Akdağ, "Ankara Sultan Alaeddin Cami Kapısında Bulunan Hicri 763 Tarihli Bir Kirabenin Tarihi önemi", Tarih Vesikaları, 1/18, 1963, s. 368-370).
  29. I. Murad devı-inde beyliklerin çoğu Osmanlı vassali durumuna gelmişlerdi, doğrudan Osmanlı toprağına katılan yerlerde de eski bey aileleri müllderini ellerinde bulunduruyorlardı (Bu konuda Germiyan örneği için bk. M.C. Varlı k, Gerıniyan oğulları Tarihi, Ankara 1974).
  30. Saruhan için bk. F.M. Emecen, XV/. Asırda Manisa, s. 20-21; Aydın için, H. Akın, Aydınoğulları Tarihi, s. 56-63, 84 vd.; Menteşe için, P. Wittek, Menteşe Beyliği, s. 78 vd.
  31. Bu liste Venedikli Lauro Quirini tarafından verilmektedir ve idari teşkilatı bütünüyle gösteren ilk metinlerden biri olma özelliğine sahiptir (Bk. E. Zachariadou, " Lauro Quirini and the Turkish Sandjaks, ca 1430",journal of Turkish Studies, XI, 1987, 239-247).
  32. Cüneyd Bey için bk. F. Emecen, "Cüneyd Bey", DİA, VIII, 122.
  33. Bu konuları n etraflı tasviri için bk. F.M. Emecen, XVL Asırda Manisa, s. 19-25.
  34. Elde bulunan tahrir defterleri bu konuda belirleyici olmaktadır. Erken tarihli defterler arasında Aydınili defterleri özel bir önem kazanmaktadır (Bunun için bk. H. Akın, Aydınokulları Tarihi, s. 127 vd.).
  35. Aydın bu konuda güzel bir örnektir. Tarihi topografyası çok iyi bilinen bu beyliğin durumu ve Osmanlı sonrası teşkilatı için bk. H. Akın, aynı eser, s. 84-91; F. Emecen, "Aydın", DIA, IV, 236-237.
  36. Mesela Bolu ve Ordu yöresinde divan, bölük tabirleri geçer. Bu bölgeler konar-göçer Türkmen cemaatlerinin iskânına sahne olduğundan onların eski yapılan ile ilgili terimler, idari bir mahiyet kazanmış görünmektedir (Ordu bölgesinde divan, bölük, niyabet, geriş gibi terimler için bk. B. Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara 1985, s. 41-50; Bolu için BA, TD, nr.88; Kayseri için BA, MAD, nr.20; dr terimi için bk. BA, TD, nr.47 ve nr. 61; zeamet lafzının idari bir mahiyet kazanması için bk. Z. Arıkan, XV-XVL lUzyıllarcla Hamid Sancap, İzmir 1988, s. 42).
  37. İlk tahrir defterlerine bakıldığında "Sancak-Vilayet-Nahiye" şeklinde bir sınıflandırma ortaya çıkmaktadır. Bu tür defterler timar sistemini yansıttığı için nahiye temel birim olarak önem kazanmaktadır. Kaza veya niyabet terimleri, kadının yetki sahasını içine almakta olup [imar sisteminin idari bölünmesiyle ilgisi yoktur. Ancak nahiye kadıların yetki sahaları içinde temel birinderden biridir. Kaza-Nahiye üst ve alt birim oluşması keyfiyeti ise XVI. yüzyılda gerçekleştniştir denilebilir. Zamanla bu durum daha bariz hale gelip iyice yerleşmiştir. Vilayet, nahiye sisteminin açık olarak görüldüğü defterler için bk. BA, T13, nr. 1/1 m (Aydın), TD, nr. 14 (Teke-ili); TD, nr. 213 (Hildavencligar); ayrıca bk. H. inalcık, Hicri 835 tarihli Suret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, Ankara 1954, bk. metin; B. Yediyıldız, Ordu Kazası, s. 38, tablo 1 a.
  38. Aydın'ın Fatih Sultan Mehmed dönemine ait ilk defteri, BA, TD, nr. 1/1 m.'dedir. T13, nr. 8 ise XV. yüzyıl ikinci yarısına aittir.
  39. Bk. F.M. Emecen, XVI. Asırda Manisa, s. 10-13.
  40. Mesela Kütahya için bk. M.Ç. Varhk, "XVI. Yüzyıl Osmanlı İdâri Teşkilâtında Kütahya", T iırklük Araştırmaları Dergisi, II (1987) 225-239 (II. Bayezid devrine ait defterlere göre, Kütahya'nın Kütahya merkez olmak üzere, Şıhh-Işıkh, Homa, Uşak, Lazkiye-Denizli, Güre-Selendi, Kula, Eğrigöz, Gediz, Simav, Honaz gibi idari bölgelere ayrıldığı zikredilmektedir). Muğla, Çine, Milas, Peçin, Pürnaz, Bozöyük, Balat, Mekri, Mazun, Tavas bölgelerini içine alan Menteşe için bk. BA, TD, nr.47 ve nr, 61; Hamid için bk. Z. Arıkan, Hamid Sancağı, s. 42'deki liste. Öte yandan oldukça geç bir dönemde Osmanhlar'a intikal eden Dulkadır vilâyeti, önceki uygulamalar açısından tipik bir misaldir. şehsüvaroğlu Ali Bey'in idamından sonra buraya doğrudan merkeze bağlı idareciler tayin edilince, adı Dulkadır vilayeti olarak kalmış, burası iki liva haline getirilmiş, fakat önceki durumundan fazla bir değişiklik yapılmamıştır (Bk. 1522-1523 tarihli defter: BA, TD, ur. 124). Keza Dulkadırli timar sahipleri yerlerini korumuşlardır.
  41. Bk. F.M. Emecen, "The Ottoman Policy of Conquest of the Turcoman Principalities of Western Anatolia with Special referance to Sarukhan Beyliği", The Ottoman Emirate, s. 35-40.
  42. Beyliklerin önce vassal hale getirilip sonra ilhak edilmesi ardından da yeni idare sisteminin tatbiki, hiçbir karşı tepki görmemiştir denemez. özellikle halk kesiminden ziyade hukuklarına riâyet edilse dahi, bey aileleri ve gayri memnun beylik aristokrasisinin sebeb olduğu karışı klıklar zaman zaman görülmüştür. Nitekim Yıldırım Bayezid'in Batı Anadolu'ya yönelik gerçekleştirdiği birkaç sefer, Timur hadisesi sonrası yeniden ihya edilen beyliklerin Çelebi Mehmed tarafından kontrol altına almma çabaları, bir lusmımn II. Murad döneminde kesin olarak ilhalu bu konuda örnek olarak ileri siirülebilir. Hatta Fâtih zamanında bile bu gibi hareketlerin varhğına dair kaynaklarda bilgiler mevcuttur. Öte yandan Saruhan ve Aydın bölgesinde, idarenin yeni tesis edildiği sıralarda çıkan Börkliice ve Torlak Kemal hareketleri daha ziyade konar-göçer guruplar ve eski beyliklerin ahfâdımn da rolü ile alevlenmiş, bilhassa bu sonuncuları, Cüneyd Bey isyamnda daha etkili olmuşlardır. Ancak bütün bunların halkın kuvvetli desteğini görmediği, söz konusu karışıldıklarm çok zorluk çekilmeden bertaraf edilmiş olmasından anlaşılmaktadır.